1 Ocak 2007 Pazartesi

Köklerini Arayan Nesil- I: Gençlik Bir Arayış Dönemidir

(Umran Dergisi) 

“Kişi yakın dostunun dini üzeredir. Artık sizden biriniz kiminle dostluk kuruyorsa ona dikkat etsin.” Hz. Muhammed  

GİRİŞ

Türkiye Nüfusunun %72’si 35 yaşın altında, %50’si 25 yaşın altında ve %25’i 15-25 yaş arasındadır(1). Görüldüğü gibi Türkiye’de nüfus çok genç olup Türkiye, Dünyada genç nüfusa sahip ülkelerden biridir.

Gençlik, genel olarak, yapısal olarak çok dinamik olup toplumsal değişimlerden, sorunlardan ve bunalımlardan en çok etkilenen kesimdir.  Bu açıdan Tarihimizin son 200 yıllık dönemi, sadece toplumsal çalkantıların tarihi olmayıp aynı zamanda gençliğin Kişilik ve kimlik arayışının da tarihidir.

Ülkemizde gençlikle ilgili yapılan çalışmalarda, genel olarak durum tespiti yapılmakta, gençlere ve ana babalara tavsiyelerde bulunulmaktadır. Çok ciddi çalışmalar olmuş olmalarına karşılık Ana nedenler üzerinde tartışma yapmamakta/yapamamaktalar. Gençliğin bu duruma gelmesinde, genellikle, hakim olan sistemi, zihniyeti tartışılmamakta/tartışamamaktalar. Bazıları, sonucu Küreselleşmeye bağlayıp doğal göstermektedir.  Bazıları, küresel  büyük oyunun bir parçası, bir mücadelesi olarak  yorumlamaktadır.

Bugün gelinen noktada gençliğimiz üzerinde uluslararası bir oyunun oynandığı tezi doğrudur. Eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök  ‘gençlik, düşmanın beşinci kol faaliyetinin boy hedefi haline gelmiştir’ açıklamasını yaparak olayın bu boyutuna dikkat çeken ilk ve tek yüksek bürokrattır(2).  Ancak açıklamalarında ayrıntı yoktur ve de alınması gereken tedbirler dile getirilmemektedir. Hangi ülkeler bu beşinci kol faaliyetini yürütmektedir. Bunların yerli işbirlikçileri kimlerdir?  Niçin gençlik beşinci kol faaliyetlerinin oltasına kolayca takılabilmektedir?

Bugün gençliği kendi değerlerinden koparma, dejenere etme ve Hıristiyanlaştırma faaliyeti eş zamanlı olarak yürütülürken etkili ve yetkili olanlar ne tür tedbirler almaktadır? Bunların cevabı henüz verilmemiş yada verilememiştir.

Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’da yapılan kadife darbelerin Beşinci kol faaliyetleri sonucu kazanılmış gençlik örgütleri üzerinden başarıldığını göz önüne alırsak; Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehlikenin boyutları gerçekten de çok yüksektir.

Beşinci kol faaliyetlerinin neşvu nema bulmasında içinde yaşanan sistemin dahli nedir?

Sivrisinekler ithal olarak mı gelmekte,  yoksa sistemin bataklığında mı üremektedir?

Bunlar tartışılmamakta, konuşulmamaktadır.

Sadece dış güçleri suçlamak gerçekçi bir çözüm arayışı değildir. Hem yanlış hem hedef şaşırtıcıdır.

Ve  sadece ne oldu bu gençliğe tarzında şikayet, yakınma ve sitemlerde bulunmakta bir çözüm değildir.

Niçin gençler arasında her geçen gün şiddet artmaktadır?

Niçin her geçen gün gençler arasında madde bağımlılığı artmaktadır?

Niçin gençler gittikçe kendi toplumuna ve tarihine yabancılaşmaktadır?

Niçin gençler Ülkeyi terk etmek istemektedir?

Niçin gençler sefahat alemini tercih etmektedir?

Bütün bunları üreten, teşvik eden, cazip hale getirip sunan bir mantık, bir zihniyet, bir değer sistemi ve bir sistem tartışılmadan nesilde meydana gelen değişimlere, kırılmalara, sorunlara çözüm bulmak mümkün değildir. 

O nedenle pansuman varı tedavi şekillerinden vazgeçip, anlık ve geçici çözümler yerine asırları kuşatan köklü, radikal çözümler üretilmelidir. Çünkü zehirlenen ve yok edilmek istenen bir nesil problemi ile karşı karşıyayız.

Nesli yok olan ülkelerin gelecekleri de yoktur.

Kayıp nesil  kayıp millet demektir

Kayıp nesil kayıp vatan demektir

Kayıp nesil kayıp devlet demektir.

Kayıp nesil kayıp gelecek demektir

Bu çalışma böyle bir arayışın ürünüdür. Gençlik denilen  toplum kesiminin genel özellikleri, Gençliğin sorunları, gençliğin şuan içinde bulunduğu durum, bu durumun sebepleri ve bu durumdan kurtulmak için yapılması gerekenler olmak üzere beş ana bölümden oluşmaktadır.

Genç Kimdir

Gençlik  kavramı,  Biyoloji, Psikolojik ve sosyolojik bakış açılarına bağlı olarak tanımlanmaktadır:

Biyolojik  bakış açısına göre, “Bireyin ergenlik çağının başlamasından büyümenin sona ermesine kadar geçen döneme gençlik dönemi denmektedir”(3)

UNESCO ve ‘Avrupa İçin Gençlik programı’ bu tanımı benimseyerek 15-25 yaş dilimini gençlik olarak kabul ederken; Türkiye, 14-22 yaş dilimini gençlik olarak kabul etmektedir(4).

Sosyolojik  bakış açısına göre, “Nüfusun buluğa erme ile toplumsal yaşamda tam sorumluluk alma dönemleri arasında kalan  kesim”(4).

