30 Nisan 2015 Perşembe

İstanbul'da tarihi yarımadanın geleceği - 1: Otelleşme mi?

 (Milli Gazete)

Giriş

Osmanlı, İstanbul un fethi sonrasında şehrin stratejik önemini göz önüne alarak yaptığı ilk iş, şehrin görüntüsünü değiştirmek olmuştur. Ayasofya nın camiye çevrilmesindeki amaçlardan birinin, şehrin görüntüsüne İslam ı bir cehre vermek olduğu söylenebilir. Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olan İstanbul, daha sonra yapılan eserlerle yeni bir kimlik kazanmıştır. Büyük camilerin yanında her mahallede küçük camiler/mescitler yapılarak mahalle kültürü inşa edilmiş ve böylelikle birbiri ile kaynaşan ve bütünleşen bir toplum inşa edilmek istenmiştir. Bizans tan alınan şehir artık bir İslam şehri, beldesi, bölgesi olmuş ve İslam Kültür medeniyetinin önemli temsilcilerinden, sembollerinden biri olmuştur. Mahallelinin camilerinde, mescitlerinde birbirleri ile dertleşmesi, kaynaşması, bütünleşmesi ve kendi sorunlarını aralarında çözmesi, sağlıklı bir toplum inşa etme ve ülkenin geleceği açısından hayatı önemde görülmüştür. Bu strateji ve politika, Osmanlının gittiği ve fethettiği bütün bölgelerde uygulanmış; böylelikle kurulan toplumsal yapı ve devlet, 600 yıl gibi bir zaman diliminde kimliğini koruyarak varlığını sürdürebilmiştir.

Cumhuriyetle birlikte Ayasofya Camii nin müzeleştirilmesi, Batı karşısında alınan bir mağlubiyetin ve bir medeniyet değiştirme projesinin simgesi anlamına gelmektedir. Ayasofya müze olarak kaldıkça, bu mağlubiyet psikolojisi ve ezikliği devam edecektir. İstanbul un görüntüsü üzerinde Cumhuriyetin başlangıcından bu yana yapılan tahribatlara rağmen İstanbul un cami ve minarelerle süslenmiş görüntüsü ciddi bir yara almamıştır. İstanbul un sembolünde İstanbul, ana hatları ile camı ve minarelerin silueti ile temsil edilmektedir. Zeytinburnu ndaki iki gökdelenin Sultanahmet Camii ni gölgelemesiyle ortaya çıkan İstanbul un siluet sorunun doğuracağı sonuçlar, ne siyasi iktidar tarafından ne de toplum tarafından yeterince anlaşılamamış ve algılanamamıştır. İki gökdelenle başlayan işgal, bugün İstanbul un her tarafında yükselen ruhsuz, hüviyetsiz gökdelenlerle geniş bir alana yayılmıştır. İnsanı yabancılaştıran gökdelenleşme, mal tutkusunun, hiçbir ölçü tanımayışının bir sonucudur. Oluşan yeni rantiye sınıfı, hiçbir ölçü ve kural tanımamakta, kültür ve medeniyetimizin tüm izlerini silebilecek bir aç gözlülük sergilemektedir. Rantiye sınıfının yeni hedefi, İstanbul un tarihi yarım adasının otelleştirilerek Müslüman halkın göç ettirilmesidir. Burada bu konu ele alınacaktır.

Rantiye Sınıfının Yeni İşgal Planı: Tarihi Yarımadanın Otelleştirilmesi

Cumhuriyetin kuruluş felsefesine mensup olanların İstanbul gibi tarihi şehirlerde yaptıkları tahribatın hedefi, İslam kültür ve medeniyetinin bütün izlerini silerek yeni nesillere Batılılaşmayı tek çıkar yol olarak göstermekti. Hiçbir kural tanımayan göç etme/ettirme, bir taraftan köylüleri yerinden yurdundan kopararak köksüz bırakmayı hedeflerken; diğer taraftan plansız programsız bir işgal hareketi şeklinde gecekondulaşmaya sebebiyet vermiştir. Yerinden yurdundan koparma ve yersiz yurtsuz anlamında gecekondulaşma, Batılılaşmayı daha da hızlandırabilmek ve manevi tahribatın daha da derinleşmesine imkân vermek içindi. Şehrin merhametsizliğini ve tehlikesini gören göç edenler, kurdukları dernekler, vakıflar ve mescitlerle çocuklarını korumaya alırken çevresel olarak şehir merkezlerini kuşatmışlar ve zamanla siyası iktidarları tayın eder hale gelmişlerdir. Tek katlı bahçe içerisinde yaptıkları evlerle köyü, şehre taşımışlar ve yeni bir mahalle kültürü meydana getirmişlerdir. 

Ancak zamanla bu gecekondu bölgeleri, en kıymetli araziler haline gelmiş, imar planı değişiklikleri ile 8-10 kata kadar inşaat yapma hakkı elde etmişlerdir. Gerekli planlama yapılmadığı için bahçeli evlerden 8-10 katlı apartmanlara bölgeler dönüştürülürken, tüm alt yapı problemleri daha da karmaşıklaştırılmıştır. Şimdi bu bölgelerde kentsel dönüşüm adı altında üçüncü dalga göç hareketi başlatılmış, kültür ve medeniyetinden koparılmış yeni bir yapılanışa gidilmektedir. Şimdi tarihi yarımada çevreden böyle vahşi bir kuşatma altına alınıp tüm tarihi görüntüsü yok edilirken, içerden de yeni rantiye sınıfının tehlikeli bir başka bir saldırısına maruz kalmaktadır: 

Otelleşme İstanbul 1994 yılından, Recep Tayyip Erdoğan dan, itibaren Ecdadımıza Sahip Çıkıyoruz diyenler tarafından 20 yıldan beri yönetilmektedir. 20 yıllık sürede tarihi yarım adanın her türlü kötü yaşam tarzından, işgalden, pislikten temizlenmesi, insanların rahatça, güvenli bir şekilde yaşayacağı, mahalle kültürünün inşa edileceği bir bölge haline gelmesi, getirilmesi beklenirdi. Tersi olmuş, Eminönü, Sirkeci, Sultanahmet, Kumkapı, Yenikapı, Aksaray, Yenikapı Laleli, Beyazıt, Süleymaniye, Vefa, Ayvansaray, Balat, Saraçhane vb. gibi mahalleler, her geçen gün otelleşmiş, birahane, meyhane yaygınlaşmış, özellikle, Aksaray Laleli hattı fuhuş ve uyuşturucu merkezi haline gelmiş ve bu bölgenin yerlilerinden imkân bulanlar bölgeden göç etmişlerdir.

Bu durum, tarihi yarımadanın geleceği açısından çok ciddi bir tehlikenin habercisidir. İstanbul u yönetenler, ya bunun farkında değiller ya da bunu tehlike olarak görmemektedirler. Eğer bugün Cuma ve Bayram namazlarının haricinde, vakit namazlarında, Sultanahmet, Süleymaniye, Beyazıt, Şehzadebaşı gerekli cemaate sahip değillerse bunun sebebi, bu yanlış şehirleşme politikasının sonucunda meydana gelen iç göçtür. 

Literatüre Süleymaniye projesi diye geçen, eski Osmanlı mahallesinin yeniden kurulacağı bir proje olarak ilan edilen proje, ne dense hayata geçirilmemekte, geciktirilmekte ve bu arada bölge otelleşmeye açılmaktadır. Şimdi de restorasyon kapsamında Kapalıçarşı ve çevresindeki binaların geleceği tartışılmaktadır.

Fatih Belediye Başkanlığı nın değişik zamanlarda yaptığı açıklamaya göre Kapalıçarşı nın restorasyonu, Eminönü Belediye Başkanlığı tarafından 2007 de başlatılmış; 2009 da Eminönü ilçesi ile Fatih ilçesi birleşip tek belediye olunca Fatih Belediye Başkanlığı restorasyonu üstlenmiştir. Ekim 2009 da restorasyon projesi için ihale açılmış, Mayıs 2010 da ilk restorasyon projesi raporu çıkmış fakat Koruma Kurulu tarafından yeterli görülmemiştir. Nisan 2012 de yeniden hazırlanan raporun önemli bölümü, Eylül 2014 te onaylanmıştır (1,2). 

