1 Mayıs 2024 Çarşamba

CUMHUR İTTİFAKI’NIN 31 MART 2024 MAHALLİ SEÇİMLERİNİ KAYBETME NEDENLERİ

(Umran Dergisi)


Kadife darbeler seçim endeksli, dış destekli, gayrimemnunların ittifakına ve gerilime dayalı, seçim öncesi, esnası ve sonrasında sokak hâkimiyeti kurarak ve genellikle “yumuşak güç” (soft power) kullanarak (zaman zaman özel amaçla sert güce başvurulmaktadır), bürokratlar ve STK’lar aracılığıyla siyasi iktidarları düşürmeyi hedefleyen yeni bir darbe türüdür.[1] Kadife darbeler, o ülkenin yerli görünümlü sivil toplum örgütlerinin önderliğinde, kitle hareketi ile yönetimleri değiştirme/devirme sanatı diye tanımlanabilir.

Taksim kadife darbe süreci, 7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesini engellemiştir. Boğaziçi kadife darbe süreci ise 14 Mayıs 2023 seçimlerinde başarıya ulaşmış, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesini ilk turda engellemiş, AK Parti’nin %8 civarında oy ve 30 civarında milletvekili kaybına sebep olmuştur.

Türkiye 31 Mart mahalli seçimlerine giderken Riyad’da futbol üzerinden başlatılan ve futbol kadife darbe süreci diye isimlendirdiğimiz süreç (altıncı nesil kadife darbe süreci), Taksim ve Boğaziçi kadife darbe süreçlerine benzer bir şekilde, Trabzon’da oynanan FB-TS maçı üzerinden yeni bir aşamaya taşınmıştır. Sahada meydana gelen olaylar tam bir provokasyon olup 31 Mart 2024 seçimlerini doğrudan etkilemek amaçlıdır. Nitekim öncülüğünü Ali Koç’un yaptığı futbol üzerinden çekilen operasyonların 31 Mart seçim sonuçlarına etkisi büyüktür (%3-4). Bu durum gelecek sayıda analiz edilecektir.

Geçen yazıda özetlediğimiz olaylar zinciri, 31 Mart seçimlerini çok açık bir şekilde etkilemiş ve şekillendirmiştir. 31 Mart 2024 seçimlerinde futbol kadife darbe sürecinin kadrosu, 2028 seçimlerini ya da erken seçim için gerekli altyapıyı oluşturarak çok önemli bir mevzi kazanmıştır. Cumhur İttifakı mahalli seçimlerde yenilgi almıştır.  Geçen yazıda 31 Mart mahalli seçimleri sonuçları ile Özgür Özel’in ve Sedat Peker’in 40 yaş altı gençleri darbe yapmaya/sokağa çağırmalarının stratejik-taktik anlamı, amacı ve hedeflerini ana hatları ile ele alıp inceledik.

Bu yazıda futbol kadife darbe sürecinin mahalli seçimler aşamasını “iç dinamikler” bağlamında Cumhur İttifakı açısından değerlendireceğiz. Bunu yaparken amacımızın birilerini eleştirmek, kırmak, yargılamak olmadığının bilinmesinde fayda vardır. Gayemiz, 2028 seçimlerine giderken kadife darbecilerin nasıl bir yol haritası ile ülkeyi karşı karşıya getirebileceklerini ortaya koyabilmektir. Ayrıca dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus da siyasi iktidara karşı olan herkesi kadife darbecilerle aynı safta görmek son derece yanlış ve tehlikelidir. Siyasi iktidarları salt seçimle, oyla değiştirmekle eylemler yaparak iktidardan düşürmek arasındaki farkın bu bağlamda birbirinden ayrı değerlendirilmesi zorunludur. Kadife darbeci kadro, dış güçlerle iş birliği yaparak halkın seçtiği bir iktidarı kitle eylemleri ile yıpratıp iktidardan düşürmeye çalışır. Onlar için seçim sadece bir atlama taşı olup eylemleri başlatıp devam ettirebilmek için bir araçtır.

Her hoşumuza gitmeyen yorum ve analizi ihanet kategorisine sokmanın ve sahiplerine hain yaftası yapıştırmanın, gerçeğe uluşmada en ciddi bir tehlike olduğunun görülmesi gerekmektedir. Yanlı, tarafgir tüm yorumların öte dünyadaki -vücut organlarımızın, yeryüzünün şahitlik yapacağı- yüce mahkemede elimize verilen kitapta yer alıp yargılanacağımız unutulmamalıdır.

31 Mart 2024 Mahalli Seçimleri Sonrasında 3 Parti Liderinin Konuşmaları

Önümüzdeki dönemin nasıl şekilleneceğini görebilmek için 3 parti liderinin konuşmalarını, analizleri -özellikle seçim gecesi- ele alıp değerlendirmekte fayda vardır. Seçim öncesi yapılan saha araştırmalarını/anketleri dört ana grupta toplayabiliriz:

  1. İktidar ve ana muhalefet partilerinin özel olarak yaptırdıkları ve kamuoyuna açıklamadıkları anketler,
  2. İktidar ve ana muhalefet partilerinin özel olarak yaptırdıkları ve kamuoyunu yönlendirebilmek için kamuoyuna açıkladıkları anketler,
  3. Araştırma firmalarının bağımsız yaptıkları anketler,
  4. Yabancı istihbaratların -özellikle kadife darbeci dış kadronun- kamuoyuna açıklamadıkları ve fakat destekledikleri kesimin seçim kampanyalarını şekillendirmek için özel yaptırdıkları anketler.

Anket yaptırma konusunda en hassas liderlerden birinin Erdoğan olduğu bilinmektedir. Erdoğan özel olarak yaptırdığı anketleri kamuoyu ile paylaşmamış ve seçim kampanyasını anketleri göz önüne alarak şekillendirmiştir. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanların nabzını en iyi gören, tutan ve değerlendiren bir liderdir. “İstanbul mitinginde 1,5 milyon insan bekliyorduk, 650 bin kişi meydanda var!” sözleri rastgele söylenmiş değildir. Bu, seçim sonuçlarının zamanında öngörüldüğünün bir ifadesidir.[2] Seçim gecesi hanımını yanına alarak yaptığı balkon konuşmasında ve sonra MYK’daki konuşmada bu olgu görülebilmektedir.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, mahalli idareler genel seçimlerinin ardından AK Parti Genel Merkezi’nin balkonundan yaptığı konuşmada, seçim kampanyasında kullanılan sert, suçlayıcı hatta hakaret edici dilin aksine son derece kucaklayıcı, sonuçları kabullenici, gerilimi düşürücü bir dil kullanmıştır.[3] Konuşmanın muhtevası, aşağıdaki ara başlıklar altında değerlendirilmektedir:

1.       Demokrasi vurgusu: Konuşmasında, bu zamana kadar olmadık bir tarzda, Cumhur İttifakı’nın seçim meydanlarında yaptığı konuşmaların aksine, aşırı bir demokrasi vurgusu yapılmıştır:

Vatandaşlarımızın sağduyusu, güvenlik güçlerimizin fedakârlıkları sayesinde Türk demokrasisi rüştünü bir kez daha ispat etmiş oldu. Seçimler, bildiğiniz gibi, demokrasilerin en kritik günleridir. Milletin iradesi sandıkta tecelli eder. Millet, sözünü sandık yoluyla söyler. Millet, siyasetçiye mesajını sandık vasıtasıyla iletir. Millet, uyarısını ve takdirini sandık aracılığıyla ifade eder.”  “Milletin kararının, hiçbir baskıyla, dayatmayla, yönlendirmeyle karşılaşmadan sandıkta tebarüz etmesi, demokrasimiz için başlı başına büyük bir kazançtır.” “Sonuçlardan bağımsız olarak bu seçimin galibi öncelikle demokrasimizdir, millî iradedir, hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun 85 milyonun tamamıdır.”Seçim maratonunda kazanan, adaylardan önce Türkiye olmuş, milletimiz olmuş, uğruna ağır bedeller ödediğimiz demokrasimiz olmuştur.”  “Bugün, AK Parti’ye ve Cumhur İttifakı’na oy verenlerle birlikte, demokratik haklarını kullanarak sandığın gücüne güç katan herkes kazanmıştır.”

2.       Seçim sonuçlarından istenen başarının elde edilemediği kabullenilmiş ve seslendirilmiştir:

“14-28 Mayıs seçimlerindeki zaferimizden 9 ay sonra, maalesef, yerel seçim imtihanından istediğimiz, umduğumuz neticeyi alamadık. Henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte sandık sonuçları bize ülkemiz genelinde irtifa kaybı yaşadığımızı gösteriyor.” “Ben de son iki aylık dönemde 52 farklı şehrimizi ziyaret ettim. Oralarda mitingler yaptım, halkımla bütünleştim, kucaklaştım, netice böyle oldu.  Her olanda bir hayır vardır. Öyle diyor büyüklerimiz.” “Milletin muazzez iradesinin üstünde hiçbir güç tanımıyoruz.”

3.       Hangi partiden olursa olsun tüm yerel yönetimlere destek verilecektir:

“Biz de hükûmet olarak, şimdiye kadar olduğu gibi milletimizin oyuyla seçilmiş tüm yerel yöneticileri, şehirlerinin hayrına yapacakları işlerde desteklemeye devam edeceğiz.

4.       Milletin verdiği mesaj dikkate alınarak özeleştiri yapılacaktır:

“Dik duracağız, dikleşmeyeceğiz. 31 Mart bizim için bir bitiş değil, aslında bir dönüm noktasıdır. 31 Mart mahalli idareler seçimlerinde de Türk milleti, yine sandığı vesile kılarak mesajlarını siyasetçilere ulaştırmıştır.” “Partimizin organlarında 31 Mart seçimlerinin neticelerini açık yüreklilikle değerlendireceğiz, öz eleştirimizi cesaretle yapacağız.” “Elbette yerel bazda yaşanan bu gerilemenin sebeplerini ayrıca masaya yatıracağız. Kaybettiğimiz, geriye düştüğümüz her yerde, sebepleri çok iyi tespit edecek ve gerekli müdahalelerde bulunacağız.”  “Kaderin üstünde bir kader vardır.” “Ama hiçbir surette milletimizin kararına hürmetsizlik etmeyeceğiz. Milletle inatlaşmaktan, millî iradeye rağmen hareket etmekten, milletin takdirini sorgulamaktan, bugüne kadar olduğu gibi, yine uzak duracağız. Milletin sandıkta verdiği mesajları en isabetli, en objektif bir şekilde akıl ve vicdan terazimizde tartarak gerekli adımları mutlaka atacağız.”

