26 Ağustos 2016 Cuma

KADİFE DARBEDEN ASKERİ DARBEYE-6: Acil Bir Uyarı: “Açığa Alma ve Tutuklamalar” İçin Kriz Masası/Masaları Kurulmalıdır

 (Milli Gazete)

Giriş

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonraki sürece bakıldığında, alınan tedbirlerin, Türkiye’yi yeni bir sosyolojik ayrışma noktasına getirme tehlikesi söz konusudur. Bu nedenle burada, Devletin, darbecilerin üzerine giderken yaptığı bazı uygulamalarla ilgili bazı noktalara dikkat çekilmek istenmektedir.

Gülen Terör ve Şantaj Havuzunu Büyütme-Yaygınlaştırma Tehlikesi

Ülke sathında, “Açığa Alma ve Tutuklamalarla” ilgili mevcut uygulamalara göz attığımızda “Gülenciler” listesi, aşağıdaki insan unsurundan oluşmaktadır:

* Emniyet İstihbarat/Askeri İstihbarat/MİT’in bilgi ve belge kapsamında gerçek Gülen Hareketi mensupları olanlar.

* Kifayetsiz muhterislerin bir makamı ya da mevkii ele geçirmek için Gülen hareketi ile hiç alakası olmayan ve fakat kendisine engel gördüklerini Gülenci olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar.

* Geçmişte aralarında husumet bulunanların birbirlerini Gülenci olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar. Özellikle idarecilerin kin güttüğü kişileri, ilgileri olmadığı halde Gülenci olarak listelemesi.

* Bizzat Gülen Hareketi mensubu olanların, kendilerinden olmayan herkesi, Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Başta Mossad ve CIA olmak üzere yabancı istihbarat mensuplarının Gülenci olarak ihbar ettikleri kimseler.

* Geçmişte Gülen hareketine dâhil olmuş, yardım etmiş ve fakat 17-25 Aralık operasyonundan sonra ayrılmış ve bütün bağlarını koparmış olanların, hâlâ Gülenci olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* Geçmişte Gülen hareketine ait, dershane, okul ve yurtlarda kalan ve fakat Gülen hareketi ile hiç ilgisi olmayan gençlerin, çocukların ve onların ailelerinin Gülenci olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Gülen Hareketinin okullarında okuyan tüm gençlerin Gülenci olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* Ticari rakiplerin birbirlerini Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Birbiri ile küskün komşuların birbirlerini Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Psikopatların herkesi, Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Sahte Twitter hesapları ile hedef tahtasına konacak ilgisiz insanlar.

* Maliye-Polis-Yargı baskı ve şantaj kıskacında Gülen Hareketine yardıma ve hizmete mecbur bırakılan iş adamı ve bürokratlar.

* Aralarında husumet olan karı kocanın birbirlerini “paralelci”/”Fetö’cü” olarak ihbar etmeleri.

* Dost hayatı yaşayan eşlerin “paralelci”/”Fetö’cü” olarak birbirlerini ihbar etmeleri.

Bu liste daha da genişletilebilir. Eğer tüm bu insanlar, “Paralelci”/”Fetö’cü”/”Gülenci” havuzuna atılır ve aynı muameleye tabi tutulursa, Türkiye, büyük bir kaosa doğru sürüklenebilir. Kin ve nefret ortalığı kasıp kavurabilir.

Gülen Terör Ve Şantaj Hareketi ile ilgili yapılan operasyonlarda, dikkat edilmesi gereken noktalar, aşağıda ana hatları ile ele alınmıştır.

“Açığa Alma ve Tutuklamalar” Sürecinde Sağlam Kriterler Ortaya Konmalıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Aşağısı ibadet, ortası ticaret, yukarısı ihanet” olarak tasvir ettiği bir yapının tasfiyesinde, “ticaret ve ibadet erbabının”, “ihanet erbabından” ayrılması ve bunun için çok hassas davranılması gerekmektedir. Bunun için, iki kırılma noktası referans alınmalıdır:

1- 17-25 Aralık Maliye-Polis- Yargı Darbe Girişimi,

2- 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi.

Bu iki tarihi kırılma anı göz önüne alınırken, şu üç noktaya özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir:

* 17-25 Aralık Maliye-Polis- Yargı Darbe Girişimine kadar devlet ricalının büyük bir kesiminin, Gülen Hareketi ile ilgili övgü dolu sözler söylemesinin ve devlet imkânlarını, özellikle, belediye imkânlarını tahsis etmelerinin etkileri

* Gülen hareketi tarafından inşa edilen Maliye-Polis- Yargı Şantaj ve Tehdit mekanizmasının varlığı ve bunun belli bir insan unsuru üzerindeki etkileri

* “Tedbir olarak açığa alalım, tutuklayalım; o, kendisinin masum olduğunu ispatlasın” yaklaşımı.

15 Temmuz Askeri Darbe Girişiminden sonra Gülen Terör ve Şantaj Hareketini desteklemiş olanların üzerine kesin bir şekilde gidilmelidir. Ancak, 17-25 Aralık Maliye-Polis- Yargı darbe girişimi ile 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi arasındaki dönemde, Gülen Terör ve Şantaj Hareketi mensuplarının bir kısmının, o günün şartları göz önüne alındığında, gelgitler yaşayabileceğine, kararsız kalabileceğine dikkat edilmelidir. Çocuklarını okullarından, yurtlarından almamış/alamamış olabilir, kurban yardımında bulunmuş olabilir. Bu dönemle ilgili olarak çocuklarını Gülen Terör ve Şantaj hareketinin okullarında okutmuş olmak veya onun yurtlarında kalmış olmak, temel kriterler zümresi içerisinde değerlendirilmemelidir. Yasal olarak hiçbir işleme tabi tutulmamış banka ile işlem yapmayı, yurt ve okullarda bulunmayı, esaslı suçlayıcı bir unsur olarak görmemiş/görememiş olabilirler. O dönemin psikolojisi buna uygundu.

17-25 Aralık Maliye-Polis-Yargı Darbe Girişimine Kadar Devlet Ricalinin El Üstünde Tuttuğu Gülen Hareketinin Halk Üzerindeki Etkisi Dikkate Alınmalıdır

1980 Darbesinden 17-25 Aralık Maliye-Polis-Yargı Darbe Girişimine kadar olan süreçte, rahmetli Erbakan hariç, genellikle, dönemin Cumhurbaşkanları, başbakanları, genelkurmay başkanları ve siyasi parti liderleri/kadroları, belediye başkanları, birçok STK/Gönüllü kuruluşlar/Cemaatler, Güleni ve Gülen hareketini övmüş, ödül vermiş, ödül almış ve ülkenin birçok imkânını ona tahsis etmişlerdir. Bu durum, halkın bu harekete sempati ve güven duymasını sağlamıştır. Ailelerin çocuklarının korunması noktasında gösterdiği hassasiyet ve Gülen Hareketinin Dershane-Okul-Yurt-Ev düzleminde gösterdiği başarı, dünyanın dört bir tarafında okullar açması ve her yıl “Türkçe olimpiyatlar”(!) düzenlenmesi, halk üzerinde etkili olmuş ve halkın belli bir kesiminin Gülen Hareketine bağlanmasını sağlamıştır. “Türkçe olimpiyatlarına”(!) devlet ricalinin katılıp, övgüler yağdırması, var olan etkiyi daha da pekiştirmiştir.

Gülen Hareketinin Yurt dışında okul açabilmesi için, devlet ricalının, ilgili ülke devlet ricaline referans mektubu yazıp ricada bulunması da, halkın eğilimleri üzerinde etkili olmuştur.

Ayrıca Gülen Hareketinin dershane ve okullarındaki öğrencilerin, girdikleri sınavlarda yüksek puan almaları, üniversitelere ilk sıralarda girmiş olmaları, Gülen Hareketinin okullarına, yurtlarına ve evlerine olan ilgiyi artırmış; geniş bir kesim, çocuklarını buralara göndermek için sıraya girmişlerdir. (Bugün, sınav sorularını çalarak kendi seçilmiş öğrencilerine vermelerinin sonucunda, yüksek başarı elde edildiği söylenmektedir. Geçmişte böyle bir iddia söz konusu değildir. Dolayısıyla halk bu durumu bilememekteydi.)

Diğer taraftan yurt dışına giden öğrencilere, barınma imkânları sağlamış olmaları da, insanlar üzerinde etkili olmuştur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Allah ve milletimiz bizi affetsin zamanında biz tehlikeyi göremedik”, Eski Genelkurmay Başkanı Nejdet Özel’in, Eski Meclis Başkanları Cemil Çiçek, Bülent Arınç’ın ve birçok siyasinin, benzer açıklamalarını göz önüne aldığımızda; 17-25 Aralık Maliye-Polis-Yargı Darbe girişimine kadar devletin elindeki tüm imkânlarla, göremediği bir tehlikeyi; göremediği için sade vatandaşı, iş adamlarını ve akademisyenleri, öğretmenleri, imamları suçlamak, ciddi deliller olmadan, gerçekten pişman olup olmadığı araştırılmadan cezalandırmak, yanlıştır ve çok daha büyük travmalara ve sorunlara neden olacaktır.

Bunun için çok daha dikkatli ve hassas davranılmalı, insanlar, MOSSAD ve CIA’nin kucağına itilmemelidir.

“Açığa Alma ve Tutuklamalarda” Korku-Şantaj İmparatorluğunun İnşa Ettiği Psikoloji Göz önüne Alınmalıdır

Gülen Terör ve Şantaj Hareketi, Maliye-Polis-Yargı üçgeninde kurdukları şantaj şebekesi ile insanların yatak odasına ve banyolarına sızmış, pek çok işadamını, esnafı, devlet ricalini, sivil ve asker bürokratı ve siyasiyi tuzağa düşürmüştür. O nedenle bugün icra edilen açığa alma ve tutuklamalarda, bu boyuta dikkat edilmelidir.

Siyasi iktidarın Maliye-Polis-Yargı üçgeninde seri halde yaptığı görevden almalarda, yeni atananların da, bir müddet sonra tekrar ve tekrar görevden alınması, gerek Gülen Terör ve Şantaj Hareketindeki “İbadet ve Ticaret ehlinin” ve gerekse Gülen Terör ve Şantaj Hareketine mensup olmayan insanların üzerinde, bir korku meydana getirmiştir. Bu korkunun sonucunda birçok insan ve iş adamı, Bank Asya’daki hesaplarını kapatamamış, kredi kartlarını iptal edememiş, zaman Gazetesi aboneliğini iptal edememiş olabilir. Dahası, kredi kartlarını iptal ettirme isteklerine Bank Asya yönetimi, olumlu bakmamış, hep göz ardı etmiş ve iptal etmeyi savsaklamıştır. Keza aynı durum, Zaman Gazetesi aboneliği için de geçerlidir.

Bugün açığa alma ve tutuklamalarda, hem korku-şantaj psikolojisi hem de bu engelleme operasyonları göz önüne alınmalı, ona göre karar verilmelidir.

“Tedbir Olarak Açığa Alalım, Tutuklayalım; O, Kendisinin Masum Olduğunu İspatlasın”

Masum insanların, “Terör Örgütü üyesi” iddiası ile tedbir olarak, açığa alınması ve/veya tutuklanması, basite indirgenecek bir konu değildir. Yarın aklanmış olsa bile her şeyden önce fişlenmiş, sosyal çevresi tarafından tehlikeli görülüp dışlanmıştır/dışlanacaktır. Süreçten beraat etmiş/aklanmış olarak çıkmış olsa bile sicilinde, bir terör örgütü üyesi iması daima bulunacak, her başvurduğu işte ya da yapacağı işte, her güvenlik araştırmasında, bu durum karşısına çıkacaktır. Yol boyu derin bir travma yaşayacaktır. Adalete ve devlete olan güveni yıkılacaktır. O nedenle sağlam deliller olmadan, kanaatler veya mesnetsiz ihbarlar üzerinden insanların açığa alınması ve tutuklanması yoluna gidilmemelidir.

“Domino Etkisi” Meydana Getirilerek Anadolu Sermayesi Tasfiye Edilmemelidir

Gülen Terör ve Şantaj Hareketindeki “Ticaret erbabı” üzerine gidilirken, öncelikle, yukarıdaki üç nokta mutlaka göz önüne alınmalıdır. 17-25 Aralık Maliye-Polis-Yargı Darbe Girişimi ile 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi arasındaki dönemde, bugün hedef alınan şirketlerin, Maliye-Polis- Yargı Şantaj ve Tehdit mekanizmasının baskısı altında olup olmadığı, araştırılmalı ve ona göre ilgili firmanın üzerine gidilmelidir.

Ayrıca üzerine gidilen şirketlerle ticari olarak irtibatlı, fakat Gülen Terör ve Şantaj Hareketi ile ilişiği olmayan başka şirketlerin varlığına dikkat edilmelidir. Ödemeler zincirinde meydana gelecek bir kırılma, domino etkisi yaparak Gülen Terör ve Şantaj Hareketiyle ilgisi olmayan pek çok şirketin kapanmasına ve yıllar içerisinde ortaya çıkan “Anadolu Sermayesinin” tasfiye olmasına sebebiyet verebilir.

Yanlış “Beyin Göçüne” Sebebiyet Verilmemelidir

Akademik dünyada insanların yetişmesi, çok uzun zaman almaktadır. Akademik dünyada yapılan operasyonlarda, suçlu suçsuz ayırımında, çok daha hassas davranılmalıdır. Unutulmamalıdır ki çok iyi yetişmiş akademisyenlerin, dünyanın her yerinde iş bulma imkânı vardır. O nedenle ihanet içerisinde olduğu kesin belgelerle kanıtlanmamış olanların üzerine acele ile gidilmemelidir. Aksi takdirde çok yanlış “beyin göçüne” sebebiyet verilebilecektir.

Açığa Alma ve Tutuklama Listelerinin Hazırlanmasında Mason Kadrolara Fırsat Verilmemelidir

15 Temmuz 2016 İhanet Hareketine karşı başlatılmış olan temizlik harekâtında, açığa alma ve tutuklama ile ilgili hazırlanan listelerde, Masonların, kaos çıkarmak amacıyla, etkili olup olmadığına bakılmalıdır.

Türkiye’nin Askeri Gücü Yok Edilmek İstenmektedir

İsrail’in “80’li yıllar için İsrail’in stratejik plânları”ında yer aldığı şekliyle hedef ülkeler de ilk yapılacak iş, “söz konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.” Orduda yapılan Ergenekon-Balyoz operasyonları ve 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi sonrasında yapılan askeri temizlik operasyonları ile ordu, ciddi bir yara almış ve itibar kaybına uğramıştır. Bulunduğumuz çok önemli jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik bir coğrafyadan dolayı ordunun, milletin ordusu olarak yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi, şu gün en hayatı bir konudur. Bu yapılırken ordu içerisindeki cuntalarla/ihanet şebekeleri ile ordunun varlığı birbirine karıştırılmamalı, duygusal davranılarak ordu kurumu, aşağılanıp yıpratılmamalıdır.

Sonuç: Açığa Alma ve Tutuklamalarla İlgili Kriz Masası Kurulmalıdır.

15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Girişiminde fiilen yer almış, yardım ve yataklık yapmış ve görevini ihmal etmiş olanların tümü, yasalar çerçevesinde, delillere ve belgelere dayalı olarak adil bir şekilde yargılanıp cezalandırılmalıdır.

