(Milli Gazete)
“Adil Düzende, herkesin dilediği dilde konuşması, dilediği
dilde yayın yapması, eğitim yapması ve inandığı gibi yaşaması, hattâ inancına
uygun hukuk sistemini seçmesi en tabii hakkıdır.”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Giriş
Parlamento içi siyasette Kavmiyetçi akımlara ve Kürt
sorunu’na karşı en köklü ve kalıcı çözüm önerisini getiren Millî Görüş’dür.
Millî Görüş, sorunu, “teşhis” ve “tedavi” şeklinde iki aşamalı olarak ele
almıştır.
Geçen yazıda Millî Görüş’ün, “Kürt Sorunu”na ilişkin yaptığı
teşhis ele alınıp değerlendirilmiştir.
Bu yazıda, Kürt meselesini köklü bir şekilde ele alıp
gündeme taşıyan ve bundan dolayı da ciddi bir bedel ödeyen Millî Görüş’ün
lideri Necmettin Erbakan’ın; dolayısıyla Millî Görüş’ün Kürt Sorunu ile ilgili
öngördüğü çözüm ele alınıp değerlendirilecektir.
Necmettin Erbakan: “Federasyon veya Ayrı Devlet Kurmak Çözüm
Değil, Çözümsüzlüktür, Kaostur”
Rahmetli Erbakan, Kürt sorununun çözümü için birliği
savunmakta,
parçalanmaya neden olabilecek ‘ayrı bir devlet’ ve
‘federatif yapıya’ karşı çıkmaktadır. Erbakan’a göre bölünme/ayrışma, sorunu
kangren haline getirir, büyük bir “iç göçe” neden olur; İslâm birliğinin
Türkiye öncülüğünde kurulmasını engeller ve sadece dış güçlerin işine yarar:
“Şüphesiz ki çözüm, yeni millî devletler kurmak, yeni
parçalar ihdas etmek değil, parçaları birleştirmek, yeni ve ırkçılığa
dayanmayan, büyük bir bütüne doğru yol almaktır. Bir bütün içinde hep beraber
saadet bulmaktır.
Nitekim çok açıktır ki Kürt meselesinin çözümünde ne
‘federasyon’ ve ne de ‘ayrı devlet’ asla kimseye fayda getirmez, saadet
getirmez ve bir çözüm sağlamaz.
Çünkü;
Güneydoğu’dan daha çok Kürt kardeşimiz Türkiye’nin diğer
bölgelerinde yaşamaktadır. Böyle bir ayırım göçe zorlar. Kimseye saadet
getirmez.
1- Batılılar ve bütün ülkeler aralarındaki sınırları
kaldırıp tek bir devlet ve topluluk olmak için adım atarken, dış güçler bizi
sömürmek ve ezmek için bölmek istiyorlar. Onların bu emellerine alet olmak
sadece felâket getirir.
2- Güneydoğu’daki Kürt kardeşlerimizin Adana’ya, Mersin’e, İzmir’e, İstanbul ’a
pasaport ve vize ile gitmeleri gerekirse bundan kimin eline ne geçer.
3- Ateist ve Komünist rejimlerin zulmü altında aç, işsiz,
Bengaldeş’ten daha geri bir topluluğa dönüşmek kime ne saadet getirir.
4- Bugün yeryüzündeki bütün insanlığın saadeti ‘kuvveti
değil, hakkı üstün tutan’ zihniyetin kuvvetlenmesi ve korunması ile mümkündür.
Bu maksatla İslâm birliğinin kurulması görevi Türkiye’nin öncülüğünü
gerektirmektedir. Bu görevi yapacak bir Türkiye’nin ise küçülmüş, bölünmüş
değil, bütün, sağlam ve güçlü bir Türkiye olması gerekmektedir.
