1 Aralık 2017 Cuma

“Kürt Sorununun” Çözümü İçin Bedel Ödeyen Bir Lider ve Bir Hareket: NECMETTİN ERBAKAN VE MİLLÎ GÖRÜŞ – 2: KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ

 (Milli Gazete)

“Adil Düzende, herkesin dilediği dilde konuşması, dilediği dilde yayın yapması, eğitim yapması ve inandığı gibi yaşaması, hattâ inancına uygun hukuk sistemini seçmesi en tabii hakkıdır.”

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Giriş

Parlamento içi siyasette Kavmiyetçi akımlara ve Kürt sorunu’na karşı en köklü ve kalıcı çözüm önerisini getiren Millî Görüş’dür. Millî Görüş, sorunu, “teşhis” ve “tedavi” şeklinde iki aşamalı olarak ele almıştır.

Geçen yazıda Millî Görüş’ün, “Kürt Sorunu”na ilişkin yaptığı teşhis ele alınıp değerlendirilmiştir.

Bu yazıda, Kürt meselesini köklü bir şekilde ele alıp gündeme taşıyan ve bundan dolayı da ciddi bir bedel ödeyen Millî Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’ın; dolayısıyla Millî Görüş’ün Kürt Sorunu ile ilgili öngördüğü çözüm ele alınıp değerlendirilecektir.

Necmettin Erbakan: “Federasyon veya Ayrı Devlet Kurmak Çözüm Değil, Çözümsüzlüktür, Kaostur”

Rahmetli Erbakan, Kürt sorununun çözümü için birliği savunmakta,

parçalanmaya neden olabilecek ‘ayrı bir devlet’ ve ‘federatif yapıya’ karşı çıkmaktadır. Erbakan’a göre bölünme/ayrışma, sorunu kangren haline getirir, büyük bir “iç göçe” neden olur; İslâm birliğinin Türkiye öncülüğünde kurulmasını engeller ve sadece dış güçlerin işine yarar:

“Şüphesiz ki çözüm, yeni millî devletler kurmak, yeni parçalar ihdas etmek değil, parçaları birleştirmek, yeni ve ırkçılığa dayanmayan, büyük bir bütüne doğru yol almaktır. Bir bütün içinde hep beraber saadet bulmaktır.

Nitekim çok açıktır ki Kürt meselesinin çözümünde ne ‘federasyon’ ve ne de ‘ayrı devlet’ asla kimseye fayda getirmez, saadet getirmez ve bir çözüm sağlamaz.

Çünkü;

Güneydoğu’dan daha çok Kürt kardeşimiz Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşamaktadır. Böyle bir ayırım göçe zorlar. Kimseye saadet getirmez.

1- Batılılar ve bütün ülkeler aralarındaki sınırları kaldırıp tek bir devlet ve topluluk olmak için adım atarken, dış güçler bizi sömürmek ve ezmek için bölmek istiyorlar. Onların bu emellerine alet olmak sadece felâket getirir.

2- Güneydoğu’daki Kürt kardeşlerimizin Adana’ya, Mersin’e, İzmir’e, İstanbul ’a pasaport ve vize ile gitmeleri gerekirse bundan kimin eline ne geçer.

3- Ateist ve Komünist rejimlerin zulmü altında aç, işsiz, Bengaldeş’ten daha geri bir topluluğa dönüşmek kime ne saadet getirir.

4- Bugün yeryüzündeki bütün insanlığın saadeti ‘kuvveti değil, hakkı üstün tutan’ zihniyetin kuvvetlenmesi ve korunması ile mümkündür. Bu maksatla İslâm birliğinin kurulması görevi Türkiye’nin öncülüğünü gerektirmektedir. Bu görevi yapacak bir Türkiye’nin ise küçülmüş, bölünmüş değil, bütün, sağlam ve güçlü bir Türkiye olması gerekmektedir.

