1 Nisan 2022 Cuma

AVRASYA SATRANÇ TAHTASINDA ÇATIŞAN STRATEJİLER / PROF. DR. BURHANETTİN CAN


 

Avrasya Satranç Tahtasında Çatışan Stratejiler-1: UKRAYNA’NIN STRATEJİK ÖNEMİ VE SOROS’UN KADİFE DARBELERİ

(Umran Dergisi Nisan 2022 Yazısıdır)


 

“Büyük İskender: Hangi cesaretle denizlerde saldırganlık yapabildin?

Korsan: Sen hangi cesaretle tüm dünyaya saldırabildin? Ben sadece çok küçük bir gemiye sahip olduğum için hırsız diye adlandırılıyorum, sense aynı şeyi çok büyük bir donanmayla yaptığın için imparator olarak adlandırılıyorsun.”

Şer ittifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail) 21. yüzyılı, “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyük sıfırlama” stratejisini uygulamaya sokabilmek için küresel korona salgın sürecinin mümkün mertebe uzamasını istemektedir. Her altı ayda bir virüsün mutasyonuna ilişkin yapılan açıklamalara bu açıdan bakılıp değerlendirilmelidir. Küresel salgın sürecinde tüm dünyadaki hükûmetler ekonomik krizle diz çöktürülüp kadife darbelere uygun bir gayrimemnunlar kitlesi inşa edilmeye çalışılmaktadır.

Siyonizm ile dünyadaki ulusal yönetimler arasında ciddi bir hesaplaşma dönemi başlamıştır ve her geçen gün bu daha da görünür hâle gelecektir. Bununla birlikte dünyada, özellikle Büyük Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasında birbiri ile bazen çatışan, bazen uzlaşan projeler mevcuttur.[1]

Bir projenin mensupları tarafından başlatılan bir olay, diğer proje mensupları ile bazen çatışmaya, bazen uzlaşmaya sebep olabilmektedir. Stratejik düzlemde yapılan her stratejik ve taktik hamleler, muhataplar tarafından dikkate alınmakta ve ona göre kendilerine uygun karşı hamleler geliştirmektedirler.

Ukrayna-Kazakistan hattındaki olaylarda bu etkileşim çok açık bir şekilde görülmektedir. Vuku bulan olaylar, sürpriz olarak gözüken olaylar öncelikle bu çatışma perspektifinde etki eden iç, bölgesel ve küresel dinamikler açısından ele alınıp incelenmeli ve değerlendirilmelidir.

Rusya’nın batısında Ukrayna krizi devam ederken doğusunda Kazakistan’da kadife darbe girişimi olarak tezahür eden olaylar meydana gelmiştir. Türk Devletler Teşkilatı’nın hayata geçirildiği bir evrede, anında Kazakistan’daki kadife darbe girişiminin meydana gelmesi tesadüf olmadığı gibi, Ukrayna’dan da bağımsız düşünülmemelidir. Çünkü Ukrayna-Kazakistan hattı dünya hâkimiyet mücadelesinde çok önemli bir konum işgal etmekte, bölgesel ve küresel hâkimiyet stratejileri arasında çok ciddi bir savaş yavaş yavaş inşa edilmeye çalışılmaktadır.

Bu nedenle Ukrayna olayları “Avrasya satranç tahtası” denkleminde ele alınıp değerlendirilmelidir.  Bu satranç tahtasında yer alan ve yer alacak olan stratejik oyuncular genel olarak ABD, AB (Fransa, Almanya…), Rusya, Çin, Hindistan, Ukrayna, Azerbaycan, Kazakistan, Türkiye, İran, Japonya, Endonezya, Pakistan ve petrol-doğal gaz üreten ülkeler olacaklardır. Bu yazı serisinde bu konu ele alınıp değerlendirilecektir.

 

1962 Küba Füze Krizi: Küba Adasında Sovyet Nükleer Füzeleri

Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Şubat 2022’de “Nükleer güçlerin hazır olması” talimatını vermiş; 28 Şubat’ta da Rusya Savunma Bakanlığı, nükleer füze güçlerinin, Kuzey ve Pasifik filolarının, güçlendirilmiş muharip görev konumuna getirildiğini açıklamıştır.[2] Rusya’dan gelen bu açıklamalara karşılık Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jen Psaki, “Nükleer alarm seviyelerini değiştirmek için hiçbir neden yok!” ve Birleşik Krallık Savunma Bakanı Ben Wallace ise “Birleşik Krallık, Rusya’nın nükleer silahlarının fiili durumunda henüz bir değişiklik görmüyor.” diye bir açıklama yapmışlardır.[3]

Dimitri Medvedev, 2008-2012 yılları arasında Rusya’nın cumhurbaşkanıydı, sonraki dönemde de başbakanlık yapmıştı.  Şu anda Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı görevini yürüten Medvedev yazılı açıklamasında “ABD’nin Rusya’yı yok etmeyi planladığını” iddia ederek bir nükleer savaşın kapıda olduğu uyarısını yaptı: “Washington’un buna devam etmesi hâlinde dünya nükleer bir distopyaya doğru sürüklenebilecektir… ABD’nin 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana ilkel bir oyunun parçası olarak Rusya’yı yok etmeyi planlamaktadır. Rusya’nın küçük düşürülmesi, kısıtlanması, parçalanması, bölünmesi ve yok edilmesi anlamına gelmektedir… Dünyanın büyük bir nükleer patlamayla sonuçlanacak distopik bir krizle karşı karşıya kalabilecek. ABD ve Avrupa’daki hedeflere doğrultulmuş maksimum sayıda nükleer savaş başlığıyla birlikte Moskova’da istikrarsız bir liderliğe yol açabilecektir. Rusya’nın çöküşü kaçıklar, fanatikler ve radikaller tarafından yönetilen Avrasya topraklarında beş ya da altı nükleer silahlı devletle sonuçlanacaktır. Bu bir distopya mı yoksa geleceğe ait bir tür çılgın tahmin mi yahut ucuz roman mı?”[4]

Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov’un katıldığı bir CNN yayınında, “Rusya’nın hangi şartlar altında nükleer silah kullanabileceğine” ilişkin bir açıklamada bulunması, dünyanın karanlık dehlizlerinde pis işlerin organize edilmek istendiğinin bir işareti olarak değerlendirilebilir: “Bizim iç güvenlik kavramımız var ve bu kamuya açık. Nükleer silahların hangi durumlarda kullanılacağını orada okuyabilirsiniz. Ülkemiz için varoluşsal bir tehdit varsa o zaman iç güvenlik olgusu kapsamında nükleer cephane kullanılabilir.”[5] Peskov’un bu açıklamasına Amerikan Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, “Bu, nükleer bir gücün yapması gerektiği gibi sorumlu bir davranış değildir.” diye cevap vermiştir. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 14 Mart’taki açıklamasında, “Bir dönem düşünülemez bir olgu olan nükleer çatışma olasılığının yeniden olasılık dâhilinde olduğunu” ifade etmiştir.[6]

Rusya’nın bu tavrının özel bir anlamı ve birilerine özel bir mesajı olmalıdır. Ukrayna savaşı ile ilgili uluslararası arenada arka plânda, karanlık dehlizlerde farklı şeylerin planlandığı ve yürürlüğe sokulmak istendiği gibi bir durum söz konusudur.  Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov’un böyle bir dönemde, “Dünyayı nükleer savaşın eşiğine getiren ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki 1962 Küba Füze Krizi’ne atıfta bulunması önemli olup Dünyanın nereye doğru sürüklendiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir: “Biliyorsunuz, işler gerçekten bu noktaya gelebilir. Bir gün uyandığınızda kendinizi benzer bir senaryonun (1962 Küba Füze Krizi) içinde bulmanız tamamen mümkündür.”[7] 

 

Küba Krizi ve Ukrayna Benzetmesi

Rus yetkililerinin Küba krizine ve Nükleer savaşa atıfta bulunmalarının sebebi nedir?  Küba ile Ukrayna arasında nasıl bir ilişki kurulmaktadır? Bu soruların cevabı, Ukrayna üzerinden çatışan güçlerin amaçlarını, hedeflerini açıklamakta faydalı olacaktır. Bu nedenle 1962 Küba Füze Krizi olayını ana hatları ile ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor.

ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles “Topyekûn Misilleme” adlı bir savaş doktrinini 1954’te NATO’ya teklif etmişti. Buna göre “konvansiyonel bir saldırganlığa karşı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB/Çin’deki hedefler nükleer silahlarla vurulacaktı. ABD’nin NATO’ya yaptığı bu teklif üyeler tarafından kabul görmüştür. Ancak üç üye ülke hariç (İngiltere, İtalya ve Türkiye), diğer üyeler nükleer silahların kendi ülkelerine yerleştirilmesine pek sıcak bakmamışlar ve risk üstlenmemişlerdir. 

Türkiye, 25 Ekim 1959’da Amerikalılarla Paris’te “Teknik İş Birliği” adıyla bir ikili anlaşma imzalayarak nükleer başlıklı 15 Jupiter (SM-78) füzesinin Türkiye’ye yerleştirilmesine izin vermiştir. Antlaşma uyarınca “söz konusu füzeler hem barış hem de savaş zamanlarında NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı’nın (SACEUR) emrinde olacaktır.”[8] Bu füzelerle “SSCB’nin en önemli askeri merkezleri vurulabiliyordu.  1960 yılı Mayıs ayında Ural Dağları’nın doğusundaki Yekaterinburg yakınlarında bir Amerikan U-2 casus uçağı, Sovyetler Birliği tarafından düşürülmüştür. İncirlik’teki Amerikan üssünden kalkan U-2 casus uçağı, SSCB’deki askerî alanları tespit etmekle görevliydi.[9]  ABD, Türkiye’nin haberi olmadan yaptığı bu tür hareketlerle SSCB ile Türkiye’yi karşı karşıya getirip hedef ülke yapmaktaydı.

Amerikalılarla imzalan ikili antlaşmaya uygun olarak 1962 Temmuz’unda Amerikan Jupiter füzeleri kullanılabilir hâle getirilmiştir. Castro, Küba’da komünist bir hareketin iktidar olmasını sağlamış ve ABD’nin burnunun dibinde SSCB ile iş birliği yapan bir devlet meydana getirmiştir. SSCB, Küba üzerinden bir taraftan Güney Amerika ülkelerinde Komünist hareketleri organize ederken diğer taraftan da Küba’ya askerî üstler kurmayı hedeflemiştir. ABD Başkanı Kennedy, ABD’nin burnunun dibinde Sovyetler Birliği ile iş birliği içerisinde olan Komünist bir yönetim istemediğinden, Küba’daki Komünist yönetimi devirmek amacıyla Küba’ya Domuzlar Körfezi adıyla bir operasyonun yapılmasını onaylamış, fakat operasyon başarısız olmuştur.[10]

Bununla birlikte Küba yönetimi devamlı surette baskı altında tutulmuş SSCB ile ilişkileri sürekli takip edilmiştir. Nitekim 14 Ekim 1962 tarihinde Küba üzerinde dolaşan ABD’nin bir U-2 casus uçağı, Sovyetler Birliği’nin Küba’ya Jupiter benzeri orta menzilli, 1000 mil, SS4 füze rampalarını yerleştirdiğini tespit etmiştir. 22 Ekim 1962’de ABD Başkanı John F. Kennedy’i bu duruma ilişkin bir açıklama yaparak çok sert tepki göstermiş ve ABD savaş gemileri Küba’yı ablukaya almıştır.[11] Bu kuşatmada amaç, Küba’ya yerleştirilen füzelerin ateşleme sistemlerini getirecek olan Sovyet gemilerinin Küba limanlarına girmesini engellemektir. Kennedy, Küba karasularına girecek Sovyet gemilerinin batırılacağını ilan ederek, bir nükleer savaşa hazır olduklarını, bu konuda da kararlı olduklarını dünya kamuoyuna duyurmuştur.

SSCB, ABD’nin bu tavrına karşılık Küba’daki füzeleri, ancak Türkiye’deki Jupiter füzelerinin sökülmesi karşılığında kaldırabileceğini açıklamıştır.  25 Ekim 1962’de, Sovyetler Birliği’nin Ankara temsilcisi Nikita Rijov, Türk Dışişleri Bakanı Cemal Erkin’le görüşmesinde Jupiter füzelerinin bir an önce Türkiye toprakları dışına çıkarılmasını istemiştir. 27 Ekim’de Kruşçev, Kennedy’ye bir mektup göndererek Jupiter füzelerinin Türkiye’den sökülmesini istemiştir. Mektubunda “SSCB’nin komşusunu işgal etme niyetinde olmadığını”, “ABD’den de aynı güvenceyi kendilerine Küba için vermesi gerektiğini” ifade etmekteydi.[12]

Başbakan İsmet İnönü, Türk hükûmetinin füzelerin çekilmesinden yana olmadığını ABD’ye bildirerek pazarlıktan çıkarılmasını talep etmiştir.[13] Hava Kuvvetleri Komutanı General Curtis Le May, Küba’daki füze mevzileri ivedilikle bombalanmasını istemesine Kennedy karşı çıkmış, bunun Türkiye’ye yansımasının çok farklı olabileceğine dikkat çekmiştir. Kennedy, “SSCB Türkiye’yi bombalamasa bile, Türkiye’deki Jupiter füzelerinin kaldırılmasını”, “Nükleer başlık taşıyabilen 100 uçak ile 20 bin Amerikan askerinin Türkiye’den derhâl çekilmesini” ve “Tüm ABD üslerinin kapatılmasını” isteyebileceğini öngörerek bu teklife karşı çıkmıştır.

ABD Başkanı Kennedy, krizi çözebilmek için kardeşi ve Adalet Bakanı Robert Kennedy’den SSCB’nin Washington Büyükelçisi Anatoli Dobrin ile gizli bir görüşme yapmasını istemiştir: Görüşmede Beyaz Saray Kremlin’e, Türkiye’deki Jupiterlerin sökülmesi karşılığında Küba’daki füzelerin kaldırılmasını teklif edecekti. Ancak Beyaz Saray’ın bir talebi vardı: ABD’nin bu girişimi gizli tutulacak, hatta bu doğrultudaki teklif sanki SSCB’den gelmiş ama ABD tarafından reddedilmiş gibi davranılacak fakat pratikte aynen uygulanacaktı. Kennedy’nin böyle davranmasının altında yatan esas gaye, uzlaşma sonrası belirebilecek “ABD yakın müttefiki Türkiye’yi sattı” şeklindeki muhtemel yorumları önlemekti.[14]

Yürütülen diplomasi sonucu antlaşma sağlanmış kriz, 13 gün sonra sonlandırılmıştır. SSCB Küba’daki 42 füzesini sökerek Küba’dan çıkarmış; ABD donanması ise 20 Kasım’da Küba kuşatmasını kaldırmıştır.  ABD, SSCB ile yaptığı anlaşmaya uygun olarak, 23 Ocak 1963’te Türkiye’ye Jupiter füzelerinin demode olduğunu söyleyerek sökülmüş, buna karşılık Polaris denizaltılarını teklif etmiş ve Türkiye bunu kabul etmiştir.[15]

SSCB ile ABD arasında Türkiye ile Küba pazarlık konusuydu. Türkiye ve Küba yönetimlerinin bu pazarlığın ayrıntılarından ne kadar haberdar oldukları belli değildi. Belki de hiç yoktu. Küba krizi ile ilgili yukarıdaki gelişmeleri göz önüne aldığımızda Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov’un, Ukrayna konusunda ABD ile artan gerilim için 1962 Küba füze krizini hatırlatması ile muhtemelen şöyle bir mesaj vermek istemiştir: Siz o gün yanı başınızda nükleer füze rampalarının yerleştirilmesini kendi güvenliğiniz için tehlikeli gördünüz ve buna karşı çıktınız. Oysa Küba yönetimi füzelerin yerleştirilmesini kendi özgür iradeleri ile kabul etmişti. Siz o gün Küba devletinin kendi özgür iradesi ile yaptığı bu tercihi, kabul etmediniz. Sizin güvenliğiniz açısından tehlikeli görüp karşı çıktığınız bir olgu, bugün Rusya için de geçerlidir. Ukrayna’nın NATO’ya girmesi ile Ukrayna’ya yerleştirilecek nükleer füzeler Rusya’nın güvenliğini tehlikeye atacaktır. Bu nedenle biz buna karşıyız ve gerekirse bir nükleer savaş yapabiliriz. Dolayısıyla Türkiye süreci iyi takip etmeli, arka planda yapılabilecek pazarlıkları öngörmeye çalışmalı, bugün uyguladığı denge politikasında ısrarcı olmalıdır.


Ukrayna’nın Stratejik Önemi

Rusya ile NATO’yu savaşın eşiğine getiren Ukrayna, stratejik açıdan ne anlam ifade etmektedir? SSCB dağıldıktan sonra Rusya’ya; “NATO hiçbir SSCB’den ayrılan devleti NATO’ya almayacak; NATO Rusya’ya doğru yayılmayacak ve Rusya, NATO tarafından kuşatılmayacaktır.” bağlamında Rusya’ya verilen sözler, NATO tarafından tutulmamış, eski SSCB’ye dâhil 14 ülke NATO’ya alınarak Rusya Batı’dan belli boyutları ile kuşatılmıştır. Buna rağmen Rusya bugün ortaya koyduğu tepkiyi o gün koymamış/koyamamış gerekli girişimlerde bulunmamış/ bulunamamıştır.

Bugün Ukrayna’nın NATO’ya alınmak istenmesi dolayısıyla bu denli şiddetli tepki vermesinin sebebi nedir? Bunun değişik sebepleri olabilir. Yol boyu Rusya’nın kendisini toparladığı söylenebilir. Bunlara ek olarak söylenecek en tutarlı cevap, Ukrayna’nın ve Karadeniz’in Rusya açısından sahip olduğu stratejik önemdir.