Dış güçlerin oyunlarına aldanıp, onların planlarına hizmet
ederek, Türkiye’mizi bölmeye ve parçalamaya çalışmak, sadece Türkiye’de 60
milyon insana (1993 yılı) değil, yeryüzündeki bütün Müslümanlara ve insanlığa
en büyük kötülüğü yapmak demektir.” (1)
Yukarıda dikkat çekilen önemli noktalardan biri,
Güneydoğu’da yaşayanlardan çok daha fazla bir Kürt nüfusun, Türkiye’nin dört
bir tarafına dağılmış olmasıdır. Herhangi bir “federasyon ve ayrı devlet kurma
durumunda”, meydana gelecek psikolojik ortam, çok büyük bir kin ve nefret
dalgasının oluşmasına ve toplumun her kesimini etkisi altına almasına sebebiyet
verebilir, düşünce körelebilir, istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu, çok
büyük bir iç göçe sebebiyet verebilir ve göç edenler, etkisi yıllarca sürecek
büyük bir travma yaşayabilir.
Osmanlı devletinde buna benzer çok olay yaşanmıştır. Bu
tarihi tecrübeden ders alınmalı ve emperyalistlerin oyununa gelinmemelidir.
En az bunun kadar önemli bir olgu da, Kürtlerle Türkler
arasında, tahmin edile, 2,5 milyon civarında bir evliliğin var olmasıdır. Bu
evliliklerden oluşmuş bir ailenin ortalama 4 kişiden müteşekkil olduğunu
düşünürsek yaklaşık 10 milyon insan var demektir. Herhangi bir ayrışmanın, bu
aileler üzerinde yapacağı psikolojik tahribatın boyutu çok yüksek olacaktır.
Çözüm düşünülürken bu iki ana etken göz önüne alınmalı,
sloganların meydana getirdiği duygusallıkla hareket edilmemelidir.
Erbakan’ın dikkat çektiği çok önemli diğer bir nokta da,
AB, ABD , Rusya , Çin , Vatikan
ve Siyonizm kendi coğrafyalarında birliği, bütünlüğü savunurken; İslâm
coğrafyasında ve hele Türkiye’de ayrılığı, bölünmeyi savunmaları ve
körüklemeleridir. Hoca, bu tezada dikkat çekmektedir.
Dünya İslâm Birliği, ancak Türkiye’nin öncülüğünde ve
önderliğinde kurulabilir. Dış güçler, Türkiye’nin öncülüğünde İslâm Birliği’nin
kurulmasını engelleyebilmek için Türkiye’ye, etnisite ve mezhepler üzerinden
tuzak kurmaktadırlar. Kürt sorunu ile ilgili çözüm arayışında, bu konuya dikkat
edilmelidir.
Türkiye’nin Kimlik İnşasında Altı Ortak Payda
Millî Görüş, kavmî kimlikleri, 49 Hucurat 13. ayetinde,
farklı renk ve dilleri de 30 Rum 22. ayetinde ifade edildiği şekilde, Allah’ın
ayetleri olarak görmektedir. Bu nedenle de kavimlerin birbirlerine karşı soy,
renk ve dilden dolayı herhangi bir üstünlüğe sahip olabileceklerini kabul
etmemektedir. Ayrıca soy, renk, dil asimilasyonunu, ırkçılık olarak kabul edip
karşı çıkmaktadır:
“Erbakan: Irkçılığın her türlüsüne karşıyız. Çünkü bu
milletin inancı, tarihi ve medeniyet değerleri içerisinde ırkçılık, herhangi
bir grubun ve /veya ırkın diğerine karşı tekebbürü asla yer bulmamıştır.” (2)
Millî Görüş Hareketi, ırkçılığa karşı çıkarken, Türkiye’nin
etnik yapısı ve inanç fotoğrafını göz önüne alarak Millet olarak benimsenecek
bir üst kimlik için, İslâm, ortak tarih, ortak coğrafya, ortak kültür
medeniyet, kader birliği ve akrabalık ilişkisi olmak üzere altı ortak paydanın
göz önüne alınması gerektiğine inanmaktadır: “Erbakan: Hepimiz aynı medeniyetin
varisleri, aynı inancın ve ortak coğrafyanın çocuklarıyız. İmparatorluk
mirasına sahibiz ve bu mirası hep beraber taşıyoruz.” (2)
Erbakan, Müslüman halklar için en önemli birleştirici,
bütünleştirici ortak paydanın İslâm olduğunu, her vesile ile dile getirmiştir
(3,4). Erbakan’a göre, 1071’den beri Anadolu’nun İslâmlaşmasını Kürtler de
istemekte ve desteklemektedir. Nitekim bu amaçla Alpaslan Gaziye 10 bin kişilik
bir kuvvetle yardım etmişlerdir. Birinci Cihan savaşı yıllarında Kürt aşiret
liderleri, Halifenin yanında yer alarak İngilizlere karşı çıkmışlardır (1).