Psikolojik  bakış açısına göre, gençlik denilen dönem, “ferdin çelişkiler gelgitler, kararsız ve dengesizlikler yaşadığı bir dönem olarak”(3) tanımlanır.

Biyolojik, sosyolojik ve psikolojik yaklaşım tarzlarının entegrasyonuna dayanan tanımlamalar da mevcuttur:

  “Gençliği dar manada  çocuklukla orta yaş arasında ki devre olarak ; geniş manada kendinden evvelki çocuklukla kendinden sonraki erginlik kesimi arasında psikolojik, biyolojik ve sosyal açıdan en duyarlı  yaş kesitidir”(4)

“Birbirini niteleyen yaş dilimi, fizikseli duyuşsal ve bilişsel farklılıklar; toplumsal anlamlar; toplumsal konum, toplumsal işlevler, üretim durumu gibi bir çok ölçüt karşısında toplumun diğer kesimlerinden ayrılan ve bu ölçülerce şekillenmiş, kendine özgü görünümleri olan toplumsal bir varlıktır”(3)

Bu tanımlamaları göz önüne aldığımızda, Gençlik dönemini,  biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan  gelgitlerle dolu  bir arayış, bir değişim, gelişim, olgunlaşma, bir dünya görüşü, bir hayat felsefesi, bir değer sistemi arama, bir kimlik ve kişilik inşa etme dönemi olarak tanımlayabiliriz.

Gençlik Dönemi Özellikleri

Gençlik dönemi bir değişim ,  bir  geçici hal, bir arayış,  bir oturma ,kendini bulma, kendi kişilik, benlik ve kimliğini inşa etme ve olgunlaşma  dönemidir. Bu nedenle alt limit buluğ olmasına karşılık üst limiti, 35 yaşa kadar çıkarmak mümkün olabilmektedir.  Böyle bir dönem, ülkeden ülkeye, coğrafyadan coğrafyaya değişiklik arz etmektedir.  Bu geniş yaş spektrumu içerisinde tüm gençlerin aynı davranış, düşünce ve tavrı gösterdiğini söylemek mümkün değildir. Vaktinden önce olgunlaşanlar olabileceği gibi hayatı boyu olgunlaşamayanlarda olabilecektir. O nedenle gençlik homojen bir grup, homojen bir yapı değildir.

Bununla beraber Dünyanın her tarafında ki gençliğin gösterdiği ortak özellikler vardır.  Gençlik dönemi denilen çocuklukla olgunluk dönemi arasında ki geçiş döneminde  bireyde üç alanda ciddi değişiklikler meydana gelmektedir(1,5,6)

            -Biyolojik Değişim

            -Psikolojik Değişim

            -Sosyal değişim

Biyolojik değişim

Çocukta ki biyolojik değişim, biri fiziksel diğeri cinsel olmak üzere iki eksende  meydana gelmektedir. Çocukluktan ergenliğe geçişte çocuğun fizyolojisinde ciddi değişim olur. Vücut  adeta yeni  bir şekil alır. Eller, ayaklar, burun ve çene büyür. Vücudun değişik bölgelerinde kıllanma olur. Seste değişiklikler meydana gelir.  Cinsel hormonlarda ve organlarda değişim olur.  Cinselliğin uyanması ile fizyolojik yapıdaki değişimlerin eş zamanlı meydana gelmesi ergeni ciddi bir şekilde etkiler.

Fizyolojik ve cinsel değişim öncelikle  karşı cinsle ilişkilerin sorgulanması ve yeniden kurulmasını,  gencin kendisine  daha derin yönelmesini sağlar(7). Kendi fiziksel yapısının başkaları, özellikle karşı cins tarafından nasıl değerlendirildiği kendisinin en çok önem verdiği konulardan bir haline gelebilir. Sürekli ayna karşısında kendini daha çekici kılmanın çaresini arar. Saçlarına   yeni şekil verir   Giyindiği elbise ve ayakkabılarına karşı daha hassas davranır. Çevreye kendini kabul ettirmek, farklı görünmek ve farklı olmak onun için en önemli konudur. Bu nedenle başkalarının özellikle karşı cinsin düşüncelerine  dikkat eder.

Bu biyolojik değişim ergenin psikolojisini ve sosyal davranışlarını etkileyerek psikolojik ve sosyal değişimi hızlandırır. En netameli en sarsıntılı bir sürecin başlamasına neden olur(8). Gencin hayatında  kararlı hale ne zaman ulaşacağı kestirilemeyen bir geçici hal dönemi başlar. Genç kendisi ile, ailesi ile, çevresi ile ve o ana kadar elde ettiği ve inandığı değerler sistemi ile, içinde yaşadığı toplum ve sistemle adeta bir hesaplaşmaya girer. 

 Psikolojik Değişim

Bu ergenlik sürecinde gencin psikolojisinde ciddi değişiklikler meydana gelmektedir. Med cezirli bir ruh hali olur. Duyguları değişkendir. Duygusal, alıngan ve kırılgandır. Çevreyi etkilemek, kendini ispatlamak ister.  Bütün düşünce dünyası anlık çalışır. Uzun vadeli sonuçlarla ilgilenmez. Anı en iyi şekilde yaşamak ister. Hayal dünyası geniştir.

Bir taraftan kendine aşırı güvenir diğer taraftan güvenmez. Gelecek korkusu kendisini  sarıp kuşatır.(1,5-8) Nasıl bir okul, nasıl bir meslek ve nasıl bir iş seçeceği kafasını meşgul edip durur. Ruh dünyasında sürekli okul, meslek ve iş arar.  Bütün meslekleri ve işleri hem beğenir hem beğenmez. Gerçekte o arayış içerisindedir, fakat ne aradığını bilmez.  Kendisi her şeyi sorgular ve fakat kendisinin sorgulanmasını istemez. Kendisi tartışmacıdır ve fakat kendi düşüncelerinin tartışılmasını istemez.  Kendini hem değerli hem de değersiz görür. Kendisine değer verilmesini ister. 