5.       Milletin verdiği mesajı merkeze alarak 2028 seçimlerine şimdiden hazırlık yapılacaktır:

Bunun için önümüzde yaklaşık 4-5 yıllık bir süre var. Bu süre zarfında yanlışlarımızı düzelteceğiz. Eksiklerimizi muhakkak tamamlayacağız. Doğrularımızın sayısını artıracağız. Bir sonraki seçimlere kadar olan dönemi, her açıdan kendimizi yenilediğimiz, hatalarımızı telafi ettiğimiz kapsamlı bir muhasebe zeminine dönüştüreceğiz.” Türkiye’nin önünde hazine değerinde 4 yıldan fazla bir süre vardır. Bu zamanı hep birlikte çok iyi değerlendirmemiz önemlidir. Milletin ve ülkenin vaktini çalacak tartışmalarla bu dönemi heba edemeyiz.”

6.       Uygulanan ekonomi politikası taviz verilmeden uygulamaya devam edilecektir:

“Ülkemize, milletimize ve gelecek nesillere bedel ödetecek popülist adımlardan uzak durduk. Enflasyon başta olmak üzere uyguladığımız ekonomi programımızın olumlu sonuçlarını, yılın ikinci yarısında görmeye başlayacağız.  İş dünyamızdan bürokrasiye, esnafımızdan çiftçimize, tüccarımıza, işçimize, öğrencilerimize kadar herkes kendi asıl gündemine odaklanabilecekler.”

7.       Terörle mücadele bütün şiddeti ile devam edecektir:

“Başarılı operasyonlarımız sayesinde iyice köşeye sıkıştırdığımız bölücü terör örgütüne ölümcül darbeyi mutlaka indireceğiz. Bir kez daha altını çizerek söylüyorum; güney sınırlarımızın ötesinde bir ‘Teröristan’ kurulmasına izin vermeyeceğiz.” “15 Temmuz darbe girişiminin faili FETÖ ihanet şebekesinin son kalıntılarını da temizlemekte kararlıyız.”

8.       Uluslararası düzlemde güç olmak için çalışmaya devam edilecektir:

“Türkiye’nin uluslararası rolünü, sözünün ağırlığını, küresel barışın tesisindeki anahtar konumunu güçlendirecek hamleleri devam ettireceğiz. Mazlumlara sahip çıkacak, ihtiyaç sahiplerinin imdadına koşacak, nerede bir zulüm varsa zalimlerin karşısında dimdik duracağız.”

9.       Devletin yaşayabilmesi için öncelikle insanın yaşatılabilmesi gerekir:

“Son 21 yıldır nasıl reformlarımızla, icraatlarımızla, yatırımlarımızla, projelerimizle konuştuysak, inşallah önümüzdeki 5 sene boyunca da bu çizgimizden sapmayacağız. Bugün bir kez daha ‘durmak yok, yola devam!’ diyoruz. Bugün bir kez daha ‘Aşkınan koşan yorulmaz!’ diyoruz. Bugün bir kez daha ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!’ diyoruz.”

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın MYK toplantısındaki konuşması tam bir özeleştiri özelliği taşımaktadır:[4] Erdoğan’ın seçim gecesindeki balkon konuşmasında bir taraftan toplumsal barışa, demokrasiye, millet iradesine atıfta bulunurken diğer taraftan parti olarak köklü bir özeleştiri yapacaklarına atıfta bulunmuştur. AK Parti’nin MYK toplantısındaki konuşması ise tam bir özeleştiri özelliği taşımaktadır. Bu konuşmasında hem kendisini hem de partisini sorgulamakta, sorgulanmasını istemekte; başarı ve başarısızlığın nedenlerine özel vurgu yapmaktadır. Bu konuşmanın muhtevası, aşağıdaki ara başlıklar altında değerlendirilmektedir:

1.       Katılım oranının düşmesi, partililerin sandığa rey vermeye gitmemesinin sebepleri araştırılacaktır:

“2024 seçimlerinin katılım oranının, 2019 seçimlerine kıyasla 6 puan geriye gitti ve bu 6 puanlık düşüşün ezici çoğunluğu partimize ait.” “AK Parti’ye gönül verenlerin sandığa gitmemesi hem teşkilattan hem genel merkezden hem de adaylardan kaynaklanıyor.”

2.       Uygulanan ekonomi politikasından taviz vermemek gayrimemnun sayısını artırmıştır:

“Emeklilerimizin serzenişlerini il ziyaretlerimizde zaten görüyorduk. Gerek tek seferlik 5 bin lira ödenmesi, gerek yüzde 50’yi bulan maaş zamları, gerekse diğer adımlarla, bütçe disiplinini bozmadan, üzerimizdeki bu baskıyı hafifletmeye çalıştık.”

3.       Gazze konusunda yaptıklarımız anlatılamamış ve toplumun belli kesimleri ikna edilememiştir:

“Gazze krizi gibi elimizden gelen her şeyi yaptığımız ve bedel ödediğimiz bir meselede dahi siyasî saldırıları savuşturmayı, kimi çevreleri ikna etmeyi maalesef başaramadık.”

4.       AK Parti bütün birim ve kuruluşları ile bir öz eleştiri yapmak zorundadır:

“Bunlarla ilgili değerlendirmelerimizi de artısı-eksisiyle mutlaka yapacağız.” “Elbette bu özeleştiri sürecinde hem ittifak olarak girip kaybettiğimiz hem de Amasya, Kütahya, Kırıkkale gibi iki parti ayrı ayrı girerek özellikle CHP’ye kazandırdığımız il ve ilçelerin durumunu da masaya yatıracağız.” 

“Kurulduktan yalnızca 15 ay sonra bizi iktidara layık gören, henüz 10 ay önceki seçimlerde partimizi açık ara birinci yapan, şimdiye kadar girdiğimiz tüm seçimlerde daima yanımızda duran, velhasıl son 22 yılda tam 17 kez sandıkları bizim için patlatan milletimizin, 31 Mart’ta bizi CHP’nin arkasına niçin ittiğini çok iyi analiz etmeliyiz.” 

5.       Bürokrasi ve AK Parti mensupları halkla arasına duvar örmüş, ‘layüsel’ davranmıştır:

“İl, ilçe, belde teşkilatlarına, belediye başkanlarımıza, milletvekillerimize, hatta bürokrasiye uzanan bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Oysa milletin sinesinden doğmuş bir siyasi partinin en büyük düşmanı vatandaşla arasına duvarlar örmesidir. Hangi konumda olursa olsun bu partide hiç kimsenin ‘layüsel’ olmadığını milletimize göstereceğiz.”

6.       Özeleştiri yaparken gerçekçi olunacaktır. Milleti, rey vermeyenleri suçlamak son derece yanlış bir yaklaşımdır. Bu sonuçlarda herkesin payı ortaya çıkarılacaktır:  

“Hatayı, kusuru, yanlışı millette aramak, bizim geleneğimizde asla yoktur. Biz siyasi hayatımızın hiçbir döneminde böyle bir yola başvurmadık, şimdi de başvurmayacağız. Açık söylüyorum, şahsım dâhil bu masanın etrafında oturan hiçbir arkadaşım 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamaz. Başkalarını hesaba çekmeden önce kendimizi hesaba çekeceğiz. İğneyi kendinize çuvaldızı başkasına batırmanızı istiyorum.” 

7.       Başarısızlığın nedenleri bir bütün olarak ele alınmalı, tek bir nedene indirgenmemelidir:

“Şehirlerde yaşanan oy kaybını emekli zammının düşüklüğü gibi tek bir nedene ve başlığa indirgemek ‘kolaycılık’ olur.”

8.       Başarısızlığın nedenlerinde hata, ihmal, kasıt ve ihanet varsa üzerine cesaretle gidilmelidir; aksi takdirde ödenecek bedel çok büyük olacaktır:

“Nerede bir eksik, hata, kasıt veya ihanet varsa, üzerine gitmek boynumuzun borcudur. Diğer türlü, Allah korusun, daha büyük felaketlerin, daha sarsıcı kayıpların yaşanmasına mâni olamayız.” Ya hatalarımızı görerek kendimizi toparlarız ya da güneşi gören buz misali erimeye devam ederiz. Ya başından sonuna kadar işimizi dört dörtlük yaparız ya da çok daha ağır bedeller ödemekten kurtulamayız.” “Ya milletimizle olan gönül köprülerimizi yeniden güçlendiririz ya da eleştirdiğimiz partilere benzemekten kendimizi alıkoyamayız.”

9.       22 yıllık birikim, kazanım heba edilemez, buna müsaade edilemez:

“Kim olursa olsun hiç kimsenin 22 yıllık birikimi, 22 senelik zorlu bir mücadeleyi heba ve heder etmesine izin veremeyiz, buna müsaade etmeyeceğiz.” 

Erdoğan’ın MYK’daki konuşması gerçek anlamıyla kendisini ve partisini bir sorgulama içermekte ve parti açısından dört ciddi tehlikeye dikkat çekmektedir: Eksiklik, hata yapma, kasıtlı davranma ve ihanet etme. Dikkat çekilen ve kabullenilen bu tespitler, bu özeleştiriler kapsamında Cumhur İttifakı’nın 31 Mart 2024 seçim sonuçlarının nedenleri, aşağıdaki bölümlerde ayrıntısıyla ele alınacaktır. Bu seçimlerde sadece AK Parti kaybetmedi, genel olarak Cumhur İttifakı kaybetmiştir. Bu nedenle 31 Mart 2024 seçimleri ile ilgili Bahçeli’nin yaptığı ilk değerlendirme konuşması da önemlidir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 31 Mart 2024 mahalli idareler seçimlerinin geçici sonuçlarıyla ilgili açıklaması:[5]

  1. Demokrasi vurgusu: Bahçeli yazılı açıklamasında bu zamana kadar olmadık bir tarzda Cumhur İttifakı’nın seçim meydanlarında yaptığı konuşmaların aksine bir demokrasi vurgusu yapmıştır:

“Millî irade sandıkta tecelli etmiştir. Sandıktan çıkan demokratik karara saygımız da tamdır. 31 Mart seçimleri, Türk demokrasi hayatının yüksek bir standarda ulaştığını, bu konuda dünyaya örnek teşkil ettiğini adeta belgelemiştir. Aziz milletimizin sandık vasıtasıyla verdiği mesaj mühimdir.”