Dış güçlerin oyunlarına aldanıp, onların planlarına hizmet ederek, Türkiye’mizi bölmeye ve parçalamaya çalışmak, sadece Türkiye’de 60 milyon insana (1993 yılı) değil, yeryüzündeki bütün Müslümanlara ve insanlığa en büyük kötülüğü yapmak demektir.” (1)

Yukarıda dikkat çekilen önemli noktalardan biri, Güneydoğu’da yaşayanlardan çok daha fazla bir Kürt nüfusun, Türkiye’nin dört bir tarafına dağılmış olmasıdır. Herhangi bir “federasyon ve ayrı devlet kurma durumunda”, meydana gelecek psikolojik ortam, çok büyük bir kin ve nefret dalgasının oluşmasına ve toplumun her kesimini etkisi altına almasına sebebiyet verebilir, düşünce körelebilir, istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu, çok büyük bir iç göçe sebebiyet verebilir ve göç edenler, etkisi yıllarca sürecek büyük bir travma yaşayabilir.

Osmanlı devletinde buna benzer çok olay yaşanmıştır. Bu tarihi tecrübeden ders alınmalı ve emperyalistlerin oyununa gelinmemelidir.

En az bunun kadar önemli bir olgu da, Kürtlerle Türkler arasında, tahmin edile, 2,5 milyon civarında bir evliliğin var olmasıdır. Bu evliliklerden oluşmuş bir ailenin ortalama 4 kişiden müteşekkil olduğunu düşünürsek yaklaşık 10 milyon insan var demektir. Herhangi bir ayrışmanın, bu aileler üzerinde yapacağı psikolojik tahribatın boyutu çok yüksek olacaktır.

Çözüm düşünülürken bu iki ana etken göz önüne alınmalı, sloganların meydana getirdiği duygusallıkla hareket edilmemelidir.

Erbakan’ın dikkat çektiği çok önemli diğer bir nokta da, AB, ABD , Rusya , Çin , Vatikan ve Siyonizm kendi coğrafyalarında birliği, bütünlüğü savunurken; İslâm coğrafyasında ve hele Türkiye’de ayrılığı, bölünmeyi savunmaları ve körüklemeleridir. Hoca, bu tezada dikkat çekmektedir.

Dünya İslâm Birliği, ancak Türkiye’nin öncülüğünde ve önderliğinde kurulabilir. Dış güçler, Türkiye’nin öncülüğünde İslâm Birliği’nin kurulmasını engelleyebilmek için Türkiye’ye, etnisite ve mezhepler üzerinden tuzak kurmaktadırlar. Kürt sorunu ile ilgili çözüm arayışında, bu konuya dikkat edilmelidir.

Türkiye’nin Kimlik İnşasında Altı Ortak Payda

Millî Görüş, kavmî kimlikleri, 49 Hucurat 13. ayetinde, farklı renk ve dilleri de 30 Rum 22. ayetinde ifade edildiği şekilde, Allah’ın ayetleri olarak görmektedir. Bu nedenle de kavimlerin birbirlerine karşı soy, renk ve dilden dolayı herhangi bir üstünlüğe sahip olabileceklerini kabul etmemektedir. Ayrıca soy, renk, dil asimilasyonunu, ırkçılık olarak kabul edip karşı çıkmaktadır:

“Erbakan: Irkçılığın her türlüsüne karşıyız. Çünkü bu milletin inancı, tarihi ve medeniyet değerleri içerisinde ırkçılık, herhangi bir grubun ve /veya ırkın diğerine karşı tekebbürü asla yer bulmamıştır.” (2)

Millî Görüş Hareketi, ırkçılığa karşı çıkarken, Türkiye’nin etnik yapısı ve inanç fotoğrafını göz önüne alarak Millet olarak benimsenecek bir üst kimlik için, İslâm, ortak tarih, ortak coğrafya, ortak kültür medeniyet, kader birliği ve akrabalık ilişkisi olmak üzere altı ortak paydanın göz önüne alınması gerektiğine inanmaktadır: “Erbakan: Hepimiz aynı medeniyetin varisleri, aynı inancın ve ortak coğrafyanın çocuklarıyız. İmparatorluk mirasına sahibiz ve bu mirası hep beraber taşıyoruz.” (2)