Çabuk sevinir, çabuk üzülür, anı sinirlenir tepki koyar. Tepkileri önceden kestirmek mümkün olmayabilir. Bazen en basit şeyleri sorun yapar.

O  gerçekçi değil idealisttir. Kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz ancak kendisi sürekli eleştirebilir. Özellikle anne ve babasına karşı bu konuda acımasız olabilir.

Hayatın merkezine kendisini koyduğu için istekleri sonsuzdur.  Kendine tanınan hakları ve imkanları yetersiz bulur. İsteklerine kısıtlama ve yasaklama getirilmesine tepkilidir.

Her türlü otoriteyi ret etme eğilimindedir. Coşkuludur , ataktır ve fedakardır. Maceracıdır, eylemcidir. Otoriteye karşı  kolayca baş kaldırır. Adaletsiz ve haksız olarak nitelediği her şeye karşı çıkar. Uygun ortam bulduğunda tepkisini en açık bir biçimde ortaya koymaya kalkar. Acımasız olabilir.  Beklemeye tahammülü yoktur. Sabırsızdır, acelecidir.

Ergenin  kendisine seçeceği onunla benzeşeceği ,özdeşleşim kuracağı rol modeller aradığı dönem bu dönemdir(7, 8). Bu dönem bir arayış, bir sorgulama dönemidir. Bu dönemin sancısız altlatılabilmesi; bu zamana kadar alınan terbiyeye, aileye, içinde yaşanılan okul, çevre, arkadaş grubu, toplum ve sisteme bağlı olacaktır.  Çünkü bunlar onun rol modelleridir. Bunlarla özdeşleşme içerisine girmektedir.

Ergenlik Bir Özdeşleşme Dönemidir

Genel Olarak İnsanların özelde ergenlik döneminde ki gençlerin, sosyal ve duygusal davranışları üç farklı şekilde öğreneceği kabul edilmektedir. Bunlar, ‘deneme –yanılma’, ‘doğrudan öğrenme’ ve ‘dolaylı öğrenme’(Taklit, özdeşleşme ve model alma’ )(7) Bu öğrenme şeklilerinden Özdeşleşmenin çocuk ve ergenin hayatında ayrı bir yeri vardır.

Özdeşleşme,” Gençlik çağına ait ruhsal yapı içerisinde aile bireylerinden başlayarak çevredeki kişilere, düşüncelere, kültüre doğru gittikçe genişleyen bir alanda gencin, bilinçli yada bilinçsiz olarak etkilendiği, benimsediği duygu, düşünce, tutum ve davranışlardan oluşan bir süreç” olarak tanımlanmaktadır. Aşırı duygusal bir bağlanma ile model alınan kişinin kişiliğinin taklit edilmesidir (7) 

Özdeşleşmenin gerek  şartı, muhataba duyulan duygusal bağlılık ve güvendir. Dolayısıyla Özdeşleşme, bir ilişkiler zincirinin doğal sonucu olarak oluşur. En çok ilişki kurularak  kendisine bağlanılan, güvenilen  kişi, çocuğun  o olmak istediği kişidir. Çocukta ki gelişime bağlı olarak ilişki zinciri genişleyeceğinden Özdeşleşme  aileden dış çevreye doğru yayılarak genişler. Bu durumda özdeşleşme:

            Aile Bireyleri(Anne, baba, kardeş, dede, nine),

            Yakın Cevre(Arkadaşları, Öğretmenleri

            Uzak Çevre( Güçlü başarılı ve meşhur Kimseler,Siyası ve dini liderler),

            Tarihi Şahsiyetler,

ile yapılmaktadır(7)

Ailede Özdeşleşme

Çocukluk  ve ergenlik dönemlerinde bireyin üzerinde en etkili olan unsur, onun birlikte yaşadığı ailesidir. Ancak ergenlik döneminde çocuk o zamana kadar içinde yaşayıp büyüdüğü ailesinin kendisini,  sözüne değer verilen ayrı bir fert, ayrı bir varlık ayrı bir kişilik olarak kabul etmesini ister. O ailenin içinde kendi başına ayrı bir şahsiyettir. Artık kendi bağımsız tercihleri vardır. Bu tercihleri kendisi için daha yararlı, daha cazip görmektedir. Genç kendine göre giyinmek ve yemek istemektedir. Eve istediği zaman gelip istediği zaman çıkmak, haber vermemek, izin istememek de bu surecin doğal sonucudur. O kendisini ayrı bir varlık olarak göstermek, ispatlamak için çalışmaktadır.

 Ailesine arkadaşlarının ailelerini örnek vererek kendini haklı göstermeye çalışır. Artık bu surece girildi mi ailenin tüm bilgileri, davranışı, tutumu ve tezatları gencin kafasında yargılanır.  Genç kendisini ailesinin bir kuklası olarak görebilir ve tepkisi sertleşebilir. Aile içi bir kavga başlayabilir. Böyle bir gelişme, gençte  aile içerisinde özgür bir tartışma ve konuşma imkanının olmadığı duygusunun oluşmasına sebebiyet verebilir. Ne desek ne istesek ve ne söylesek yanlış anlaşılıyor, ‘bu evde özgür bir ortam yok’ duygusuna kapılabilir.

Ailede sürekli bir gerginliğin olması, Ailenin kendisini umursamağı, kendisine değer vermediği, kendisine ayrı, bağımsız bir birey muamelesi yapmadığı sonucuna ulaşmasına neden olabilir. Kendini aileden dışlanmış görebilir.  Medyanın  ve sistemin oluşturduğu bir atmosferle var olan gerilimi, haklı veya haksızlık bağlamında değil, kuşak farkı  bağlamında ele alarak Aileyi demode olmuş değerlerin, kültürün bir parçası olarak görüp kayda değer bulmamaya karar verebilir. İlişkiler şekilleşir ve ruhsuzlaşır. Aile ile ilişkilerini, Sevgi ve saygının ötesine kaydırarak çıkar ilişkisine, paraya indirgeyebilir. Parası olsa, ailenin kahrını çekmeye değmez olduğuna inanır.

