“Onlar, yalana kulak verenler, sana gelmeyen diğer topluluk adına haber toplayanlardır.
Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra
saptırırlar.” (5 Mâide 41)
İbni Haldun’a göre mağlup olan toplumlar, galip gelen
toplumları hem davranış hem de düşünce olarak taklit ederler.[1] Mağlubiyetlerin
asıl sebeplerine inerek çözüm arama yerine, şekli olarak çözüm arama tüm mağlup
toplumlarda görülebilecek olan bir şuuraltı olayı, bir hastalık hâlidir.
Son dönem Osmanlı aydınları ve yönetici kadroları, Batı
karşısında alınan seri askerî mağlubiyetlerin bir sonucu olarak Avrupa’yı
taklit etmeyi, onda var olan her şeyi, toplumsal yapıya, kimliğe, değer
sisteminin ana bileşenlerine, ahlak sistemine, kültür ve medeniyet kodlarına
uyup uymadığına, ihtiyaç olup olmadığına bakmadan almayı, adeta bir ilke hâline
getirmişlerdir. Bu yolla mağlubiyetleri durduracaklarına samimi olarak
inanmışlardır.[2]
Cumhuriyet döneminde ise bu durum, zaman zaman durağanlaşsa
da kesintiye uğramamıştır. Toplumsal tepkileri yumuşatmak için “Avrupa
Birliği’ne üye olmak” her derde deva olarak sunulmuştur. Böyle bir zihni
yapının uzantısında AB uyum yasaları çerçevesinde ithal edilen bir kavram ve
bir politika da, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” (TCE) kavramı ve politikasıdır.
2011 İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Aileyi Koruma(!)
Yasası, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 4721 Türk Medeni Kanunu, Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği referans alınarak hazırlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu
yasa ve uygulama yönetmeliklerini yazanların kullandıkları dil ve kavramlara
yükledikleri anlamlar ve kavramlara yaptıkları vurgular, bir psikolojik savaş
mantığının ürünüdür.
Bu yazıda, bu yasalarda kullanılan kavramlar üzerinden
yürütülen bir psikolojik savaşın varlığına dikkat çekilecektir.
Kelimelerin Anlam Alanları, Anahtar Kelime, Odak Kelime
Kelimeler, yalnızca bir konuşma aracı değil, aynı zamanda,
toplumun içinde bulunduğu durumu, dünya görüşünü, sistemi, kültür ve medeniyet
kodlarını algılayıp değerlendirebilme aracıdır da. Toplumun ilişkileri,
davranışları, anlayışları, kültür ve yaşantısı hakkında bilgi verirler.
Dolayısıyla kelimeler/kavramlar, hem bir zihinsel yapı inşa eder, hem de onu korur
ve diri tutar.
Bazı kelimeler tek anlamlı, bazıları da birden fazla
anlamlıdır. Bazı kelimelerin yalnızca sözlük anlamları (esas anlam)
vardır. Esas mana, kelimenin her zaman taşıdığı asıl anlamıdır.
Bazı kelimelerin sözlük anlamlarının yanı sıra, sözlük
anlamlarından daha öncelikli olarak kullanılan bir başka anlamları daha vardır
ki; bunlara da ıstılahı/terim/izafî anlam/anlamı denmektedir. Kelimenin
ıstılahı manası, kelimenin içinde bulunduğu sistemden ve bu sistemdeki diğer
kelimelerle kurduğu ilişkiden doğan özel bir anlamdır.
Kelimelerin ıstılahı anlamları, bir mıknatısın çekim alanı
gibi başka kavramlarla özel bir ilişki ağı kurarak, genel düşünce ve kültürel
yapı sisteminin içinde özel bir konum alır. Genel olarak bir sistem içinde yer
alan bu tür kelimelere “anahtar kelime” adı verilmektedir. Bazen de bir anahtar
kelime merkezi konum alarak birçok anahtar kelime ile bir etkileşim alanı
meydana getirir. Bu anahtar kelime “odak anahtar kelime” olarak anılır.[3] Hukuk
literatüründe “suç”, “ceza”, “ahlak” kavramları odak anahtar kavramlardır.
Ahlak sisteminde “namus”, “haysiyet”, “ar”, “hayâ”, “edep”, “adap”, “iffet”,
“şeref” kelimeleri, anahtar kavramlardır.
Kelimeler/kavramlar, toplumun içinde bulunduğu durumu, dünya
görüşünü, sistemi, kültür ve medeniyet kodlarını algılayıp değerlendirebilme
aracı olduğundan, toplumun dünya görüşünde, düşünce dünyasında, değer algısında
meydana gelen değişimler, dile ve kavramlara/kelimelere yansır. Buna “dilde
zaman faktörü”/ “Dilde Dinamik ve Statik Olgu” denmektedir.[4] Zamana
bağlı olarak bazı kelime/kavramlar doğarken bazıları yok olup gider, bazıları
da varlığını devam ettirir. Dilde var olan kelime/kavramlarla ilgili kelime
hazinesinden tarihsel olarak, tarihsel akışı içinde belli bir anda bir kesit
alındığında, kelime hazinesinden hangi kelimelerin yok olduğu, hangilerinin
varlığını devam ettirdiği ve hangilerinin de göz önüne alınan kesitte doğduğu
kolayca görülebilir(Şekil1).
Dolayısıyla, kelime/kavramların değişimi ile toplumsal
değişim arasında ciddi bir ilişki vardır. Bu durum, Türkiye’de aileyi
ilgilendiren kelime ve kavramların, hem kelime olarak hem de anlam olarak,
Cumhuriyet’in başından bu güne olan değişiminde kolayca görülebilir (Tablo 1).
Şekil 1: Kelimelerin/kavramların zamanla değişimi-doğması ve
yok olması
Konfüçyüs’e, ‘Toplumun kaderi senin eline verilirse onu
düzeltmek ve iyileştirmek için ne yapardın?’ diye sormuşlar. Konfüçyüs’ün
cevabı; “İlk işim isim ve kavramları değiştirmek olacaktır. Çünkü toplum,
isim ve kavramları yanlış tabir etmek ve kullanmakla bozulur”.[5] şeklinde
olmuştur. Max Müller, “yanlış kelime kullanımının” “dili”, “ahlakı” ve
“yaşam tarzını” kötü etkileyeceği düşüncesindedir: ‘Kelimelerin yanlış ve bozuk
kullanılması önce eserde dil hastalığı, sonra da ahlakta hastalık doğurur;
çünkü bozuk bir kelime ve yanlış bir deyim giderek yaşamanın bir parçası hâline
gelir.’[6] Rahmetli
Cemil Meriç, İslâm dünyasındaki aydınların, kavramsal kaos içerisinde olduğunu
belirterek yanlış kelime kullanımının tehlikesine dikkat çekmiştir:
“Kaynaklarından kopan bir intelijensiyanın kaderi, bir mefhum hercümerci içinde
boğulmaktır...”[7] Yusuf Has
Hacip’e göre; “Aklın süsü dil, dilin süsü söz; Kişinin süsü yüz, yüzün süsü de
göz”dür[8] Bir
hukukçu olan Carnelutti; “İsim meselesi. Bir zamanlar ben de bana öğretildiği
gibi önemsiz derdim. Kelimelerin değerini şimdi ve her gün biraz daha fazla
anlıyorum.” demekle benzer tehlikeye dikkat çekmiştir.[9]
Cumhuriyetin başlangıcında fert ve toplum için hayatı öneme haiz olan muhtevası derin ve ağırlığı olan kelimelerin/kavramların kahir ekseriyeti bugün yok olup gitmiş; onların yerine derinliği, muhtevası zayıf olan kavramlar gelip yerleşmiştir. Kelimelerdeki/ Kavramlardaki değişim, Osmanlı’da Tanzimat ve Islahat hareketleri ile başlamış; Cumhuriyet döneminde hızlanmış, günümüzde ise zirve yapmıştır. Acaba, Tanzimat ve Islahat hareketlerinden bu yana meydana gelen bu kavramsal değişim tesadüfi mi, yoksa özel bir harekâtın sonucu mu? Bunu daha iyi anlayabilmek için psikolojik savaşta kavramların önemini ele alıp değerlendirmeliyiz.
Psikolojik Savaş Nedir?
Psikolojik savaş, insanlık tarihinin başlangıcında Hz.
Âdem’le İblis arasında başlayan mücadelede kullanılan en etkin mücadele şekli
olup tarihin şekillenmesinde son derece önemli rol oynamış ve oynamaya da devam
etmektedir. İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren kullanılmış olmasına
rağmen, sistemleştirilmesi ve çok etkin hâle getirilmesi, 20. asırda olmuştur.