15 Temmuz İhanet hareketi, sadece sürecin bir parçasıdır; süreç devam etmektedir. Ana amaç, yeni sosyolojik fay hatları inşa ederek Türkiye’yi sosyolojik olarak bölmektir, Suriyeleştirmektir. Sosyolojik savaşın etkileri, anında değil yıllar sonra görülebilir, yavaş ve tedricidir. Farkına varıldığı zaman da “Kurbağa haşlanmış” ve iş bitmiştir. Siyası iktidar yeniden yapılanma yaparken kendi başına hareket etmemeli, farklı siyasi görüşleri, daha da önemlisi milletin, gönüllü kuruluşların/STK’ların görüşlerini almalıdır.

O nedenle “Açığa Alma ve Tutuklama” işlemleri tek bir merkezden (Kriz Masası) yönetilmelidir. Bu tek merkez, “Açığa Alma ve Tutuklamalarla ” ilgili kriterleri belirlemelidir. Ana kriz masası, gerektiği yerlerde, kurumlarda daha alt kriz masaları kurmalıdır. Kriz masaları, yapılan uygulamalarla ilgili şikâyetleri göz önüne almalı ve gerektiği anda, vakit geçirmeden, küskünler/kırgınlar zümresi meydana gelmeden müdahale etmelidir.

Bu süreçte, iyi niyetle ortaya konan her karşı görüşü, düşmanlık ve hainlik olarak görmek, nitelendirmek ve suçlamak yanlıştır, tehlikelidir.

Henüz Vakit Varken, Yarın Çok Geç Olabilir.

 

19 Ağustos 2016 Cuma

KADİFE DARBEDEN ASKERİ DARBEYE-4: Üst Akıl Siyonizm: “Nil’den Fırat’a Vaad edilmiş Topraklar”

 (Milli Gazete)

Giriş

Geçen yazıda, 15 Temmuz 2016 büyük ihanet hareketinde yakalanan bazı subayların üzerinden 1 Amerikan Dolarının çıkmış olmasındaki sır, ele alınıp incelenmiştir.

Burada, üst beyin/akıl olarak Siyonizm’in mantığı, ana stratejisi ve darbe girişimi ile olan ilişkisi,  ana hatları ile ele alınıp incelenecektir.

Siyonizm’in Amentüsü (Temel Varsayımları)

Garaudy’e göre Siyonizm, merkezinde Yahudiliğin olduğu Tevrat ve Talmut’a dayandırılan dini, siyasi, ulusalcı ve sömürgeci bir doktrindir (1,2).

Siyonizm’in olmazsa olmazları, Amentüsü, temel kabulleri, aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Allah Tarafından Yahudilere ‘Vaad edilmiş Topraklar’ (!)

Yahudiler Allah Tarafından ‘Seçilmiş bir Halktır’, ‘Üstün bir Irktır’ (!)

Yahudiler ‘Arı Irktır’, ‘Saf Irk Olarak kalmalıdır’

Yahudi olmayanlar için ‘Etnik Temizlik ya da Soykırım’ yapılacaktır

‘Dünya Yahudileri İçin Bir Tek Devlet Vardır’: İsrail

Yahudilerin  ‘Dünya Hâkimiyeti’ için ‘Gizli Dünya Devleti’.

Bu temel kabullerden sadece birincisi, konumuzla çok yakından ilgili olduğu için ana hatları ile ele alınıp incelenmektedir.

‘Vaad edilmiş Topraklar’(!) Ya Da “Büyük İsrail Projesi”

Siyonistler, dindar olmamış olmalarına karşın Yahudilerin dini duygularını harekete geçirebilmek için dini terminolojiyi çarpıtarak kullanmayı bir yöntem olarak benimsemişlerdir. En çok da Tevrat’taki Tekvin 15/18 ayetini istismar etmişlerdir:

“Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.” (Tekvin, 15/18)

Bu, Hz. İbrahim’i takip eden müminlere yapılan bir vaad olmasına rağmen; Siyonist önderler bunu, İsrail oğullarının inançları ne olursa olsun, Allah tarafından yalnızca İsrail oğullarına, yanı bir ırka, yapılmış bir vaat olarak kabul etmekte ve tüm Yahudilere benimsetmeye çalışmaktadırlar.

Hareketin başlatıcı önderi Herzl, 1902’de yazdığı Altneuland adlı romanında “Ülkenin toprakları Akdeniz’den Fırat nehrine, güney Filistin’den Lübnan’a kadar uzanıyordu” (3) demekle; ‘Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların’ kendilerine ait olduğunu beyan etmiş oluyordu. Herzl’i takip eden tüm Siyonist önderlerin kafalarında, Yahudi devletinin sınırları konusunda hep bu gizli gündem var olmuştur. Ancak pratikte bunu zamana yayarak Weizmann’ın ‘ihtiyatlı manipülasyon politikasıyla’ gizleyebilmişlerdir. Herzl’i takip eden bütün Siyonist önderler, yol boyu, bu toprakların elde edilmesini, çok önemli bir stratejik hedef olarak sürekli dile getirmişlerdir:

“Madam Golda Meir: Bu ülke bizzat Allah tarafından yapılmış bir vaadin gerçekleşmesi olarak mevcuttur. O yüzden bu ülkenin yasallığı konusunda hesap sormaya kalkışmak gülünç olur. .”

“MenahemBeghin: Bu toprak bize vaad edilmiştir ve bizim bu toprak üzerinde bir hakkımız vardır” ...  “İsrail Peygamber’in toprağı İsrail halkına teslim edilecektir. Tamamı ve ilelebet.” (4)

“Ben Gurion: “Statükoyu devam ettirmek söz konusu değildir. Dinamik, genişlemeye yönelik bir devlet meydana getirmek zorundayız.”

“Moşe Dayan: Bizler Tevrat’a sahipsek, kendimizi Tevrat ehli olarak görüyorsak, Tevrat topraklarına da, yani Hâkimler ve Hz. İbrahim’den Hz. Musa’ya kadarki peygamberlerin topraklarına, Kudüs’e, Halil’e, Eriha’ya ve daha başka yerlere sahip olmamız gerekecektir.”

“... Bizler devletin sınırlarını tespit etmek mecburiyetinde değiliz.” (4)

“Dünya Yahudi Kongresi Başkanı NahumGoldmann’, 1956, Siyonist Kongre:

“Ben bir Arap lideri olsaydım İsrail’le asla görüşmeler yapmazdım. Çünkü biz onların vatanlarını aldık. Şüphesiz bu toprakları Tanrı bize vaat etmişti, fakat bu onlar için ne ifade eder? Bizim Tanrımız, onların Tanrısı değil ki…”(5).

“Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların ele geçirilmesinin” anlamı, Türkiye’nin parçalanması demektir. Siyonizm, doğduğu andan beri bu toprakları ele geçirmek istediğine göre onlar için Türkiye bölünmesi, parçalanması gereken tehlikeli bir düşmandır. Hiçbir zaman belini doğrultmamalı, ayağa kalkamamalıdır.

Türkiye’nin bağrında Siyonizm tarafından yürütülen sürekli bir sosyolojik savaş hep var olmuştur. Türkiye’deki bütün darbelere, özellikle, bu son darbe girişimine bu açıdan bakılmalıdır. Darbelerde iç beynin/aklın, Masonluk olmuş olması tesadüfi değildir. 15 Temmuz 2016 büyük ihanet hareketinin amacı,  “Büyük İsrail Projesi’nin” hayata geçirilebilmesi için gerekli zeminin hazırlanmasıdır. Bu darbe girişiminin icra şeklinden asıl amacın, yeni sosyolojik fay hatları inşa ederek Türkiye’yi içe kapatmak ve bölge ile ilişkisini zayıflatmak olduğu anlaşılmaktadır.

Siyonizm’in “Böl, Parçala, Yönet veya Yok et Politikası”: “Kaos Politikası”

Moşe Dayan’ın, “İsrail kudurmuş bir köpek gibi olmalı, kimsenin dokunamayacağı kadar tehlikeli.” (6) ifadesi, Siyonist stratejide, ana ilke olarak benimsenmiştir.

Siyonistler, tam bir Makyavelistirler; politikalarına, stratejilerine uygun gelen ne varsa onu savunur ve uygularlar (7). Siyonist yöneticiler, “Nil’den Fırat’a Kadar Olan Vaad Edilmiş Toprakların” (!), ele geçirilebilmesi için bu coğrafyadaki ülkelerin kaosa çekilerek bölünmesini ve yerlerine birbirleri ile kavgalı, İsrail’e muhtaç küçük devletlerin kurulmasını, Siyon önderlerinin Protokollerine (Beşinci Protokol ve Onuncu Protokol) dayalı stratejilerinin çok önemli bir ilkesi olarak benimsemişlerdir (8-10).

Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların ele geçirilebilmesi için Sudan, Lübnan, Libya, Mısır, Suriye, Irak,  İran ve Türkiye’nin parçalanması, buralarda birbirine düşman kukla devletlerin kurulması, Siyonizm’in değişmeyen stratejik hedefidir. Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te yayınlanan Kivunim (Yönelişler) dergisinde “80’li yıllar için İsrail’in stratejik plânları”  adlı bir makalede, bu strateji özetlenmektedir:

“Merkezde yer alan gövde olması bakımından Mısır, özellikle Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki giderek sertleşen çatışmalar gözüne alınırsa, şimdilik bir kadavradır. Bu ülkenin ayrı coğrafî eyaletlere bölünmesi, bizim Batı cephesi üzerinde, 1990’lı yıllar için siyasî hedefimiz olmalıdır.

Böylece Mısır bir kere parçalandıktan ve merkezî iktidardan yoksun bırakıldıktan sonra, Libya, Sudan ve diğer uzak ülkeler aynı çözülmenin içine gireceklerdir. Yukarı Mısır’da bir Kıptî devletinin kurulması ve daha az öneme sahip bölgesel kimliklerin oluşturulması, barış anlaşması yüzünden şimdilik geciktirilmiş, fakat uzun vadede kaçınılmaz olan bir gelişmenin anahtarıdır.

Dış görünüşüne rağmen, Batı cephesi Doğu cephesinden daha az problem çıkarıyor. Lübnan’ın beş eyalete bölünmesi... Arap dünyasının bütününde meydana geleceklerin müjdesini veriyor. Suriye ve Irak’ın etnik veya dinî kıstaslar bazında belli bölgelere ayrılması, uzun vadede, İsrail için öncelikli gaye olmalıdır. Bunun birinci safhası ise, söz konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.

Suriye’nin etnik yapıları, kendisini parçalanmaya hazır hâle getiriyor: Suriye’nin deniz sahili boyunca bir Şiî devleti, Halep’te ve Şam’da birer Sünnî devleti kurulabilir. Her halükârda Huran’la birlikte Ürdün’ün kuzeyinde -belki de bizim Golan’ımız üzerinde- kendi devletini oluşturmayı ümid eden bir Dürzi kimliği de ortaya çıkabilecektir...

Petrolce zengin ve iç mücadelelerin pençesindeki Irak, İsrail’in nişan çizgisindedir. Onun dağılması bizim için Suriye’ninkinden daha önemlidir, zira Irak, yakın vadede İsrail için en ciddî tehlikeyi temsil etmektedir.” (11)

Eskiden İsrail Yabancılar Bürosunda çalışmış olan OdedYinon’a göre “Diğer cephelerde de aynı yaklaşım geçerlidir; Lübnan, Suriye, Irak ve Arap yarımadası, Osmanlı döneminde Doğu Akdeniz sahillerinin durumu gibi, dini ve etnik küçük parçalara ayrılmalıdır.” (12)

1996 yılında P. Kur. Yb. Mehmet İlhan Ünver tarafından hazırlanan, “Ortadoğu Barış Süreci ve Türkiye Üzerine Etkileri” adlı raporda, “İsrail’in, Suriye ve Hatay’ın üçe bölünmesini” öngördüğü bilgisi yer almaktadır (12). Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan “Güneydoğuda Devam Etmekte Olan Bölücü Hareketin Gelecekteki Muhtemel Seyri ve Türkiye’nin Bütünlüğüne Etkileri” adlı dokümanda, “İsrail’in PKK’yi destekleyen ülkelerin başında yer aldığı ve su sorununun Suriye’den çok İsrailli mahfiller tarafından seslendirildiği” belirtilmektedir (12).

Dolayısıyla Siyonizm, ortaya çıktığı andan itibaren, ne İslam’ın, ne Osmanlı’nın ne de Türkiye’nin dostu olmuştur. Ana Stratejileri, Türkiye’nin bölünmesini öngörmektedir.

Sonuç: Türkiye’nin Askeri Gücünü Yok etmek ve Türkiye’yi Savaşa Sokmak

ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’in; “Dostumuz olan ülkeler, Washington tarafından çizilen genel çerçeve içerisinde kalmak kaydıyla bulundukları bölgede ki çıkarlarını kendileri hararetle takip etmeliler” (13) derken; “Dost ülkenin”(!), diğer ülkelerle olan ilişkilerinin çerçevesini belirlemiş olmaktadır. ABD tarafından çizilen çerçevenin dışına çıkanlara karşı her türlü operasyonun yapılacağı açık bir şekilde ifade edilmektedir. Türkiye’de yaklaşık olarak her on yılda bir darbe yapılmasının (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, Ecevit’e yapılan Operasyon, Özal’ın zehirlenmesi, 27 Nisan e-Muhtırası, Taksim Kadife Darbe Süreci, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi) ana sebebi, Türkiye’yi yönetenlerin, ideolojik yapısı ne olursa olsun, şer ekseninin (ABD-İngiltere- İsrail-Siyonizm) menfaatlerine karşı kendi ülkesinin menfaatlerini ön plana çıkarmasından dolayıdır. Başta siyaset olmak üzere tüm gönüllü kuruluşların /hareketlerin/ cemaatlerin/ STK’ların bu gerçeği görmesi, ona göre bir dil ve söylem kullanması, birlik ve beraberliği savunması ve dayanışma içerisine girmesi, tarihi bir mecburiyettir.

İsrail’in “80’li yıllar için İsrail’in stratejik planları”ında yer aldığı şekliyle hedef ülkeler de ilk yapılacak iş, “söz konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.” Ergenekon-Balyoz operasyonlarından sonra ve 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi süreci ve sonrasında ordu, ciddi bir yara almış ve itibar kaybına uğramıştır. Bulunduğumuz politik, stratejik ve ekonomik önemi çok yüksek bir coğrafyadan dolayı ordunun, milletin ordusu olarak yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi, şu gün en hayatı bir konudur. Cuntalarla, ihanet şebekeleri ile ordunun varlığı birbirine karıştırılmamalıdır. Aceleci, duygusal ve öfke ile yapılan uygulamalarla, darbeye karşı çıkmış olan subay kadrosunun şuur altına bir kin ve nefret yerleştirilmemelidir. Bunun için ordunun darbe yapmasının sebep ve sonuçlarını, çok objektif bir şekilde analiz edecek ve yeni bir senteze varacak ve ordunun yeniden yapılandırılmasına rehberlik edecek çok özel bir komisyon, çok acil olarak kurulmalıdır.

