25 Şubat 2016 Perşembe

Basiret ve feraset sahibi bir stratejik akıl: Erbakan

(Milli Gazete) 

Giriş

 “Öğretilmiş çaresizlik psikolojisi” bataklığına düşen bir insan unsuru, ezber bozucu her türlü yaklaşımı, atılımı, eylemi, zamansız, mekânsız, anlamsız ve tehlikeli görür. Gerçeği arama, olaylara nüfuz etme noktasında duyarsızdır, hayalcidir ve kendini aldatmayı sever.

Tehlikeli olan, halkın bu tür tutum, tavır, davranış ve psikolojisi değildir. Asıl tehlikeli olan, aydınların, düşünürlerin, kanaat önderlerinin, siyasetçilerin, yöneticilerin ve bilim adamlarının gerçeği görme noktasında, derinliğine düşünme, alternatifli düşünme noktasında zafiyet göstermesidir.

Yabancı İstihbarat Psikolojik savaş uzmanlarının topluma göstermek istediğinin arka planına nüfuz etme noktasında ki duyarlık kaybı, bu gün en ciddi sıkıntımızdır. Her şeyi siyah beyaz ekseninde gören bir zihni yapı, birçok olayın aydınlamasının önünde en ciddi engeldir.

Rahmetli Erbakan Hocanın mücadelesi, bir bütün olarak incelendiğinde,  milleti öncelikle,  “Öğretilmiş çaresizlik psikolojisinden” kurtaracak tarzda bir strateji ve politika izlediği, kimlik ve bir stratejik akıl inşa etmeye çalıştığı görülmektedir.

Burada, Rahmetli Erbakan Hocanın bu yönü ele alınacaktır.

Erbakan’da Bütünü Görme Ayrıntıya Dikkat Etme Fakat Ayrıntıda Boğulmama

Strateji, çare bulma ilmidir. Bulunduğumuz konumdan ulaşmak istediğimiz konuma nasıl varılacağına ilişkin kuvvetlerin, imkanların sevk ve idare edilmesi, ilim ve sanatıdır. Strateji, kendi kuvvet ve imkânlarınızın analizi ile düşman ya da rakiplerinizin kuvvet ve imkânlarının analizi üzerine kurulur. Strateji, zihinler arası bir mücadelenin, bir savaşın, hayatın pratiğine uygulanmasıdır. Zihinler arası bir savaş olduğu için yığınla belirsizliği bünyesinde barındırır. Stratejinin özü, rakip ya da düşman güçleri yanıltma, aldatmaya dayanır.

Rahmetli Erbakan, Milli Görüş Hareketini Hak-Batıl Çatışması Denklemi üzerine kurmuş ve bütün olayları, bu temel çatışma dinamiği içerisinde değerlendirmiştir. Verdiği mücadelenin temel stratejisini, İç dinamikler, Bölgesel dinamikler ve Küresel dinamikler olmak üzere 3 ana dinamiğin üzerine inşa etmiştir. Milli Görüş kadrolarına, millete, ümmete ve hatta insanlığa dünyadaki asıl mücadelenin gerçek taraflarını, perde arkasında saklanan tehlikeli düşmanı/düşmanları göstermek istemiştir.

Erbakan’da Karanlıktaki Tehlikeyi Görme Yeteneği: Siyonist Gizli Dünya Devleti

Rahmetli Erbakan’a göre sadece İslam’ın değil tüm insanlığın gerçek düşmanı, Siyonizm’dir. Siyonizm hayal değil bir gerçektir. “İlk önce şu gerçeği unutma. Ortada bir timsah var. Siyonizm timsahı. Bunun üst çenesi ABD, alt çenesi AB, kuyruğu da İsrail’dir. 1990’da 20. Haçlı Seferi başlarken, bu kararı aldılar. Çeneleri ayarlardılar. ABD ile AB arasından uyum sağladılar. Sonra NATO’yu İslam’a taarruz gücü haine çevirdiler.” derken ve “Ezen gücün kalbini “Dünya Siyonizm’i” oluşturmaktadır. Beyni ise “Haçlı Zihniyetidir”. Sağ pazusu USA’nın Air Force’u, kolunun devamı ise diğer batı devletleri, özellikle İngiltere’dir. Sol kolu ise Rusya ve bu güce hizmet eden diğer yönetimlerdir.

Bu “Ezen Güç”, adeta Wall Street’e bağlı bir hortumla 6 milyarlık insanlığın kanını Drakula gibi emmektedir (1).” derken de genel olarak İslam âlemine, özel olarak da Türkiye’ye karşı ABD-AB-İngiltere- İsrail-Rusya ittifakının her zaman kurulabileceğine ve dış politikada bu ihtimalin göz önüne alınması gerektiğine vurgu yapmıştır. Bugün Suriye üzerinden Türkiye’ye karşı kurulan ABD-İsrail-Rusya-AB ittifakına bu açıdan bakılmalıdır.

Erbakan Hocaya göre en ciddi tehlike, Siyonizm’in kurduğu, bakıldığı zaman kolayca görülmeyen “Gizli Dünya Devleti”dir. Gizli dünya devleti, piramit şeklinde bir yapılanma içindedir:

“Gizli Dünya devletinin ne olduğunu anlamak için bugün küresel para haline getirilen Amerikan Dolarını incelemek bile yeterlidir. Dolarının üzerine 1933 yılında Roosevelt tarafından ehram resmi, Mısır piramidi yerleştirilmiştir. Bu ehram, Siyonist Güçlerin dünyayı nasıl kontrol ettiğini gösteren karakteristik bir şemadır.”(2)

Siyonizm, bir dolar üzerinde bulunun en üstte herkesi gözleyen, kontrol eden göz ile en altta var olan insanlık arasında 3 ana düzlemde, kademeli bir yapıdır (2-4). Gizli Dünya devleti yapılanışını ahtapota benzetirsek, hiç görülmeyenler kademesini (RT ve Sanhedrin), ahtapotun baş ve gövdesi ile dünyaya yayılmış diğer tüm yapıları da (2. Ve 3. Düzlemdeki Kademeler), ahtapotun kolları ile temsil edebiliriz. Dışarıdan bakanlar, kolların bağlantı yerleri hariç, kolları kolaylıkla görebilmektedirler. Ancak, kolların nereye bağlı olduğu, yani bağlantı noktalarını görmeleri mümkün değildir. Erbakan Hoca, bu bağlantı noktalarının bağlı olduğu ana gövdeyi hep göstermiş ve bu yapının asıl tehlike olduğuna hep dikkat çekmiştir.

Gizli Dünya devleti, açık ve nispeten açık yapıları ile dünyayı örümcek ağına benzer bir ağla örmüştür. Her bir yapının, ana amaçla bağlantılı ve uyumlu, ayrı bir alt amacı vardır. Ahtapotun kolları, B’nai B’rith, Bilderberg, BM, Dünya Bankası, IMF, NATO, CFR, CIA, Busıness Round Table, AIPAC, AB, Trilateral, Mason Locaları, Rotary, Lıons Klüpleri, Dıner, Propeller, YMCA gibi yapılardan oluşmaktadır (4-7). Bu yapıların hepsinin görünürdeki amaçları, farklı olsa bile, perde arkasında, aynı gayeye hizmet ettiklerine Erbakan Hoca ısrarla vurgu yapmıştır.

Erbakan’ın dikkat çektiği çok önemli bir tehlike de Avrupa Birliğidir. Avrupa Birliği, Siyonist bir organizasyondur. Avrupa birliğinde Türkiye, “Büyük İsrail Projesine” giden bir kilometre taşıdır:

“Uygun zaman geldiğinde Türkiye özel statüyle AB’ye alınacak, hemen arkasından İsrail’in de AB’ye girmesi suretiyle Türkiye İsrail ile aynı birliğin parçası olacaktır. Bunun ardından “AB çok büyüdü, Ortadoğu’yu ayrı bir kısım yapalım denecek, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge İsrail ile birlikte ayrı bir birlik, ayrı bir devlet olarak tanınacaktır.” (4,7).

Erbakan’ın Tuzakları Görebilme Yeteneği

1993’te, RP’nin mecliste sadece 38 milletvekili vardı. Görünürde RP, sistem için tehlike değildi. Ancak Milli Görüş hareketi yükselen bir güçtü. Yıpranmış olan Merkez Sağ kadroların hitap ettiği tabanın yeni gözdesi RP idi. Bunu, hem ulusal hem de küresel sistem mensupları görmekte ve bu hareketi vaktinden önce iktidar yapıp, iktidarda, canlı canlı mezara gömmek peşindeydiler. ABD-İsrail-İngiltere şer ekseni tarafından desteklenen “Sol–Alevi-Sabatayist Cunta”, ordu içerisinde buna göre mevzilenmekte ve hazırlık yapmaktaydı (8).

Erbakan, tehlikeyi ve kurulan tuzağı zamanında görmüştü.  23 Aralık 1993’te, yapılmış olan bir röportajda Erbakan, bu tehlikeye, tuzağa hatta bir projeye dikkat çekmekteydi:

“Erbakan: Refah Partisini bekleyen büyük bir tehlike vardır… Biz iktidara geliriz. Geliriz gelmesine de… Evet iktidara gelebiliriz. Ama sonra ne olur? İktidarda kalabilir miyiz? Yanı bizi iktidara hapsederler…

Biz bir şey fark ettik. Bugün Türkiye’de bizim iktidara gelmemizi engellemek isteyen güçler var. Eskiden bize ilgi göstermeyen çevreler, şimdi bize hoş görünmeye çalışıyorlar. Eskiden yolumuza engel koyanlar, şimdi engellerini çekmek ister gibi davranıyorlar. Adeta bizim iktidara gelmemizi ister gibi çalışıyorlar. En azından bize ilişmemeye özen gösteriyorlar… Bu adamlar bizim iktidara gelmemizi hoşgörüyle karşılıyorlarsa, bunda bir bit yeniği vardır.

Anladığımız kadarıyla, bu adamlar bizim iktidara gelmemize ses çıkartmamak kararı aldılar. Biz iktidara geldikten sonra da bizi iktidarda perişan etmeyi düşünüyorlar… Böyle bir planları varmış gibi geliyor bana. Biz iktidara geleceğiz. Sonra da bizi iktidara hapsedip perişan etmek isteyecekler. Bize iş yaptırmayacaklar. Önümüze akıl almaz engeller çıkaracaklar. Atacağımız her adımda bizi batırmayı, sabote etmeyi düşünecekler. Hangi soruna el atsak, çözümü yokuşa sürüp, çok kısa zamanda bizleri iktidarda beceriksiz davranmış olmakla suçlayacaklar. İşte Müslümanlar ne kadar başarısız, görün diyecekler.

Elimizde Amerikalıların yayınladıkları stratejik araştırma enstitülerinin raporları var. Bunlara göre, Türkiye’deki askeri ihtilallar çözüm getirmiyor deniliyor. Ama biz iktidara gelirsek hükümetimizi çalıştırmazlar. Bu raporlardan bizim çıkardığımız sonuç budur.

Ama biz Allah’a güveniyoruz.”(9)

Erbakan Hocanın hissettiği tehlikeleri, tuzakları, projeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

* “Sistem Karşıtı Unsurların Sistem İçine Çekilerek Entegrasyonu Projesi”, “RP’nin Sağcılaştırılması”, “Merkez Sağ Parti Yapılması”

*“Başarısızlığın İslamileştirilmesi Projesi”

*“İşbirlikçi Konumuna Sokma Projesi”

*“Şiddete Bulaştırarak Darbe Yapma Projesi”

*“Milli Görüş Hareketini Parçalama Projesi”

*“Milli Görüşün Karşısına Güçlü Rakipler Çıkarma Projesi”

Erbakan hislerinde yanılmamıştır. Bu projeler birbirleri ile bağlantılı bir şekilde devreye sokulmuştur. İstenen sonucu elde edebilmek için önce RP sonra da FP kapatılmış ve Erbakan Hoca siyasetten yasaklanarak hareket bölünmüştür.         

Sonuç: Savaşı Değil Barışı Önceleyen Bir Stratejik Akıl Erbakan

Birinci körfez krizi nedeniyle Müslüman ülkeler arasında yürüttüğü diplomaside, Müslüman ülkeler arasındaki meselelerin savaşla değil barışla çözülmesi gerektiğini aksi takdirde bu coğrafyada çıkacak bir savaşın sadece ve sadece emperyalistlere yarayacağını ısrarla dile getirmiş bir stratejisyen olan Erbakan, sanki bugünleri tarif etmektedir (1):

“Müslüman ülkeler, aralarındaki ihtilafları savaşla değil, barış yoluyla çözmeye karar vermelidirler. Mevcut şartlar altında milyonlarca Müslüman kanı akacağına, Müslüman ülkeler tahrip olup zayıf düşeceklerine, dış güçlerin aleti olup birbirleri ile savaşacaklarına aşağıdaki şartlarla barış yapmalarında sayılamayacak kadar fayda mevcuttur...”

Allah tüm iman edenlere, basiret ve feraset sahibi stratejik bir akla sahip olmayı nasip eylesin.

Kaynaklar

1- Erbakan, N., Körfez Krizi Emperyalizm ve Petrol,Rehber yayınları, S: 11, 20-21.

2- Erbakan, N., Yeni Bir Dünya ve Adil Düzen, Esam, Ankara, 2010, S: 27-30.

3- Erbakan, N., Davam, MGV yayınları,2014, S: 83-117

4- Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, 1996.

5- Erbakan N., Milli Görüş, Dergah Yayınları, İstanbul,1975, S:235-270.

6- Erbakan’ın Basın Toplantı Özetleri, İstanbul İl Teşkilatı Yayın No 3, 1990.

7- Erbakan N., Türkiye’nin Temel Meseleleri,  Rehber Yayıncılık, Ankara, 1991, S: 52,80-96,199

8- Vatandaş, A., Armagedon Türkiye–İsrail Gizli Savaşı, Timaş yay., İstanbul, 1997, S: 22- 28, 33-34, 46-55, 113-116.