Psikolojik savaş, “Askerî silah ve askerî harekât dışında
mütalâa edilebilecek olan bütün araçların ve eylem şekillerinin kullanılmasıyla
yürütülen bir savaş şekli”[10] olarak
tanımlanmaktadır. Psikolojik savaşta amaç, zihinleri yıpratarak insanların
karar mekanizmasını dumura uğratmaktır. Psikolojik savaşın hedefi, karar verici
merkezlere veya güçlere karşı, bir ülke halkının veya bir grubun direncini
kırmak; onu kaosa sürükleyerek kararsızlığa itmek, sonuçta suçlu psikolojisine
sokarak değişime razı olmasını sağlayıp teslim almaktır. Suçlu olduğunu
kabullenen fert, grup veya toplumun, yeniden eğitilerek psikolojik savaşı
yürüten merkeze, otoriteye, düşünceye itaatinin sağlanması veya yeni yaklaşımı,
anlayışı, hayat tarzını benimsemesi temel hedeftir. Bu savaşta muhatap, hareket
edemez hâle getirilip suçlanır, suçlu hâle sokularak teslim alınır ve
eğitilerek istenen sisteme, otoriteye, mevcut ya da yeni düşünce sistemine
bağlı hâle getirilir.
Psikolojik savaşta, savaşı yürüten merkez, çeşitli kollar,
farklı ideolojiler ve farklı örgütler aracılığıyla ihtilafları körükler;
karşılıklı suçlamaların yapılması sağlanarak, hedef ülkede gerilim sürekli
artırılır. Halk, bu suçlama ve bilgi bombardımanı anaforunda, zihnen yorulur ve
korkuya kapılarak suskunluğa bürünür.
Psikolojik savaş, tek başına bir işe yaramaz; genel olarak, diplomatik ve askeri faaliyetlerle birlikte kullanılır.[11] Türkiye’de her ihtilalden önce yoğun bir psikolojik savaş ortamının yaşanması, yığınla cinayet işlenmesi, sabotaj ve bombalama eylemlerinin olması, halkın susturularak teslim alınması, yapılanların ve yapılacak olanların doğru, faydalı olduğuna ve başka çare olmadığına halkı inandırmak içindir. [12]
Psikolojik Savaşta Kavramların Yozlaştırılması
Psikolojik savaş, muhatabın zihni üzerine yoğunlaşmış,
iradesini çözmeye, suçlu olduğuna inandırmaya ve teslim almaya dönük bir savaş
olarak, muhatabın teslim alınıp eğitilmesi ve öngörülen sisteme (eski veya
yeni) kazandırılmasını hedefler. O açıdan bir ideoloji veya bir sisteme karşı
mücadele veren insanların, uğrunda mücadele verdikleri düşünce ve fikirlerin
gözden düşürülmesi gerekir. Bu amaçla, diğer psikolojik savaş faaliyetlerinin
yanı sıra, o inanç veya düşünce sistemindeki temel kavramların anlamları
çarpıtılarak, anlam alanlarının içi boşaltılarak halk yanıltılmaya çalışılır:
“Psikolojik savaş, fikir ve eylem planındaki faaliyetleriyle ilgili olarak
kullandığı kelime ve deyimleri, mahalli ve milli dildeki anlamlarını
değiştirerek kullanmaktadır. Böylece, kelimelerin ve deyimlerin anlamlarını
değiştirmek suretiyle kişiyi ve kitleyi yanıltabilmeye çalışmaktadır.”[13]
Kavramların Yıpratılması, Gözden Düşürülmesi ve Çarpıtılması Değişik Şekillerde Yapılmaktadır:
Birincisi: Kavramlar, özel sıfatlarla nitelendirilerek itibarsızlaştırılır, önemsizleştirilir; adeta aşağılanır ve alaya alınacak şekle sokulurlar. Söz konusu kavramı kullanmak insanda suçluluk psikolojisi meydana getirir. İstanbul Sözleşmesi’nde sıkça kullanılan “Sözde Namus” kavramı bunun en güzel örneklerinden biridir. İslâm’a “Ortaçağ düşüncesi”, “Çöl kanunu”, “Gerici düşünce”, “Çağdışı düşünce”, “İrtica” denmesi; Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile ilgili yapılan çalışmalarda, “Modern yaklaşım”, “Geleneksel yaklaşım”, “Geleneksel Kadın Rolleri”, “Modern Kadın Rolleri” gibi kavramsallaştırmalara bu açıdan bakılmalıdır.
İkincisi: Psikolojik savaşta bazen hedef
kitlenin, ülkenin, değer sisteminin itibar edip içselleştirdiği kavramlar,
toptan reddedilmez/reddedilemez ve de karalanmaz/karalanamaz. Bunun yerine hedef
düşünce sisteminde/kültür ve medeniyet kodlarında önemli olan ana kavramlar,
çarpıtılır, anlamsal alanı bölünür, parçalanır ve bütünlüğü ortadan
kaldırılarak anlam alanı daraltılır. Bu şekilde çarpıtılmış kavramlara sahip
çıkılır. “Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerinden saptırırlar”(5 Maide 13)
ayetinde dikkat çekilen tehlike budur.
‘Siyasal İslâm’, ’liberal İslâm’, ‘Türk İslâm’ı’, ‘Din
milliyetçiliği’, ‘İslâmi burjuvazi’, ‘Ilımlı İslâm’, ‘Modernist Müslüman’,
‘Anadolu İslâm’ı, ‘Sosyal İslâm’, ‘Sufi İslâm’, ‘İslâmist’ kavramları bu
amaçla üretilmiş ve servis edilmiştir. Din ve laiklik kavramlarına yüklenen
anlamlara, Cumhuriyet döneminin başlangıcında ezanın Türkçe okunmasına bu
açıdan bakılmalıdır.
Türkiye’de aile hukuku ile ilgili yasalarda “nikâh” yerine
“evlenme akdi”, “evlenme merasimi”/ “töreni”; “dini nikâh” yerine “dini
tören”/”merasimi” denmiş olması, nikâh kavramını itibarsızlaştırma amaçlıdır.
Üçüncüsü: Temel kavramlara tamamen zıt
anlamlar yüklenerek yapılan tahrifattır. Yani helal ile haram, hakla batıl,
marufla münker tamamen yer değiştirir (9 Tevbe 31; 2 Bakara 42, 174 ). Tevbe
suresi 31. ayetle ilgili Hz. Peygamber’in, “Onların rahipleri ve bilginleri,
helâli haram, haramı da helâl kılıyor, halk da onlara uyuyordu. İşte halkın din
adamlarına ve bilginlerine ibadeti budur.”[14] demiş
olmasının sebebi, psikolojik harekâtın bu boyutuna dikkat çekmek için olabilir.
Allah, Kur’ân-ı Kerim’de, “Hakkı batılın yerine geçirmeyin ve sizce de
bilinirken hakkı gizlemeyin.” (2 Bakara 42) diyerek müminleri, bu
tehlikeye karşı uyarmaktadır.
“Rızaya” dayalı zinanın/fuhşun suç olmaktan çıkarılması;
“taraftarlarının”/ “partnerlerin”/”birlikte yaşayan bireylerin”
birlikteliklerine “nikâhsız birliktelik”/”seviyeli birliktelik” denmiş olması
bunun güzel örneklerinden biridir.
Dördüncüsü: Kavramlar, doğrudan yok varsayılamadığı
için dolaylı bir şekilde yok etmeye, unutturmaya, gizlenmeye çalışılır. “Her
şeye dini ve Allah’ı sokmayın, karıştırmayın’, ‘Bu işin dinle imanla
ilgisi yoktur,’ ‘Paranın dini imanı olmaz’, “Alan razı, veren razı ise
zina neden suç olsun” kavramsallaştırmaları bu amaçlıdır. “Toplumsal cinsiyet”
kavramında, toplumsal kimlik/değer sistemi/kültür ve medeniyet kodları
gizlenerek toplumun, önemsiz yığın, kitle olduğu imajı oluşturulmak
istenmektedir.
Kur’ân’da Hz. Şuayb’ın kavmine verdiği cevapta, Kavminin
Allah kavramını önemsizleştirdiğine özel bir vurgu yapmaktadır: “(Şuayb)
dedi ki: “Ey kavmim, sizce benim yakın çevrem, Allah’tan daha mı üstündür ki,
Onu arkanızda unutuluvermiş önemsiz bir şey edindiniz.” (11/Hud 92)
Beşincisi: Kavramların kullanılmasının yasaklanmasıdır. Bazı durumlarda hedef değer sisteminde var olan bazı değerleri, eklemleme yaparak veya anlam sahalarını daraltarak çarpıtması mümkün olamayabilir. Bu durumda psikolojik savaş uzmanları, kendi savundukları fikirlere karşı olan bu değerlerin gündeme gelmemesini, üzerlerinin örtülmesini ya da yasaklanmasını sağlamak için uğraşırlar. Laikliğe aykırı bulunarak 240 civarındaki ahkâm ayetlerinin ve birçok dini kavramın yasaklanması gibi.
Hukuk ve Kavramlar
Cumhuriyet’in başlangıcından bugüne gelinceye kadar aileyi
ilgilendiren hukuk ile ilgili yapılan düzenlemelerde kullanılan dil ve
kavramları tartışacağımızdan; hukukta kullanılan kavramlar ile toplumsal
kimlik, toplumun değer sistemi, kültür ve medeniyet kodları, kültürel değişim arasında
bir ilişki olup olmadığını tespit etmek mecburiyeti vardır.