Her şeyden önce Rus donanmasının sıcak denizlere açılabildiği tek deniz Karadeniz’dir. Orada da yeterli limanı yoktur. Gürcistan’ın NATO’ya girme teşebbüsüne karşı verdiği cevap, Gürcistan’ı bölerek Karadeniz’de Limanı olan Osetya’yı ve Abhazya’yı Gürcistan’dan koparmak olmuştur. Ukrayna’da başlatılan kadife darbeler zinciri sonrasında Kırım’ı işgal ederek Ukrayna’nın çok önemli bir limanını ilhak etmiştir. Bununla beraber, eğer Ukrayna NATO’ya girmiş olsaydı, NATO’nun tek deniz üssü olmayan Karadeniz’de, çok önemli bir deniz üssüne sahip olacaktı. Putin ile birlikte başlayan süreçte Rusya NATO’nun bu kuşatma hareketine engel olmak için hamleler yapmaktadır. Bu da Ukrayna’nın sahip olduğu jeostratejik konumdan dolayıdır.

Avrasya, Doğu Avrupa’dan Çin’e kadar uzanan bölgenin adı olup son derece önemli stratejik bir alandır. Ukrayna Avrasya’nın doğusunda en stratejik alanlardan biridir. Brzezinski’ye göre Rusya’nın küresel güç olabilmesinin yolu Ukrayna’dan geçmektedir: “Avrasya satranç tahtasında yeni ve önemli yeri olan Ukrayna, Rusya’yı dönüştürmekte yardımcı olan bağımsız bir ülke olma özelliğiyle bir jeopolitik mihverdir. Ukrayna olmaksızın Rusya’nın Avrasyalı bir imparatorluk olma durumu sona erer. Rusya, Ukrayna’sız yayılmacı statü peşinde olabilir ama o zaman ağırlıklı olarak Asyalı yayılmacı bir devlet olur. Ne var ki, Moskova 52 milyon nüfusu[16] ve büyük kaynakları ve Karadeniz’e çıkışı ile Ukrayna üzerinde kontrolü yeniden sağlayacak olursa, Rusya Avrupası’ndan Asya’ya uzanan güçlü bir yayılmacı devlet olma şansını otomatik olarak yeniden kazanır.”[17]

Ukrayna-Kazakistan hattı aynı zamanda ABD/NATO için de çok önemlidir. Rusya’nın bu bölgede güçlenmesi, imparatorluk inşa etmesi ABD/NATO için uygun değildir. ABD’ye göre Rusya’nın hem imparatorluk hayallerinden vazgeçmesi hem de Batılı değerleri benimseyerek değişmesi gerekmektedir: “Rusya aynı zamanda hem güçlü hem de demokratik olabilir mi? Eğer yeniden güçlenirse kaybettiği yayılma bölgesini yeniden kazanmak istemeyecek midir?  Ve o zaman hem bir imparatorluk hem de bir demokrasi olabilir mi? Yaşamsal önemdeki jeopolitik mihverler olan Ukrayna ve Azerbaycan konusundaki ABD politikası, bu konuyu es geçemez ve Amerika burada taktik denge ile stratejik amacı ilgilendiren zor bir açmazla karşı karşıyadır. Rusya’nın içerde düzelmesi, onun demokratikleşmesi ve sonunda Avrupalılaşması için temel niteliktedir.”[18]

Ukrayna’nın jeostratejik konumu, sadece Rusya ve ABD için değil aynı zamanda Fransa-Almanya-Polonya ekseni için de önemlidir. Sahip olduğu nüfus onun stratejik önemini bir başka açıdan da önemli kılmaktadır. O nedenle Ukrayna bağımsız olmalıdır: “Almanya ve Polonya’nın Ukrayna’nın bağımsız olmasındaki özel jeopolitik çıkarlar göz önüne alındığında Ukrayna’nın da aşamalı olarak Fransa-Almanya-Polonya özel ilişkisinin içine alınması oldukça olasıdır.  2010 yılına kadar Fransa-Almanya-Polonya-Ukrayna siyasi iş birliği 230 milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın jeopolitik derinliğini artırabilir.”[19]

Ukrayna’nın stratejik öneminin bir başka boyutu onun Slavik kimliği ile alakalıdır. Ukrayna’nın Rusya’dan bağımsız hareket ederek ayrı bir yol tutturması, “Fransa-Almanya-Polonya” eksenine katılması, Rusya’nın Pan-Slavik eksenli yayılma stratejisine ve oluşturmak istediği ‘Pan-Slavik’ üst kimliğe vurulabilecek en büyük darbelerden biridir: “Ukrayna’nın bağımsızlığı, Rusya’nın kendini vakfettiği ilahi ortak pan-Slavik bir kimliğin sancak taşıyıcısı olma iddiasının özüne meydan okudu.”[20]

Ukrayna’nın bağımsızlığı, Rusya Federasyonu içerisinde kimlik soruşturmasının ortaya çıkmasına ve etnik ayrışmalara sebebiyet vermiştir. Bu gelişme, Rusya’nın üzerine oturtmaya çalıştığı Slavik eksenli yayılma stratejisinin önünde en büyük engellerden biridir: “Bağımsız bir Ukrayna devletinin ortaya çıkışı yalnızca tüm Rusları kendi siyasal ve etnik kimliklerinin karakterini yeniden düşünmeye itmekle kalmadı, aynı zamanda bu, Rus devleti için de yaşamsal bir jeopolitik gerilemeyi temsil etti. Üç yüz yıldan fazla süren Rus imparatorluk tarihinin reddi, potansiyel olarak zengin bir sanayi ve tarım ekonomisi ile Rusya’yı gerçekten büyük ve güvenli yayılmacı devlet yapmaya yetecek kadar etnik ve dinsel açıdan birbirine yakın 52 milyon insanın kaybı anlamına geliyordu.”[21]

Rusya’nın en önemli stratejik hedeflerinden biri Rusya-Ukrayna-Beyaz Rusya’nın merkezde olduğu bir Slav birliğini kurmaktı. Rusya açısından Ukrayna ile birlikte kaybedilen sadece milyonlarca nüfus değildi. Ukrayna’nın bağımsız bir çizgi izleyip Rusya’ya tabi olmaması çok farklı etnik ve dinî yapıyı içeren eski Sovyet coğrafyasında bağımsızlık hareketlerini alevlendirmiştir. O nedenle Rusya’nın imparatorluk olma yolunda en önemli engellerden biri, Ukrayna’nın bağımsızlığı ile birlikte Slav birliğine karşı çıkışı olmuştur: “Ukrayna’nın kaybı jeopolitik açıdan çok önemliydi, zira o Rusya’nın jeostratejik seçeneklerini ağır biçimde sınırladı. Baltık devletleri ve Polonya olmaksızın Ukrayna üzerinde kontrolü elinde bulunduran Rusya, eski Sovyetler Birliği’nin güney ve güneydoğusundaki Slav olmayan halklara egemen, iddialı bir Avrasya İmparatorluğu’nun lideri olmanın peşinde koşabilirdi. Ancak Ukrayna ve onun 52 milyon soydaşı olmaksızın Moskova’nın Avrasya İmparatorluğu’nu kurma yönündeki her türlü girişiminin Rusya’yı ulusal ve dinsel olarak ayağa kalkmış Slav olmayan halklarla baş başa bırakması olasıdır. Çeçenistan’daki savaş bunun belki de ilk örneğiydi. Bunun ötesinde Rusya’nın gerileyen doğum oranı göz önüne alındığında, Ukrayna olmaksızın salt Rus gücüne dayalı her türlü Avrasya Devleti kaçınılmaz olarak her geçen yıl daha az Avrupalı ve daha fazla Asyalı olurdu. Ukrayna’nın kaybı yalnızca jeopolitik olarak merkezi önemde değil,  aynı zamanda jeopolitik olarak hızlandırıcıydı.”[22]

Rusya’nın Slavik kimlik inşasında önemli faktörlerden biri de Rusya’nın kendisini Ortodoks mezhebinin merkezi ve temsilcisi görmesidir. Ukrayna’daki Ortodoks nüfus Rusya için çok önemlidir. Rusya Ortodoks mezhebi üzerinden Batı’da etkili olmak istemektedir. Ukrayna’da yaşanan kadife darbelerden sonra Ukrayna Ortodoks Kilisesi, 5 Ocak 2019’da bağımsızlığını ilan ederek Moskova’dan ayrılmıştır.[23] Asırlardır Rus kimliğinin en temel taşıyıcı unsurlarından biri olan Rus Kilisesi ile bağlar koparılmakla, Sovyet ülkelerindeki Hristiyan halkın üzerindeki en önemli etkili unsurlardan biri ortadan kaldırılarak etnik kimliklerin inşasının önü açılmıştır.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile başlayan süreç ayrışmayı daha da derinleştirmiştir. Hollanda’daki Ortodoks kilisesi cemaati, Rusya Ortodoks Kilisesi lideri Patrik Kirill’den Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine son vermesini istemiştir. Rusya Ortodoks Kilisesi lideri Patrik Kirill’in Hollanda’daki Ortodoks kilisesinin talebine olumsuz cevap vermesi üzerine, “Amsterdam’daki 4 rahip ve diyakoz, Rusya Ortodoks Kilisesi’nden ayrılma kararı almışlardır.”[24] Bu gelişmeler, Rusya’nın Ortodoks Kimlik üzerinden Batı’da inşa etmeye çalıştığı birleşik cephe hareketine ciddi bir darbe vurmuştur. Rusya’nın Sovyet döneminde izlediği gizli Rus milliyetçiliğinin oluşturduğu şuuraltını Putin Rusya’sı, eski Sovyet ülkelerinde yeni bir üst kimlik inşa etmek için kullanmak istemiştir. Buna ilk ciddi karşı atak 2019 yılında kabul edilen dil kanunu ile Ukrayna tarafından yapılmıştır.