Diğer taraftan Türkiye, Saddam’ın Kuveyt’te düşürüldüğü tuzağa benzer şekilde Irak-Suriye hattında bir tuzağa düşmemelidir. Çünkü Siyon Önderlerinin Yedinci protokolüne göre İsrail’e düşman komşu devletler, birbiri ile savaşa sokulmak istenmektedir:

“Bize muhalefet eden devletlere, komşuları tarafından harp açtırabilecek durumda olmalıyız. Eğer bu komşu devletlerde bize karşı birleşirlerse, bir dünya savaşı çıkarmalıyız.” (8)

15 Temmuz İhanet hareketi, sadece sürecin bir parçasıdır; süreç devam etmektedir. Ana amaç, yeni sosyolojik fay hatları inşa ederek Türkiye’yi sosyolojik olarak bölmektir. Sosyolojik savaşın etkileri anında değil yıllar sonra görülebilir, yavaş ve tedricidir. Farkına varıldığı zaman da “Kurbağa haşlanmış” ve iş bitmiştir. Siyasi iktidar yeniden yapılanma yaparken kendi başına hareket etmemeli, farklı siyasi görüşleri, daha da önemlisi milletin, gönüllü kuruluşların/STK’ların görüşlerini almalıdır. Gizli sosyolojik savaş ajanlarına karşı teyakkuz halinde olmalıdır. Sosyolojik savaşa hizmet edecek “Batıdaki emsal çözümlere” gereğinden fazla önem vermemeli, itibar etmemelidir.

Bu süreçte her karşı görüşü, düşmanlık ve hainlik olarak görmek, nitelendirmek ve suçlamak yanlıştır, tehlikelidir.

Henüz Vakit Varken, Yarın Çok Geç Olabilir.

Kaynaklar

1- Garudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S:15

2- Garaudy R.,   İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996: 16-26

3- Garaudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S: 230-234.

4- Garaudy R.,   İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996, S: 171-190

5- Akyol, T.;  İsrail Ve İslam, Hürriyet 12. 07. 2014, (Mearsheimerand Walt, TheIsraelLobby, s. 96 naklen)

6- Aydın E.,  İsrail’in Türk kanıyla ulaşmak istediği nedir? Dünya Bülteni, 31.05.2010

7- Ford H.,  Beynelmilel Yahudi,  Otağ Yayınları, İstanbul, 1974, S: 72-75

8- Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971

9- Taylor A.R., İsrail’in Doğuşu, Pınar Yayınları,  İstanbul,1992, S: 53-65

10- Garudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S: 257-258.

11- Garaudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S: 205-208.

12- Vatandaş, A.,Armagedon, Türkiye-İsrail Gizli savaşı, TİMAŞ, İstanbul, 1997, S: 30-55)

13- Chomsky, N. Terörizm kültürü ABD Terörü, Pınar Yayınları, İstanbul 1991 s: 50

 

12 Ağustos 2016 Cuma

Prof. Dr. Burhanettin Can TV5 Ekranlarında 1 bölüm


 

Prof. Dr. Burhanettin Can TV5 Ekranlarında 2 bölüm


 

KADİFE DARBEDEN ASKERİ DARBEYE-4: Bir Dolardaki Sır: Dış Beyin Siyonizm, İç Beyin Masonluk, Taşeron Gülen Hareketi

 (Milli Gazete)

“Biz Sultan Hamid’i anlamadık…

Biz Siyonistlere alet olduk...                             

Bizi Beynelmilel Masonluk istismar etti.

Elimdir, fakat biz.. biz.. Siyonizm için çalışmışız. 

Bu böyle.. Maalesef böyle paşam.. Maalesef böyle..”

Enver Paşa

Giriş

15 Temmuz 2016 ihanet hareketi askeri darbe girişiminde dikkat çeken bir nokta, bazı kişilerin üzerinde 1 doların bulunmasıdır. Bir doların üzerindeki P ve F serilerinin, darbeciler arasında haberleşme şifresi ve hiyerarşi amacıyla kullanıldığı ifade edilmektedir. Acaba mesele, sadece bu mudur; yoksa Bir Dolar üzerinde var olan “piramitte” gizli olan başka bir sır var mıdır?

Burada, Türkiye’nin OHAL sürecinde ciddi bir hata yapmaması için bir dolardaki piramidin anlamına, sivil ve askeri bürokrasi içerisindeki ihanet şebekesi Masonluğun varlığına dikkat çekilmek istenmektedir.

“Dolar Darbesi”-“Darbenin Parolası: 1 Amerikan Doları”

15 Temmuz 2016 büyük ihanet hareketinde ortaya çıkan ilginç bir nokta, darbe girişiminde yakalanan bazı subayların üzerinden 1 Amerikan Doları çıkmış olmasıdır. Medyadaki değerlendirme şekline göre, bir dolar üzerinde ki P (Pensilvanya), F (Fethullah) harfleri ve seri numaraları, birbirlerini tanımayan darbecilerin, karşılaştıklarında birbirlerini tanımalarına, aynı örgüte mensup olduklarına ve aralarında hiyerarşi olduğuna ilişkin şifre olarak kullanıldığıdır (1). Bu mümkün olabilir. Ancak niçin 1 dolar da 5, 10 ya da 50 dolar değil. Bu sorunun bir cevabı olmalıdır.

Gene iddiaya göre “Türkiye’de 81 ilde yaklaşık 200 organizasyon lideri seçildi. Geçen ay (Ocak 2016) Londra ve Santa Monica’da eğitimleri tamamlandı. SilentCircle mesajlaşma programı ile iletişim kuruluyor. Bu programı, CIA bile çözemedi. Organizasyon liderleri, saat saat operasyonu ezberlediler…15 Temmuz’u Türkiye’de çok ama çok kişi biliyordu. Paralel işadamları, askerler, Boğaz’daki aşiret ve Beyaz Türkler... Paralel işadamları,  “Bizi ....komutanlar sattı!” diyor. Zincirde bir kopuş gerçekleşti ve girişim başarısız oldu. İkinci adımı kimse bilmiyor. Acaba kendi aralarında TANGO denilen programdan iletişim sürüyor mu? Bir de herkese gönderilen şifreli dolarlar var!” (2).

Bu ifadelere göre çok önceden, çok profesyonelce hazırlanan ve fakat acemice uygulanan, ya da o görüntü verilen bir darbe girişimi ile karşı karşıyayız. Eğer durum gerçekte bu ise, o takdirde, darbe girişiminin asıl amacının ne olduğunun tartışılması ve berraklaştırılması, ona göre de tedbir alınması çok daha hayatı bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuyu burada tartışmayacağız. Onun yerine niçin 1 doları, şifre, iletişim ve mesaj aracı olarak kullanmışlardır konusunu ele alacağız.

1 Dolar üzerindeki ana sır ve mesaj, Rahmetli Erbakan’ın ısrarla gündeme getirdiği, Siyonizm’in Gizli Dünya Devleti Piramidinde gizlidir (Şekil1-2).

1 Dolardaki Ana Sır: Siyonist Ahtapotun Kolları

Siyonizm’in Gizli Dünya Devleti, piramit şeklinde yapılanmıştır. En üstten en alta doğru, kesin itaat içeren, kademeli hiyerarşik bir yapı vardır. Bu yapı, 1 Dolarda Piramit şeklinde gösterilmektedir. En üstte herkesi gözleyen, kontrol eden göz ile en altta var olan insanlık arasında 3 ana düzlemde, kademeli bir yapı bulunmaktadır (3,4):

• 1- Hiç Görünmeyenler:

a. RT (3 Kabbalisten Oluşan Üst Komuta Kademesi)

b. 13’ler Meclisi

c. 33’ler meclisi

d. 300’ler Kulübü

13’ler Meclisi, 33’ler meclis ve 300’ler meclisi, SANHEDRİN, En üst Yönetim Meclisi olarak isimlendirilmektedir.

• 2-Ucu Gözüken Büyük Kısmı Gizli Olan Kademeler (5 Kademe) :

a. B’naiB’rıth- Bilderberg (Görünen en üst Ara Koordinasyon ve Yönetim Kademesi)

b. Büyük Şark Locası Teşkilatı (Fransız Mason Locası)

c. Komünizm (Rusya Mason Locası)

d. İskoç Locası Teşkilatı: 1-33 Derece (İngiliz Mason Locası)

e. York Locası Teşkilatı (Alman Mason Locası)

• 3- Halkın İçine Giren Ve Yukarının Emirlerini Uygulayan Saçaklar (Alt Kademeler; Üç Kademe):

a. Rotary-Lions-Diner-Propeller, YMCA

b. Mavi Localar

c. Önlüksüz Masonlar

Siyonist Gizli Dünya Devletinin yapılanışını ahtapota benzetirsek, yapının hiç görülmeyenler kademesini (RT ve Sanhedrin), ahtapotun baş ve gövdesi ile dünyaya yayılmış diğer tüm yapılarını da (2. Ve 3. Düzlemdeki Kademeler), ahtapotun kolları ile temsil edebiliriz. Dışarıdan bakanlar, kolların bağlantı yerleri hariç, kolları kolaylıkla görebilmektedirler. Ancak, kolların nereye bağlı olduğu, yanı bağlantı noktalarını görmeleri mümkün değildir. Sır dedikleri konu da budur.

1 dolar, belki darbeciler arasında bir şifre ve hiyerarşik bir konumu göstermesi açısından önemli olmuş olabilir. Bununla beraber, bize göre, 1 dolar üzerinden hem piramitte yer alan tüm yapıya mesaj verilmekte, hem de darbenin muhatabı olan ülkeye, yönetime özel mesaj verilmektedir. Karşınızdaki güç basit bir Gülen Örgütü değil biziz, ne yapacaksanız karşılığını bulacaksınız tehdidinde bulunulmaktadır.  Bu açıdan baktığımız zaman 15 Temmuz İhanet Hareketinin dış beyni Siyonizm; iç beyni Masonluk, taşeronu da Gülen Hareketidir. Dolayısıyla 15 Temmuz İhanet Hareketi, aynı zamanda sivil ve askeri bürokrasi içerisindeki Masonların besleyip büyüttükleri, yön ve şekil verdikleri bir darbe hareketidir.

Gülen Hareketinin Piramit yapısı içerisindeki konumu, rolü, belgelere dayalı olarak ortaya konması gerekmektedir. Gülen’in ilişki ağı ortaya çıkarılarak deşifre edilmelidir.  “Aşağısı ibadet, ortası ticaret, yukarısı ihanet” olan bir yapıdan, bu ülkeye daha az zarar gelmesi için bu üçlü yapının çözülmesi sağlanmalıdır. Önümüzdeki günleri, daha az zayiatla atlatmak istiyorsak, devlet tarafından bu, mutlaka yapılmalı, masumlar mağdur edilmemelidir.

Kılcal Damarları Kangren Olmuş Bir Sistem: “Nüfuz Casusları”

1963 yılında Başbakan İsmet İnönü’nün bakanlar kurulunda, daha şahsiyetli bir dış politika izlenememesinin nedeni olarak, Türkiye’nin kılcal damarlarına sızmış olan yabancı bir insan unsurunu göstermiştir:

“Daha bağımsız ve şahsiyetli dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlerime havale edeceğim. Onlar etraflı çalışma yapacaklar, teklifler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu?

Hepsinin etrafında uzman denilen yabancılar dolu, iğfal etmeye çalışıyorlar, muvaffak olamazlarsa işi sürüncemede bıraktırmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar… Bir tek uzman vermek için büyük tavizler vermeye hazırdılar... Bir görev veriyorum. Neticesi bana gelmeden Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurumdan önce sefirimden öğreniyorum… Böyledir bu işler; Peygamber edası ile size dünyaları vaat ederler, imzayı attınız mı ertesi gün gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök, gitmezler. Ancak bu meselenin üzerine vakit geçirmeden eğilmek lazım. Yoksa bağımsız dış politika güdemeyiz. Fakat zannetmeyiniz ki kolay bir iştir. Savuşturulan iki üç badire bunun yanında çok kolay kalır. Teşebbüs ettiğimiz zaman başımıza neler geleceğini kestiremem.” (5)

Eski bakan ve senatörlerden Kamuran İnan 1995 yılında, “Küresel güçlere ‘Hayır Diyenlerin’ başlarına gelen olaylara” ve “ülke içindeki gizli kuvvetlerin gücüne” (6) ısrarla dikkat çekmiştir. Keza eski dış işleri bakanı SadettinTantan, “Bu ülkede nüfuz casusları var” derken böyle bir gücün varlığına dikkat çekmeye çalışmıştır. Kim bu nüfuz casusları?

Türkiye’nin Kimyasını Bozan, Darbe Hazırlayan Gizli Güç: Masonluk

27 Mayıs darbesini organize eden, başlatıp yürüten güçlü ekip (14’ler), ani bir operasyonla (13 Kasım operasyonu), daha “başka bir güç tarafından” yurt dışına gönderilerek tasfiye edilmiştir (7). 27 Mayıs darbe sürecinde ‘6 Haziran olayı’ diye adlandırılan olayla ilgili Albay Talat Aydemir, arkadaşına yazdığı mektupta, ordu içerisinde gittikçe kuvvetlenen “Masonik bir hâkimiyetten” şikâyet etmektedir:

“Hava Kuvvetleri komutanının, emir subayının (Gürsel’in emir subayı Agasi Şen) marifetiyle tayininden sonra iş patlak verdi. Emir subayı Agasi Şen, Mason cemiyetine girmişti, diğerleri de onun izinden yürüyorlar, tesir altında kalıyorlardı. Bugün devletin beş bakanı da Masondur, sen hükmünü ver…” (7)

İttihat terakkinin kurucuları ve üyeleri içerisinde çok sayıda ve etkin olan masonlar vardı. İttihat terakki ile masonlar, ordunun içerisine sızarak imparatorluğun tasfiye dilmesinde çok etkin rol oynamışlardır. Osmanlı’da Emanuel Karasu ile başlayan hareketin, Cumhuriyet döneminde nasıl seyrettiği hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Gülen Hareketinin çalışma şekli, şantaj ve darbe mantığı, yeni bir ittihat terakki vakasıyla karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir. O nedenle Gülen Hareketindeki Emanuel Karasu mutlaka deşifre edilmelidir.

Masonlar, arka planda birbirlerinden haberli, ön planda birbirleri ile mücadele, çatışma halinde görülme becerisine sahiptirler. Masonları tehlikeli kılan, birbirlerine zıt, karşıt olan cemiyetler, yapılar içerisinde kolaylıkla faaliyet gösterebilmede ki yetenekleri ve her rengi alabilmeleridir (8). Gülen Hareketindeki garip bir “takiyye” yeteneği masonik bir davranış ve refleks olarak değerlendirilebilir.

Türkiye’de ordu ile halkı en keskin bir şekilde karşı karşıya getiren ve halkın temel değerlerine doğrudan cephe alan bir darbe özelliğinde ki 28 Şubat postmodern darbesi, Atilla İlhan’a göre Sabetayist - Masonik bir kadronun eseridir:

“28 Şubat Sabetayist bir darbedir; ekonomiyi batırmak ve halkı devletten soğutmak için yapılmıştır. Bakın Çevik Bir, Amerika’nın adamı, tasfiye edildi, onu tasfiye ettiler. Çevik Bir, Doğan Güreş olacaktı, onun için yetiştirilmişti. Bilmediğiniz bir şey de söyleyeyim; Sabatayisttir, dönmedir. Son zamanlarda dönmelere çok cesaret verdiler...”(8)

15 Temmuz İhanet Hareketi, 28 Şubat Postmodern darbesinin çok daha hain ve kanlı bir şekli olarak sivil halka kurşun sıkmıştır. Bunu ve 1 dolar şifresini göz önüne aldığımızda, Gülen Hareketi ile Türkiye’deki Masonik Kadronun ittifak içerisinde olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç: Masonlar, Öncelikli Olarak Sivil ve Askeri Bürokrasiden Tasfiye edilmelidir.