Medyada yer aldığı şekliyle Fatih Belediye Başkanlığı ve İSKİ bu iş için gerekli bütçeyi ayırmışlardır. Hak sahipleri ile anlaşılıp restorasyona başlanmak istenince anlaşmazlık çıkmış, mesele kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştır. Hak sahipleri restorasyona karşı çıkarlarsa, kamulaştırmaya gidilme durumu söz konusudur (3-4). Fatih Belediye Başkanı ile yapılan bir röportajda yaptığı açıklamada, restorasyonun arka planında, bölgede ciddi bir otelleşme yapılacağının işaretleri mevcuttur:

Kapalıçarşı daki hak sahibi sayısını sorduk:

- 3 bin 125 dükkân, 2 bin 700 parsel var. Sonra 27 handan 2 sini örnek gösterdi:

- Hanlar otele dönüştürülebilir görünüyor. İkisini bu amaçla örnek gösterdik. Birisinde 200 ü aşkın hak sahibi çıktı. Diğerinde de çoğunluk hissenin 87 yaşında bir kadına ait olduğunu tespit ettik. Sizin han otel ruhsatına kavuştu dedik. Yanıtı, Dokunmayın oldu. (1)

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre Fatih Belediye Başkanlığı, Kapalıçarşı çevresindeki hanlardan uygun olanların otel olmasını istemekte, projelendirmeyi ona göre yapmaktadır. 87 yaşındaki yaşlı bir kadın ise daha fazla gelir getirecek olan otel yapılmasına karşı çıkmaktadır. Beklenti, başkanın otele karşı çıkması, yaşlı kadının ise otel istemesiydi.

Sonuç: Eski Türkiye den yeni Türkiye ye Geçerken

Cumhuriyetin kurucu kadroları, Eski Türkiye nin kurucuları, Batıya, Lozan da Ayasofya yı müze yapma sözü vererek cami olmaktan çıkarmışlardır. Camilere ait vakıf arazilerini işgal etmişler; onarılması gereken küçük cami ve mescitleri onarmayarak yıkılmalarına, yok olmalarına sebebiyet vermişlerdir. Birçok mescidin arazisine (gelir kaynaklarına) el koyarak tarihi yarımadadaki cami ve mescidin bakım ve onarımını engellemişlerdir. Ayasofya nın görüntüsü, silueti cami olmasına rağmen, cami fonksiyonu görmemektedir. Çünkü İçerisinde ibadet edilememektedir. Yeni Türkiye nin kurucuları, yapıp uyguladıkları imar planları ile Sultanahmet, Süleymaniye, Beyazıt ve Şehzadebaşı camilerini insansızlaştırarak gayrı resmi müzeleştirdiklerini görmeleri gerekmektedir.

Fatih Belediye Başkanının verdiği beyanatta ortaya çıkan diğer önemli bir konu, şehirleşmede Batı şehirlerini örnek alarak yapılaşmayı planlamış olmalarıdır: Ayasofya ve Sultanahmet Camii nin yollarını elden geçirdik, meydanlarını yaptık. Bu bölgelerden kullanılan malzemeler dünya nın en iyi malzemeleri. Biz Roma yı, Paris i, Londra yı kendimize örnek aldık. (2) Bu şehirleri örnek alarak yapılan bir şehirleşme ile bu şehirlerin bazı tecrübelerinden yararlanmak arasındaki farkı göremez isek, o zaman, çok yanlış şehirleşme planları hazırlayarak kendi kültür ve medeniyetimize ciddi bir darbe vurmuş oluruz. Çünkü her kültür ve medeniyet, kendi kodlarına uygun şehirleşme meydana getirir, doğaya, çevreye kendi rengini vermeye çalışır. Kültür ve medeniyetin dayandığı temel değerler, bunu zorunlu kılar. Roma, Paris ve Londra, Batı kültür ve medeniyetinin dayandığı temel değerlerin şekillendirdiği ve sembolleştirdiği şehirlerdir. 

Bizim belediye başkanlarımızın ayrı kültür ve medeniyetin ürünü olan şehirleşmeleri, örnek almakla kendi kültür ve medeniyetlerine haksızlık yaptıklarını ve yanlış şehirleşme planları uygulayarak şehirlerimizi daha da tahrip ettiklerini görmeleri gerekmektedir. Bursa da Ulucami nin önüne dikilen 20-25 katlık binalarla Bursa yı katletmişler, nefes alamaz hale getirmişlerdir. Tarihi dokuyu gölgeleyerek nesillere bir kimlik aktarımını engellemişlerdir. Uygulamalarda karşımıza çıkan bütün bu sonuçlar, bir zihniyet değişiminin yaşandığını bize göstermektedir. Bu zihniyet değişimi, bugün Türkiye nin en ciddi sıkıntısıdır. Unutulmasın ki tarihi yarımadayı İslam kültür ve medeniyetinin sembolü haline getiren sadece silueti değildir, onlara sahip çıkacak ve onları bir değer olarak gelecek nesillere aktaracak olan insanlarıdır da. Tarihi yarımadayı Müslümansızlaştıracak olan bütün imar planları, sadece tahribatı artırır ve Yeni Türkiye nin Eski Türkiye nin devamından başka bir şey olmadığını ortaya koyar.

Kültür ve medeniyet davası olan herkes, henüz vakit varken, tarihi yarımadanın otelleştirilmesi, Müslümansızlaştırılması politikasına karşı çıkmalıdır.

Kaynaklar

1-Munyar, V., Hürriyet 31.01.2015

2- Akşam 01.02.2015

3- Cihan Haber Ajansı 22.04.2015; 24.04.2015

4- Dünya 23.04.2015

 

24 Nisan 2015 Cuma

SİBER SALDIRILAR/SAVAŞLAR-3 Siber Saldırı Araçları/Programları

 (Milli Gazete)

“Düşmanını bil, kendini bil,  yüz savaş bile yapsan başın ağrımaz.”

Çinli Bilge Sun Çe

Siber Uzay, yüksek teknolojinin ve en gelişmiş yazılımların yer aldığı beşinci bir uzaydır. E-devlet, tüm akıllı sistemler ve ülkelerin en stratejik alanları, bu uzayın bir parçasıdır. Siber uzayın en tehlikeli yanı, sürekli geliştirilen ve farklı amaçlar taşıyan yazılımlardır.

Burada, siber saldırı ile ilgili zararlı bilgisayar programları konusu ele alınacak ve genel olarak herkesin, özel olarak da davası olan insanların, bilgisayarlarını ve interneti kullanırken karşı karşıya kalabileceği tehlikelere dikkat çekilecektir.

Siber Saldırı Yöntemleri/Araçları

Bilgisayar korsanlarının amacı, bilgi güvenlik duvarını aşarak gerekli bilgileri, almak, değiştirmek, koymak ya da sistemi tahrip etmektir. Bilgi güvenliğinin temel unsurları, Gizlilik, Bütünlük ve Erişilebilirliktir.

Siber Saldırı, Siber uzaydaki her türlü veri, programın değiştirilmesi, bozulması, sahtesinin üretilmesi, kesintiye uğratılması, yok edilmesi veya bir kontrol sisteminin (bir fiziksel altyapıyı kullanılmaz hale getirme ya da yanlış yönlendirme) tahrip edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla siber saldırılar, verilere ya da kontrol sistemlerine olan saldırılar olmak üzere iki temel şekilde ortaya çıkmaktadır (1-5).

Siber saldırıda uygulanan yöntemler/kullanılan araçlar, aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir(1,6):

• Bilgisayar Virüsleri,

• Truva atı,

• Hizmet Dışı Bırakma,

• Solucanlar,

• Klavye Kaydediciler,

• Arka Kapılar (backdoors),

• Casus Yazılımlar (Spyware),

• Bot Ağı (Botnet),

• Aldatma (IP Snoofing),

• Yemleme (Phishing),

• Koklayıcı (Sniffers),

• İstenmeyen E-posta (Spam).

Bilgisayar Virüsleri

Bilgisayar virüsleri, kullanıcının isteği/iradesi dışında bilgisayara yüklenerek çalışan, veri kayıplarına ve hasarlara neden olabilen etkili bilgisayar programlarıdır. Diğer bilgisayarlara bulaşma ve kendi kendine çoğalma özelliği vardır. Virüsler, internet sitelerinden indirilen dosyalardan, e-postalardan veya bir depolama aygıtından bulaşabilirler (1-3).

Bunların aktif hale gelebilmesi için virüslü program/dosya/e-postanın kullanıcı tarafından çalıştırılması/okunması/indirilmesi gerekmektedir. Bilgisayar virüsleri, dosya virüsleri, önyükleme (boot) virüsleri, makro virüsler ve betik (script) virüsler olarak sınıflandırılmaktadır(7).