Devlet Başkanı Petro Poroşenko’nun, “dil, din ve askerî kapasite artırımı söylemleri üzerine oturttuğu vatanseverlik söylemleri ülkede ulusal kimlik” inşa etmeye çalışması farklı alt kimlikler arasındaki fay hattını derinleştirmiş ve halk arasında ayrılık tohumlarının yeşermesine sebebiyet vermiştir. Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılması, dil kanununun çıkarılması, Ukrayna’da alt kimlikler üzerine inşa edilmeye başlanan alt kimlik ayrışmasını hızlandırmıştır. Bu süreçte Rus kimliği öne çıkmaya başlamıştır.

Böyle bir dönemde Rusya’nın bir taraftan yöresel olarak Rus kimliğini ortaya çıkarmaya başlaması, diğer taraftan Putin’in Ukrayna’yı ayrı bir millet olarak görmeyip Rus milletinin, Slavik birliğin bir parçası olarak takdim etmesi önemli bir gelişme olmuştur. Bu duruma Zelenski, “Herhangi bir dil, din ve etnik kimliği” merkeze almayan “Ukraynalı olmak” kimliğini öne çıkararak cevap vermeye çalışmış ve seçim kampanyasını bu yaklaşım üzerine oturtmuştur. Zelenski “Ukrayna’yı ve Ukraynalıları bölen meselelerden ziyade birleştiren meselelere odaklanmak”[25] yaklaşımı ile Rusların Slavik kimlik yaklaşımı karşı karşıya gelmiş ve yeni bir tartışmanın başlayıp derinleşmesine sebebiyet vermiştir.

Rus Ortodoks Kilisesi’nin ve Putin yönetiminin ortak kanaati Kiev, ilk Rus devletinin kurulduğu şehir olup “Ruslar, Ukraynalılar ve Belaruslular, Rus medeniyetini teşkil ettirmektedir.”[26] Dolayısıyla Ukrayna’nın, bağımsızlık hareketini ayrı bir Ukraynalı kimlik üzerine inşa etmiş olması, Rusya’nın Pan-Slavik kimlik üzerine inşa etmeye çalıştığı büyüme stratejisine vurulan çok önemli bir darbe olmuştur. Ukrayna’nın jeostratejik olarak en önemli ağırlığı Karadeniz’deki limanlarıdır. Ukrayna’nın bağımsızlığı ile birlikte Rusya, Karadeniz’deki limanlarını kaybederek çok önemli bir jeostratejik unsurdan mahrum kalmıştır: “Ukrayna’nın bağımsızlığı aynı zamanda Rusya’yı -Odesa’nın, onun Akdeniz ve ötesindeki dünyayla olan ticaretinin yaşamsal önemdeki kapısı olarak hizmet ettiği- Karadeniz’deki belirleyici konumundan da yoksun bıraktı.”[27]

Ukrayna’da Soros ekibinin organize ettiği kadife darbelerle Batı yanlısı siyasi hareketlerin iktidar olması sonucu Ukrayna’daki etkinliğini gittikçe kaybeden Rusya, Kırım’daki etnik hareketliliği fırsat bilerek Kırım’ı 2014 yılında işgal etmiş, önce bağımsız bir cumhuriyet yapmış, sonra da ilhak etmiştir.   Ukrayna’nın önemli stratejik avantajlarından biri en ekonomik enerji ulaşım yolları üzerinde olmasıdır. Rus, Türk Cumhuriyetleri petrol ve doğalgaz yolları Ukrayna üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşmaktadır: “Ukrayna için, kendisinin Rusya’ya bağımlılığını azaltacak olan BDT’nin gelecekteki karakteri ve enerji kaynaklarına daha özgürce erişim konuları esastır. Bu açıdan Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan ile daha yakın ilişkileri Kiev için önemli hâle gelmiştir ve daha bağımsızlıkçı devletlere verdiği destek Ukrayna’nın Moskova’dan bağımsızlığını pekiştirme çabalarının devamı olmaktadır.

Buna uygun olarak Ukrayna Gürcistan’ın Azeri petrol ihracatının batı rotası olma gayretlerini desteklemiştir. Ukrayna aynı zamanda Rusya’nın Karadeniz’deki etkisini zayıflatmak amacıyla Türkiye’yle iş birliği yapmış ve Türkiye’nin petrol akışını Orta Asya’dan Türk terminallerine yönlendirme çabalarını desteklemiştir.”[28]

Ukrayna’yı stratejik açıdan önemli kılan diğer bir faktör de hem bir tarım ülkesi hem de sanayileşmiş bir ülke olmasıdır. Ülke Dinyeper nehri boyunca adeta ikiye bölünmüştür. Dinyeper nehrinin batı yakası Katolik ve tarım bölgesi, doğu tarafı Ortodoks ve sanayi bölgesidir: “Batı’nın 1990’lardaki ‘Önce Rusya’ politikası, Ukrayna’yı tam da yüzyıllardır bulunduğu yerde bırakmıştı: Dinyeper nehri boyunca, Avrupa ve Rus odaklı bölgeler arasında şizofrenik bir şekilde bölünen ve elli milyonluk nüfusuyla stratejik bir konumda bulunan, potansiyelini kullanamayan bir ülke… Ukrayna, insanları Katolik tarımsal batısından, Ortodoks endüstriyel doğusuna nadiren geçtiği iki farklı ülke gibidir. Batıda L’viv, Polonya’nın Krakov’u gibidir.”[29]

Ukrayna’da Dinyeper nehrinin doğusunda nükleer teknoloji ve nükleer enerji santralleri ile yüksek teknoloji ürünü, uçak, helikopter, SİHA motor fabrikaları bulunmaktadır. Sovyetler’in dağılmasının, Soğuk Savaş’ın 1991’de sona ermesinin ardından Ukrayna bağımsızlığını kazanmıştır. O dönem itibarıyla Ukrayna, dünyanın en büyük üç nükleer gücünden biridir. “Nükleer silahların azaltılması süreciyle başlayan görüşmelerde Kiev Hükûmeti, 1.900 adet stratejik ve 2 bin 650 ila 4 bin 200 arasındaki taktik nükleer silahı “güven koşuluyla” Moskova’ya devretmiştir.[30] Silahları devretmesine karşılık o bilim insanları, mühendisler ve teknisyenler Ukrayna’dadırlar. Bu, Ukrayna için önemli bir stratejik üstünlüktür.

Ukrayna’da bugünkü kavganın ana nedeni Ukrayna’nın sahip olduğu bu stratejik önemden dolayıdır. Ukrayna’daki savaş yeni başlamamıştır. Sadece savaşta kullanılan vasıtalar değişmiştir. Ukrayna savaşı, Sovyetler’in çöküşü ve 1991 yılında Ukrayna’nın bağımsızlık ilanı ile birlikte başlamış ve devam etmektedir. Bugün savaşta kullanılan vasıtalar değişmiş, savaş kadife darbeler boyutundan askerî çatışma boyutuna gelmiştir. O nedenle baştan beri Ukrayna’da yalnızca Ukrayna ile Rusya savaşmamaktadır. Ukrayna’da dünya üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen güçler savaşmaktadır. Bugünün daha iyi kavranabilmesi için dünyada ve Ukrayna’da vuku bulan kadife darbeler zincirinin ama aynı zamanda dünyadaki projelerin ve dünya hâkimiyeti için yapılmak istenilenlerin tekrar gözden geçirilmesinde fayda vardır.

 

Ukrayna’da Kadife Darbeler: Soros-Zelenski Denklemi

Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile şer ittifakının (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail) öngördüğü strateji, askerî savaşlar olmadan rakiplerin-düşmanların halk hareketleri ile iktidardan düşürülüp hedef ülkelerin önce kantonlara, sonra da ayrı devletlere ayrılması üzerine inşa edilmiştir. Sivil Toplum Kuruluşları (STK) kavramının Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra ortaya çıkarılıp servis edilmesi bir tesadüf değildir.

Şer ittifakının hedef ülkelerde seçilmiş halklara askeri müdahale ve askerî darbe yaptırabilmesi kitleleri çok fazla rahatsız ettiğinden, hedef ülkeleri bizzat kendi halkları üzerinden parçalamak, yok etmek için zehri bala karıştırarak halka sunmuşlardır. Kadife darbeler böyle bir yaklaşımın ürünüdür.