Hukuk alanında kullanılan dil ve kavramların ne mana ifade
ettiğinin anlaşılabilmesi için hukuk kavramına ilişkin tanımlara yer
verilmesinde fayda vardır. Hukukun Sözlük anlamı; “1. Haklar, 2. Bir topluluğun
yaşama tarzını tanzim eden ve devlet müeyyidesi ile desteklenen kaideler
bütünü, 3. Kanunlar, topluluk hayatını tanzim eden kaideler ilmi, Topluluk
hayatının devamı için gerekli olan, zorlayıcılığı bulunan kaide.”[15]
Dini kavramlar sözlüğünde; “Gerçek,
doğru, sabit, varlığı kesin olan şey, bir şeyi gerçekleştirmek, bir şeye
yakinen muttali olmak” anlamlarına gelen hak kelimesinin çoğulu hukuk
kelimesidir.” dendikten sonra Hukukun kavram olarak iki anlamı olduğu ifade
edilmektedir:
“1. İnsanların birbirleri ile veya meydana
getirdikleri topluluklarla ve yine insan topluluklarının diğer topluluklarla
olan ilişkisini düzenleyen, kamu gücü ile desteklenmiş zorlayıcı özellikteki
kurallar bütünüdür.
2. Dinin, aklın ve hukuk düzeninin tanıdığı
yetki, güç ve imtiyazlar demektir.”[16]
Muharrem Balcı’ya göre; “Hukuk, toplumun tümünü ilgilendiren
kurallar bütünüdür.”[17]
Tanımları incelediğimizde hukukun; toplumun
benimseyip içselleştirdiği bir değer sistemi, bir kimlik ve bir kültür ve
medeniyetin, sağlıklı sıhhatli yaşanabilir olması için ferdin kendisi,
yaratıcısı, ailesi, komşusu, akrabası, toplumu, devleti ve diğer toplumlarla ya
da insanlık âlemiyle olan ilişkilerini, toplumsal kimliğe, değer sistemine ve
kültür ve medeniyet kodlarına göre düzenleyen güçle donanmış bir kurallar,
kaideler ve normlar bütünü olduğunu söyleyebiliriz.
Bu nedenle hukukun kullandığı dil ve kavramlar,
toplumsal kimlik, değer sistemi ve kültür ve medeniyet kodlarının öngördüğü dil
ve kavramlar olmalıdır. Bu şekilde yapılanan bir hukuk sistemi, toplumun
kimliğini, değer sistemini, kültür ve medeniyet kodlarını kuvvetlendirir; hukuk
sistemine olan toplumsal güveni sağlar. Bu ilişki, hukuk sistemi ile ahlak
sisteminin birbirini desteklemesini ve kuvvetlendirmesini temin eder. Değer
sistemi, ahlak sistemi ve hukuk sisteminin bütünleşmesi, birbirine destek
olması, suç ve ceza oranlarının azalmasına sebebiyet verir; fert ve toplum
korunur. Kendi ile ailesi ile akrabası ile komşusu ile toplumu ile devleti ile
gelecek nesillerle ve geçmiş nesillerle barışık şahsiyetli bir insan unsuru
ortaya çıkar. Aksi durum ferdi, toplumsal ve sistemsel bunalımdır ve krizdir.
Bu noktada, “kanunların nasıl
yapıldığı?”, “kanunlaştırma”nın nasıl ortaya çıktığı? sorusu önem
kazanmaktadır. “Kanunlaştırma hareketleri”, her ülke ve millet için gereklidir,
hatta zorunludur. Önemli olan, kanunlaştırmanın nasıl, hangi temel unsurlara,
hangi değer sistemine, kültür ve medeniyet kodlarına göre yapılacağı ve nasıl
bir dil ve kavramlar kullanılacağıdır.
“Kanunlaştırmaların Üç Şekilde Yapıldığı” Görülmektedir:
“1- Islah/ Rehabilitasyon: Varolan hukuk
kurallarının yeniden tanzimi ve yeni ihtiyaçları karşılar hâle getirilmesi.
2- Resepsiyon: Yabancı bir hukuk sisteminin ülke hukuk sistemi
olarak kabul edilmesi ve düzenlenmesi. 3- Expansiyon: Sömürgeci
devletlerin kendi hukuklarını, sömürgelerine, gerektiğinde zor kullanarak
taşımaları.”[18]
Resepsiyon ve expansiyon, devlete hâkim olan gücün,
genellikle halka rağmen gerçekleştirdiği bir olgudur. Her ikisinde ana slogan,
“Halka rağmen halk içindir.” olmaktadır. Bunun en güzel örneği, Lozan sonrası
Cumhuriyet döneminin başlangıcında tüm yasaların Avrupa’nın değişik
ülkelerinden ithal edilmesidir. Bu konuda Mahmut Esat Bozkurt’un ve Mustafa
Kemal’in yaptığı konuşmalar, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır: “M.
Esat Bozkurt: “Lozan muahedesiyle yüklendiğimiz işi, elden geldiği kadar çabuk
başarmak lazımdı. Birinci Dünya savaşı içinde İstanbul’da İzhâr-ı Kavânîn
Komisyonları adı ile bir sıra komisyonlar kurulmuş ve işe başlamıştı. 1924
yılında bunların çalışma verimi gözden geçirildi… Burada şu soru karşısındayız:
Komisyonlar bu biçim kanun taslaklarını niçin ve neden yaptılar? İşin bu yönünü
bilmek, konumuzu kavramak için çok faydalıdır. Komisyonlar şu kanaatte idiler:
“Her milletin kanunu kendi ihtiyaçlarına göre yapılır. Bizim kanunlarımız bize
göre yapılmalıdır.”
“Bunun bir batıla olduğunu göstermek zor bir şey değildir.
Türk ihtilalinin komedya ile oyalanmağa vakti yoktu. Türk milletinin taliinde
gereken kat’i kararı almak zorunda idi ve bu karar şu olacaktı: Türk
ulusunun, medeni milletler ailesinden bir üye olmasına ve mutlaka olması lazım
geldiğine göre, kayıtsız şartsız bu milletlerin hak sistemlerini benimsemesi
lazımdı. Tıpkı bir kulübe, bir partiye intisap edecek kimsenin, kulüp ve parti
nizam ve usulünü aynen kabul etmesi gibi, medeni kamuya girmek davasını güden
bir devletin de, bu kamunun icaplarını kendine mal etmesi zorunluluğu vardır.”[19]
Mustafa Kemal: “Sayın Arkadaşlar! Türk ihtilalinin
kararı, batı medeniyetini kayıtsız şartsız kendisine mal etmek, benimsemektir.
Bu karar o kadar kesin bir azme dayanmaktadır ki, önüne çıkacaklar, demirle,
ateşle yok edilmeye mahkûmdurlar. Bu prensip bakımından, kanunlarımızı
oldukları gibi batıdan almak zorundayız. Böylelikle, Türk ulusunun iradesine
uygun harekette bulunmuş olacağız. Keyif ve isteklerimize göre değil,
milletimizin dileklerine göre iş başarmağa borçluyuz. Şimdiye kadar geçen
hizmetlerinize teşekkür eder ve komisyonların vazifelerine son veririm.”[20]
Osmanlıdaki Tanzimat ve Islahat fermanlarını, Mustafa Kemal
ile Mahmut Esat Bozkurt’un yukarıdaki ifadelerini ve ifadelerine uygun olarak
yaptıkları icraatları göz önüne aldığımızda, son “İki yüz yıllık süreçte hem
resepsiyon hem de rehabilitasyon yapılmıştır.”[21] diyebiliriz.
Özelde Türkiye, genelde İslâm dünyası olmak üzere yapılan resepsiyon ve
resepsiyon destekli rehabilitasyon hareketleri, kanunların/yasaların/hukukun
diline yansımış, kullanılan kavramlar buna uygun seçilerek ithal edilmiştir:
“Sonuçta değişim süreci her zaman bir adaptasyon ve asimilasyon şeklinde
olmamış, devletin İslâmî standartlarla olan rabıtası üzerinde düşünmeksizin
toptan kavram ithali yapması olarak gözükmüştür.”[22]
Genel olarak, hukuk sistemi ve
hukuk sisteminde kullanılan dil ve kavramlar üzerinden toplumsal bir değişim ve
dönüşüm stratejisi öngörülmektedir. Hukukçu Nur Centel: Yasalarda
kullanılan kavramlar, yasa koyucunun ilgili suç bakımından hangi hukuki değeri
korumak istediği hakkında fikir verme ve uygulamayı yönlendirme işlevini
görmektedir; bu nedenle dikkatli
seçilmeleri gerekir.”[23] Hukukçu
Muharrem Balcı: Haklar, yasa koyucunun korumayı uygun gördüğü çıkarlarla
ilgili...” [24] Hukukçu
Kadir Gündoğan: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında yapılan devrimlerden
belki de en önemlisi, “hukuk devrimi”dir. Türkiye’de, toplumu ve sosyal düzeni
modernleştirme istem ve çabalarını hukuka yansıtması hukuku geleneksel
toplumdan modern topluma geçişte bir araç olarak kullanma girişimleri Tanzimat
fermanı ile birlikte başlamış, Cumhuriyet devrimleri ile doruğa ulaşmıştır.