Genç huzursuzdur ve bu huzuru aile ortamının dışında aramaya başlayabilir.  Arkadaş çevresi, dış çevre ve  sanal ortam  onun yeni dostları ve rehberleri durumuna gelebilir. Bunlar onun yeni Rol modelleridir(5-8).

Ergenlikle beraber ana babadan özerk hale gelme, bağımsız davranma gençte bir eğilim olarak var olur. Bu Kimlik arayışının, toplumda ayrı, sözü geçer bir fert olarak yer edinme isteğinin doğal, fıtri bir sonucudur.  Ergende toplum içerisinde kendine ayrı bir rol belirlemek isteği vardır. Burada dikkat edilmesi gereken  nokta, bu özerk veya bağımsız olmanın hudutlarının nasıl çizileceğidir.

Gencin aile ile ilişkileri Buluğ öncesi dönemde ki gibi olamayacaktır. Ancak ergenlik döneminde de başıboş bir ilişki olmamalıdır. Aileler bu dönemi, bu döneme kadar olan çocukluk diye tanımlanan dönemde çocuklarına kazandıracağı değerler ve verecekleri terbiye ile minimum zararla atlatabilirler. 13-14 yaşına kadar çocuğa bir şey vermeyip, bir alt yapı kazandırmayıp, buluğla beraber yaşanacak olan sorunları, sihirli bir değnekle çözmek mümkün değildir. Çocukluk döneminde sağlam bir alt yapı oluşmamışsa, sağlam bir değerlendirme ve filtreleme mekanizmasına sahip değilse  iletişim kanallarının sunduğu  bilgilerin veya mesajların yoğun baskısı altında gerçeği bulması mümkün olamayabilir.

Bu noktada Medya ve sistemin gence ne empoze ettiği önemlidir. Aileyi çözmeye mi yoksa bütünleştirmeye mi yardımcı olacaktır.  Yada olayı, bir kuşak çatışması olarak gösterip nesiller arası bağı koparmaya çalışacaktır.

Bu gün Küreselleşme, aileyi parçalayarak evrensel sürüleşmiş bir genç tipi meydana getirebilmek için  medya aracılığıyla bir savaş yürütmektedir. Küreselleşme karşısında bir gençlik değil, bir gençler topluluğu istemektedir. Bu savaşı, ailelerin iyi okuması gerekir.

Türkiye’de 8 yıllık kesintisiz eğitimle yapılmak istenen  13-14 yaşına kadar çocukların herhangi bir alt yapıya sahip olmadan yalnızca medya kültürü ile yetişmesi, kendi tarihine, kendi dinine ve kendi kültür ve medeniyetine sahip hiçbir duygu ve düşünceye sahip olmamasıdır. Böylelikle Batılı değerlerin daha kolay benimsenebileceği umulmaktadır. Oysa bu yolla dejenere olmuş, ülkesine, kendisine sahip çıkmak istemeyen bir gençler topluluğu meydana gelmektedir.  Böyle bir genç, küresel sistem için Kadife darbe yapmada kullanılacak, kitle içerisinde gönüllü yer alacak yalnızca bir araçtır.

Aile İçi Özdeşleşmede Etkili Faktörler

Aile, özellikle, Anneler çocuğun yeni bir döneme girdiğini  kabullenmelidirler. Onun bir kimlik arayışında olduğunu, kişiliğini inşa etmek için doğal bir sürece girdiğini görebilmelidirler. Eski  tarz müdahalelerin, gençte tepki doğurduğunu yeni bir yaklaşım denemek gerektiğini kavramak zorundalar. Artık etkileşim sadece aile ile çocuk arasında ceryan etmemektedir. Çocukluk döneminde aile çok etkili iken ergenlikle beraber aile dışında birçok faktör(yakın ve uzak çevre) devreye girmektedir. Bununla beraber aile bireyleri  ergen açısından  birer model olup ergen,  ilk onlarla özdeşleşme içerisine girmektedir. Aile bireyleri ile özdeşleşmede ergenin kız veya erkek olması bir faktör olarak farklılık gösteriri. Aynı zamanda özdeşleşme, anne, baba, kardeş, dede, nine ile yapılmaktadır.  Kız yada erkeğın Anne yada babadan birini model alarak özdeşleşmesine etki eden en önemli parametreler; Sevgi, Güç ve Üstünlük, Benzerlik, Disiplin Anlayışı olarak özetlenebilir(7)

Aile içi Özdeşleşmede Sevgi Faktörü

Yaratılışın bir kanuniyeti olarak sevgi varlığın, neslin devamı için en önemli bir parametredir. Bir annenin çocuğu için katlandığı çile, gösterdiği fedakarlık fıtratın bir yasası olan sevgiden dolayıdır.   Sevgi hangi yaşta olursa olsun aile yapısını, dayanışmasını sağlayan temel unsurdur. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde sevgi, gençler açısından daha anlamlı ve daha etkilidir.  Sevgi, şefkat ve merhamet çocuk ve ergenin psikolojik ve sosyal gelişiminde önemli roller oynarlar. Onun geleceğini  şekillendirir, davranışlarına bir olgunluk ve güven katar.

Sevgi, çocuk veya ergenin aile bireyleri ile özdeşleşmesini sağlayabilir. Bunun için sevginin çocuk veya ergene yansıtılması hissettirilmesi gerekir. Bizim  gibi toplumlarda sevgisini en iyi tarzda gösterebilenler anneler, dedeler ve ninelerdir. Babalar, otoritenin temsilcisi olup genelde mesafelidir:

“Özdeşleşmede annenin  sevgi, şefkat ve fedakarlığı  etkili iken; babanın  anlayışlılık, aileye bağlılık, çocuk ve ergenle daha rahat ve olgun iletişim kurabilme özellikleri  etkili olmaktadır”(7).

 Anne kadar  o üslup ve tarzda olmasa dahi babaların sevgilerini çocuklarına hissettirmesi gerekir.