9- Altındal, A., Röportaj, 23-24 Aralık 1993, Yeni Günaydın. 

 

18 Şubat 2016 Perşembe

JOE BİDEN’İN GELİŞİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER-3: ABD İkiyüzlüdür, Dost Görünen Düşmandır

(Milli Gazete)

Giriş

ABD Başkan yardımcısı Joe Biden, Türkiye’ye gelip açık ve kapalı bir şekilde değişik kesimden insanlarla görüşmüş, görüşmeler sürecinde, genel olarak, “Akademisyenler Bildirisi”, “Tutuklu Gazeteciler” ve PKK-PYD olmak üzere üç ana konu ile ilgili beyanatlar vermiştir. Geçen iki yazıda “Akademisyenler Bildirisi”, “Tutuklu Gazeteciler” ile ilgili yaptığı açıklamalar, ele alınmıştır. Burada 3. konu olan PKK-PYD ile ilgili hem Türkiye’de hem de ABD’ye döndükten sonra yaptığı açıklamalar ele alınıp değerlendirilecektir.

Irak- Suriye Ekseninde Türkiye ABD Çatışması

Tarafların birbirlerini “Model ortak”, “stratejik ortak”, “dost” olarak kamuoyuna taktım etmiş olmalarına rağmen Türkiye’nin menfaatleri ile ABD’nin menfaatleri, özellikle, İslam Coğrafyasının her yerinde çatışma halindedir. Bu Türkiye’nin kullandığı diplomasi diline yansımakta; ABD ise daha itidalli bir dil kullanmaktadır. Bununla birlikte Irak- Suriye özeline gelindiğinde tarafların kullandığı dil birbirine benzeşmekte hatta örtüşmektedir.

Irak- Suriye hattında Türkiye ile ABD’nin karşı karşıya geldiği konuları, Biden’in gelişi bağlamında aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

* Başika Kampındaki Türk Askerleri

* PKK-PYD İlişkisi

* Bu coğrafyada asıl savaşılması gereken düşman Kim?

* Bu coğrafyada terörist olan olmayan örgütler kimler?

* Bölünmüş Suriye mi Tek Suriye mi?

* Esed’lı geçiş mi? Esed’sız geçiş mi?

* Göçmenler için Güvenli Bölge Meselesi.

Bugün için asıl mesele, bu konularda “Dost” ve “stratejik ortak” olarak kabul edilen ABD ile Türkiye’nin tezlerinin örtüşmemesidir:

Davutoğlu: “Türkiye olarak ulusal güvenlik kaygılarımızı sayın Biden’e açık şekilde ifade ettim. Irak ve Suriye boyunca sınırlarımızın ötesinde maalesef bir devlet otoritesi yok. Türkiye Suriye’de aynı anda 3 risk unsurunu birlikte bir tehdit olarak görmektedir. Birincisi rejimdir. Barbarca zulümleriyle mülteci akınlarına sebebiyet vermiştir. İkincisi DAEŞ’tir, ki onlar da barbarca terör eylemleriyle insanlık suçu işlemiştir. Üçüncüsü de YPG’’dir. Çünkü YPG de aynı şekilde bulunduğu, kontrol ettiği bölgelerde Arap ve Türkmenleri ve kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri tam bir etnik temizlik mantığıyla temizlemeye kalkmış ve Türkiye içinde teröre destek olacak faaliyetler içinde bulunmuştur. Dolayısıyla bu üç unsuru da biz tehdit olarak görüyoruz, gerektiğinde bu üç unsura karşı ulusal güvenliğimizin gerektirdiği her türlü adımı atma konusunda kararlı bir tutum sergiliyoruz.”

Buna karşılık ABD’nin tehdit sıralamasında birinci derece tehdit İŞİD, ikinci derece tehdit, PYD dışındaki silahlı mücadele yapan güçler, üçüncü sırada Esed yönetimi gelmektedir. Taban tabana zıt bir tehdit algısı söz konusudur. Nitekim Biden’in Türkiye’de görüştüğü kişilerden Orhan Miroğlu, Biden’in; ‘Amerika’nın yararı nerede biliyorum ama bu sizin (Türkiye’nin) yararınıza mıdır, işte onu bilmiyorum..’ tarzında bir ifade kullandığını belirtmiş olması (1), ABD ve Türkiye Menfaatlerinin örtüşmediği anlamına gelmektedir. Türkiye, yol boyu bunu unutmamalıdır.

Başika Kampındaki Çatışma

Uzun zamandan beri Türkiye, Irak hükümeti ile anlaşmalı olarak İŞİD’e karşı Irak’ın Başika bölgesinde özel bir birlik bulundurmaktaydı. 2015’in sonlarına doğru Türkiye bu kamptaki hem askeri birliğinin sayısını hem de teçhizatını artırarak İŞİD’e karşı, Musul’da daha karalı bir mücadele vermek istemiştir. Fakat beklenmedik bir tarzda hem ABD hem de Irak yönetimi, Irak’ın toprak bütünlüğünü bahane ederek Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığına toptan karşı çıkmış, bizzat Obama Cumhurbaşkanı Erdoğan’la telefonla görüşerek bölgeyi boşaltmasın istemiştir. Biden’in Türkiye’ye gelişinde üzerinde konuştuğu konulardan birisi de Başika kampındaki askerler meselesidir:

“Biden: “Irak konusundaki katkılarınızı konuşuyoruz. Biz Ankara ile Bağdat ile çalışmalara devam edeceğiz. İlgili taraflarla birlikte Musul’u geri almak için çalışacağız. Musul herhangi bir ülkenin emrinde olmayacak, Musul’u işgalden kurtarmamız gerekecek. Sadece yetkilendirilmedim aynı zamanda görev kabul ediyorum bunu..’’ (2,3)

Irak Başbakanı Haydar Abadi’nin Biden’in Türkiye’ye gelişinden önce Davos’ta CNBC’ye verdiği mülakatta Türkiye’yle ilgili “Türkiye’nin Osmanlı imparatorluğu şeyine dönmek istediğini düşünüyorum. Bölgede buna yer olduğunu düşünmüyorum” tarzında bir açıklama yapmış olması (4) ile bu durum, Türkiye’nin menfaatine uymadığı gibi daha önce ABD-Türkiye-Irak’la yapılmış anlaşmalara da uygun değildir.

ABD bir kez daha “Model Ortak”, “Stratejik Ortak”, “dost” dediği Türkiye’ye ihanet etmiş, ikiyüzlü, dost görünen düşman olduğunu ortaya koymuştur.

ABD ve Türkiye’nin PKK-PYD-YPG’ye Bakışı

Türkiye ile ABD arasındaki en ciddi ihtilaf konularından biri, Suriye’de faaliyet gösteren, Kürtçü, kavmiyetçi, Esed ile işbirliği içerisinde olan PYD örgütüne bakış açısıdır. Türkiye, PYD’yi PKK’nin Suriye kolu olarak görüp “terörist” kabul etmektedir. PYD’nin ya da onunla ilişkili örgütlerin Suriye’nin Kuzeyinde herhangi bir otorite kurmalarını, Kürt halkını temsil etmelerini kabul etmemektedir.

ABD-İŞİD-Esed İşbirliği sonucu PYD, Kobani, Tel Elyap, Afrin bölgelerini kontrolü altına alarak, Kürt olmayan halkların göçünü sağlayarak “Kantonal yönetimler”, meydana getirmiştir. Şimdi bu Kantonal yönetimleri, Cerablus bölgesini işgal ederek birleştirip Suriye’nin Kuzeyinde Kürtçü, Seküler büyük bir Kürt Kanton bölgesi kurmak ve Akdeniz’e ulaşan bir koridor oluşturmak istemektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyişi ile “Türkiye, bunu savaş nedeni” saymakta, “PYD’nin Fırat’ın Batısına geçmesine müsaade etmeyeceğini” açık bir şekilde belirtmektedir. Türkiye, Suriye’nin Kuzeyinde “2. bir Kandil istememektedir”.

Nitekim Başbakan Davutoğlu, bu noktada, Türkiye’nin kararlılığını ısrarla gündeme getirmekte ve konu üzerine özel vurgu yapmaktadır:

“ABD’nin, dost ve stratejik bir müttefik olarak bu kaygıları doğru anlaması bizim için önemlidir. PKK, bizim için DAEŞ gibi bir terör örgütüdür. YPG, PKK ile doğrudan özdeşleştiği için, dolayısıyla Suriye’den Türkiye’ye gittikçe artan bir tehdit haline dönüşmektedir. Türkiye içinde de teröre karşı verdiğimiz mücadele son silahlı unsur silahını bırakana veya Türkiye’yi terk edene kadar da sürecektir... Biz terör örgütleri arasında fark görmedik” (5)

ABD’nin yaklaşımı ise, Türkiye’nin bu yaklaşımının tam tersidir:

“ Sizinle Sayın Başbakan, DEAŞ, PKK ve Nusra konusunda hemfikiriz. Basitçe bunlar terörist gruplardır. Türkiye’ye zarar veren kişi ve örgütlerin karşısındayız.” “Terör örgütlerini ortadan kaldırmak için işbirliği yapmaya devam edeceğiz. Ortak misyon DEAŞ’ı ortadan kaldırmaktır, bunda kesiniz.” (5)

Türkiye, Güneyinde Suriye’de PYD’nin Kantonal bölgeler kurmasına karşı çıkarken; ABD, İŞİD’in Türkiye’nin Güneyinde Devlet kurmasına karşı çıkmaktadır:

“DEAŞ’ın sınırdaki saldırılarını engelleme konusunda mücadelemize şimdi ve örgütü yendikten sonra da devam edeceğiz. Güney sınırınızda devlet kurmasına engel olacağız.” (5)

ABD, Türkiye ne kadar güzel hemfikirler (!). Türkiye PYD’yi, PKK’nin Suriye kolu olarak görürken; ABD, PYD’yi İŞİD’e karşı savaşan bir “karasal güç” ve “stratejik ortak” olarak görmektedir.Nitekim Biden, yaptığı açıklamalarla ”PYD’yi PKK’nın uzantısı olarak görmüyoruz” demiştir. (2,3) Diğer taraftan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Washington’da 8.02.2016 tarihinde düzenlediği basın toplantısında, “Türkiye’nin, YPG ile ilgili endişelerini anlıyoruz. Ancak YPG, İŞİD ile mücadelede en başarılı güçlerden biri. Biz onları terörist örgüt olarak görmüyoruz ve kendilerini desteklemeyi sürdüreceğiz” açıklamasını yaparak Biden’in görüşlerini tekrarlayarak ABD’nin bu noktada ki kararlılığını ortaya koymuştur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’nin PYD ile ilişkisine değinerek, “Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobanı’deki teröristler mi?” sorusuna Kirby, “Cumhurbaşkanı Erdoğan açık açık söyledi. Ya biz ya onlar dedi… “Burada yapılacak seçim, koalisyon üyesi olarak bizlerin IŞİD’e karşı çabamızı artırmak ve örgütü Irak ve Suriye’de zayıflatıp, bütünüyle ortadan kaldırmak…” YPD ile ilgili dillendirdikleri kaygılar yeni değil, yeni olan bir şey yok. Bu konuda Türkiye ile konuşmayı ve görüş alışverişinde bulunmayı sürdüreceğiz” tarzında bir cevap vermekle, PYD konusundaki kararlı tutumlarını devam ettirdiklerini ortaya koymuştur.

Özet olarak Türkiye, PYD’yi PKK’nın Suriye kolu olarak terörist bir örgüt olarak görürken; ABD, PYD’yi, “İŞİD’e karşı savaşan bir kara gücü olarak görmekte ve “stratejik ortak” olarak kabul etmekte ve her türlü askeri desteği vermektedir.

Sonuç: ABD İkiyüzlüdür, Dost Görüne Düşmandır

Cerablusa girmeye çalışan ABD, Rusya destekli PYD güçlerine Türkiye, uzun menzilli toplarla müdahale etmektedir. 17.2.2016, Ankara’nın göbeğinde art arda patlatılan 28 kişinin ölümüne, 60 civarında insanın yaralanmasına sebebiyet veren bombalar, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin yukarıda sözüne ettiği Türkiye ile konuşmanın bir şekli olarak değerlendirilmelidir. ABD’ye cevap da, buna uygun olarak verilmelidir. Türkiye, ABD ile anladığı dilden konuşmaya başlamalıdır. İlk yapılabilecek olan, Türkiye’deki ABD ve NATO üslerini kapatmak olmalıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müttefikimiz, dostumuz, ortağımız dediğimiz devletlerin de aralarında bulunduğu kimi ülkeler, ısrarla terör örgütünün gerçek yüzünü görmüyor, görmek istemiyor. Bizimle başa baş oturup konuştuğumuzda, ismini vermeyeceğim, bölücü terörü, bu bir terör örgütüdür diyor. Madem böyledir, o zaman çık, açıkça tavrını koy. Yok.”(6)

O nedenle diyoruz ki ABD, ikiyüzlüdür, dost değil düşmandır.

Öyleyse ey siyasetçiler, ABD’ye “Model Ortak”, Stratejik Ortak”, “Dost” demeyin, dilinizi düzeltin.

Kaynaklar

1- Miroğlu, O., Amerika Ve Kürtler, Star, 26.01.2016.

2- Hacaloğlu,H., Türkiye- ABD Hangi Konularda Mutabık Kaldı? Amerika’nın sesi, 23.01.2016

3- Davutoğlu ile Biden görüştü; al jazeera 24.01.2016;

http://www.aljazeera.com.tr/haber/davutoglu-ile-biden-gorustu

4- Zaman, A., Biden ve Başika bilmecesi, DİKEN.COM.TR 26.01.2016;

http://www.diken.com.tr/biden-ve-basika-bilmecesi/

5- Davutoğlu ile Biden görüştü ,al jazeera 24.01.2016; http://www.aljazeera.com.tr/haber/davutoglu-ile-biden-gorustu

6- Karataş, O., Hani Dünyaya Ayar Veriyorduk?, Ortadoğu 26.01.2016 

 

11 Şubat 2016 Perşembe

JOE BİDEN’İN GELİŞİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER: Örümceğin Ağları

(Milli Gazete)

Giriş

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in gelişinin hemen öncesinde Türkiye’de vuku bulan olaylarla Biden’in gelişi arasında, bir ilişki olduğunu, geçen haftaki yazıda incelemiştik. Burada, Biden’in gelişini, yaptığı temasları ve açıklamaları bir başka açıdan ele alıp inceleyeceğiz.

 Örümceğin Ağları

Örümcekler, özel iplik üreten hayvanlardır. İplikleri aynı kalınlıktaki çelikten hafif ve fakat ondan çok daha yüksek mukavemetlidirler. Örümcekler, ürettikleri iplikleri ile kendi yuvalarını yaparlarken başkalarının da yuvalarını yıkarlar. Ördükleri ağlara kendilerini yiyecek gibi asarak tuzak kurar, avlanmak üzere gelen düşmanına ani bir hareketle saldırıp vücuduna zehir ithal ederek onu uyuşturur. Baygın haldeki düşmanını ürettiği ipliklerle paketleyerek ambara kaldırır. Acıktığı zaman gidip canlı olan düşmanını yemeye başlar.

Bazen de avlanma mekanlarının değişik yerlerine ipliklerden oluşan hatlar çekerek ve kendisi kamufle olarak tuzak kurarlar. Bu çekilmiş ipliklere dokunan her hangi bir canlı olduğunda; gizlendiği yerden aniden fırlayarak avının üzerine saldırır.

Bazı örümcek türlerinde çiftleşme sürecinde dişi örümcek, erkeğini düzenli bir şekilde yiyerek öldürür. Bu türlerde doğan yavrulardan güçlü olanlar, zayıf yavruları, öldürüp yerler. Bu tür örümcek aileleri, içinde huzur, güven ve dostluk olmayan, kaos ve kargaşa olan, herkesin herkesle kavgalı olduğu ailelerdir. Muhtemelen bu sebeple Kur’an, “Allah’tan başkasını veli edinenler”in halini, örümceğin yuvasına benzetmektedir:

“[Ankebut-41] Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.”

Ayetin sonunda yer alan “bir bilselerdi” ifadesi, dile getirilen konunun önemini ve içerisinde derin sırlar sakladığı ve bu sırların ilk bakışta anlaşılamayacağı anlamına gelmektedir. Ankebut-43. Ayette “bu örneklere”, “âlimlerden başkası akıl erdirmez.” Denerek konunun çok özel ve önemli olduğuna bir kez daha vurgu yapılmaktadır.

ABD merkezli şer ittifakı da tıpkı örümcekler gibidir. Dost düşman demeden hedefe koyduğu ülkeleri parçalayıp yemek için, her türlü kötülüğü, vefasızlığı göstermekte hiçbir mahzur görmezler. ABD, ülkelerin durumuna bağlı olarak, yıllar öncesinden o ülkenin bir kısım STK'ları, sivil ve askeri bürokratları, iş adamları, medya organları, istihbaratçıları, terör örgütleri, uyuyan hücreleri, partileri ve siyasetçileri arasında ağlar örerek tuzak kurmaktadır. Yeri ve zamanı geldiğinde, bazen bunların bir kısmını bazen de tamamını harekete geçirip hedef ülkede kaos meydana getirmektedir.  

Joe Biden’in Türkiye’de Yaptığı Görüşmelerin Anlamı, Mesajı

Biden Türkiye’ye gelmeden önce, Türkiye’de elini kuvvetlendirecek üç önemli gelişme meydana gelmiştir:

1-Güneydoğudaki PKK cinayetlerinde ani bir yükselme olmuştur.

2- Sultanahmet’te Alman Turist kafilesini hedef alan canlı bomba vakası meydana gelmiştir.

3-“Akademisyenler bildirisi” ile Türkiye’de gerilim yükselmiş, ABD ve AB temsilcileri ard arda Türkiye’yi kınamışlardır.

Biden Türkiye’ye bu ortamda gelerek çok farklı kesimlerle açık, aleni bir şekilde görüşerek beyanatlar vermiştir. Açık aleni görüştüklerinin kimlikleri ve görüşmelerden sonra yapılan açıklamalar, Biden’in kurduğu tuzağın işaretleri olarak değerlendirilmelidir.

ABD Başkan Yardımcısı Biden yanında, Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Colin Kahl ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass ile birlikte açık aleni görüştüğü kişi ya da kurumlar, Siyasi iktidarın ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın genellikle kavgalı olduğu kişi ve kurumlardır (1-4):

• Sivil Toplum Örgütü: Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala.

• Gazeteciler: Kadri Gürsel, Aslı Aydıntaşbaş, Ceyda Karan, Pınar Doğan.

• Siyasi Partiler: AKP’den Galip Ensarioğlu ve Orhan Miroğlu, CHP’den Sezgin Tanrıkulu ve Fikri Sağlar, HDP’den Ayhan Bilgen, Leyla Zana ve Altan Tan.

• Akademisyenler: Bilgi Üniversite’nden Prof. Dr. Yaman Akdeniz.

• Aileler: Can Dündar, Tahir Elçi ve Hrant Dink’in aileleri

• Medya Patronu: Dağ Medya’nın sahibi Pınar Dağ.

Osman Kavala, Taksim Kadife darbe sürecinde medyada ismi çok geçen isimlerden biridir. Gazeteci Kadri Gürsel, Aslı Aydıntaşbaş, Ceyda Karan, Pınar Doğan ve Can Dündar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meydanlarda eleştirdiği isimlerdir. Özellikle Can Dündar, genel seçimlere 10 gün kala, “İşte IŞİD’e giden silahlar manşetiyle” Cumhuriyet gazetesinde MİT Tırları ile IŞİD’e silah sevkiyatı yapılıyor yayınını yapmasından dolayı devlet sırlarını ifşa ediyor gerekçesi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hain ilan edilmiş, hakkında dava açılmış ve tutuklanmıştır.

Siyasi partilerden seçilen milletvekilleri genellikle Kürt Milletvekilleridir. HDP milletvekillerinden Altan Tan ile Ayhan Bilgen’in İslami mücadele geçmişleri vardır. Leyla Zana ise HDP yönetimine muhalif olarak bilinmektedir.

Biden, Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşme yapmadan önce yukarıda adı geçen şahıslarla görüşmüş ve görüşmeler sürecinde “Akademisyenler Bildirisi”, Tutuklu Gazeteciler ve PKK-PYD ile ilgili beyanatlar vermiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “hain” ilan ettiği, “bedelini ödeyecek” dediği Can Dündar için Biden, Can Dündar’ın oğluna, “Senin Baban çok cesur, büyük bir Kahraman, gurur duyman gerekir.” söylemiş olması, diploması kurallarını aşan bir tarz olup doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve yargıyı hedef alıp meydan okuduğu anlamına gelmektedir.

Biden’in en çok üzerinde durduğu ve açıklama yaptığı konulardan biri de, “Akademisyenler Bildirisi” ile ilgilidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu bildiriyle ilgili yaptığı açıklamalardan alınmış bir kısım aşağıda verilmektedir:

“Kendilerine güya akademisyen-araştırmacı unvanı yakıştırmış bir gürûh çıkıyor. Devletimize dil uzatıyor, ‘Hak ve özgürlük ihlâli yapıldı’ diyor. Yabancıları da ülkemize davet ediyorlar. Bunun adı ‘müstemleke’ zihniyeti, mandacılıktır. Çoğu maaşını devletten alan, cebinde bu devletin kimliğini taşıyan ve ortalamanın üstünde bir refah düzeyine sahip bu kişilerin Türkiye’ye ihanet içinde olduğunu biliyoruz…”(6).

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu şekilde değerlendirdiği bir bildiri ile ilgili Biden’in yaptığı açıklamalar ise aşağıdadır:

“ Türkiye ne kadar başarılı olursa, bütün Ortadoğu’ya ve özgürlük kavramıyla yeni temas kurmaya başlayan bölgelere verdiği mesaj daha güçlü olur. Ancak medya eleştirel haber yaptığı zaman gözü korkutuluyor ya da hapse atılıyorsa, internet özgürlüğünde kısıtlamaya gidilip Youtube ve Twitter gibi siteler kapatılıyorsa, binden fazla akademisyen sadece bir bildiriyi imzaladıkları için vatana ihanetle suçlanıyorsa, bu olması gereken bir örnek değil.

 “Türkiye’nin demokrasi anlamında bölge için güçlü bir örnek oluşturduğunu görmek isteriz. Türk demokrasisinin gücünün, Amerika ile ittifakının üzerinde güçlü bir etkisi vardır…’’

‘’Eğer birisi kendi fikirlerini söyleyemiyor, politikaları eleştiremiyor ve alternatif başka fikirleri baskı ve intikam korkusu olmadan söyleyemiyorsa, o zaman senin ülkenin fırsatı çalınmış demektir, senin ülkenin imkanları çalınmış demektir.’’(7,8)

Biden yaptığı açıklamalarla, Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı doğrudan hedef almakta, demokrat olmamakla, ülkesinin geleceğini çalmakla, bölge ve temas kurduğu ülkelere yanlış örnek olmakla, ABD ittifakına zarara vermekle ve Türkiye Cumhuriyeti anayasasına uymamakla suçlamakta, eleştirmekte ve tehdit etmektedir. Aynı zamanda farklı kesimleri temsilen görüştüğü isimler üzerinden “arkanızdayız”, “sizi yalnız bırakmayacağız”, “mücadelenize devam edin” “bize güvenin” mesajı vermekte; örülen ağlarda bir kopma olmasını istememektedir:

“Yalnızca Türkiye’ye değil, bütün ülkelere özgürce eleştirebilmenin, özgürce nefes almak kadar değerli olduğunu anlatmaya devam edeceğiz. Basın ve ifade özgürlüğü yalnızca Amerikan değerleri değil, tüm insanlığın değerleridir. Sözünü ettiğimiz özgürlükler Türk halkı için yeni değildir; onlar sizin Anayasa’nızda vardır” (7,8).

Sonuç: ABD İkiyüzlüdür, Dost Değil Düşmandır

Biden’in gerek Can Dündar ve gerekse Akademisyenler bildirisi ile yaptığı açıklamalar göz önüne alındığında, ikiyüzlü bir davranış sergilediğini görmekteyiz. Aynı olaylar kendi ülkesi ABD’de vuku bulduğu zamanki tutum ve tavrı ile Türkiye’de vuku bulduğundaki tutum ve tavrı arasında yüzde yüz tezat vardır.

Can Dündar için “cesur, büyük kahraman” açıklaması yapan Biden, ABD’nin sırlarını açığa çıkartan gazeteci Julian Assange için “terörist” açıklaması yapmıştır (5). Kendi ülkelerinde yapılınca “terörist”, ABD’nin “Model Ortak”, Stratejik Ortak”, “Dost” olarak ilan ettiği Türkiye’de yapılınca, yapan terörist değil “cesur, büyük bir kahraman” oluvermektedir.

O nedenle diyoruz ki ABD, ikiyüzlüdür, dost değil düşmandır.

Biden, 11 Eylül’ü 2001’de New York’da İkiz kulelerin ABD tarafından vurulduğunu söyleyen 75 akademisyenin FBI tarafından tutuklanması kararına evet oyu vermiştir (5). Bir konu/olay/durum ABD’de olunca demokrasi, fikir düşünce ve medya özgürlüğü alanına girmemekte; aynı konu/olay/durum, ABD’nin “Model Ortak”, Stratejik Ortak”, “Dost” olarak ilan ettiği Türkiye’de olunca demokrasi, fikir düşünce ve medya özgürlüğü alanına girmektedir.

O nedenle diyoruz ki ABD, ikiyüzlüdür, dost değil düşmandır.

Biden’in Türkiye’ye Cenevre-III görüşmelerinden önce gelmesi, ABD örümceğinin, hedef ülke Türkiye’yi narkozlamak, ağları ile sarıp sarmalayıp paketlemek için yapılmış bir psikolojik saldırı harekatıdır.

O nedenle diyoruz ki ABD, ikiyüzlüdür, dost değil düşmandır.

Öyleyse Ey Siyasetçiler, ABD’ye “Model Ortak”, Stratejik Ortak”, “Dost” demeyin, dilinizi düzeltin.

Kaynaklar

1- Tanır; İ., haberdar.com 19.01.2016;

http://www.haberdar.com/joe-biden-turkiye-ye-neden-geliyor-makale,696.html

2- Hacaloğlu, H., Amerikanın Sesi 22.01.2016; http://www.amerikaninsesi.com/content/biden-ilk-is-mlletvekilleryle-gorustu/3157455.html

3- Gürsel, K., Biden Bizimle Neden Görüştü? Diken.Com.Tr 22.01.2016;

http://www.diken.com.tr/biden-bizimle-neden-gorustu/

4-Tanır, İ., Haberdar.Com 22.01.2016; http://www.haberdar.com/biden-dan-erdogan-a-salvolar-ne-anlama-geliyor-makale,708.html

5-İkiyüzlü Biden!, Ahaber.com 22.01.2016; http://www.ahaber.com.tr/dunya/2016/01/22/ikiyuzlu-biden

6- Al jazeera 23.01.2016; http://www.aljazeera.com.tr/haber/erdogan-teror-propagandasi-fikir-ozgurlugu-degildir

7-Biden’dan akademisyenlere destek, Al jazeera 22.01.2016; http://www.aljazeera.com.tr/haber/bidendan-akademisyenlere-destek

8- Tanır, I., Haberdar.Com 24.01.2016; http://www.haberdar.com/biden-den-istanbul-da-hirsizlik-gondermesi-makale,713.html

 

4 Şubat 2016 Perşembe

 (Milli Gazete)

Taksim Kadife Darbe Sürecinin 7 Haziran 2015 Genel Seçimler aşamasında, AKP’nin tek başına iktidar yapılmaması ile başlayan 1 Kasım 2015 genel seçimlerine kadar devam eden süreçte, Türkiye-Irak-Suriye düzleminde vuku bulan olaylara bağlı olarak Türkiye’nin arka odasında, küresel güçlerle Türkiye arasında çok ciddi pazarlıkların yapıldığı ve kısmı bir uzlaşmaya varıldığı söylenebilir.

Siyasi iktidarın çok ani bir değişiklikle, “2002 Fabrika ayarlarına döndüğünü” ilan ederek, NATO üslerini açması, AB sürecini yeniden başlatması, Çin füze ihalesini iptal etmesi ve İsrail devletini dost ilan etmesi, böyle bir sürecin sonucu olmalıdır. Rus uçağının düşürülmesi, İran üzerindeki ambargonun kaldırılarak önünün açılması, İslam coğrafyasındaki satranç oyununun bir parçasıdır. Rus uçağı düşürülerek Türkiye, Suriye denkleminden saf dışı edilmeye çalışılırken; Başika kampındaki askerlerin ABD tarafından çekilmesinin ısrarla istenmesi ile de Türkiye, Irak denkleminden devre dışına çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Bunların ardından Sultanahmet canlı bomba vakası ve bununla hemen hemen aynı zamana denk düşen, Türkiye’yi meşgul eden, küresel baskıların Türkiye üzerine yoğunlaşmasına sebebiyet veren, bir sosyolojik savaş ürünü olan “Akademisyenler Bildirisi”, Küresel Şer İttifakın Türkiye’den çok daha başka şeyler istediğini göstermektedir. Uluslararası kariyere sahip olan ve içerisinde hukukçuların da yer aldığı bir akademisyenler grubunun, tek yanlı olarak devleti, hükümeti suçlanması, tehdit ve tahrik etmesi, akla mantığa aykırı olduğuna göre “Akademisyenler bildirisi” başka bir amaca hizmet etmek üzere hazırlanmıştır (önceki yazımızda bu konu tartışıldı).

Gerek Güneydoğuda olayların şiddetlenmesi, gerek Sultanahmet canlı bomba olayı ve gerekse Akademisyenler bildirisi, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in gelişinin hemen öncesine denk gelmesi, arada çok ciddi bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir.

Bölgede Çatışan Projeler

ABD Başkan yardımcısı Biden’in gelişindeki zamanlama, yaptığı görüşmeler ve açıklamalar, daha uzun vadeli hedeflere dönüktür. Öncelikle bu noktanın göz ardı edilmemesi gerekir. Uzun vadeli hedefler nedir? Ne olabilir? Sorularının cevaplarını bulabilmek için bölgede çatışan, iç, bölgesel ve küresel dinamikler ile bunlarla ilişkili çatışan projeleri göz önüne almak gerekir.

Hem bölgemizde hem de dünyada vuku bulan olaylar, rastgele, tesadüfen meydana gelmiş olmayıp birbiri ile bağlantılı, bazen uzlaşan bazen çatışan projelerin sonucudur. Bütünü gözden kaçırırsak, olaylar arasında bağlantı kuramaz, olayların meydana getirdiği anaforda savrulup dururuz. Bununla beraber “şeytanın ayrıntıda gizli olduğu” düsturunu unutursak, bu kez de tuzağa düşmüş oluruz. O nedenle ayrıntıda boğulmadan bütünü yakalamak, basiret ve ferasetle hareket etmek mecburiyeti vardır.

Biden’in Türkiye’ye gelişini, yaptığı görüşmeleri ve açıklamaları bu coğrafyada çatışan projelerle bağlantılı olarak değerlendirmek ve yorumlamak gerekmektedir. İslam coğrafyasında çatışan projeler, şunlardır:

* “21. Asır ABD Yüzyılı Olacak Projesi” (PNAC) (ABD)

* “Gizli Dünya Devleti Projesi” (Siyonizm)

* “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP; ABD-İsrail–İngiltere-Küresel Sermaye): PNAC projesinin bir alt projesidir

* “Büyük İsrail Projesi” (BİP; İsrail-Siyonizm, ABD destekli) Gizli Dünya Devleti Projesinin bir alt projesi

* “2. Sevr Projesi” (AB)

* “Büyük Ortadoğu’nun Hıristiyanlaştırılması” (‘Dinler Arası Diyalog’) Projesi (Vatikan)

* ‘NATO’nun Evrenselleşmesi Ve İslam Coğrafyasına Yerleşmesi Projesi’ (ABD-Siyonizm-Küresel Sermaye)

* “Serbest Piyasa” ve “Özelleştirmenin Yaygınlaştırılması Projesi” (ABD-Siyonizm-Küresel Sermaye-AB)

* Etnik-Mezhepsel Fay Hatları oluşturma Projesi- “Kaos Projesi” (ABD/AB/Rusya/Çin/Siyonizm): Vekâlet Savaşları

* Sıcak Denizlere İnme- Eski Müttefikleri Kazanma Projesi (Rusya)

* Düşmanla/Rakiple Güvenlik Alanının Dışında Hesaplaşma Projesi (ABD/Çin/Rusya): Vekâlet savaşları

* “İslam’ın İslam’la Savaştırılması Projesi” (Siyonizm-ABD-İngiltere-AB)

* Türkiye-İran-Suud-Irak-Suriye Savaşı Projesi (Siyonizm-ABD-İngiltere-AB)

* “Yeni Osmanlı Projesi”-Bölgesel Güç Olma Projesi (Türkiye)

* Türkiye ile birlikte Büyük Ortadoğu’yu Değiştirme Projesi-Türkiye’nin Patronluğu (Şimdilik rafa kaldırılmıştır.). BOP’un bir alt projesi idi.

* Şia Savunma Hattı Projesi (İran-Irak-Suriye-Lübnan)

* Şia Eksenini Parçalama, Yayılmasını Engelleme ve Sünni Bir Eksen Meydana Getirme Projesi (Birinci Eksen: Suudi Arabistan/Katar/ Türkiye/Mısır; İkinci Eksen: Sünni Arap Yönetimleri + İsrail).

 * İran-ABD-AB Yakınlaşması Projesi: İran’ı Küresel sistemi Entegrasyon Projesi (Siyonizm-ABD-İngiltere-AB)

* İran’da Kadife Devrim Şartlarını Hazırlama Projesi (Siyonizm-ABD-İngiltere)

* Çok Kutuplu Ortadoğu Projesi: Bölge Güçlerinin (Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan) Birbirlerini Dengelemesi Projesi–Ayrı, Dengeli Güç Odakları Oluşturma (ABD-İngiltere-Siyonizm)

Bütün bu projelerin çatıştığı İslam coğrafyasında, Tunus, Libya, Mısır, Suriye, Irak ve Afganistan kuzey hattı ile Pakistan, Yemen, Somalı, Sudan, Nijerya, Çad güney hattı boyunca kan gövdeyi götürmekte, yığınla taşeron yapı ve istihbarat örgütlerinin organize edip yürüttüğü, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, çok kirli, pis bir askeri savaş/sosyolojik savaş/psikolojik savaş yürütülmektedir.

ABD-İngiltere-AB-Siyonizm- Rusya-Çin-Vatikan-Küresel Sermaye (Şer İttifakı) destekli olan yukarıdaki projelerin çoğunluğu, birbirleri ile çatışmış olsalar bile, bu coğrafyanın bölünmesini ve yeniden paylaşılmasını öngörmektedir. Proje sahiplerinin aralarındaki ihtilaflar, sürenin uzamasına sebebiyet vermektedir. Biden’in Türkiye manevralarını bu süreçle birlikte değerlendirmek gerekmektedir.

Türkiye’nin AB üyeliğine kıbrıs şartı

Uzun zamandan beri ABD’nin başını çektiği şer ekseninin Türkiye ile ilgili üst düzey ziyaretlerinde altı boyutlu çok garip bir ilişki söz konusudur: Birincisi, Türkiye’nin önünde, Türkiye’yi, bölgeyi ilgilendiren bir görüşme ya da toplantı vardır. İkincisi, ABD’nin başını çektiği şer ekseninin üst düzey yetkililerinin gelişinden önce mutlaka Türkiye’de kanlı veya kitlesel büyük olaylar olmaktadır. Üçüncüsü, olaylar üzerine, önce bir kısım iç medya ve STK’lar geniş bir kampanya açmaktadırlar; sonra şer ekseninin Türkiye’deki büyükelçilikleri; daha sonra da ABD, AB, BM üst düzey yetkilileri, Türkiye’yi kınamakta, eleştirmektedirler. Dördüncüsü, ABD Başkan Yardımcısı, Genelkurmay Başkanı veya Dışişleri Bakanı gibi üst düzey yetkililer, Türkiye’yi ziyaret etmekte, açık, gizli yığınla görüşme yapmakta, kamuoyunu meşgul etmekte ve bir kamuoyu oluşturup gitmektedir. Beşincisi, bu görüşmelerde bir mutabakat sağlanamadığı takdirde Türkiye’de olaylar tırmanmakta/tırmandırılmaktadır. Altıncısı, Türkiye’nin eli zayıflatılmış olarak toplantıya girmesi sağlanıp belli isteklerinden geri adım atması kendisinden istenmektedir.

Türkiye’nin önünde her önemli toplantıdan önce bu mekanizmanın işlemiş olması, ABD’nin başını çektiği şer ekseni ile Türkiye’de vuku bulan olaylar arasında çok ciddi bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir. ABD, Türkiye’deki olayları bizzat ya da dolaylı olarak organize ederek pazarlık konusu yapıp kendi pazarlık gücünü artırmakta; Türkiye’nin elini zayıflatmak istemektedir.

7 Haziran 2015-1 Kasım 2015 seçim döneminde, Türkiye’nin karanlık odalarında yapılan pazarlıkların sonucunda Türkiye, “2002 Fabrika ayarlarına döndürülmüştür”. Buna karşılık Şer ekseni, PKK’yi satışa çıkarıp Türkiye’nin önüne atarak Irak-Suriye Hattına müdahale etmemesini ve ABD projelerine karşı çıkmamasını istememektedir.

Biden’in gelişinden önce Güneydoğuda olaylar tırmanmış şehit sayısında artış meydana gelmiştir. Sultanahmet meydanında canlı bir bomba, Alman Turist kafilesinin arasına girerek 10 civarında Alman turistin ölümüne, bir o kadarının da yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Bu olayla hemen hemen eş zamanlı “Akademisyenler Bildirisi, yayınlanarak, Türkiye devleti ve hükümeti, “katil” olarak dünya kamuoyuna ilan edilmiştir.

Dünyanın farklı ülkelerinden farklı üniversitelerinden ve farklı akademik kariyerli insanların böyle tarafgir, kasıtlı tahrife dayalı bir bildiriyi imzalayıp yayınlamakla Biden’in pazarlık gücünü kuvvetlendirmişlerdir. Biden Türkiye’ye geldiğinde öncelikle farklı kişilerle görüşmüş, yaptığı açıklamalarla bir kamuoyu meydana getirmiş; ardından Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmüştür.

Sultanahmet Meydanında Canlı Bomba, Merkel, Biden ve Kıbrıs Denklemi

Sultanahmet meydanında canlı bomba eylemcisinin Alman Turist kafilesini hedef almış olmasının özel bir nedeni olmalıdır. Eylemci, bombayı çok daha kalabalık ortamlarda patlatarak, çok daha fazla insanın ölmesini sağlayabilir ve daha büyük bir psikolojik şok meydana getirebilirdi. Bunu yapmayıp küçük bir Alman Turist kafilesini seçmesinin özel bir nedeni olmalıydı.

Bu tür olayların bir psikolojik harekât boyutu, bir de ilgililere özel bir mesaj boyutu vardır. Olayın bir boyutu Türkiye ile ilgili iken diğer boyutu da Almanya ile ilgili olmalıdır. Alman Turistleri hedef almış canlı bomba eyleminden sonra Almanya Başbakanı Merkel’in, “Türkiye’nin AB üyeliğini Kıbrıs şartına” bağlaması, Sultanahmet operasyonunun bir arka planının var olduğunu ortaya koymaktadır. Alman turistler üzerinden Almanya’ya bir mesaj verilmiş, Merkel de, yaptığı konuşma ile bu mesajı aldığını ve gereğini yapacağını ifade etmektedir:

“(AB)…Görüşmelerin iki taraf açısından ucu açık olduğunu söyledik. Bu süreçte yeni bir fasıl açtık. Yeni fasılların açılması mümkün. Ancak burada gidilmesi gereken çok uzun bir yol bulunuyor. Görüşmelerin yeniden sıklaşmasını olumlu buluyorum. Umarım bizi kaygılandıran bir konu olan Kıbrıs konusunda ilerleme kaydedebiliriz.” (1)

 Görülebileceği gibi Merkel, Türkiye’nin AB’ye girme şartını, Kıbrıs’tan vazgeçilip Kıbrıs’ın Rumlara bırakılmasına bağlamıştır.

Biden geçtiğimiz yıl Mayıs’ta, John Kerry ise Aralık ayında Kıbrıs’a gidip görüşmelerde bulunmuşlardır. Biden, Türkiye gelmeden önce Davos’ta Kıbrıs için ilgili taraflarla görüşmeler yapmıştır. Biden Türkiye ziyaretinde, medyaya yansıdığı kadarıyla, Türkiye’den Kıbrıs sorununun çözümüne destek vermesini istemiştir (2,3). Biden’in de Kıbrıs konusunu ele alması, Türkiye’yi sıkıştırma operasyonunun bir parçası olarak görülmelidir.

Sonuç

Bu coğrafyada vuku bulan olayların dışarıdan bakıldığında görülmeyen bir arka planı vardır. Ana mesele, gösterilmek isteneni değil gösterilmek istenmeyeni görebilmek ve ona göre tedbir alabilmek ve hamle yapabilmektir.

 Kaynaklar

1- Milli Gazete, 18.01.2016.

2- Zeyrek D., Hürriyet, 24.01.2016.

3- Yegin M., USAK 22.01.2016;

http://www.usak.org.tr/kose_yazilari_det.php?id=2467&cat=331#.VqXkd_mLTl

 

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...