“Asırlarca şerefli tarihimiz boyunca hep bir ve beraber olduk, bütün
savaşlarımızı el birliği ile tek kalp, tek bir vücut olarak hep beraber
yaptık.” (1) diyen Erbakan, yaşanan tarihi gerçekleri göz önüne alarak 1994
yılında Bingöl’deki konuşmasında, Türkiye’nin kimlik krizini tedavi edecek
ilacın, siyasî hayatının pahasına, İslâm olduğunu seslendirmiştir:
“(1994, Bingöl) Bu ülkede hangi kökensin diye kimse kimseye
sormazdı; çünkü, hepsi Müslüman evlâdı, hepsi Müslüman kardeşiydi. Onun için
ilaç budur.” (5)
Sorunun çözümü için yol haritası
Bölünmeye götürecek her türlü çözüme karşı çıkan Millî Görüş hareketi için çözüm, terör ya da askeri operasyonlar veya asimilasyon politikaları değildir. Erbakan, Refah Partisi’nin 1993 yılındaki 4. Olağan kongresinde yaptığı konuşmada, Kürt sorunun çözümü için bir yol haritası önermekte ve bazı temel ilkeler ortaya koymaktadır:
“1-Teklif edilecek herhangi bir çözüm, bölgenin tarihi ve
sosyal gerçeklerine uygun olmalıdır. Tarihen biliyoruz ki Kürtlerin de bir
parçası olduğu bölgemiz büyük devletler ve imparatorluklar tarafından idare
edilmiştir. Şüphesiz ki Kürtler de bu bölgenin, İslâm coğrafyası ve İslâm
dünyasının şerefli bir kavmidir. Elitlerinden bir bölümü, Avrupa, Amerika veya başka
bir güce eğilim gösterseler bile, Kürt halkının kalbi İslâm dünyasında atar.
Bundan hareketle bölgesel her çözüm, İslâm faktörünü göz önüne almadan
tasarlanamaz ve yaşama şansı bulamaz.
Biz Kardeşler arasında tesis edilecek hukuki eşitlik ve
işbirliğinin Kürt meselesinde tatminkâr bir çözüm getireceğini ve bunun
bölgenin iktisadi, beşeri ve sosyal entegrasyonu yolunda önemli bir adım teşkil
edeceğini düşünüyoruz.
2-Elbette Kürt kardeşlerimizin tabii hakları vardır. Kendi
dilleriyle konuşmaları, medyayı kullanmaları, eğitim yapmaları onların tabii
haklarıdır ve zaten tarih boyunca bu haklarını kullanmışlardır. Ancak, son 70
yılda izlenen millîyetçi, materyalist ve ırkçı politikalar problem yaratmış ve
problemi ağırlaştırmıştır.
3- Öyleyse yapılacak iş;
Ülkemizin 60 milyon (1993 yılı) insanını birbirinin, şerefli
kardeşi sayan ve herkese insan hakkı, inandığı gibi yaşama hakkı, hattâ
inancına uygun hukuk sistemi seçme hakkı veren Adil Düzen’i, medeni insanlar
olarak, kan dökmeden, barış yoluyla, elbirliği ile kurmak meselenin çözümünün
ana unsurudur.
4- Adil Düzen kurulduğunda bütün ülke fertlerinin, insan
hakları ve saadetleri teminat altına alınmış olacak, ezen ve ezilen düzeni
ortadan kalkacak ülkedeki herkesin, bu meyanda Müslümanların dini inançları ve
inancına uygun yaşama hakları teessüs edecek. Böylece Müslümanların arasındaki
şerefli kardeşlik ve içten gelen muhabbet bağı yeniden teessüs edecektir.
5- Ülkenin birliği kesinlikle teminat altına alındıktan
sonra, ülke evlâtları arasında ırk ayırımı yapılmadan muhabbet ve kardeşlik
bağları teşkil edildikten sonra ve ülkede Adil Düzen kurulduktan sonra,
herkesin dilediği dilde konuşması, dilediği dilde yayın yapması, eğitim yapması
en tabii hakkıdır.