Bu gün çalışan anne ve babalar, çocukları ile yeterince yeterince  ilgilenebildiği ve ona gerekli sevgiyi aktarabildiği biraz şüphelidir.   Özellikle kreş ortamında yetişen çocukların ergenlikte daha sorunlu hale gelebilme tehlikesi mevcuttur. Onun için Dede ve ninelerin aile içi sevgi aktarımında ve çocuk terbiyesinde  alacakları rol çok daha önemlidir.

Her şeyde olduğu gibi dengeli, ölçülü bir sevgi anlayışı özdeşleşme için önemlidir.

Sevgide aşırılık, çocuğun kişiliğinin oluşmasını olumsuz etkileyebilir. Çocuk aşırı ilgi ve sevginin oluşturduğu ortamı, dış dünyada aramaya başlar bulamayınca da ailesine ve içine kapanır yada sanal dünyaya yönelir. Bu da gencin kendine olan güvenini yıkarak tek başına ayakta kalamama gibi  bir sonucu doğurabilir.  Aşırı sevgi ve ihtimamın bir başka olumsuz etkisi, Çocuk ve ergenin bundan  bıkkınlık, rahatsızlık duyarak aileden uzaklaşma eğilimi içerisine girmesi, aileyi önemsiz addetmesidir.

Çocuklara gösterilen sevgi tarzı ile ergenlere gösterilen sevgi tarzı aynı olmamalıdır.  Çocuğun istediklerini almak onun  başını okşamak  onu öpmek bir sevgi gösterim şekli olabilir. Ergenlere sevgi yönetmek, onun isteklerini sadece almak şeklinde olmamalı, onu okşamak veya öpmekte yeterli değildir. Yaşadığı gelgit olayına denk düşecek bir sevgi gösterimi gerekir. O da kendisine değer vermek, onu önemsemek, adam yerine koymak aile içi kararlara onu iştirak ettirerek sorumluluk  yüklemek, başarılarını taktır etmek ve  başarısızlıklarını abartmamakla olabilir. Başarısızlıklarını ne görmemezlikten gelmek nede abartmak. Sendeletmek ve fakat düşürmemek. Böylelikle başarısızlıklarının bir güven krizine dönüşmesine mani olmak 

Aile  İçi  Özdeşleşmede Güç ve Üstünlük

Çocukluk döneminden ergenlik dönemine geçilirken  model alarak özdeşlemede etkili olan parametre, sevgiden güç otorite ve hakimiyet alanına kaymaktadır. Ergen  gücü, hakimiyet kurmayı,  başarıyı, saygınlığı referans olarak almaktadır. Ergenler genellikle aile içerisinde  hakimiyet kuran bireyi model alarak onunla  özdeşleşme içerisine girmektedir. Babanın hakimiyeti olan ailelerde ergenler baba ile ; annenin hakim olduğu ailelerde anne ile özdeşleşmektedirler(7). Yapılan çalışmalarda Babanın hakimiyetinin olduğu ailelerde yetişen erkek çocukların, annenin hakimiyeti olan ailelerdeki erkek çocuklardan daha uyumlu olduğunu göstermiştir.(7)

Aile  İçi Özdeşleşmede Benzerlik Faktörü

Özdeşleşmede benzerlik faktörü cinsiyet,  fiziksel ve psikolojik(mizaç, huy, karakter, davranış) benzerliklerdir. Bunlar arasında cinsiyet faktörü, genellikle,  Kızların  anneleriyle erkeklerin babaları ile özdeşleşmesinde  etkili olmaktadır. Bununla beraber, diğer fiziksel  ve psikolojik benzerlikler model almada etkili olabilmektedir(7).

Aile İçi Özdeşleşmede Disiplin Faktörü

Aile içi disiplinin oluşturulmasında Aile bireylerinin izlediği yol, takındığı tavır önemlidir. Aile içi disiplin, iki kategoride ele alınabilir(7): Güç Kaynaklı Disiplin, Sevgi Kaynaklı Disiplin.

Sevgi Kaynaklı Disiplin, “İstenmeyen davranışlarda bulunan bir kişiyi, onu ikna ederek vaz geçirmeye çalışma, hayal kırıklığı gösterme, ona aldırmaz gibi davranma, sevgi, şefkat ve anlayışın şarta bağlı olarak verilmesi” şeklinde tanımlanırken; Güç kaynaklı disiplinde, “İstenmeyen davranışlarda bulunan kişinin suçuna karşılık olarak onu tehdit etme, azarlama, bağırma, dayak vb. fiziki cezaya çarptırma” şeklinde tanımlanmaktadır(7).

Güce dayalı cezalandırma ile oluşturulan disiplin anlayışı, yüzeysel kalmakta bireyin ruh dünyasında gerekince bir yankı bulmamaktadır. Aile bireylerine karşı olumsuz bir şuur altının oluşmasına sebebiyet vermekte, ergen aile dışına yönelerek aile dışında özdeşleşmeye gireceği bireyler aramaktadır. Disiplini güce dayalı olarak kurmada ısrarlı olma, ergenin aileden soğumasına, gücü yettiği anda da isyan etmesine neden olmaktadır.   Bu durumda  çocuk veya ergen, model alma, özdeşleşme yoluyla  aileden  öğrenmeyi kesebilmektedir. Taklit edeceği benzeyeceği insanları ailenin dışında aramaktadır.

O nedenle güce dayalı disiplin anlayışı tek başına kullanıldığı taktirde yarardan çok zarar getirmektedir. Cezalandırılmaya karşı çocukta bir bağışıklık sistemi oluşabilmektedir. Haklı da olsak haksızda olsak  nasıl olsa ceza yeyeceğiz anlayışına kapılan çocuk, cezayı hak ederek yemeye talip olabilmektedir.  Ayrıca ferdin şuur altına bu tür bir disiplin anlayışı yerleştiğinden yaşamı içinde kendisine karşı yanlış yapıldığına inandığı durumlarda, daha saldırgan, uzlaşmaz ve cezalandırıcı bir tavır sergilemeye çalışmaktadır.