Türkiye’deki kilit noktalarda masonların bulunmuş olması ve Türkiye’deki Sabatayist- Masonik Kadronun, ABD-İsrail-İngiltere ile iç içe olması, Türkiye’nin ana sorunudur:

“Atilla İlhan: Bakın ben 28 Şubat sürecinde de yazdım, Türkiye’de hiç lafı edilmeyen bir takım başka tarikatlar da vardır, Silahlı Kuvvetler bunları görmüyor mu? Soru buydu. Ve isimlerini sıralamıştım; masonlar, rotaryenler, lionslar, bunların hepsi tarikat, bu tarikatların aynı şekilde ilişkileri servetleri, aynı şekilde fırıldakları vardır… O zaman ses çıkarılmıyordu bunun da iki sebebi vardı; birincisi yüksek kumanda kademesinde masonlar vardı. Öyle olunca tabii dokunulmaz oluyorlar. Demek ki biraz ondan oluyor… Bana sorarsanız, 12 Eylül yani Turgut Özal’dan İsmail Hakkı Karadayı’nın Genelkurmay Başkanlığına kadar olan dönem içerisinde yönetim tamamıyla dış merkezliydi.” (9)

Türkiye’nin ana sorunlarından birisi de budur. Masonik yapı, Türkiye’den tasfiye edilmedikçe, Türkiye’deki kaos değişik adlar ve görüntüler adı altında ve değişik örgüt yapıları ile devam edecektir. Türkiye 1 dolardaki P ve F harflerine değil, Piramide, Piramitte yer alan masonik yapıya dikkatini vermeli ve yoğunlaştırmalıdır.

15 Temmuz 2016 İhanet Hareketine karşı başlatılmış olan temizlik harekâtında hazırlanan listelerde masonların etkili olup olmadığına bakılmalıdır. Tüm dikkatlerin Gülen Şebekesine yoğunlaştığı ve yoğunlaştırıldığı bir dönemde, mason kadronun arkadaki faaliyetleri gözden ırak tutulmamalıdır.

Masonik medyada, İslami cemaatlerin tümü, Gülen Hareketi bahane edilerek, aynı havuza konup yok edilmek istendiğine dikkat edilmelidir. Bu kampanya, önümüzdeki günlerde yoğunluğunu artıracak ve ülke bir kaosa doğru sürüklenmek istenecektir.

O nedenle gönüllü kuruluşlar, masonluğun ve yan kuruluşlarının kapatılması ve faaliyetlerinin yasaklanması için büyük bir kampanya açmalıdırlar.

Henüz Vakit Varken, Yarın Çok Geç Olabilir.

Kaynaklar

1- Uğuroğlu, O., Darbenin Parolası: 1 Amerikan Doları,  Yeniçağ, 25.07.2016

2- Diler, E., Dolar Darbesi, Takvim, 26.07.2016

3- Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, 1996.

4- Mars, T.,İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002.

5- Eymür, M., Analiz, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1991, S: 120-121.

6- İnan K., Hayır Diyebilen Türkiye, Timaş, İst. (1995), s 28-35

7- Yavi, E.,  İhtilalci Subaylar, yazıcı yayınevi,  İzmir, 2003, S:385

8- İlhan, A.,  28 Şubat da, Son Operasyonlar da Cumhuriyet’in Savunma Refleksi,  Yeni Şafak, 24.04.2001

9- Coşkun, M, Çakmak, N.,Attilâ İlhan’la Çeşitli Konulardan..., Röportaj, Milli Gazete  22-23-24.03.2003.

 

5 Ağustos 2016 Cuma

KADİFE DARBEDEN ASKERİ DARBEYE-3: OHAL Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Noktalar

 (Milli Gazete)

Burada, 15 Temmuz 2016 ihanet hareketi askeri darbe girişim sonrası alınan tedbirlerle ilgili olarak dikkat edilmesi gereken bazı noktalar ele alınmaktadır

Türkiye’nin Ana Sorunu, Sorunların Anası: Sistem Sorunu

Osmanlının yüzlerce yıl içinde farklı dil, din, mezhep ve etnik yapıları bir potada eriterek, belli ortak paydalar etrafında inşa ettiği bir üst kimlik, Birinci Cihan savaşı ile Osmanlı’nın yıkılması sonucunda parçalanmıştır. Birinci cihan savaşından sonra, İslam coğrafyası, İslam’ın düşmanları tarafından, kavmi ve mezhebi eksende düşmanlık, fitne ve fesat kaynağı olacak şekilde farklı devletlere bölünmüştür. Sınırları cetvelle çizilmiş bu devletler, kuruldukları günden bugüne, hem birbirleri ile hem de kendi içinde ki kavmi ve mezhebi sorunlarla boğuşmaktadır.

Lozan’da Cumhuriyetin kurucu kadroları, bir medeniyet tercihi yaparak İslam kültür ve medeniyet dairesinden Batı kültür ve medeniyet dairesine geçmeyi kabul ve taahhüt etmişlerdir. Bu uzlaşma sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İslam kültür ve medeniyetini benimsemiş olan bir milleti, “Kanunen ve cebren” değiştirmeye ve dönüştürmeye çalışmıştır. Cumhuriyet dönemindeki tüm sıkıntıların kökeninde, bu medeniyet değiştirme projesi yatmaktadır. Her iki medeniyet, birbirlerini tasfiye ya da etkisizleştirmede başarısız olunca, melez değerler sistemi oluşmuş; bu da, sosyal şizofreniye sebebiyet vermiştir. Ne zaman, ne yapacağı belli olmayan bir insan unsuru meydana gelmiştir. Bu politikaların sonucunda ülkede iki ağırlık merkezi ortaya çıkmıştır: 1- Batı Kültür ve medeniyet değerlerine göre şekillenmiş Sistemin-Devletin ağırlık merkezi; 2- İslam Kültür ve medeniyet değerlerine göre şekillenmiş Milletin ağırlık merkezi. Sistemin ağırlık merkezinde, genel olarak, sivil-askeri bürokrasi ve İstanbul Baronları yer alırken; Milletin Ağırlık Merkezi Parlamentoda, halkın oyları ile seçilmiş partiler yer almaktadır. CHP, Cumhuriyet tarihi boyunca son askeri darbe girişimi hariç, hep darbeleri destekleyerek sistemin ağırlık merkezinde yer almıştır.

Cumhuriyet tarihi, bu iki ağırlık merkezinin çekişmesinin tarihidir. “Bu dönemde (2002 yılına kadar) 12 kez sıkıyönetim ilan edildi ve 25 yıldan fazla sürdü; 15 yıldan fazla olağanüstü hal uygulandı; 78 yıllık idarenin 40 yılı sıkıyönetim ve olağanüstü hal ile geçti. İki defa tam, iki defa yarım olmak üzere 4 askeri müdahale yaşandı, iki defa tümü ile iki defa yarım olmak üzere 4 defa anayasa değişikliği yapıldı. 70-90’lı yıllarda yaşanan olaylarda 40 bin civarında vatandaş hayatını kaybetti (1950 öncesindekileri de buna eklersek, ne kadar vahim bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılır). 78 hükümet kuruldu ve hükümetlerin ömrü ortalama 1,5 seneyi geçmedi” (1). 2002 yılından sonra bir e-muhtıra, Taksim Kadife darbe süreci, 17-25 Aralık-polis-yargı darbe girişimi ve 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi ve OHAL süreci yukarıdakilere eklenmiştir.

Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ın “Kürt Sorunu” ile ilgili yaptığı açıklamalar, sistemin ağırlık merkezinin mantığını yansıtması açısından önemlidir:

“Cumhuriyet dönemindeki isyanlardan sonra 1938’den 1970’e kadar terör yok. Sosyal sorun dönemi dediğim, bu dönemdir. Aslında Türkiye’nin sorunu henüz sosyal boyuttayken görmesi ve doğru okuması gerekirdi. Bu yapılabilseydi sorun belki sosyal aşamadayken çözülebilirdi. Ancak, maalesef bunun yapılamadığını görüyoruz. Henüz terör boyutuna gelmeden sosyal aşamada sorun çözülebilseydi çok daha iyi olurdu.

Bu açıdan baktığımızda, o aşamada sorunun ‘kendini ifade’ olarak tarif edildiğini görüyoruz. Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor.

Oysa, bizler o dönemde, ‘Kürt yoktur’ diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz ‘yıkıcı faaliyetler’ kapsamında görüyoruz. Biz olayın sosyal yönünü görmemişiz, dolayısıyla sorunu zamanında görmemişiz.” (2).

Bu ifadeleri, eski hava kuvvetleri komutanı Org. Muhsin Batur’un rahmetli Erbakan’a söylediği, “Hocam İslam bize böyle anlatılmadı” ifadesi ile birleştirdiğimizde; Türkiye’nin ana sorununun, yabancılaştırma ve asimilasyon politikalarını benimsemiş bir zihniyet ve bir sistem sorunu olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bütün sorunlar, bunun birer yan ürünüdür, yansımasıdır.

Bu ana tezadı ortadan kaldırmayan tüm çözümler, köklü çözümler olmayıp sorunun ötelenmesinden başka bir işe yaramamaktadır. Hastalığın gerçek nedenlerine ulaşmadan yanlış teşhisler koyarak tedaviye kalkmak, her seferinde hastalığın daha da kökleşmesine neden olmaktadır. Osmanlı eyalet valilerinden Hüseyin Kazım Kadri’nin bu konudaki görüşleri bugüne ışık tutacak mahiyettedir (3).

“Hastalığın nereden ileri geldiği anlaşılmak ve ona göre tedaviye itina olunmak lazım gelirdi. Halbuki bizim daimi olarak benimsediğimiz bir meslek vardır ki, o da belirtileri tedavidir… Biz, Makedonya hastalığını teşhis ile onu makul bir tarzda tedavi edecek yerde, yalnız hastalığın belirtileri ile uğraşıyorduk.”

Kuyucu Murat Paşa’nın, Köprülülerin getirdiği çözüm şekilleri, imparatorluğun gidişatını değiştirememiştir.

Önümüzdeki Günlerde Dikkat Edilmesi Gereken Bazı Noktalar

15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminin ana amacı, tıpkı Irak ve Suriye’de olduğu gibi Türkiye’yi, sosyolojik olarak ayrıştırmak, ayrışanları karşı karşıya getirmek ve örgütlendirip çatışmaya sokmaktır. Kadife darbenin beyin takımı, önümüzdeki günlerde, 1- Bireyleri Ayrıştırma ve Çatıştırma 2- Cemaatleri/Hareketleri Ayrıştırma ve Çatıştırma 3- Mezhepleri Ayrıştırma-Çatıştırma 4- Kavimleri Ayrıştırma-Çatıştırma 5- Sınıfları Ayrıştırma-Çatıştırma 6- Halkları Ayrıştırma-Çatıştırma 7- İdeolojileri Ayrıştırma-Çatıştırma 8- Dinleri Ayrıştırma-Çatıştırma 9- Kültür ve Medeniyetleri Ayrıştırma-Çatıştırma 10- Blokları Ayrıştırma- Çatıştırma (4) amaçlı sosyolojik savaş stratejisini, Türkiye’de daha etkin bir şekilde uygulayabilmek için ilk bakışta öngörülemeyen, yeni operasyonlara başvuracaktır. O nedenle dikkatli olunmalıdır

Çok yoğun ihbarların olabileceği bir döneme girilmiştir. Bu noktada, çok yoğun, özel amaçlı, kirli bir bilgi servis edildiğine ve yoğun bir psikolojik harekât yürütüldüğüne dikkat edilmelidir. Ortalıkta dolaşan bilgiler, sağlam analiz edilmeden kullanılır ve yaygınlaştırılırsa, başkalarına zulmedilmiş olabilir. Bunun Allah indinde hükmü, çok ağırdır. Bu nedenle Allah’a ve Ahiret gününe iman etmiş olanların, Kuran’da 4 Nisa 83, 24 Nur11-15, 27 Neml 22, 27 ve 49 Hucurat 6’da dikkat çekilen hususlara uyması bir zorunluluktur.

“Muhbirlik çağrısı”, 15 Temmuz 2016 ihanet hareketinin sosyolojik savaş ajanlarına arayıp da bulamadıkları bir fırsatı sunmuştur. “Fetö” ya da “paralel” avı kapsamında ortaya çıkabilecek tehlikenin büyüklüğünü görebilmek için muhtemel “Fetö”/“Paralelciler” (!) listesinin, aşağıdaki şekilde oluşma tehlikesinin var olduğuna dikkat edilmelidir:

* Emniyet İstihbarat/Askeri İstihbarat/MİT’in bilgi ve belge kapsamında gerçek Gülen Hareketi mensupları olanlar.

* Kifayetsiz muhterislerin bir makamı ya da mevkii ele geçirmek için Gülen hareketi ile hiç alakası olmayan ve fakat kendisine engel gördüklerini Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Geçmişte aralarında husumet bulunanların birbirlerini Gülenci olarak ihbar etmeleri. Özellikle idarecilerin kin güttüğü kişileri, ilgileri olmadığı halde Gülenci olarak listelemesi.

* Bizzat Gülen Hareketi mensubu olanların, kendilerinden olmayan herkesi, Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Başta Mossad ve CIA olmak üzere yabancı istihbarat mensuplarının Gülenci olarak ihbar ettikleri kimseler.

* Geçmişte Gülen hareketine dâhil olmuş, yardım etmiş ve fakat 17-25 Aralık operasyonundan sonra ayrılmış ve bütün bağlarını koparmış olanların, hala daha Gülenci olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* Geçmişte Gülen hareketine ait, dershane, okul ve yurtlarda kalan ve fakat Gülen hareketi ile hiç ilgisi olmayan gençlerin, çocukların ve onların ailelerinin hala daha Gülenci olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Gülen Hareketinin okullarında okuyan tüm gençlerin Gülenci olarak kabul edilmeleri ve fişlenmeleri.

* Ticari rakiplerin birbirlerini Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Birbiri ile küskün komşuların birbirlerini Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Psikopatların herkesi, Gülenci olarak ihbar etmeleri.

* Sahte Twitter hesapları ile hedef tahtasına konacak ilgisiz insanlar.

* Maliye-Polis-Yargı baskı ve şantaj kıskacında Gülen Hareketine yardıma ve hizmete mecbur bırakılan iş adamı ve bürokratlar.

Bu liste daha da genişletilebilir. Eğer “Paralelc”i/”Fetö’cu”/”Gülenci” havuzuna atılan tüm bu insanlar, aynı muameleye tabi tutulur, “kurunun yanında yaş” da yanar misali bir duyarsızlık gösterilirse; korkarız ki yaşın yanında kurular yanabilir. O zaman Türkiye, büyük bir kaosa sürüklenebilir. Kin ve nefret ortalığı kasıp kavurabilir. Bu noktada, Sultan Abdülhamit’in politikalarına bakmakta fayda vardır.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet” olarak güzel bir şekilde tarif ve tasvir ettiği bir yapı ile karşı karşıyayız. Yapılması gereken, bu üç kesimi birbirinden ayırarak, samimi ibadet ehline zarar vermeden yapının üzerine gitmektir.

OHAL sürecinde yapılmak istenen “temizlik hareketinde” en zor olan, suçlu ile suçsuzu, kuru ile yaşı ayırabilmektir. 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Girişiminde fiilen yer almış, yardım ve yataklık yapmış ve görevini ihmal etmiş olanların tümü, yasalar çerçevesinde, delillere ve belgelere dayalı olarak adil bir şekilde yargılanıp cezalandırılmalıdır.