1923’te başlayan, özellikle 1926 yılı ve sonrasında yoğunlaşarak Laik Türkiye
Cumhuriyeti’nin temellerini atan ve “Türk Hukuk Devrimi” olarak da
isimlendirilen hukuk reformları Türk toplumunun modernleşmesinde önemli rol
oynamıştır. Türk Ceza Kanunu da hukuk devriminin en önemli yapıtaşlarından
biridir.”[25]
Cumhuriyet’in Başlangıcından Bugüne Aile Hukuku ile
İlgili Yasalarda Kullanılan Temel Kavramlar
Bugün için Türkiye’de aileyi ilgilendiren, geçerli olan
yasalar şunlardır:
- Kabul
Edilmiş Uluslararası Anlaşmalar/Sözleşmeler(CEDAW ve diğerleri)
- CEDAW
Sözleşmesi
- 2011
İstanbul Sözleşmesi
- 6284
Sayılı Aileyi Koruma Kanunu Ve Uygulama Yönetmeliği
- 5237
Sayılı Türk Ceza Kanunu
- 4721
Sayılı Türk Medeni Kanunu
- Borçlar
Kanunu
6284 Sayılı Yasa, 4320 Sayılı Yasanın, 5237 Sayılı Yasa, 765
Sayılı Yasanın, 4721 Sayılı Yasa da 743 Sayılı Yasanın yerine yapılmıştır.
Dolayısıyla 4320, 765, 743 nolu yasalar yürürlükten kaldırılmıştır (mülga).
Yalnızca bu açıdan bakıldığında yasalar üzerinde yapılan işlem, bir
rehabilitasyon işlemidir. Ancak tüm bu yasalarda 2011 İstanbul Sözleşmesi ve
CEDAW gibi diğer ilgili uluslararası sözleşmeler referans alındığı için yapılan
hukuki düzenleme, aynı zamanda bir resepsiyon işlemidir. Bu durum, ilgili tüm
yasaların diline etki etmiş, kullanılan kavramlar buna uygun olarak seçilmiştir.(Tablo
1)
Tablo 1’de yer alan kavramların seçilmesinde 6284, 5237,
4721 Sayılı Yasalar ile 2011 İstanbul Sözleşmesi kapsamında yapılan
tartışmalarda kullanılan dil ve kavramlar etkili olmuştur. Bir hukukçu
açısından Tablo 1’deki kavramların bir kısmının önemi olmamış olabilir ya da
alınması gereken daha önemli kavramlar da var olabilir.
İlgili yasalarda geçen kavramların sadece aile hukuku ile
ilgili boyutu göz önüne alınmıştır. Bu noktada da “boşanma, boşanma sonrası
süreçler, mal varlığı, miras, velayet, vesayet, kayyum, vasi, aile yurdu, aile
derneği ve vakfı” gibi konularda geçen; ceza hukuku ve medeni hukukta
cezalandırma gibi özel alanlarda geçen bazı kavramlar da göz önüne
alınmamıştır. Aile ilgili kısımlarda yer almayan fakat hukukun genel ilkeleri içerisinde
geçen kavramlarda, hukukçu olmadığımız için, yanlışlık yapmamak için, o
kısımlardaki kavramlar da dikkate alınmamıştır. Ayrıca eski yasaların metninde
varolan bazı kelimeler, Arapça/Osmanlıca olduğu için ve anlamlarına da tam
vakıf olunmadığından dolayı dikkate alınmamıştır.
Saydığım eksiklikleri, hukukçu kardeşlerimizin gidereceğine
ve böylece sürece katkı sağlayacağına inanıyorum. Hukukçu olmadığım için bu
konuda hata yapmış olabilirim. Bunun için şimdiden özür dilerim.
Tablodaki kavramlar, bazı ortak özellikler göz önüne
alınarak gruplandırılmış ve siyah çizgilerle birbirinden ayrılmıştır. Bununla
birlikte gruplandırmalarda bazı yanlışlıklar olabilir. Bu tabloyu
yapmaktaki amaç, 1926 yılından bugüne(2019) gelinceye kadar aile bazında hukuk
düzlemindeki kavramlarda meydana gelen değişimi görebilmektir. Hukukçu
olmayanlar için dikkat edilmesi gereken nokta, Aileyi Koruma Kanunu, Türk Ceza
Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve 2011 İstanbul Sözleşmesi, ailenin farklı
boyutları ile ilgilendiklerinden dolayı her kavramın, her kanunda yer alması
gerekmemektedir. Bu yadırganacak, eleştirilecek bir durum değildir. Asıl önemli
olan eski yasa ile yeni yasa arasındaki kavramsal değişikliklerdir. Kaldırılan
ve yerine getirilen kavramların muhtevalarının ne oranda örtüştüğüdür. Bir
başka önemli nokta da, eski kanunda var olup kaldırılan ve yerine yeni bir
kavram konmayan kavramların ve eskisinde olmayıp da yenisinde var olan
kavramların varlığıdır. Bu kavramların muhtevaları, nasıl bir zihni yapıya
hitap ediyor ya da nasıl bir zihni yapı inşa etmek istiyor bağlamında
tartışılmalıdır.
Aileyi koruma ilgili eski yasa (4320-ilk yasa) 1998 yılında
yapıldığı için bu alandaki değişimi 1926 yılından buyana görmek mümkün
olamamaktadır.
TABLO-1: AİLE İLE İLGİLİ YASALARDA ZAMANLA MEYDANA
GELEN KAVRAMSAL DEĞİŞİM |
|||||||
KAVRAMLAR |
AİLEYİ KORUMA KANUNU |
TÜRK CEZA KANUNU |
TÜRK MEDENİ KANUNU |
2011 İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 24/11/2011** 1/8/2014* |
|||
ESKİ: 4320 17/1/1998* |
YENİ:6284 20/3/2012* |
ESKİ: 765 13/3/1926* |
YENİ: 5237 12/10/2004* |
ESKİ: 743 4/4/1926* |
YENİ: 4721 8/12/2001* |
||
NİŞAN |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
NİKÂH |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
MEDENİ NİKÂH |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
EVLENME AKDİ |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
EVLENME MERASİMİ/TÖRENİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
DİNİ NİKÂH |
--- |
--- |
---- |
--- |
--- |
--- |
--- |
DİNİ EVLENME MERASİMİ/TÖRENİ |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
EVLİLİK-EVLENME-EVLİ OLMA |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
EVLENME HUKUKU |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
AİLE CÜZDANI |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
EVLENME KÂĞIDI |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
EVLENME YAŞI |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
EVLENME EHLİYETİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
ÇOK KADINLA EVLİLİK |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
BATIL OLAN EVLENME/EVLİLİK |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
ZORLA EVLENDİRME/ EVLİLİĞE ZORLAMA |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
KORKUTMA/TEHDİT İLE EVLİLİĞE RAZI ETME |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
İĞFAL İLE EVLİLİĞE RAZI ETME |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
ÇOCUK YAŞTA EVLİLİK |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
ÇOCUĞU EVLİLİĞE ZORLAMA |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
KARI |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
KOCA |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
EŞ |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
AİLENİN GEÇİMİNİ/masraflarını SAĞLAYAN KİŞİ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
KOCANIN BABALIĞI |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
AİLE BİREYİ/MENSUBU |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
AYNI ÇATI/DAM ALTINDA YAŞAYAN KİŞİ |
+++ |
|
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
BİRLİKTE YAŞAYAN BİREY |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
BİRLİKTE YAŞAYAN BİREY: DOST/METRES HAYATI |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
EBEVEYN |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
ANNE/ANA-BABA |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
ÇOCUK |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
NESEBİ SAHİH ÇOCUK |
--- |
--- |
--- |
---- |
+++ |
--- |
--- |
NESEBİ SAHİH OLMAYAN ÇOCUK |
--- |
--- |
--- |
---- |
+++ |
--- |
--- |
GAYRIMEŞRU/EVLİLİK HARİCİ/DIŞI ÇOCUK |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
EVLAT EDİNME/EVLATLIK |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
SOYBAĞI |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
NESEP |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
HISIM |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
KAN HISIMLIĞI |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
SİHRÎ/KAYIN HISIMLIĞI |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
AKRABA |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
KIZ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
BAKİRİ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
KÜÇÜKLER |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
MAHCUR/KISITLI |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
AYIRT ETME GÜCÜ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
REŞİT |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
REŞİT KILINAN |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
ERGİNLİK-ERGİN |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
ERGİN KILINMA |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
HAK EHLİYETİ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
HUKUKİ EHLİYET |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
FİİL EHLİYETİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
CEZAYA EHLİYET |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
HUSUMET EHLİYETİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
İSKATI EHLİYET |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
İHRAZ EHLİYETİ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
ÂDEMİ EHLİYET |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
MAHDUT EHLİYET |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
TASARRUFA EHLİYET |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
SABİ/ÇOCUĞUN EHLİYETİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
|
|
|
|
|
|
|
|
*: RESMİ GAZETEDE YAYINLANMA TARİHİ;
** KABUL TARİHİ ---: KAVRAMIN KANUNDA YER ALMADIĞINI; +++, KAVRAMIN
KANUNDA YER ALDIĞINI GÖSTERMEKTEDİR |
TABLO-1: AİLE İLE İLGİLİ YASALARDA ZAMANLA MEYDANA
GELEN KAVRAMSAL DEĞİŞİM-Devam |
|||||||
|
AİLEYİ KORUMA KANUNU |
TÜRK CEZA KANUNU |
TÜRK MEDENİ KANUNU |
2011 İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 24/11/2011** 1/8/2014* |
|||
ESKİ: 4320 17/1/1998* |
YENİ:6284 20/3/2012 |
ESKİ: 765 13/3/1926 |
YENİ: 5237 12/10/2004 |
ESKİ: 743 4/4/1926 |
YENİ: 4721 8/12/2001 |
||
AİLE HUKUKU |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
AİLE REİSİ/BAŞKANI |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
EV BAŞKANI/REİSİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
----- |
+++ |
--- |
EVİ YÖNETME YETKİSİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
KADIN KOCANIN MUAVİN VE MUŞAVİRİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
EŞİTLİK |
--- |
+++ |
--- |
+++** |
--- |
+++ |
+++ |
KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ |
|
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
AİLE BİRLİĞİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
EVLİLİK BİRLİĞİ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
AİLE MECLİSİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
NİZAMİ AİLE/AİLE DÜZENİ |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
EV DÜZENİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
|
AİLEYİ TEMSİL/TEMSİL YETKİSİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
MÜŞTEREK/ORTAK HAYAT |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
ARABULUCULUK-UZLAŞTIRMA/HAKEMLİK |
--- |
--- |
--- |
---- |
+++ (Hakim) |
--- |
+++ (Yasak) |
AİLE KONUTU |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
BİRLİKTE YAŞANAN KONUT |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
KANUNİ İKAMETGÂH |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
|
|
|
|
|
|
|
|
İNSAN HAKLARI |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
KADININ İNSAN HAKLARI |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
GENÇ KIZLARIN İNSAN HAKLARI |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
ERKEĞİN İNSAN HAKLARI |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
ÇOCUĞUN İNSAN HAKLARI |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
|
|
|
|
|
|
|
|
AHLÂK |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
NAMUS |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
SÖZDE NAMUS |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
ADAB/ADAP |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
EDEP |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
AR |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
HAYÂ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
ŞEREF |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
---- |
ONUR |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
İZZET |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
HAYSİYET |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
VAKAR |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
İFFET |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
SADAKAT |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
MAHREMİYET |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
AİLE MAHREM/İYETİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
SIR (AİLE SIRRI) |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
ÖZEL HAYAT/YAŞAM/ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
KİŞİLİK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGI |
|
|
|
|
|
|
+++ |
RIZA |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
HÜRRİYET |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
ÖZGÜR/LÜK |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
|
|
|
|
|
|
|
|
NİZAMI AİLE ALEYHİNDE CÜRÜMLER |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
AİLEYE KARŞI SUÇLAR |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
AİLE DÜZENİNE KARŞI SUÇLAR |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
“SÖZDE NAMUS ADINA İŞLENEN SUÇ” |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
GENEL AHLAKA AYKIRI/KARŞI |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
UMUMİ ADABA AYKIRI |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
HİLE |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
HAYÂSIZCA |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
HAYSİYETSİZ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
ŞEHVETLE |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
İFFETSİZLİK |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
MÜSTEHCEN |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
TEŞHİR |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
TAHRİK |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
CİNSİ ARZULARI TAHRİK |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
EŞİ ALDATMA-CİNSEL İLİŞKİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
GAYRIMEŞRU/EVLİLİK DIŞI İLİŞKİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
ZİNA |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
FUHUŞ |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
TABLO-1: AİLE İLE İLGİLİ YASALARDA ZAMANLA MEYDANA
GELEN KAVRAMSAL DEĞİŞİM-Devam |
|||||||
KAVRAMLAR |
AİLEYİ KORUMA KANUNU |
TÜRK CEZA KANUNU |
TÜRK MEDENİ KANUNU |
2011 İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 24/11/2011** 1/8/2014* |
|||
ESKİ: 4320 17/1/1998* |
YENİ:6284 20/3/2012 |
ESKİ: 765 13/3/1926 |
YENİ: 5237 12/10/2004 |
ESKİ: 743 4/4/1926 |
YENİ: 4721 8/12/2001 |
||
SARKINTILIK |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
İFFETE TAARUZ ETME |
--- |
|
+++ |
--- |
--- |
--- |
|
CEBREN IRZA GEÇME |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
BAKİRİ/KADINI CEBİR-ŞİDDET-TEHDİT İLE İĞFAL ETME |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
KIZLIĞI BOZMA |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
CEBİR-TEHDİT-HİLE İLE FUHŞA SEVK ETME/ YAPTIRTMA |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
ÇOCUĞU CEBİR-TEHDİT-HİLE İLE FUHŞA SEVK ETME/ YAPTIRTMA |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
KÜÇÜKLERİ BAŞTAN ÇIKARMA/cinsel Davranışlar |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
KÜÇÜKLERİN/ÇOCUKLARIN IRZINA GEÇME |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
ÇOCUK DÜŞÜRME/DÜŞÜRTME |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
---- |
--- |
KISIRLAŞTIRMA |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
KÜRTAJ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
KADIN SÜNNETİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
ZORLA GEBE/HAMİLE BIRAKMA |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
|
|
|
|
|
|
|
|
CİNSİYET |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYET |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYETE DAYALI/DUYARLI İLTİCA/SIĞINMA |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYETE DUYARLI |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYETE DUYARLI ÜLKE |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYET YÖNERGELERİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYET STANDARTLARI |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYET KİMLİĞİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYET BAKIŞ AÇISI |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
CİNSİYET RÖLLERİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
CİNSEL DOKUNULMAZLIK |
--- |
--- |
--- |
+++ |
|
--- |
--- |
CİNSELLİK |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
CİNSEL İLİŞKİ/MÜNASEBET |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
CİNSİYET DEĞİŞİKLİĞİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
TRANSSEKSÜEL |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
CİNSEL ÖZGÜRLÜK |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
CİNSEL YÖNELİM |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
CİNSAL DAVRANIŞ/CİNSEL AMAÇ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
CİNSEL TACİZ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
CİNSEL SUÇ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
CİNSEL İSTİSMAR/SUİSTİMAL |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
CİNSEL AŞAĞILAMA |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
AYRIMCILIK |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
CİNSİYETE DAYALI AYRIMCILIK |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
|
|
|
|
|
|
|
|
TABLO-1: AİLE İLE İLGİLİ YASALARDA ZAMANLA MEYDANA
GELEN KAVRAMSAL DEĞİŞİM-Devam |
|||||||
KAVRAMLAR |
AİLEYİ KORUMA KANUNU |
TÜRK CEZA KANUNU |
TÜRK MEDENİ KANUNU |
2011 İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 24/11/2011** 1/8/2014* |
|||
ESKİ: 4320 17/1/1998* |
YENİ: 6284 20/3/2012 |
ESKİ: 765 13/3/1926 |
YENİ: 5237 12/10/2004 |
ESKİ: 743 4/4/1926 |
YENİ: 4721 8/12/2001 |
||
TECAVÜZ(Cebir, Tehdit, hile) |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
KİŞİLİK HAKKINA SALDIRI |
|
|
|
|
|
+++ |
--- |
HAYSİYETE/ŞAHSİYETE TECAVÜZ |
--- |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
TAHKİR/AŞAĞILAMA |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
ONUR KIRICI DAVRANIŞ/ ONURUNU İHLAL ETME |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
HAKARET |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
TEHDİT |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
CEBİR |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
BASKI |
---- |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
TACİZ |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
KASTEN |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
HAYATA/YAŞAMA KAST |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
|
|
|
|
|
|
|
|
ŞİDDET |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
FİZİKSEL ŞİDDET |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
PSİKOLOJİK ŞİDDET |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
SÖZLÜ ŞİDDET |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
EKONOMİK ŞİDDET |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
KADINA ŞİDDET/KADINAYÖNELİK ŞİDDET |
--- |
+++ |
--- |
---- |
--- |
--- |
+++ |
AİLE İÇİ ŞİDDET |
+++ |
+++ |
--- |
---- |
--- |
--- |
+++ |
EV İÇİ ŞİDDET |
--- |
+++ |
--- |
---- |
--- |
--- |
--- |
CİNSEL ŞİDDET/SALDIRI |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
CİNSİYETE DAYALI ŞİDDET |
--- |
+++ |
--- |
--- |
--- |
|
--- |
TOPLUMSAL CİNSİYETE DAYALI ŞİDDET |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
|
|
|
|
|
|
|
|
TABLO-1: AİLE İLE İLGİLİ YASALARDA ZAMANLA MEYDANA
GELEN KAVRAMSAL DEĞİŞİM-Devam |
|||||||
KAVRAMLAR |
AİLEYİ KORUMA KANUNU |
TÜRK CEZA KANUNU |
TÜRK MEDENİ KANUNU |
2011 İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 24/11/2011** 1/8/2014* |
|||
ESKİ: 4320 17/1/1998* |
YENİ: 6284 20/3/2012 |
ESKİ: 765 13/3/1926 |
YENİ: 5237 12/10/2004 |
ESKİ: 743 4/4/1926 |
YENİ: 4721 8/12/2001 |
||
BOŞANMA |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
AYRILIK |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
NAFAKA |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
YOKSULLUK NAFAKASI |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
TEDBİR NAFAKASI |
+++ |
+++ |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
TAZMİNAT(MADDİ-MANEVİ) |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
MİRAS |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
AİLENİN MAL REJİMİ |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
AİLE MALLARI |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
VELAYET |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
VESAYET |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
KAYYUM |
--- |
+++ |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
--- |
|
|
|
|
|
|
|
|
DİN |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
+++ |
DİNİ EĞİTİM |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
DİNİ TERBİYE |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
ÖRF |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
ÂDET |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
+++ |
--- |
GELENEK |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
+++ |
GÖRENEK |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
--- |
TÖRE |
--- |
--- |
--- |
+++ |
--- |
--- |
+++ |
|
|
|
|
|
|
|
|
Aile Hukuku ile İlgili Yasalarda
Kullanılan Kavramlar Üzerinden Yürütülen Psikolojik Savaş
Tablodaki kavramlar değerlendirilirken dikkat edilmesi
gereken nokta, bizim nesil ve bizden önceki neslin çok önem verdiği birçok
kavram ya yasalardan kaldırılmış ya da anlam alanı çok fazla dar olan yeni
kavramlar konmuştur. Bu nokta, “psikolojik savaş ve kavramlar” bölümü göz önüne
alınarak özel olarak değerlendirilmelidir.
Psikolojik savaş açısından meseleye yaklaştığımızda ciddi
tahribata uğrayan kavramlardan biri de nikâh kavramıdır. Nikâh kavramı,
“nikâh”, “medeni nikâh”, “evlenme akdi”, “evlenme merasimi veya töreni”
şeklinde yasalarda yer almaktadır. 743 sayılı eski medeni kanunda var olan
nikâh kavramı, yeni 4721 sayılı medeni kanunda “evlenme merasimi veya töreni”
şeklinde geçer. Dolayısıyla nikâh kavramı, yeni medeni kanundan çıkarılmıştır.
2011 İstanbul Sözleşmesi’nde ve aileyi koruma yasalarının her ikisinde de nikâh
kavramı kullanılmamaktadır. Daha da önemli olan “nötr cinsiyet hareketinin”
stratejisinde nikâh kavramının daha da itibarsızlaştırıp hayattan silinmesi
vardır. Günlük hayatta metres hayatını meşrulaştırmak için bu kesimin
başlangıçta kullandığı kavram, “nikâhsız birliktelik” idi. Şimdi “nikâhsız
birliktelik” yerine “seviyeli birliktelik” kavramını kullanmaktadırlar.
Psikolojik savaş açısından bakılırsa, “nikâh kıyanlar”ın seviyesiz olduğu
söylenmektedir.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda, daha önceki yasada ve diğer
yasalarda olmayan “medeni nikâh” tabiri kullanılmaktadır. Medeni nikâh tabiri
ile dini nikâh itibarsızlaştırılmaktadır. Nitekim ele aldığımız yasaların
hiçbirinde “dini nikâh” tabiri kullanılmamakta, onun yerine “evlenme merasimi
veya töreni” tabiri kullanılarak dini nikâh kavramı itibarsızlaştırılıp
gözden düşürülmek istenmektedir.
Etkisizleştirilen hatta unutturulmaya çalışılan kavramlardan
biri de “Karı-Koca” kavramlarıdır. Son yapılan yasal değişikliklerle bu
kavramların yerine genellikle, “eş”, “aile bireyi”, “aile geçimini/masraflarını
sağlayan kişi”, “aynı çatı/dam altında yaşayan kişi”, “birlikte yaşayan
bireyler” kavramları kullanılmaktadır.
“Birlikte yaşayan birey”, tabiri son derece esnek bir tabir
olarak gelecekte Türkiye’de ciddi bir sorun oluşturacaktır. İstanbul Sözleşmesi’nin İngilizce metninde bu kelime
“partner” olarak geçmektedir. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmiş
olmakla, “Dost/metres hayatını” yasal güvenceye almış olmaktadır. Bizim inanç
sistemimizde “gayrimeşru”, “zina” veya “fuhuş” olarak kabul edilen bu hayat
tarzı, bu yolla meşruiyet kazanmaktadır. Dahası İstanbul Sözleşmesi tarafından
kabul edilen “cinsel özgürlük” ve “cinsel yönelim”, Türkiye yargı sistemini
bağladığından “eşcinsel birliktelikler”, hatta “evlilikler”(!), “pedofili”,
“zoofili”, “grup seksi”, “eş değiştirme” gibi tüm en adı cinsel sapkınlıklar,
geleceğin Türkiye’sinde yaşanır olabilecektir. Anadolu kültüründe konuşma
dilinde geçen “ib…” yerine “eşcinsel” ve “cinsel yönelim”, “fahişe”/or…”
kavramları yerine “seks işçisi” denmekle, “ib…liğe”, “fahişeliğe”/”or…luğa” bir
masumiyet, değer ve meşruiyet kazandırılmak istenmektedir.
AB uyum yasaları kapsamında İstanbul Sözleşmesi’nin 36.
maddesine göre Türkiye, “rıza temelli” tüm birliktelikleri meşru kabul etmekle,
“cinsel özgürlük”, “cinsel yönelim”, “zina ve fuhşun” kapsam alanına giren her
türlü cinsel sapkınlığın önünü açmış ve sapkınlığın her çeşidini yasal güvence
altına almıştır ya da almak zorunda kalacaktır:
“Madde 36 – Irza geçme de dâhil olmak üzere cinsel şiddet
eylemleri
1- Taraflar aşağıdaki kasten gerçekleştirilen eylemlerin
cezalandırılmasını sağlamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri
alacaklardır:
- Başka
bir insanla, rızası olmaksızın*, herhangi bir vücut parçasını
veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir vajinal, anal veya oral
penetrasyon gerçekleştirmek;
- Bir
insanla, rızası olmaksızın*, cinsel nitelikli diğer
eylemlere girişmek;
- Başka
bir insanın, rızası olmaksızın*, üçüncü bir insanla
cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak.
2- Rıza, mevcut koşullar bağlamında değerlendirilmek üzere,
şahsın özgür iradesi sonucunda gönüllü olarak verilmelidir.
3- Taraflar 1. fıkrada yer alan hükümlerin aynı zamanda iç
hukukta kabul edilmiş olan, eski veya mevcut eşlere veya birlikte
yaşayan bireylere karşı gerçekleştirilmiş eylemler için de geçerli
olmasının temin edilmesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri
alacaklardır.”
36. madde de “eş” kavramının yanı sıra, “birlikte yaşayan
bireyler” kavramı kullanılarak “nikâhsız beraberliğe”/”metres
hayatına” meşruiyet kazandırıldığına dikkat edilmelidir. Bu kavram çok sık
kullanılarak bir zihinsel alt yapı inşa edilmekte, “nikâhsız
birlikteliklere”/”metres hayatına” aile hüviyeti kazandırılmaya
çalışılmaktadır. Böylelikle aile mefhumu yıpratılmakta, itibarsızlaştırılmakta,
gereksiz olduğu anlayışı yerleştirilmektedir.
Bu bağlamda yasalar ve araştırmalar üzerinden “dozajı” iyi
ayarlanmış, zamana yayılmış, sistematik bir psikolojik harekât, psikolojik
savaş yürütülmektedir. 2009 yılında, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü’nün de bileşenleri arasında olduğu “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile
İçi Şiddet” araştırmasında ortaya konan ana hüküm, “Aile ortamının kadın için
güvenli olmadığı” tezidir: “Araştırma sonuçları hem kadınlar hem de toplum
tarafından en güvenli ortam olarak düşünülen ailenin, aslında kadınlar için
güvenli bir ortam olmadığını göstermektedir. 10 kadından 4’ünün birlikte
yaşadıkları erkekler tarafından şiddete maruz kalmaları, aile
ortamının kadınlar için tehdit edebilecek bir kurum hâline dönüştüğünü
göstermektedir. Bu durum çalışmanın bulguları dikkate alınarak,
Türkiye'nin temel politikalarından birisi olan ailenin güçlendirilmesi
politikasının, kadının güçlendirilmesi bakış açısı ile yeniden
değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.”[26]
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na göre “Kadın için
aile güvenli bir ortam değildir.”, “Aile ortamı kadınları tehdit edebilecek bir
kurum hâline dönüşmüştür.” Araştırmanın en önemli iki hüküm ifadesi bunlardır;
bu iki ifade çok iyi düşünülmüş bir psikolojik harekâtın sonucudur.
Araştırmada sorgulanmayan ve fakat sorgulanması gereken en
önemli ifadelerden biri, “birlikte yaşadıkları erkekler” ve şiddet “tabirleridir.
“Birlikte yaşadıkları erkekler” tabirinden kim kast edildiği ve uygulanmış olan
“şiddetin” türünün ne olduğu belli değildir. Bunlar araştırmada
tartışılmamakta, sorgulanmamaktadır. “Birlikte yaşadıkları erkekler” tabiri
ile kast edilen nedir? sorusunun cevabı Şekil 2’de sorgulanmakta ve ihtimaller
ortaya konulmaktadır.
Alternatiflerin belirtilmemesinin sebebi nedir? Niçin
karı-koca kavramları kullanılmamaktadır? Anlaşılan o ki, bir psikolojik
harekât yürütülerek yeni yasal düzenlemeler için bir zihni alt yapı, ortam
hazırlanmak istenmiştir ve de başarılı olunmuştur. Araştırmada daha vahim
yapılan hata ya da kasıtlı davranış, “nikahsız birliktelik” olan “metres
hayatının” aile olarak kabul edilmiş olması(!) ve Bakanlık üzerinden bu
düşüncenin servis edilmiş olmasıdır.
Bu paragraftaki psikolojik harekâtta verilmek istenen iki
mesaj vardır:
1. “Ailenin güçlendirilmesi politikasının,
kadının güçlendirilmesi bakış açısı ile yeniden değerlendirilmesi”, ifadesinde
aile efradının, aile mensuplarının yanlışları, hataları varsa, bunları
düzeltmek yerine; aileyi bir savaş ortamı olarak kabul edip, kadının durumunun
güçlendirilmesi/kuvvetlendirilmesi istenmektedir(Bu konu şiddet kavramı
kısmında daha sonra tartışılacaktır.).
2. Aile Kurumu kadınlar için güvenli olmadığına
göre, aile kurumu lağvedilmelidir. İnsanlar “dost/metres hayatı” yaşamalı,
“nikâhsız birliktelikler”(= “seviyeli birliktelik”(!)) olmalı, nikâh iptal
edilmelidir(!); Çünkü nikâh kıydırmak “seviyesizliktir”(!). Haz merkezli bir
dünya inşa edilmelidir(!)
Şekil 2: “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet”
Araştırmasında Geçen ve fakat açıklanmayan Kadının “Birlikte Yaşadığı Erkek” ve
Şiddet Kavramının Muhtemel Alternatifleri
Bu yaklaşım ve propaganda ile “nikâhsız
birlikteliklere”/”partner ile yaşamaya”, fuhşa meşruiyet kazandırılmaktadır.
Oluşturulmak istenen mantık, “Aile demode olmuş bir kurumdur”, “vaktini
doldurmuştur”. Bu kampanya, 2009 ve sonrasında daha da kuvvetlenmiş,
dönemin aileden sorumlu devlet bakanı Selma Aliye Kavaf’ı boy hedefi hâline
getirip Bakanlık’tan ve milletvekilliğinden gitmesini sağlamıştır.[27]
Bakan Kavaf, Haziran 2009’da Viyana`da düzenlenen
konferansın bildirge metninde yer alan ‘Farklı aile formları’ tanımına itiraz
ederek, Avrupa Konseyi`ne gönderdiği yazıda; ‘Biz ülke olarak eşcinsel evliliği
kabul etmediğimiz gibi eşcinsel aile, ebeveynlik kurumunu da kabul etmediğimizi
belirtmek isteriz.’ tarzında son derece şahsiyetli bir tavır ortaya
koymuştur.[28] Ayrıca
bakan Kavaf, 7.03.2010 tarihinde kendisi ile yapılan bir röportajda; “Ben
eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi
edilmesi gereken bir hastalık bence. Dolayısıyla eşcinsel evliliklere de olumlu
bakmıyorum. Bakanlığımızda onlarla ilgili bir çalışma yok. Zaten bize iletilmiş
bir talep de yok. Türkiye'de eşcinseller yok demiyoruz, bu vaka var.” demesi
üzerine kendisine karşı bir linç kampanyası başlatılmıştır.[29]
Bakanın konuşmasına karşı çıkan kesimler, çok heterojen
olduğu için karşı çıkma gerekçeleri de farklıdır. Eşcinselliği bir yaşam tarzı
olarak benimseyenlerin, bakanın açıklamalarına karşı çıkma gerekçeleri;
‘Eşcinsellik hastalık değil, yönelim farklılığıdır’, ‘Yönelimde tedavi olmaz’,
‘Doğal bir durumdur’, ‘Hastalık” demek ayrımcılığı körüklüyor’, ‘Bilime de etiğe
de aykırı’, ‘Bakan eşcinselleri hedef göstermektedir, sonuçlardan sorumludur’,
‘Aşağılama vardır’, ‘Nefret vardır’, ‘Saygılı olunmalıdır’, ‘AB sürecine
aykırıdır’, ‘Hoşgörü ve Özgürlüklere aykırıdır’, şeklinde olmuştur.
Bu grubun haricindeki diğer kesimlerin karşı çıkma nedenleri
kimliklerine bağlı değişmektedir. Görünürdeki gerekçeleri yukarıda ki
gerekçelerden biri ya da birkaçıdır. Ortak paydaları, “özgürlük”, “hoşgörü”,
“ayırımcılık yapmamak” ve “AB uyum yasalarıdır”. Bazı siyası partiler bundan
rant elde etme peşinde olmuşlardır.[30]
Asıl şaşırtıcı, düşündürücü ve üzücü olan, AK Parti
kadrolarının, STK/Cemaat/Hareket/Teşkilatların ve AK Parti tabanının, kendi
hayat felsefelerine uygun bir tavır sergileyen bakanlarına sahip çıkmamış
olmalarıdır. 20-24 nolu makalelerde çok daha ayrıntılı bir analiz
yapılmaktadır; kimin ne dediğine makalelerde yer verilmektedir. Bugün ailenin
geldiği noktanın temelleri o günlerde atılmıştır.
“Haber Türk Yayın Kuruluşu'nda 10.02.2012 tarihinde saat
00:10'da yayınlanan “Alt Üst Muhabbet” adlı programda, Cemil İpekçi kendisini
“eşcinsel” olarak tanımladıktan sonra; “Evlilik bence artık çok geride kalmış
bir kavram” , “Benimle birlikte olan erkek arkadaşım, yıllar sonra bir bayanla
evlendi. Bu arkadaş evliliğini sürdürürken, aynı zamanda 5 yıl birliktelik
yaşadık ve bu dönemde, erkek arkadaşımın gözünde çok daha kıymetli oldum.”
“Eğer kaideler kalksa, yani bu inançtan konan ya da cemiyet-sosyal tabular,
kareler kalksa, insanların seks hayatları çok daha farklı olurdu.”
açıklamalarını yapmıştır. Bu sözlere Serdar Turgut, “İki olgun insanın
karşılıklı anlaşma yoluyla, birbirleriyle yaptıkları her şey, normal seks
diyebiliriz” şeklinde bir destek vermiştir.[31]
Bu yayın dolayısıyla, RTÜK iletişim ve WEB sitesine, halk
şikâyette bulunmuştur. İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı, 28.03.2012
tarih ve 490 sayılı yazısı ile cezai müeyyide uygulanmasını talep ederek üst
kurula başvurmuştur.
Radyo Televizyon Üst Kurulu, “Her ne kadar Daire
Başkanlığınca; mezkûr yayında 6112 sayılı Kanunun 8. maddesinin birinci
fıkrasının (f) bendinde yer alan “Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel
ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.” ilkesinin ihlal
edildiği kanaati belirtilmiş ise de, söz konusu yayında yer verilen karşılıklı
ifadelerin ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği
düşüncesiyle mevzuat ihlali yapılmadığı kanaatine varılmıştır… Bahse konu
yayınları nedeniyle, 6112 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir idari
yaptırım uygulanmasına yer olmadığına, oy birliğiyle karar verilmiştir.” denerek,
aile kurumuna, inançlara, toplumsal değerlere hakaret edilmesini ve
eşcinsellikle ilgili propaganda yapılmasını meşru kabul etmiştir.[32]
Dönemin RTÜK Başkanı, konuyla ilgili sorulan
sorulara verdiği cevap ise, daha da üzücü ve ibret vericidir: “Kişi görüşünü
söylüyor. Şiddet uygulamıyor, ailenin korunması ilkesini, genel ahlak ilkesini
ihlal edecek bir şey yapmıyor. Cinsel tercih diye bir şey var. İfade özgürlüğü
diye bir şey var. Uzman ihlal görmüş olabilir ama Üst Kurul olarak biz bu
ifadelerde bir ilke ihlali görmedik.”[33]
Eşcinsellik ahlaksızlık değilse, bundan daha vahim ne var ki, “Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.” ilkesine ters olsun da, ahlaksızlık olsun? “Evlilik artık çok geride kalmış bir kavram(!)”/“evlilik modası geçmiş bir kurum(!)” ifadeleri, aile kurumuna bir saldırı değilse, daha vahim ne var ki ona karşı aile korunmuş olsun. Gelinen nokta, çok önceden başlatılmış olan bir psikolojik harekatın/ savaşın sonucudur ve bu savaş şiddetlenerek devam edecektir. Bu gerçek artık görülmelidir.
Sonuç: Toplumsal Duyarsızlaşmanın Maliyeti Yüksek
Olacaktır
Bütün bunlar, başlangıçtaki yanlış stratejik tercihin, AB uyum yasaları/AB’ye girmek, doğal sonuçlarıdır. Türkiye, hukuk sisteminde yapmak istediği Islah/Rehabilitasyonu, bir Resepsiyonun gölgesinde ya da Resepsiyon şeklinde yapmak zorunda bırakılmıştır ya da kalmıştır. Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu komiserlerinden Olli Rehn’in aşağıdaki ifadeleri bunu teyit etmektedir: “Üye ülkelerde olduğu şekilde, aday ülkelerde de lezbiyen, gay, eşcinsel ve transseksüel hakları örgütlerinin varlık ve faaliyetlerinin güvence altına alınmasının takipçisiyiz. Türkiye’nin bu konuda gerekli adımları atmasını bekliyoruz.”[34]
Rıza merkezli cinsel özgürlük ve cinsel yönelim kavramsallaştırılmaları ile, ahlaka, nikaha, namusa, edebe, hayâya, vakara, şerefe, iffete, aileye, nesle ve insan fıtratına yoğun, şiddetli bir psikolojik savaş açılmıştır. Bu gerçek görülmelidir. Toplumun ifsadı, gelecek nesillerin feda edilmesi, neslin yaşlanması, değişik hastalıkların ortaya çıkması ile sağlıksız bir neslin zuhur etmesi; cinsel tatminin gayrimeşru bir şekilde sağlanmasının sonuçlarıdır. Yaratılış kanunlarına aykırı, insan fıtratına zıt, zararlı ve toplumun geleceğini, neslin devamı yasasını ihlal ederek tehlikeye sokan hiçbir düşünce ve yaşam tarzı meşru kabul edilemez, edilmemelidir. Bütün bunlardan dolayı, cinsel özgürlük ve cinsel yönelim kapsamında eşcinselliğe, zinaya, fuhşa nikâhsızlığa, insan hakkı olarak bakılamaz; ifade özgürlüğü kapsamına da sokulamaz.
AB sürecinde kendi kültür medeniyetimizin temel değerlerine
taban tabana zıt birçok olgu, gündeme gelip yasallaştırılmaktadır. Toplum bu
noktada duyarsız ve de tepkisizdir. Bu ciddi bir tehlikedir. Bu
durumda, özelde STK’ların, cemaatlerin, hareketlerin, teşkilatların,
aydınların, akademisyenlerin, kanaat önderlerinin, genelde toplumun tümünün,
gelinen noktada sorumluluk üstlenmesi, üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları,
“En Güzel Tarzda Mücadele” kanuniyetine uygun bir şekilde, hep birlikte,
kardeşçe, dostça yapması tarihi bir sorumluluktur.
Ve; “Şu hâlde, sen bundan dolayı davet et ve
emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek, tutku,
sapkınlık)larına uyma.” (42 Şura 15)
Ve; Allah, bize basiret ve feraset versin! Allah bizi akıl
tutulmasından korusun!
[1] Haldun.
İ, Mukaddime, MEB., c: 1, s: 374, Ankara.
[2] Ramsaur, E.,
E., Jöntürkler 1908 İhtilalinin Doğuşu, Pınar Yayınları, İstanbul,
2011.
s. 18-24. Meriç C., Umrandan Uygarlığa, Ötüken
Neşriyat, İstanbul, 1977, s. 95-120.
[3] Izutsu,
T., Kur’an’da Allah ve İnsan, Ankara Ünv., Ankara, 1975, s.21,
22.
[4] Duralı Ş.
T., Kutadgubilig Türkçenin Felsefe-Bilim Sözlüğü, Dergâh Yayınları,
İstanbul, 2013, s. 19.
[5] Şeriati
A. Medeniyet ve Modernizm, Düşünce Yayınları, İstanbul, 1980,
s. 40-120.
[6] Şeriati
A. Medeniyet ve Modernizm, Düşünce Yayınları, İstanbul, 1980,
s. 40-120.
[7] Meriç C., Umrandan
Uygarlığa, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1977, s. 95-120.
[8] Duralı Ş.
T., Kutadgubilig Türkçenin Felsefe-Bilim Sözlüğü, Dergâh Yayınları,
İstanbul, 2013, s. 19.
[9] Centel, N.,
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Cinsel Saldırı Suçu ve Cinsel Suçlar
Değişiklik Tasarısı’nın Değerlendirilmesi, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı
Suçlar ve Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu, İstanbul, 4 Mayıs 2011.
[10] Korkut,
R., Psikolojik Savunma, Ankara, 1975, s. 2-5.
[11] Megret,
M., Psikolojik Savaş, Varlık Yayınları, İstanbul, 1972, s.103.
[12] Can, B.,
“Halkı Sindirme Operasyonları”, Umran, İstanbul 1996.
[13] Korkut,
R., Psikolojik Savunma, Ankara, 1975, s. 2-5.
[14] Mevdudi, Kur’an’a
Göre Dört Terim, Düşünce Yay., İstanbul, 1979, s.23.
[15] Doğan,
M., Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 18. Baskı.
[16] Dini
Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2006.
[17] Balcı, M.,
“Hukuk Mantığı”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, İstanbul,
c:1, s. 471-487.
[18] Balcı, M.,
“Tanzimat’tan Ulusal Programa Yeniden Yapılanmanın Hukuki Gelişim
Süreci”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, İstanbul,
2003, c:1, s: 16-57.
[19] Balcı, M.,
“Tanzimat’tan Ulusal Programa Yeniden Yapılanmanın Hukuki Gelişim
Süreci”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, İstanbul,
2003, c:1, s: 16-57. Bozkurt, M.E. “Türk Medeni Kanunu Nasıl Hazırlandı”,
İstanbul. 1944, s. 11.
[20] Balcı, M.,
“Tanzimat’tan Ulusal Programa Yeniden Yapılanmanın Hukuki Gelişim
Süreci”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, İstanbul,
2003, c:1, s: 16-57.
[21] Balcı, M.,
“Tanzimat’tan Ulusal Programa Yeniden Yapılanmanın Hukuki Gelişim
Süreci”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, İstanbul,
2003, c:1, s: 16-57.
[22] Balcı, M.,
“Tanzimat’tan Ulusal Programa Yeniden Yapılanmanın Hukuki Gelişim
Süreci”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, İstanbul,
2003, c:1, s: 16-57. Hadduri, M., İslam’da Adalet Kavramı, Yöneliş
Yayınları, İstanbul, 1999, s. 282.
[23] Centel, N.,
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Cinsel Saldırı Suçu ve Cinsel Suçlar
Değişiklik Tasarısı’nın Değerlendirilmesi, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı
Suçlar ve Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu, İstanbul, 4 Mayıs 2011.
[24] Balcı, M.,
“Tanzimat’tan Ulusal Programa Yeniden Yapılanmanın Hukuki Gelişim
Süreci”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, Birikimler, İstanbul,
2003, c:1, s: 16-57.
[25] Gündoğan, K.,
Koç, C., Ünlü, H.N., Türk Hukuk Sisteminde Kast ve Taksir, Bilge
Yayınevi, , Ankara, 2010.
[26] T.C.
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Hacettepe Üniversitesi Nüfus
Etütler Enstitüsü ve ICON Institüte Public Sector, BNB Consulting, “Türkiye’de
Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet”, Ankara, 2009.
[27] Can, B., “Bir
Akıl Tutulması-1: İnsan Fıtratına ve Nesline Savaş Açan Bir Yaşam Tarzını Meşru
Görmek(!) ve Savunmak(!)”, Milli Gazete, 2012. Can, B., “Bir
Akıl Tutulması-2: Aynı Cinsler Arasındaki Cinsel Yönelim Bir Hastalık
Halıdır?” Milli Gazete, 2012. Can, B., “Bir Akıl Tutulması-3:
Eşcinsellik(Homoseksuellik) İnsan Fıtratına Ve Nesline Açılan Bir
Savaştır”, Milli Gazete, 2012. Can, B., “Bir Akıl Tutulması-4:
Eşcinsellik (Homoseksuellik) Üzerinden Yürütülen Psikolojik Savaş Bir AB
Projesi midir?” Milli Gazete, 2012. Can, B., “Bir Akıl
Tutulması: İnsan Fıtratına ve Nesline Savaş Açan Bir Yaşam Tarzını Meşru
Görmek(!)”, Umran, 2012.
[28] Can, B.,a.g.y.
[29] Can, B.,a.g.y.
[30] Can, B.,a.g.y.
[31] Can, B.,a.g.y.
[32] Can, B.,a.g.y.
[33] Akit,
17.05.2012
[34] Kumbasar, İ. K., Yeni Çağ, 23.06.2009.