Bu nedenle sevgiye dayalı disiplin anlayışı, aile içerisinde tercih edilmesi gereken bir disiplin olmalıdır. Sevgiye dayalı disiplin anlayışında ikna etme pışmanlık duygusunu harekete geçirme  vardır. Kendisini başkalarının yerine koyarak düşünmesini sağlamak,  gelecekte kendi çocuklarının olacağını aynı şeyleri kendisine yaptıklarında bundan hoşnut kalıp kalmayacağının sorgulamasını yaptırmak  gerekir.

Disiplin anlayışında çocuk veya ergene  neyi yapamayacağının yanında neyi yapabileceği de öğretilmelidir. Öğrenmenin önemli yollarından biri olan özdeşleşme, model edinme, özdeşleşmenin aile içerisinde başarılması durumunda  ergen için son derece önemli bir öğrenme aracı olacaktır.  Çocuk sorgulamayarak taklit ederek ailede ki değerleri genellikle benimser içselleştirir.  Böylelikle anne babalar,  kendi değerlerini bu yolla çocuk ve ergenlere aktarabileceklerdir. Böylelikle aile, terbiyenin en etkili ve en  önemli araçlarından biri olacaktır.

Yakın Çevrede Özdeşleşme

Yakın cevre ile yüz yüze temasın olduğu, birlikte bulunulabilen çevre kast edilmektedir. Bu çevrede  arkadaşlar ve öğretmenler yer almaktadır. Çocuk ilk okula başladığı andan itibaren bu çevreden etkin bir şekilde etkilenir.

Ergenliğe doğru başlayan bağımsızlık arayışı, ergenlikte zirveye ulaştığından  kendini ayrı bir birey, ayrı bir dünya, varlık ve şahsiyet olarak kabul ettirme için ilişkiler aileden dışarıya doğru kayar. Toplumda kendine bir yer edinmek isteyen, kendisine rol belirleyen  ergen bu isteğini, bir arkadaş grubu edinerek göstermeye çalışır. Arkadaş grubu onun ikinci ailesidir, sığındığı bir limandır.  Çocuğun büyümesine paralel olarak arkadaş grubunun çocuk üzerinde ki etkisi gittikçe artar ergenlikte zirveye ulaşır. Anne babası ve öğretmenleri ile paylaşamayacağı düşüncelerini ve sırlarını arkadaşları ile paylaşır. Arkadaş grupları bazı özellikler, normlar etrafında şekillenir.  Düşünce ve davranışlarda ortak bazı  özellikler vardır. Fert grup içerisinde ancak o normları benimsediği ve uyduğu sürece kalabilir(6). Çevre kazanmak, çevrede tutunabilmek özel bir gayret ve fedakarlık gerektirir. Grup içinde kalmak, grup tarafından aranılır olmak ergen için kendisine verilen değerin, önemin bir göstergesi olarak algılanmaktadır. Arkadaşları tarafından beğenilmek, Aile tarafından beğenilmekten daha önemli olabilir. Ailenin istediği giyim kuşam yerine arkadaş grubunun benimsediği giyim kuşamı tercih edilebilir.

Gruptan dışlanmak buluğ çağına girmiş bir genç için çok ağırdır.  Ergen, dışlanmayı  kolay hazmedemez. Böyle bir dışlanma ile oluşan boşluk kısa zamanda doldurulamazsa ergen bunalıma düşebilir ve çevre ile ilişkiyi koparabilir. Arkadaş boşluğunu sanal alemde arayabilir. Bilgisayarın başında saatlerce oyun oynama, Chat yaparak vakit öldürme, böyle bir psikolojinin ürünü olabilir.

Ergen  grupla özdeşleşerek bir çok bilgiyi, davranışı ve değeri gruptan kazanır.  Aileler için en ciddi sorun grubun norm ve değerleri ile ailenin norm ve değerlerinin birbiri ile örtüşüp örtüşmediğidir. Norm ve değer örtüşmemesi, Gençle aile arasında çatışmaya neden olur. Bunun için aileler ergenliğe ulaşmadan çocuklarının çevresini ve arkadaş gruplarını inşa etmeye çalışmalıdır. Aile, seçeceği disiplin anlayışı ile bu gerginliği, çatışmayı minimum zararla atlatmanın çarelerini aramalıdır.

Yakın çevrede  çocuğun üzerinde etkili olan unsurlardan biri de onun öğretmenleridir. Çocuk açısından İlkokul öğretmenleri tartışılmazdır, hatasızdır ve her şeyi bilendir. Çocuklar için ideal modellerdir. Ortaokul ve lise dönemlerinde öğretmenlerin etkisi gittikçe azalır. Ancak iyi iletişim kurabilen ve öğrenciye değer verenler, öğrenciler için model olabilmektedirler.  Bunlarla bir özdeşleşme yaparak bir çok değeri, davranışı almaktadır.

Uzak Çevre ile Özdeşleşme

Aile, okul, arkadaş grupları içerisinde düşünceleri gittikçe zenginleşen ergenler, aynı zamanda yakınında olan insanların kusurlarını, eksikliklerini de görmektedirler. Bundan dolayı kendini daha yeterli, daha kamil görerek dikkatlerini uzak çevreye yöneltirler. O zamana kadar kazandıkları bilgi ve tecrübe ile gözlerini daha yükseklere dikerler.  Artık onların model adayları, meşhurlar, başarılı olanlar, değişik kabiliyete sahip  sporcular sanatkarlar, gazeteciler, siyası ve dini liderlerdir. Bir kısmının karizması, bir kısmının fikirleri, bir kısmının fiziği, bir kısmının da meşhurluğu model seçilmelerinde etkili olmaktadır.  Buradaki özdeşleşme yaş gruplarına bağlı olarak değişmektedir:

“Ergenliğin ilk dönemi olan 12-14 yaş grubunda sporcularla özdeşleşme gençler için önem taşımaktadır. Yine bu yaş grubunda siyası liderle özdeşleşme  en az seviyede gerçekleşmektedir. Sinema, televizyon ve sahne sanatçıları, artan yaş ile birlikte ergenlerin nazarında önemini kaybetmektedir. 15-17 yaş grubu ile 18 ve daha büyük yaş grubunda gençler gençler artık sosyalleşmeye başladıkları için  ülke problemlerine  ilgilerinde artış olmakta ve siyası liderleri kendilerine model almaktadırlar”(7)

Tarihi Şahsiyetlerle Özdeşleşme

Ergenin yaşının ilerlemesi  ile yakın ve uzak çevrede edindiği modellerin eksikliklerini  daha fazla görmeye başlar. İdeal düşünme alışkanlığında olan genç için  modellerde eksik ve kusur olmamalıdır.  Kendisini artık yetişkin, olgun ve tecrübeli görür. Hayatın değişik yönlerine  vakıftır. Eğitim ve öğretim sürecinde kazandıkları ile kendini daha mükemmel görüp daha mükemmele, daha ideale  yönelmesi gerektiği fikrine sahip olabilir. Onun için mükemmel, tarihte büyük işler başarmış tarihi şahsiyetlerdir. O nedenle genç kendisine tarihi şahsiyetlerden Modeller arar.  Bu aşamada bağlılık  veya hayranlık şahsın kendisinden ziyade onun ortaya koyduğu fikirler, düşünceler başarılar ve eserlerdir(7).

Gençlik Dönemi Bir Sorgulama  Ve Kimlik Arama Dönemidir

Buluğla beraber başlayan  biyolojik ve ruhi değişim gençte bir kimlik arayışına neden olur. Ben kimim,  ne olacağım, hayatın, yaşamın manası nedir?  Ben nereye aitim. Bana bugüne kadar öğretilenler ne derece doğrudur? 

Merak ve sorgulama bu dönemin en belirgin özelliklerinden biridir.  Bu arayış ve sorgulama, onun hayata yükleyeceği anlam için önemlidir. Bu ana sorgulama, onu ya dinginliğe yada med cezir anaforuna getirecektir.  Genç, çocukluktan başlayarak aile, arkadaş grubu, öğretmenleri uzak çevre ve tarihi şahsiyetlerle oluşturduğu özdeşim ile kazandıklarını ve diğer yollarla elde ettiği kazanımları içselleştirerek kendine mal edebilmelidir. Böyle bir sentezleme ile elde ettiği değerler, tutum ve tavırlar, onun benliğinin bir parçası haline getirilerek kimliğini oluşturur.  ‘Kimlik özdeşimlerin bittiği yerde başlamaktadır’(9). Kimliğin oluşumu ile kim olduğu, kimlere ait olduğu, hangi iklime ait olduğu, nereden gelip nereye gideceği sorularının cevaplarını bulmuştur. Bu kimlikle  aynı ortak değerleri, gelenekleri örf ve adetleri paylaşan toplum veya toplumun alt grupları ile bir aynileşme ve bütünleşme içerisine girer. Aidiyet duygusu kazanır. Kimlik gence ayakta durmayı, cesaretli ve kararlı olmayı öğretir. Özgüven verir. Güçlü ve şahsiyetli kılar.

Gencin böyle bir kimliğe ulaşabilmesi için özdeşleşim içerisinde bulunduğu bütün aktörlerin, aldığı eğitimin, yaşadığı ortamın ve bütün bilişim kanallarını birbirleri ile uyumlu olması gerekir.  Aile ile okul, aile ile arkadaş grubu, aile ile uzak çevre, aile ve okul ile uzak çevre ve ortam/sistem birbirleri ile çatışıyorsa, bir gencin güçlü bir kimlik ve kişilik inşa etmesi son derece zor olacak ve gelgitler yaşayacaktır.  Parçalanmış bir kimlik ortaya çıkabilecektir. Aidiyet ve ayniyet oluşamayabilecektir. Bugün Türkiye’nin yaşadığı en ciddi sıkıntı budur.

Bu dönemde kazanılan bir başka kimlikte, cinsel kimliktir. “Cinsel kimlik, bedensel biyolojik yapısının farkında olmak ve buna göre kendisini kadın veya erkek kabul etmekle kazanılır.”(9) Cinsel kimlik, kadının kadın gibi erkeğinde erkek gibi davranması kendi yapısal rollerini ifa etmesidir.

Türkiye bu konuda da sorunludur. Medyada ki diziler aracılığıyla gençlere sunulan özdeşleşim modelleri, cinsel kimliğin çarpıtılmasına sebebiyet olabilecek şekildedir.

Sonuç

Gençlik bir sürecin, bir ortamın ve bir zihniyetin doğal sonucudur. Gençlik, bu faktörlerden bağımsız olarak değerlendirilemez. Gençlik buluğla başlayan yetişkinlikle son bulan bir süreçtir. Gençliğin davranışları,yalnızca buluğ sonrası dönemde kazandıkları tarafından değil,  buluğ çağına kadar  çocukluk döneminde kazandıkları tarafından da etkilenmektedir. O nedenle gençliğimize 12-14 yaşına kadar ne verebildiğimizin tartışılması gerekir.

8 Yıllık kesintisiz eğitimle çocukların eğitimi, terbiyesi  sadece medyaya bırakılmıştır. 12 yaşından önce çocuklara,  kendi kültür medeniyetinin temel değerlerini  öğretmek yasaklandığı için  bu çocuklar kendi değerlerini, ahlaki normlarını nereden öğrenecek sorusu cevapsız kalmaktadır. 8 yıllık kesintisiz eğitimde ki temel mantık sonucu genç, Buluğ çağına yeterince donanım kazanamadan  gelmektedir.  Bir gelgit dönemi olan Ergenliğin sarsıntılarını, bir alt yapı olmadan  minimum zararla atlatabilmesi oldukça zordur. Bunun için gençlik büyük şoklar yaşamakta ve ruh dünyasında çok ciddi kırılmalar meydana gelebilmektedir.

Gençlikle ilgili çalışmalarda ortaya çıkan gerçek, çocuk veya ergen; aile, arkadaş/arkadaş grubu, okul, sistemin öngördüğü yaşam biçimi(ortam), medya ve tarih olmak üzere 6 faktör tarafından şekillendirilmektedir. Bu 6 faktörün öngördüğü insan ve genç tipi ayni olmadıkça,  bu 6 faktör aynı hedefe aynı yöne yönlendirilmedikçe gençliğin bir değer ve kimlik arayışında kaosa düşeceği,  bunalım yaşayacağı çok açık bir gerçektir.

Ailede öğretilenle okulda öğretilen bir biri ile örtüşmüyorsa, ailede öğretilenle medyada öğretilen örtüşmüyorsa bir gencin belli bir istikamet tutturması mümkün mu? Evdeki değerlerle sokaktaki değerler aynı değilse bunda gencin günahı nedir?

Bir ülkede  yozlaşma ve yolsuzluk  bir yaşam tarzı haline getirilmek isteniyorsa bundan gençliğin etkilenmemesi mümkün mü?

Bir ülkede zevki sefa alemlerinde yaşayanlarla çöplerden yiyecek toplayanlar iç içe yaşıyorsa, bundan gençliğin etkilenmemesi mümkün mü?

Bir ülkede  Refahtan şımarıp azanların çılgınlıkları, çirkinlikleri ve çirkeflikleri örnek bir yaşam biçimi  olarak insanlara taktım ediliyorsa buna gençlerin isyan etmemesi mümkün mü?

Bir ülkede insanlar bir gecede star yapılıp bir gecede yerin dibine batırılıyorsa bundan neslin etkilenmemesi mümkün mü?

 Bir ülkede Helalinden kazanma, onurlu ve sade yaşama alaya alınıp para gelsin de nasıl gelirse gelsin zihniyeti, bir yaşam biçimi olarak sunuluyorsa, buna gençliğin ilgisiz kalması mümkün mü?

Bir ülkede ahlaklı olma  yerine ahlaksızlık meşru gösterilmeye çalışıyorsa, buna gençliğin tepki vermemesi mümkün mü?

Bir ülkede aileyi yıkmak bir marifet olarak gösterilmek isteniyorsa, kadın ticari bir meta haline getirilip pazarlanıyorsa ve annelik aşağılanıyorsa içinde bulunduğu durumdan dolayı suçlanması gereken gençlik değildir.

Bir ülkede hırsızlık ve yolsuzluk, çalma-çırpma  ile zengin olanlar el üstünde tutuluyorsa, zengin olmayı şans oyunlarında aramasından dolayı  suçlu olan gençlik değildir.

Bir ülkede iktidar ve muhalefeti, hakareti, yalanı, kavgayı iktidar oyununun doğası haline getiriyorlarsa, sorunlarını şiddet kullanarak çözmesinden dolayı suçlu olan gençlik değildir.

Bir ülkede kendi dini, tarihi, kültür ve medeniyet değerleri her gün aşağılanıyorsa yabancılaşmaya başladığından ve ülkeyi terk etmek istediğinden dolayı suçlu olan  ve suçlanması gereken gençlik değildir.

            Öyleyse suçlu kimdir?

            Suçlu, helalı haram yapan bir zihniyettir.

            Suçlu, kendisi yerine başkası olmayı marifet sayan bir anlayıştır.

            Suçlu, her gün dine ve dindara küfretmeyi alışkanlık haline getirenlerdir

            Suçlu, kendi tarihini inkar eden etkili ve yetkili olanlardır.

Suçlu, yoksulluk, yolsuzluk, yozlaşma, yabancılaşma, yasaklama ve jurnallemeyi bir yaşam biçimi haline getiren içinde yaşanılan sistemdir.

Suçlu, gençliği düşmanın beşinci kol faaliyetlerine karşı savunmasız bırakan etkili ve yetkililerdir

Suçlu, bütün olup bitenler karşısında susun herkestir.

Onun için bu gençliğe ne oluyor sorusu yanlıştır.

Onun için bu ne biçim gençlik nitelemesi yanlıştır.

Gençlik, sistemin bir yansımasıdır.

Gençlik, sisteme tutulan bir aynadır.

Gençlik, toplumu bekleyen gerçektir

Öyleyse bu gidişle bizi bekleyen gerçek nedir?(Gelecek Sayıya)

Kaynaklar

1-    Armağan i. , gençlik gözüyle gençlik, kırkısraklılar vakfı usadem

Yayınları, istanbul, 2004

2-  Genel Kurmay Başkanı Org. Hilmi Özkökün Harp akademilerinde ki Yıllık Değerlendirme Konuşması.

3- Yazıcıoğlu P., Türkiyede Gençlik ,Türkiye Gençlik Konseyi Girişimi, İstanbul

4- Terör ve Gençlik,  www.teror.gen.tr

5-  ÇOCUK ERGEN PSİKOLOJİSİ VE EĞİTİMİ Rapor

6- Kula N., Gençlik Döneminde Kimlik ve Din, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, Ankara Okulu, Ankara, 2002. S: 31-70

7-  Kılavuz M.A. “Ergenlerde Özdeşleşme ve Din Eğitimi”, Gençlik, Din ve Değerler

 Psikolojisi, Ankara Okulu, Ankara, 2002. S: 209-254

8- Göka E., Genel Olarak Gençlik Dönemi,  Ankara Üniversitesi Psikiyatri Kiliniği Şefi,

            http://www.sosyalhizmetuzmani.org/gençlikdonemleri.htm

9- Göka E., Gençlik Dönemi ve Kimlik Oluşumu, Ankara Üniversitesi Psikiyatri Kiliniği Şefi,

            http://www.sosyalhizmetuzmani.org/gençlikdonemleri.htm

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...