Kadife darbeler, toplumun değişik kesimlerinin siyasi iktidara karşı olan tepkilerini tesadüfen, rastgele kanalize eden darbe türleri olmayıp belli bir stratejiye uygun, belli bir amaç ve hedef için toplumsal tepkileri organize eden ve yönlendiren darbelerdir. Kadife darbelerde ana amaç için iyi tasarlanmış ana bir strateji vardır. Ana hedefe ulaşmak için elde edilmesi öngörülen ara, yan hedefler ve bunların elde edilebilmesi için uygulanacak taktikler hassas bir şekilde belirlenmiştir. Stratejinin ara safhaları için yapılan planlamanın, siyasi iktidarın hamlelerine karşı alması gereken şekiller ve geliştirilecek karşı hamleleri, strateji uygulamaya sokulmadan önce ön görülmektedir.[31]

Seçim odaklı bir kadife darbe girişimine karşı düşülebilecek en büyük hata, kadife darbecilerin gerçekleştirdikleri eylemlerin birbirinden bağımsız, ilgisiz ve kopuk olduğuna ilişkin bir değerlendirmenin yapılmış olmasıdır. Kadife darbecilerin taktik başarısızlıklarının, stratejik bir mağlubiyet olarak ön görülmesi ve rehavete dalınmasıdır.

 

Kadife Darbelerde Stratejik Genel Yapı

Gene Sarp’ın eserlerinde iktidarları devirmek için öngörülen stratejinin ana eksenlerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:[32]

Kadife darbenin üzerine inşa edilmesi gereken temel değerler: Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, çevre, adil seçim…

Ülke üzerinde etkili olan iç, bölgesel ve küresel dinamiklerin analizi,

Kadife darbenin sembolü olacak bir isim,

Lider / liderlik: Kitleleri peşinden sürükleyecek bir lider / liderlik,

Kitlelere önderlik edecek bir örgüt,

Slogan üretme: Kitleleri sürükleyecek basit ve etkileyici sloganlar,

Medya desteği: Ulusal ve uluslararası medya desteği,

Finansman: Ulusal ve uluslararası vakıf ve STK’ların ekonomik desteği,

Eyleme öncülük eden örgütlerin eğitimleri,

Psikolojik harekât: Olayların başlamasından önce, olaylar esnasında ve olaylar sonrasında dozajı gittikçe artan bir psikolojik harekât uygulanması,

Sürekli gerilim için ülkenin fay hatlarını harekete geçirmek: “Ekonomik hileyle yönlendirme yaparak bunalımı körüklemek”; “etnik ve mezhepsel farklılıkları kaşımak”,

Gayrimemnunların ittifakını sağlama: Birleşik cephe hareketi,

  Güvenlik güçlerini (asker, polis) kazanma ya da tarafsızlaştırma,

Yargının desteğini kazanma ya da tarafsızlaştırma,

Dış güçlerin (Bölgesel ve küresel) desteğinin sağlaması,

Eylemlerin başlama zamanı: Seçime 8-12 ay kala ilk eylemler başlatılmaktadır,

Sokak hâkimiyeti: Taraftarları sürekli olarak sokakta tutarak yönetimin otoritesini ve iradesini kırmak,

Siyasi iktidarı itibarsızlaştırma operasyonları,

Siyasi iktidarın iradesini çözme, panik hâli oluşturma ve hata yapmasını sağlama operasyonları,

Siyasi iktidar içerisinde ihtilaflar meydana getirme, bölme, parçalama operasyonları,

Siyasi iktidarı yalnızlaştırma operasyonları,

Kadife darbenin ana amacını gölgeleme/perdeleme operasyonları,

Seçim sonuçlarına hazırlık aşaması: “Biz öndeyiz fakat seçimlere hile karıştırılacak.”

Dış güçlerin seçim sonuçlarına itirazını ve gayrimeşru ilan etmesini sağlamak.

Seçim Sonuçlarına itiraz ederek sokak eylemleri ile siyasi iktidarları düşürmek.

Bu çerçeveye bakıldığında şer ittifakının dün asker üzerinden hedef ülkede icra ettiği operasyonu, Sovyetlerin çöküşünden sonra iş birlikçi STK’lar üzerinden hayata geçirilmektedir. Sadece iş birlikçiler değişmiştir.

 

Kadife Darbelerin Genel Yönetim Yapısı

Dünyada bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan kadife darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı, Soros merkezli “Siyonist-Mason” bir kadro olmuştur. Bu, kadife darbelerin yönetimi anlamında ilk halkayı oluşturmaktadır ve uygulanan ülkelerin dışındadır (Şekil 1). Bu nedenle hedef ülkelerde ana stratejiye uygun bir şekilde kadife darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içindeki, o ülkenin vatandaşı konumundaki Mason-Sabatayist-Siyonist-İş birlikçilerden oluşan ikinci derecede bir beyin takımı daha vardır. Bunlar, mevcut siyasi iktidara ve sisteme karşı olan “gayrimemnun örgütleri” ve “kitleleri” harekete geçirip kadife darbe ana stratejisinin hayata geçirilmesini sağlamaktadırlar. Eylemci grup, ülkedeki tüm gayrimemnunları ya da önemli bir kısmını kuşatacak tarzda, öngörülen eylem türlerini devreye sokmakta ve ona göre davranmaktadır. 

Kadife darbelerde yerli iş birlikçiler aracılığıyla, iktidarları düşürerek ülkeleri içerden ele geçirmek ana yaklaşım tarzıdır. Şer ekseni tarafından ülkeler içeriden karıştırılmakta, etnik, mezhebi ve diğer tüm ayrılıklar tahrik edilmekte, tüm gayrimemnunlar iktidar karşıtı bir safta birleştirilmek istenmektedir. Finansman ve medya desteği, şer ekseni (Özellikle ABD ve Siyonizm) STK’ları tarafından karşılanmaktadır.

 

Kadife Darbelerin Ortak Noktaları

Darbeyi sembolleştirecek ve isim babası olacak çiçekler, renkler ve giysiler seçilmiştir. İsimlendirmeler buna uygun yapılmıştır: Gürcistan Kırmızı-Gül Devrimi; Ukrayna Turuncu-Kestane Devrimi; Kırgızistan Sarı-Lale Devrimi vb.[33] Kitlelerin elbiseleri buna göre şekillendirilmiştir ve ellerinde çiçekler bulunmaktadır.

Üniversite gençliği öncü rolünü oynamıştır. Gençler, rock konserleri, eğlencelerle protestocuların safına çekilmiştir. Batılılar gibi yaşamak isteyen gençler örgütlendirilmiştir.

Tek isimli bir gençlik örgütü popüler hâle getirilip örgütlenme onun etrafında gerçekleştirilmiştir: Sırbistan’da Otpor (Direniş), Gürcistan’da Kmara (Yeter), Ukrayna’da Pora (Zamanı geldi), Kırgızistan’da Birge (Birlikte), Ukrayna’da Znayu, 100 sivil toplum örgütünü bünyesinde barındıran bir çatı örgüt olmuştur. 30 bin kişilik bir öğrenci potansiyeline ulaşmıştır. Kırgızistan’da çatı örgüt olarak Kel Kel, 170 sivil toplum örgütünü bünyesine almıştır. [34]

İçerde ve dışarıda medya desteği sağlanmıştır: Sırbistan’da B-92 Radyosu, Gürcistan’da Rustavi-2 Televizyonu, Ukrayna’da Kanal 5 Televizyonu, Kırgızistan’da Res Publica ve MSN Gazeteleri, ayrıca Bişkek’teki ABD Dışişleri Bakanlığı’nın basımevi, 60 değişik yayını basarak destek vermiştir.

Tümünün finansmanı yabancı vakıf ve sivil toplum örgütleri tarafından karşılanmıştır. Sırbistan’da Soros Vakıfları; Gürcistan’da Soros Vakfı, Freedom House Uluslararası Demokrasi Enstitüsü; Ukrayna’da Soros’un Açık Toplum Vakfı, Freedom House, Amerikan Cumhuriyetçi Partiye yakın IRI, Amerikan Demokrat Partiye yakın NDI sivil toplum kuruluşları, ABD-Ukrayna Vakfı; Kırgızistan’da USAID, Freedom House, National Democratic Institüte (NDI), International Republician Institute (IRI), Open Society Institute (OSI, Soros’un Açık Toplum Enstitüsü) ödenmiştir.[35] 

ABD elçilikleri olaylara destek verip yönlendirme yapmışlardır. Sırbistan’da Belgrat ABD Büyükelçisi Richard Miles, Gürcistan’da Tiflis ABD Büyükelçisi Richard Miles, Ukrayna’da Kiev Büyükelçisi John Herbst, Kırgızistan’da Bişkek ABD Büyükelçisi Steven Young.

