25 Eylül 2014 Perşembe

Türkiye'nin çıkmaz sokağı - 1: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları

 (Milli Gazete)

İbn-i Haldun un mağlup toplumların psikolojisi ile ilgili önemli bir tezi vardır. İbn-i Haldun a göre mağluplar, galipleri hem davranış, hem de düşünce olarak taklit ederler:

Nefs ve kalp, daima kavimlerine galebe çalmış ve kendi kavmine boyun eğdirmiş olanların olgunluk ve üstünlüklerine inanır. Yenilen kimse buna inandıktan sonra, bütün iş ve hareketlerinde kendisini yeneni örnek edinir ve ona benzemeye çalışır. Yahut kendisine üstün gelen kimsenin galebesinin, adet, mezhep ve mesleğinden ileri geldiği vehmine kapılır, bunu galebenin sebepleri ile karıştırır. İşte bu yanılgılardan dolayı yenilgiye uğrayan kimse giyim ve kuşam, hayvana binmek, silahlanmak ve bütün diğer hal ve işlerinde kendisini yeneni örnek edinir... O kavmin hali ve adeti bu yolla onlara sirayet eder. (1) 

Osmanlı aydınları ve yönetici kadroları, Batı karşısında alınan seri askeri mağlubiyetlerin bir sonucu olarak Avrupa yı taklit etmeyi, onda var her şeyi, toplumsal yapıya, değer sisteminin ana bileşenlerine uyup uymadığına bakmadan almayı, adeta bir ilke haline getirmişlerdir. Bu yolla mağlubiyetleri durduracaklarına samimi olarak inanmışlardır. II. Mahmut un sarık sarmayı yasaklatması, kendisi ve devlet ricalinin Avrupa tarzı giyinmeye başlaması ve fesi resmi kıyafet olarak ilan etmesi, bu yaklaşımın bir sonucudur(2).  

III. Selim e, yakınlarından birinin; Padişahım, şapka giyip, Frenk olduk deyip, sokağa yürümekten gayrı çare yoktur demesi böyle bir psikolojinin sonucudur(3). Almanya ya bir heyetle ziyarete giden Seyit Bey in; Olmayacak bu iş. Bizim karının başına şapkayı giydirip sokağa çıkarmalı. Başka çare yok! tarzındaki çözüm arayışları(4), mağlubiyetlerin Osmanlı aydınlarının zihni üzerinde yaptığı tahribatın bir ölçüsüdür. Mağlubiyetlerin asıl sebeplerine inerek çözüm arama yerine, şekille çözüm arama, tüm mağlup toplumlarda görülebilecek olan bir şuuraltı olayı, bir hastalık halidir. Cumhuriyet döneminde ise yol boyu toplumsal yapıya, değer sistemine uyup uymadığına ve hatta toplumsal bir sorun olup olmadığına, ihtiyaç olup olmadığına bakmadan Batı da hukuk, ekonomi, eğitim, aile yapısı, gençlik ve hemen hemen her alanda ne varsa almak, bir ilke haline getirilmiş ve İnönü nün tabiri ile kanunen ve cebren uygulamaya sokulmuştur. 

Bu durum, zaman zaman durağanlaşsa da kesintiye uğramamıştır. Toplumsal tepkileri yumuşatmak için Avrupa Birliği ne üye olmak , her derde deva olarak sunulmuştur. Bunun sonucunda AB uyum yasaları çerçevesinde ne varsa transfer edilmeye başlanmıştır. 28 Şubat Postmodern Darbe sonrasında Müslüman kesimlerin üzerinde yürütülen psikolojik savaş etkisini göstererek, Müslüman camianın önemli bir kesimi tarafından, AB üyeliği ile ilgili kendilerine sunulan İçerdeki zalimlerin zulmünü engelleyebilmek için taktik bir ittifak , kabul edilip içselleştirilmiştir. O güne kadar AB ye karşı olanlar, AB nin saflarına geçmiş; o güne kadar AB yi savunanlar, AB nin karşısında, görünürde, saf tutmuşlardır(!) İçerdeki zalimlerin efendileri, ağa babaları Batılılardı. Öyleyse içerdeki zalimlerin zulmünden zalimlerin efendilerine sığınarak kurtulmak, nasıl bir taktik, nasıl bir strateji idi Fillerin ehilleştirilmesi metodu ile Müslüman camianın büyük bir kesimi, kumpasa alınmış, Batıdan gelen ne varsa kendi menfaatine olduğunu düşünür hale getirilip tepkisizleştirilmiştir. 

İşte AB uyum yasaları çerçevesinde ithal edilen bir kavram ve bir politika da, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) politikasıdır. Burada 2000 yılından bu yana Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları (TCEP) kapsamında ithal edilen yasal mevzuat ve uygulanan politikalar genel olarak ele alınıp değerlendirilmektedir.

Muhtevası/Felsefi Alt Yapısı Göz Önüne Alınmadan İthal Edilen Kavramlar

Ernest Edmodson Ramsaur, Avrupa ya gitmiş olan Jöntürklerle ilgili yaptığı aşağıdaki tespitler günümüzün Jöntürkleri için de geçerlidir: (Jöntürkler) Bu hızlı değişimin diğer bir sonucu ise maruz kaldıkları birçok şeye herhangi bir anlam yükleyememeleridir. Bunun sebebi karşılaşabilecekleri ile ilgili hiçbir önbilginin kendilerinde mevcut olmamasıdır. Bu yüzden de o devirde Türkçede ifade edilmeye başlanan birçok fikir ve kavram henüz hazmedilememekteydi. Kullanılan kelimeler bile tam manasıyla özümsenemiyordu. 

Hatta o kadar zamansız ve yersizdir ki, bu kavramların savunucuları fikirlerini destekleyip onlara kaynak olabilecek unsurları imparatorluk dışında aramak zorunda bırakılmışlardır. İmparatorluk münevverlerinin ekseriyetinde Batı düşüncesinin kabul edilmesi halinde kendiliğinden güçlü modern bir devlete ulaşılacağına dair yaygın bir kanaat hasıl olmuştu. Dış devletler, Türk tarafını, Balkanlar da kendi menfaatleri doğrultusunda bir anlaşmaya imza atmaya zorluyorlardı ve yine Türk hükümetine reform adı altında çeşitli uygulamaları dikte etme konusunda oldukça azimliydi. (5) Burada konumuz açısından aşağıdaki hususların göz önüne alınması gerekmektedir:

1-Batı toplumsal yapısında ortaya çıkan ve Osmanlının meselesi olmayan ve o günün Osmanlısı için çözüm de olmayan birçok kavram Avrupa dan ithal edilmiştir.

2- Kavramları ithal edenler/etmek isteyenler, kavramların muhtevasına vakıf değildir.

3- Kavramların ithalatı ile uğraşanlar, dış destek aramışlar ve İşbirlikçi durumuna düşmüşlerdir.

4- Batılı devletler, belli bir strateji çerçevesinde Osmanlının çözülüşüne sebebiyet verecek reformları uygulatmak için bir taraftan baskı uygularlarken diğer taraftan Jöntürklerin hamiliğini yapmışlardır.

Bu gün Toplumsal yapımızla uysun ya da uymasın her şey, AB uyum yasaları çerçevesinde ithal edilip mecliste yasallaştırılmaktadır. AB sevdası, bugünün Türkiye sinde Batının müdahalesine, AB uyum yasaları çerçevesinde hukuki bir alt yapı hazırlamakta ve gerekçe oluşturmaktadır. Bunun uzantısında AB izleme ve değerlendirme komisyonları , Türkiye hakkında düzenli raporlar sunarak, denetlemeler yaparak süreci hızlandırmak için baskı uygulamaktadırlar. Bu kapsamda baskı uygulanacak konulardan biri de, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikalarıdır .

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Yasal Mevzuatı  

Birleşmiş Milletler 1970 li yılların başından itibaren dünyadaki kadın sorunlarının ele alınıp çözüme kavuşturulması için dünya kadın konferansları düzenlemektedir. BM, bu çerçevede Birinci Dünya Kadın Konferansını Meksika da düzenlenmiş ve bu toplantıda alınan kararların bir sonucu olarak, 1979 yılında, BM Genel Kurulu tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) kabul edilmiştir. Türkiye, 1986 yılında sözleşmeyi imzalamıştır. CEDAW, kadına karşı ayrımcılığın önlenmesi ile ilgili bağlayıcılığı olan en önemli uluslararası belge olarak kabul edilmektedir(6). İkinci konferans 1980 de Kopenhag da, üçüncü konferans ise 1985 yılında Nairobi de yapılmıştır. Dördüncü konferans 1995 yılında Pekin de gerçekleştirilmiş ve konferansın sonunda Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı isminde iki belge kabul edilmiştir. 

2000 yılında ise BM tarafından, Pekin de yapılan konferansın sonuçlarını ve yeni gelişmeleri değerlendirmek ve yeni stratejiler belirlemek amacıyla Kadın 2000: 21. Yüzyıl İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış (Pekin+5) isimli özel oturum yapılmış ve bir siyasi deklarasyon ve bir de sonuç belgesi kabul edilmiştir(6, 7). BM 1999 yılında, CEDAW sözleşmesine ek bir protokolü kabul ederek üye ülkelerin onayına sunmuştur. İhtiyari protokol olarak adlandırılan bu belge, CEDAW a imza atmış ülkelerin yargılama yetkisi altında bulundurduğu bireylere, CEDAW komitesine hukuki başvuru hakkı tanımaktadır. Türkiye 8 Eylül 2000 de bu protokolü imzalamış ve 30 Temmuz 2002 tarihinde de onaylamıştır(6). 

Ayrıca Türkiye, 2011 Mayıs ayında, kısa adı İstanbul Sözleşmesi/Konvansiyonu olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi adlı uluslararası belgeyi, hiçbir maddesine şerh koymadan imzalayarak kabul eden ilk ülke olmuştur. Sözleşmenin 75. maddesine göre sözleşme, sekizi Avrupa Konseyi üyesi olmak üzere on devlet tarafından onayladıktan sonraki üç aylık sürenin sonunu takip eden ayın ilk günü yürürlüğe girebilmektedir. 10. ülke olarak 22 Nisan 2014 tarihinde Andorra tarafından sözleşmenin kabul edilmesinden sonra yürürlük için aranan 10 ülke koşulu sağlanmış ve Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 tarihinde sözleşmeyi imzalamış olan tüm ülkelerde fiilen yürürlüğe girmiştir. 

BM ve AB, üye ülkelerin toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları ile ilgili uygulamaların takibini yapmakta ve periyodik değerlendirme raporları yayınlamaktadır. Diğer taraftan toplumsal cinsiyet eşitliği, AB uyum sürecinin önemli makro göstergeleri arasında yer almaktadır(6). İstanbul Sözleşmesi 2011 , 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun a esas teşkil etmiştir. Türkiye, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikası nı (TCEP) bakanlıklar üstü bir ana politika haline getirmiştir. 9. Kalkınma Planı, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ne duyarlı olarak hazırlamıştır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 5 yıllık Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (2008 2013) hazırlamış, uygulamış ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikası na dayalı uluslararası belgeleri esas alan kanun ve yönetmelikler çıkarmıştır. Adı geçen uluslararası belgeler ve iç hukukta yapılan düzenlemeler, toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarını , kanunlara dayalı bir yaptırım gücüne sahip kılmıştır. 

Toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları, sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı nın yürüttüğü bir politika olarak değil, bakanlıklar arası bütünleşik bir politika olarak uygulanmaktadır. Bu uygulama Ulusal Eylem Planı nda ve AB müktesebatında Gender Mainstreaming stratejisi olarak isimlendirilmektedir(6): Gender Mainstreaming: Yasal düzenlemeler, politika ve programları da kapsamak üzere, planlanan herhangi bir hareketin kadınlar ve erkekler açısından doğuracağı sonuçların belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecidir. Kadınların ve erkeklerin sorun ve deneyimlerinin,  ekonomik, politik ve sosyal tüm alanlardaki politika ve programların tasarlanması, uygulanması ve izlenmesi aşamalarının bütüncül bir boyutu haline getirilmesini, böylece her iki cinsin eşit fayda sağlamasını ve eşitsizliğin ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir stratejidir. 

Bu stratejiye göre Türkiye, bir devlet olarak atacağı her adımı, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı olarak atmak zorundadır. Bu bağlamda 2002 2004 yılında kadın örgütlerinin Kadın Bakış Açısından Türk Ceza Kanunu adlı kampanya sonucunda Türk Ceza Kanunu nda (TCK) köklü değişiklikler yapılmıştır. Edep, namus, ırz, ahlâk, ayıp, edebe aykırı davranış gibi kavramlar, TCK dan çıkarılmış, Bakire olan olmayan ayrımı kaldırılmış, hayâsızca hareketler maddesinin kapsamı daraltılmış ve evlilik yaşı (yasanın bir önceki halinde kızlar için 15 erkekler için 17 yaş) 17 ye çıkarılmıştır(6).

Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet

Batı da yapılmış araştırmalarda, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet   kavramları arasında özel bir ayrım yapılmaktadır. Cinsiyet (sex), kadın ve erkek arasındaki doğuştan getirilen biyolojik farklılığı ifade ederken; toplumsal cinsiyet (gender) kadın ve erkeğe toplumun yüklediği anlamı; ondan beklentilerini, rol ve görev tanımlarını içermektedir(6, 8). Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nün (KSGM) 2008 yılında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çalışmasında, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarını aşağıdaki gibi açıklamaktadır: Cinsiyet kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği, genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerdir. Toplumsal cinsiyet ise; toplumun verdiği roller, görev ve sorumluluklar, toplumun bireyi nasıl gördüğü, algıladığı ve beklentileri ile ilgili bir kavramdır. 

Toplumsal cinsiyet, 2011 İstanbul Sözleşmesi nde şu şekilde tanımlanmaktadır: Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler anlamına gelir. KSGM nin toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye ilişkin yaptığı bir çalışmada ise toplumsal cinsiyet kavramı, şu şekilde tanımlanmaktadır: Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkekler arasındaki ilişkiler ve rol dağılımının biyolojik farklılıklar tarafından değil; siyasi, sosyal ve ekonomik yapılanmalar tarafından belirlendiğini ifade eder. Diğer bir deyişle, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılık dışında onlara atfedilen tüm farklılıkların ve onların yüklendikleri tüm rollerin ve ilişkilerin sosyal olarak yapılandırılmış olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bu rollerin ve ilişkilerin değiştirilebilir ve eşitlikçi bir biçimde yeniden yapılandırılabilir olmasını öngörür. 

Toplumsal cinsiyet bakış açısı biyolojik olanla sosyal ve kültürel olan arasındaki farkı anlamak ve dönüştürülebilir olanı (sosyal kültürel yapılanmalar) dönüştürmek için çaba harcamak olarak tanımlanabilir. Toplumsal cinsiyet teorisyenleri, sosyal hayatta insanın doğuştan getirdiği biyolojik cinsiyet kimliğine dayalı belirlemeler yapmak, cinsiyet ayrımcılığı yapmaktır. Yaratılış olarak kadın ya da erkek olarak doğmuş olmak, hayatın içerisinde onlara farklı roller yüklemez/yüklememelidir. Farklı roller yüklemek, kadın ve erkek arasında cinsiyete dayalı eşitsizlik meydana getirmektedir. Dolayısıyla bütün devletler/politika yapıcılar, ev içi ve ev dışı hayatta biyolojik cinsiyet farklılığını göz önüne almadan cinsiyetler arası eşitliği sağmakla yükümlüdürler. Bunu engelleyen, buna karşı çıkan en önemli unsurlar, gelenekler, örfler, adetler, kültürler, din ve mezheplerdir. Dolayısıyla bu alanlarda toplumsal cinsiyet eşitliği felsefesine aykırı unsurlar ya kaldırılmalı ya da değiştirilmelidir(6).

Kaynaklar:

1- Haldun. İ, Mukaddime, MEB. Ankara, c:I, s: 374.

2- Aktaş, C., Kılık-Kıyafet ve İktidar, Nehir Yay., İstanbul, 1989. S: 46.

3- Atay, F.R., Çankaya, Ankara, s. 430-431.

4- Yalçın, H.C., Tanıdıklarım-Seyit Bey, Yedigün, No: 183, 9 Eylül 1936 (Aktaran Cündioğlu, D. Başörtüsü Risalesi, Tıbyan Yay.,  s. 28).

5- Ramsaur, E., E., Jöntürkler 1908 İhtilalinin Doğuşu, Pınar yayınları, İstanbul, 2011, s: 18-24.

6- Şahin M., Gültekin M., Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın Ve Aile(İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye), SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, 2014.

7-Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü(KSGM), http://www.kadininstatusu.gov.tr/tr/19131/Uluslararasi-Belgeler.

8- Dökmen, Y. Z. Toplumsal Cinsiyet/Sosyal Psikolojik Açıklamalar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2010.

9- Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nün Rolü, 2006-Aralık, (http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/eski_site/Pdf/butceleme.pdf).

 

18 Eylül 2014 Perşembe

Uyuşturucu madde bataklığına çekilmek istenen gençlik - 4: Şeytan İşi Pisliklere (Alkol, Uyuşturucu, Kumar, Şans Oyunları) Karşı Savaş

 (Milli Gazete)

Türkiye de gençliğin uyuşturucu kullanmasında; 1-Yabancı istihbaratların, 2-Siyonizm in, 3-Batı kültür ve medeniyet değerlerine göre kurulu Türkiye sisteminin, 4-Mafyanın, 5-Kâr hırsıyla yanıp tutuşan kutsalı kaybetmiş kapitalist patronların büyük bir etkisi vardır. Bütün bu etkileri kırması gereken ve gençliği koruması gereken devlet, bunda başarılı olamamaktadır. 

Çünkü Türkiye de var olan ve devlete ruh ve şekil veren sistem, benimsediği seküler-laik değerlerden dolayı yönü ve kıblesi belli olmadığından, çıkardığı yığınla yasal mevzuata rağmen, bataklık olarak zararlı unsurların üremesine katkıda bulunmaktadır. Hastalığın sebebi olan seküler değer sistemi içinde kalınarak hastalığı tedavi etmek mümkün değildir. Yanlış teşhis yapılmakta ve yanlış tedavi uygulanmaktadır. O nedenle burada tevhidi değerleri göz önüne alarak alkol, uyuşturucu meselesinin nasıl ele alınması gerektiği konusu değerlendirilmektedir.

İnanç Sistemimize/Tevhidi Değerlere Göre Hamr: Alkol - Uyuşturucu

Değerler sisteminin önemli fonksiyonu, hayatı anlamlandırıp şekillendirmesidir. İslam dininde, temel değerler (tevhidi değerler), vahiyle Hz. Peygamber aracılığıyla insanlara bildirilmiştir. Tevhidi değerler, tüm insanlık için geçerli olup, insanların birbirlerinin hak ve hukuklarını çiğnemeyecek tarzda, hayatı tanzimi öngören değerlerdir. İnsan fıtratının ifadesi olan tevhidi değerler, ferdi, milleti, ümmeti ve insanlığı, bir bütün olarak, bu dünya öteki dünya denklemi içerisinde göz önüne alarak inşa etmeyi öngörmektedir. Müminler, bu dünyada yaptığı/yapacağı her şeyin kaydedildiğini, sorgulanacağını ve ona göre ya cennetle ya da cehennemle ödüllendirileceğine iman ederler. 

Mümin yaptığı her işi, devlet gücü olsun ya da olmasın, devlet tarafından görülsün ya da görülmesin, Allah ın gördüğü, bildiği ve görevli meleklerin her şeyi kaydedip iddianame hazırladığı şuuru içerisinde yaparlar. Kuran da yer alan birçok kavram, çok anlamlı, geniş kapsamlı anahtar kavramlardır. Kuranı kavramların bu özelliği, Kuran ın muhtevasını zaman ve mekândan bağımsızlaştırmaktadır. Yani bir taraftan indiği ilk topluma hitap ederken diğer taraftan hitap ettiği ilk toplumdan itibaren kıyamete kadar gelecek bütün toplumlara da hitap etmektedir ve o güce de sahiptir. 

Konumuz açısından Hamr kavramı böyle bir kavram olup hem Kur an ın nazil olduğu çağa hem de Kıyamete kadar olan çağlara hitap etmektedir. Hamr, örtmek anlamına gelen bir mastar olup genel olarak kafayı dumanlandıran şey , sarhoşluk veren şey anlamına sahiptir. Başlangıçta, çiğ üzüm şırasından keskinleşmiş ve köpüğünü atmış olan şaraba isim olmuştur. (1) Daha sonra Hz. Peygamberin hadisleri ile hamrın bu daraltılmış anlamı, genişletilerek, insanın düşünme ve akıl yürütme yeteneğini dumura uğratan, onu sarhoş yapan, ne dediğini, ne yaptığını bilmez hale getiren, maddi ve manevi cephesine zarar veren, bağımlılık yapan her şeyin genel adı olmuştur. Hz. Peygamber in, Her sarhoşluk veren şey hamrdır ve sarhoşluk veren her şey haramdır. (2) Sarhoşluk veren her içki haramdır. (3) hadislerini göz önüne aldığımızda hamrın şaraptan, içkiden çok daha geniş anlamlı, kapsamlı olduğunu görmekteyiz. Hamrın ana özelliği, insana sarhoşluk vermesi, görme, konuşma, düşünme ve akıl yürütme mekanizmasını zaafa uğratmasıdır. Nitekim, Ey İman edenler! Siz, sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın (4 Nisa 43) ayetinde, içkili hâl düşünmeyi, konuşmayı ve hafızayı etkilediği ifade edilmekte ve bundan dolayı içkili iken namaz kılmak yasaklanmaktadır. 

Tevhidi değer sisteminde bu özelliklere sahip her türlü içecek adı ne olursa olsun Hamr kapsamına alınıp haram kılınmaktadır. Ömer Nasuhi Bilmen in; Nebatatlardan insanı öldüren veya aklını gideren, vücudu zehirleyen veya herhangi bir suretle sıhhate muzır olan şeyleri yemek haramdır. Meselâ: Afyon, haşhaş, penç gibi sarhoşluk veren, aklı bozan şeyleri yemek caiz değildir... (4)  şeklindeki açıklamasını göz önüne aldığımızda Hamr kavramının anlam alanı içerisine sarhoşluk, aklı ve düşünme mekanizmasını köreltmenin yanı sıra vücudu zehirleme, uyuşturma, sağlığa zarar verme ve ölüme neden olma özelliklerinin var olduğunu görmekteyiz. Hamrın insan üzerindeki etkilerinden birinin de bağımlılık meydana getirmesidir. 

Bağımlılık, insanın alkol ve uyuşturucudan vazgeçememesi ve günlük hayatının bir parçası haline gelerek vücudun bunu sürekli talep etmesi halidir. Tıpta tolerans adı verilen bu durum, vücudun sarhoşluk için daha fazlasına meyletme özelliğidir. Alınmadığı takdirde meydana gelen etkiler, çok daha vahim bir hal almaktadır (tedavi altında değilse). Alındığı halde de vücut tahrip olmakta akıl ve ruh sağlığı daha da bozulmaktadır. Bu, olumsuzlukların olumsuzlukları beslemesi anlamında bir Pozitif Geri Besleme halidir. Böyle bir durumun meydana gelmesi, Hz. Peygamberin ifadesi ile cennet kapılarının şahsa kapanması demektir: Üç grup cennete giremez: 1-Minnet edici (başa kakıcı), 2-Anne-babasına isyankâr olan, 3-İçkiye müdavim olan (devam eden). (5) Hz. Peygamberin, Şu muhakkak ki hamr (içki) deva değildir, bilakis marazdır (hastalık vericidir). (6) ifadesi, hamrın önemli bir özelliğinin, etkisi ve şiddeti ne şekilde olursa olsun mutlaka insan bünyesinde olumsuz etki yapması olduğunu bize göstermektedir. Dolayısıyla hamr olan her şey, zararlı ve haramdır. Dolayısıyla kullanılan maddenin isminin ne olduğundan ziyade insan üzerinde yaptığı etkiler önemlidir. Hz. Peygamber, ümmetinden bir grubun isim değişikliği yaparak hamr kullanmaya devam edeceğini, toplumu yanıltmak isteyeceğini bize haber vermektedir: Ümmetimden bir taife olur ki alkollü içki içerler ve içkinin namını tebdil edip istedikleri bir ismi ona takarlar. (7) 

Alkol, uyuşturucu/madde kullanımı konusunda kafa karışıklığının olduğu iki temel nokta; 1-Alınan madde miktarı, 2- Hamrın ham maddesi meselesidir. Sigara, alkol, uyuşturucu/madde kullanımında başlangıçta muhataplara söylenen ya da kişinin kendi kendine söylediği en aldatıcı, yanıltıcı şeytani söz, Bir defa denemekle bir şey olmaz ifadesidir. Toleransa götüren yolun ilk kaldırım taşıdır bu ifade. O nedenle tevhidi değerlere göre çoğu haram olanın azı da haramdır: Bir şeyin çok miktarda alınması insana sarhoşluk veriyorsa, onun azı da haramdır. (8) Her sarhoş edici haramdır. Bir farak (küp) içildiği takdirde sarhoşluk veren bir şeyin tek avucu da haramdır/tek yudumu da haramdır (9). Sana içkiyi ve kumarı sorarlar, de ki: Onlarda hem günah hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür. (2 Bakara 219) ayetinde, hamrın bünyesindeki günah boyutunun fayda boyutundan daha fazla olmasına dikkat çekilmektedir. Bu ayete göre bazı uyuşturucuların tıbbi sahada kullanımı ile keyf almak, efkâr dağıtmak arasındaki kullanımını birbirinden ayırmak gerekmektedir. Dikkat edilmesi gereken şey, hamrın kendisinin yasaklandığı yoksa hammaddesinin yasaklandığı, haram kılındığı değildir. 

Genel olarak içkilerde kullanılan ham maddeler, kimyasal veya farklı yollarla işleme tabı tutularak aslı özellikleri değiştirilmektedir. O nedenle haram olan, ham madde değil; ham maddeden değişik işlemlerle üretilen, sarhoşluk veren, aklı, düşünmeyi, hafızayı dumura uğratan, bağımlılık eğilimi oluşturan, sağlığa, sıhhate zarar veren üründür: Şüphesiz buğdaydan da içki olur, arpadan da içki olur, kuru üzümden de içki olur, hurmadan da içki olur, baldan da içki olur. Ben her sarhoşluk verenden sizi men ediyorum. (10) Nitekim, Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden hem bir içki yapıyor hem de güzel rızk ediniyorsunuz. 

Bunda aklı eren kavim için elbet ibret vardır. (16 Nahl 67) ayetini bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir. Ham maddesi bal dahi olsa, sarhoşluk veriyorsa, aklı korumuyorsa, düşünmeyi engelliyorsa ve psikolojik/ruhsal yapıyı tahrip ediyorsa o günahtır, haramdır ve yasaktır: Hz. Peygamber (S.A.V.): Ben her sarhoşluk veren şeyi yasaklıyorum. (11). Nitekim alkollü içkilerin yasaklandığına dair vahiy geldiğinde, Hz. Peygamber  (S.A.V.) pazara çıkmış ve bunun alışverişinin de yasaklandığını bildirmiştir(12).

Hamr (Alkol, Uyuşturucu/Madde Kullanımı) Her Türlü Kötülüğün Anasıdır

İslâm âlimlerine göre şu beş şey, İslam dinin ana gayesi içerisinde çok önemli bir yer işgal etmektedir: 1-Dini muhafaza, 2-Aklı muhafaza, 3-Nefsi muhafaza, 4-Nesli muhafaza, 5-Malı muhafaza. Vahiy bu beş konunun muhafazasına çok önem vermiş ve buna uygun bir hayat tarzı getirmiştir. Dolayısıyla bunlara zarar verecek şeyleri, haram, batıl ve münker kapsamında değerlendirerek yasaklamıştır. Bu açıdan hamr (alkollü içkiler ve diğer sarhoşluk veren maddeler), insanın aklını başından aldığından, düşünce sistemini bozduğundan diğer dört unsura da zarar veren temel kötülük kaynağıdır. 

Hz. Peygamberin (S.A.V.), İnsanı insan yapan aklıdır, aklı olmayanın dini de yoktur (13) sözünü göz önüne aldığımızda, akla zarara veren, akıl tutulmasına sebep olan her şey, önce dini/imanı sonra da diğerlerini tahrip etmektedir. Allah ın bizzat yasakladığı bir haramı yapmaya devam, Allah a isyan olarak kalbin katılaşmasına ve kalpten imanın silinip atılmasına sebebiyet vermektedir: Hz. Peygamber: İçkiden sakınınız. Allah a yemin ederim ki, içki ile iman bir yerde birleşmez. Yani biri diğerini çıkarır. (14). Bu nedenle Hz. Peygamber (S.A.V.), İçki (hamr) kötülüklerin anasıdır. İçkiden sakınınız. Çünkü içki her türlü kötülüklerin anasıdır. (15) demek suretiyle bu tehlikeye dikkat çekmiştir. 

İslam da, dine, imana, mala, cana, akla ve nesle, maddi ve manevi zarar veren bir şeyin üretilmesi, alınması, satılması, nakledilmesi, reklâmının yapılması ve kullanılması haram, yasak, günah olup bunları yapanlar lanetlenmiştir: Cenâb-ı Hak şaraba, içene, dağıtana, satana, alana, saklamasını isteyene, yüklenip götürene, satıp parasını yiyene lânet ediyor. (16) Hz. Peygambere (S.A.V.) göre hamr, şu on zümreye zarar verir: Sarhoşluk veren şeylerin on zümreye zararı dokunur: Bizzat sarhoşluk veren şeye, ham maddesini ezen veya sıkana, ezip sıktırana, satıcısına, satın alana, nakliyesi ile uğraşana, kendisine götürülen kimseye, bütün bu işlerden elde edilen kazancı yiyene, içene, içilmek üzere ikram edene. (17)

Sonuç: Şeytan İşi Pisliklere Karşı Savaşın Yolu

Hamrda dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, sadece bireysel olarak insan bünyesi üzerinde fiziki, psikolojik, ruhsal olumsuz etki yapması, sağlığını bozması değildir. Buna paralel olarak, aile, akraba, komşu ve toplumsal ilişkileri bozması ve gelecek nesilleri olumsuz etkilemesidir. Hamr aileyi, toplumu ve gelecek nesilleri hem sağlık açısından etkilemekte, hem de toplumun arasına fitne ve fesadı sokup dayanışmayı ve güveni yıkmaktadır. 

Ayrıca Allah ı anmayı ve namaz kılmayı engellemekte, kutsalın kaybına sebebiyet vermektedir. Bunun için Kur an-ı Kerim içkiyi (hamr), kumarı (meysir), putları (tapmaya mahsus dikili taşlar) ve şans oyunlarını (fal okları) şeytan işi pislik olarak nitelendirip haram, günah, münker, fahşa, rics olarak niteleyip yasaklamıştır:

Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz (5 Maide 90).

Şeytan içkide ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık siz hepiniz vazgeçtiniz değil mi (5 Maide 91).

Bu ayetlerin nazil olduğunu duyan sahabe, hiçbir sorgulama yapmadan gerekeni yapmış, içki kaplarını dökerek gerekli tavrı ortaya koymuştur: Hz. Enes (R.A.): Biz içki âlemindeydik. Ben dağıtıyordum. Bir adam geldi, `İçki haram edildi dedi. Arkadaşlar derhal, `Şu içki kaplarını dök, temizle emrini verdiler. O haberden sonra kimse ağzına içki almadı. (18)

Tevhidi değerlere iman eden ilk Müslümanlar, sahabe nesli, hamra, şans oyunlarına ve putlara karşı böyle katı, kesin bir tavır alarak bu dört şeytan işi pisliğin etkisini en aza indirerek, asırlara hükmedecek bir dünya fetih hareketini başlatmışlar, gittikleri her yere huzuru, mutluluğu, saadeti ve kurtuluşu götürmüşlerdir. Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti Devleti,  bu dört şeytan işi pisliğe karşı nasıl bir tavır sergilemekte ve nasıl bir mücadele vermektedir. Bir taraftan yığınla yasa çıkarıp birim kurarak mücadele etmekte; ama diğer taraftan bizzat sarhoşluk veren şeylerin üretilmesine, alınmasına, satılmasına, nakledilmesine, reklâmının yapılmasına, içilmesine, törenlerde, kutlamalarda, şenliklerde önemli ikram olarak sunulmasına imkân vermektedir. Yani sistem bir taraftan sigara, alkol, kumar, şans oyunları ve fuhşu teşvik ederek toplumu ifsad etmekte; diğer taraftan halkı bunların şerrinden korumaya çalışmaktadır. Bu, şeytanın yolundan giderek Rahman ın yoluna ulaşma gayretidir:

Ey iman edenler, hepiniz topluca İslam a girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır (2 Bakara 208). Bu, bir istikamet kaybıdır; onun için başarı elde edilememektedir: Hz. Muhammed (S.A.V.): İstikamet üzere olunuz ki, Allah da işlerinizi istikamet üzere devam ettirsin. (19)

Kaynaklar

1-Yazır, E.H., Hak Dini Kuran Dili, Azim Dağıtım, İstanbul,Cilt 2, S: 86-90.

2-Buhâri, Eşribe 1; Müslim, Eşribe 73

3-Buhari, Eşribe 4; Müslim, Eşribe 67,68; Tirmizî, Eşribe 27/2, Hadis No.1864; Nesaî, Eşribe 23

4- Bilmen, Ö.N., Büyük İslâm İlmihali, Bilmen Yay., İstanbul, S: 446.

5- Nesaî, Eşribe 51/46.

6- Müslim, Eşribe 12.

7- Ebû Dâvud, Eşribe, 20/6, Hadis No: 3689.

8- Ebû Dâvud, Sünen, c.II, s.294; Tirmizî, Eşribe 3.

9-Ebû Dâvud, Eşribe 5; Tirmizi, Eşribe 2,3.

10- Buharî, Eşribe, 74/2; Ebû Dâvud, Eşribe 20/4, Hadis No: 3677.

11- Buharî, Megazî 60; Müslim, Eşribe 70; Ebû Davud, Eşribe 5.

12-İbn-i Mâce, Eşribe 30/7.

13- Beyhakî, Şuab-ı İman)(199).

14- Nesaî, Eşribe 51/44.

15- Dare Kutnî, Sünen, C:IV, S:247.

16- Ebû Dâvud, Eşribe 20/2

17- Ahmed b. Hanbel,Eşribe 30/6, Hadis No: 3380.

18- Nesaî, Eşribe 51/2.

19- Taberânî Kebîr; 797; 2:77, Hadîs No: 1373

11 Eylül 2014 Perşembe

UYUŞTURUCU MADDE BATAKLIĞINA ÇEKİLMEK İSTENEN GENÇLİK -3: Lozan da Kurulan Türkiye Sistemi Gençliği İfsad Etmektedir

 (Milli Gazete)

Giriş

Hemen hemen her yıl, farklı uyuşturucu madde ismi zikredilerek gençliğin uyuşturucu bataklığına doğru sürüklendiği şikâyetleri yapılmakta ve acil yasal düzenlemeler yapılarak madde kullanımına karşı mücadele şiddetlendirilmektedir. Ancak şimdiye kadar madde kullanımına karşı verilen savaşlardan iyi bir sonuç alınamamıştır. Neden Gençliğin uyuşturucu kullanmasında yabancı istihbaratların ve özellikle Siyonizm in ifsad hareketinin büyük bir etkisi vardır. Bütün bu etkileri kırması gereken ve gençliği koruması gereken devlet, bunda niçin başarılı olamamaktadır Türkiye de var olan ve devlete ruh ve şekil veren sistemin bunda bir etkisi ve katkısı var mıdır Burada Türkiye sisteminin gençliği ifsad ederek onu sigara, alkol ve uyuşturucu kullanmaya yönlendirmesi ya da icbar etmesi konusu ele alınıp incelenecektir.

Türkiye nin Ana Tezadı: Melez Değerler Sistemi

Osmanlının yıkılmasından sonra Anadolu topraklarında verilen Milli Mücadele, zaferle sonlanmıştır. Milli Mücadele yi yürüten kadrolar arasında başlayan iktidar kavgası, Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından kazanılmış ve Birinci Meclis tasfiye edilmiştir. Lozan da, İnönü ve Hahambaşı Hayım Naum arasında yapılmış olan gizli pazarlığın sonucu, Türkiye Cumhuriyeti tanınmış ve ardından Türkiye de Hayım Naum Doktrini uygulamaya sokulmuştur. Laikliğin getirilmesi, halifeliğin kaldırılması, alfabenin değiştirilmesi, medreselerin kapatılması, eğitim sisteminin batı kültür ve medeniyet değerlerine göre tanzim edilmesi, ibadetin ve ezanın Türkçeleştirilmesi, kılık kıyafetin değiştirilmesi, tarihle olan bağların koparılması, bu gizli anlaşmanın sonucudur. Verilen sözlere, yapılan gizli anlaşmalara uygun olarak eğitim müfredatlarında yapılan düzenlemelerle, Varlık Teorisi, Bilgi Teorisi, Değer Teorisi ve Tarih Teorisi alanlarında büyük tahribat yapılmıştır. Cumhuriyetin kurucu kadrolarının eğitim anlayışının uygulanmaya sokulması ile birlikte, bu ülkede, aile ile okul karşı karşıya gelmiştir. Batı kültür-medeniyet değerleri, İslam kültür-medeniyet değerlerini tasfiye edememiş; İslam kültür-medeniyet değerleri de, Batı kültür-medeniyet değerlerinin topluma nüfuz etmesini engelleyememiştir. İki farklı çatışan değer sisteminin iç içe geçmesi, birbirine karışması ile melez değer sistemi meydana gelmiştir. Melez değer sistemi, sabitesi, ilkesi, kuralı hatta kutsalı olmayan zamana, zemine ve şartlara göre hareket eden ve davranan, çifte standart kullanan şizofren bir insan unsuru ve bir toplumsal yapı ortaya çıkarmıştır.

Tütün/Sigara, Alkol ve Uyuşturucu ile ilgili yasal mevzuat

Anayasa nın 58. maddesinde, Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır denmektedir. Siyasi iktidarlar, gerekli tedbirleri alabilmek için Anayasa nın bu maddesine dayanarak kanunlar, yönetmelikler, genelgeler ve bakanlar kurulu kararları çıkarmışlardır. Tütün/sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımına karşı mücadele ile doğrudan veya dolaylı alakalı olan,  var olan kanun, yönetmelik, genelge ve bakanlar kurulu kararları şunlardır(1):

Kanunlar

*Türk Ceza Kanunu,

*Türk Medeni Kanunu,

*5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu,

*5326 Sayılı Kabahatler Kanunu,

*4207 Sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkındaki Kanun,

*6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu,

*3298 Sayılı Uyuşturucu Maddelerle İlgili Kanun ,

*2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun,

*6291 Sayılı Kanun

*5549 Sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun

*5898 Sayılı Uçucu Maddelerin Zararlarından İnsan Sağlığının Korunmasına Dair Kanun

*984 Sayılı Ecza Ticarethaneleri ile Sanat ve Ziraat İşlerinde Kullanılan Zehirli ve Müessir Maddelerin Satıldığı Dükkânlara Mahsus Kanun,

*6197 Sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun,

*1262 Sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu,

*6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun,

*5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu,

*6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun,

*2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu,

*2803 Sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu,

*2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu,

*3201 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu,

*4810 Sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu,

*5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu,

*5402 Sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu (Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu) Yönetmelikler

*Karayolu Taşıma Yönetmeliği,

* Uçucu Maddelerin Zararlarından İnsan Sağlığının Korunması Hakkında Yönetmelik ,

*Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik,

*Uyuşturucu Maddelerle İlgili 88/12850 Sayılı Yönetmelik ve 87/11703 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı,

*Çocuk Koruma Kanunu na Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelik,

*Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yönetmeliği,

*Kontrole Tabi Kimyasal Maddeler Hakkında Yönetmelik,

*Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği,

*Serbest Bölgeler Yönetmeliği,

*Sürücü Davranışlarını Geliştirme Eğitimi Yönetmeliği,

*Gençlik ve Spor Bakanlığı Proje Destek Programları Yönetmeliği,

*Kontrollü Teslimat Uygulaması Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik,

*Kontrollü Teslimat Uygulaması Esas ve Usulleri Hakkında

Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik,

*Kenevir Ekimi ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik,

*Haşhaşın Ekimi, Kontrolü, Toplanması, Değerlendirilmesi, İmhası, Satın Alınması, Satılması, İhracı ve İthali Hakkında Yönetmelik,

*25902 Sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik,

* Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik . Bakanlar Kurulu Kararları

*Gençlik ve Spor Bakanlığı nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (03.06.2011 tarihli ve 638 sayılı),

* Haşhaş Kapsülü ve Tohumu Alımı ve Satımı Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı (09.09.2012 tarihli ve 28406 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan 25.07.2012 tarihli ve 2012/3544 sayılı karar),

*17.02.2012 tarihli ve 2012/2861 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (22.03.2012 tarihli ve 28241 sayılı Resmi Gazete),

*22.05.2013 tarihli ve 2013/4827 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, 

*03.10.2013 tarihli ve 28430 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan Bakanlar Kurulu nun 2012/3652 sayılı Uyuşturucu Madde Yakalamalarında Ödenecek İkramiyelere İlişkin Karar ın yürürlüğe konulması (İçişleri Bakanlığı nın 3/7/2012 tarihli ve 2084 sayılı yazısı Bakanlar Kurulu nca 13/8/2012 tarihli kararı).

Genelgeler

*Tütün ve Tütün Mamulleri Kaçakçılığı ile Mücadele Eylem Planı (2011 2013) (2011/18 sayılı Başbakanlık Genelgesi),

*Madde Bağımlılığı Merkezlerinde Görev Yapacak Personelin Eğitimine ve Sertifikalandırılmasına Dair Tebliğ,

* Normal Reçete ile Verilecek İzlemeye Tabi İlaçlarla ilgili genelgeler (07.11.2012 tarih ve 2012/11 sayılı genelgesi; TİTCK nın 21.11.2012 tarih ve 2012/13 sayılı genelgesi, Sağlık Bakanlığı 2013),

*Elektronik Reçete (e-reçete) uygulaması 22.06.2012 tarihli ve 28331 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (01.07.2012).

Ulusal Uyuşturucu Strateji Belgesi, Ulusal Uyuşturucu Eylem Planı ve Koordinasyon

Anayasaya, kanunlara, yönetmeliklere, genelgelere ve bakanlar kurulu kararlarına dayanarak sigara, alkol ve uyuşturucuya karşı mücadele etmek amacıyla şu ulusal, yerel ve kurumsal stratejik planlar ve belgeler hazırlanmıştır(1):

Stratejik Eylem Planları

*Ulusal Uyuşturucu Strateji Belgesi (2006 2012),

*Ulusal Uyuşturucu Eylem Planı (2010 2012),

*Ulusal Uyuşturucu Politika ve Strateji Belgesi (2013 2018),

*Ulusal Uyuşturucu Eylem Planı Belgesi (2013 2015),

*Yerel Düzeydeki İl Uyuşturucu Eylem Planları,

*Kurumsal Stratejik Planlar

*Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Stratejik Planı (2013 2017),

*Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Ortamlarında Şiddetin Önlenmesi ve Azaltılması Strateji ve Eylem Planı (2006 2011),

*Diyanet İşleri Başkanlığı Stratejik Planı (2012 2016),

*İçişleri Bakanlığı Stratejik Planı (2010 2014),

*Gençlik ve Spor Bakanlığı Stratejik Planı (2013 2017),

*Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Stratejik Planı (2013 2017),

*Sağlık Bakanlığı Stratejik Planı (2013 2017),

*Gümrük Müsteşarlığı Stratejik Planı (2010 2014),

*Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Stratejik Planı (2010 2014),

*Organize Suçlarla Mücadele Ulusal Stratejisi (2010 2015) ve Eylem Planı (2010 2012),

*Ulusal Tütün Kontrol Programı ve Eylem Planı (2008 2012),

*Kırsal Alan Uyuşturucu ile Mücadele Uygulama Planı (2010 2012),

*Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı (2011 2023),

*Ulusal Gençlik ve Spor Politika Belgesi (2012-.. ),

*Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi ve Eylem Planı (2012 2020),

*Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2013 2017).

Koordinasyon Düzenleme

*Ulusal Koordinasyon,

*Yerel Koordinasyon,

*İl Uyuşturucu Koordinasyon Kurulları ve İl Uyuşturucu Eylem Planları.

TUBİM Bilim Kurulu Madde Kullanımına Karşı Mücadele Etmek için Uluslararası İşbirliği

*Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC-United Nations Office on Drugs and Crime),

*Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (OSCE-Organization for Security and Cooperation in Europe),

*Dünya Gümrük Örgütü (WCO- World Customs Organization),

*Güneydoğu Avrupa İşbirliği İnisiyatifi (SECI/SELEC),

*Dünya Sağlık Örgütü (WHO- World Healh Organization),

*İnterpol, 

*  Avrupa Kriminal

Laboratuvarları Organizasyonu (ENFSI- European Network of Forensic Science Institutes).

Sonuç: Sigara, Alkol, Madde Kullanımı İle Mücadelede

Türkiye'nin Çıkmazı Türkiye yi yönetenlerin bu büyük mücadelesi, niçin gerektiği gibi olumlu bir sonuç vermemektedir/verememektedir Mesele, Türkiye nin benimseyip halka kanunen, cebren ve hile ile kabul ettirmeye çalıştığı değerler sistemi ile alâkalıdır. Değerler sisteminin önemli fonksiyonu, hayatı anlamlandırıp şekillendirmesidir. İnsan yapısı değer ilişkisi, fıtrat değer ilişkisi, bilgi değer ilişkisi, iman değer ilişkisi ve mutluluk değer ilişkisi hayatı anlamlandırır ve şekillendirir. Allah inancına dayanan dinlerde, temel değerler (tevhidi değerler), vahiyle peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilmektedir. 

Tevhidi değerler, tüm insanlık için geçerli olup, insanların birbirlerinin hak ve hukuklarını çiğnemeyecek tarzda, hayatı tanzimi öngören değerlerdir. İnsan fıtratının ifadesi olan tevhidi değerler, ferdi, milleti, ümmeti ve insanlığı bir bütün olarak bu dünya öteki dünya denklemi içerisinde göz önüne alarak inşa eder. Müminler, bu dünyada yaptığı/yapacağı her şeyin kaydedildiğini, sorgulanacağını ve ona göre ya cennetle ya da cehennemle ödüllendirileceğine iman ederler. Yaptığı her işi, devlet gücü olsun ya da olmasın, görülsün ya da görülmesi Allah ın gördüğü, bildiği şuuru içerisinde yaparlar. Bu şuur hali, Müslüman toplumları en az suç işlendiği toplumlar haline getirmiştir. 

Değerlerin harmanlanması (hakla batılın, helalle haramın, marufla münkerin karıştırılması), tevhidi değerlerin saflığını bozduğundan Müslümanların tutum, tavır ve davranışını etkileyerek tezatlı davranmaya sokar ve doğru yoldan saptırır: Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuşlardır; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. (2 Bakara 137). Lozan dan bu yana Türkiye nin yaşadığı ana sıkıntı, İslam kültür ve medeniyet değerlerine göre yaşayan bir milleti, devletin güç kullanarak, Batı kültür ve medeniyet değerlerine göre yaşamaya icbar etmesi; AB uyum yasalarına göre şekillendirmesidir. Cumhuriyet dönemi yöneticilerinin halka rağmen halk için ilkesi gereğince kanunen ve cebren başlattıkları bir sürecin inşa ettiği melez değer sistemi, insanlarımızın şizofren davranmasına sebebiyet vermiş, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir insan unsuru ortaya çıkarmıştır. Daha açık bir deyişle ne Müslüman ı Müslüman, ne laiki laik, ne ateisti ateist, ne komünisti komünisttir. 

SEKAM tarafından yapılan 15 28 yaş grubunu kapsayan gençlik araştırmasındaki veriler, bu gerçeği bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır(2). Melez değer sisteminin ortaya çıkardığı bu tezatlı anlayış, davranış ve yaklaşım, sigara, alkol, madde kullanımı ile yapılan mücadelede kendisini göstermektedir. Sistem bir taraftan sigara, alkol kullanımı ile mücadele ederken diğer taraftan sigara, alkolün üretilmesine, satılmasına, kullanılmasına ve reklâmının yapılmasına müsaade etmektedir. Yani sistem, bir taraftan, sigara, alkol, kumar, şans oyunları ve fuhşu teşvik ederek toplumu ifsad ederken diğer taraftan halkı bunların şerrinden korumaya çalışmaktadır. 

Bu Türkiye nin çıkmaz sokağıdır. Sigara, alkol ve madde kullanımına karşı verilen büyük bir mücadeleye, alınan tedbirlere rağmen; sigara, alkol ve madde kullanımı, her geçen gün, hem daha alt yaş gruplarına doğru iniyor (10 11 yaş grubu) hem de toplumun farklı kesimleri ve farklı mekânları içinde yaygınlaşıyor ise sebebi, sistemin ve devletin bünyesinde barındırdığı ve fakat göremediği ya da görmek istemediği bu tezattır. Lozan da kurulmuş olan Türkiye sistemi, gençliği kendi inanç sisteminden, kültür ve medeniyetinden, tarihinden kopararak kendine yabancılaştırmakta, kimliksizleştirmekte ve bunalıma sürüklemektedir. Kendine yabancılaşan, kimliksizleşen ve bunalıma sürüklenen bir genç acılarını, dertlerini unutmak için sigara, alkol ve uyuşturucu kullanmaya yönelmektedir/yönlendirilmektedir. 

O nedenle sistem ve devlet bu şizofreniden kurtarılmadıkça alınan tedbirler işe yaramayacaktır. Çünkü şeytanın yolundan gidilerek doğru yola, Rahman ın yoluna ulaşılmak mümkün değildir: Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. (5 Maide 90) Öyleyse; Ey iman edenler, hepiniz topluca barış ve güvenliğe (silm e İslam a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (2 Bakara 208)

Kaynaklar

1- Türkiye Uyuşturucu Ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM), REITOX, T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık Ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı EMCDDA 2012, 2013 Ulusal Raporları, Ankara, 2012, 2013.

2- SEKAM, Türkiye Gençlik Raporu, İstanbul, 2013.

 

4 Eylül 2014 Perşembe

Uyuşturucu Madde Bataklığına Çekilmek İstenen Gençlik-2: Siyonizmin Gençliği İfsad Hareketi

 (Milli Gazete)

“Onların her şeylerini tahrip ettik. Dinleri ve felsefeleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için olgun bir hale geldiler.” Louis Massignon

Türkiye İstatistik Kurumu’nun Aralık 2012 tarihli verilerine göre, 75.627.386 olan Türkiye nüfusunun 18.862.319’u, 15-29 yaş grubunda yer almaktadır. Buna göre Türkiye nüfusunun yaklaşık %25’i gençlerden oluşmaktadır. Türkiye, dünyada genç nüfus oranı yüksek olan ülkelerden birisidir. Genç nüfus, ülkenin önemli stratejik unsurlarından biridir. Bu nedenle birbirine rakip, düşman olan ülkeler, birbirleri ile olan mücadelesini, kavgasını ülke gençliği üzerinden yürütmeyi, ülke gençliğini ele geçirmeyi ya da uyuşturmayı önemli stratejik hedeflerden biri olarak kabul etmektedirler. Yıllarca gençliğimiz böyle bir saldırının muhatabıdır. Öncelikle bunun kabul edilmesi gerekmektedir.

Hemen hemen her yıl, farklı uyuşturucu madde ismi zikredilerek gençliğin uyuşturucu bataklığına doğru sürüklendiği şikâyetleri yapılmakta ve acil yasal düzenlemeler yapılarak madde kullanımına karşı mücadele şiddetlendirilmektedir. Ancak şimdiye kadar madde kullanımına karşı verilen savaşlardan iyi bir sonuç alınamamıştır. Neden Türkiye bunun ana sebeplerini araştırmak ve ortaya koymak zorundadır.

O neden bu çalışmada gençliğimizi ifsad etmeye çalışan ana neden ve aktörleri ele alıp incelemekteyiz. Geçen yazıda gençliği uyuşturucu bataklığına çekmek isteyen düşman istihbarat faaliyetlerini ele alıp incelemiştik. Burada Siyonizm’in gençliği ifsad etmek için yaptığı çalışmaları ele alıp inceleyeceğiz.

Siyonizm’in İfsad Stratejisi

Siyonistler, Yahudi olmayanları, 2. Sınıf insan/köle ve asimile edilmesi gereken varlıklar olarak gördüklerinden (Siyonizm’in Amentü Şartlarından Biri) dolayı; bunların toplumsal sermayelerini, dini ve kültür - medeniyet değerlerini yozlaştırmayı ve yok etmeyi temel bir strateji olarak kabul etmişlerdir. Yahudi olmayan toplumların uyuşturulması, afyonlanması ve böylelikle zihinsel olarak şekillendirilip kontrol altında tutulabilmelerine uygun bir yapılanış içerisindedirler Siyonistler:

“ Şeytan ve müritleri yüzyıllar boyunca özellikle de 20. yüzyılda, insanların zihinlerini kontrol etmek için çok detaylı teknolojiler geliştirdiler.

Şeytanı ruhların, işbirlikçi aydınların ve medyanın yardımıyla bu amaçlarına ulaştılar (Televizyon, filmler, gazeteler, dergiler, müzik, sanat)

“Toplumun görünmeyen mekanizmasını işleten kişiler, ülkemizin gerçek yönetici gücünü meydana getiren görünmeyen hükümeti oluşturuyorlar.

Adını hiç duymadığımız kişiler tarafından zihinlerimize şekil verildi, zevklerimiz biçimlendirildi, fikirlerimize etki edildi.” (1)

Toplumların ahlaksızlaştırılması, değerlerini maddileştirme, aşırı kâr, tamahkârlık ve ihtiras duygusunu tahrik etme, gelecek endişesi içine sokma, duyarsızlaştırma ve nemelazımcı yapma, tüketimi körükleme, mankurtlaştırma, kin ve nefret yayarak toplumu bölme, parçalama, kendine ve birbirlerine olan güveni yıkma, Siyonizm’in ifsad stratejisinin temelini oluşturmaktadır.

Siyonizm’in ifsad stratejisinin esası, insanların zihni yapılarını şekillendirme ve yönlendirme üzerine kurulduğundan Siyonizm, bu hedefe ulaşabilmek için, eğitim, alkol- uyuşturucu, eğlence sektörü, medya, müzik, tiyatro- sinema-film sektörü, kültür ve sanatı vasıta olarak kullanmaktadır.

Gençlerin Değer Sistemlerini Yıkarak “Alkol-Uyuşturucu Alt Kültürü” Meydana Getirmek/Kullanmaya Hazır Hale Getirmek

Yahudi olmayanların tüm değerlerini yıkma, Siyonizm’in ana hedeflerinden biri olduğu için toplumların değerlerini allak bullak etmek, dayanışma ruhunu yıkmak, gelecek endişesi içine sokmak, tecrit edilmiş, bireyselleşmiş ve sürüleşmiş insan kalabalıkları haline dönüştürmek ve her şeyi maddileştirmek için Siyonizm, özel bir gayret ve çalışma içerisindedir:

“Yahudi olmayanlar arasında ailenin, tahsil ve terbiye ile ilgili değerlerinin önemini yok edeceğiz…”

“Bu sebepledir ki, bütün imanların el altından mahvına çalışmak, Yahudi olmayanların kafalarından Allah ve maneviyat düşüncelerini koparmak ve onların yerine aritmetik hesaplar ve maddi ihtiyaçları yerleştirmek bizim için zaruridir.”(2)

Haham Raeichhorn’un, 1869’da Prag’da, Hahambaşı Simeon-Ben Ihuda’nın cenaze töreninde mezar başında yaptığı konuşmasında Siyonistlere tahrip edilmesi, itibarsızlaştırılması gereken iki hedef göstermiştir. Bunlardan biri, dinler ve din adamları diğeri de, Yahudi olmayanların eğitim sistemleridir:

“12- Hıristiyan din adamlarını alaylarımız ve saldırılarımızla, gülünç ve nefret edilecek durumlara düşüreceğiz ve Hıristiyan ruhların efendisi olacağız.

14-Tüm yukarıdakilerinken başka, eğitimi tekelimiz altına almalıyız.

Bu sayede işimize yarayacak her türlü fikri yayabilir ve çocukların beyinlerini bize uygun bir şekilde biçimlendirebiliriz” (3).

Siyonist önderlere göre gençlik din, din adamları itibarsızlaştırılarak manevi destekten mahrum bırakılacak ve kontrolleri altındaki eğitim sistemiyle de ifsad edilerek her türlü idealden soyutlanacak, sorumluluk duygusu yok edilecek, kin ve nefret tohumları gençliğin arasına saçılarak, alkol ve uyuşturucu kullanmaya müsait hale getirilecektir:

“Uzun zamandan beri Yahudi olmayanların din adamlarını itibardan düşürmek için ve bu suretle onların dünya üzerinde ki faaliyetlerini yıkmağa dikkat ediyoruz…

Fakat biz gençliği yeni geleneksel dinler için ve müteakiben bizim dinimiz için yeni baştan eğitirken aradaki zaman zarfında mevcut kiliselere açıktan açığa dokunmayacağız. Fakat biz onlara karşı, ayrılık meydana getirecek şekilde planlanmış tenkitçilik yolu ile savaşacağız.” (4).

Eğitim Sistemi ile Gençleri İfsad Ederek “Alkol-Uyuşturucu Alt Kültürü” Meydana Getirmek/Kullanmaya Hazır Hale Getirmek

Siyonistler eğitim üzerindeki tahribatlarını kendilerini gizleyerek, Yahudi olmayan bilim adamlarını öne çıkararak, kendi fikirlerini onlar üzerinden yayarak etkili olmaya çalışmışlardır. Bunun için en uygun ortamın, “ABD, İngiltere ve diğer geleneksel olarak özgürlüğü seven ülkelerde” var olduğuna inanarak, öncelikle bu ülkelerdeki eğitimi, üniversiteleri ve medyayı ele geçirmeyi hedeflemişlerdir(1).

İnsanların kendine ve diğer insanlara güvenini kaybetmiş olması, bir taraftan dayanışma ruhunu yıkarken diğer taraftan teşebbüs etme inancını ve yeteneğini yok etmekte, acziyet içerisine sokmakta ve kabiliyeti olmayan beceriksiz olduğu inancını pekiştirmektedir. “Biz adam olmayız”, “bu millet adam olmaz”, “bu nesilden adam çıkmaz”, “bu ne biçim nesil” psikolojisi etkin ve baskın hale getirilmektedir. Bu psikoloji ile alkol- uyuşturucu kullanma eğilimi artırılarak “alkol – uyuşturucu alt kültürü” oluşturulmak istenmektedir (5, 6). Bu alkol-uyuşturucu alt kültürünü oluşturmak için Siyonizm, eğitimi kullanmaktadır:

“Biz Yahudi olmayan cemiyetlerin eğitimini o şekilde yönetmeliyiz ki, her zaman şahsi teşebbüs isteyen bir mevzu ile karşılaşsalar meyus bir acz içinde elleri böğürlerinde kalsın.” (7)

Bir taraftan düşünmeyi dumura uğratılıp, gereksiz bir sürü bilgiyi ezberlettirilmekte, insan zihninde bir kaos meydana getirilmekte ve işe yaramazlık duygusu pekiştirilmekte; diğer taraftan uyuşturucuları kullanırsanız zihinsel, bilinçsel açısından gelişirsiniz, yaratıcı, üretici olursunuz’ propagandası yapılmaktadır (5, 6). Böylelikle gençlik akrep kıskacına alınıp zehirlenmektedir.

Genelde insanların, özelde gençlerin kafasını allak bullak edecek, sürekli teoriler/modeller üretmeyi ve bunu da, tartışılamaz bilimsel bir gerçek olarak sunmayı, metod olarak benimsemişlerdir. Üretilen ve fakat sağlam zemini olmayan “ilke ve teoriler, modeller”, Medya ve para gücü kullanılarak savunulup kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu yolla nesiller, ifsad edilerek saptırılmaktadır:

“Yanlış oldukları bizce bilinen, bununla beraber tarafımızdan telkin edilen prensip ve teoriler içinde yetiştirmek suretiyle Yahudi olmayanların gençliğini aldattık, şaşırttık ve bozduk” (8).

Ortaya atılan bu teori ve ilkelere karşı çıkanlar, bilimsellik adına büyük bir psikolojik savaşın muhatabı olarak yıpratılmaktadırlar. Böylelikle karşı görüş ve düşünce mensupları, ya susturmuşlar ya da görüşleri milletlerin gözünden saklanmıştır:

“Bu maksatla devamlı olarak basınımızın vasıtasıyla bu nazariyelere körü körüne itimat uyandırıyoruz. Hâlbuki bizim arzu ettiğimiz istikamette eğitmek için bunları kurnazlıkla tertip etmişlerdir… Bizim tertip ettiğimiz Darwinism, Marxism, Nietzcheism’in başarılarını dikkatle düşünün.

Biz Yahudiler için bu direktiflerin Yahudi olmayanların fikirleri üzerinde nasıl bir bölücü etki yaptığını görmek herhalde zor olmayacaktır.” (9)

Eğitim alanında en etkili eğitim kurumları, üniversitelerdir. Üniversitelerde diğer eğitim kurumları yanında daha özgür bir ortam vardır. Genel olarak üniversitelerde, bilimsel çalışmalar yapılmakta ve teoriler üretilmektedir. Bilimsellik kisvesine büründürülmüş teoriler aracılığıyla gençliğin kafası allak bullak edilerek sabitesi olmayan bir nesil meydana getirmek için üniversitelerin kontrol altında tutulması, Siyonizm’in stratejik hedeflerinden biridir:

“Bizimkilerin dışında bütün toplu kuvvetlerin yıkılmasına tesir etmek için toplu hareketlerin ilk merhalesi olan üniversiteleri yeni bir istikamette yeniden eğiterek kuvvetten düşüreceğiz…” “…Kendilerinin düzenini çok parlak bir şekilde bozan bütün prensipleri onların eğitimine sokmak gereğini duyduk.” (4)

Siyonistler eğitim üzerinde ki tahribatlarını, kendilerini gizleyerek, “Yahudi olmayan bilim adamlarını” öne çıkararak, kendi fikirlerini, onlar üzerinden yayarak etkili olmaya çalışmaktadırlar (10).

Siyonizm Gençleri Sefahat Kültürü İçine Çekerek “Alkol-Uyuşturucu Alt Kültürü” Meydana Getirmek/Kullanmaya Hazır Hale Getirmek

Siyonizm, genelde tüm insanlığı özelde gençliğin değer sistemlerini yıkarak, dinden ve dindardan soyutlayarak, eğitim sistemi ile kafasını allak bullak edip acziyet ve işe yaramazlık psikolojisine sokarak, dertlerini eğlence kültürü içerisinde unutmaya yönlendirilmektedir:

“Kitleler kendi bulundukları durumu anlamasınlar diye biz onları ayrıca zevkle, oyunlar, eğlenceler, tutkular ve halka mahsus eğlence yerleri ile de başka yönlere çekeceğiz.”(11)

Amerikan toplumu, 1900’lardan bu yana Siyonizm’in hâkimiyetine geçen radyo, TV, tiyatro, filim, gece kulüpleri, eğlence ve fuhuş sektörleri üzerinden ifsad edilmiş, uyuşturulmuş ve fuhuş bataklığına sokulmuştur. Yahudi yazar Americanus, Siyonist eğlence kültürünün Amerikalıların hayatları üzerinde meydana getirdiği tahribatın görülememiş olmasını, şaşkınlıkla karşılamaktadır:

“Kafalarını bu problem ile çatlatırcasına yoran bir sürü insan, Yahudilerin, Amerikan hayatı üzerine yapmış olduğu en göze görünen darbeyi ihmal etmişlerdir. Umumi eğlence mevzuunda radyo, filimler, sahne, gece kulüpleri… Amerikan kültürünün, bütünü ile beraber adeta Yahudi veçhesine büründüğünü söyleyebiliriz.” (12)

Henry Ford’a göre Yahudiler(Siyonistler) tarafından Amerikan toplumu üzerinde oynanan oyun, son derece rezilanedir:

“Başlıca sanatkâr sermayesi de, üstündekilerin ağırlığı 100 gramı geçmeyen kızlar ordusudur…” “Yahudi tekelindeki Amerikan Tiyatrosunun vasıfları; hiçlik, şehvet, ahlaksızlık, hayret verici cehalet ve sonsuz boş sözlerdir…“

“Yahudi’nin Amerikan sahnesine hâkimiyetinin üçüncü neticesi; büyük reklâm tatbikiyle ortaya çıkan yıldız sistemidir. Tiyatro âlemi bir sürü yıldız istilasına uğramıştır. Bunlar öyle yıldızlardır ki hiçbir zaman yükselip parlamamışlardır…

Oynanan oyun, bir reklamcılık stratejisidir. Hâlbuki yıldızları normal zamanlarda halkın alkışları ortaya çıkarırdı. Günümüzde ise, yıldızın kim olacağına dair kararı, Yahudi menajerler veriyor.” (13)

Siyonizm’in eğlence, sinema, tiyatro, müzik sektörüne hâkim olması, bu alanlarda yaptığı çalışmalar, genelde insanların özelde gençlerin alkol ve uyuşturucu kullanmasına sebebiyet veren “alkol-uyuşturucu alt kültürünün” meydana gelmesini sağlamaktadır:

“Yahudi olmayan halk, alkollü içkilerle düşünce kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Onların gençliği klasizm ve ilk çağ ahlaksızlığı ile ve içlerine soktuğumuz ajanlarımız, öğretmenler, hizmetçiler, zenginlerin evlerinde mürebbiyeler, kâtipler vasıtası ile Yahudi olmayanların sık sık gittikleri sefahat yerlerinde ki kadınlarımız vasıtası ile zehirlenerek ahmak bir şekilde yetiştirilmişlerdir.” (14)

Bilimsel bazı çalışmalar, Batının bazı müzik türleri (Heavy Metal,…) ile arabesk müziğin gençleri, sigara, alkol, uyuşturucu kullanmaya teşvik ettiği ve “alkol-uyuşturucu alt kültürü” oluşturduğunu tespit etmiştir. Gençler, müziğin ritmine daha iyi ayak uydurabilmek için alkol-uyuşturucu aldıklarını ifade etmektedirler. Ayrıca bazı müzik grupları kendilerini afyon grubu, esrar grubu olarak isimlendirmektedirler (5,6). Bu grupların Siyonist yapılarla irtibatlı olup olmadıklarının araştırılması gerekmektedir.

Sonuç: Türkiye’de “Alkol-Uyuşturucu Alt Kültürü” Oluşturan “Sabetayist Organizasyonlar Var”

Milletimiz bugün, Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca inşa edilen eğlence kültürünün bütün tahribatını yaşamaktadır. Son yıllarda Siyonizm’in öngördüğü tefessüh, medya, internet, sosyal medya, tiyatro, sinema, müzik, reklam, turizm üzerinden inşa edilmeye ve “alkol-uyuşturucu alt kültürü” yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır:

“Türkiye’de bir kesim var, vatan-millet hamaseti yapıyor. Bir başka kesim de tamamen organize olmuş ve hınzırca planlarla Türkiye’yi çökertmek için çalışıyor. Pop star tarzı yarışmalar da bu planın bir parçası. Bu durum para ve reyting kaygısından öte bir şey. Bir toplumun kültürünü, milliliğini, o toplumu bir arada tutan değerleri yok etmeye yönelik bir plan... Pop star veya sanat güneşi gibi kavram ve yarışmalarla halkı etkilemek, kandırmak ve manevi değerlerinden uzaklaştırmak için yapılan bilinçli organizasyonların sonucudur bu durum...

Bilinçli bir şekilde bu toplum batırılıyor. Ülke satılıyor...

Tarkan’ın son üç senelik sponsorları Coca Cola, Pepsi Cola ve Opet. Üçü de yabancı sermaye. Neden özellikle bu şirketler Tarkan’ın sponsorluğunu üstleniyor Onlar bir kültürü bitirip, yerine kendi kültürlerini veya istedikleri kültürü yerleştirmek için bu paraları harcıyorlar. Bunun için de gençlere örnek olarak Tarkan’ı çıkarıyorlar...”

“Türkiye’de daha büyük, tehlikeli ve inanılmaz organizasyonlar var. Türkiye’de Sabetayıst organizasyon var. Televizyon reklâmlarına bakın, çıkan sanatçıların büyük çoğunluğu Sabetayist’tir. Türk Dışişleri Bakanlığı ve sanat dünyası başta olmak üzere bütün köşeler Sabetayistler tarafından tutulmuştur.” (15)

Milletimiz ise, sosyal tetanos olmuş gibi sesini çıkarmamakta, tepki vermemekte ve her şeyi siyasi iktidardan beklemektedir. Bunun için herkesin, Araf Süresinin 163-169. Ayetlerini okumasında fayda vardır.

Kaynaklar

1- Marrs T., İlluminati (Entrika Çemberi), Timaş Yayınları, İstanbul, s: 255-265, (2002).

2-Varsden, V., Siyon Liderlerinin Protokolleri No:4, 10, Kum Saati Yayınları, S: 32, 48

3- Nılus, S., Zihinde Yahudi Olmak, Nokta Kitap, İstanbul, 2006, S: 326-327

4- Varsden, V., age. Protokol No: 16, 17, S: 76-80.

5- Köknel, Ö., “Bazı Müzik Türleri Madde Bağımlılığını Artırıyor”, Cihan Haber Ajansı 20.07.2014

6- Taş, B., Uyuşturucuya teşvik eden yayınlar ve müzikler var’, 14 Ocak 2010, Perşembe, http://www.zaman.com.tr/aile-saglik_uyusturucuya-tesvik-eden-yayinlar-ve-muzikler-var_939878.html

7- Varsden, V., age. Protokol No: 5 S:36

8- Varsden, V., age. Protokol No: 9, S:46.

9- Varsden, V., age. Protokol No: 2, S: 23- 24.

10 Ford H., Beynelmilel Yahudi, Otağ Yayınları, İstanbul, 1974, S: 42-43.

11- Varsden, V., age. Protokol No: 13, S: 65

12- Ford, H., age., S: 160.

13- Ford, H., age., S: 72-75.

14- Varsden V., age. Protokol No 1, S: 19.

15- Erdoğan, Ö., “Bilinçli Şekilde Batırılıyoruz”, Vakit, 16.02.2004.

 

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...