Stuxnet, Duqu, Flame, Gauss, Tinba, Shamoon Virüsleri bilgisayar korsanları tarafından geliştirilmiş çok etkin virüslerdir (2).

Stuxnet ve duqu virüslerinin ortak özelliği, endüstriyel kontrol sistemlerini / SCADA sistemlerini hedef almalarıdır. Stuxnet, hedef aldığı sistemlere (kontrol sistemleri/SCADA sistemleri) zarar vermek amaçlı tasarlanmışken; Duqu, SCADA sistemleri ile ilgili kritik bilgileri toplamak için tasarlanmıştır (2). İran’ın nükleer tesislerine siber saldırı, Stuxnet ve Dugu virüsleri kullanılarak yapılmıştır (2).

Truva Atı

Truva atı, hedefe doğrudan doğruya bir saldırı yapabilen veya bir virüs vasıtasıyla yerleştirilen, kötü niyetli bir yazılımdır. Kendini zararsız bir program gibi göstererek sisteme girmeye çalışmakta; çalıştığında da verileri silebilmekte, bozabilmekte, şifreyi elde edebilmekte ve/veya uzaktan kontrol imkânı veren erişimi sağlayabilmektedir (6). 

Truva atlarının iki türü vardır. Birincisi, bir programın içine zararlı kodlar yüklenip program açıldığında yayılan türüdür. İkincisi, bağımsız bir program olup başka bir dosya gibi görünmektedir. Genellikle oyun dosyası gibi bir görünüm sergilemektedir (1).

Hizmet Dışı Bırakma

Hizmet dışı bırakma bir bilgisayar sisteminin ya da web sitesinin işlemesini, hizmet vermesini engellemek amacıyla, Zombi adı da verilen casus programlarla sisteme sızarak, aşırı veri göndererek, bilgisayar sistemlerinin, web sitelerinin çökmesini sağlayan bir siber saldırı türüdür (1,3).

Solucanlar

Bilgisayar virüsü olmasına rağmen hedefleri bakımından onlardan ayrıldığından ayrı bir araç/yöntem olarak mütalaa edilmektedir. Virüsler, bağlantı kurulan bilgisayarın dosyalarına süratle yayılmayı hedeflerken; solucanlar ise, ağ üzerindeki diğer bilgisayarlara hızla yayılmayı hedeflemektedirler.

Solucan, bağımsız kendi kendine çoğalabilen, ağ üzerinde bir bilgisayardan diğerine yayılma yollarını araştıran ve yayılan bir programdır. Bunlar genel olarak kullanıcı müdahalesi olmadan yayılmakta ve kendilerinin birebir kopyalarını ağdan ağa dağıtmaktadırlar. Solucanların yayılmak için bir taşıyıcı programa veya dosyaya ihtiyaçları yoktur. İnternet aracılığıyla dağılan, büyük hasarlara neden olan, bilinen solucanlar, “Morris İnternet Worm”, “SQL slammer”, “Love Bug” adlı bilgisayar solucanlarıdır (1,3).

Klavye Kaydediciler

Klavye kaydediciler, klavye tuşlarındaki her hareketi kaydeden ve aktaran, gerek yazılım gerekse donanım olarak bilgisayar sistemine yerleştirilebilen siber saldırı araçlarıdır. Donanım olan kaydediciler, fiziksel olarak klavye ile bilgisayar arasına monte edilip gizlenmektedir. Klavye kaydedici programlar ise, Truva atıyla birlikte kullanılabilmektedir (1).

Arka Kapılar

Arka kapı, sadece saldırgan tarafından bilinen, normal kimlik kontrol mekanizmalarını kullanmadan karşıdaki sisteme gizli bir kanalla ulaşmayı sağlayan yöntem veya giriş noktasına verilen isimdir (3). Arka kapılar, bilgisayar korsanlarının hedef bilgisayar ya da ağ sistemlerine uzaktan yetkisiz erişim yapmalarını sağlayan zararlı yazılımlardır (7,8).

Arka kapılar, genellikle, işletim sistemi yahut bedava yazılımlar içerisinde kullanıcıya sunulmaktadırlar (8).

Casus Yazılımlar (Spyware)

Casus yazılımlar, çeşitli amaçlarla kullanıcı bilgisini ve faaliyetlerini izleyen, toplayan ve başka yerlere gönderen yazılımlardır (8). Casus yazılımlar vasıtasıyla toplanan verilerin kapsam alanı çok geniştir. Casus yazılımlar, genellikle arka kapı programları, ücretsiz dağıtılan ekran koruyucular, oyunlar ve dosya paylaşım programlarını, Kök kullanıcı takımlarını (rootkit), e-postaya ekli dosyanın açılması ya da e-postada önerilen bir web adresine girilmesi ve sistemdeki açıklıklardan yararlanmaktadır.

Bot Ağı (Botnet)

Bot Ağları, organize edilmiş saldırıya ya da verilen emri yerine getirmeye göre tasarlanmış zararlı yazılımlardır. Bu yazılımları kullanmaya başlayan bilgisayarlar, hiç farkında olmadan bot ağına dâhil olmakta ve saldırı emrini beklemektedirler. Emir bekleyen bu bilgisayarlara “zombi” ismi verilmektedir (1,3). Bot Ağının bir parçası olan bir bilgisayar, suç unsuru olan dosya ve görüntülerin yayılmasında, istenmeyen elektronik posta olarak tanımlanan spam faaliyetlerinde, şahsi bilgilerin, internet ve banka hesaplarına ait bilgi ve şifrelerin ele geçirilmesinde kullanılabilmektedir.

Aldatma (IP Snoofing)

Bilgisayarlar arasındaki bağlantı, çeşitli protokoller aracılığıyla sağlanmakta, başka bir bilgisayara bağlanıldığında bağlanan bilgisayar kendi kimliğini karşı tarafa tanıtmaktadır. Bağlanılan bir bilgisayara gerçek İnternet Protokol (IP) adresinin gösterilmemesine (asıl kimliğin gizlenmesi) Aldatma (IP spoofing) denmektedir (1)

İki bilgisayar birbirine güvendiğinde, diğer bilgisayar sistemlerinde bulunmayan hassas bilginin erişimine izin verirler. Hassas bilgilere erişim hakkını kazanan, güvenilen bilgisayar (saldırgan), bu güvenden faydalanır, özel programlar kullanarak hedef bilgisayarın kontrolünü ele geçirir (6).

Yemleme (Phishing),

Yemleme (phishing), internet üzerinde güvenilen elektronik iletişim kaynaklarından birinin yerine geçerek, kullanıcıların o kaynakla irtibata geçmesini sağlamakta ve onlardan kullanıcı adı, parola, kredi kartı bilgileri ve diğer özel bilgileri çalmaktadır (1). E-posta veya bilgi girilmesi gerektiren bir kuruluşun web sayfasının bir kopyası yapılıp kullanıcının hesap bilgilerinin çalınması amaçlamaktadır (6).

Yemleme (phishing) saldırısı çeşitli aşamaları ihtiva etmektedir (1,6):

• Birinci aşamada saldırgan, hedeflediği kurbanlara ait e-posta adreslerini çeşitli yöntemler (tahmin, açık kaynak araştırması, sızdırma vs.) kullanarak öğrenir.

• İkinci aşamada saldırgan, gerçek web sitesine benzeyen sahte bir adresten

müşteriye e-posta gönderir ve bazı işlemlerde bulunmasını ister.

• Üçüncü aşamada gönderilen e-postanın içeriğine göre; alıcı, istenen işlemi ya da güncellemeyi yapabilir, zararlı içerik bulunan dosyayı açabilir veya istenilen web sitesine bağlanabilir.

Koklayıcı (Sniffers)

Koklayıcılar, ağ üzerinde bulunan IP paketlerini taramak maksadıyla kullanılan donanım ve yazılımlardır. Tüm ağ trafiğini dinleyerek kaydedebilirler. En önemli özellikleri, veri paketlerinde bulunan, kimlik, şifre vb. hassas bilgileri, paket içeriğini tarayarak bulabilmeleridir (1-3). Bir koklayıcı programı, saldırgan tarafından daha sonra kullanılmak maksadıyla birçok bilgi çeşidini kaydedebilir (6).

İstenmeyen E-posta (Spam)

İnternet üzerinde aynı e-postanın yüksek sayıdaki kopyasının, bu tip bir mesajı alma talebinde bulunmamış kişilere gönderilmesi Spam olarak adlandırılır (1). Spam, çoğunlukla ticari reklam şeklinde olup, bu reklamlar sıklıkla güvenilmeyen ürünlerin, çabuk zengin olma kampanyalarının, yarı yasal servislerin duyurulması amacına yöneliktir (1-3).

Sonuç: Davası Olanlar Dikkat Edin

Siber uzayda faaliyet gösteren istihbarat örgütleri, siber saldırı teknik ve araçlarını yoğun bir şekilde kullanmaktadırlar. Bir ülkenin altyapısına karşı yapılacak siber saldırı, güç şebekesini, petrol, gaz boru hatlarını tahrip edebilir. Trenlerin, uçakların hareketlerini kilitleyebilir ve bankaları işlemez hale getirilebilir (4).

Şahsi bilgisayarlarınıza her türlü bilgi konulabilir, alınabilir ve bilgileriniz tahrip edilebilir. Her tülü şifre ve kimlik bilgileriniz alınıp sizin adınıza şirket kurulabilir, çek ve sent verilebilir, banka hesaplarınız üzerinde her türlü işlem yapılabilir.

O nedenle herkes, özellikle, davası olan herkes, şahsi bilgisayarlarını, interneti kullanırken, mahrem bilgilerini bu ortamlarda tutmamalı ve paylaşmamalıdırlar.

Kaynaklar

1- Özçoban, C., 21. Yüzyılda Ulusal Güvenliğin Sağlanmasında Siber İstihbaratın Rolü, Yüksek Lisans Tezi, T.C. Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, İstanbul – 2014, S: 50-70.

2- Kara, M., Siber Saldırılar - Siber Savaşlar Ve Etkileri, İstanbul Bilgi Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul – 2014, S: 6-14

3- Çifci, H., Her Yönüyle Siber Savaş, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 2013, s. 229-230; 150-160, 176.

4- Clarke, R. A. ve Knake, R. K., Siber Savaş, Çev. Murat Erduran, İkü Yayınevi, İstanbul, 2011, S: 40-50; 130-140.

5- Atalay, A:H. , Akıllı Enerji Şebekeleri Ve Siber Güvenlik, Bilgi Güvenliği Derneği http://www.bilgiguvenligi.org.tr/

6- Yılmaz, S., Salcan, O., Siber Uzay’da Güvenlik Ve Türkiye, Milenyum Yayınları, İstanbul, 2008, S. 55-65

7- Canbek, G., Sağıroğlu, Ş., Bilgi ve Bilgisayar Güvenliği: Casus Yazılımlar ve Korunma Yöntemleri, Ankara, 2006, s.176-190; 207.

8- Çakmak H., Altunok, T., Suç, Terör ve Savaş Üçgeninde Siber Dünya, Barış Platin Kitabevi, Ankara, 2009, s.70-80.

 

16 Nisan 2015 Perşembe

SİBER SALDIRILAR/SAVAŞLAR-2: İnternet ve Siber Uzay

 (Milli Gazete)

Türkiye’nin 79 vilayetinde elektriklerin kesilmesi, Çağlayan Adliye baskını, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ve Fenerbahçe futbolcularının bulunduğu otobüse yapılan saldırılar ve Ağrı’da PKK ile meydana gelen çatışma, Türkiye’nin Genel Seçimlere dönük yeni bir gerilim dönemine girdiğinin belirtileridir.

Türkiye sathında elektriklerin kesilmiş olması üzerinde çok fazla durulmamış ve bakanlık olayı, teknik bir arızanın domino etkisine bağlamıştır. Elektrik kesintisinin bir siber saldırı olma ihtimali yüksektir. Eğer Türkiye meseleye, bu açıdan yaklaşmaz ve bu konuda derin bir araştırma yaptırmaz ise ülkenin gelecekte ödeyeceği bedel çok yüksel olabilir.

Siber saldırı ve siber savaş, fertlerin, şirketlerin, STK’ların, cemaatlerin/hareketlerin, partilerin, milletlerin ve devletlerin hayatlarında son derece etkin rol oynamış ve oynamaya da devam edecektir. Bu yazı serisinin amacı, siber tehlikeye karşı toplumun değişik kesimlerinin karşı karşıya kalabileceği tehlikelere dikkat çekmek ve insanların bu konuda daha hassas ve sorumlu davranmasını sağlamaktır. Burada, siber saldırı ve savaşın daha iyi anlaşılabilmesi için çokça kullanılan bazı temel kavramların analizi yapılacaktır.

İnternet Kavramı

İnternet, ABD ile SSCB arasında küresel hâkimiyet kavgasındaki askeri ve teknolojik rekabetin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliği’nin 1957’de Sputnik uydusunu uzaya göndermesi ile askeri ve teknolojik alanda SSCB’nin öne geçmiş olmasının meydana getirdiği şok, ABD askeri çevrelerinde, klasik haberleşme kanallarının tahrip edilmesi halinde, haberleşmenin nasıl sağlanacağı düşüncesinin öne çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu tehlike, tek bir merkezden yönetilmeyen bir haberleşme sisteminin kurulması fikrini ortaya çıkarmış ve bu amaçla bağımsız olarak çalışabilen bir bilgisayar ağı kurulabilmesi için “İleri Araştırma Projeleri Ajansı’nın” (Advanced Research Project Agency-ARPA) kurulmasına ABD karar vermiştir. Daha sonra sürece Amerikan Savunma Bakanlığı dâhil edilerek ARPANET adı verilen bir proje, hayata geçirilmek üzere çalışmalara devam edilmiştir (1, 2).

Bu projenin asıl amacı, askeri herhangi bir saldırı durumunda bilgi akışını, haberleşmeyi sağlayabilecek bir ağ sistemi meydana getirmekti. Ancak daha sonra bu projeye 1971 yılında, yaklaşık 24 kadar araştırma ve kamu sitesi bağlanmış, 1989 yılında araştırma projesi konumundan işletme projesi konumuna getirilmiş ve adına da internet denmiştir. İnternet, başlangıçta ABD ordusunun tehlike anlarında haberleşmesini sağlamak amacıyla ortaya çıkmış iken daha sonraları, tüm dünyanın hizmetine, çok farklı alanlarda sunularak insanlığın vazgeçemediği bir iletişim/haberleşme ve hizmet aracı haline gelmiştir.

İnternet sistemini askeri amaçla geliştiren ABD, bunu dünyanın hizmetine sunarken, açıkça ifade edilmemiş olmakla beraber, interneti elektronik istihbarat ve elektronik saldırılar için kullanmayı hedeflemiş ve yol boyu da kullanmıştır. ABD, farkına varılana kadar istediklerini internet üzerinden almayı başarmıştır. Ancak daha sonraki yıllarda internet üzerinden yapılan istihbarat ve saldırı faaliyetleri, ABD’nin kontrolünün dışına çıkmıştır. Çok farklı fert, mafya, terör örgütleri ve devletler, özel yazılımlar geliştirerek hedef aldıkları fert, şirket, kurum, STK, cemaat/hareket, parti ve devletlere saldırı düzenlemişlerdir. Bu açıdan ülkelerin internet ortamına bağlı tüm sistemleri, büyük bir tehdit altında bulunmaktadır (1). Bunun en temel nedeninin, internetin tasarlanışında aşağıdaki beş önemli zafiyetin olduğu ifade edilmektedir (3):

1. Adresleme sistemi: Bilgisayar korsanları (hacker) kablolu sistemde sisteme yazılımlar aracılığıyla kolayca sızabilmektedir. Kablosuz sistemde ise, bilgisayar korsanı, telsiz dalgalarını yakalayıp kullanmakta ve bunlar üzerinden sisteme girebilmektedir.

2. İnternette teknik organlar vardır ancak yetkili makam yoktur. Yığınla devletlerarası ve sivil toplum kuruluşu, internet yönetiminde rol oynamaktadır.

3. İnternetin işletim sistemlerinin hepsi, açık ve şifresizdir.

4. İnternetin “malware” adı verilen bilgisayarlara saldırmak üzere tasarlanmış kötü niyetli yazılımları dağıtma potansiyeli vardır.

5. Ademi merkeziyetçi bir tasarımı olan büyük bir ağ sistemidir. Bunun nedeni, internet tek merkezden kontrol edilir ve bu merkez, herhangi bir saldırı sonucu imha

edilirse, bütün sistemin kullanılamaz duruma gelme ihtimalinin olmasıdır. Bu tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla internette merkezi kontrol yoktur.