Eylemi götüren örgütlerin eğitimleri yabancı vakıflar tarafından finanse edilip Sırbistan üzerinden gerçekleştirilmiştir. Sırbistan’daki örgütler, diğer ülke gençlik örgütlerini eğitmede kullanılmıştır. Hatta Sırbistan gençliği, diğer ülkelerdeki eylemlere bizzat iştirak etmiştir. Skaşvili (Gürcistan) ve arkadaşları Soros Vakfı tarafından Belgrat’a götürülerek eğitilmişlerdir. Sırbistan’daki Otpor örgütü (kitleleri kazanma ve yönlendirme konusunda) Pora (Ukrayna) üyelerini eğitmiştir. Znayu tüm il ve ilçelerde seçmenlere seçimle ve adaylarla ilgili eğitim vermiştir.[36] Moldova, Belarus, Rusya ve Orta Asya ülkelerinden gelen gençler eğitime tabi tutulmuştur.

Muhalefet liderlerinin tümü daha önce yönetimde bulunup bir şekilde dışlanmış olan kimselerdir. Batı’da eğitim almış ve Batı eğilimlidirler. Bu ülkelerde gençliğin yanı sıra kadınların önemli rolü olmuş, kadın liderler kitleleri sürüklemiştir. Kadın liderler: Gürcistan’da Nino Burcanadze; Ukrayna’da Yulya Timaşenko; Kırgızistan’da Roza Otunbayeva.

Ülkelerin hepsinde etnik ve mezhepsel huzursuzluklar kaşınmıştır: Gürcistan’da Acara, Osetya, Abhazya, Javakheti; Ukrayna’da Doğu-Batı, Rus-Ukraynalı, Rusça konuşan Ukraynalılar; Kırgızistan’da Özbek-Kırgız.

Düğmeye seçimlerle birlikte basılmıştır. Sırbistan (2000), Gürcistan (2003), Ukrayna (2004), Kırgızistan’da (2005). Ancak bu ülkelerin tümünde seçimlerden yaklaşık 6 ay kadar önce seçimlerin adil olması ve hile yapılmaması için kampanya açılarak farklı örgütler arasında dayanışma sağlanmıştır. Bu arada kamuoyu hile konusunda şartlandırılarak bir şuur altı oluşturulmuştur. Seçimlerden önce yapılan anketlerle muhalefetin iktidardan daha ilerde olduğu kanısı yerleştirilmiştir. Seçimlerden sonra da “Hile var.” diyerek kampanya başlatılmıştır. Yabancı vakıflar, medya ve siyasiler işin içerisine girmiş, AGİT ve diğer gözlemci kuruluşlar aracılığıyla seçim sonuçları, uluslararası camiaya taşınıp mevcut yönetim baskı altına alınıp yalnızlaştırılmıştır.  Ukrayna seçimleri ile ilgili olarak ABD Başkanı Bush ve AB Dışişleri sorumlusu Javier Solana “Seçim sonuçlarını kabul etmediklerini” ilan etmişlerdir. Ukrayna darbesinden sonra George Soros’un; “Orta Asya ülkeleri de Ukrayna ve Gürcistan örneklerini izleyerek değişmelidirler.”[37] demesi, ABD Şirket Devletinin olaylara ne derece müdahil olduğunun bir göstergesidir.

Bu ülkelerin hepsinde yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, yandaşlık ve adaletsizlik en hâkim unsur olmuştur. Değer sistemlerinde ciddi bir erozyon vardır. Millet olma bilincinde ciddi kırılmalar mevcuttur. Batı’nın medya kitle kültürü, büyük bir Batı hayranlığı oluşturmuş ve Batılı gibi yaşayabilmek için para etkin bir unsur olarak öne çıkmıştır.

 

Ukrayna’da Soros Denklemi: Viktor Yuşçenko’dan Zelenski’ye

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Ukrayna 8 Aralık 1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir. İlk devlet başkanlığına Komünist Parti Ukrayna lideri Leonid Kravchuk seçilmiştir. Üç yıl sonra Komünist Parti Ukrayna Merkez Komitesi yöneticisi Leonid Kuchma devlet başkanı olmuştur. Ukrayna’nın bağımsızlık ilanından sonra Soros, Açık Toplum Enstitüsü’nün Ukrayna’daki uzantısı olarak Uluslararası Rönesans Vakfı ile Özgürlükler Evi’ni birer STK olarak kurarak kadife darbe için faaliyete geçmiştir.   Kuchma’nın Rusya’ya yaklaşması üzerine ABD/Batı/Soros tarafından “İstenmeyen adam” ilan edilmiş; yerine Batı yanlısı bankacı Viktor Yuşçenko’yu getirmek için harekete geçilmiştir.[38] Bu amaçla Soros’un iş birlikçi örgütleri olan Sırbistan’dan Otpor, Gürcistan’dan Kmara devreye sokularak Ukrayna’da kadife darbeler için gerekli örgütlenme alt yapısını oluşturmak üzere Sırbistan’da kadife darbe eğitimi bazı Ukraynalılara verilmiş ve (M. Markovic, V. Kaskiv…) Pora adlı örgüt kurulmuştur. Pora örgütünün lideri V. Kaskiv, Soros çalışanıydı. Süreç içerisinde Kadife darbe için “Znayu” adlı yeni örgüt kurulmuştur. Sırbistan’daki Otpor Örgütü (Kitleleri kazanma ve yönlendirme konusunda) Pora (Ukrayna) üyelerini eğitmiştir. Znayu tüm il ve ilçelerde seçmenlere seçimle ve adaylarla ilgili eğitim vermiştir.[39]

Ukrayna’daki kadife darbe örgütlenmesi ve faaliyet yapabilmesi için gerekli para, Soros’un Açık Toplum Vakfı, Freedom House, Amerikan Cumhuriyetçi partiye yakın IRI, Amerikan Demokrat Partiye yakın NDI sivil toplum kuruluşları, ABD-Ukrayna Vakfı, İngiltere’nin Westminster Demokrasi Vakfı, Alman Marshall Fonu tarafından karşılanmıştır. Yayın organı olarak Kanal 5 TV kurulmuştur.[40]

Seçim sonuçları anketlerde öngörülenlere uygun çıkmayınca, her zaman olduğu gibi, “Seçimlere hile karıştırıldı.” sloganı merkezli bir kampanya açılıp örgüt çatısı altındaki tüm STK’lar harekete geçirilip büyük bir halk hareketi başlatılmıştır. Halkın belli bir kesiminin meydanlara inip hâkimiyet kurması sonucu seçimler yenilenmiştir. Seçimi Soros ekibi kazanmıştır. Böylece Soros destekli kadife darbe, “Turuncu Devrim” gerçekleşmiş, adeta Soros iktidar olmuştur: “Kadife darbenin sembol ismi Yuliya Timoşenko Başbakan. Soros’un Açık Toplum Enstitüsü yöneticisi ve Kuçma tarafından görevden alınan B. Tarasyuk Dışişleri Bakanı. Enstitü’nün yönetim kurulu üyesi ve ABD’de askeri eğitim alan Y. Mostova’nın eşi A. Gritsenko Savunma Bakanı. Pora lideri Kaskiv yeni Başkan Yuşçenko’nun danışmanı.”[41]

Sorosçu Ukrayna Başkanı Viktor Yuşçenko, ‘AB’ye ve NATO’ya girme kararı’ vererek Rusya ile köprüleri atmış oldu.[42] Ukrayna-Rusya arasındaki siyasi fay hattında enerji birikimi olmaya başlamış; ilişkiler her geçen gün gerilmiştir. Daha sonraki seçimde iktidara gelen -Rusça konuşan Donetskli-Viktor Yanukoviç, “Rusya ile ilişkileri düzeltti.” ve “Ukrayna-AB Ortaklık Antlaşması’nı imzalamadı.” Yanukoviç’in AB-Ortaklık Antlaşması’nı imzalamaması üzerine ülkede çok ciddi iç karışıklıklar olmaya başladı. “Yüzü aşkın kişi hayatını kaybetti.” Yanukoviç, Ukrayna’yı terk etmek zorunda kaldı.[43]  Yanukoviç’in yerine gelen -“Turuncu devrimin para destekçilerinden milyarder- “Petro Poroşenko, AB-Ukrayna Ortaklık Antlaşması’nı imzaladı ve “Rusya ile her türlü askeri iş birliğini reddederek NATO’ya katılacağını açıkladı.” Rusya buna, “Kırım’ı ilhak ederek” cevap vermiştir.[44]