  1. MHP özeleştirisini yapacaktır:

“Milliyetçi Hareket Partisi bu demokratik mesajı almış, seçim sonuçlarının çok boyutlu değerlendirmesini yapmak üzere kolları sıvamıştır.”

  1. Alınan yenilginin sebebi ekonomik şikâyetlerin toplumsal tepkiye dönüşmesi ve bunun neden olduğu katılım oranının düşmesidir:

“Ekonomik şikâyetlerin toplumsallaşıp siyasal alana sirayetiyle tepkisellik dozu bir hayli fazla olan sonuçlar ülke genelinde tezahür etmiştir.” “Milletimiz yerel seçimler kanalıyla bilhassa sosyal ve ekonomik sıkıntılarını paylaşmış, önümüzdeki sürecin gündem konusunu tayin etmiştir.” “Bunun yanında seçime katılım oranının da bir önceki seçimle mukayese edildiğinde düştüğü gözlemlenmiştir.”

  1. Millet, hangi partiden olursa olsun önümüzdeki beş yılın yerel yönetimlerini seçmiştir, fakat Türkiye’yi yöneten siyası iktidar değişmemiştir; aksini söyleyenler ‘ahlaksızlık’ yapmaktadır:

“31 Mart seçimlerinde, önümüzdeki beş yılın yerel yöneticileri belirlenmiştir.” “Bu kapsamda Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’nın çok cepheli mücadelesine karşılık DEM takviyeli Cumhuriyet Halk Partisi’nin konjonktürel kimi rahatsızlık ve memnuniyetsizlikten istifade ederek sivrildiği açıktır.” “Fakat Türkiye’yi yöneten iktidar değişmemiştir. Sanki iktidar değişikliği olmuş gibi dedikodu çıkaran, erken seçim yaygarası koparan, bu kapsamda akıl tutulması yaşayan çevrelerin şuursuzca hareket etmesi tek kelimeyle aymazlık ve ahlaki çarpıklıktır. Cumhurbaşkanlığı kabinesi görevinin başındadır.” “Her alanda atılım ve reform hamlelerine kararlılıkla devam edecektir.” “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan devletin başıdır ve desteğimiz sonuna kadar arkasındadır.”

  1. Cumhur İttifakı devam edecektir ve “yeni yüzyılın mihveri ve mihenk taşıdır”:

“Bilinmelidir ki, Cumhur İttifakı istikbalin mimarı, Türk devrinin mihmandarı, yeni yüzyılın mihveri ve mihenk taşıdır.” “Günü kurtarma telaşına kapılanlarla geleceği kurma arayış ve amacında olanları Türk milleti müstesna ölçüde tefrik etmekte, bu çerçevede milli tarihimizin mecmuu seviyesinde bulunan Cumhur İttifakı’nı gönülden sahiplenmektedir.” “Egemenlik milletindir, yetki milletindir, siyasi istikrarı ekonomik istikrar ve gelişmişlikle perçinlemek hepimizin ortak sorumluluğudur.” “Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı daha çok çalışacak, milletle daha çok hemhal olacak, cesameti yaygınlaşan sorunların çözümüyle birlikte yerel yönetimlerdeki mevzi kayıplar da mutlaka telafi edilecektir.” “Türk milletinin ruh kökü, Türkiye yüzyılı hedefinin ufuk çizgisi olan Cumhur İttifakı’nın kararlı, heyecanlı, yürekli ve imanlı şekilde yoluna devam edeceğini de herkesin bilmesinde yarar görüyorum.”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, 31 Mart mahalli idareler genel seçimlerinin tamamlanmasının ardından genel merkezde yaptığı basın açıklaması.[6] Özel’in açıklamalarının farklı boyutları vardır. Açıklamalarında bir taraftan kendi başarı nedenlerini ifade ederken diğer taraftan da Cumhur İttifakı’nın kaybetme nedenlerine atıflarda bulunmaktadır. O nedenle yaptığı iki konuşmanın/açıklamanın değerlendirilmesinde fayda vardır.

  1. Gayrimemnunlar İttifakı kurulmuştur: Seçimdeki başarı partiler ittifakının değil millet ile doğrudan kurulan bir ittifakın sonucu olup CHP hangi partiden olursa olsun tüm gayrimemnunları kucaklayıcı bir strateji izlemiştir:

31 Mart öncesi yaşananlar ne kadar çiğ, adaletsiz, ötekileştirici olursa olsun biz Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak birlik ve beraberlik istiyoruz.  Cumhuriyet Halk Partisi ve milletimizle kurduğumuz Türkiye ittifakı tarihi bir sonuç elde etmiştir.” Bu seçimlerde hiçbir siyasi partiyle ittifak kurulmadığı hâlde Cumhuriyet Halk Partisi’nin gücü ve seçmenin vicdanının sandıkta kurduğu Türkiye İttifakı 2019 başarısını daha da büyütmüştür.”

  1. Seçimlerde verilen mesaj, sadece yerel yönetimlerle ilgili olmayıp Türkiye’nin yöneltilmesi ile çok boyutlu bir mesajdır. Türkiye’de “yok sayılanların” verdiği bu çok boyutlu mesaj, her boyutu ile değerlendirilmelidir:

“Milletimiz sadece yerel yöneticilerin kim olacağına karar vermemiş, ülkemizin ve belediyelerin nasıl yönetilmesi ve yönetilmemesi gerektiğine dair de önemli bir mesaj ve karar vermiştir.  Milletimiz ekmeğini küçültenlere, demokrasiyi ezenlere, hukuk devletini çökertenlere açık bir mesaj vermiştir.  Yok sayılanlar bugün ülkeyi yönetenlere açık bir mesaj vermiştir.”  “Bu mesaj benim, bizim okumamızla şöyledir: Biz ülkemizin hukuk devleti olarak kalmasını, kaybedilen hukuk devleti faslının geri gelmesini istiyoruz. Biz ülkemizde her türlü ayrımcılığa karşı çıkıyoruz, biz bütün renklerimizle Türkiye Cumhuriyeti’yiz.”

  1. Gayrimemnunların ittifakını devam ettirmek için bir politika ve strateji uygulanacaktır. CHP bu seçimi salt kendi seçmeninin desteği ile kazanmamış, Türkiye’de hangi siyasi parti ve inançtan olursa olsun Türkiye’nin yönetilmesinden memnun olmayan gayrimemnunların ittifakı ve desteği ile kazanmıştır. CHP bunun şuurunda olarak davranacak, tüm gayrimemnunların desteğini sürdürmesini sağlayacak bir politika ve strateji uygulayacaktır:

“Bu sonuçları bizleri rehavete sevk edecek bir galibiyet olarak asla değil, seçmenin bize açtığı bir kredi olarak gördüğümüzü ifade etmek isterim. Tüm seçmen gruplarından gelen Türkiye siyasetinin akışını esastan değiştiren bu desteğin partimize büyük bir sorumluluk yüklediğinin farkındayız. Cumhuriyet Halk Partisi artık tüm demokratların partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokratların partisidir ama aynı zamanda milliyetçi demokratların, muhafazakâr demokratların, Kürt demokratların aynı anda birlikte oy verebildikleri bir partidir.” Bunu bu seçmenleri Cumhuriyet Halk Partili yaptık, olarak okumuyoruz. Bunu seçmenlerin bize verdikleri bir kredi, bize verdikleri bir görev olarak addediyor bu emaneti alıyor ve başımızın üstüne koyuyoruz.

  1. CHP çatısı altında inşa edilen bu gayrimemnunlar ittifakının çözülmemesi, dağılmaması için seçim zaferi kutlaması yapılmayacak, sokaklarda gösteriler düzenlenmeyecek, farklı partilerden olanlar asla rencide edilmeyeceklerdir:

Ben bütün Cumhuriyet Halk Partililerden köylerde davul çalmaktan tutun havai fişek atmaya, gürültü yapmaya, gürültülü konvoylarla diğer siyasi partilerin adaylarının evinin önünden geçilmesine. Bugüne kadar bize de yapıldıysa tamamını unutmalarını, sevinçlerini mümkün olan en sessiz şekilde yaşamalarını ve özellikle silahlardan, patlayıcılardan, havai fişeklerden uzak durmalarını partinin Genel Başkanı olarak, özel olarak rica ediyorum.[7]

Sözcü yazarı İsmail Saymaz’ın CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile yaptığı röportaj:[8]  

1.       CHP emekliler için kavga edecek: Özgür Özel’e göre Cumhur İttifakı’nın seçimi kaybetmelerinin ana nedeni çok yanlış yapmaları, emeklilerin haklarını korumamaları, emeklilerin sesine kulak tıkamalarıdır ve o nedenle CHP “emekliler için kavga edecek”:

“Tehlike çanlarını görmediler. Çok yanlış yaptılar. Emekli maaşını önce 7 bin 500, sonra 10 bin lira yaptılar. Ben genel merkezin 600 kişilik salonuna emekli derneklerini çağırdım. İlk emekli konuşmamı yaptım. ‘Bugün hiçbir şey konuşmayacağım emekliden gayri’ dedim. Salon ayağa kalktı. Dedim ki: ‘Tayyip Bey kavga etmek istiyor. Ben onunla kavga edeceğim ama emekliler için edeceğim.’ 106 mitingin tamamında emeklinin sesini duyurmadan konuşmadım.”

2.       Erken seçim istenmeyecek: Elde ettikleri bu başarıdan sonra, kendilerinden beklenilenlerin aksine, erken seçim istemeyeceklerini ifade etmiş olması kendisine destek veren gayrimemnunlar spektrumundaki geniş yelpazenin varlığıdır. 2028 yılına kadar bu kesimin desteğini kazanacak bir strateji uygulayacakları anlaşılmaktadır:

“Ben erken seçim ve güvensizlik oyu söyleminden kaçıyorum. Sebebi de şu: Meydanlarda bir söz verdim. ‘AK Partili ve MHP’li seçmen; sizden iktidara sarı kart göstermenizi istiyorum’ dedim. Oradan bana bağırdılar; ‘Kırmızı kart’ diye. Ben de döndüm, dedim ki: ‘Kırmızı kart genel seçimde olur, bu bir yerel seçim.’ İnsanlar hükûmeti uyarmak istiyor. Seçimi kazandıktan sonra ‘Bu güvensizlik oyudur, erken seçime gir’ dersem bana itimat eden AK Partili ve MHP’lilere haksızlık yapmış olurum. Ben bir erken seçim çağrısı yapmıyorum. Eğer erken seçim olacaksa buna yine halk karar verecek. Bana güvenip oy veren AK Parti ve MHP’li emekliler var. Onlar genel seçim olsaydı belki oy vermeyeceklerdi.  Onlara şu teminatı verdim: ‘Bu bir yerel seçim. Yerel yönetici seçiyorsunuz ve iktidara yerelden denge kurun’ dedim. Ertesi gün ‘Gördünüz mü bak, hükûmet değişmeli’ dersek o seçmeni kandırmış olurum. Dürüst davranmak lazım. Ben fırsatçılık yapacak değilim ama her an yapılacak seçime de hazırız.  Bundan 10 ay önce altı parti yüzde 25 oy aldık. ‘Tek başına yüzde 38 benim oyum’ dersek bu kibir olur. Çağrımıza uyan Türkiye ittifakının oyu içinde AK Partilisi de var MHP’lisi de var DEM’lisi de var.”

3.       Tüm gayrimemnunların haklarını savunmak amacıyla eylemler/mitingler yapılacaktır:

“Buradan bir fırsatçılık yapmayacağız ama önümüzdeki günlerde emekliler, atanmayan öğretmenler, emekli astsubaylar, staj mağdurları, çiftçiler ve öğrencilerle ilgili mitingler yapacağız.  Sahadan çekilmeyeceğiz ve vatandaşın gerçek sorunlarıyla mücadele edeceğiz.” 

4.       Özel Erdoğan’a en sert muhalefeti yaparken bayramda kendisini ‘AK Partili seçmenlere duyduğu saygıdan dolayı arayacağını” söylemesi, AK Parti tabanından belli bir insan unsurunu kazanmayı hedeflediğinin bir göstergesidir:

“En sert muhalefeti yapacağım kendisine o ayrı. … Diyalog kanallarının açık kalmasını sağlamak amacıyla bir tek bayramda görüşmek için değil Sayın Erdoğan’ı arayacağım ama kendisi bayramlaşır bayramlaşmaz o kısmını bilmem.  Ben bütün AK Partililere saygımdan dolayı kendisini arayacağım.” [9]

5.       CHP’nin başarısının ana nedeni, değişimi merkeze alması, gençlere ve kadınlara ağırlık vermesi ve bunu da pratiğe aktarmasıdır:

“Seçimdeki en büyük avantaj şuydu: Değişmeyen partilerle değişmiş olan bir parti yarıştı. Bu sadece lider değişikliği değil. MYK’sı 43 yaşında bir parti. Yarısı kadın olan bir parti. Bir sene önce yaş ortalaması bundan 15 yaş fazla olan ve 3 kadının olduğu bir partiden yarısının yöneticilerinin kadın olduğu bir parti. İzmir’de 3 küçük ilçeyi yönetirken 9 kadının olduğu bir parti, Çankaya’da, Tuzla’da 31 yaşında gençlik kolları başkanlığından gelen arkadaşların olduğu bir parti. Yani bakıyor, 30 yaşında belediye başkan adayı var. Bir sürü kadın, genç var. Değişmiş ile değişmemişlerin yarışı. İnsanlar değişim umuduna oy verirler. Çünkü hâllerinden memnun değiller. Bir tarafta değişimi konuşan ve yaşayan bir parti, diğer tarafta 22 yıldır değişmeyen bir parti var.

“Diğer muhalefet partilerinin de zorluğu, muhalefet partilerinden biri değişime uğramış, diğerleri aynı. İnsanlar hem değişime hem değişim umuduna oy verdiler.”

6.       Bundan sonra ittifaklar, partiler düzleminde değil toplumsal zeminde yapılacak, siyasal ittifakların kazanma şansı zayıfladı; partiler ittifakı zaferin garantisi değildir:

“Klasik ittifaklar çöktü. Yeni bir ittifak süreci başladı. Biz Millet İttifakı’nı zaten bir araya getiremedik. Cumhur İttifakı, bir arada oldukları hâlde kaybetti. Demek ki 2018-2019 modeli ittifak işi artık işlemiyor. Artık sandıkta ittifak işliyor.” “Herkes derdini anlatacak ve seçmen vicdanıyla sandıkta ittifak yapacak. Türkiye İttifakı kazandı. Çünkü Türkiye İttifakı siyasi ittifak değil. Seçmenle, toplumun tüm kesimleriyle samimi bir iletişim kuran ve onları sandığa çağıran bir ittifak.”

7.       Özel’e göre CHP’nin başarısının temelinde yerel seçimleri genel seçim havasına sokmamak vardır. O nedenle milletten siyasi iktidara “kırmızı kart” değil “sarı kart” gösterilmesini istemişlerdir ve seçimden sonra erken seçim çağrısı yapmamışlardır:

“Bu sonuçlara tek başına bakarsanız iktidar için bir meşruiyet tartışması açabilirsiniz. Güvensizlik oyu olarak görebilirsiniz. ‘Güçlendirilmiş parlamenter sisteme dön’ diyebilirsiniz. Ama bence bu tespitlerin hepsi çok ileri ve gereksiz. Çünkü bizim seçmenle kurduğumuz ilişkinin kendisinde şöyle bir samimiyet var: ‘Bu bir yerel seçim, sarı kart gösterin’ dedik. Bana Marmaris’te bir genç ‘Kırmızı kart göstersinler!’ dedi. O genel seçimde olur. Bu yerel seçim. Bu seçimde iktidarı değiştirmeyeceksiniz. Sadece sesinizi duyuracaksınız. ‘Bir güvensizlik oyudur, parlamenter sisteme geçiş oyudur!’ dersek o seçmeni kandırmış oluruz. Ben, ‘Bu bir yerel seçim, bize destek verin, arkanızda duracağız’ dedim. ‘Bu seçimden birinci parti çıkarsak erken seçim çağrısı yapacağım, parlamenter sisteme geçiş isteyenler oy versin!’ demedim. O yüzden bu mesajı seçmenle kurmadığımız bir iletişim üzerinden okumak seçmene haksızlık olur. Bunun da bir bedeli olur. Gelecek seçimde seçmenden oy isterken şunu söyleyebilirsiniz. ‘Biz iktidara geldiğimizde parlamenter sisteme geçeceğiz!’ dersiniz. Seçmen bunu, bile isteye size oy verir. Gereğini yaparsınız.”

8.       Gayrimemnun kitlelerin kazanılması ve desteğinin devam etmesi için seçim meydanlarında “sol, sosyal bir demokrat partiye oy verin” denmemiştir: 

 “Bu seçimde, seçimsiz bir dönemde sizin arkanızda durup hakkınızı sol, sosyal demokrat genç, değişen bir partiye oy verin.”  “Meydanda sol demedik ama söylediğimiz her şey soldur. İşçinin, beyaz yakalının, emeklinin, atanmayan öğretmenin, çiftçinin hakkını savunmak, hayat pahalılığına itiraz etmek solculuk. Ama bu, dikine kesen kimlik siyaseti yerine enine, her kesime dokunan bir siyaset. Biz bu siyasetin çok başındayız ama çok da olumlu reaksiyon alıyor.”

9.       Özel’e göre Cumhur İttifakı liderlerinin seçim dolayısıyla yaptıkları ilk açıklamalarda var olan yumuşaklık geçici olup devam etmeyecektir:

“Balkon konuşması stratejik olarak doğruydu. Ama Tayyip Erdoğan’ın içselleştirdiği bir konuşma olmadığı açığa çıkıyor. Dünyadaki bütün sert otoriter liderler, böyle durumlarda sertleşmeyi tercih ederler. Yumuşamanın kendilerine zarar vereceğini düşünürler. Ve Erdoğan’ın stratejik olarak sertliğe devam edeceğini görüyoruz. O günkü söylemi siyaseten kendisi açısından ve ülke açısından doğruydu ama şimdi samimi olmadığını görüyoruz. Samimi olsa böyle davranmaz.” “Devlet Bahçeli’nin dilinde, Erdoğan’ın yaptıklarında o var.”

10.   Özel’e göre CHP’nin bu seçimi kazanmasının ana nedenleri, 1. Değişim söylemi, 2. Gençliğin öne çıkarılması, 3. Kadınların öne çıkarılması, 4. Liderin değil örgütlü mücadelenin öne çıkarılması, 5. Cumhur İttifakı’nın devletle milleti yarıştırmasında CHP devletin safında değil milletin safında yer alıp yarışı sürdürmüş olmasıdır:

Birincisi değişim. Türkiye için değişim umudu kazandı. İkincisi; gençler kazandı. Üçüncüsü; kadınlar, ‘Kadınlara ve gençlere öncelik vereceğiz’ diyenler, yok sayılanlar kazandı.  Örgütlü mücadele kazandı. Bir lider kazanmadı. Tayyip Erdoğan mesela tek başına bir kampanya yürütür pozlarında. Aday yok... Ben konuşmamda ilk teşekkürü örgüte yaptım. CHP’nin örgütü kazandı. Sosyal demokrat partilerde şöyle bir şey kimse aramasın: Tayyip Erdoğan gibi bir lider olacak. Her şeyi götürecek... Sosyal demokrat partilerde, lider eşitler arasında bir adım öndedir. Üzerine düşen sorumlulukları yapar ama örgüt kazanır. Bizde örgüt kazandı, geleceğe ilişkin olarak umut kazandı.” “Devletle millet yarışırsa millet kazanır. 1983’te Kenan Evren devletle milleti yarışa soktu. Devletin istediği aday değil, milletin istediği Turgut Özal kazandı. Tayyip Erdoğan da bu seçimde devletle milleti yarışa soktu. Bir tarafta TRT, bir tarafta Anadolu Ajansı, bir tarafta devletin bütün kurumları, bir tarafta silahlı kuvvetlerin bağlı olduğu MSB, taşımalı oylar kullandırtıyor. Devletin gördüğümüz göremediğimiz tüm aygıtları karşımızda ama biz milletle beraberiz.” “CHP, kurucu parti olduğu için devletle millet yarışında devlet tarafında kalabiliyor. Bizim yerimiz, Halk Partisi olduğumuz için milletin yanı. Bu sefer doğru tarafta olduğumuz için biz kazandık. Yani millet kazandı. Tayyip Erdoğan yanlış tarafta durduğu için, yarışa devleti soktuğu için kaybetti.”

11.   Özel’e göre insanlar devleti sever ve fakat devlet karşısına çıkarsa direnir. Bu seçimde de bu olmuştur:

“Türkiye Cumhuriyeti’nde insanlar devleti sever, hatta kutsarlar. Ama devlet, karşısına çıktığında direnirler. Darbe gecesinde Tayyip Erdoğan o insanları karizmasıyla sokağa döktüğünü sanıyorsa yanılıyor. İnsanlar, devletin bir kısmı, milletin seçtiklerine karşı darbe yaptığı için seçtiğinin arkasında durdu. Yarın darbe bize yapılsa bizim de arkamızda durur. Ama sanıyor ki kendine bir kutsiyet atfediliyor.”

12.   “Laiklik elden gidiyor söylemi” bu seçimde kullanılmadı ve bu seçimde laiklik etkin bir rol oynamadı:

“Laiklik konusunda tedirgin olanlar da bu seçimi kazandı. Ama olmayanlar da bu seçimde kazananlar arasında yer aldı. ‘Laiklik elden gidiyor mu?’ endişesi olan seçmenler oy verdi, olmayan seçmen de oy verdi.”

13.   Özele göre Cumhur İttifakı’nın bu seçimleri kaybetmesinin nedenleri şunlardır;

“Seçmene kulak tıkayan, seçmenin sesini duymayanlar, değişmeyenler kaybetti. Emekliyi, atanmayan öğretmeni, staj mağdurunu yok sayanlar kaybetti. Kibir, güç sarhoşluğu kaybetti.”

“Memleketi düşünmek yerine kendisini düşünenler kaybetti. Bunu iktidar adına söylemiyorum. Dünyanın en kritik yerel seçimindeyiz, otoriter yönetime karşı yerelden denge kurmaya çalışıyoruz. Bütün riskleri almışız. Her şeyi yapmışız ve büyük bir başarı kovalıyoruz. O sırada hâlâ kendini düşünenler vardı. Burada bir daha ismini vermeye gerek yok ama mücadelenin parçası olmak yerine kibir içinde bizim kaybetmemizi bekleyen birtakım insanlar vardı. Onlar da kaybetti tabii.”

14.   Her fırsatta sokağa çıkıp şiddete bulaşmadan eylem yapmak stratejik olarak benimsenmiştir.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP genel başkanı seçildikten sonra yaptığı ilk konuşma ve ardından gelen konuşmalarda, Umran’ın geçen iki sayısında konuşmalar verilmiştir, “Sokak eylemlerini başlatmak için sokağa ineceklerini, gerekirse hapse gireceklerini” ısrarla söylemiştir. 31 Mart yerel seçimleri hemen sonrasında yaptığı açıklamalarda dolaylı bir şekilde bu olguyu gündemde tuttuğunu ifade etmekten çekinmemiştir:

En kısa vadede 1 Mayıs var. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması önemli. İşçilerin iradesinin arkasında duracağız. Bir çatışmadan bahsetmiyorum ama 1 Mayıs’ta Taksim’de olunması, özgürce kutlanması gerekiyor. İlk kritik tarih 1 Mayıs.”  “Seçim sonrası AK Parti çok sert bir ekonomik program yapacak. Biz ne memuru ne de emekliyi onlara ezdiririz. Çok büyük bir mücadele vereceğiz. Çok büyük bir emekli mitingi yapacağız. Temmuz beklenmeden emekliye iyileştirme yapılmasını istiyoruz. Temmuzda asgari ücret kaç paraysa en düşük emekli maaşının o kadar olması lazım. Biz temmuz zammının yüzdesini merak etmiyoruz. Emekli maaşını bir asgari ücret yapmadan durmayacağız.”

15.   Yeni anayasa yapımında bazı ön şartlar kabul edilmezse CHP, Cumhur İttifakı’na destek vermeyecektir. Muhtemelen bu süreçte sokak eylemlerine ağırlık verecektir. Kullandığı argümanlar bunu göstermektedir:

“Tayyip Erdoğan bizimle anayasa değiştirecekse ilk önce demokrasiye dönmesi lazım. Bugün seçilmiş milletvekili Silivri’de yatarken, üniversitelerde kayyum rektörler varken, CHP gibi bir parti, iktidar tarafından siyaset alanının tamamında yok sayılıyorken, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor, hatta kapatılması ittifak ortakları tarafından savunuluyorken, hukukun üstünlüğü diye bir şey kalmamışken nasıl anayasa değiştirebilirsiniz? Anayasaya uymayan birisiyle anayasa değiştirilemez. Önce hukuka uyacak.  Demokrasiye dönmeden ve anayasayı hiçe sayan birisiyle olmaz.”

16.   Özgür Özel’e göre “devletler değil şehirler yarışacaktır.” Bu şuurlu bir şekilde söylenmiş ise küresel derin devletin istediği “şehir devletleri” projesini benimsemiş demektir. Bu da Türkiye’nin geleceği açısından çok ciddi bir tehlikedir. Bu konuya mutlaka açıklık getirmelidir:

Dünyada ülkeler yerine şehirler yarışıyor. Türkiye’de dünyadaki şehirlerle yarışacak şehirlerin olması gerekiyor. Bunların en başında da İzmir geliyor. İzmir’in dünyadaki bütün marka kentlerle yarışır hâle gelmesi lazım. İzmir’de çok büyük bir atılım” yapmak gerekiyor. Bunu ayrıca not etmiş olayım.”

17.   Önümüzdeki günlerde siyasi iktidara karşı belediye merkezli bir mücadele verilecektir. Bunun için “dayanışma belediyeciliği” kavramsallaştırması yapılmıştır:

“Sosyal yardımlar konusunda ekonomi bu kadar kötüyken belediyenin en önemli görevi dezavantajlı kesimlere sahip çıkmak. Bu konuda Ankara, İstanbul ve diğer büyükşehirlerimizin iyi örnekleri var. Güçleri ortaklaştıracağız. Biz gücümüz nispetinde sosyal, halkçı ve dayanışma belediyeciliğine öncelik vermek durumundayız. Bütün yoksulları iktidarın insafına terk edemeyiz.”

Dayanışma belediyeciliği dediğimiz ekonomik durumu iyi olanların, kötü olanlara destek olmasının organize edilmesi... Bu konuda da önemli işler yapacağız. İyi projeleri ortaklaştıracağız tüm belediyelerimizde.”

18.   Özgür Özel, Türkiye’de elde ettikleri başarıyı, uluslararası düzleme taşıyarak gelecek günlerde Türkiye’de olabilecekler konusunda başta sol olmak üzere uluslararası bir destek aramak ve bir dış cephe oluşturmak niyetindedir:

“Cumartesi Romanya’ya gideceğim. PES’in Avrupa Sosyalist Partisi gibi sol, sosyal demokrat, sosyalist partilerin çatı örgütü. Liderler toplantısı var. WhatsApp grubunda yazışıldı. ‘Haydi hep beraber gidelim. Özgür Özel de gelirse hep birlikte bir fotoğraf verelim dünyaya’ dendi. Çünkü ‘Avrupa’da CHP, en çok belediyeye sahip sosyal demokrat partilerden biri oldu. Bu, bütün Avrupa soluna umuttur’ diyorlar. Avrupa solunun umudu olan bir fotoğrafı çektirmeye gidiyoruz ve fotoğrafın ortasında biz varız. Dünyada da sol için çok çok önemli bir hamle bu. Çünkü Avrupa’da ve dünyada solun çok gerilediği bir yerde çok ileri bir hamle. 10 ay içinde oyları yüzde 50’den fazla arttıran bir sol parti. Böyle bir şey siyaset tarihinde yaşanan bir şey değil.”[10]

Cumhur İttifakı’nın Seçimi Kaybetme Nedenleri

Yukarıda 3 parti liderinin seçim sonrasında seçimle ilgili yaptığı konuşmalar ana hatları ile değerlendirilmiştir. MHP genel başkanının yazılı açıklaması hariç diğer iki liderin seçimle ilgili açıklamalarında, seçimlerin kazanılma ve kaybedilmesi ile ilgili bazı ciddi tespitlerin olduğu görülmektedir. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimin kaybedilmesi ile ilgili yaptığı açıklamada en dikkat çeken husus 4 faktörden/etkenden bahsetmiş olması çok önemlidir:

“Nerede bir eksik, hata, kasıt veya ihanet varsa, üzerine gitmek boynumuzun borcudur. Diğer türlü, Allah korusun, daha büyük felaketlerin, daha sarsıcı kayıpların yaşanmasına mâni olamayız.” “Ya hatalarımızı görerek kendimizi toparlarız ya da güneşi gören buz misali erimeye devam ederiz. Ya başından sonuna kadar işimizi dört dörtlük yaparız ya da çok daha ağır bedeller ödemekten kurtulamayız. Ya milletimizle olan gönül köprülerimizi yeniden güçlendiririz ya da eleştirdiğimiz partilere benzemekten kendimizi alıkoyamayız.”[11]

Cumhurbaşkanı Erdoğan MYK’daki konuşmasında partisinin seçimi kaybetmesi ile ilgili dört ciddi etken üzerinde durmuştur. Eksik, hatalı, kasıtlı ve ihanet merkezli yapılanlar. Dikkat çekilen ve kabullenilen bu tespitler, bu özeleştiriler dikkate alınarak Cumhur İttifakı’nın 31 Mart 2024 mahalli seçimlerini kaybetmesinin nedenlerini aşağıdaki şekilde sınıflandırmaktayız:

·         Futbol üzerinden gayrimemnun üretme stratejisinin görülmemesi. Riyad’da FB-GS süper kupa maçı üzerinden başlatılan kadife darbe sürecinin görülememesi ya da kabullenilmemesi sonucu gerekli tedbirlerin alınmaması. Riyad sonrası FB merkezli yapılan FB-TS, FB-GS maçlarında gerekli tedbirlerin alınmaması ve olayların meydana gelmesi ile gayrimemnun bir kitlenin oluşması ve yaygınlaşması.

·         Cumhur İttifakı liderlerinin ve yönetici kadrolarının sert, aşağılayıcı, hakaret içeren bir dil kullanmaları ile oluşan gerilim ve gayrimemnun kitle. İyi niyetle yapılan tüm uyarıları ve yol göstermeleri, tenkit algılayıp bunu yapanları hain, işbirlikçi, FETÖ’cü, PKK’lı diye suçlamaları. Yargı mekanizmasında farklı karar veren yargı mensuplarını, özellikle Anayasa Mahkemesi üyelerini, hainlikle, PKK’lı ve FETÖ’cü olmakla suçlamaları.

·         AK Parti kadrolarının kendilerini sistemle ve devletle özdeşleştirmeleri, kendilerine yöneltilen her eleştiriyi, vatan, devlet ve sistem düşmanlığı olarak suçlayıp susturmaya çalışmaları. Meseleleri hak, hukuk ve adalet merkezli ele almamaları. AK Parti iktidarının “kibrin iktidarına” dönüşmesi.

·         AK Parti kadrolarının çalışmaması, her şeyin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan beklenir olması, her şeyin ona sorulması, bütün konuşmalarda ona atıfta bulunarak yıpratılması…

·         AK Parti belediye başkan adaylarının belirlenmesinde bazı il ve ilçe yönetimlerinin görüşlerinin alınmaması nedeniyle küskünlerin oluşması ve seçim çalışmalarına destek vermemeleri.

·         Dış baskıların ekonomik düzlemde yoğunlaşması ve ekonominin kötüye doğru gitme eğiliminin artması sonucu, ekonomiden olumsuz etkilenen kesimler arasında adil bir paylaşım yapılmaması; asgari ücret artırıldıktan sonra emeklilerin mağduriyetlerinin giderilmemesi, ertelenmesi ile oluşan gayrimemnun kitle.

·         Aksa Tufanı Harekâtı’ndan sonra İsrail ile ticaretin yapılması ve bu duruma verilen toplumsal tepkinin zamanında görülmemesi, dikkate alınmaması, bu durumun yanlışlığını dile getirenleri hainlikle, PKK’lı ve FETÖ’cü olmakla suçlamaları ve fakat seçim sonrasında gerekli ambargonun uygulanmış olması ile ortaya çıkan tezat.

·         Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde inşa edilen Cumhur İttifakı bileşenlerinden bazılarının devre dışı bırakılması (YRP, HÜDA-PAR) ile bazı belediye başkanlıklarının kaybedilmesi, oy oranının düşmesi.

·         Değişik nedenlerle AK Parti’ye rey veren tabanda gayrimemnun kitle oluşması, bunların bir kısmının rey vermeye gitmemesi, gidenlerin de farklı partilere rey vermiş olması.

·         CHP’nin Millet İttifakı’nın dağılması, dağıtılması sonucunda “Türkiye İttifakı”, “kent uzlaşısı” adı altında parti merkezli ağırlıklı gözükmeyen ve fakat arkada özellikle DEM partisi ile ciddi bir ittifakın kurulması. Bu ittifakın sonucu DEM Parti’nin ittifak içerisinde bulunmadığını gösterme bağlamında bazı büyükşehirlerde çok zayıf belediye başkan adayları göstermesi, reyleri başarılı bir şekilde CHP başkan adaylarına yönlendirmeleri. CHP’nin kurduğu “Türkiye İttifakı’nı/kent uzlaşısını” çözecek bir dil kullanma yerine FETÖ’cü, PKK’lı, DEM’ci/’Demlenme’ türü niteleme, suçlamalarla AK Parti’ye rey veren Kürt seçmenlerin bir kısmının kaybedilmesi, seçime gitmemesi, gidenlerin de CHP’ye rey vermeleri…

·         15 Temmuz 2016 darbe girişiminde oluşan yeni ‘derin mekanizmanın’, Türkiye’deki aşağıdaki fay hatlarındaki enerji birikimini boşaltmak için çalışmış olma ihtimali:

o   Kavmi fay hatları: Türk-Kürt-Arap; Müslüman-Hıristiyan-Musevi fay hattı

o   Laik-anti-laik fay hattı

o   Kemalist-anti-Kemalist fay hattı

o   Demokrasi-diktatörlük fay hattı

o   Zengin-fakir fay hattı

o   İsrail-Gazze fay hattının Türkiye’ye yansıyan boyutu

o   Yargıda meydana gelen fay hatları: Anayasa-Yargıtay fay hattı, T.C. yasaları-AB yasaları fay hattı

o   Sivil-asker bürokratik fay hatları

o   Futbol üzerinden inşa edilen fay hatları: FB-GS; FB-TS ve diğerleri

o   AK Parti’nin inşa ettiği iç-dış fay hatları

o   MHP’nin inşa ettiği toplumsal fay hatları.[12]

 

“Türkiye İttifakı”/“Kent Uzlaşısı”: Gayrimemnunlar İttifakı

CHP merkezli inşa edilen Millet İttifakı (CHP, İYİ Parti, SP, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, DP ve Türkiye Değişim Partisi) 14 Mayıs 2023’te Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirmemekle bir başarı göstermiş ve fakat bu başarısını 28 Mayıs 2023 seçimlerinde tekrarlayamamıştır. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde SP, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, DP, CHP listesinden seçime girerek 40 civarında milletvekili kazanmalarına rağmen toplam oy oranlarının o gün için %4-5 civarında oluşması, Millet İttifakı’nı CHP içerisinde çok ciddi bir tartışma konusu hâline getirmiştir. Bu bağlamda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu aşırı bir şekilde eleştirilmiş, mahalli seçimlerden önce olağanüstü kongre yapılarak Kılıçdaroğlu genel başkanlıktan düşürülmüş, yerine Özgür Özel seçilmiştir.

Özgür Özel ile birlikte CHP, hapiste olan AB yasalarına göre serbest bırakılması istenen Can Atalay, Demirtaş ve Kavala için sokak eylemlerine çağrıda bulunmuş, bu çağrı DEM, TİP ve TKP tarafından çok olumlu karşılanarak birlikte sokağa inmişlerdir. Özel aynı tutum ve davranışı DEM Parti’nin kapatılması ile ilgili süreçte göstererek DEM ile arka planda gayri resmî gizli bir ittifak meydana getirmiştir. Bu ittifaka Cumhur İttifakı’nın özellikle MHP’nin yapacağı ağır eleştirilerin etkili olmaması için DEM Parti birçok yerde çok zayıf adaylar çıkararak özellikle bazı büyük şehirlerde CHP adayının desteklenmesini sağlamıştır.

Görünürde parti eksenli olmayan ve fakat değişik partilerin tabanlarını bünyesinde toplayan bu gayrimemnunlar ittifakına, “Türkiye İttifakı”/“kent uzlaşısı” adı verilmiştir: “Klasik ittifaklar çöktü. Yeni bir ittifak süreci başladı. Biz Millet İttifakı’nı zaten bir araya getiremedik. Cumhur İttifakı, bir arada oldukları halde kaybetti. Demek ki 2018-2019 modeli ittifak işi artık işlemiyor. Artık sandıkta ittifak işliyor.” “Herkes derdini anlatacak ve seçmen vicdanıyla sandıkta ittifak yapacak. Türkiye İttifakı kazandı. Çünkü Türkiye İttifakı siyasi ittifak değil.” “Seçmenle, toplumun tüm kesimleriyle samimi bir iletişim kuran ve onları sandığa çağıran bir ittifak.” “Bundan 10 ay önce altı parti yüzde 25 oy aldık. ‘Tek başına yüzde 38 benim oyum’ dersek bu kibir olur. Çağrımıza uyan Türkiye İttifakı’nın oyu içinde AK Partilisi de var MHP’lisi de var, DEM’lisi de var.” “Meydanlarda bir söz verdim. ‘AK Partili ve MHP’li seçmen; sizden iktidara sarı kart göstermenizi istiyorum’ dedim.” “Seçimi kazandıktan sonra ‘Bu güvensizlik oyudur, erken seçime gir!’ dersem bana itimat eden AK Partili ve MHP’lilere haksızlık yapmış olurum.”  “Bana güvenip oy veren AK Parti ve MHP’li emekliler var. Onlar genel seçim olsaydı belki oy vermeyeceklerdi.”[13]

Bu olgu zamanında AK Parti-MHP ittifakı tarafından görülememiştir. Gayrimemnunlar ittifakını çözecek dil kullanılmamış, tutum ve tavır belirlenmemiştir. Önceki seçimlerdeki dil ve suçlamalar yapılarak gayrimemnunlar ittifakının daha da pekişmesi sağlanmıştır. CHP-DEM Parti ilişkilerinde mahalli seçimlere giderken ilginç ve dikkat çekici gelişmeler olmuştur. Leyla Zana, Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş üzerinden Erdoğan’a çözüm sürecini yeniden başlatması çağrısında bulunulmuştur.[14] Cumhurbaşkanlığı-milletvekili seçimlerinde yapılmayan bu çağrının, mahalli seçimlerde yapılmasına değişik açılardan bakılmasında fayda vardır. Bu bir ittifak çağrısı olabileceği gibi MHP-AK Parti ittifakında MHP açısından fay hatları meydana getirmek, DEM’e karşı olan MHP tabanından bazı kimseleri, CHP’ye yönlendirmek amaçlı da olabilir. Aynı zamanda DEM’in CHP ile ittifak içerisinde olmadığı kanaatini inşa etmek ve pekiştirmek amaçlı da olabilir.

14 Mayıs 2023 seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın; “Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Allah yolunuzu açık etsin.” “Ayrışmayı bitireceğinize, toplumsal barışı sağlayacağınıza, Türkiye’yi refaha, huzura kavuşturacağınıza yürekten inanıyorum.” sözleri, DEM’in Millet İttifakı’nı desteklemesi çağrısından başka bir şey değildir.

Bu çağrıyı 8-9 ay önce yapan Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın İstanbul’dan kendisini belediye başkan adayı ilan etmesinin özel bir amacı olmalıydı. Demirtaş “İstanbul adaylığı için henüz partimiz DEM Parti’den bize bir öneri gelmedi. Halk ister, partimiz de uygun görürse, demokrasi ve toplumsal barışın önünü açacağına inanırsak, düşünebiliriz.”[15]

Başak Demirtaş gibi güçlü bir ismin İstanbul’dan aday yapılması, İstanbul’daki Kürt seçmenin Ekrem İmamoğlu’na değil Başak Demirtaş’a yönlenmesini sağlayacak, dolayısıyla CHP’nin adayı İmamoğlu’nun seçimi kaybetme ihtimali öne çıkacaktı. Bu çıkış bir danışıklı dövüş olabileceği gibi, CHP ile pazarlıkta daha baskın olabilmek için yapılmış özel bir operasyon da olabilir. Nitekim PKK’nın Avrupa’daki en önemli isimlerinden olan Oslo’daki görüşmelerde masada yer alan, “bazı güç odaklarının sözcülüğünü” yapan Mustafa Karasu ittifaklarla ilgili özel bir açıklama yaparak sürece müdahil olmuştur: “Türkiye’deki demokrasi güçleriyle ortaklaşarak, ittifakları güçlendirerek, var olan ittifakları sahiplenerek, ittifaklara değer vererek bu mücadeleyi yürütmek gerekiyor. İttifak konusunda, ortaklaşma konusunda herkes hassas olmalı...”[16]

Yapılan tartışmalar, görüşmeler üzerine Başak Demirtaş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı olmaktan vazgeçmiştir. Demirtaş “5 Şubat 2024 Pazartesi tarihinde Partimizi temsilen bir heyetle bir araya gelerek tüm gelişmeler hakkında bilgilendirildim.” “Gelinen aşamada benim İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylık beyanımın bir başvuruya dönüşmemesi konusunda da Partimizle ortak görüş birliğine varmış bulunmaktayız.” “Tüm halkımız ve partililerimiz bilmeli ki bütün kararlar Partimizle tam bir uyum ve koordinasyon içerisinde alınmıştır.” “Önümüzdeki günlerde Partimizin ilan edeceği adaylar hepimizin adayları olacak ve tüm gücümüzle bu kıymetli arkadaşlarımızın arkasında duracak, Partimizin başarısı için çalışacağız.” “Partimizin resmî açıklamaları dışındaki hiçbir açıklamaya itibar edilmemesini, hiçbir spekülasyona prim verilmemesini özellikle rica ediyoruz. …Ve mutlaka kazanacağız.”[17]

DEM Parti, Başak Demirtaş’tan sonra bir açıklama yaparak sürece katkılarından dolayı kendisine teşekkür etmiştir: Yetkili kurullarımız gelinen aşamada tüm seçenekleri masaya yatırarak gelişmeleri değerlendirmiş ve Başak Hanım’la bir araya gelerek tam bir uyum ve koordinasyon halinde ortaklaşarak aday olmaması görüşüne varılmıştır.”[18]

Selahattin Demirtaş’ın eşinin aday olması ve adaylıktan çekilmesi, arkada öngörülüp uygulamaya sokulmak istenen bir stratejinin varlığına işaret etmektedir: “Başak Hanımın adaylık açıklaması partimize güç vermek içindi, geri çekilme açıklaması da Partimizin bilgisi dâhilinde. Bütün bu süreçler birlikte yürütülmüştür.”[19] 

Nitekim Başak Demirtaş’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adaylığından vazgeçmesi sonrasında DEM Partisi İstanbul’dan çok zayıf başka bir başkan adayı göstermiş ve o başkan adayı da gerekli çalışmayı yol boyu yapmamıştır. Böylece DEM parti ayrı bir adayla seçime bağımsız olarak girdiği için CHP ile DEM Parti düzleminde görünürde bir ittifak yapılmamış ve fakat seçmen düzleminde arka planda güçlü bir ittifak kurulmuştur.

Nitekim seçim sonrasında DEM Parti’nin İBB Başkan Adayı Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklama, CHP ile DEM arasında arka planda, böyle bir gizli anlaşmanın yapıldığının en açık bir ifadesidir:  “DEM seçmeni, AKP’yi cezalandırmak istedi, çıkan sonuç budur... Şunu da söyleyeyim... İmamoğlu, ‘Bu oylar benimdir.’ demesin sakın. Aldığı oylar onun değil. Bizim seçmenlerimiz oraya oy verdi. Neden, çünkü AKP’yi cezalandırmak istedi, AKP’ye cevap vermek istedi...”[20]

Bu açıklamayı yapan bir adayın, özde değil sözde bir aday olarak çıkarıldığı ve arka planda CHP için çalışıldığı ortadadır. Kurulan bu ittifaklara “kent uzlaşısı” denmesinin sebebi de budur. Cumhur İttifakı’nın ‘DEM’lenme’ merkezli geliştirdikleri söylemler CHP’nin işine yaramış hem Özgür Özel’in hem de İmamoğlu’nun kuvvetlenmesini sağlamıştır. Nitekim seçim sonuçlarında bu büyük operasyonun/gizli ittifakın etkisi çok büyük olmuştur. İstanbul’da İmamoğlu’nun Cumhur İttifakı’na %10 civarında bir fark atmasında bu gizli ittifakın çok önemli bir katkısı vardır.

Cumhur İttifakı’nın Seçimde Kullandığı Dil: Gayrimemnun Üretme Sanatı

Başlangıçta AK Parti, 15 Temmuz 2016 ihanet hareketinden sonra oluşan Cumhur İttifakı (AK Parti+MHP) yol boyu gerek seçimlerde gerekse seçim olmayan zamanlarda propagandalarını sertlik, gerilim ve kutuplaşma üzerine inşa etmişlerdir. Bu kutuplaşma siyaseti başlangıçta çok etkili olmuş, Cumhur İttifakı’nı başarılı kılmıştır. Ancak bu hakaret ve gerilim muhtevalı kampanya bir taraftan Cumhur İttifakı’nı başarılı kılarken diğer taraftan da gayrimemnun sayısının gittikçe düzenli bir şekilde artmasına vesile olmuştur. Bu olgu, yol boyu Cumhur İttifakı tarafından zamanında görülememiştir.

Bu yaklaşımın en çarpıcı örneklerden biri, hemen hemen tüm üyeleri AK Parti döneminde atanan Anayasa Mahkemesi üyelerinin HDP ile ilgili verdiği bazı kararlara, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin verdiği tepkide kullandığı dildir. Bahçeli, Anayasa Mahkemesi üyelerini ‘PKK yandaşı’, ‘hainlerin işbirlikçisi’, ‘ahlaki seviyesi düşük’ olarak çok ağır bir dille suçlamış; verdikleri kararı ‘rezalet’, ‘melanet’ ve ‘kepazelik’ olarak nitelemiştir: Adı yüksek aidiyeti ve ahlakı küçük olan bu mahkeme söz konusu bloku kaldırmış, HDP’ye Hazine’nin kasasını açmıştır. Bu yürek burkan hukuk skandalı olarak anılacak bir karardır. Bu karara oy veren mahkeme üyeleri ihanetin sözünü dinlemiş ve buna kulak vermişlerdir.” “Anayasa Mahkemesi, HDP’nin seçimlere girmesini kolaylaştırmış, açıktan tarafını belli etmiş güvenilirliğine de bir kez daha kendi eliyle darbe vurmuştur. Önümüzdeki seçimden sonra Cumhur İttifakı’nın yegâne hedeflerinden birisi yeni anayasadır. Bu kapsamda AYM’nin statüsü, kuruluş ve yargılama esasları kökten değiştirilmeli, bu mahkemenin millete ters düşen, hainlere zeytin dalı uzatan kahredici mevcut yapısı bütünüyle tasfiye edilmelidir.”
“Şayet HDP zillet ittifakında yer almayıp kendi cumhurbaşkanı adayını
çıkarmayı planlıyorsa tavsiyem odur ki Anayasa Mahkemesi Başkanı arayıp da bulamayacakları özelliklere sahiptir. HDP’nin cumhurbaşkanı adayı AYM Başkanı olursa biz bunu son derece doğal ve tutarlı bir tercih olarak kabul ederiz.” “Teröristlere hazine yardımını kapaklarını açan bir kararı rezalet ve melanet olarak tanımlıyoruz.” Anayasa Mahkemesi’nin bölücü terör örgütünün arka bahçesi olması, beka ve güvenlik sorunu olduğu kadar adalet ve hukuk katlidir, buna göz yumamayız.” “Suçlunun masum kabul edilip masumların suçlandığı bir Türkiye olamaz, olamayacaktır. Cumhur İttifakı böylesi bir kepazeliğe müsaade etmeyecektir.” [21]

Üzerinde durulması ve yapılması gereken, Anayasa Mahkemesi kararlarının hukuk düzleminde gerekçeli ve seviyeli bir şekilde tartışılması ve gerekirse eleştirilmesi olmalıydı. Fakat Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın gerekçeleri üzerinde durulmamıştır. Verilen kararın hukuki olup olmadığına bakmadan, gerekli değerlendirmeleri yapmadan, doğrudan doğruya mahkeme üyelerini suçlamak, onlara hakaret etmek; hiçbir belge ve gerekçe ortaya koymadan mahkeme üyelerini verdiği karardan dolayı ‘ABD-İsrail işbirlikçisi’ diye suçlamak son derece yanlıştır, üstelik bu adil de değildir.

Kılıçdaroğlu sonrasında CHP Genel Başkanı seçilen Özgür Özel’e “Türkiye İttifakı” ile ilgili Bahçeli’nin yönelttiği eleştiriler hakaret dolu bir içeriğe sahiptir: “CHP Genel Başkanının ‘Türkiye İttifakı’nı’ telaffuz etmesi nafile bir gayrettir. Millet İttifakı olmadı, şimdi de Türkiye İttifakı mı kuracaklar? Zillet tutmadı, ittifakın çatı ismi olarak Türkiye’yi kullanacaklar. Gördüğümüz kadarıyla demlenmek CHP yönetimine hiç iyi gelmemiş, şuurunu kaybetmiş, siyasi aklını hepten tüketmiştir. Azgın Türkiye muhalifleriyle Türkiye İttifakı oluşturma gayesi bu sefalet yuvalarının iflah olmaz perişanlığını teyit etmekle kalmamış, aciz ve acınası siyasetlerini de tamamıyla deşifre etmeyi sağlamıştır. İhanetin dem aldığı bir ittifaka nasıl Türkiye İttifakı demeyi içinize sindireceksiniz? …PKK bu ittifakın neresinde? Yanında mı? Yöresinde mi? Yedeğinde mi?”DEM’den medet umanların sonu sandıkta hüsrandır. Demlenmiş CHP, açık veya gizli ortakları Türkiye’nin karşısında, biz sonuna kadar yanındayız. Demlenmiş CHP, DEVA, Serok ve diğerleri İmralı canisinin, terörist başı Gülen’in, PKK’nın, Firavun’un, müstevlilerin, sömürgecilerin hizasındadır.”[22]HDP’yi, Yeşil Sol Parti’yi, bölücü teröristleri yanına yöresine alanlar, Millî Mücadele’den intikam almak isteyen bölünme ve yıkım sevdalılarıdır.”[23]

Bahçeli Cumhur İttifakı’nın bir üyesi olmakla birlikte nihayetinde Türk milliyetçiliğini merkeze almış bir partinin genel başkanıdır. İfadeleri, yaptığı hakaretler nihai analizde bir taraftan Türk milliyetçiliğini kuvvetlendirirken diğer taraftan da Kürt milliyetçiliğini hem kuvvetlendirmekte hem de yaygınlaştırmaktadır. Türk-Kürt fay hattı inşa edilerek büyük bir enerjinin oluşması sağlanmaktadır. Bu olgu gençler arasında çok yaygın bir şekilde görülebilmektedir.

Recep Tayyip Erdoğan hem AK Parti Genel Başkanı’dır hem de Cumhurbaşkanı’dır. Cumhurbaşkanı olması nedeni ile konuşmalarının Bahçeli’ninkinden farklı olması gerekirdi. Oysa o da aynı seviyede olmamakla birlikte benzer bir dili kullanmakta hiçbir mahsur görmemiştir. Erdoğan’a bir toplantıda, HDP milletvekili Semra Güzel’in milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin Meclis’teki oylamada CHP’nin “hayır” oyu vermesinin nedeninin sorulması üzerine verdiği cevap hayli sert ve hakaret içermektedir: “Bu, CHP’nin terör örgütleriyle nasıl iç içe, nasıl el ele olduğunun bir göstergesidir. CHP onunla beraber böylece hareket etmiştir, hiçbir yere kaçamaz. Bir teröristle sarmaş dolaş dağlarda, şurada, burada gezip dolaşanlar, daha kendilerini neyle ifade edecekler?  Ben inanıyorum ki benim milletim bu terör örgütüne karşıdır, teröristlere karşıdır.”[24]

Bu noktada kullanılan dilin kötü olmasının yanında; “Böyle birisine nasıl milletvekili olma hakkı tanınmıştır?” sorusunun cevabı öncelikle aranmalıdır. Kaldı ki bu seçimlerde milletin verdiği cevabı bu konuşma kapsamında nasıl değerlendirmek gerekmektedir? Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de yatırım yapan yabancı yatırımcıları eleştirmesi ve CHP belediyelerindeki yolsuzluk iddialarına karşı çıkmasına, Erdoğan’ın verdiği cevap çok ağır ifadeler içermekteydi:  Çünkü bu zat yalancı. Çünkü bu zat omurgasız. Çünkü bu zat bir proje. Çünkü bu zat bir aparat. Bu zatın partisinin başına kaset komplosuyla geçirildiği günden beri Türkiye’nin milli çıkarlarına karşı sinsi bir savaş vermek dışında bir iş yaptığını gördünüz mü?”[25] “Kandil’den verilen talimatla yola giren bu bay bay Kemal’e ve onun yavrularına destek verilebilir mi?”[26] “Çok partili demokrasiye geçtiğimiz günden beri bunlar, millet ve memleket düşmanlarının en kullanışlı aparatı olmuşlardır. Cehalet, nefret ve gaflet çukurunda boğuluyorlar.”[27] “Bizi üzen, ülkemizin ikinci büyük siyasi partisi hüviyetine sahip CHP’nin Türkiye düşmanlarına kuyruk olmasıdır.” “Özgür Efendi nerede bir çapulcu varsa, nerede bir terörist varsa, nerede bir demokrasi düşmanı varsa ya selam çakıyor ya gidip sırtını sıvazlıyor. Bölücülere ve uzantılarına her fırsatta boncuk dağıtarak, CHP Genel Başkanlığı koltuğuna hangi şartlarda oturtulduğunun ve hangi prangalarla orada tutulduğunun unutturulabileceğini sanıyor…”[28] “Ülkenin ve milletin aleyhine her işte CHP ve DEM birlikte hareket ediyor. Aynı şekilde ülkenin ve milletin lehine ne iş varsa hepsine de yine CHP ve DEM birlikte takoz koyuyor.”[29]Ülke ve millet düşmanlarıyla iş birliği çabalarından, herhalde programa, projeye vakit bulamıyorlar...”[30] “CHP ve şürekâsı ders vermeyi bıraksınlar, şayet samimiyseler gitsinler önce bölücü örgütün uzantısı ittifak noktalarından hesap sorsunlar.”[31]

Gerek Bahçeli’nin ve gerekse Erdoğan’ın iddialarına göre CHP, PK/PYD/YPG/FETÖ ile iş tutmaktadır, beraber hareket etmektedir. Öyleyse CHP için savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerekmez mi? Bu hakaretler, bu ittifakta yer alan seçmen kitlesinin kendi içerisinde daha da kenetlenmesine sebebiyet vermiş; CHP’nin fikrî ve felsefi yapısının ve projelerinin tartışılmasını ikinci plana itmiştir.

Bu seçimlerde belediye başkanlıkları sayısı ve oy oranı artışı sağlanması nasıl yorumlanmalıdır? Bu durum PKK/PYD/YPG/FETÖ’nün bu seçmen nezdinde meşruiyet kazanmaya başladığının bir ifadesi değil midir? Yol boyu kullanılan bu dil, Cumhur İttifakı’na karşı gayrimemnun sayısının artmasına hizmet etmiştir. 31 Mart 2024 seçim sonuçlarından çıkarılması gereken ilk ders, bu yanlış dilin meydana getirdiği zihinsel kayma ve gayrimemnun üretme olgusu olmalıdır. Umarız ki bu seçimde gerek kazanan ve gerekse kaybedenler özeleştirilerini yapar, ülkenin menfaati için bugüne kadar yaptıkları hatalardan vazgeçer, toplumsal barışı sağlarlar.

Sonuç: Siyasetin Dili Savaşı Değil Barışı Hedeflemelidir

Bu ülkenin birlik ve beraberliğini isteyenler, bu ülke insanlarının farklı din, mezhep ve etnik yapılardan meydana geldiğini asla unutmamalıdırlar. Bu coğrafyada, bu coğrafyayı paramparça etmek isteyen yaklaşık 16 projenin savaştığını göz önüne alarak düşünmeli, hareket etmeli ve ona göre bir dil ve söylem geliştirmelidirler. Bu nedenle en güzel tarz bir mücadele tüm beşeri ilişkilere yansımalıdır. Seçim kazanmak için kullanılan dil, tebliğ mantığına aykırı olmamalıdır.

En güzel tarz mücadele, söylenmesi gerekeni, yapılması gerekeni en estetik, en hikmetli ve en basiretli bir şekilde, muhatabın kalbini etkileyebilecek ve etkilenip öğüt alabilecek bir üslupta, bir tarzda ifade etmek veya yapmaktır. Muhatabın kalbinde, vicdanında titreme meydana getirebilmektir, düşünmesini sağlayabilmektir.

Siyasetin dili kin ve nefretle bozulmamalıdır. Bugün, kendisini öldürmek isteyen kardeşlerine karşı Hz. Yusuf gibi davranma, onun gibi, “Bugün size karşı sorgulama-kınama yoktur.” diyebilme günüdür. Bu ülkeyi seven insanların kendi nefisleri aleyhine de olsa hakkı ayağa tutup kaldırması ve adaleti hakim kılması şarttır, hatta zorunludur (5/Mâide, 8). En güzel tarz mücadele kötülükleri iyilikle uzaklaştırabilmektir. Kendisine zulmedenleri hidayet yoluna bıkmadan, usanmadan, kin gütmeden çağırabilmektir. Bedduacı değil, duacı olmaktır. Yılanı deliğinden çıkarabilmektir. Kendi içinde tutarlı olmaktır. Sabrıyla dağ devirmektir. Dengeli ve kararlı olmaktır. Yunus olmaktır, onun gibi bir dil kullanmaktır; onun gibi sözün en güzelini seçip söylemektir:

“Söz ola kese savaşı, söz ola kesdire başı

Söz ola ağulu aşı, balıla yağ ede bir söz

Kişi bile söz demini demeye sözün kemini

Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz.”

En güzel tarzda mücadele bir denge, bir kararlılık, bir bolluk ve bereket hareketi, bir inşa ve fıtrata dönme hareketidir:  

“Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır düşünürler. Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir: Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkânı) kalmamıştır. Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar.” (14/İbrahim, 24-27) “Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz.” (7/A’râf, 58)


[1] G. Sharp,  Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, 4. baskı, May. 2010, s. 10-16.

[5] Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerinin Geçici Sonuçlarıyla İlgili Yaptığı Yazılı Açıklama.

[11] https://www.haber7.com/guncel/haber/3411974-cumhurbaskani-erdogandan-secim-degerlendirmesi-kendimizi-hesaba-cekecegiz

[12] Bu konular, yol boyu ele alınıp değerlendirilecektir.

[15] Ergün Diler, “Küresel Seçim”, Takvim, 12 Mart 2024.

[17] https://www.bbc.com/turkce/articles/cd1xd1m3j02o

[18] https://www.bbc.com/turkce/articles/cd1xd1m3j02o

[23] Burhanettin Duran, “Seçimlerin Kaderini ‘Gerçek Milliyetçi’ Tartışması Belirleyebilir”, Sabah, 9 Mayıs 2023.

[30] Hüseyin Gülerce, “CHP Kaybetmeye Neden Mahkûm?”, Star,  25 Ocak 2024.

[31] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/150661/-turkiye-nin-kultur-sanat-iklimi-mutlaka-hak-ettigi-seviyelere-ulasacaktir-

CUMHUR İTTİFAKI’NIN 31 MART 2024 MAHALLİ SEÇİMLERİNİ KAYBETME NEDENLERİ

(Umran Dergisi) Kadife darbeler seçim endeksli, dış destekli, gayrimemnunların ittifakına ve gerilime dayalı, seçim öncesi, esnası ve so...