Erbakan, Müslüman halklar için en önemli birleştirici, bütünleştirici ortak paydanın İslâm olduğunu, her vesile ile dile getirmiştir (3,4). Erbakan’a göre, 1071’den beri Anadolu’nun İslâmlaşmasını Kürtler de istemekte ve desteklemektedir. Nitekim bu amaçla Alpaslan Gaziye 10 bin kişilik bir kuvvetle yardım etmişlerdir. Birinci Cihan savaşı yıllarında Kürt aşiret liderleri, Halifenin yanında yer alarak İngilizlere karşı çıkmışlardır (1). “Asırlarca şerefli tarihimiz boyunca hep bir ve beraber olduk, bütün savaşlarımızı el birliği ile tek kalp, tek bir vücut olarak hep beraber yaptık.” (1) diyen Erbakan, yaşanan tarihi gerçekleri göz önüne alarak 1994 yılında Bingöl’deki konuşmasında, Türkiye’nin kimlik krizini tedavi edecek ilacın, siyasî hayatının pahasına, İslâm olduğunu seslendirmiştir:

“(1994, Bingöl) Bu ülkede hangi kökensin diye kimse kimseye sormazdı; çünkü, hepsi Müslüman evlâdı, hepsi Müslüman kardeşiydi. Onun için ilaç budur.” (5)

Sorunun çözümü için yol haritası

Bölünmeye götürecek her türlü çözüme karşı çıkan Millî Görüş hareketi için çözüm, terör ya da askeri operasyonlar veya asimilasyon politikaları değildir. Erbakan, Refah Partisi’nin 1993 yılındaki 4. Olağan kongresinde yaptığı konuşmada, Kürt sorunun çözümü için bir yol haritası önermekte ve bazı temel ilkeler ortaya koymaktadır:

“1-Teklif edilecek herhangi bir çözüm, bölgenin tarihi ve sosyal gerçeklerine uygun olmalıdır. Tarihen biliyoruz ki Kürtlerin de bir parçası olduğu bölgemiz büyük devletler ve imparatorluklar tarafından idare edilmiştir. Şüphesiz ki Kürtler de bu bölgenin, İslâm coğrafyası ve İslâm dünyasının şerefli bir kavmidir. Elitlerinden bir bölümü, Avrupa, Amerika veya başka bir güce eğilim gösterseler bile, Kürt halkının kalbi İslâm dünyasında atar. Bundan hareketle bölgesel her çözüm, İslâm faktörünü göz önüne almadan tasarlanamaz ve yaşama şansı bulamaz.

Biz Kardeşler arasında tesis edilecek hukuki eşitlik ve işbirliğinin Kürt meselesinde tatminkâr bir çözüm getireceğini ve bunun bölgenin iktisadi, beşeri ve sosyal entegrasyonu yolunda önemli bir adım teşkil edeceğini düşünüyoruz.

2-Elbette Kürt kardeşlerimizin tabii hakları vardır. Kendi dilleriyle konuşmaları, medyayı kullanmaları, eğitim yapmaları onların tabii haklarıdır ve zaten tarih boyunca bu haklarını kullanmışlardır. Ancak, son 70 yılda izlenen millîyetçi, materyalist ve ırkçı politikalar problem yaratmış ve problemi ağırlaştırmıştır.

3- Öyleyse yapılacak iş;

Ülkemizin 60 milyon (1993 yılı) insanını birbirinin, şerefli kardeşi sayan ve herkese insan hakkı, inandığı gibi yaşama hakkı, hattâ inancına uygun hukuk sistemi seçme hakkı veren Adil Düzen’i, medeni insanlar olarak, kan dökmeden, barış yoluyla, elbirliği ile kurmak meselenin çözümünün ana unsurudur.

4- Adil Düzen kurulduğunda bütün ülke fertlerinin, insan hakları ve saadetleri teminat altına alınmış olacak, ezen ve ezilen düzeni ortadan kalkacak ülkedeki herkesin, bu meyanda Müslümanların dini inançları ve inancına uygun yaşama hakları teessüs edecek. Böylece Müslümanların arasındaki şerefli kardeşlik ve içten gelen muhabbet bağı yeniden teessüs edecektir.

5- Ülkenin birliği kesinlikle teminat altına alındıktan sonra, ülke evlâtları arasında ırk ayırımı yapılmadan muhabbet ve kardeşlik bağları teşkil edildikten sonra ve ülkede Adil Düzen kurulduktan sonra, herkesin dilediği dilde konuşması, dilediği dilde yayın yapması, eğitim yapması en tabii hakkıdır.