Ukrayna cumhurbaşkanlarından en ilginç olan şahsiyet Volodimir Zelenski’dir. Yahudi bir ailenden gelmekte ve “Göğsünü gere gere Yahudi’yim deyip başında Kippa ile de dolaşmışlığı” olan ve Soros’un Ukrayna’daki adamları ve örgütleri ile iş tutan biridir.[45]  Kendisi 1+1 TV’de Halkın Hizmetkârı isimli televizyon dizisinde oynayan ve Ukrayna halkı tarafından sevilen, izlenen komedyenler arasında yer alıyordu. Dizide devlet başkanı seçilen mütevazı bir tarih öğretmeni olarak rol alan Zelenski, yolsuzluklara, hırsızlıklara, adaletsizliğe savaş açmış biri konumundaydı. Başrolü oynadığı senaryo, halkın içinde bulunduğu psikolojiye hitap ediyordu. Zelenski de halkın psikolojisine tekabül eden bir rol üstlenmişti. Denilebilir ki halkın gözünde bir kahramandı. Yıllarca siyaset yapan kokuşmuş politikacılara başkaldıran, yolsuzluklarla mücadele eden, rüşvetçileri teşhir eden, iktidar yandaşı yalaka medyayla dalga geçen, israftan kaçınan, makam aracı kullanmayan, bisikletle dolaşan, koruma bile kullanmayan tabir caizse “Halkın Başkanı” diye bilinen biriydi[46] Dizi devam ederken Ukrayna’da erken seçim kararı alınmıştı.  Zelenski 2019 yılbaşı gecesi, seçimlerden üç ay önce dizinin oynadığı kanalda (1+1 TV) canlı yayına çıkıp devlet başkanlığına aday olduğunu ilan etmiştir. Partisinin adı dizisinin adıydı: Halkın Hizmetkârı.[47]

Zelenski, dizide üstlendiği hayata geçirme sözü vererek halkın güvenini ve desteğini almış, üç aylık bir çalışmanın sonucunda büyük bir başarı göstererek %73,2’lik bir oy oranı ile cumhurbaşkanı seçilmiştir.[48]  Bir komedyenin ani bir kararla parti kurup çok yüksek bir oy oranı ile kazanması olağan bir durum değildir. Dizide geldiği seviyeyi, “halkın kahramanı”, birileri hayata geçirip onun üzerinden Ukrayna’da bir stratejiyi uygulamaya sokmaya çalışıyor olabilir. Kendisine destek veren ve onu öne çıkaran birileri, bir mekanizma olmalıdır.

Zelenski’nin Halkın Hizmetkârı Partisi, 2018’de oynadığı dizinin yapımcı şirketi Kvartal 95 Studio tarafından kurulmuştur. Kvartal 95, 2003’ten beri Ukrayna’da faaliyet gösteren bir televizyon eğlence şirketidir.[49] Zelenski’nin finansörü ise 1+1 TV’nin sahibi ünlü oligark Igor Kolomoyskiy’dir.  Kolomoyskiy, 1963 yılında Ukrayna’da bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğmuştur. Kadife darbe sürecinde George Soros’la birlikte çalışmıştır. İlginç bir şekilde aşırı milliyetçidir ve Ukrayna Milliyetçi Hareketi’ne her yıl milyonlar vermektedir. Ukrayna, İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi vatandaşıdır. Kurduğu yapıyı İsviçre’den yönetmektedir. Genel olarak da İsrail ve ABD’de yaşamaktadır. Rakipleri tasfiye etmek, sindirmek için Paralı Savaşçılardan oluşan özel birlikler oluşturmuştur. Kadife darbecilerin (Turuncu devrimlerin, Yuşçenko, Timoşenko gibi...) finansörü ve koruyucusu olmuştur.[50]

Zelenski’nin finansörü Kolomoyskiy, bu süreç içerisinde Ukrayna’da beş milyar dolarlık yolsuzluk/hırsızlık yapmış ve Ukrayna’daki bankasına devlet tarafından el konulmuştur.[51] Bu yolsuzluk, hırsızlık ve adaletsizliklerle savaşmak üzere yola çıkmış ve halka söz vermiş Zelenski’yi yıpratan bir durumdu. Zelenski, halka verdiği sözleri üç yıl içerisinde gerçekleştiremedi. Yoksa amacı bu değil miydi?

Zelenski’nin seçildikten sonra yaptığı atamalar, onun karanlık bir ilişkiler ağına sahip olduğuna işaret ediyordu: Zelenski hukuk müşavirliğine Kolomoyskiy’nin kişisel avukatını atamıştır! Kvartal 95’in önde gelen isimlerini Ukrayna cumhurbaşkanlığı idaresi ve başkan yardımcıları olarak atamıştır. Özellikle bunlardan birini Ukrayna gizli servisi başkan yardımcılığı görevine getirmesi düşündürücüdür. Atanan görev özel eğitim almış birilerine uygundur.[52]

Viktor Yuşçenko ve Petro Poroşenko gibi AB ve NATO’ya Ukrayna’nın katılmasını istedi. ABD’ye yaptığı bir ziyarette, ABD Başkanı Biden’dan bunu talep etti. Biden kendisine; “Üyelik talebiniz hızlandıracağız.” tarzında bir cevap vermiş olmasına rağmen üç yıldır bir sonuca gidilmedi.  Ukrayna’nın ne AB’ye ne de NATO’ya üyeliği olmadı. Zelenski’nin bu girişimleri, Ukrayna’nın Rusya ile arasının daha da açılmasına sebebiyet verdi. Sanki birileri bunun böyle olmasını istiyordu ve Zelenski’yi kullandılar. Kolomoyskiy’nin Zelenski’nin finansörü olması bir tesadüf mü yoksa arkasında Soros’un bulunduğu küresel bir organizasyonun görevlendirmesi miydi? Zelenski ekibiyle Kvartal 95 Studio ve Kolomoyskiy’nin temsil ettiği yapı arasında ne tür bir sözleşme ve bir iş bölümü yapılmıştır?  Zelenski’nin gerçekteki rolü nedir? Kendisine birileri tarafından uygulaması gereken bir yol haritası ya da strateji verilmiş midir?

 Pora örgütü lideri V. Kaskiv’in Soros’un bir çalışanı olmasını göz önüne aldığımızda benzer şekilde Kvartal 95 Studio şirketinin ve Kolomoyskiy’nin uluslararası bağlantıları, özellikle Soros ekibiyle özel bir bağlantıları var mıdır? Şer ittifakı ve özellikle Siyonizm’le özel bir ilgisi var mıdır? Bu bağlamda Zelenski’nin durumu nedir? Zelenski, Ukrayna’yı güçlü, bağımsız bir devlet mi yapmak istiyordu yoksa Rusya ile savaştırmak mı?

 Bu soruların cevapları zamanla ortaya çıkacaktır. Ancak savaş boyu kullandığı dil, NATO ve AB ile Rusya’yı savaştırma dili idi. NATO’yu sürekli olarak “arkada verilen sözlere sadık kalmamakla” eleştiriyor, hatta suçluyordu. Konuşmalarında birileri tarafından kullanılıp terk edilmiş bir hâlin yansıması vardır: “Yarın Soros destekli, Ukrayna halkını ölüme götüren, İsrail itmeli Zelenski gerçeğini konuşalım, bir ülke ve halkı kullanılıp atılıyor, algılanana değil gerçeğe bakalım birlikte!”[53] Suriye politikasında Obama’nın Türkiye’yi aldatması gibi, birileri de Zelenski’yi aldatmış olabilir mi?

 

Türkiye’nin Çıkarması Gereken Dersler

Küba Füze Krizi ve Ukrayna olayından çıkarılabilecek dersler şunlar olabilir: Bölgesel ve küresel güçler, denklik şartını göz önüne alarak birbirleri ile doğrudan savaşmayı istemezler. Aralarındaki hesaplaşmayı, vekâlet savaşları ve taşeronlar eliyle hayata geçirmeye çalışırlar. Yeri ve zamanı gelince de anlaşıp taşeronlarını harcarlar. ABD hangi hak ve delillere dayanarak önce Afganistan’ı sonra da Irak’ı işgal edip parçalamıştır. Libya’yı başta Fransa olmak üzere, ABD, İngiltere, NATO ve Rusya bombalamış sonra da işgale girişmişlerdir; hangi hak ve hukukla? ABD, Suriye’yi parçalamak için PYD/YPG’yi hangi hak, hukuk kapsamında silahlandırmakta ve Türkiye’yi güneyden kuşatmaktadır?

Yıllarca PKK’yı besleyen, destekleyen bir NATO ülkesi olan ABD değil midir? Türkiye’ye Suriye hava sahasını kapatan ABD ve Rusya değil midir? İzin vermedikleri takdirde Türkiye Suriye’deki ihanet şebekelerine havadan müdahale edememektedir? Hangi hakla bunu yapabilmektedirler? ABD’nin Yunanistan’ın Dedeağaç bölgesinde inşa ettiği askerî üssün amacı nedir? Bu üs, Türkiye’nin Batı’dan kuşatılması ve Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye düşürmesi değil midir? ABD, AB ve İngiltere; Mısır’da seçimle işbaşına gelmiş Mursi yönetimini bir “askerî darbe” ile deviren Sisi’yi, hangi hakla “demokrat” ilan edip kutlamışlar ve desteklemişlerdir?