Siyaset, sivil ve askeri bürokrasi ve tüm gönüllü kuruluşlar, bu konularda hassas davranmalıdır. Bu noktada nirengi noktası adalettir, adalet olmalıdır. Çünkü Allah, Peygamberlerini, Kitaplarını ve mizanı, insanlar arasında adaleti hâkim kılsınlar diye göndermiştir (57 Hadid 25; 38 Sad 26). Allah’a ve Ahiret gününe iman edenlerin, nefsi davranmaması, kin ve nefretle hareket etmemesi, adil davranmaları imanın bir gereğidir (5 Maide 8).

Sonuç: Ulemanın/Âlimlerin Sorumluluğu

15 Temmuz İhanet hareketinin asıl amacı, ülkede sosyolojik savaş çıkarabilmek için gerekli bir alt yapı oluşturmaktır. Sivil ve askeri bürokrasi ile özel sektör alanında yapılan çok seri ve yoğun operasyonların, yeni bir sosyolojik ayrışmaya sebep olup olmayacağı, yeni fay hatları inşa edip etmeyeceği iyi hesaplanmalıdır. Yangını söndürürken yangına benzin sıkmamaya gayret edilmelidir. Böyle dönemlerde sosyolojik savaş ajanlarının farklı dünyada uygulanan çözümleri, “emsal çözüm”(4) olarak gösterip uygulamaya sokturmak isteyecekleri ve ülkeyi çökertmek isteyeceklerini Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi tecrübelerinden bilmekteyiz.

Akademik dünyada yapılan operasyonlarda, suçlu suçsuz ayırımında çok hassas davranılmalı, yanlış “beyin göçüne” sebebiyet verilmemelidir.

Tüm darbeler, halkını düşman gören bir yabancılaştırmanın ürünüdür. Devlet, tüm kurum ve kuruluşları ile yeniden yapılandırılırken öncelikle Türkiye’deki askeri eğitim, baştan sona yeniden ele alınıp değerlendirilmelidir. Kendisine emanet edilen çocukları alıp “mankurtlaştıran” bir askeri eğitim sistemi, ciddiyetle masaya yatırılmalıdır. Ana sorun, şekil şartı değil zihniyettir. Orduda yeniden cuntaların meydana gelmemesi için, Askeri okullarda inşa edilen zihniyet, gerektiği gibi sorgulanıp değiştirilmelidir. Bu arada cunta ile ordu özdeş görülüp ordu kurumu aşağılanıp horlanmamalıdır. Bu durum devam ederse, kanın su gibi aktığı bu coğrafyada ülke olarak ödeyeceğimiz bedel, çok daha ağır olabilir. 15 Temmuz 2016 İhanet hareketinin amaçlarından birinin de, bu olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu konu, daha sonra, daha geniş bir şekilde ele alınacaktır.

İçinde yaşadığımız sürecin kazasız belasız atlatılabilmesi için Allah’a ve Ahiret gününe iman etmiş Ulemanın/Âlimlerin öne çıkması, öncülük etmesi, sorumluluk üstlenmesi, aralarındaki husumeti bir tarafa bırakması, bir araya gelmesi, hak ve adalet için mücadele etmesi şarttır. Çünkü Hz. Peygambere göre âlimler, yol gösteren yıldızlardır:

“Hz. Muhammed: Yeryüzünde âlimlerin durumu, karanlık gecelerde karada ve denizde kendisine bakılarak yol bulunan Gökteki yıldızlara benzer. Yıldızlar kararınca yol arayan yolcuların kaybolması an meselesidir.”

Henüz Vakit Varken! Yarın çok geç olabilir!

Kaynaklar

1- Demirel S., Daha Güçlü Cumhuriyet İçin, 30.10.2002 Radikal

2- Bila, F., Komutanlar Cephesi, Detay yayıncılık,İstanbul, 2007, S:197-211; 110-116.

3- Kazım Kadri H, Balkanlardan Hicaza İmparatorluğun Tasfiyesi, Pınar Yayınları, İstanbul, 1992 s. 94-105.

4- Çağlayan, Y., Osmanlıdan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş, Etkileşim, İstanbul, 2013, S: 43-45.Untem fugiasamusquiqui tem aut etur?

 

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Kadife Darbeden Askeri Darbeye-1: 11 Eylül İkiz Kuleler Provokasyonu ile Arap Baharı Karışımı Sosyolojik Savaş Amaçlı Bir Askeri Darbe Girişimi

 (Umran Dergisi)


“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen vardır.” (14/İbrahim 46)

Yazıya başlamadan önce, 15 Temmuz 2016 ihanet hareketine karşı cesurca direnen ve ihanet çetelerine ders vererek Türkiye’nin önünü açan, şerefsiz, adi, alçak kanlı bir darbe girişimini engelleyen şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, mekânları cennet olsun diyorum. Gazilerimize acil şifalar diliyorum. Milletçe ve ümmetçe hepimizin başı sağ olsun ve geçmiş olsun. Bu millet, bu evlatlarını unutmayacaktır/ unutmamalıdır. Bu nedenle ekonomik durumu iyi olmayan şehit ve gazilerimiz için bir yardım kampanyası açılmalıdır. Allah, bu günleri bize bir daha yaşatmasın. Taksim Gezi Parkı hadiseleri ile başlayan süreci, üçüncü nesil kadife darbe süreci olarak öngörüp “Taksim Kadife Darbe Süreci” olarak isimlendirmiş ve yol boyu, her bir aşamasını Milli Gazete ile Umran dergisinde değerlendirmiştik. 1 Kasım 2016 Tekrar Seçimlerden sonra, 6 Kasım 2015 tarihli Milli Gazete’de “Taksim Kadife Darbesinin Tasfiye Süreci” başlıklı bir makale kaleme aldık. Bu makalede, Reyhanlı’dan 1 Kasım 2016 tekrar seçimlerine kadar Taksim Kadife darbe sürecinin farklı aşamaları özetlenmiştir. Makalenin sonuç bölümünde; “Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail-AB) tarafından Taksim Kadife darbe süreci bir siyasi iktidarı düşürmek amacıyla başlatılmıştır. 

Ancak 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra amaç, bir siyasi iktidarı düşürmekle birlikte Türkiye’yi Suriyeleştirmek ve zihnen bölmek tarzında genişletilmiştir. AKP’nin tek başına iktidar olması, seçim endeksli kadife darbesini sonun başlangıcına getirmiştir. Bundan sonra yapılacak iş, Taksim Kadife Darbe Sürecinde rol alan tüm unsurların, belgeli ve delilli olarak teşhir edilip yargı önüne çıkarılmasıdır. Bu ülkeyi seven ve Allah’a ve Ahiret gününe iman ettiğini söyleyen herkes, ülkeyi birleştirici, bütünleştirici ve kaynaştırıcı bir politika ortaya koymalı ve güzel bir dil ve söylem kullanmalıdırlar. Henüz Vakit Varken! Yarın çok geç olabilir!” denmiştir. Burada istenen çalışma yapılmamıştır. Kadife darbenin beyin takımının amacı, sadece bir siyası iktidarı devirmek değil; Türkiye’yi, Sosyolojik olarak ayrıştıracak, bölecek, parçalayacak bir sosyolojik savaşı başlatıp derinleştirmektir. 

Hem parlamento dışı siyaset yapan gönüllü Kuruluşların/Teşkilatların/Hareketlerin/Cemaatlerin hem de siyasi iktidarın bu konuya dikkatini çekebilmek amacıyla Milli Gazete’de “Kadife Darbeden Sosyolojik Savaşa-1”(17.06.2016), “Kadife Darbeden Sosyolojik Savaşa-2: Sosyolojik Değişim ve Sosyolojik Savaşın İki Boyutu”(24.06.2016), “Kadife Darbeden Sosyolojik Savaşa-3: Kadife Darbe ve Sosyolojik Savaş İçin Bir Analiz” (01.07.2016), “Kadife Darbeden Sosyolojik Savaşa-4: Rand Raporunda İslâm Dünyası İçin Sosyolojik Bir Analiz”(08.07.2016), “Kadife Darbeden Sosyolojik Savaşa-5: “Wikileaks Türkiye Belgeleri”nde Türkiye’nin Sosyolojik Analizi” (15.07.2016) makaleleri yazılmıştır. Eğer 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi olmamış olsaydı 22.07.2016 tarihli yazının başlığı, “Kadife Darbeden Sosyolojik Savaşa-6: Türkiye’de Öngörülen Sosyolojik Savaş” olacaktı. 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi, Gülen Hareketini Truva Atı olarak kullanan Şer İttifakının(ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) Türkiye’ye karşı başlattığı askeri bir darbe girişimidir. Olaya, sadece Gülen hareketinin bir intihar girişimi olarak bakılmamalıdır. Bu yazı serisinde “Kadife Darbeden Sosyolojik Savaşa” yazı serisinin ışığı altında, bir ihanet hareketi olan 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimi ele alınıp değerlendirilecektir. 

Reyhanlı’dan Bugüne Taksim Kadife Darbe Sürecinin Farklı Aşamaları ve Taşeron Örgütleri/Truva Atları 

15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimi, iç dinamikler, bölgesel dinamikler ve küresel dinamiklerin çatıştığı bir ortamda meydana gelmiştir. Şer İttifakı (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) ve AB, yeni sömürgeleştirme hareketine uygun olarak İslam coğrafyasını yeniden paylaşmak istemektedir. Bu paylaşım kavgası, hem bölgesel hem de küresel bazda, eksenler düzeyinde, yeni çatışmalara sebebiyet vermektedir. Bu nedenle 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimini, Taksim kadife darbe sürecinin genel stratejisi uzantısında ele alıp değerlendirmek gerekmektedir. Dünyada bu güne kadar gerçekleştirilmiş olan kadife darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı, Soros Merkezli Siyonist-Mason bir kadrodur. Bu, hedef ülkelerin dışında bir merkezdir. Hedef ülkelerde, ana stratejiye uygun bir şekilde Kadife darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içerisinde varolan, o ülkenin vatandaşı konumundaki Mason-Sabetayist-Siyonist-İşbirlikçilerden oluşan 2. Derecede bir beyin takımı daha vardır. Bu iki merkez, mevcut siyasi iktidara, sisteme/devlete, millete ve ülkeye karşı olan “gayrı memnun örgütleri”, bir “çatı kuruluş” etrafında (“Taşeron Yapı”-“Truva Atı”) birleştirerek (yönetimin üçüncü halkası), ana stratejiyi ve ana stratejinin öngördüğü tüm taktikleri, bunlar aracılığıyla hayata geçirmeye çalışmaktadır (Şekil-1). Taşeron yapıda yer alan kadroların/yöneticilerin tümü, bu işbirliğinden haberi olmayabilir; ya da ortak düşmana/ rakibe karşı çıkar birliği olarak meseleye bakabilirler. Fakat sonuç değişmemekte; hepsi işbirlikçi olarak kullanılıp atılmaktadır. Şekil-1: Kadife Darbelerin Yönetim Mekanizması Taksim Kadife Darbe Sürecinin, Reyhanlı’dan bugüne kadar olan dönemini (Daha ayrıntılı bilgi Milli Gazete ve Umran’ın eski sayılarından elde edilebilir.), aşağıdaki şekilde, ana hatları ile özetleyebiliriz:

Birinci Aşama: Eylemci yapı (Taşeron yapı: “Alevi-Sol örgütler”) ve dayanak bir kitle ortaya çıkarma, iktidara karşı çıkılabilir psikolojisini inşa etme Birinci Evre: Reyhanlı olayları, Alevi-Sünni gerilimi meydana getirme ve Sol-Alevi özellikli DHKPC’nin öne çıkarılması İkinci Evre: Bu örgütün önderliğinde Taksim Gezi Parkı olayları ile Türkiye’nin dört bir tarafında eylem yaparak sokak hâkimiyeti kurmaya çalışma 

İkinci Aşama: İttifakı genişletme ve Gülen Hareketinin Taşeron Yapının (Truva Atı) öncülüğüne getirilmesi, dershaneler savaşı 

Üçüncü Aşama: Gülen Hareketinin öncülüğünde polis-yargı kıskacı Birinci Evre: 17 Aralık “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” ile itibarsızlaştırma İkinci Evre: 25 Aralık “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” ile itibarsızlaştırma- yalnızlaştırmaihtilaflar çıkarma-bel kırma Üçüncü Evre: İzmir “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” 

Dördüncü Aşama: Gülen Hareketinin öncülüğünde MİT Tırları Operasyonu, MİT’in tırları ile IŞİD’e silah gönderme algısı oluşturma-teröre yardım yataklıktan suçlu gösterme-acziyet içerisine sokma operasyonu Kürt halkında AKP karşıtlığı algısı oluşturma 

Beşinci Aşama: Dişişleri Bakanlığı’nın dinlenmesi, teröre yardım yataklıktan suçlu göstermeacziyet içerisine sokma operasyonu 

Altıncı Aşama: Mahalli seçimlerde yeni ittifak modeli deneme (Ankara/Yalova Modeli) 

Yedinci Aşama: Cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP’nin önderliğinde, bazı Alevi-Sol yapılar ile Gülen Hareketi ittifakının genişletilmesi Birinci Evre: Soma maden sabotajı, 13 Mayıs 2014 İkinci Evre: IŞİD’in Musul Konsolosluğu personelini rehin alması Üçüncü Evre: Cumhurbaşkanlığı Seçimine Prof. Dr. Ekmelettin İhsanoğlu’nun CHP’den aday gösterilerek, CHP’nin belli bir seçmen kitlesinin öfke ile HDP’ye yönlendirilmesi. (Seçim sonuçlarına göre %2’lik bir oy oranı kayması var) Cumhurbaşkanlığı seçimine HDP adayı olarak Demirtaş’ın katılması ve %9,5 civarında bir rey alarak Genel seçimlerde HDP’nin barajı geçeceği algısının inşa edilmesi HDP’nin, Kadife Darbenin Taşeron Çatı Örgütü olabilme algısının oluşturulması 

Sekizinci Aşama: HDP öncülüğünde Bazı SolAlevi yapılar ve Gülen Hareketi İttifakı Birinci Evre: Musul Konsolosluğu rehinelerinin serbest bırakılması İkinci Evre: İŞİD’in Ayne El-Arab’a(Kobani) saldırması ile Kürt seçmenlerde IŞİD ile ilgili bir Şuuraltı oluşturma ve AKP karşıtlığını derinleştirme Üçüncü Evre: Bazı Sol yapılarla- PKK-HDPKCK’nın sokak terörü provokasyonu (Kobani Provokasyonu) ile barajın geçilmemesi durumunda Türkiye’nin kan gölüne döneceği algısını oluşturma HDP’nin önderlik rolünü pekiştirme Kürt Halkında AKP karşıtlığını pekiştirme 

Dokuzuncu Aşama: 7 Haziran 2015 Seçimlerine Hazırlık: Psikolojik altyapı oluşturma, özel mesajlar verme, “biz güçlüyüz siyasi iktidar çaresiz”, AKP oy tabanını ayrıştırma ve AKP’yi yalnızlaştırma Birinci Evre: Siber Saldırı; 79 ilde elektriklerin kesilmesi. Seçimlere şüphe düşürme algısı oluşturma. İkinci Evre: Çağlayan Adliyesi’nde savcının öldürülmesi ve aynı anda Emniyet Müdürlüğü’ne saldırı düzenlenmesi Üçüncü Evre: Fenerbahçe futbolcularına silahlı saldırı yapılması Dördüncü Evre: “MIT Tırları ile IŞİD’e silah gönderildi”(!) fotoğraflarının yayınlanması ile AKP’li Kürt seçmenin bir kısmını AKP’den uzaklaştırma 

Onuncu Aşama: 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidar olmasının engellenmesi (%41 oy oranı, 258 Milletvekili) 

On Birinci Aşama: AKP’nin “öngörülen fabrika ayarlarına çekilmesi”(muhtemel öngörülenler) Birinci Evre: CHP ve/veya HDP ile koalisyon ortağı yapılarak yıpratılması İkinci Evre: Koalisyon dışında bırakılarak iç ihtilaflar meydana getirilmesi Üçüncü Evre: AKP yönetiminin el değiştirmesi ve Erdoğan’ın Köşke kapatılması (ANAP, DYP deneyimleri) Dördüncü Evre: AKP’nin bölünmesi (RP/FP, ANAP, DYP, DSP deneyimleri) Beşinci Evre: Erken/Tekrar seçime gidilerek oy oranının daha da düşürülmesi Altıncı Evre: AKP’nin tasfiye edilmesi (RP/FP, ANAP, DYP, DSP deneyimleri) Bu evrelerin hiçbiri gerçekleştirilememiştir. 

On İkinci Aşama: 1 Kasım 2015 seçimlerinin etkisini kırma Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırma Birinci Evre: Can Dündar’ın tutuklanması, “Akademisyenler Bildirisi” ile dünya kamuoyunu harekete geçirilmesi İkinci Evre: ABD’nin PYD’yi stratejik ortak seçmesi, Kürt Koridoru sorunu ile siyasal iktidarın itibar kaybı Üçüncü Evre: Rus uçağının düşürülmesi ile güçlü bir müttefik kaybı ve ekonominin zarar görmesi Dördüncü Evre: Rıza Zarrab’ın ABD’ye götürülerek tutuklanması ve örtülü şantaj Beşinci Evre: Almanya’nın “Ermeni Soykırımı”nı kabul etmesi ile Türkiye’nin bir müttefikini daha kaybetmesi ve yalnızlaştırılması Altıncı Evre: MHP içi kavga ve merkez sağ parti kurma operasyonu ile şantaj yapılması Yedinci Evre: PKK ve IŞİD merkezli bombalama olayları (Şehzadebaşı ve Havaalanı canlı bombalar) Sekizinci Evre: “İzmir Casusluk Olayı”nda mahkemenin “Gülenci Subayları” tutuklama kararı vermesi üzerine, muhtemelen “Gülenci Subaylar”, Ağustos 2016 YAŞ’tan önce Askeri Darbe yapmaya ikna edilmiş ve fanatik Sol-Kemalist subaylarla ittifak kurulmuştur 

On Üçüncü Aşama: Gülen Hareketini Truva Atı olarak kullanan dış gücün sosyolojik savaş amaçlı Askeri Darbe girişimini fiilen başlatması 

On Dördüncü Aşama: Komşuyu komşuya düşman etme aşaması (muhtemel) OHAL sürecinin iyi yönetilmesini engellemek, güvensizlik ortamı meydana getirmek, asılsız ihbarlarla masum ve mazlum insanların canını yakarak yeni fay hatları meydana getirmek, devleti işlemez hale sokarak huzursuzluk oluşturmak ve yaygınlaştırmak gibi eylem türleri ile ülkeyi kaosa sürüklemek, içe kapatarak bölge ile ilgilenilmesini engellemek 

Kadife Darbelerin Dayandığı Analizin Genel Çerçevesi 

Kadife Darbelerin Stratejileri, aşağıda özetlenen bir analizin üzerine bina edilmektedir1 : 

A) İç Dinamikler Kadife Darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran ve hatta hızlandıran iç parametreleri aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz: 

1-Toplumsal Yapı 

· Demografik Parçalanmışlık Düzeyi Nedir? Etnik Unsurlar Arasında ve Farklı İnançlar Arasında Kin ve Nefretin Yayılma Düzeyi Nedir? · Değerlerin Yozlaşması, Toplumsal Bağların Çözülmesi Düzeyi Nedir? · Öğrencilerde ve Gençlerde Öfke Birikimi Var mı, Varsa Düzeyi Nedir?  Yabancı İstihbarat Mensuplarının Öğrencilerin Arasına Sızarak İyi Bir Konum Elde Edip Etmedikleri · Şiddetin Yaygınlaşması ve Suç Oranlarında Artış Düzeyi ve Nedenleri · Güvensizlik Dalgasının Yaygınlaşma Düzeyi ve Nedenleri · Bizzat Dışarıdan Finanse Edilen İşbirlikçi Sivil Toplum Örgütlerinin Var Olup Olmaması ve Olabilme İhtimali · Yönetime ve Sisteme Karşı Güvensizliğin, Biriken Öfkenin, Gittikçe Artan Küskünler Kitlesinin Var Olup Olmadığı, Varsa Düzeyi · Cemaatler, Hareketler, STK’ların Durumu, Tepkileri, Dayanma Güçleri, Halkla Bağları, Olaylara Tepkileri, Bir Kriz Anında Kimin Yanında Yer Alacağı?

2- İktidarın Durumu 

· İktidardakilerin Bütünlük Düzeyi Nedir? Liderle İktidar ve Partisi Arasında Uyum Nasıldır? · Liderin Kadrosunun Durumu Nedir? · İktidarın İktidar Olma Kararlılığı Nasıldır? · Yönetimdeki Zaaflar Nelerdir? 1- Yöneticilerin Lükse İsrafa Kayma Düzeyleri, 2-Halka Karşı Duyarsızlaşmaları, 3- Eş Dost Akraba ve Yandaşlık İlişkisi, 4- Aile Saltanatı • Yönetimden Dışlanmışların, Dışlanan Yöneticilerin Durumu ve Muhtemel Hareket Tarzları. Dışlanan Yöneticilerin Muhalefet Lideri Olma İhtimal ve Potansiyelleri 

3- Muhalefetin Durumu · Muhalefetin Parçalı veya Bütünleşme Düzeyi · Muhalefetin Halk ile İlişkisi, Gücü, Sürükleyiciliği · Muhalefet Liderlerinin Popülaritesi, Güvenirliliği, Sempatikliği · Diş Güçlerle İşbirliğine Girme İhtimalleri · İktidarı Destekleyecek Muhalefet Partilerini, Tarafsızlaştırma veya Cepheye Dâhil Etme İmkânları 

4- Kitle İletişim Araçlarının Durumu · Kimin Kontrolünde Olduğu · Ülke İçinde ve Dışında Güvenirliliği · Dünya ve Bölge Kamuoyunu Etkileme Gücü · Eğlence Kültürünün Yayıcılığı · İşbirliğine Uygunluğu 

5- Yargı ve Güvenlik Güçlerinin Tutumu · İktidara Karşı Tarafsız mı, Muhalif mi, Destekliyor mu? · Muhtemel Hareket Tarzı 

6- Ekonomik Yapı · Güçlü mü? · Zayıf ve Kırılgan Noktaları · İşbirliği Yapılabilecek Sermaye Güçleri ve Zararlarının Karşılanması · Üretim, Borsa, Turizm, Hizmet Sektörünün Durumu · Çıkarılacak Krizin Ekonomik Boyutu Ülkeye, Bölgeye ve Dünyaya Etkileri · Halkın Ekonomik Kriz Karşısında Muhtemel Tepkisi, Dayanma Gücü

B) Dış Dinamikler 

1- Ülkenin Jeostratejik, Jeopolitik, Jeoekonomik ve Jeokültürel Durumu Durumu 

· Hedef Ülke Bölgesel ve Küresel Güçler İçin Ne Anlam İfade Etmektedir? Bölgesel ve Küresel Güçlerin Hedef Ülke ile İrtibat Düzeyleri Nasıldır? · Hedef Ülkenin Bulunduğu Bölgeyi Etkileyebilecek Jeo-Stratejik Konum Nedir? · Enerji Kaynakları ve Ulaşım Yolları Nasıldır? · Diğer Kıymetli Yer Altı Kaynakları Var mı? 

2-Dış Güçlerin (Bölgesel ve Küresel) Tutumu 

· Bölgesel ve Küresel Güçlerin ve Uluslararası Kuruluşların (BM, NATO, IMF, Dünya Bankası) Olaya Bakışı, Tavrı ve Müdahale Etme Kararlılığı ve Yetenekleri · Dışlanmış Yöneticilerle İşbirliğinin Sağlanması Mümkün mü? · Eksen Çatışmasının Süreci Etkileme Düzeyi · Ekonomik Manipülasyon Yapabilme İmkân ve Kapasiteleri: Mevcut yönetimi sıkıntıya düşürebilmek ve halkın şikâyetlerinin artması için ekonomi ile oynamak. İşsizlikle beraber memnuniyetsizlik ve güvensizliği artırmak · Seçim Gözlemcilerinin Kasıtlı Davranışları: Seçim sonuçlarını tanımama ve onları uluslararası kamuoyuna yanlış bir şekilde aktarma

3- Kitle İletişim Araçlarının Tutumu 

• Dış destek sağlama güç ve imkânları • Gerçeği çarpıtarak yansıtabilme kapasiteleri 

4- Yabancı STK/Vakıfların Ülke İçerisinde Yıpratma Faaliyeti Yürütme İmkân ve Kapasitesi 

· İçerdeki Sivil Toplum Örgütlerine Parasal Destek Verme İmkânları · Gençliği Kamuoyu Oluşturma Konusunda Eğitebilme İmkânları · Gençlere Burs Verebilme İmkânı ve Bunun Oluşturabileceği Etkiler · Kadife Darbe Sürecindeki Örgütlemeye Fiilen İştirak Edebilme İmkânları Mümkün mü? 

Bu analiz üzerine inşa edilen bir kadife darbe, sosyolojik bir savaşın kısa vadeli uygulaması olup amaç, kısa vadede, ülkedeki siyasi iktidarı devirmek, uzun vadede de toplumsal yapının içine fay hatları oluşturup çatıştırmak için uygun bir alt yapı hazırlamaktır. 

Cevaplandırılması Gereken Bazı Temel Sorular 

15 Temmuz 2016 büyük bir ihanet hareketi askeri darbenin beyin takımının niyetlerini ve hedeflerini daha iyi aydınlatabilmek ve Türkiye’nin önümüzdeki günlerde daha az hata yapmasını sağlayabilmek için şu temel soruların cevaplarının, sağlıklı bir şekilde verilmesi gerekmektedir: 

1- 7 Haziran 2015 Genel seçimlerinde 80 Milletvekili HDP kazanmış iken PKK neden “Kıra Dayalı Şehir Gerillası stratejisini” uygulayarak silahlı mücadeleyi başlatmıştır? 

2- Aynı anda KCK “Sınırları belirsiz bir federasyon sistemini” niçin seslendirmiştir? 

3- Bazı belediye başkanları niçin “özerklik ilan etmeye” kalkışmıştır? 

4- Kadife Darbenin beyin takımı, bütün bunların yapılmasını teşvik ederek taşeron örgüt HDP’yi niçin feda etmiştir? Türkiye’den alamadığı ne vardı da buna mecbur kalmıştır? 

5- Truva atı Gülen Hareketi, 17-25 Aralık Olaylarında, iş dünyasında, medyada, yargıda, poliste ve askerde daha güçlü iken niçin askeri darbe yapmaya kalkmamıştır da, bütün bu alanlarda güç ve itibar kaybına uğradıktan sonra askeri darbeye kalkışmıştır? 

6- Kadife Darbenin beyin takımı, Truva atı olarak kullandığı Gülen Hareketini niçin feda etmiştir? Türkiye’den alamadığı ne vardı da buna mecbur kalmıştır? 

7- “Türkiye’yi düze çıkarmak”(!) amacıyla yapılmış bütün darbeler, dış destekli darbelerdir. Türkiye, kendi ayakları üzerinde dik durmaya başladığı, kendi bağımsız politikalarını uygulamaya kalktığı, milli politikaları ile Şer ittifakının politikalarının çatışmaya başladığı zaman, içerdeki işbirlikçiler (“Bizim çocuklar”(!)) aracılığıyla Türkiye’de darbe gerçekleştirilmiştir. Türkiye, darbe sonrası şer güçlerin politikalarına tabı kılınmıştır. Bugün şer ittifakının darbe girişiminde bulunmasında etkili olan milli politikalar nelerdir? Türkiye dış politikada şer ittifakının hangi noktalarda ayağına basmıştır? Bundan sonra ne olacaktır? Güneydoğu’da ve Irak-Suriye düzleminde neler olmaktadır? 

8- Suud ve Katar’da Askeri üsler kurmak, savunma sanayindeki gelişmeler, şer ittifakını rahatsız etmiş midir? 

9- Rusya ile yeniden yakınlaşmanın ve ABD’nin Karadeniz’de üs kurmak isteğinin bu sürece herhangi bir etkisi var mıdır? 

10- Gülen Hareketini bir Truva Atı/taşeron olarak kullanan Şer İttifakının (ABD-İsrail-İngiltereSiyonizm) ana amacı, sadece, Türkiye’deki, bir siyasi iktidarı düşürmek midir yoksa Türkiye’nin zihin dünyasında travma meydana getirip Türkiye’yi sosyolojik olarak ayrıştırıp yıllar sonra bölmek için gerekli bir alt zemin meydana getirmek midir? 

11- Kadife Darbenin beyin takımı, bundan sonra Türkiye’de hangi sosyolojik güçleri çatıştırmayı öngörmektedir? Buna karşı alınması gereken tedbirler nelerdir? 

12- Kadife Darbenin beyin takımı, bugün Truva atı Gülen Örgütü mensuplarını tasfiye etmek amacıyla devlette başlatılan operasyonları, sosyolojik savaş ajanları vasıtasıyla yönlendirmek, hedefinden saptırmak ve Türkiye’de yeni sosyolojik fay hatları meydana getirmek istemeyecek midir? Buna karşı alınması gereken tedbirler neler olmalıdır?

Sosyolojik Savaş 

Sosyolojik Savaş, “sosyoloji teorilerinin savaş fenomenine uygulanarak, hedef toplumun işleyişine yöneltilen sosyolojik müdahaleleri ifade eden bir kavramdır.”2 . Sosyolojik Savaş, nihai tahlilde bir kimlik çözülmesi meydana getirme veya varolanı muhafaza etme ya da var olanı daha ileri düzeye taşıma operasyonudur. Bir toplumda var olan dayanışma, sosyal dayanışma, siyasal dayanışma, ekonomik dayanışma ve askerî dayanışma olarak sınıflandırılabilir. Sosyolojik savaş, bu dayanışmayı yıkmak ya da güçlendirmekle ilgilenir. Bu nedenle sosyolojik savaşın biri içe (Sosyolojik savunma) biri de dışa dönük (Sosyolojik saldırı) olmak üzere iki boyutu/ekseni vardır. Sosyolojik savaşın dışa dönük boyutu (Sosyolojik saldırı), Rakip/Düşman toplumla ilgili olup onun sosyolojik yapısını, sosyolojik savaşın amacına uygun olarak tamamen ya da kısmen değiştirme ve yeniden yapılandırma ile ilgilidir. Hedef toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesini, aidiyet duygusunu, zayıflatma, ortadan kaldırma, tahrif etme-dönüştürme amaçlanır. Toplumdaki farklı sosyal güçler karşı karşıya getirilir ve farklı kesimler, aktif halde kitlesel çatışmaya sokularak toplum bir kaosa sürüklenir. Ardından hedef topluma müdahale edilerek ya toplum yeni ortak paydalar etrafında şekillendirilip yapılandırılır ya da din, ırk ve mezhep merkezli bölünerek yeniden yapılandırılır2 . 

Sosyolojik savaşın içe dönük ekseni/ boyutu(Sosyolojik savunma), kendi toplumu ile ilgili olup var olan sosyolojik yapısını, sosyolojik saldırılara karşı korumak, olumsuz yönde değişmesine mani olmak, kendi toplumsal değerleri, kültür ve medeniyet kodları düzleminde daha iyiye, güzele doğru bir seyir takip etmesini sağlamakla ilgilidir. Sosyolojik savunmada amaç, toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesinin ve aidiyet duygusunun korunması, geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve canlı tutulması; toplumda var olan sosyal gücün, var olan merkez etrafında bir araya getirilerek aradaki bağların daha da sağlamlaştırılması ve kuvvetlendirilmesidir. İnsanlık tarihi boyunca kullanılan savaş türlerini, klasik sıcak savaş, soğuk savaş, psikolojik savaş, asimetrik savaş, ekonomik savaş, politik savaş, iç savaş, terör, darbe, gayri nizami harp ve sosyolojik savaş olarak sınıflandırmak mümkündür. Eskiden tüm savaşlar, klasik sıcak savaşın hedefine ulaşması için kullanılırken; şimdi klasik sıcak savaş dâhil tüm savaşlar, sosyolojik savaşın hedefine ulaşması için kullanılmaktadır. 15 Temmuz ihanet hareketi darbe girişimine bu açıdan bakılmalıdır. Klasik askeri savaşlarda olduğu gibi sosyolojik savaşın sonuçları, anında görülemez. Sonuçları uzun vadede ortaya çıkıp görülebilmektedir; o zaman da iş işten geçmekte, “kurbağa haşlanarak ölmüş” olmaktadır. ABD tarafından 1992 yılında başlatılan Irak operasyonu, askeri ve ekonomik ağırlıklı bir operasyondu. Saddam, ilk askeri operasyonla birlikte devrilebilir, yerine ABD yanlısı merkezi bir yönetim getirilebilir ve ülke bütünlüğü sağlanabilirdi. Ancak Saddam iktidarı düşürülmedi, sadece hareket kabiliyeti ve nüfuz alanı kısıtlandı. Saddam ikinci operasyonla düşürülene kadar, yaklaşık on yıllık bir sürede, provokasyonlarla, kitlesel katliamlarla, suikastlarla iç göç yaptırılarak ülke, etnik ve mezhepsel temelde ayrıştırıldı. 

Bu on yıl boyunca, “Kuzeyde Kürtler, Ortada Sünniler, Güneyde Şiiler” söylemiyle hemen hemen herkesin kafasında Irak zihnen bölündü. Saddam sonrasında fiziksel bölünme, nüfus hareketleri ile daha da derinleştirildi. IŞİD operasyonlarıyla iç göç hızlandırılarak Irak, hukuken değil amma fiilen etnik ve mezhepsel temelde üçe bölündü. 1992 yılından bugüne geçen 24 yıl boyunca şer ekseni dediğimiz ABD-İngiltere-İsrail-Siyonist ekseni, sosyolojik savaşa hizmet edecek şekilde askeri, ekonomik, psikolojik, gayri nizamı bir savaşı ve terörü birbiri ile entegre ve uyumlu olacak tarzda kullanmış ve de kullanmaktadır. Benzer operasyon Suriye’de yürütülmektedir. Başta ABD yöneticileri olmak üzere Batı dünyasının yöneticileri, Irak’ta uyguladıkları stratejiye benzer şekilde, “Esed’i birinci derecede tehlike olarak görmüyoruz”, “birinci derecede tehlike IŞİD’dir ve “IŞİD’le mücadelemiz 20 yıl sürecek” demektedirler. Bu söylem, Irak ta yaptıklarının benzerini, Suriye’de yaparak ülkeyi zihnen, sosyolojik ve fiziksel olarak bölmek istediklerini açıkça ortaya koymaktadır. Sosyolojik savaşa uygun bir alt zemin inşa etmek amacıyla İç savaş(askeri, ekonomik ve psikolojik savaş) kullanılmaktadır. 

İç göç hızlandırılarak, Suriye dini, etnik ve mezhepsel olarak önce kantonlara sonra da küçük devletçiklere bölünmek istenmektedir. Taksim Gezi Parkı olayları ile başlatılan Taksim kadife darbe süreci, yol boyu toplumu, sosyolojik olarak ayrıştırmayı ve Türkiye’yi zihnen bölmeyi hedef almış ve stratejisini bu noktada adım adım uygulamıştır. Suruç provokasyonu, bu noktada en ciddi kırılma noktasıdır. 7 Haziran 2015 Genel seçimlerin hemen sonrasında Güneydoğu’da PKK’nın “Kıra dayalı şehir gerillası” stratejisine geçmesi ve terör eylemlerini yoğunlaştırıp yaygınlaştırması, Güneydoğunun değişik ilçelerinde bazı PKK-HDP yöneticilerinin “özerklik ilan etmesi” ve “iç savaş”tan bahsetmeleri ve bazı HDP yöneticilerinin bölgede çıkan “petrolden pay istemeleri” hep sosyolojik ayrıştırma ile ilgili taktiklerdir.

Türkiye’nin 1 Kasım seçimlerinden sonra Güneydoğuda Şehir gerillasına uygun karşı bir hareket başlatıp halka değil sadece PKK mensuplarına zarar vermesi ve bunda da çok büyük başarı kazanması, Şer ittifakını çok rahatsız etmiştir. Bunun kadar hatta bundan daha da önemlisi, Türkiye’nin Şer ittifakının Irak ve Suriye politikalarına, “Kürt Koridoru”na, “ABD’nin PYD’yi stratejik ortak ilan etmesine” şiddetle karşı çıkmasıdır. Suud ve Katar’da askeri üsler kurması, Rusya ile barışmaya çalışması, Başbakan’ın ifadesi ile “dostlarını artırmak istemesi”, bölgesel güç olma noktasında atılmış önemli adımlardır. 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimine bu açıdan bakılmadığı zaman, meseleyi sadece 2016 Askeri Şuradaki tasfiyelerden dolayı Gülen Hareketi mensuplarının kendi başlarına bir darbe girişimini başlatmalarına indirgemek ve bunu ispata çalışmak Türkiye’ye çok pahalıya mal olabilir. Gülen hareketi, PKK, IŞİD gibi örgütler, Şer ittifakının birer taşeron örgütü ve Truva atıdırlar. Kullanım süreleri dolduğunda feda edileceklerdir. Tıpkı el-Kaide gibi. 11 Eylül 2001 “İkiz Kuleler Provokasyonu”nda ismi kullanılmış ve gerekçe gösterilerek önce Afganistan sonra da Irak işgal edilmiştir. 

İslâm Coğrafyasında Çatışan Projeler 

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi, iç dinamikler, bölgesel dinamikler ve küresel dinamiklerin çatıştığı bir ortamda meydana gelmiştir. Şer İttifakı (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) ve AB, yeni sömürgeleştirme hareketine uygun olarak İslâm coğrafyasını yeniden paylaşmak istemektedirler. Bu paylaşım kavgasına, hem bölgesel hem de küresel bazda, eksenler düzeyinde karşı çıkışlar söz konusudur. Bu coğrafyada hâkimiyet kavgasına dönük çatışan projeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz: 

• Büyük Ortadoğu Projesi(BOP; ABD-İsrailİngiltere-Küresel Sermaye) • Büyük İsrail Projesi(BİP; İsrail-Siyonizm, ABD destekli) • 2. Sevr Projesi(AB) • Büyük Ortadoğu’nun Hıristiyanlaştırılması (‘Dinler Arası Diyalog’) Projesi (Vatikan) • ‘NATO’nun Evrenselleşmesi ve İslâm Coğrafyasına Yerleşmesi Projesi’ • “Serbest Piyasa”-“Özelleştirme projesi”(ABDSiyonizm-Küresel Sermaye-AB)  • Bölge Güçlerinin Birbirini Dengelemesi ProjesiAyrı Dengeli Güç Odakları(ABD) • Sıcak Denizlere İnme- Eski Müttefikleri Kazanma Projesi(Rusya) • Düşmanla/Rakiple Güvenlik Alanının Dışında Hesaplaşma Projesi(ABD/Çin/Rusya): Vekalet Savaşları • Dini-Etnik-Mezhepsel Fay Hatları Oluşturma Projesi-Kaos Projesi (ABD/AB/Rusya/Çin/Siyonizm) • İslâm’ın İslâm’la Savaştırılması Projesi(ABD/ AB//Siyonizm) • Şia Savunma Hattı Projesi(Iran-Irak-SuriyeLübnan; Iran-Bahreyn-Yemen) • Şia Eksenini Parçalama, Yayılmasını Engelleme ve Sünni Bir Eksen Meydana Getirme Projesi (Suud/Katar/Türkiye/Mısır; Sünni Arap Yönetimleri + İsrail) • Türkiye’nin Yeni Osmanlı Projesi, Bölgesel Güç Olma Projesi • Iran’ın Küresel Sisteme Entegrasyonu ve Kadife Darbe ile Yönetimin Değiştirilmesi Projesi • Türkiye ile Birlikte Büyük Ortadoğu’yu Değiştirme Projesi(“Model Ülke Türkiye”)(ABD/Siyonizm)(Şimdilik yürürlükte değil) • Türkiye-İran Savaşı Projesi (ABD-İsrailİngiltere-Siyonizm) • Türkiye’yi Irak-Suriye Bataklığına Çekme Projesi (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) • Çok Kutuplu Ortadoğu (Türkiye, İran, Mısır, Suud) Projesi(ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) 

Türkiye’de vuku bulan olayları, hele 15 Temmuz 2016 İhanet hareketini, bu projeler kapsamında ele alıp değerlendirmek gerekmektedir. Türkiye’deki hiçbir olay, günü birlik, aniden ve tesadüfen meydana gelmiş değildir. Arka planda vuku bulan çatışmayı göz önüne almadıkça, sadece görünenle yetindikçe, anlık düşündükçe, hem gerçekleri göremez hem de gerekli çözümleri üretemeyiz. Bu coğrafyada vuku bulan olaylar, uzun vadeli çizilmiş stratejilerin çatışmasının sonucudur. Taktik zafer ve mağlubiyetler mutlaka önemlidir ve dikkate alınmalıdır. Ancak bundan daha önemli olan Stratejik zafer ve mağlubiyetlerdir. Bazı taktik zafer ve mağlubiyetlerin yem olarak kullanıldığı asla unutulmamalıdır. 

15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Girişiminin Temel Özellikleri 

Şer İttifakı, Türkiye’de, başlattığı 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişiminin her aşamasında psikolojik savaşa dayalı bir sosyolojik savaş yürütmüştür. 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimin temel özelliklerini, karanlık noktalarını, soru işaretlerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz: 

· Çok yüksek bir profesyonellikle, acemilik, beceriksizlik iç içe olan bir darbe görüntüsü vardır ya da verilmiştir. · Yukarıda özetlendiği gibi Kadife Darbeler çok iyi yapılmış bir analizin üzerine oturtulmuş olmalarına rağmen, bu askeri darbe girişiminde, bunca acemilik hangi amaç için ve niçin yapılmıştır? Bu mutlaka sorgulanmalıdır. · Çok yoğun, çok amaçlı, çok kirli bir bilgi servis edilmekte; yoğun bir psikolojik harekât yürütülmektedir. “At izi it izine karışmıştır” · 15 Temmuz Darbe girişiminin unutulmayacak yönlerinden biri, Subay kadrosunun silahsız bir sivil halka silah doğrultması, kurşun sıkması, tankları üzerlerine sürmesi, jetlerle bombalaması, ölümlere ve yaralamalara sebebiyet vermesidir. Bu açıdan halk ve millet düşmanı bir ihanet hareketidir. · Bu vaka, hem askeri eğitimin hem de Gülen hareketi eğitiminin insanları “mankurtlaştırdığının” güzel bir örneği ve delilidir. Bu durum, asla unutulmayacak ve nefretle hatırlanıp anılacaktır. · Medyaya yansıyan bilgilere göre MİT, askeri istihbarat, emniyet istihbarat, darbeden vaktinde haberdar olamamıştır. Askeri darbe yapılacağı, büyük bir maharetle gizlenmiş, ancak darbe günü saat 16.00’da ilk işaretleri alınabilmiş, doğru olup olmadığının araştırılması ile zaman kaybedilmiştir. · Başbakan ve Cumhurbaşkanı darbe girişimi olduğuna ilişkin bilgileri, resmi istihbarat kaynaklarından zamanında alamamışlar ve başka kaynaklardan öğrenmişlerdir. Bu mutlaka sorgulanmalıdır. · Genelkurmay başkanı ve Cumhurbaşkanı yaverlerinin Gülen Hareketi mensubu oldukları yerli hiçbir istihbarat birimi tarafından anlaşılamamıştır. Her iki yaverin hain olması izah edilmeye muhtaçtır. Bu durumun sürekli haber konusu edilmesi ve diri tutulması da anlaşılabilir değildir. Halkın şuur altına yerleştirilen güvensizlik olgusu göz önüne alınmamaktadır. Niçin? · Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanını rehin alacak kadar profesyonellik gösteren darbeciler, bir darbenin başarılı olmasında en önemli unsurlardan birinin medya olduğunu görememiş ve zamanında medya kanallarına el koymayı düşünememişlerdir. Sadece TRT Haber’i, o da darbe başladıktan çok sonra ele geçirip, ruhu ve özü olmayan bir korsan darbe bildirisini okutmaları tam bir şaşkınlıktır. Türksat ve Digitürk üzerinden birçok TV kanalı susturulabilirken darbeciler bunu akıl edememişler, iletişim kanallarını ve elektrikleri kesmemişlerdir. · Darbe Girişimi, emir ve komuta zinciri içerisinde olmamıştır. Bu, ülke için bir avantaj olmuştur. Ayrıca çok önemli ordu birlikleri darbeye destek vermemiştir. Bununla birlikte de darbecilere karşı ciddi bir harekette de bulunmamışlardır. Bunun sebebi bilinmemektedir. Darbecilere polis güçleri karşı çıkmış, halkla birlikte darbeyi etkisiz hale getirmişlerdir. · Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanı, rehin alınarak ordu ile tüm irtibatları kesilmiştir. Arka planda kendileri ile yerli ve yabancı kimler ne konuştu, şimdilik bilinmemektedir. · Komutanların medyaya yansıyan ifadelerinde tezatlar mevcuttur. · Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanını rehin alacak kadar profesyonellik gösteren darbeciler, Cumhurbaşkanı’nı ve Başbakan’ı zamanında rehin almayı düşünmemişler/düşünememişlerdir. Başbakan’ın, kendi ifadesine göre darbeci bir askeri konvoyun arasından geçip gidebilmiştir. · Darbeciler, İstanbul ve Ankara’da geçici olarak kısmen varlık göstermişlerdir. Bununla birlikte illerin vali ve emniyet müdürlerini darbe başlamadan önce eş zamanlı olarak kontrol altına almamışlardır. · Darbeciler, akşam 21.00-22.00 sularında İstanbul boğaz köprüsünü tek yanlı olacak tarzda kesmişler, emniyet, valilik ve büyük şehir belediyesinin önüne küçük ekipler göndermişlerdir. Köprüyü tek yanlı keserek darbe yapma girişiminde bulunmak, 15 Temmuz İhanet hareketinin/taşeron darbeci Gülen hareketinin en dikkat çeken özelliği olmuştur. · Darbeciler 18.00-19.00 sularında Ankara’da Genelkurmay’ın yollarını kontrol altına almış, Genelkurmay, MİT ve Meclis’in üzerinden uçaklar uçurmuşlardır. · Nasıl bir Genelkurmay ki darbeciler tarafından hiçbir çatışma olmadan ele geçirilmiştir. Darbeciler ele geçirdikleri Genelkurmay’ın ikinci katına kadar sade vatandaşın girmesine mani olamamışlardır. · Bu ihanet hareketinin en ciddi görünür zaaflarından biri, Jandarma ve Hava Kuvvetleri merkezli bir darbe girişimi olması, Kara Kuvvetleri’nde ciddi bir taraftarının olmamasıdır. Ancak darbeye karşı olan Hava Kuvvetleri’nin diğer mensupları darbecilerin elindeki uçak ve helikopterleri vurmaya teşebbüs etmemişlerdir. Bir taraftan, dost-düşman askeri uçak şifreleri ileri sürülerek bunun mümkün olmadığı söylenirken; diğer taraftan da, bu darbenin arkasında ABD, NATO ve İncirlik üssünün bulunduğu iddia edilmektedir. Aradaki tezat, açıklanmaya muhtaçtır. · Havada darbeci uçaklar dolanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağının Marmaris’ten Atatürk Havalimanı’na doğru yola çıktığının açık edilmesinin sebebi anlaşılır değildir. Ayrıca darbeci havacılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağını, Cumhurbaşkanı’nın ifadesi ile “taciz etmişler”ve fakat düşürmek için teşebbüste bulunmamışlardır! · Haziran 2016’da Şehzadebaşı ve İstanbul Atatürk Havaalanı’nda canlı bomba eyleminde bulunarak katliam yapan PKK ve IŞİD gibi örgütler, Darbe girişiminin olduğu gece ve sonrasında hiçbir eylemde bulunmamışlardır. Bu iki örgütü durdurabilen, eyleme sokmayan güç kimdir? 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Taşeron örgüt, PKK’yı Güneydoğu’da eyleme sokarak “kıra dayalı şehir gerillası” ile hendek savaşlarını başlatan, KCK’ya “sınırları belirsiz federasyon” ilan ettirten, bazı ilçeleri “özerk ilan ettirten” kadife darbenin beyin takımı şer ittifakı, böylesi bir dönemde, bu iki cinayet şebekesini niçin devreye sokmamıştır? 15 Temmuz İhanet Hareketinin en gizemli yanlarından biri de budur? · 15 Temmuz İhanet Hareketine karşı tüm partilerin birlikte hareket etmesi ve parti tabanlarının meydanlarda darbe karşıtı gösterilerde yan yana yer alması, önemli bir olgudur. Çok farklı fikir ve inanç mensubu insanların darbeye karşı tek yürek ve tek saf olması, Allah’ın bu millete en büyük lütuflarından biridir. Kalpleri Allah birbirine ısındırmıştır. Bu psikolojik yakınlaşma, küçük siyasi hesaplar uğruna feda edilmemelidir. · MHP lideri Devlet Bahçeli, bu darbe girişimine, 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi, tam zamanında müdahale ederek, ülkücüleri sokağa çıkmaya ve darbeye karşı direnmeye davet etmiştir. · TBMM’ne milletvekillerinin girmesine mani olmayan/olamayan ve Meclis’teki silahsız milletvekillerini tutuklamayan darbeciler Meclis’i niçin bombalamışlardır? · Keza MİT’i, Genelkurmay’ı, Meclis’i, Emniyet Genel Müdürlüğü’nü, Özel Harekât Karargâhı’nı ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni darbecilerin niçin bombaladıkları anlaşılabilir değildir. Muhtemelen Genelkurmay başkanı ve Dört Kuvvet komutanı ile yaptıkları pazarlıklarda, kararlılıklarını göstermek için birilerine mesaj vermek istemişlerdir. Belki de bizim bilemediğimiz güçler, birbirlerine bu şekilde mesaj yollamışlardır. Ya da birileri, Ordunun itibarını sarsmak, gözden düşürmek için bunu tezgâhlamış ve yaptırmıştır. · Bunun kadar önemli olan bir nokta da, Genelkurmay’ın, MİT’in, Meclis’in, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, Özel Harekât Karargâhı’nın ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ nin hava saldırılarına karşı hava savunma sistemlerinin olup olmamasıdır. Bu kurumların, hava savunma sistemlerinin olmaması bir suç, yok eğer varsa devreye girmemesi de iki suçtur. Birileri tarafından devre dışı bırakılmış ve fakat zamanında farkına varılamamışsa bu da üç suçtur. Bunların hesabının kimden ya da kimlerden sorulacağı ayrıca tartışılması gerekmektedir. · 15 Temmuz Darbe girişiminin tarih boyu unutulmayacak yönlerinden biri ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı ve cesur bir şekilde tüm halkı, meydanlara inerek darbeye karşı direnmeye ve mücadeleye davet etmiş olmasıdır. Zamanında yapılmış bir çağrı, milyonları sokağa, meydanlara indirmiş; millet meydanlara, tanklara ve toplara el koymuş, isyancıları derdest edip polise teslim etmiştir. Tankın önüne atlayan, tankın üzerine çıkan, zalimlerin üzerine korkusuzca yürüyen ve fakat aldatılmış, masum erleri de şefkat ve merhametle kucaklayıp bağrına basan bir halkın, karşı duramayacağı, direnip yıkamayacağı hiçbir beşeri güç olmadığını bu halk herkese göstermiştir. Bu direnişin, bu millete kazandırdığı en önemli şeylerden biri de özgüvendir. · 15 Temmuz İhanet Hareketi, 1- MİT, Genelkurmay, Meclis ve Emniyet Genel Müdürlüğü hava savunma sistemlerini susturması, 2- MİT, Genelkurmay, Meclis, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni bombalaması, 3- Başbakan ve Cumhurbaşkanı’ndan uzun bir süre hiç haber alınamaması, 4- Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanının ortadan kaybolması açılarından ele alındığında; ABD’deki ikiz kulelerin ve ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un 11 Eylül 2001’de sivil uçaklar tarafından vurulmasına (“İkiz Kuleler olayı”) benzer bir özellik göstermektedir. (ABD’deki İkiz Kuleler ve Pentagon, dört sivil yolcu uçağı tarafından vurulmuştur. ABD Başkanı ve Genelkurmay Başkanı bir hafta ortalıkta gözükmemiştir. Bu olay, el-Kaide üzerine yıkılarak önce Afganistan sonra da Irak, ABD tarafından işgal edilmiştir. (Ekim 2001 Umran dergisinde ayrıntılar mevcuttur).

Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkı meydanlara davet etmesinden sonraki evre de, “Arap Baharının” başlangıçta yaşanan evresine benzemektedir. O nedenle 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi/Askeri Darbe Girişimi, 11 Eylül olayı ile Arap baharı karışımı bir darbe girişimi özelliği taşımaktadır. Darbe ve karşı darbe iç içe geçmiş vaziyettedir. Meydanlardaki bu şahlanış, direniş ve coşku daha şuurlu hale getirilmelidir.

Önümüzdeki Günlerde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar 

15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminin ana amacı, tıpkı Irak ve Suriye’de olduğu gibi Türkiye’yi, sosyolojik olarak ayrıştırmak, ayrışanları karşı karşıya getirmek ve örgütlendirip çatıştırmaya sokmaktır. Kadife darbenin beyin takımı, önümüzdeki günlerde, 1- Bireyleri Ayrıştırma ve Çatıştırma, 2- Cemaatleri/Hareketleri Ayrıştırma ve Çatıştırma, 3- Mezhepleri Ayrıştırma-Çatıştırma, 4- Kavimleri Ayrıştırma-Çatıştırma, 5- Sınıfları Ayrıştırma-Çatıştırma, 6- Halkları AyrıştırmaÇatıştırma, 7- İdeolojileri Ayrıştırma-Çatıştırma, 8- Dinleri Ayrıştırma-Çatıştırma, 9- Kültür ve Medeniyetleri Ayrıştırma-Çatıştırma, 10- Blokları Ayrıştırma-Çatıştırma amaçlı sosyolojik savaş stratejisini, Türkiye’de daha etkin bir şekilde uygulayabilmek için ilk bakışta öngörülemeyen, yeni operasyonlara başvuracaktır. O nedenle dikkatli olunmalıdır! OHAL sürecinde yapılmak istenen “temizlik hareketinde” en zor olan, suçlu ile suçsuzu, kuru ile yaşı ayırabilmektir. Anadolu’daki deyimle “kurunun yanında yaşın” yakılmaması gerekmektedir. 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminde fiilen yer almış, yardım ve yataklık yapmış ve görevini ihmal etmiş olanların tümü, yasalar çerçevesinde, delillere ve belgelere dayalı olarak adil bir şekilde yargılanıp cezalandırılmalıdır. Çok yoğun ihbarların olabileceği bir döneme girilmiştir. Bu noktada, çok yoğun, özel amaçlı, kirli bir bilgi servis edildiğine ve yoğun bir psikolojik harekât yürütüldüğüne dikkat edilmelidir. Ortalıkta dolaşan bilgiler, sağlam analiz edilmeden kullanılır ve yaygınlaştırılırsa, başkalarına zulmedilmiş olabilir. Bunun Allah indinde hükmü, çok ağırdır. Bu nedenle Allah’a ve Ahiret gününe iman etmiş olanların, Kur’ân’da 4 Nisa 83, 24 Nur11-15, 27 Neml 22, 27 ve 49 Hucurat 6’da dikkat çekilen hususlara uyması bir zorunluluktur. Muhbirlik çağrısı, 15 Temmuz 2016 ihanet hareketinin sosyolojik savaş ajanlarına arayıp da bulamadıkları bir fırsatı sunmuştur. “FETÖ” ya da “paralel” avı kapsamında ortaya çıkabilecek tehlikenin büyüklüğünü görebilmek için muhtemel “FETÖ”/“Paralelciler”(!) listesinin, aşağıdaki şekilde oluşma tehlikesinin var olduğuna dikkat edilmelidir:

 Emniyet İstihbarat ve/veya MİT’in bilgi ve belge kapsamında gerçekte “Paralelci”/”FETÖ’cü”/ Gülen Hareketi mensupları olanlar. · Kifayetsiz muhterislerin bir makamı ya da mevkii ele geçirmek için Gülen hareketi ile hiç alakası olmayan ve fakat kendisine engel gördüklerini “paralelci”/”FETÖ’cü” olarak ihbar etmeleri. · Geçmişte aralarında husumet bulunanların birbirlerini “paralelci”/”FETÖ’cü” olarak ihbar etmeleri. Özellikle idarecilerin kin güttüğü kişileri, ilgileri olmadığı halde “paralelci”/”FETÖ’cü” olarak listelemesi. · Bizzat Gülen Hareketi mensubu olanların, kendilerinden olmayan herkesi, “paralelci”/”FETÖ’cü” olarak ihbar etmeleri. · Başta MOSSAD ve CIA olmak üzere yabancı istihbarat mensuplarının “paralelci”/”FETÖ’cü” olarak ihbar ettikleri kimseler. · Geçmişte Gülen hareketine dâhil olmuş, yardım etmiş ve fakat 17-25 Aralık operasyonundan sonra ayrılmış ve bütün bağlarını koparmış olanların, hâlâ daha “paralelci”/”FETÖ’cü” olarak kabul edilmeleri. · Geçmişte Gülen hareketine ait, dershane, okul ve yurtlarda kalan ve fakat Gülen hareketi ile hiç ilgisi olmayan gençlerin, çocukların ve onların ailelerinin “paralelci”/”FETÖ’cü” olarak kabul edilmeleri. · Şu anda Gülen Hareketinin okullarında okuyan tüm gençlerin “paralelci”/”FETÖ’cü” olarak kabul edilmeleri.

Bu liste daha da genişletilebilir. Eğer Paralelci/ FETÖ’cu ve Gülenci havuzuna atılan tüm bu insanlar, aynı muameleye tabi tutulur, “kurunun yanında yaş” da yanar misali bir duyarsızlık gösterilirse; korkarız ki yaşın yanında kurular yanabilir. O zaman Türkiye, çok büyük bir kaosa sürüklenebilir. Kin ve nefret ortalığı kasıp kavurabilir. Siyaset, sivil ve askeri bürokrasi ve tüm gönüllü kuruluşlar, bu konuda hassas davranmalıdır. Bu noktada nirengi noktası adalettir, adalet olmalıdır. Çünkü Allah, Peygamberlerini, Kitaplarını ve mizanı insanlar arasında adaleti hâkim kılsınlar diye göndermiştir: [57.25] Andolsun, biz peygamberlerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve İnsanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. “[5.8] Ey iman edenler, adil şahitler olarak Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adil olun. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup-sakının.” 

Sonuç: Teşkilatlı Halkın Gücü ve Ulemanın Sorumluluğu 

15 Temmuz İhanet hareketi olan askeri darbe girişimini, halkın çok cesur direnişi kısa zamanda bastırmış ve tarihin çöp sepetine atmıştır. Bu direniş ve darbeye el koyma olayı, aynı zamanda küresel şer ittifakına karşı çıkabilecek en önemli gücün ne olduğunu da ortaya çıkarmıştır. O güç, inanmış, organize olmuş, teşkilatlanmış ve güvenilen, inanılan bir liderliğe sahip halkın gücüdür, milletin gücüdür. Parlamento dışında siyaset yapan tüm gönüllü kuruluşların yürüttükleri mücadelede, bundan sonra yoğunlaşmaları gereken nokta burası olmalıdır. Burada bir “füzyon enerjisi” (Atom çekirdeklerinin birleştirilmesi ile açığa çıkan enerji) yatmaktadır. Bu füzyon enerjisini açığa çıkarmak, hak mücadelenin emrine vermek, gönüllü kuruluşların/ hareketlerin/cemaatlerin görev ve sorumluluğudur. Lozan’da, Hayım Nahum doktrinine ve batı kültür medeniyet değerlerine göre kurulmuş sistem, kendi öz kültür ve medeniyet değerlerimize göre yeniden yapılandırılmalıdır. Devletin emrinde bir millet değil, milletin emrinde bir devlet inşa edilmelidir. Türkiye’nin ana sorunu bu tezattır. Bu tezat ortadan kaldırılmalıdır. Bu, milletin en temel hakkıdır. Tüm darbeler, halkını düşman gören bir yabancılaştırmanın ürünüdür. Devlet, tüm kurum ve kuruluşları ile yeniden yapılandırılırken öncelikle Türkiye’deki askeri eğitim baştan sona yeniden ele alınıp değerlendirilmelidir. Bütün bunların kazasız belasız atlatılabilmesi için Allah’a ve Ahiret gününe iman etmiş ulemanın öne çıkması, sorumluluk üstlenmesi, hak ve adalet için mücadele etmesi şarttır. Çünkü âlimler yol gösteren yıldızlardır: “Hz. Muhammed: Yeryüzünde âlimlerin durumu, karanlık gecelerde karada ve denizde kendisine bakılarak yol bulunan gökteki yıldızlara benzer. Yıldızlar kararınca yol arayan yolcuların kaybolması an meselesidir.” 

Henüz vakit varken! Yarın çok geç olabilir!  

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...