Bu, ülkeye sadece kültür zenginliği getirir.” (1)

Yukarıda ifade edilenleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

1- Mesele bir bütün olarak ele alınmalıdır. Olaya etki eden bütün iç ve dış faktörler düşünülmelidir.

2- Herhangi bir çözüm, bölgenin tarihi ve sosyal gerçeklerine uygun olmalıdır.

3- Tarihi tecrübeler, göz önüne alınmalı ve aynı tecrübe yeniden yaşanmamalıdır.

4- Kürt sorunu tabu olmaktan çıkarılmalı, tüm çözüm şekilleri tartışılabilmelidir.

5- Olaylara, meselelere Mü’mince bakılmalı, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde çözüm aranmalıdır.

6- Bölgesel her çözüm, İslâm faktörünü göz önüne almadan tasarlanamaz ve yaşama şansı bulamaz.

7- Avrupa, Amerika veya başka bir güce eğilim gösteren elitlerle, yapılarla dini hassasiyeti yüksek Kürt halkını aynı havuza koymamak gerekir.

8- Avrupa ve Amerika kendi içlerinde bütünleşmeyi savunurken İslâm coğrafyasında ayrılıkları teşvik etmeleri yeni bir sömürü hareketinin işaretleridir.

9- İslâm coğrafyası ancak Türkiye’nin önderliğinde bir ve bütün olabilir. O nedenle Türkiye’nin ayrışması savunulamaz ve buna müsaade edilemez.

10- Kürt sorunu ne şiddet ve terörle ve ne de zoraki asimilasyon politikalarıyla çözülemez.

11- Sömürü ve tahakküm düzeni değiştirilmelidir.

12- En köklü çözüm için Türkiye’de Adil Düzenin Kurulması şarttır.

Sonuç: Müslüman Kürt Kardeşlerimiz Yalnız Değilsiniz

Millî Görüş’ün Kürt Sorunu’na ilişkin bu teşhis ve tedavi (çözüm) yaklaşımı, mevcut sistemin ana tezine, temel varsayımlarına tersti. Sisteme ve onun felsefesine savaş açmak demekti. Hem ulusal hem de küresel sistem, sorunun çözümünü istemediği için Erbakan’ı ve Millî Görüş’ü, ciddi bir tehlike olarak görüp bertaraf etmeye karar vermiştir.

28 Şubat Postmodern Darbe sürecinde, önce Refah ardından Fazilet Partisi’nin kapatılmasında, Kürt Sorunu için önerilen bu çözüm şeklinin, çok önemli bir etkisi vardır.

Müslüman Kürt kardeşlerimiz, bu gerçekleri görmeli, yalnız olmadıklarını, yalnız bırakılmadıklarını bilmeli ve de kendi öz eleştirilerini yapmalıdırlar.

Şer ittifakı tarafından şimdilik öngörülen etnik ve mezhep eksenli bir bölünmenin, daha sonra aşiret ve de tarikat eksenine kadar indirgenmek isteneceğinin bugün görülmesi gerekmektedir.

Müslüman Türk ve Kürtler, Libya’daki aşiret bazındaki bölünmenin boyutuna bakmalı ve bundan Türkiye için dersler çıkarmalıdırlar.

Hakkın, doğrunun yanında olunmalıdır. Zulmün her çeşidine karşı çıkıp adaletin inşası için mücadele edilmeli ve bu uğurda dayanışma içerisinde bulunulmalıdır:

“Ey iman edenler, …bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının.” (5 Maide 2)

Henüz Vakit Varken!

Kaynaklar

1- Erbakan, N., Refah Partisi 4. Büyük Kongresi Açış Konuşması, 1993.

2- Erbakan N., Millî Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul, 1975 s: 260.

3- Erbakan N., Millî Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul, 1975 s: 17-40.

4- Erbakan N., Türkiye’nin Temel Meseleleri, Rehber Yayınları, Ankara , 1991, S: 81.

5- Akın, K., Olay Adam Erbakan, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2000, S:105-122.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...