Bu son özellik göz önüne alınarak ABD tarafından askeri amaçlı geliştirilmiş bir sistemde, merkezi bir kontrol mekanizmasının sisteme yerleştirilip yerleştirilmediği ve ABD’nin istediği anda, istediği yerlere girip giremediğinin araştırılması gerekmektedir.

Siber, Siber Uzay

İnternet, başlangıçta ABD’de askeri haberleşme amaçlı ortaya çıkmış, daha sonra bu amacını muhafaza etmek şartıyla ABD’de bir araştırma ve eğitim ağı olarak düşünülerek geliştirilmiştir. Daha sonraları ise tüm dünyanın hizmetine sunulunca internetin kullanma amacı, fert, kamu, özel işletmeler için değişip genişlemiştir. Bu gelişip yaygınlaşma ile birlikte yeni kavramlar da ortaya çıkmaya başlamıştır. “E-ticaret”, “e-posta”, “e-devlet”, “siber”, “siber uzay”, “siber saldırı”, “siber istihbarat”, “siber savaş”, “siber suç”, “siber terör”, “APT” ve “hacker” kavramları, en yaygın olarak kullanılan kavramlar olup bunların büyük çoğunluğunun tanımlanması noktasında, uluslararası düzlemde genel bir mutabakat söz konusu değildir.

Genel olarak “Siber” kavramı ile “bilgisayar ve buna bağlı elektronik sistemlerin bulunduğu ortam kastedilmektedir. ABD Savunma Bakanlığının tanımına göre “siber uzay”; “internet iletişim ağları, bilgisayar sistemleri, gömülü işlemci ve kontrol birimlerini içeren, bilgi teknolojileri altyapılarından meydana gelen, birbirine bağımlı ağların oluşturduğu bilgi ortamındaki küresel bir alandır” (1,2). Bu tanıma göre Siber uzay, “bilgisayar ağları, bilişim sistemi altyapıları, medikal sistemler, enerji dağıtım ağları, nükleer santraller, doğalgaz santralleri, kapalı askeri ağlar, iletişim ağları, cep telefonları, yazılım tabanlı telsizler, elektronik komuta sistemleri, SCADA (Supervisory Control and Data Acquisition) sistemleri, uydu sistemleri, insansız hava araçları, uçaklar (özellikle uçaktaki sistemleri kontrol eden temel yazılım ve donanımlar) gibi birçok sistem ve donanım, siber uzayın elemanıdır” (4).

Siber uzay, interneti de kapsayan ancak salt internetten ibaret olmayan bir sistem olarak kabul edilmekte olup internet ve internete bağlı olmayan birçok bilgisayar ağını da içermektedir. Bu açıdan kavram ele alındığında internet dışındaki, elektrik santrallerinde, barajlarda, nükleer reaktörlerde, ulaşım sistemlerinde vb. sistemlerde kullanılan tüm bilgisayar ağları, yer altındaki fiber optik kablolar, herhangi bir bilgisayarın, işlemcinin ya da bunları birbirine bağlayan kabloların olduğu her yer de siber uzayın bir parçası olarak kabul edilmektedir (1, 3).

Siber uzay, yazılım ve donanım olarak iki ana unsurdan oluşmaktadır. Siber uzayın yazılım özelliği nedeniyle iyi bir yazılımcının sistem içerisinde etkin olması mümkündür. Bir yazılımcı/kullanıcı, dünyanın bir ucundan bir başka ucuna bilgi gönderebilmekte, haberleşebilmektedir. Bu açıdan siber uzayda sınırların anlamı ortadan kalkmaktadır. Siber uzayın bu küresel karakteri nedeniyle sistemde yazılım, donanım, ağ ve protokollerin tasarımı veya uygulanmasından kaynaklanan açıklıklar mevcuttur. Bu açıklıklar, herkes için tehlike arz etmektedir (1). Siber uzaydaki bu açıklıklardan istihbarat örgütleri, devletlerin özel birimleri, kötü niyetli fertler, suç örgütleri, teröristler, mafya yararlanmak için faaliyet göstermektedir. Siber uzay sahip olduğu imkânlarla insanlığa bir taraftan hizmet sunarken diğer taraftan insanlığın en ciddi düşmanı haline gelebilmektedir. Bu nedenle siber uzay, kara, deniz, hava ve uzaya ek olarak beşinci uzay olarak kabul edilmektedir. Siber uzayın kendisine has özelliklerini aşağıdaki gibi sınıflandırmak mümkündür (1):

• İnsan eliyle oluşturulmuş ve büyük bir kısmına özel sektörün sahip olduğu bir harekât alanıdır.

• Birbirine bağlı veya bağımsız bilgi sistemlerinden ve bu sistemlerde işlenen

verilerden meydana gelmektedir.

• Devletler, özel sektör veya şahıslar tarafından oluşturulan, sahip olunan,

yönetilen, işletilen, küresel bir alandır.

• Teknoloji, mimariler, stiller, işlemler, yeni kabiliyet ve yöntemler geliştikçe

değişikliğe uğramaktadır.

• Siber uzaya, siber uzaydaki elemanlara erişim ve bu ortamda bir noktadan

bir noktaya erişim yaklaşık olarak ışık hızında meydana gelmektedir.

• Işık hızına yaklaşan bir hızda harekât kabiliyetine imkân tanıdığından aynı

hızda bir tehdit riskine yol açar.

• Kara, hava, deniz ve uzay ortamlarının tamamında harekât imkânı sağlar.

• Coğrafi veya siyasi olarak çizilen sınırlarla kısıtlı değildir. Coğrafyadan

bağımsız erişim ve harekât imkânı sağlar.

Sonuç: Kontrol Edemediğin Program Seni Kontrol Eder

Siber Uzay, yüksek teknolojinin ve en gelişmiş yazılımların yer aldığı beşinci bir uzaydır. E-devlet, tüm akıllı sistemler ve ülkelerin en stratejik alanları, bu uzayın bir parçasıdır. Siber uzayın en tehlikeli yanı, sürekli geliştirilen ve farklı amaçlar taşıyan yazılımlardır. Geliştirilen yazılımlarla istenen, şahıs, STK, Cemaat/Hareket, Siyasi parti, özel sektör ve devletlerin en mahrem alanlarına girilebilmektedir. Devletin bu noktadaki görevi, hizmeti aksatmadan, insanları ve ülkeyi bu tehlikelerden koruyacak tedbirleri alması ve öncelikle yazılımları milli hale getirmesidir.

Kaynaklar

1- Özçoban, C., 21. Yüzyılda Ulusal Güvenliğin Sağlanmasında

Siber İstihbaratın Rolü, Yüksek Lisans Tezi, T.C. Harp Akademileri

Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, İstanbul – 2014, S: 47-55.

2- Kara, M., Siber Saldırılar - Siber Savaşlar Ve Etkileri, İstanbul Bilgi Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul – 2014, S: 6-14

3- Clarke, R. A. ve Knake, R. K., Siber Savaş, Çev. Murat Erduran, İkü Yayınevi, İstanbul, 2011, S: 40-50.

4- Çifci, H., Her Yönüyle Siber Savaş, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 2013, s.5-10.

 

9 Nisan 2015 Perşembe

Siber saldırılar/savaşlar-1: Elektronik İstihbarat Ve İnternet Üzerinden Casusluk

 (Milli Gazete)

Düşmanını bil, kendini bil, yüz savaş bile yapsan başın ağrımaz. Çinli Bilge Sun Çe.

Giriş

Türkiye de Taksim Gezi Parkı hadiseleri ile başlayan kadife darbe sürecinin, Türkiye deki üç seçim sonlanıncaya kadar dozajını gittikçe artıran eylemlerle devam edeceğini daha önce yazdığımız yazılarda ifade etmiştik. Bugün gelinen noktayı, daha iyi anlayabilmek için kardeşlerimizin o yazıları, okumaları yararlı olur. Türkiye, Taksim Kadife Darbe Sürecinin son iki aşamasına girmiş bulunmaktadır. Genel Seçim öncesi aşama, Türkiye nin yaklaşık 79 vilayetinde elektriklerin kesilmesi olarak ortaya çıkan siber saldırı, Çağlayan Adliye baskını, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ve Fenerbahçe Futbolcularının bulunduğu otobüse yapılan saldırılar ile başlatılmıştır. Üç farklı alanda saldırının yapılmış olması, son iki aşamada çok karmaşık ve sert taktikler kullanılacağı anlamına gelmektedir. 

Devletlerin başlangıçta, sadece insana dayalı olarak yürüttükleri istihbarat faaliyeti, sonraları teknolojinin devreye girmesi ile çok daha karmaşık ve etkin bir hal almıştır. Bugün dünyada teknoloji ağırlıklı çok büyük bir dinleme, izleme ve operasyon yapma ağı vardır. Ve buna bağlı olarak siber saldırı ve siber savaşlar gerçekleştirilmektedir. Bize göre Türkiye de gerçekleştirilen elektrik kesintisi bir siber saldırıdır. Bunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle elektronik istihbarat konusu ele alınacaktır.

İstihbarat Türleri

İstihbarat, bilgi üzerinden yapılan bir mücadele türüdür. Bilginin toplanması, işlenmesi ve gereğinin yapılması, istihbarat faaliyetinin genel alanıdır. İstihbarat faaliyetleri, günlük olaylar gibi kısa vadeli olaylar üzerinde yapılabileceği gibi (taktik istihbarat); uzun vadeli, hayati öneme haiz ülkelerin, bölgenin ve dünyanın geleceğine ilişkin büyük olaylarla ilgili olarak da yapılmaktadır (Stratejik istihbarat) (1). Faaliyet alanına bağlı olarak istihbarat türleri, aşağıdaki gibi tasnif edilebilir (1):

Bilgi Kaynaklarına Göre

  Açık Kaynak İstihbaratı

  Gizli Kaynak İstihbaratı

İstihbarat Faaliyetinin Mahiyetine Göre

  Askeri İstihbarat

  Milli İstihbarat

İstihbarata Karşı Koyma Kullanılan Vasıtalar Açısından

  Beşeri İstihbarat

  Teknik İstihbarat

Faaliyet Hedefinin Kaynağına Göre

  Ülke İçi İstihbarat

  Ülke Dışı İstihbarat

Hedef Alanları açısından

  Siyası İstihbarat

  Askeri İstihbarat

  Teknolojik ve Sınaî İstihbarat

  Elektronik İstihbarat

  Biyografik İstihbarat

  Bilimsel istihbarat

  Sosyal İstihbarat

  Siber İstihbarat

  Ekonomik İstihbarat

  Meteorolojik İstihbarat

  Ekolojik İstihbarat

  Arkeolojik İstihbarat

  Terör İstihbaratı

  Elektronik İstihbarat

Elektronik istihbarat, kullanılan vasıtalar açısından teknik istihbarat alanına giren özel bir istihbarat alanıdır.  Bilgi elde etme ve işlemede üstün yetenekli elektronik cihazların kullanıldığı, muhabere istihbaratı, sinyal-telsiz haberleşme seslerini dinleme istihbaratı, fotoğraflama ve film görüntüleme istihbaratı, radarlarla istihbarat ve telemetrik ölçüm gibi tüm istihbarat alanlarını kapsamaktadır (1,2).

Bilgisayar ve İnternet sistemi, Elektronik istihbarat alanında etkin bir şekilde kullanılmıştır ve de kullanılmaya devam edilmektedir.   İnternet, bir bilgi kütüphanesi olarak bilgi toplama metodunda, köklü değişikliğe sebep olmuştur. Geçmişte casusların peşinde koştuğu bilgilerin neredeyse % 80 i, bugün internet ortamında dolaşmaktadır. Bu bilgilere ulaşmak için, yüksek hızlı internet erişimi, bilgiyi paylaşmak için  gelişmiş ağ, bilgileri ortaya çıkaracak casusu programlar ve bu bilgileri analiz edecek yüksek hızlı bilgisayarlar kullanılmaktadır.

İstihbaratçılar, elektronik istihbarat sayesinde hedef ülkelerde işbirlikçiler bularak, bilgilere çok daha rahat ve risksiz bir şekilde ulaşabilmektedir. İstihbarat birimleri, işbirliğine yatkın kimseleri, eskiden ajanların kendi gözlemlerine dayalı olarak tespit ederken; şimdi bu işi, bilgisayar programları aracılığıyla internet üzerinden yapmaktadırlar. Aşırı miktarda borcu, başarısız bir kariyeri, cinsel sorunları, ailevi sorunları, aşırı ıhtırası, lüks yaşama isteği ve ideolojik körlükleri olanlar, yabancı istihbaratçılarla işbirliğine daha yatkındırlar (1). Özel geliştirilmiş bilgisayar programları (Sayısal casuslar), internet üzerinden insanların harcama alışkanlıklarını, karşı cinse olan düşkünlüklerini, malı durumlarını, ihtiraslarını, özlemlerini, sağlık durumlarını ve çalışma alışkanlıklarını tespit etmekte ve değerlendirmek üzere bir veri bankası oluşturmaktadırlar. Geçmişte İstihbaratçılar açısından en tehlikeli nokta, gizli bilgileri elde etmek değil; bu bilgileri kendi ülkesinde ki kullanıcı birimlere aktarmak idi. Bu gün bu iş, internet sayesinde kolayca halledilebilmektedir. Milyarlarca bilginin rahatlıkla dolaştığı internet havuzunda bilgiler, gelişmiş şifreleme teknikleri ile dönüştürülerek istenen hedefe kolayca gönderilebilmektedir.

Bugün, internet üzerinde milyonlarca kaynaktan gelen sayısız bilgi, yapay zekâ ve yapay sinir ağları ile donatılmış çok yüksek hızlı süper bilgisayarlar aracılığıyla alınıp işleme tabı tutulabilmektedir. Herhangi bir kişinin, sanal dünyada kayıtlı tüm bilgilerini bir araya getiren bilgisayar programları sayesinde, istenen şahıs hakkında kapsamlı bir dosya oluşturulabilinmektedir. 

Geliştirilen virüs programları ile hedef ülke ya da kişilerin bilgisayarlarına sızılıp istenen tahribat yapılabilmektedir. Bir taraftan virüs üretip saldırı yaparken, diğer taraftan anti virüs programları üretip para kazanmaktadırlar. Casus programlarla, hedef ülkenin tüm bilgisayar alt yapılarını, akıllı sistemlerini tahrip etme imkânı ( Siber saldırı ) olduğu gibi; ülkenin tüm bilgilerini elde etme imkânı da ( Siber İstihbarat ) mevcuttur.

İnternet Üzerinden Online Casusluk/Siber İstihbarat

Bilgisayarlara internet üzerinden yerleştirilen arka kapı programları sayesinde bilgisayarlardaki tüm bilgilerin alınması ve istenen bilgilerin bilgisayara yerleştirilmesi imkân dâhilindedir. 2000 yılında ABD de internet hizmeti sağlayıcı şirketlerden America Online (AOL), Netscape Web tarayıcısını kullanarak, internet kullanıcılarını izlemiştir. Web sitelerinden indirilen zip ve exe dosyalarının içeriğini ve bu dosyaları yükleyenlerin kimliklerini izlemiş ve dosyalamıştır. AOL ve Netscape şirketleri, internetteki izleme işini, Smart Dawnload adlı yazılımla kullanıcının bilgisayarına yerleştirdiği cookie adlı küçük bir belge dosya (Casus Program) aracılığıyla gerçekleştirmişlerdir (2). Böylelikle bir internet servis sağlayıcısı firma, internet kullanıcısı ile Web sitesinin arasına girerek istediği bilgileri alabilmektedir. Benzer şekilde Real Player adlı medya programının üreticisi Real Network Inc, ücretsiz dağıttığı programlar aracılığıyla, kişisel alışkanlıklar hakkında bilgi toplamaktadır (2).

Bu tür yazılımlar, casus yazılım (spyware) olarak bilinmekte olup kişiler hakkında her türlü bilgiyi Online olarak toplayabilmekte ve kişilerin bilgisayarlarındaki dokümanları ve resimleri kopyalayabilmektedirler. Buna Online casusluk denmektedir. Bu tür programların ilk örneği, Promis adı verilen bir programdır. Promis programı, bir şahıs ya da kurumla ilgili yasal çerçevede var olan her türlü bilgiyi bir araya getirip dosyalayabilmektedir. Ancak Promis programı, NSA ve MOSSAD tarafından alınıp yasal olmayan bir tarzda, yapımcı firmanın hiç haberi olmadan, geliştirilmiş özel casusluk paket programları, içerisine yerleştirilmiştir. Sonra da bu program, birçok ülkeye satılarak kullanıcı ülke ya da şahısların tüm bilgileri elde edilmiş ve şahıslar takibe alınmıştır. Kanada Adalet Bakanlığı na Promis i satan CIA, Kanada Adalet Bakanlığı bilgisayarlarına giren tüm bilgileri almıştır. MOSSAD, Yaser Arafat ı ve KGB yi takip etmiştir. FKÖ ve KGB nin kullandığı tüm bilgisayarlardaki bilgiler, MOSSAD Merkezine aktarılmıştır. İngiliz iç istihbaratı, Promis casusu programı aracılığıyla, IRA mensuplarını ve bazı siyasetçileri takip etmiştir. MOSSAD Sovyet yapımı bir Mig-29 karşılığında, Polonya gizli servisi UB ye Promis programını satmıştır (2). 2001 yılında NSA, Microsoft yazılımındaki ana şifreyi kullanarak Alman Ordusunun gizli belgelerini ele geçirmiştir.

Sonuç: Elektronik İstihbarata Karşı Milli, Güvenli Bir Sistem Kurulmalıdır

Siyasi iktidarın Taksimle başlayan süreci gerektiği gibi okuyamamasının gelinen süreçte büyük payı bulunmaktadır. Mahalli seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmakla, çizilen saldırı stratejisinin yok edildiği sanılmış ve her seferinde çok daha sert darbeler gelmiştir. Siyasi iktidar, bu küresel saldırılara karşı birleşik cephe harekâtı başlatacak yerde, her şeyi oy olarak görmüş; kullandığı dille gayrı memnunlar sayısını artırmış ve her gelen darbe ile kendi içinde huzursuzluğun memnuniyetsizliğin de artmasına sebebiyet vermiştir. 

AKP kadroları, Siyaset sahnesine çıkarken küresel bazda kurdukları ittifakın, ortak payda politikası, bir gün sonlanabileceğini zamanında düşünmemiş, ona göre bir yapılanış içerisine girmemişlerdir. Hemen hemen Türkiye nin tüm stratejik alt yapısını, yabancıların ortak olduğu özelleştirmelere açarken ve devleti e-devlet olarak yapılandırırken, gerekli önlemleri almamış, siber saldırıların olabileceğini hiç düşünmemiştir. Bu nedenle Türkiye nin bir an önce elektronik istihbarat/ Siber savaşlar konusunda gerekli yatırımı yapması ve milli bir sistem kurması gerekmektedir. Türkiye yi yönetenlerin, yabancı istihbaratlara güvenerek Türkiye yi yönetme zaafından kurtulması tarihi bir sorumluluktur. Türkiye nin elektronik devlet (e-devlet) projesi, bir taraftan hizmetleri kolaylaştırırken; diğer taraftan, online casusluğa ve siber saldırılara büyük imkan tanımaktadır. 

Türkiye nin ekonomik, askeri devlet sırrı özelliğine sahip bilgilerinin alınma ihtimali yüksektir. Devletin değişik mekanizmalarının kullandığı yazılım programlarının içerisine casusu programların yerleştirilmiş olması ihtimali çok yüksektir. Devletin görevi, karşı istihbarat faaliyeti ile düşman elektronik istihbaratına ve siber saldırılarına mani olmaktır. TUBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) tarafından, PARDUS adı verilen bir işletim sistemi geliştirilmiştir (3,4). Bununla beraber konunun önemi nedeniyle Türkiye de, bilgi güvenliği, mobil sistemlerin güvenliği, güvenli yazılım geliştirme metotları, bankacılık uygulamaları gibi bilişim sistemleri güvenliği, online casusluğa ve Siber saldırılara karşı gerekli tedbirleri alabilecek, TUBİTAK tan bağımsız, ayrı, özel bir yapı kurulmalıdır.

Kaynaklar

1- Avcı, G., İstihbarat Teknikleri, Timaş yayınları, İstanbul, s: 11-30, 2004.

2- Çimen A., Echelon, İstihbarat Dünyasının Perde Arkası, Timaş Yayınları, s: 235-265, 2002.

3- TUBİTAK, UEKAE, Pardus Nereden Geldi Şimdi Nerede Nereye Gidiyor 2008

4- Pardus Elektronik Dergi Sayı: 1, Mart 2006

 

2 Nisan 2015 Perşembe

İLAHİ YASALAR DEĞİŞMEZ - 8 İmanla Küfür Arasında Bir Yol: "Model Ortaklık"

 (Milli Gazete)

Giriş

ABD, Obama nın başkanlığı ile beraber başta Türkiye olmak üzere ittifak yapmak istediği ülkelere, 2009 yılından beri Akıllı Güç Stratejisi çerçevesinde Model Ortaklık (Model Partnership) adı altında yeni bir ortaklık, yeni bir yol dikte etmeye başlamıştır. Model ortaklığa göre dini ahkâm hayata uygulanmayacak, fakat bunun dışındaki ibadetle ilgili tüm vecibeler yerine getirilebilecek ve laik-seküler değerler etrafında bütünleşme sağlayan yeni bir yol inşa edilecektir. 

Model Ortaklık konusu, tanımlanması ve muhtevası itibarıyla ne anlama geldiğinin tartışılması gerekmektedir. Burada, Böyle bir yol tanımlanmasının İlahi Yasalar Değişmez yazı dizisinin uzantısında mümkün olup olamadığı konusu ele alınıp incelenecektir.

Model Ortaklık

ABD eski başkanı Bill Clinton 8 Kasım 1999 tarihinde Georgetown Üniversitesi nde ve 15 Kasım 1999 tarihinde TBMM de yaptığı konuşmalarda, Hıristiyan dünya ile Müslüman dünyanın Türkiye de buluşması , Türkiye nin Model Ülke olması fikrini ortaya atmıştır (1,2). Bil Clinton Model Ülke kavramını kullanırken Obama Model Ortaklık kavramını, siyasette ve uluslararası ilişkilerde ilk defa kullanan ABD başkanıdır (3-6). Türkiye, ABD ile Model Ortak olmayı 2009 yılında kabul ettiğini açıklamıştır (7). 

Obama nın tanımlamasından Model Ortaklık , idealler ve değerler temelinde meydana getirilen bir birliktelik, bir ortaklıktır. Her iki ülkenin aynı ortak payda da birleşmesi, bu ortak payda etrafında birbirlerini kabul etmeleri, birbirlerine karşı sorumluluk duymaları ve birlikte sorumluluk alıp hareket etmeleri, ideal ve değerlerden neşet eden ortak çıkarları korumaları, Model ortaklığın alt zeminini oluşturmaktadır. Ortak ideal, değer ve çıkarlar, model ortaklığın temel bileşenleridir.

Obama, Model ortaklık kavramı ile Türkiye ve ABD arasında ki benzerliklere,  ideal ve değerlere vurgu yapmaktadır. Bu ideal ve değerler, Obama ya göre hem Hıristiyanlık tan ve hem de İslam dan bağımsız ideal ve değerlerdir. Obama, konuşmalarında, halkların Hıristiyan ya da Müslüman olmalarının hiçbir önemi olmadığını ifade etmektedir. Önemli olan her iki ülkede, her iki dinin toplumun günlük hayatında, yaşam tarzında etkili olmamasıdır. Her iki ülkenin laik, seküler yapısı, laik ve seküler yönetimle idare edilmiş olması, iki ülke arasında en temel benzerlik ve ortak paydadır. Açıkçası Obama, dinleri dışarıda bırakıp söz konusu edilen bu değerler ve idealler etrafında her iki ülke bir işbirliği ve ortaklık kurabilir demektedir. Bu da tüm dünya için, özellikle de, İslam coğrafyası için bir Örnek Ortaklık olur. Böyle bir yol tanımı, geçen haftaki yazı kapsamında ifade edildiği gibi, İmanla küfür arasında bir ara yol aramak olup küfürden başka bir şey değildir (4 Nisa 150-151).

Model Ortaklık, Bir Yol ve Bir Kimlik Tanımıdır

Obama, model ortaklık ile laik, seküler, demokratik, Batı ile bütünleşmiş ve bununla beraber halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bir kimlik tanımlaması yapmaktadır. Obama nın Müslümanlara giydirmek istediği kimlik, ismi Bush yönetimi tarafından konan Ilımlı İslam , RAND Raporlarının Modernist Müslüman kimliğidir. Hayatın tanzimi ile ilgilenmeyen, günlük hayata müdahale etmeyen bir dini kimlik . Bu, Protestan kimlik olup İslam la alakası yoktur. Bu kimlik, Lozan da bu topluma dayatılmış ve Cumhuriyetin ittihatçı kurucu kadroları tarafından benimsenmiş bir kimliğin biraz daha yumuşatılmış şeklidir. İslam coğrafyasında ki birçok yönetici ve batılı sosyologlar tarafından tanımlanmış bir din anlayışını referans alarak İslam ın Protestan versiyonunu inşa etme amaçlıdır.

 Türkiye de sistemin sahibi olarak kendini gören laik kadro ile ABD yönetimleri arasında ki temel ayrılık, Ülkenin yönetilmesinde Müslüman kimlikli insanların birinci derecede söz sahibi olup olmaması ile ilgilidir. ABD yönetimi, Sovyetlerin çöküşü ile birlikte İslam coğrafyasında ümmetin dip katmanlardan gelen Kuran eksenli İslamlaşma hareketinin farkındadır ve bunu da, kendisi için ciddi bir rakip ve tehlike olarak görmektedir. Obama nın Kahire konuşmasında ısrarla İslam la Amerika yı birbirinin karşılığı olarak kullanması, konunun ABD açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. İslam ın karşısında Hıristiyanlık veya Yahudiliği koyması gerekirken doğrudan doğruya Amerika yı koyması anlamlıdır. Bush yönetimi önleyici savaş doktrini ile gelecekte kendisine rakip olabilecek İslami potansiyeli, vaktinden önce Terörle Küresel Savaş çerçevesinde yok etmek istemiştir. Ancak benimsenen strateji, İslam coğrafyasının belli bölgelerinin kan gölüne dönmesine sebebiyet vermiş olmasına rağmen, ABD yönetiminin çok korktuğu Radikal İslami Kimliğin uyanmasına, bütün ülkeleri etki altına almasına sebebiyet vermiştir. Uyanan sadece Müslüman aydın kesim değildir, uyanan bir halk ve bir ümmettir. 

ABD için en korkulu olan bir halkın uyanması, kendi kimliğini, yolunu araması ve yol ve kimliğin gerektirdiği sistemi inşa etmek istemesidir. ABD de yayınlanan dört RAND raporunda üzerinde durulan temel olgu, bu tehlikenin nasıl bertaraf edileceğidir. Raporlarda öngörülen, Müslüman potansiyeli parçalamak Modernist , Dünyevileşmiş olanlarla işbirliği yapmak, geri kalanları kendi aralarında çatıştırarak bertaraf etmek; yanı Müslüman ı Müslüman a kırdırmaktır. Türkiye ye önerilen Model Ortaklığın böyle bir gizli gündem maddesi vardır.

Model Ortaklığın İç Müttefikleri ve İç İşlerine MüdahaleHakkı

ABD, soğuk savaş sonrası dönemdeki yeni politikasını, Türkiye de ki bağnaz Laik-Kemalist kesime anlatamamıştır. Ergenekon operasyonu ile bu kesim ikna edilmeye çalışılmış fakat ikna olmayınca da şimdilik tasfiye edilmişlerdir. Obama nın Model Ortaklık teklifi, bir boyutu ile Türkiye de ki dünyevileşmiş, burjuvalaşmış, Modernist Müslümanlarla , anti Amerikancı olmayan laik-seküler-liberal-sol kesimlerin ittifakını ön görmektedir (6). Taraflardan birinin devre dışı kalması, Türkiye den istenen fonksiyonların yerine getirilmesine mani olmaktadır. Obama, taraflara Model ortaklık kapsamında bir barış ve ittifak önermiştir/önermektedir. 

ABD yönetimleri, İslam coğrafyasının, bu coğrafyaya yabancı, hatta düşman tavır takınan yönetimlerce daha fazla yönetilemeyeceğinin farkındadırlar. Diğer taraftan da, Halkla bütünleşmiş dini hassasiyetleri olan insanların da tek başına rakipsiz bir şekilde bu ülkeleri yönetmelerinin, gelecekte daha tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşünmektedirler. Bunların kontrol altına alınamayan yönetimlerinin, Batı ya tavır alan bağımsızlık hareketlerine sebebiyet verebileceğini ön görüyorlar. 

Batı, yeni bir Iran deneyiminin, İslam Coğrafyasında Batı hükümranlığının sonu manasına geleceğini çok iyi bir şekilde görmekteler. Bu nedenle Batı, kendisine bu topraklarda yeni ortaklar ve yeni işbirlikçiler aramaktadır. Sekülerleşmiş, Batı ya karşı çıkmayan, liberalizmi içselleştirmiş, İslam la ilgisi ibadet boyutunda olan, dindarlar tarafından yadırganmayan, hatta konjonktürden dolayı destek bulabilen, ABD nin Modernist Müslüman adını verdiği bir kesim, başta ABD olmak üzere Batının yeni işbirlikçi gözdesidir. Arap Baharı diye tanımlanan ikinci nesil kadife darbe dalgası ile yapılmak istenen buydu. Proje, Mısır ve Tunus ta tutmamıştır. 

Türkiye de Taksim Gezi parkı ile başlatılan üçüncü nesil kadife darbe süreci, Türkiye ile kurulan Model Ortaklık ta bir yol ayırımı olarak değerlendirilebilir. Model Ortaklık kavramının idealler ve değerler etrafında bir birliktelik olması, İki ülke arasındaki ilişkilerin sadece güvenlik ile sınırlı kalmayacağı, daha geniş kapsamlı, iç işlerine karışmayı, doğrudan topluma müdahale etmeyi ön gören bir işbirliği olacağı manasına da gelmektedir. Laiklik, sekülerlik, fikir ve inanç hürriyeti, hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi gibi değerler, iki ülke arasında ortak unsurlar olacak denirken; ABD ye hizmet etmesi oranında tüm bu kavramların bir anlamı olacaktır denmek istenmektedir. Unutmamak gerekir ki Mısır da Sisi darbesini, demokrasi adına kutlayan ABD dir

Sonuç: Büyük Şeytanın (ABD) Yeni Truva Atı: Model Ortaklık

Model ülke ve model ortaklık sadece Türkiye ye özgü olmayıp ABD menfaatlerine hizmet edebileceğine inandıkları tüm ülkeleri, örümcek sarmalına sokmak istemektedirler (8). Model Ortaklık kurduğu Türkiye ile Suriye, Kıbrıs, Mısır, Somali ve Rusya konularında anlaşamayan ABD nin son zamanlarda İran la olan yakınlaşmasına bu pencereden bakılmasında fayda vardır. ABD, bu coğrafyada, İslam ın İslam la savaşı projesi kapsamında, Dengeleme ve vuruşturma politikasını devreye sokmuş görünmektedir. Mısır, Filistin, Libya, Irak ve Suriye için kılını kıkırdatmayan Arap Birliği, Yemeni bombalama cesaretini nereden aldığının sorgulanması gerekmektedir. Bu nedenle Obama dönemi, İslam coğrafyası için daha sancılı ve sıkıntılı olmuştur ve olmaya da devam edecektir. 

Toplumun değişik kesimleri arasında fitne ve fesadın yaygınlaştırılması, kitleleri ABD menfaatleri istikametinde kullanmak, Model Ortaklık kapsamında yeni bir yol olarak seçilmiştir. Bu nedenle Türkiye 2009 yılında kabul ettiğini açıkladığı Model Ortaklık tan çekilmeli;  ABD nin, bu ülkede rahat faaliyet yapmasının tüm imkânları ortadan kaldırılmalı ve ABD nin Türkiye yi bir Truva Atı olarak kullanmasına fırsat verilmemelidir.

Kaynaklar

1- Bill Clinton in 8 Kasım 1999 Georgetown Üniversitesi Konuşması, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Ankara, Nisan 2009.

2- Bill Clinton in 15 Kasım 1999 TBMM Konuşması.

3- Bila, F.,  Obama Modeli Ortaklık,  Milliyet 07.04.2009

4- Ilıcak, N., Müşterek Menfaatler Ve Paylaşılan Değerler,  Sabah 07.04.2009

5- Korkmaz T., Ortaklık Yeni Şafak 09.04.2009

6- Obama nın TBMM de ki Konuşması, BEYAZ SARAY Basın Bürosu, 6 Nisan 2009, Ankara, Türkiye.

7- Davudoğlu, A., Washington da Amerikan-Türk Konseyi nin (ATC) 28 inci yıllık konferansıda akşam yemeğindeki konuşması, Model Ortaklık Tercih Değil Gereklilik , Usak gündem, 03.06.2009

8-  Okur, M.,  Yoksul Coğrafyada Müthiş Pazarlama,  Sabah, 07.04.2009

 

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...