Bu, ülkeye sadece kültür zenginliği getirir.” (1)
Yukarıda ifade edilenleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1- Mesele bir bütün olarak ele alınmalıdır. Olaya etki eden
bütün iç ve dış faktörler düşünülmelidir.
2- Herhangi bir çözüm, bölgenin tarihi ve sosyal
gerçeklerine uygun olmalıdır.
3- Tarihi tecrübeler, göz önüne alınmalı ve aynı tecrübe
yeniden yaşanmamalıdır.
4- Kürt sorunu tabu olmaktan çıkarılmalı, tüm çözüm
şekilleri tartışılabilmelidir.
5- Olaylara, meselelere Mü’mince bakılmalı, Kur’an ve Sünnet
çerçevesinde çözüm aranmalıdır.
6- Bölgesel her çözüm, İslâm faktörünü göz önüne almadan
tasarlanamaz ve yaşama şansı bulamaz.
7- Avrupa, Amerika veya başka bir güce eğilim gösteren
elitlerle, yapılarla dini hassasiyeti yüksek Kürt halkını aynı havuza koymamak
gerekir.
8- Avrupa ve Amerika kendi içlerinde bütünleşmeyi savunurken
İslâm coğrafyasında ayrılıkları teşvik etmeleri yeni bir sömürü hareketinin
işaretleridir.
9- İslâm coğrafyası ancak Türkiye’nin önderliğinde bir ve
bütün olabilir. O nedenle Türkiye’nin ayrışması savunulamaz ve buna müsaade
edilemez.
10- Kürt sorunu ne şiddet ve terörle ve ne de zoraki
asimilasyon politikalarıyla çözülemez.
11- Sömürü ve tahakküm düzeni değiştirilmelidir.
12- En köklü çözüm için Türkiye’de Adil Düzenin Kurulması
şarttır.
Sonuç: Müslüman Kürt Kardeşlerimiz Yalnız Değilsiniz
Millî Görüş’ün Kürt Sorunu’na ilişkin bu teşhis ve tedavi
(çözüm) yaklaşımı, mevcut sistemin ana tezine, temel varsayımlarına tersti.
Sisteme ve onun felsefesine savaş açmak demekti. Hem ulusal hem de küresel
sistem, sorunun çözümünü istemediği için Erbakan’ı ve Millî Görüş’ü, ciddi bir
tehlike olarak görüp bertaraf etmeye karar vermiştir.
28 Şubat Postmodern Darbe sürecinde, önce Refah ardından
Fazilet Partisi’nin kapatılmasında, Kürt Sorunu için önerilen bu çözüm
şeklinin, çok önemli bir etkisi vardır.
Müslüman Kürt kardeşlerimiz, bu gerçekleri görmeli, yalnız
olmadıklarını, yalnız bırakılmadıklarını bilmeli ve de kendi öz eleştirilerini
yapmalıdırlar.
Şer ittifakı tarafından şimdilik öngörülen etnik ve mezhep
eksenli bir bölünmenin, daha sonra aşiret ve de tarikat eksenine kadar
indirgenmek isteneceğinin bugün görülmesi gerekmektedir.
Müslüman Türk ve Kürtler, Libya’daki aşiret bazındaki
bölünmenin boyutuna bakmalı ve bundan Türkiye için dersler çıkarmalıdırlar.
Hakkın, doğrunun yanında olunmalıdır. Zulmün her çeşidine
karşı çıkıp adaletin inşası için mücadele edilmeli ve bu uğurda dayanışma
içerisinde bulunulmalıdır:
“Ey iman edenler, …bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi
haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve
haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının.” (5 Maide 2)
Henüz Vakit Varken!
Kaynaklar
1- Erbakan, N., Refah Partisi 4. Büyük Kongresi Açış
Konuşması, 1993.
2- Erbakan N., Millî Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul, 1975
s: 260.
3- Erbakan N., Millî Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul, 1975
s: 17-40.
4- Erbakan N., Türkiye’nin Temel Meseleleri, Rehber
Yayınları, Ankara , 1991,
S: 81.
5- Akın, K., Olay Adam Erbakan, Birey Yayıncılık, İstanbul,
2000, S:105-122.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder