(Milli Gazete)
Giriş
Osmanlı, İstanbul un fethi sonrasında şehrin stratejik önemini göz önüne alarak yaptığı ilk iş, şehrin görüntüsünü değiştirmek olmuştur. Ayasofya nın camiye çevrilmesindeki amaçlardan birinin, şehrin görüntüsüne İslam ı bir cehre vermek olduğu söylenebilir. Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olan İstanbul, daha sonra yapılan eserlerle yeni bir kimlik kazanmıştır. Büyük camilerin yanında her mahallede küçük camiler/mescitler yapılarak mahalle kültürü inşa edilmiş ve böylelikle birbiri ile kaynaşan ve bütünleşen bir toplum inşa edilmek istenmiştir. Bizans tan alınan şehir artık bir İslam şehri, beldesi, bölgesi olmuş ve İslam Kültür medeniyetinin önemli temsilcilerinden, sembollerinden biri olmuştur. Mahallelinin camilerinde, mescitlerinde birbirleri ile dertleşmesi, kaynaşması, bütünleşmesi ve kendi sorunlarını aralarında çözmesi, sağlıklı bir toplum inşa etme ve ülkenin geleceği açısından hayatı önemde görülmüştür. Bu strateji ve politika, Osmanlının gittiği ve fethettiği bütün bölgelerde uygulanmış; böylelikle kurulan toplumsal yapı ve devlet, 600 yıl gibi bir zaman diliminde kimliğini koruyarak varlığını sürdürebilmiştir.
Cumhuriyetle birlikte Ayasofya Camii nin müzeleştirilmesi, Batı karşısında alınan bir mağlubiyetin ve bir medeniyet değiştirme projesinin simgesi anlamına gelmektedir. Ayasofya müze olarak kaldıkça, bu mağlubiyet psikolojisi ve ezikliği devam edecektir. İstanbul un görüntüsü üzerinde Cumhuriyetin başlangıcından bu yana yapılan tahribatlara rağmen İstanbul un cami ve minarelerle süslenmiş görüntüsü ciddi bir yara almamıştır. İstanbul un sembolünde İstanbul, ana hatları ile camı ve minarelerin silueti ile temsil edilmektedir. Zeytinburnu ndaki iki gökdelenin Sultanahmet Camii ni gölgelemesiyle ortaya çıkan İstanbul un siluet sorunun doğuracağı sonuçlar, ne siyasi iktidar tarafından ne de toplum tarafından yeterince anlaşılamamış ve algılanamamıştır. İki gökdelenle başlayan işgal, bugün İstanbul un her tarafında yükselen ruhsuz, hüviyetsiz gökdelenlerle geniş bir alana yayılmıştır. İnsanı yabancılaştıran gökdelenleşme, mal tutkusunun, hiçbir ölçü tanımayışının bir sonucudur. Oluşan yeni rantiye sınıfı, hiçbir ölçü ve kural tanımamakta, kültür ve medeniyetimizin tüm izlerini silebilecek bir aç gözlülük sergilemektedir. Rantiye sınıfının yeni hedefi, İstanbul un tarihi yarım adasının otelleştirilerek Müslüman halkın göç ettirilmesidir. Burada bu konu ele alınacaktır.
Rantiye Sınıfının Yeni İşgal Planı: Tarihi Yarımadanın Otelleştirilmesi
Cumhuriyetin kuruluş felsefesine mensup olanların İstanbul gibi tarihi şehirlerde yaptıkları tahribatın hedefi, İslam kültür ve medeniyetinin bütün izlerini silerek yeni nesillere Batılılaşmayı tek çıkar yol olarak göstermekti. Hiçbir kural tanımayan göç etme/ettirme, bir taraftan köylüleri yerinden yurdundan kopararak köksüz bırakmayı hedeflerken; diğer taraftan plansız programsız bir işgal hareketi şeklinde gecekondulaşmaya sebebiyet vermiştir. Yerinden yurdundan koparma ve yersiz yurtsuz anlamında gecekondulaşma, Batılılaşmayı daha da hızlandırabilmek ve manevi tahribatın daha da derinleşmesine imkân vermek içindi. Şehrin merhametsizliğini ve tehlikesini gören göç edenler, kurdukları dernekler, vakıflar ve mescitlerle çocuklarını korumaya alırken çevresel olarak şehir merkezlerini kuşatmışlar ve zamanla siyası iktidarları tayın eder hale gelmişlerdir. Tek katlı bahçe içerisinde yaptıkları evlerle köyü, şehre taşımışlar ve yeni bir mahalle kültürü meydana getirmişlerdir.
Ancak zamanla bu gecekondu bölgeleri, en kıymetli araziler haline gelmiş, imar planı değişiklikleri ile 8-10 kata kadar inşaat yapma hakkı elde etmişlerdir. Gerekli planlama yapılmadığı için bahçeli evlerden 8-10 katlı apartmanlara bölgeler dönüştürülürken, tüm alt yapı problemleri daha da karmaşıklaştırılmıştır. Şimdi bu bölgelerde kentsel dönüşüm adı altında üçüncü dalga göç hareketi başlatılmış, kültür ve medeniyetinden koparılmış yeni bir yapılanışa gidilmektedir. Şimdi tarihi yarımada çevreden böyle vahşi bir kuşatma altına alınıp tüm tarihi görüntüsü yok edilirken, içerden de yeni rantiye sınıfının tehlikeli bir başka bir saldırısına maruz kalmaktadır:
Otelleşme İstanbul 1994 yılından, Recep Tayyip Erdoğan dan, itibaren Ecdadımıza Sahip Çıkıyoruz diyenler tarafından 20 yıldan beri yönetilmektedir. 20 yıllık sürede tarihi yarım adanın her türlü kötü yaşam tarzından, işgalden, pislikten temizlenmesi, insanların rahatça, güvenli bir şekilde yaşayacağı, mahalle kültürünün inşa edileceği bir bölge haline gelmesi, getirilmesi beklenirdi. Tersi olmuş, Eminönü, Sirkeci, Sultanahmet, Kumkapı, Yenikapı, Aksaray, Yenikapı Laleli, Beyazıt, Süleymaniye, Vefa, Ayvansaray, Balat, Saraçhane vb. gibi mahalleler, her geçen gün otelleşmiş, birahane, meyhane yaygınlaşmış, özellikle, Aksaray Laleli hattı fuhuş ve uyuşturucu merkezi haline gelmiş ve bu bölgenin yerlilerinden imkân bulanlar bölgeden göç etmişlerdir.
Bu durum, tarihi yarımadanın geleceği açısından çok ciddi bir tehlikenin habercisidir. İstanbul u yönetenler, ya bunun farkında değiller ya da bunu tehlike olarak görmemektedirler. Eğer bugün Cuma ve Bayram namazlarının haricinde, vakit namazlarında, Sultanahmet, Süleymaniye, Beyazıt, Şehzadebaşı gerekli cemaate sahip değillerse bunun sebebi, bu yanlış şehirleşme politikasının sonucunda meydana gelen iç göçtür.
Literatüre Süleymaniye projesi diye geçen, eski Osmanlı mahallesinin yeniden kurulacağı bir proje olarak ilan edilen proje, ne dense hayata geçirilmemekte, geciktirilmekte ve bu arada bölge otelleşmeye açılmaktadır. Şimdi de restorasyon kapsamında Kapalıçarşı ve çevresindeki binaların geleceği tartışılmaktadır.
Fatih Belediye Başkanlığı nın değişik zamanlarda yaptığı açıklamaya göre Kapalıçarşı nın restorasyonu, Eminönü Belediye Başkanlığı tarafından 2007 de başlatılmış; 2009 da Eminönü ilçesi ile Fatih ilçesi birleşip tek belediye olunca Fatih Belediye Başkanlığı restorasyonu üstlenmiştir. Ekim 2009 da restorasyon projesi için ihale açılmış, Mayıs 2010 da ilk restorasyon projesi raporu çıkmış fakat Koruma Kurulu tarafından yeterli görülmemiştir. Nisan 2012 de yeniden hazırlanan raporun önemli bölümü, Eylül 2014 te onaylanmıştır (1,2).
Medyada yer aldığı şekliyle Fatih Belediye Başkanlığı ve İSKİ bu iş için gerekli bütçeyi ayırmışlardır. Hak sahipleri ile anlaşılıp restorasyona başlanmak istenince anlaşmazlık çıkmış, mesele kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştır. Hak sahipleri restorasyona karşı çıkarlarsa, kamulaştırmaya gidilme durumu söz konusudur (3-4). Fatih Belediye Başkanı ile yapılan bir röportajda yaptığı açıklamada, restorasyonun arka planında, bölgede ciddi bir otelleşme yapılacağının işaretleri mevcuttur:
Kapalıçarşı daki hak sahibi sayısını sorduk:
- 3 bin 125 dükkân, 2 bin 700 parsel var. Sonra 27 handan 2 sini örnek gösterdi:
- Hanlar otele dönüştürülebilir görünüyor. İkisini bu amaçla örnek gösterdik. Birisinde 200 ü aşkın hak sahibi çıktı. Diğerinde de çoğunluk hissenin 87 yaşında bir kadına ait olduğunu tespit ettik. Sizin han otel ruhsatına kavuştu dedik. Yanıtı, Dokunmayın oldu. (1)
Bu ifadelerden anlaşıldığına göre Fatih Belediye Başkanlığı, Kapalıçarşı çevresindeki hanlardan uygun olanların otel olmasını istemekte, projelendirmeyi ona göre yapmaktadır. 87 yaşındaki yaşlı bir kadın ise daha fazla gelir getirecek olan otel yapılmasına karşı çıkmaktadır. Beklenti, başkanın otele karşı çıkması, yaşlı kadının ise otel istemesiydi.
Sonuç: Eski Türkiye den yeni Türkiye ye Geçerken
Cumhuriyetin kurucu kadroları, Eski Türkiye nin kurucuları, Batıya, Lozan da Ayasofya yı müze yapma sözü vererek cami olmaktan çıkarmışlardır. Camilere ait vakıf arazilerini işgal etmişler; onarılması gereken küçük cami ve mescitleri onarmayarak yıkılmalarına, yok olmalarına sebebiyet vermişlerdir. Birçok mescidin arazisine (gelir kaynaklarına) el koyarak tarihi yarımadadaki cami ve mescidin bakım ve onarımını engellemişlerdir. Ayasofya nın görüntüsü, silueti cami olmasına rağmen, cami fonksiyonu görmemektedir. Çünkü İçerisinde ibadet edilememektedir. Yeni Türkiye nin kurucuları, yapıp uyguladıkları imar planları ile Sultanahmet, Süleymaniye, Beyazıt ve Şehzadebaşı camilerini insansızlaştırarak gayrı resmi müzeleştirdiklerini görmeleri gerekmektedir.
Fatih Belediye Başkanının verdiği beyanatta ortaya çıkan diğer önemli bir konu, şehirleşmede Batı şehirlerini örnek alarak yapılaşmayı planlamış olmalarıdır: Ayasofya ve Sultanahmet Camii nin yollarını elden geçirdik, meydanlarını yaptık. Bu bölgelerden kullanılan malzemeler dünya nın en iyi malzemeleri. Biz Roma yı, Paris i, Londra yı kendimize örnek aldık. (2) Bu şehirleri örnek alarak yapılan bir şehirleşme ile bu şehirlerin bazı tecrübelerinden yararlanmak arasındaki farkı göremez isek, o zaman, çok yanlış şehirleşme planları hazırlayarak kendi kültür ve medeniyetimize ciddi bir darbe vurmuş oluruz. Çünkü her kültür ve medeniyet, kendi kodlarına uygun şehirleşme meydana getirir, doğaya, çevreye kendi rengini vermeye çalışır. Kültür ve medeniyetin dayandığı temel değerler, bunu zorunlu kılar. Roma, Paris ve Londra, Batı kültür ve medeniyetinin dayandığı temel değerlerin şekillendirdiği ve sembolleştirdiği şehirlerdir.
Bizim belediye başkanlarımızın ayrı kültür ve medeniyetin ürünü olan şehirleşmeleri, örnek almakla kendi kültür ve medeniyetlerine haksızlık yaptıklarını ve yanlış şehirleşme planları uygulayarak şehirlerimizi daha da tahrip ettiklerini görmeleri gerekmektedir. Bursa da Ulucami nin önüne dikilen 20-25 katlık binalarla Bursa yı katletmişler, nefes alamaz hale getirmişlerdir. Tarihi dokuyu gölgeleyerek nesillere bir kimlik aktarımını engellemişlerdir. Uygulamalarda karşımıza çıkan bütün bu sonuçlar, bir zihniyet değişiminin yaşandığını bize göstermektedir. Bu zihniyet değişimi, bugün Türkiye nin en ciddi sıkıntısıdır. Unutulmasın ki tarihi yarımadayı İslam kültür ve medeniyetinin sembolü haline getiren sadece silueti değildir, onlara sahip çıkacak ve onları bir değer olarak gelecek nesillere aktaracak olan insanlarıdır da. Tarihi yarımadayı Müslümansızlaştıracak olan bütün imar planları, sadece tahribatı artırır ve Yeni Türkiye nin Eski Türkiye nin devamından başka bir şey olmadığını ortaya koyar.
Kültür ve medeniyet davası olan herkes, henüz vakit varken, tarihi yarımadanın otelleştirilmesi, Müslümansızlaştırılması politikasına karşı çıkmalıdır.
Kaynaklar
1-Munyar, V., Hürriyet 31.01.2015
2- Akşam 01.02.2015
3- Cihan Haber Ajansı 22.04.2015; 24.04.2015
4- Dünya 23.04.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder