1 Ocak 2019 Salı

TÜRKİYE’DE İSRAF EKONOMİSİ-3: İHTİYAÇ, TÜKETİM, İSRAF DENKLEMİ, MEŞRUİYET VE İZAFİLİK SORUNU


(Umran Dergisi Ocak 2019 Yazısıdır)

“Canının çektiği her şeyi yemen israftır.”  Hz. Muhammed (s.)

     1988 yılından bugüne kadar değişik zamanlarda devletin ele alıp uygulamaya soktuğu tasarrufla ilgili kararlar, bazı yeni konu ve alanları içermekle beraber genel olarak birbirinin tekrarıdır. Geçici olarak etkili olan tasarruf tedbirlerinin kalıcı olarak etkili olamamasının, etkin bir sonuç alınamamasının sebebi hikmeti nedir? 

     Devlet tarafından alınıp uygulamaya sokulan tasarruf tedbirlerine, hane halkı/ferd, özel kesim ve kamu kesimi hangi oranda uymuştur ya da uymaktadır? Tasarruf tedbirlerine ilişkin alınan kararların, etkin bir şekilde uygulanıp istenen sonuçların elde edilebilmesi için ferdi ve toplumsal şuuraltının çok iyi okunmasında fayda vardır. Çünkü yapılan çalışmalar, ferdi tasarrufların,  “hane halkı tasarruflarının”  ülkenin genel tasarrufu üzerinde ciddi bir etkisinin olduğunu ortaya koymuştur.[1]

Öyleyse toplum, yol boyu alına tasarruf tedbirlerine niçin iltifat etmemekte, önemsememekte ve de uymamaktadır?  Bu konuda toplumsal şuur altında ne vardır?

İsrafın haram olduğuna inanan bir milletin ve bir yönetimin, israf ekonomisi inşa etmesinin veya etmek zorunda kalmasının sebebi hikmetini keşfetmek çok önemlidir.

Bunun kadar hatta daha da önemli olan israfın haram olduğuna inanan cemaatlerin, gönüllü kuruluşların, tarikatların, israf ekonomisine  “Sizden, hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”(3 Al-i İmran 103) ayeti kapsamında karşı çıkmaması, susmasıdır.

 İsraf toplumu oluşmasında, Türkiye’deki cari sistemin öngördüğü insan unsurunun, AB uyum yasalarının, reklamların, dizilerin, medyanın çok ciddi bir rolü vardır. İslâm kültür ve medeniyet değerleri ile Batı kültür ve medeniyet değerlerinin harmanlanmasından oluşan değer sisteminin neden olduğu melez değer sistemi, hem bireysel hem de toplumsal düzlemde sosyal şizofreniye sebebiyet vermiştir ve de vermektedir. Tasarruf tedbirlerine itibar edilmemesinde sosyal şizofreninin payının olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.

 Bu noktada şu temel soruların cevaplarının verilmesi hayatı bir konudur: İhtiyaç Nedir? Tüketim Nedir? İsraf Nedir? İhtiyaç, tüketim, israf arasındaki ilişki nedir? Müsrif kimdir? İsraf Toplumunun temel özellikleri nelerdir? İsraf toplumunun oluşmasında iç ve dış dinamiklerin etkisi nedir? İsraf toplumunu bekleyen dünyevi ve uhrevi tehlikeler nelerdir? İsrafa karşı verilecek mücadele nasıl olmalıdır? Bu yazı serisinde bu konular ele alınacaktır.

İhtiyaç-Tüketim-İsraf ile İlgili Kavramsal Çerçeve

İnsanoğlunun varlığını devam ettirebilmesi için yaratılışın bir sonucu olarak bir takım ihtiyaçları vardır. İslâm âlimleri, insanın ihtiyaçlarını “temel ihtiyaçlar” olarak isimlendirip beş ana sınıfa ayırmışlardır: mal, can, nesil, akıl, din. Bu ihtiyaçların karşılanması, yerine getirilmesi bir zorunluluktur. İhtiyaçların hangi çerçevede, hangi oranda, nasıl ve ne şekilde karşılanacağı, karşılanmasındaki meşruiyetin ne olacağı, en önemli sorular olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte bu noktada ihtiyaç, tüketim, israf tanımları ve aralarındaki ilişki önemli olmaktadır

     İhtiyaç Tanımı:

     İhtiyaç kavramının sözlük anlamı; 1-Gereklilik, lüzumluluk hali; lüzum, gerek, hacet, 2- zaruret, yokluk, yoksulluk”tur. İhtiyaca cevap vermemek, “İhtiyacı karşılayabilecek durumda olmamak, kâfi gelmemek”, İhtiyaç gidermek: “1- Bir “ihtiyacını karşılamak, 2- Tuvalete gitmek” ve İhtiyaçlı, “İhtiyacı olan, İhtiyacı giderilmemiş olan” demektir.[2]

İhtiyacın terim/ıstılahı anlamı: “İnsanların hayatlarını devam ettirebilmek için gerekli olan ve yokluğunda sıkıntı çektikleri şartlara ya da varlıklara ihtiyaç denmektedir.”[3]

Ancak, dün hayatımızı devam ettirebilmek için gerekli olan şeyler ihtiyaç iken bugün, insanın canının çektiği her şey ihtiyaç olarak kabul edilmeye, ona göre davranılmaya ve yaşanmaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşımın sonucu, dün yeterli olup bizi tatmin eden, mutlu edenler; bugün yeterli olmuyor/olamıyor, tatmin etmiyor, mutlu kılmıyor.  Neden? Öyleyse tüketim nedir?

Tüketimin Tanımı:

Tüketimin sözlük anlamı,  “bir şeyi sarf etmek, ortadan kaldırmak ya da zayi etmek”; “genel olarak belirli bir ihtiyacın giderilmesi için yapılan faaliyettir.”[4]

Tüketimin terim/ıstılahı anlamı, yol boyu çok fazla değişikliğe uğramıştırBunlar, özet olarak aşağıda verilmektedir[5]:

1-Tüketim, “(pek çok kuramsal yaklaşımda), herhangi bir ürün ya da hizmetin seçilmesi, satın alınması, kullanılması, onarılması ve atılmasıdır.”

2-Tüketim, “ekonomik faaliyetleri yönlendiren ve üretim süreçlerine bağlı olarak toplumların hayat tarzlarını şekillendiren önemli bir olgudur”.

3- “Tüketim kavramı, sadece ekonomik bir eylemi değil, bilgi, kültür, zaman, değer gibi olguların da hızlı bir şekilde tüketilmesi sürecini kapsayan bir bütünü ifade etmektedir.”

4- “Tüketim, bir statü sembolü, bir kimlik göstergesidir.”

5- “Tüketimİnsanların kendi kimliklerini göstermesi, sosyal gruplara katılmayı gösterme, kaynakları biriktirme, sosyal farkları gösterme, sosyal etkinliklere katılma ve bunlar gibi pek çok şeyi sağlayan bir dizi uygulamayı kapsamaktadır.”

6- Baudrillard: “Tüketim, az ya da çok tutarlı bir söylem içinde bir araya gelen tüm ileti ve nesnelerin sanal toplamıdır. Bundan bir anlam çıkacaksa, o da, tüketimin işaretlerin sistematik manipülasyonundan meydana gelen bir etkinlik olduğudur.”[6]

Tanımlarda dikkat çeken en temel olgu, tüketim kavramının yol boyu değiştiği, özellikle son iki tanımda, bir “statü göstergesi” ve “işaretlerin sistematik manipülasyonundan meydana gelen bir etkinlik” özelliği kazanmış olduğudur.  Dolayısıyla ihtiyaçların karşılanması olarak kabul edilen tüketim kavramı, ciddi bir anlamsal değişime uğramıştır. Bu değişimin boyutlarını daha iyi görebilmek için iktisat ve israf temel kavramlarının göz önüne alınmasında ve aralarındaki ilişkinin belirlenmesinde fayda vardır.

      İktisat Tanımı:

İktisadın sözlük anlamı, “Aşırılıktan uzak orta yolda olmak, doğru yolda olmak, bir şeye yönelmek” iken; bir fıkıh terimi olarak, “harcamalarda israf ve cimrilik korunup, gereken yerde gerektiği kadar harcama yapmak” anlamlarına gelmektedir.[7] İktisadın anlam alanına baktığımızda iktisat, dengeli, itidalli, ölçülü olma hâlidir.

Kur’an’ı Kerim’de her konuda insanın itidalli, dengeli ve ölçülü davranmasının, saçıp savurmamasının, israf yapmamasının insan için daha iyi, daha güzel olduğuna vurgu yapılmaktadır: “Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.”( 17 İsra 29). “Onlar ki; infak ettikleri zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik. İkisi arasında orta bir yol tutarlar.”( 25 Furkan 67).

Keza Hz. Peygamber sohbetlerinde bu konu üzerinde çok durmuş, müminlerin iktisatlı davranmasını tavsiye etmiş ve iktisatlı kavrananların kazandığını beyan etmiştir: “Hz. Peygamber(s.): İktisat yapanı Allah zengin eder. Saçıp savuranı da Allah fakirleştirir.” “Hz. Peygamber(s.): Zenginlikte iktisat ne iyi şeydir! Fakirlikte İktisat ne iyi şeydir! İbadette iktisat ne iyi şeydir!”[8]

Son hadiste ibadette iktisatlı olunmasının tavsiye edilmiş olması, iktisadın anlam alanının sadece mal, mülkle alakalı olmadığı; tüm tüketim ve israf alanları ile alakalı olduğunu ortaya koymaktadır.

       İsraf ve Tebzirin (Saçıp Savurma) Tanımı:

       İsraf kavramı, Kur’ân ve Sünnete önemli anahtar kavramlardan biri olup kökü, “İnsan fiillerinde sınırı aşma, aşırılık” anlamında olan seref (srf) kökünden türetilmiştir. İsrafın sözlük anlamı, “aşırı gitme, haddi aşma, hata, cehalet, gaflet, gafil ve cahil olma, yanılma;” “kişinin sahip olduğu maddi ve manevi varlığı, ölçüsüz ve gereksiz bir şekilde harcaması”; “yerinde ve faydalı kullanılmayan her şey”, “ itidalli yanı orta yollu davranmama; “ifrat ve tefrite düşmek” gibi anlamları vardır.[9]

İsrafın terim/ıstılahı anlamı ise, “İnsanın sahip bulunduğu nimetleri, normalin dışına çıkarak gereksiz, aşırı ve dengesiz harcaması/tüketmesi”; “İnsanın yapmış olduğu her fiilde haddi aşması halı” olarak tanımlanmaktadır.[10] İsraf, “İster ifrat ister tefrit türünden olsun her türlü aşırılığı ifade eder.” “Din-i mübinin, akl-ı selîmin, tab-ı selimin ve örf-i sahihin kabul etmeyeceği, inanç, söz ve davranışların genel adıdır.”[11]

Gazzâlî’ye göre “dinin, âdetlerin ve insanlığın gerekli kıldığı yerlere gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır.”[12]

Kur’an’da israf kavramı, dört farklı alanda kullanılmaktadır.[13]  1. İsraf “şirk, küfür, zulüm, i‘tidâ gibi terimlerle bağlantılı olarak din bakımından temel gerçek olan tevhid inancından sapmak”, “Allah hakkında ve diğer dinî konularda gerçekle ilgisi bulunmayan iddialar ileri sürmek”, “İslâm’a ve Müslümanlara karşı kibirli, alaycı, inatçı, kaba, saldırgan olmak” ile ilgili kullanılmaktadır(5 Maide 32; 7A‘râf 81; 10 Yunus 83; 26 Şuara 151-152; 36 Yasin 19; 40 Mümin 26-28, 34).  2. İsraf, “bir kimsenin isyankârlığa saparak günahlara boğulmak suretiyle kendisine kötülük etmesi” anlamında kullanılmaktadır(39 Zümer 53).  3. İsraf“helâl kılınmış güzel nimetlerin haram sayılması” (6 En‘âm 141; 7 A‘râf 81), “masum bir kimsenin haksız yere öldürülmesi” (17 İsra 33) gibi dinî ahkâma muhalefet veya tecavüz anlamlarında kullanılmaktadır. 4. İsraf, “kişinin kendine ait veya sorumluluğu altındaki mal ve imkânları gereksiz yere, ölçüsüzce harcamasını” (4Nisa 6; 7 Araf 31; 25Furkan 67) ifade etmek için kullanılmaktadır.

   İsrafın gerek sözlük anlamı, gerek ıstılahı anlamı ve gerekse Kur’an’da kullanılış anlamları, her türlü konu ile ilgili itidalli kaybedip ifrat ve tefrite düşmek, haddi aşmak, ölçüyü kaybetmek iken; zamanla anlam daralmasına uğrayarak malları saçıp savurmak, harcamak anlamlarında kullanılmaya başlanmıştır. Oysa Kur’an’da malların saçıp savrulması, haddi aşarak kullanılması ile ilgili kullanılan ana kavram tebzirdir.[14]

Tebzir (saçıp savurma), Sadece malî-maddî harcamalardaki aşırılık, savurganlık, genel yararı zarara uğratan uygunsuz harcamalar, malların kötülük ve haksızlıklara harcanması, malların şerre, gereksiz yere harcanması” anlamlarına gelmektedir. Kuran’da 17 İsra 26-29; 16 Nahl 71 ayetlerinde bu anlamları ile kullanılmaktadır. Dolayısıyla Tebzir, İsraf kümesinin bir alt kümesidir. İsraf kelimesi, tebzir kelimesini anlam olarak ihtiva eder; fakat tebzir kelimesi, israf kelimesini ihtiva etmez. Diğer bir deyişle her tebzir bir israftır ve fakat her israf, bir tebzir değildir. Pratikte günlük hayatta israf kelimesi ciddi bir anlam daraltılmasına uğratılarak tebzir ile özdeş hale getirilmiştir. Oysa Kur’an’a göre, “haddi aşmanın”, “aşırılığa gitmenin her türü”, “insan ve toplumun mutluluğunu zedeleyen her türlü olumsuz gelişmenin adı israftır: “(Onlara) De ki: Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin….”(39  Zümer 53).

Baudrillard gibi Batılı sosyal bilimcilerin tüketim ile ilgili yaptığı tanımlamalar, israfın anlam alanına girmektedir. Tüketim ile israf arasında bu bağlamda bir ilişki kurulmak istenirse israf, “aşırı ve/veya zorlanmış tüketim” olarak tanımlanabilir.             “Gerçekleşmediği zaman insan hayatında önemli bir eksiklik oluşturmayan, her türlü tüketim, o insan açısından, aşırı ve/veya zorlanmış tüketim olarak” tanımlanmaktadır.[15]

Tüketim Faaliyetine Etki Eden İçgüdüler/Saikler

İnsanların beş temel alanda(mal, can, nesil, akıl, din.) varlıklarını koruyup devam ettirebilmeleri için gerekli olan ve yokluğunda sıkıntı çektikleri düşüncelere, şartlara ve varlıklara ihtiyaç dendiğini yukarıda belirtmiştik. Beş temel alanla ilgili ihtiyaç, yaratılışın çok temel bir kanuniyeti olarak vardır. Bunların karşılanmasıSünnetullah’ın bir gereğidir. Hz. Peygamber(s.), “İyi bir eş, oturmaya müsait bir ev ve uygun bir binek, insanoğlunun mutluluğunun bir parçasıdır.”[16] hadisi, bu yasanın güzel bir ifadesidir. Hadiste, eş, ev ve binek ile insanın mutluluğu arasında bir ilişki kurulmaktadır.

     Varlığını devam ettirme yasasının bir sonucu olarak ihtiyaçlar, kendilerini gayrı iradi, refleks, içgüdüsel olarak ortaya koyarak karşılanması için insanın karar mekanizması üzerine baskı uygularlar. Bebeklerin acıktıkları zaman ağlayarak annelerini uyarıp harekete geçirmesi, bunun çok güzel bir örneğidir. İnsanlar acıktıkları zaman yemeğe, susadıkları zaman suya üşüdükleri zaman giysiye, zor günlerde Allah’a sığınmaları, insanın ana yazılım(software) sisteminde var olan alt paket yazılımların(Subroutine) bir sonucudur.

Tüketme İhtiyacı/Tüketim Faaliyeti, ihtiyacın duyulması, hissedilmesi ile içgüdüsel olarak başlar. Bir insanın varlığını devam ettirebilmesi, mutlu ve huzurlu olabilmesi için olmazsa olmazlardır. İnanma, fiziksel varlığını koruma, beslenme, barınma, eş sahibi olma, neslini devam ettirme, güvende olma, bir yere aidiyet duyma, saygı görme ve gösterme, eğitim, kendini geliştirme, kemale erme, daha güzel görünme, sosyal statü sahibi olma, insan bünyesinde var olan yazılımın doğal sonucudur.

Ancak tüketim, sadece ihtiyaca bağlı olarak içgüdüsel olarak ortaya çıkan bir olgu değildir. İnsan bünyesinde var olan ihtiyaç algılayıcılarını dışardan etkileyerek(dış etkenler/dış faktörler/bozucu faktörler), normal çalışma şartlarını bozarak, değiştirerek, tahrip ederek ihtiyaç yokken varmış gibi bir duygunun insanda ortaya çıkmasını sağlayarak tüketime, “zorlanmış tüketim”, sebep olabilir. Hz. Peygamber’in(s.), “Canının istediği her şeyi yemen israftır.”[17] ve “Akıllı kışı nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Zavallı(ahmak ) kişi ise nefsinin arzularına uyan ve buna rağmen hala Allah’tan İyilik temenni edendir.”[18] hadisleri, bunun çok güzel bir açıklamasıdır.

Arzular, İstekler:

Yukarıdaki iki hadis, “zorlanmış tüketime”/ “aşırı tüketime” dikkat çekmekle birlikte tüketimde etkili olan bir başka faktörün daha olduğunu ifade etmiş olmaktadır: Arzular, istekler. Tüketime sebebiyet veren ikinci iç faktör, içgüdü, insandaki arzu ve isteklerdir. İnsanın fıtrat yapısının etkin olduğu bir dünyada insandaki içgüdüler, insandaki arzu ve istekleri, meşru çerçevede tutabilmektedir. Olumsuz dış faktörler, insanın heva cephesinin kapısını açarak insandaki arzu ve isteklerin üst limitini sonsuza götürebilmektedir. Aşağıdaki hadis, bu açıdan değerlendirilmelidir:

        “Hz. Peygamber(s.): Ademoğlunun bir vadi dolusu malı olsa, bir o kadarını daha arzu eder. Gözünü topraktan başkası doyurmaz.”[19]

Hadis, bir başka olguya dikkatimizi çekmektedir. Heva kapısı açılmış, heva biriminin kontrolüne girmiş bir insanın arzu ve istekleri sınırsızdır, ihtiyaçları değil. Oysa kapitalist, materyalist öğretiye, felsefeye göre “ihtiyaçlar sınırsız, ekonomik kaynaklar sınırlı” ve “iktisat biliminin konusu, “sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçlar arasında denge kurmak” olarak belirtilmektedir.[20]  Gerçekte, dış uyarıcıları etkisi ile sınırsız kılınan ihtiyaçlar değil, insanlarını arzu ve istekleridir.

   Bugün kapitalizm tarafından insanlara, isteklerini bir ihtiyaç olarak algılatmak için özel bir algı operasyonu ve özel bir psikolojik harekât yürütülmektedir. Evin dışında yeme, lüks bir lokantada yeme, daha zengin görünme için farklı elbiseler giyme, otomobilini, evini, cep telefonunu çok sık değiştirme, lüks yerlerde tatil yapma, kredi kartı sahibi olma ve sürekli alışveriş yapma gibi davranışlara, insanlar psikolojik baskı altına alınarak itilmektedir. Bu konu daha sonra ayrıntılı bir şekilde ele alacağımız, “pazarlama, reklam ve moda akımı stratejilerinde tekrar değerlendirilecektir. Müsrif olan insanları bekleyen en ciddi tehlike, gayrimeşru kazanca yönelme tehlikesidir.

Haz Alma, Tatmin Olma, Mutlu Olma:

   İnsanın yaptığı faaliyetin kendisine haz vermesi, kendisini tatmin etmesi ve mutlu etmesi önemlidir. Tüketime sebebiyet veren diğer içsel faktörler ya da içgüdüler/saikler, haz alma, tatmin olma ve mutlu olma duygularıdır. Aşağıdaki üç hadis bu açıdan değerlendirilmelidir: Hz. Peygamber(s.): “İyi bir eş, oturmaya müsait bir ev ve uygun bir binek, insanoğlunun mutluluğunun bir parçasıdır.”[21]  Hz. Peygamber(s.): “İsraf ve savurganlık olmaksızın kendine ve ailene harcadıkların sana ait güzelliklerdir. Riya ve gösteriş için harcadıkların şeytanın payıdır.” [22] “Allah, İsraf ve kibir olmadığı müddetçe yeme-içmeyi helal kılmıştır.”[23]

İlk hadiste, temel ihtiyaçlar(eş, ev ve binek) ile insanın mutluluğu arasında bir ilişki kurulmaktadır. 2. ve 3. Hadislerde geçen “riya, gösteriş”, “kibir”, haz ve tatmin olma duygusunun dışa vurumu olup mutsuzluğun da bir göstergesidir. Buna karşılık 2. Hadiste, kullanıldığı bağlam da “güzellikler” ifadesi, haz almak, tatmin olmak ve mutlu olmak gibi üç temel unsuru bünyesinde barındırmakta ve tüketimin amaçlarından biri olmaktadır.

Mutluluk, “Hayatta tatmin olma duygusu ve diğer olumlu duyguların üst seviyede, olumsuz duyguların alt seviyede olması ile kendini belli eden pozitif ruh hali.”[24] olarak tanımlanmaktadır. Mutluluğu belirleyen ana kriter, haz duyma-neşeli olma değil; tatmin olma tatminkârlık duygusudur. Yapılan araştırmalar insanın aşağıdaki şartları sağlaması ile mutlu olabildiğini göstermiştir.[25]

·       Sağlam bir dünya görüşüne sahip olmak,

·       Allah’ı ve Ahret hayatını unutmamak, Hesap gününü aklında tutmak

·       Kanaatkâr olmak, elinde var olanın kıymetini bilmek,

·       Yardımsever olmak, müteşekkir olmak,

·       İşine sevgiyle şevkle sarılmak, kendi malı imiş gibi sahip çıkıp korumak,

·       Alıcı ve verici dengesini iyi kurmak,

·       İfratla tefrit arasında bocalamamak,

·       Kendini başkalarının yerine koymak,

·       Arzu edilenin ihtiyaç olup olmadığını, ne işe yaradığını sorgulamak.

   Tatminkârlık olma ve mutluluğa ulaşmanın sonucu; kendisi ile barışık bir insan unsuru ortaya çıkar, fert yaptığı işlerden zevk alır, kendisini sürekli geliştirir, komşuluk, akrabalık, arkadaşlık hukuku gelişir ve bu çevrelere ve topluma daha faydalı olur, olmaya çalışır, israfa kaçmaz, israfa karşı mücadele eder. Nitelikli ve kaliteli bir tüketim gerçekleştirir, Nicelik olarak tüketmesi gereken kadar tüketir ve inançlarına olan bağlılığı artar ve onlar için mücadele eder.

     Haz-tatmin-mutluluk- tüketim dengesinin bozulması durumunda, “hedonizm-hazcılık” ortaya çıkmakta, “Kaliforniya(California) Sendromu” vuku bulmaktadır.[26] Kaliforniya, ABD’nin büyük okyanusla komşu olan bölgesidir. Bölge insanlarında konumuz itibarıyla dört temel özellik öne çıkmıştır: 1- Aşırı Zevke Düşkünlük, 2-Benmerkezcilik/Egoizm, 3-Yalnızlık, 4-Mutsuzluk. Bu dört davranış türü arasında “pozitif geribesleme etkisi”(Olumsuzlukların olumsuzlukları beslemesi ile sistemin kendi kendini tahrip etme durumuna gitmesi) meydana gelerek bölge insanı, her geçen gün kendini daha çok tahrip etmektedir. “Kaliforniya(California) Sendromu”, susuzluğunu gidermek için tuzlu su içen ve bir türlü susuzluğunu gideremeyen bir insanın psikolojisini yansıtmaktadır. Böyle bir insan unsuru, hem kendisini, hem çevresini hem de toplumu tahrip eden bir insan unsurudur.

Haz-tatmin-mutluluk- tüketim dengesinin bozulması ile ortaya çıkan “hedonizmin/hazcılığın”/ “Kaliforniya(California) Sendromunun”, sonuçları aşağıdaki gibi özetlenebilir[27]:

•    İnançsızlık

•    Aşırı Uyuşturucu-Alkol kullanımı,

•  Fuhşun her türünün yaygınlaşması, Eşcinselliğin, hayvanlarla cinsel ilişkinin her türü,

•  Aile hayatının yıkılması,

•    Anormal Giyim Tarzı, Çıplaklığın yaygınlaşması

•    Lüks ve Aşırı Tüketim/İsraf,

•    Sürekli Değişiklik ve Sürekli Farklı Olma İsteği,

•    Mutsuzluk,

•    İntihar.

Özet olarak tüketime sebebiyet veren insanın iç dünyasından doğal olarak ortaya çıkan dört temel saik, içgüdü vardır:1- ihtiyaçlar, 2-istek ve arzular, 3-haz alma, 4- tatmin olma, mutlu olma.

Bu dört faktör, normal şartlar altında, insanın fıtrat veçhesi/yapısı/birimi, insan üzerinde etkin olduğu zaman, doğal olarak insanı tüketime götüren, israfa/tebzire götüren değil, etkenlerdir. Bu beş temel ihtiyacın sağlıklı, dengeli ve meşru bir şekilde karşılanıp korunması için olmazsa olmazdır.

Tüketimin Meşruiyeti ve İzafiliği Sorunu

İnsanın beş temel alanda(temel ihtiyaçlar) sağlıklı bir şekilde varlığını devam ettirebilmesi için dört temel içgüdü ile tüketim arasında nasıl bir dengenin kurulması gerekir sorusu, hayatı bir sorudur. Bu sorunun cevabı, tüketimin meşruiyeti sorununa bir çerçeve çizer. Dört faktör ile tüketim arasında bir dengenin, orta bir yolun bulunması, sınırların çizilmesi, tüketimin israf boyutuna varmaması için zorunludur. Ancak bunu yapmak, o kadar kolay değildir. Çünkü bu, çok farklı ve karmaşık ilişkiler ağı ile bağlantılıdır. Tüketim ile israf arasındaki sınır çizgisi, insanların sahip oldukları, iman edip sadakatle bağlanıp gereğini yaptıkları temel değerler, dünya görüşü, kültür ve medeniyet kodları ve içinde bulundukları, sosyokültürel, sosyoekonomik çevre ve okuyup öğrendikleri tarafından belirlenmektedir. Diğer taraftan küresel etkiler, özellikle Kapitalizmin helali haram, haramı helal gösterme, helal ile haramı karıştırarak melez değer sistemi oluşturma ile ilgili yürüttüğü psikolojik harekâtın çok büyük etkisi vardır. Ayrıca İnsan yapısının Allah’ın tanımladığı, açıkladığı şekilde, çerçevede kavranılamamasının ve gereğinin yapılmamasının ciddi bir etkisi vardır. Unutulan, göz ardı etilen şeytan faktörü başlı başına bir etkendir.

Bu genel faktörler yanında tüketimin, diğer insanların ihtiyaçları üzerindeki etkileri, tüketilen kaynakların insan sağlığına etkileri, çevreye olan etkileri, tüketilen kaynakların elde ediliş şekli (kamu mallarının haksız ve şahsi menfaatler doğrultusunda tüketilmesi, makamın gücü ile artı kazanç sağlamak, maddi ve manevi değerlerin istismarı ile harcanması) gibi daha alt faktörler de etkili olmaktadır.[28]

Tüketimin bu kadar geniş bir etkileşim ağı içinde bulunması, izafilik sorununu da beraberinde getirmektedir. Örnek olarak yaş ağaçların, yakacak ihtiyacını karşılamak üzere kesilmesi meşru olmayıp israf kabul edilirken; insanın donmamak için yaş ağacı kesmesi, varlığın devamı/canı koruma yasasının gereği olarak meşru kabul edilmektedir. Bu konuda Kur’an’da çok daha çarpıcı olan, “haram olan bazı şeylerin”, içinde bulunulan özel şartlardan dolayı “helal kılınması”, tüketimdeki izafiliğin ilginç bir örneğidir: “O, size ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan) ı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık (ve saldırı) yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla (ölmeyecek oranda yiyebilir), ona bir günah yoktur…” (2 Bakara 173)

Diğer taraftan Hz. Peygamberin aşağıdaki iki hadisi, tüketim konusundaki izafiliğin varlığına bir işaret olarak değerlendirilmelidir: “Allah bazı sınırlar çizmiştir ki, o sınırları aşmayın. Bazı şeyleri farz kılmıştır, onları terk edip ihmal etmeyin. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onlara el uzatmayın. Bazı şeyler hakkında –unutmaksızın yalnızca size rahmet olması için sükût etmiştir.  Onların da ardına çok düşerek karıştırmayın.” “Ebu Derda: Allah Resulü; Allah’ın kitabında helâl kıldıkları helâl, haram kıldıkları da haramdır.  Hakkında hiçbir hüküm bildirmeyip sükût ettiği şeyler ise O’ndan bir lütuf ve bağışlamadır. Allah’tan afiyetini isteyin, zira Allah hiçbir şey unutmaz” buyurdu ve şu ayeti okudu: “Senin Rabbin unutkan değildir.” (Meryem. 64)[29]

Hadislerde açık hüküm olmayan konularla ilgili olarak Hz. Peygamberin, “rahmet”, “lütuf ve bağışlanma” tabirini kullanmış olması, zamana, zemine bağlı olarak farklı içtihatların yapılabileceğinin bir göstergesidir. Allah, ana konularda, ana frekanslarda, helâl-haram, hak-batıl,  tayyip-habis, hasene-seyyie, maruf-münker ve adalet-zulüm düzleminde, olmazsa olmazları açıklamış; geri kalanlar konusunda, ana frekanslarla çatışmayacak, tezat teşkil etmeyecek şekilde fikir ve düşünce üretmeyi ulemaya, insanlara bırakmıştır.

Nitekim fıkıh kitaplarında, genellikle, “…israfın sözlük anlamından farklı olarak açık ve sâbit bir tanımı yapılmamış, sınırları belirlenmemiştir. Bunun en önemli sebebi, israf kavramının ekonomik, sosyal ve kültürel şartlara göre değişken olmasıdır. Ferdî ve içtimaî refah seviyesindeki artış, harcama alışkanlıklarını değiştirmektedir.”[30]

İslâm hukukçuları, ihtiyaçların karşılanmasında öncelik sırasına göre “zarûriyyât”, “hâciyyât” ve “tahsîniyyât” (“kemâliyyât”) tarzında bir tasnif yapmışlardır.[31]  Bu kavramların anlamları aşağıda verilmektedir[32]:

Zarûriyyât, “Dinin tabii ve kaçınılmaz olarak kabul ettiği, yokluğunun düşünülemeyeceği olan hususlar olup beş tanedir: Dinin korunması, canın korunması, aklın korunması, neslin korunması, malın korunması.”

Hâciyyât: Varlığı şart ve zaruri olmamakla birlikte, bulunmamaları zahmet, sıkıntı ve darlığa yol açacak olan ihtiyaçlar alanı.”

Tahsîniyat: Lüks de denilen bu alan ne zaruri ne de gereklidir. Fakat bir şeyin tam olması noktasında bunlara ihtiyaç vardır. Yapıldıkları zaman yapılan ameli süsler ve donatır. Temizlik, nezafet, yeme içmenin adabı, nezaket gibi hususlar bu kısma girer.

İslâm âlimleri bu üçlü tasnifi yaptıktan sonra, “dinen yapılması zorunlu olan zarûriyat dururken hâciyyâta veya hâciyyât yerine tahsîniyâta yapılan harcamaları israf kabul etmişlerdir.[33] Bununla birlikte, pratikte bu kavramların sınırları, kesin olarak belirlenmemiştir/belirlenememiştir. “Böyle durumlarda İbrâhim en-Nehaî, halkın değer yargılarının, Taberî akıllı kişilerin görüşlerinin, Kurtubî ise akıl ve din ölçülerinin esas alınmasını önermişlerdir”. “Ahlâk kitaplarında, bu durumda insanın nefsânî arzularının yerine aklının ve vicdanının sesine uyarak hareket etmesi öğütlenmiştir.”[34]

Bu noktada tüketim ihtiyacının ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerin göz önüne alınması, verilecek kararların buna göre verilmesi gerekmektedir. Tüketimi etkileyen yukarıda dört faktör olarak ifade edilen içgüdülerin haricindeki etkenler, aşağıdaki gibi özetlenebilir[35]:

•         Kişisel Faktörler

•         Sosyo-Kültürel Faktörler

•         Ekonomik Faktörler

•         Pazarlama Yöntem Ve Araçları

•  Siyasal Faktörler

 

   Kişisel faktörler(fizyolojik-psikolojik faktörleri), 1-Benlik(Nefs-Kalp), Akıl, İrade, Vicdan; 2-İnanç, Tutum, Algılama, Öğrenme, 3-Özel kişilik özellikleri olarak ifade edilmektedir.[36]

   Tüketimin meşruiyeti ve izafiliği, tüketim-israf ilişkisi ya da sınırları açısından meseleyi ele aldığımızda, her birinin etkisi olmakla beraber, değer sistemi ve vicdan faktörünün çok etkili bir unsur olduğunu söyleyebiliriz. Hz. Peygamberin(s.) kendisine “iyilik nedir, kötülük nedir?” diye soran bir sahabeye verdiği cevap, tüketimin meşruiyetine karar verme açısından önemli bir kriterin, vicdanı sorumluluk olduğunu ortaya koymaktadır: “Hz. Muhammed(s.): Sen fetvayı kendinden iste! İyilik gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir; kötülük ise insanlar sana fetva verseler bile gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir.”[37]

“Hz Peygamber’in(s.), “Canının çektiği her şeyi yemen israftır.”[38] ve Hz. Ömer’in(ra) de, “İnsanın canının çektiği her şeyi satın alıp yemesi israf olarak yeter”[39] demeleri, yukarıda ifade ettiğimiz, tüketim üzerinde etkili olan kişisel (Fizyolojik-Psikolojik) faktörlerin tümünü ihtiva etmekte, aralarındaki ilişkiye vurgu yapmaktadır.

Helal- haram, hak- batıl, adalet-zulüm, temiz-pis sınırlarını belirleyen, meşru ve gayrimeşruluğa belli bir çerçeve çizen, mümkün olduğunca izafiliği ortadan kaldıran en önemli unsur, insanların sahip olduğu, iman ettiği, değer sistemleri/akaitleridir. Tüketim-İsraf denkleminin bünyesinde barındırdığı izafilikten dolayı, ulema bütün şartları, bütün mekânları ve bütün zamanları kuşatabilecek bir hüküm vermemiş; yaşanılan zamana, mekâna ve içinde bulunulan şartlara bağlı olarak dönemin âlimlerinin içtihat yapmasını uygun görmüşlerdir.

Sonuç: İhtiyaç, Arzular-İstekler, Haz Alma, Tatmin, Mutluluk, Tüketim ve İsraf Denklemini En İyi Çözerek Örnek Olan Bir Genç: Hz. Yusuf

İnsanın beş temel alanda sağlıklı bir şekilde varlığını devam ettirebilmesi için ihtiyaç ile bunu karşılamak amaçlı yapılan tüketim arasında bir dengenin, orta bir yolun bulunması, sınırların çizilmesi, tüketimin israf boyutuna varmaması için gerektir. Bu özünü inanç sistemlerinden alan bir dengeli ve ölçülü olma sorunudur. Bunun için Allah’ın Resulü (s.) insanlara yöneltilen sevginin bile ölçülü olmasını istemiştir: “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, zira bakarsın gün gelir sevmeyeceğin biri oluverir. Sevmediğin kimseyi de ölçülü sevme ki, günün birinde çok sevdiğin biri haline gelebilir.”[40]

İhtiyaç, arzu ve istekler, haz alma, tatmin olma, mutluluk, tüketim ve israf denklemi ile ilgili en ilginç ve güzel örneklerden biri, Kuran’da yer verilen Hz. Yusuf(as) ile evinde kaldığı vezirin karısı arasında yaşanan olaydır(12Yusuf 21-35, 50-52).

Hz. Yusuf,  “erginlik çağına erişince, Allah kendisine hüküm ve ilim verdi”(12/22). Ergenlik dönemine ulaşmış olan Yusuf’la, vezirin karısı birlikte olmak istemiş ve fakat Yusuf kadını arzulamış olmasına rağmen kadının isteğini ret etmiştir(12/23,24): “Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıtını görmeseydi -o da onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.”(12 Yusuf 24).

Bu ayette Yusuf’un şahsında iki ilahi yasa tecelli etmiş ve çatışmıştır:

1-Allah her şeyi, eş olarak yaratmış ve aralarına bir çekim-cazibe kuvveti koymuştur. Pozitif ve negatif yükler, elektron ve pozitronlar, kadın ve erkekler birbirlerini çekerler. Kadın ve erkekler birbirlerine eş olarak yaratılmış ve eşler sevgi, şefkat ve merhamet bağı ile birbirlerine bağlanmışlardır(30 Rum 21).

2- Kadın ve erkeğin birbirlerinin eşi olması, nikâh bağı ile meşruiyet kazanmakta ve aile denilen bir kurum kurulmaktadır.

Hz. Yusuf’ta bu iki yasa karşı karşıya gelmiştir. Hz. Yusuf kadını arzulamış ve fakat Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hüküm sayesinde bu arzulamanın helal olmadığına/meşru olmadığına karar vererek ihtiyaç, arzu, istek, haz alma ve tatmin olma duygularını/içgüdülerini/saiklerini frenleyerek, benlik (nefs-kalp), akıl, irade, vicdan; inanç, tutum, algılama, öğrenme kişisel faktörleri baskın gelmiş, vezirin karısı ile birlikte olmayı ret etmiştir. Buna karşılık vezirin karısında bunun tam tersi bir durum tecelli etmiştir.

Bu değer sistemi, benlik, akıl, irade, vicdan, öğrenilenler/bilinenler(ılım ve hüküm) ile ihtiyaç, arzu, istek, haz almanın ve tatmin olmanın çatışması idi. Bu çatışmada değer sistemi baskın gelmiş ve Hz. Yusuf, haddi aşmaya, ölçüyü kaçırmaya yanı israfa neden olacak bir tüketime girmemiştir. Buna karşılık vezirin karısında tam tersi bir durum tecelli etmiştir.

     Ancak olay, şehirde duyulmuş ve “Aziz (Vezir)in karısı kendi uşağının nefsinden murat almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görmekteyiz” tarzında dedikodular, şehirdeki kadınlar arasında yaygınlaşmıştır(12/30). Bu dedikodular üzerinde vezirin karısı, dedikodu yapan kadınları evine davet edip ağırlamış ve kadınlar, meyve yedikleri bir anda Yusuf’u odaya sokmuştur. Kadınlar, Yusuf’u görünce ellerini kesmişler ve: “Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir” demişlerdir(12/31). Bunun üzerine vezirin karısı, “Beni hakkında kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murat istedim, o ise, (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşürülenlerden olacak.” diyerek ihtiyacını, arzu ve isteklerini, haz almayı, tatmin olma duygusunu haddi aşarak, ölçüyü taşırarak, aile kurumuna ihanet ederek israf bataklığına doğru gitmede kararlı olduğunu ortaya koymuştur.

Bu kararlılık karşısında Hz. Yusuf, dış faktörlerin, içinde yaşadığı ortamın, kadının baskı ve şiddetinin, benliğini(nefs-kalp), aklını, iradesini, vicdanını, inancını, tutumunu, algılamasını ve öğrendiği ilim ve hükmü baskı altına alıp gerekli direnişi gösteremeyeceği endişesine düşerek, haddi aşıp, ölçüyü kaçırıp israf bataklığına saplanmaktansa, kadının alternatif olarak sunduğu “hapse girmeyi” kurtuluş olarak görüp tercih etmiştir:   “(Yusuf) Dedi ki: «Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.»(12 Yusuf 33).

Ve Yusuf’un “Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı.”(12 Yusuf 34). Ve Selam olsun, Hz. Yusuf’un yolundan gidip hayatını israf etmeyenlere! Ve Selam olsun, hayatın her aşamasını israf üzere kuran, bir israf sistemini değiştirmek için mücadele edenlere! Ve Selam olsun, hak, adalet ve fıtrat merkezli bir dünya kurmak için mücadele edenlere!


[1] Şahin, M., Barış, S.,  “Finansal Okuryazarlık ve Tasarruf Davranışları: Kamu Çalışanları Üzerine Bir İnceleme”,  Çankırı Karatekin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2017 cilt 7, sayı 2, s. 77-103.

[2] Doğan M.,  Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 18. Baskı,

[3] Özburun, N., İsraf Psikolojisi, İsraf Eden İnsan Kendini İmha Eder., İsraf, Dengeyi Ve Ölçüyü Kaybetmek, DİB Yayınları, Ankara, 2018,s. 149-154.

[4] Doğan M.,  Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 18. Baskı,

[5] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016, s. 24-54,65-90. Celalettin Vatandaş SEKAM Gençlik Raporu, 2013.

[6] Baudrillard, J., Tüketimin Tanımına Doğru, Mimarlık ve Tüketim, İstanbul, 2002, s.68.

[7] Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006; Kenzü’l-Ummâl, II/13, 7.

[8] Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006; Kenzü’l-Ummâl, II/13, 7. Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi.

[9] Doğan M.,  Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yayınları, İstanbul, 18. Baskı. Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006; Kenzü’l-Ummâl, II/13, 7. Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi.

[10] Sancaklı, S., Asrın Afeti İsraf; Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2018, s.9-10.

[11] Yaman, A., Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmenin Adı: İsraf, İsraf, Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmek, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 325, Ankara, 2. Baskı, 2018,s. 13-26.

[12] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi.

[13] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi. Muhammed el- Behiy, İnanç ve Amelde Kur’an’i Kavramlar, Yöneliş, İstanbul, 1988, S: 262-268.

[14] Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006; Kenzü’l-Ummâl, II/13, 7. Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi. Yaman, A., Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmenin Adı: İsraf, İsraf, Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmek, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 325, Ankara, 2. Baskı, 2018,s. 13-26.

[15] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016, s. 24-54,65-90.

[16] İbn Hanbel, I, 169.

[17] İbn Mace, Et’ime, 51

[18] Tirmizi Sifatü’l –Kiyame, 25.

[19] Buharı, Rikak, 10.

[20] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016, s. 24-54,65-90.

[21] İbn Hanbel, I, 169.

[22] Akyüz, A., Hz. Peygamberin Dilinden İsraf, DİB, Ankara, 2018, s. 45-57.

[23] Buharı, Rikak, 10. Akyüz, A., Hz. Peygamberin Dilinden İsraf, DİB, Ankara, 2018, s. 45-57.

[24] Çamur, F.Y.,“100 Çift Ayakkabıya Sahip Olmama Ne Engel Var?” Ya da Helalin Sınırı Var mıdır?”, DİB Yayınları, Ankara, 2018, s. 97-106.

[25] Özburun, N., İsraf Psikolojisi, İsraf Eden İnsan Kendini İmha Eder., İsraf, Dengeyi Ve Ölçüyü Kaybetmek, DİB Yayınları, Ankara, 2018,s. 149-154.Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016, s. 24-54,65-90. Baudrillard, J., Tüketimin Tanımına Doğru, Mimarlık ve Tüketim, İstanbul, 2002, s.68.Sancaklı, S., Asrın Afeti İsraf; Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2018, s.9-10.Çamur, F.Y.,“100 Çift Ayakkabıya Sahip Olmama Ne Engel Var?” Ya da Helalin Sınırı Var mıdır?”, DİB Yayınları, Ankara, 2018, s. 97-106.

[26] Tarhan, N., “Türkiye’nin Yeni Sorunu: Kaliforniya Sendromu”, Psiko Hayat, İstanbul, Kasım-Aralık, 2008, sayı:1, s. 13.

[27]Çamur, F.Y.,“100 Çift Ayakkabıya Sahip Olmama Ne Engel Var?” Ya da Helalin Sınırı Var mıdır?”, DİB Yayınları, Ankara, 2018, s. 97-106. Fatih Kurt F., İsraf Edebilen Tek Canlı: İnsan, DİB, Ankara, 2018, s.73-82.

[28] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016, s. 24-54,65-90.

[29] Nevevi

[30] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi.

[31] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi.Muslu, R., İsraf Kavramına Tasavvufi Bir bakış, DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.

[32] Muslu, R., İsraf Kavramına Tasavvufi Bir bakış, DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.

[33] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi.Muslu, R., İsraf Kavramına Tasavvufi Bir bakış, DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.

[34] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,  Ankara, İsraf Maddesi. Çamur, F.Y.,“100 Çift Ayakkabıya Sahip Olmama Ne Engel Var?” Ya da Helalin Sınırı Var mıdır?”, DİB Yayınları, Ankara, 2018, s. 97-106. Muslu, R., İsraf Kavramına Tasavvufi Bir bakış, DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.

[35] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016, s. 24-54,65-90.

[36] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016, s. 24-54,65-90.

[37] Darimi, büyü, 2.

[38] İbn Mace, Et’ime, 51.

[39] Muslu, R., İsraf Kavramına Tasavvufi Bir bakış, DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.

[40] Tirmizi, Birr, 60.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...