Yukarıda ifade edilenlerin çoğu, Türkiye’nin güvenlik sorunu ile ilgili olmasına rağmen NATO ve ABD bunu hiç dikkate almamaktadır. Çifte standart kullanmak bunların özünde vardır. Bunlar, çok yüzlü olup her renge girebilmektedirler: NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “Ukrayna bağımsız bir ülkedir. İstiyorsa NATO’ya girebilir. Rusya buna saygı göstermek zorundadır.” Gazeteci Ghida Fakhri, “Bu durumda ABD’nin Küba ve Venezuela’ya olan tehditlerini nasıl değerlendirmeliyiz?”  Stoltenberg, “Ben gençliğimde Amerika’nın yaptığı korkunç şeylere karşı sokaklarda yürümüş biriyim. Ama ABD’nin yaptığı bu korkunç şeyler Rusya için bahane olmamalı.” [54]

Bugün Türkiye’yi yönetenlerin aşağıda yer alan ifadeleri, geç kalınmasına karşılık, son derece sevindiricidir:  MHP lideri Devlet Bahçeli şöyle diyor: “Bu ülke ne çekmişse Amerikalılardan daha çok Amerikancı olanlardan, NATO’dan daha çok NATO’cu davrananlardan, AB’den çok AB’ci olanlardan çekmiştir. Hâlâ da çekmektedir. ‘NATO olmasaydı Türkiye bölünürdü’ lafı, ABD’ye ‘kurşun askerlik’ yapanların hüsranla çerçevelenmiş hezeyanlarıdır. Bu moderatörler ve program yapımcıları, bu tür sahte ve tutsak alınmış sözde uzmanları daha ne zamana kadar TV ekranlarına çıkarmaya devam edecekler?”  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise  “Rusya, kendisine karşı ABD tarafından yapılan çerçevelemeyi, sıkıştırmayı gördü. Uzun süre bir hamle zamanı bekledi. BM’nin, NATO’nun ve dünyadaki küresel örgütlerin iflasını hep beraber görüyoruz. Avrupa Soros kurallarıyla idare edilmekte. Savaşta ölen bütün çocukların sorumlusu Soros’tur. Ukrayna’daki ve Suriye’deki çocukların katili de odur. Kimse başka yerde suçlu aramasın.” açıklamasını yapıyordu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “Amerika, terör örgütleriyle mücadeleyi bırakın tam aksine onlara yüklü miktarda silah, araç, gereç destekleri veriyor. DEAŞ’ı da PYD’yi de kuran odur. Tabii FETÖ’yü de kendi koruma kalkanlarının içinde besleyip büyütmeye devam ettiklerini unutmamak lazım. Türkiye’nin hem DEAŞ’a hem de PYD’ye karşı operasyonlarını baltalayan Amerika’nın bu örgütler üzerinden hayata geçirmeye çalıştığı senaryonun biz gayet iyi farkındayız.”[55] ifadelerini kullanıyordu.

Türkiye’nin şer ittifakının (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail) şerrinden emin olması için kendi ayakları üzerinde duracak şekilde devleti yeniden yapılandırması ve her şeyi yerli ve millî olarak üretip yeni baştan inşa etmesi ve toplumsal dayanışmayı mutlaka ve mutlaka sağlaması gerekiyor.  Ve “Hazır ol cenge eğer istersen sulhu salah”. Unutmayalım ki; “Yardım almaya alışanlar zamanla buyruk almaya da alışırlar.”

Ve unutmayalım ki; “Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (4/139)       

 


[1] Burhanettin Can, “Ukrayna-Kazakistan Hattındaki Kriz Neyin Habercisidir?-1:  3. Dünya Savaşının Mı Yoksa 5. Dünya Soğuk Savaşının mı?” Umran, 2022, sayı: 331.

[2] Peskov: “Varlığımız Tehdit Edilirse Nükleer Silah Kullanabiliriz” https://www.amerikaninsesi.com/a/varligimiz-tehdit-edilirse-nukleer-silah-kullanabiliriz-rusya-ukrayna/6497213.html  “Batı Yanıt Vermedi... Putin Neden Nükleer Kartını Oynadı?”,  https://haberglobal.com.tr/dunya/putinin-nukleer-aciklamasi-gundem-oldu-neden-ihtiyac-duydu-162639 Abdullah Muradoğlu; “Nükleer Kalkan” Kimlerin İşine Yarıyor? ,Yeni Şafak, 1 Mart 2022,

[3] Metin Aktaşoğlu, “Yeniden 'Nükleer' Ağızlara Alındı! İşte Tarihin Akışını Etkileyen 3 Kriz” https://haberglobal.com.tr/dunya/dunyanin-yeni-nukleer-krizi-eski-krizler-nasil-cozuldu-163371

[5] Peskov: “Varlığımız Tehdit Edilirse Nükleer Silah Kullanabiliriz”, agy.

[6]  Peskov: “Varlığımız Tehdit Edilirse Nükleer Silah Kullanabiliriz”, agy.

[7] “Rusya Ekim Füzelerini Hatırlattı: Savaş Tamamen Mümkün”, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/rusya-ekim-fuzelerini-hatirlatti-savas-tamamen-mumkun-41957940

[10] Burak Köylüoğlu, “İleri Düzey Oyun Teorisi Uygulaması: Küba Füze Krizi Bölüm I” https://www.stratejivefinans.com/ileri-duzey-oyun-teorisi-uygulamasi-kuba-fuze-krizi-bolum-i/

[11] Burak Köylüoğlu, agy. “İleri Düzey Oyun Teorisi Uygulaması: Küba Füze Krizi Bölüm II”, https://www.stratejivefinans.com/ileri-duzey-oyun-teorisi-uygulamasi-kuba-fuze-krizi-bolum-ii/

[13] Burak Köylüoğlu, agy. Akdoğan Özkan,  agy.

[16]  Bu rakamlar kitabın yayımlandığı yılın verilerini yansıtmaktadır.

[17] Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası,  çev. Ertuğrul Dikbaş - Ergun Kocabıyık, Sabah Yayınları, 1997, s. 45.

[18] Zbigniew Brzezinski, age., s. 50.

[19] Zbigniew Brzezinski, age., s. 78-79.

[20] Zbigniew Brzezinski, age., s. 82.

[21] Zbigniew Brzezinski, age., s. 85.

[22] Zbigniew Brzezinski, age., s. 85.

[23] Öner Buçukcu, “Ukrayna Savaşı’nın Görünmeyen Yüzü: Büyük Rus Milliyetçiliğinin Yol Ayrımı”, https://www.perspektif.online/ukrayna-savasinin-gorunmeyen-yuzu-buyuk-rus-milliyetciliginin-yol-ayrimi/

[24] “Hollanda’daki Ortodokslar Fener'e Bağlanıyorlar: Amsterdam Kilisesinde”, Yeni Şafak, 15 Mart 2022. 

[25] Öner Buçukcu, agy.

[26] Öner Buçukcu, agy.

[27] Zbigniew Brzezinski, age., s. 85.

[28] Zbigniew Brzezinski, age., s. 126.

[29] Parag Khanna, Yeni Dünya Düzeni, çev. Elif Nihan Akbaş, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2011, s. 57-67.

[31] Gene Sharp, Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, 2010, s. 70-85.

[32] Gene Sharp, age., s. 10-36, 70-85.

[33] Sinan Oğan, Turuncu Devrimler, Bir Harf Yayınları, İstanbul, 2004. Erhan Başyurt, “Kadife Devrimin Yeni Hedefi: Orta Asya”, Aksiyon, 28 Mart 2005, s. 34-37. Mark Mac Kinnon, Renkli Devrimlerin Sırrı Yeni Soğuk Savaş, Destek Yayınları, İstanbul, 2008.

[34] Sinan Oğan, age.,Erhan Başyurt, agy., Mark Mac Kinnon, age.

[35] Sinan Oğan, age.,Erhan Başyurt, agy., Mark Mac Kinnon, age.

[36] Srdja Popovic, Matthew Miller, Devrim Planı, Diktatörleri Devirmek, çev. Ebru Erbaş, Paloma Yayınları, İstanbul, 2015. Erhan Başyurt, agy.

[37] Erhan Başyurt, agy.

[38] Sinan Oğan,age., s. 230-257.

[39] Srdja Popovic, Matthew Miller, age., Erhan Başyurt, agy.

[40] Mark Mac Kinnon, age. Sinan Oğan,age.

[41] Sinan Oğan,age., s. 230-257. Soner Yalçın, “Soros’u Desteklemek”, Sözcü, 25 Şubat 2022.

[42] Sinan Oğan,age., s. 230-257.

[43] Soner Yalçın, agy.

[44] Soner Yalçın, agy.

[45] Rafael Sadi, “Ukrayna Liderinin Bilinmeyen Yönü... Yahudiler Arkasında Durmadı”, https://odatv4.com/makale/ukrayna-liderinin-bilinmeyen-yonu-yahudiler-arkasinda-durmadi-230531

[46] Yılmaz Özdil, “Ukrayna Yazık Etti Ukrayna’ya”, Sözcü, 26 Şubat 2022.

[47] Ümit Zileli, “Bir Karanlık Oligark! İgor Vasilieviç Kolomoyskiy”, Korkusuz, 1 Mart 2022. 

[50] Ümit Zileli, agy. Yılmaz Özdil, agy.

[51] Yılmaz Özdil, agy.

[54] Fuat Uğur,  “Amerikan Muhipleri Cemiyeti’nin Üyeleri Televizyon Ekranlarında”, Türkiye,  17 Mart 2022. https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/624561.aspx

[55]Fuat Uğur, agy.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...