(Umran Dergisi Eylül 2017 Yazısıdır)
Son
günlerde dünyada, özellikle, İslâm coğrafyasında önemli gelişmeler
yaşanmaktadır. Bunları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
· ABD
Suud işbirliği, Suud’un ABD ile 10 yıllık 350 Milyar $ civarında anlaşma
yapmış olması,
· Suud
önderliğinde bazı Arap ülkelerinin Katar’a ambargo uygulaması,
· Katar’a
uygulanan ambargoya Türkiye, Iran, Pakistan, Cezayir ve Fas’ın karşı çıkması ve
ekonomik yardım yapması. Türkiye ve Pakistan’ın Katar’a asker gönderme kararı
alması,
· ABD’nin
Katar’la 10 adet F-16 savaş uçağı satma anlaşması imzalaması ve Askeri tatbikat
yapması, ambargonun yumuşatılmasını talep etmesi,
· Katar
Krizi ile birlikte, Şii-Sünni Fay hattına, Sünni-Sünni Fay hattının eklenmesi
ile Sünni dünyanın fiilen ikiye bölünmesi,
· Suud
yönetiminde iç kavgaların şiddetlenmesi,
· Sünni
dünyanın ikiye bölünmesi ile İran’ın yayılmacı politika uygulamaya dolaylı
olarak teşvik edilmesi; uzun vadede Türkiye ile İran’ın karşı karşıya getirilip
savaştırılması,
· ABD
Başkanının Pakistan’a askeri operasyon yapılabilir açıklaması,
· ABD’nin
4000 kişilik bir askeri birliği Pakistan’a gönderme kararı, buna Rusya ve
Çin’in karşı çıkması,
· İran
Genel Kurmay başkanının yıllar sonra Türkiye’yi ziyareti,
· Türkiye-İran-Rusya
arasında askeri ziyaret trafiğinin yoğunlaşması,
· Türkiye’nin
ABD karşıtı Vietnam ve Venezüella ile yakınlaşması,
· Türkiye,
AB, özellikle, Almanya ilişkilerinin bozulması, gerilimin sürekli yükselmesi,
· Barzani’nin
25 Eylül 2017’de bağımsız Kürdistan devleti için referandum kararı alması;
ABD’nin referandumu erteleme isteği, Türkiye ve İran’ın referanduma karşı çıkması,
· ABD’nin
Irak ve Suriye düzleminde PYD/YPG’yı stratejik ortak kabul edip operasyonları
Türkiye’nin itirazlarına rağmen birlikte yapmış olmaları ve ABD’nin PYD/YPG’ye
60000 kişilik düzenli bir ordu kurması ve ağır silahlarla donatması,
· ABD’nin
Türkiye’yi Rakka operasyonuna dâhil etmemesi,
· ABD’nin
DAEŞ ile savaşma yerine Suriye askeri güçlerinin ABD’nin çizdiği sınırların
dışına çıkmasını engellemek için Suriye askeri birliklerine operasyon yapması,
· ÖSO’dan
ayrılan bazı birliklerin PYD/YPG ve Suriye Ordusuna katılması,
· Türkiye’nin
Suriye’de hareket alanının bizzat ABD tarafından kısıtlanması,
· Türkiye’de
FETÖ operasyonlarında yapılan “tutuklama, ihraç ve açığa almalarda” FETÖ’cü
olmayan kesimlerin mağdur edilmesi,
· Enis
Berberoğlu’na MİT TIR’ları davasından dolayı 25 yıl mahkûmiyet verilmesi ve
bunun üzerine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a kadar
yürümesi ve bununla ilgili gerilim yükseltici tartışmaların yapılması,
· Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Türk heyetine saldıran bir gruba, Cumhurbaşkanı
korumalarının müdahale etmesinden dolayı ABD yargısının Türk Korumalara
mahkûmiyet vermesi.
· ABD’de
Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısının tutukluluğunun devam etmesi,
· Gerek
ABD ve gerekse AB ülkelerinde FETÖ mensuplarının koruma altına alınması,
· Fransa,
Almanya, İngiltere’den sonra İspanya’da IŞİD adına(!) yapılan terör eylemleri
ve bunun üzerine İslâm coğrafyasına karşı Batıda oluşturulmaya çalışılan
psikoloji,
· ABD’nin
değişik eyaletlerinde son zamanlarda meydana gelen ırkçı görüntüsü verilmiş
kitlesel sokak eylemleri ve terör.
Bütün bu olayları göz önüne
aldığımızda bugün, İslâm coğrafyasında “Kaostan Kaynaklanan Düzen”(”Yaratıcı
Savaş”/“Düzeltici Savaş”) teorisinin bir uygulaması olarak başlatılan “Arap
Baharı”nın, ABD Başkanı Trump ile birlikte yeni bir aşamaya sokulduğu
anlaşılmaktadır. Sanki dünya kamuoyu, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler
provokasyonunda olduğu gibi yeni şok dalgaları ile bir şeye hazırlanmak
istenmektedir.
Bu yazı serisinde, Şer
İttifakının, özellikle, Siyonizm, Büyük Ortadoğu coğrafyasında ki 22
ülkenin sınırlarının değiştirmek amacıyla “Kaostan kaynaklanan
düzen”/“yaratıcı yıkım”/“düzeltici savaş” teorisi kapsamında küresel bir savaş
çıkarmak istediği konusu, ele alınıp değerlendirilmektedir.
Dünya Hâkimiyeti: Tek
Dünya Devleti, Tek Dünya Hükümeti, “Tek Dünya Güvenlik Örgütü”,
“Tek Dünya Dini” ve “Tek Merkezi Dünya Ekonomisi”
Dünya hâkimiyeti için ABD,
İngiltere, Vatikan, Uluslararası Sermaye, Siyonizm ve Çin bazen birlikte bazen
birbirine karşı mücadele etmektedir. Uzun zamandan beri ABD’de, Amerikan
Milliyetçileri (WASP’çılar) ile Neocon-Siyonist İttifakı arasında çok
ciddi bir kavga vardır ve bu, dünyanın her tarafına yansımaktadır. Onun
için küresel satranç tahtasında çok değişken bir zeminin var olduğunu göz önüne
almak gerekmektedir. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, son
derece karmaşık, karanlık ilişkiler zincirinin ortaya çıktığı, dost ve düşman
tanımlamalarının anlık olarak değişebildiği/değişebileceği göz ardı
edilmemelidir. Bir konuda dost/müttefik olanlar, bir başka konuda birbirine
düşman olabilmekte, müttefik olamamaktadır.
Dünya hâkimiyet mücadelesi veren
güçlerin ana hedefleri, dünyanın kendi kontrollerinde, “tek bir merkezden”
yönetilmesidir. “Tek bir dünya devleti”, “tek bir dünya hükümeti” ve “tek bir
dünya güvenlik örgütü”, “tek bir dünya dini” ve “tek merkezi dünya ekonomisi”
oluşturma gayretindeler:
“Eğer insanlar savaşların
aslında bir meslek olduğu gerçeğini ve savaşların Kaostan faydalanmak için
suni olarak çıkarıldığını öğrenselerdi çok öfkelenirlerdi. Onların
uyanmamasında medyadaki yeryüzü efendilerinin de büyük yardımı oluyor...
Kaostan menfaat sağlayanlar, yenidünya düzenini oluşturacak “aydınlanmanın”
(illuminati) sonunda sosyal gücün, milliyet kavramının ortadan kalkacağı ve
insan ırkının suni ihtiyaçlarından arınmış olarak mutlu ve tek bir aile gibi
yaşadığı duruma geri dönülecek… İlluminati’nin kendi holdingleri hariç özel
mülkiyete hiçbir şekilde izin verilmeyecek, milli kurumları, ekonomileri
kötüleştirilerek geçirilecek... Milliyet kavramı yok edilecek... Tek para, tek
anayasa ve tek devlet var olacaktır.”[1]
Eski ABD Başkan Clinton’ın Çalışma
Bakanı Robert Reich, bu politikayı şöyle özetlemektedir:
“Gelecek yüzyıl için siyaset ve
ekonomimizi yeniden düzenlediğimiz bir geçiş dönemindeyiz. Gelecekte, ne ulusal
ürün ve teknolojiler, ne ulusal şirketler, ne ulusal sanayiler olacak. Artık
ulusal ekonomilerin olmayacağını anlamak zorundayız. Sınırlar, ekonomik açıdan
iyice anlamsız hale geldi.”[2]
Siyonist önderlere göre, insanlara,
“kaosun nedeni” olarak, “farklı devlet, din ve milliyetlerin” var olması
gösterilmelidir ve de gösterilecektir. Eğer, bütün devlet, din ve milliyetler
ortadan kaldırılırsa, “karışıklık son bulmuş” olacaktır:
“Müstebit kralımızın tanınması,
anayasanın ortadan kaldırılmasından evvel de olabilir. Bu tanıma anı gelince,
idarecilerinin bizim tertip ettiğimiz düzensizlik ve becerisizliklerden tamamen
bıkmış olan halk gürültü ile bağıracaklar ki, ‘ onları yok edin ve bize bütün
dünya üzerinde bizi birleştirecek ve anlaşmazlık sebeplerini- hudutlar,
milliyetler, dinler, devlet borçları ortadan kaldıracak, bize idarecilerimizin
ve mümessillerimizin idareleri altında bulamadığımız sulh ve sükûnu verecek bir
kral verin.”
“Fakat siz mükemmelen ve çok iyi
bilirsiniz ki bütün milletler tarafından böyle isteklerin ifade edilmesi
imkânını hâsıl etmek için; her memlekette halkın hükümetleri ile
münasebetlerinde tamamen beşeriyeti tüketecek derecede çekişmeler, kin,
mücadele, haset ile hatta işkence kullanarak, şiddetli açlık ile hastalık
aşılayarak ve yokluk ile karışıklıklar meydana getirmek zaruridir. Şöyle ki
Yahudi olmayanlar paraca ve her konuda bizim tam hâkimiyetimiz içinde sığınak
bulmaktan başka kendilerine açık bir yol olmadığını görsünler. Fakat eğer biz
dünya milletlerine nefes alacak bir mahal bırakırsak, özlediğimiz an belki de
hiç gelmeyecektir.”[3]
Dünya Hâkimiyeti ve “Kaostan
Kaynaklanan Düzen”
Bu yapılanışın stratejisinin temel
özelliği, “Kaos Teorisine” dayanmış olmasıdır. Bu teoride, her şey çatışmaya
dayandırılmaktadır. İnsanların can, mal, namus güvenliği olmayacak tarzda
meydana getirilecek bir çatışma ortamı, istenen kargaşayı sağlayacaktır.
Komşuların, kabilelerin, aşiretlerin, etnik yapıların ve farklı inanç
gruplarının birbirine düşman olduğu, çatıştığı, kimsenin önünü, çevresini,
geleceğini göremediği ve iradesinin felç edilip direncinin kırıldığı ve
çaresizlik içerisinde kıvrandığı bir kaos ortamı, bu şeytani mekanizmanın ana
ilkesidir. Buna, ‘Ordo Ab Chao’(‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’) adını
vermektedirler.[4]
Kaos, zıtların çatışmasına dayanan
bir teoridir: ‘Tez, Anti Tez, Çatışma ve Sentez’ düzleminde meydana getirilen
bir kaos, dün işçi ve işveren çatışması üzerine kurulu iken; bu gün dinler,
mezhepler, etnik yapılar ve medeniyetler üzerine oturtulmuştur. Büyük Ortadoğu
coğrafyasında yaygınlaştırılmaya çalışılan etnik ve mezhepsel çatışmaların
kökeninde, “Kaostan Düzene Geçiş” yaklaşımı yatmaktadır. Kaosun müsebbibi
olarak din, mezhep ve milliyetler gösterilerek bütün din, mezhep ve
milliyetlerin kaldırılması, küreselleşme adına istenmektedir.[5]
Kaos
yaklaşımının en önemli boyutu, son derece zıt fikirlerin ve bilgilerin
kamuoyuna servis edilip, insanların ve ülke yönetimlerinin karar vermesine mani
olmak, kafa karışıklığı meydana getirip gerçekleri görmesini, arkada kurulan
tezgâhları fark etmesini engellemektir.[6]
ABD/İngiltere/Siyonizm-İsrail,
küresel imparatorluk için hedef aldığı ülkeleri, alt etnik ve mezhebi gruplara
bölüp yeni uluslar oluşturmayı, bir strateji olarak benimsemiştir. Geçmişte
İngiltere’nin öncülüğünde yapılanlar, bugün ABD’nin öncülüğünde yapılmak
istenmektedir. Arkada Siyonizm vardır. Vaktiyle Afganistan’ın geleceğinde
Amerikan Politikası Koordinatörlüğü görevini üstlenen Richard Haass, Karışıklık adlı
kitabında “yeni bir ulus inşa etmeyi”, işgal edilecek bölgelerde hâkimiyet
kurabilmek için şart olarak görmektedir:
“…Tek başına güç kullanımı, politik
değişikler için yeterli değildir. Bu şekilde bir değişiklik için en etkili yol,
değişik şekillerde karışıklık yaratmaktır. ‘Ulus inşa
etmek’ bu yollardan biridir. İlk önce tüm karşı çıkanları yok edeceksin ve daha
sonra başka bir topluluk yaratma işiyle meşgul olacaksın.”[7]
Bu politika, önce Irak ve
Afganistan’da, sonra “Arap Baharı” denilen 2. Nesil Kadife Darbe
süreciyle birlikte Ortadoğu’daki ülkelerde uygulamaya sokulmuştur.
2003
yılında ABD düşünce kuruluşlarından RAND Corporation tarafından
hazırlanan ‘Sivil Demokratik İslâm: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler’ adlı
raporda, ‘Türk İslâm’ı’, ‘Alman İslâm’ı’, ‘Arap İslâm’ı’, ‘Mısır İslâm’ı’,
‘Köktendinciler’, ‘Gelenekçiler’, ‘Modernist Müslümanlar’ ve ‘Ilımlı İslâm’
gibi kavramlaştırmalara gidilmesi, Büyük Ortadoğu coğrafyasında “yeni ulus
inşasının” yanı sıra “yeni dinler”, “yeni mezhepler” inşa edilmek istendiği
içindi[8].
Bugün,
Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin hudutlarını değiştirebilmek için, Afganistan-Pakistan hattında, Irak-Suriye-Filistin-Lübnan
hattında, Katar-Yemen-Somalı-Sudan hattında ve Libya-Mali-Orta Afrika hattında yaşananlar,
kaosun şuurlu bir şekilde yaygınlaştırılmak istendiğini ortaya koymaktadır:
“Kaos
kasıtlı olarak yaratılıyor, bu suretle düzen ve kontrol sağlanabiliyordu.
Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan halk, bir kurtarıcıya-Parlak zırhlı Şövalye-
kaosu sona erdirmesi ve yeniden düzen sağlaması için, sadece yetki vermekten
çok daha fazlasını yapmaya istekli oluyordu. Devrimci Kaos’un ardından
illuminati’nin planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu”[9].
“2015 Yılına Doğru Küresel
Trendler” Adlı ABD Raporu (2000)[10]
Dünyanın tek süper gücü durumunda
olan ABD, ekonomik alanda (2000’in başlarında) ciddi bunalım içerisinde
bulunduğunun sinyallerini vermeye başlamıştı. Ekonomik analist Jim
Griffin; “1997 yılındaki problem, başkalarının problemiydi ve bizim
pantolonumuza kan sıçramıştı; ancak şimdi kendi bileklerimizden kan
kaybediyoruz. Bu krizin kökleri ABD’dedir. 1929 benzeri bir krizin yaşanması
olasılığı çok da uzak değildir.”[11] diyerek
tehlikenin boyutlarına dikkat çekmiştir. Diğer taraftan dünyanın en büyük para
spekülatörü George Soros, krizden önce; ‘Dünyanın genel anlamda çift
dipli bir ekonomik krize gireceği ve önümüzdeki yıllarda doların üçte bir
oranında değer kaybedeceği, ABD ekonomisinde ve buna bağlı olarak dünya
ekonomisinde bir krize doğru girildiğini’ belirtmiştir.[12]
2000’in başlarında uluslararası
piyasalarda dolaşan 41 trilyon dolarlık sermaye, daha güvenli limanlar aramak
üzere ABD’den kaçmaya başlamıştı. Bu durumu, Alman Dresdner Investmen Trust
Genel Müdürü Wolfram Gerdes; “Artık ABD’nin yatırım için en iyi yer olmadığı
hakkında ortak bir görüş hâkim” diyerek dile getirmişti.[13]
‘2015 Yılına Doğru Küresel
Trendler’ adlı ABD raporunda(2000); “ABD ekonomisi sürekli bir
düşüşe maruz kalacak. Yeni küresel ekonominin en önemli itici gücü olan ABD
ekonomisinde büyük ticaret açıkları ve düşük iç tasarruflar nedeniyle büyüme
beklentilerine olan güvensizlik diğer ülkeler içinde son derece zararlı ekonomik
ve politik sonuçlara yol açabilir. Dünyanın en büyük pazarının daralması ile
önemli ticari ortakları(partnerleri) da sıkıntıya düşebilir ve finansal
piyasalar derin istikrarsızlıklarla karşı karşıya kalabilir”[14] denilerek,
ABD ekonomisindeki düşüşün devam edeceği belirtilmektedir.
Raporda gelecek 15 yılda görülmesi
muhtemel çeşitli etkilerin kombinasyonları değerlendirilmiş ve aşağıdaki
ihtimallere yer verilmiştir:
· “Birçok
büyük Ortadoğu ülkesinde geniş toplum kesimlerinin hayat standardının bozulması
ve İsrail ile Filistin arasında bir “soğuk barış” yapılamaması halinde Mısır,
Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde ciddi, şiddetli siyasi karışıklıklar
ortaya çıkacaktır.”
· “Daha
dağınık, serbest hareket eden uluslararası terörist örgütler, batı karşıtı
hedefleri olan bir terörist koalisyon oluşturabilir ve WMD (Kitle İmha
Silahları) elde edebilirler.”
· “İran,
Nijerya, İsrail ya da Suudi Arabistan gibi ABD’nin stratejik çıkarlarının
bulunduğu ülkeler, ciddi dini ya da etnik bölünmeler ve krizlerle
karşılaşabilir.”
· “Büyüyen
bir küreselleşme karşıtı hareket. Batılı hükümet ve işbirlikçilerin çıkarlarını
tehdit eden güçlü, devamlı bir küresel ve kültürel güç halini alabilir.”
· “Çin,
Hindistan ve Rusya, ABD ve Batı etkisini dengelemek için fiilî (de
facto) bir jeo-stratejik ittifak oluşturabilirler.”
· “ABD-
Avrupa ittifakı çökebilir ve her biri ayrı ticari yönelimler içine girebilir ve
güvenlik konularında liderlik için rekabet edebilirler.”
· “Büyük
Asya ülkeleri, bir Asya Para Fonu veya düşük bir ihtimalle bir Asya Ticaret
Örgütü kurarak IMF(Uluslararası Para Fonu) ve WTO(Dünya Ticaret Örgütü) gibi
kuruluşlara zarar verebilir.”
· “Tarihinin,
konumunun ve çıkarlarının gücüyle Türkiye kuzeyde Kafkasya ve Orta Asya ile,
güneyde ve doğuda ise Suriye, Irak ve İran ile meşgul olacaktır. Türkiye, bu
bölge ülkelerine yönelik tutarlı bir politika uygulayabilirse, tek başına
herhangi bir konu ülkenin güvenlik gündemini işgal etmeye yetmeyecektir. Aksi
takdirde Ankara, iç ve dış çatışmalara yönelik hangi politikaları uygulayacağı
da dâhil, kitle imha silahlarının üretimi, enerji geçişlerinin siyasal ve
ekonomik boyutları ve su hakları gibi bölgesel sorunlarla baş etmek durumunda
kalacaktır.”
Raporun ‘Dört Alternatif
Küresel Gelecek Senaryosu’ başlıklı kısmında, 2015’li yıllara ilişkin
öngörülerde bulunulmaktadır. Rapor’da yer alan dört senaryoda, “…küreselleşmeden
faydalanamayan ülkelerin, iç savaşlarla ve rejim tehlikeleri” ile
karşı karşıya kalacakları yorumu yapılmaktadır. Özellikle, Alt-Sahra Afrika’sı,
Ortadoğu, Orta ve Güney Asya ve And Bölgesindeki ülkelerin içinde ve etrafında
iç çatışmalar meydana geleceği” öngörülmektedir.
ABD için en olumsuz senaryo
ise Dördüncüsü “Kutupsuz bir Dünya Senaryosu”dur. Bu senaryoya
göre “ABD ekonomisi önce yavaşlayacak, sonra da durgunlaşacaktır.” “ABD’nin
ulusal meşguliyeti artacak”, “Avrupa ile ekonomik ve siyasi gerilim artacak ve
ABD- Avrupa ittifakı bitecektir”. Latin Amerika’da özellikle de Kolombiya,
Küba, Meksika ve Panama gibi ülkelerde ortaya çıkacak hükümet krizleri
nedeniyle “bölgesel istikrarsızlıklar yaşanacak ve ABD’nin bölge üzerine
eğilmesi gerekecektir”. …”Çin’in Japonya’ya nükleer programını Çin kontrolüne
açması yönünde bir ültimatom vermesi ve Japonya'nın ABD’den yardım istemesi
durumunda, büyük bir savaşın eşiğine kadar gelinebilecektir.”
ABD’nin gerileme ve çöküşe doğru
seyreden bir bunalım dönemine(“iflasın eşiği”) girmesinin sebebi, “dünya
paylaşımı için birlikte yola çıkan Küresel şirketlerin, Kuzey Afrika ve
Ortadoğu’daki pazarın paylaşımından dolayı karşı karşıya gelip restleşmiş
olmalarıdır”. Bu restleşme, Kapitalist mantığın doğal seyri olarak dünya,
yeni bir paylaşım savaşına(3. Dünya/Küresel savaş) doğru sürüklenmektedir[15].
Woodrow Wilson, 1. Cihan Savaşının
bitiminden bir yıl sonra, “Söyleyin, modern dünyadaki savaşın gerçek
nedeninin endüstriyel ve ticari rekabet olduğunu bilmeyen herhangi bir erkek,
kadın ve hatta çocuk var mıdır?” derken kapitalist mantığın temel
varsayımını açıklamış olmaktaydı.[16]
Bu noktada ABD Başkanı Trump’ın,
rekabet içerisinde olan ve fakat “ABD içinde yatırım yapmayan tüm küresel
şirketlere ABD’nin yaptırım uygulayacağını” söylemiş olması, “restleşmenin” boyutlarını
göstermesi açısından çok önemlidir.
“ABD’nin Ulusal
Güvenlik Stratejisi (2002) (Bush Doktrini)”
“Baba Bush”un zamanında (1992) Paul
Wolfowitz’in başkanlığında savunma bölümü tarafından hazırlanan bir belgede,
gelecekte ABD’nin karşısına çıkabilecek bir güce müsaade edilmeyeceği
belirtilmektedir:
“Stratejimiz şimdi, gelecekte
potansiyel bir küresel rakibin ortaya çıkışına meydan vermeyecek şekilde
yeniden ayarlanmalıdır”.[17]
17 Eylül
2002’de kabul edilen ve 20 Eylül 2002’de kamuoyuna duyurulan “ABD’nin Ulusal
Güvenlik Stratejisi (2002) (Bush Doktrini)” belgesi ile ilgili olarak Kongrede
yaptığı konuşmasında Oğul Bush, 10 yıl sonra, aynı amacı tekrarlamıştır:
“ABD, kendisi üzerinde,
müttefikleri ya da dost ülkeler üzerinde kendi isteklerini gerçekleştirmek
isteyen bir düşmandan gelen girişimleri alt edecek güce sahip olmalıdır ve
gelecekte de sahip olacaktır... Gücümüz, ABD’nin gücünü aşma ya da ona denk
olma ümidiyle yeniden askeri yapılanmaya giden potansiyel düşmanları caydıracak
kuvvette olmalıdır.”[18]
“ABD Ulusal Güvenlik Strateji
Belgesi 2015”[19]
“ABD’nin 2015 Ulusal Güvenlik
Strateji Belgesi” önceki strateji belgeleri ve “2015 Yılına Doğru
Küresel Trendler” adlı ABD Raporu(2000) üzerine inşa edilmiştir.
Rapor; Giriş, Güvenlik, Refah, Değerler, Uluslararası Düzen ve Sonuç şeklinde 6
bölümden oluşmaktadır.
Raporun, “Kaostan Kaynaklanan
Düzen” ile ilgili konularını ele alıp değerlendireceğiz.
ABD ve Liderlik:
Sovyetlerin yıkılmasından sonra “ABD’ye
meydan okuyabilecek bir gücün ortaya çıkmaması için ABD, her şeyi
yapmalıdır” tarzındaki ana yaklaşım, “ABD Ulusal Güvenlik Strateji
Belgesi 2015’in omurgasını meydana getirmektedir. ABD’nin her alanda lider
olması gerektiğine/ lider olduğuna özel vurgu yapılmaktadır[20]:
· “Evrensel
değerler” ve “uluslararası hukuk çerçevesinde” “amaçlara dayalı liderlik
etmek”(lead with purpose),
· “Girişimcilik
ve güçlü Amerikan ekonomisi ile Amerikan Ordusu’nun destekleyeceği” “güçlü
liderlik İnşa etmek” (lead with strength),
· “Hukukun
üstünlüğü, demokrasinin korunması gibi kriterlere” dayanan “örnek lider olmak”
(lead by example),
· “Dünya
barışı ve istikrar” için sorumluluğu paylaştırmayı öngören “partnerlerle
(ortaklarla) birlikte liderlik etmek”(lead with partners),
· “ABD’nin
askeri, ekonomik, kültürel ve diğer tüm unsurları üzerine kurulu “bütün
enstrümanlarla liderlik etmek” (lead with all the instruments of U.S. power),
· “Uluslararası
düzlemde gücün değişken, göreceli ve dinamik bir olgu olmasından dolayı “uzun
vadeli liderlik etmek” (lead with a long-term perspective).
· Arkadan
yöneterek liderlik yapmak (leading from behind)
Bush Doktrininde olduğu gibi bu
belgede de ABD, dünyada kendisine rakip tanımamaktadır.
Vekâlet Savaşları:
“Partnerlerle birlikte liderlik
etmek” ve “arkadan yöneterek liderlik etmek” vekâlet savaşlarının ruhudur.
Dolayısıyla ABD, küresel hâkimiyete giden yolu üzerinde engel gördüğü her
şeyi, öncelikle vekâlet savaşlarını yöneterek, ortaklarını öne sürerek, kendisi
arka planda kalarak yönetmek gibi bir strateji benimsemiştir. Belgede “Liyakatli
ortaklarla birlikte liderlik edilecek”, “dünyanın birçok yerinde
tek başına inisiyatif alınmayacak” ve “akıllı bir ulusal güvenlik stratejisinin
sadece askeri güce dayanmadığının şuurunda olunacak”[21] denmesi, vekâlet
savaşlarının öne çekileceği ve ABD’ye zararı minimum olacak tarzda yürütüleceği
anlamına gelmektedir.
Keza belgede, “Ortadoğu’da
ortaya çıkan IŞİD ve benzeri terör tehlikeleri karşısında orduyu küçültme ve
arkadan yönetme stratejisi uygulamaya devam edilecektir.” "…Şiddet
yanlısı aşırılığın ideolojisi ve temel nedenlerine karşı koymak için diğer
ülkelerle birlikte çalışma çabalarımız, teröristleri savaş alanından sökme
kapasitemizden daha önemli olacaktır." denmesi, vekâlet
savaşlarına ağırlık verileceği anlamına gelmektedir.
“Afrika kıtasında
çatışmaların patlak vermesi halinde, Afrika Birliği gibi bölgesel kuruluşların
operasyonel kapasitesini güçlendirmek ve Afrika Barış Gücü da dâhil olmak
üzere, askerle katkı yapabilen ülkelerin saflarını genişletmek”[22] şeklindeki
ifadelerden, vekâlet savaşlarının dünyanın her yerinde uygulanmak istendiği
sonucunu çıkarmak mümkündür.
ABD bu yaklaşımı ile yerli
işbirlikçiler aracılığıyla hedef ülkeleri kaosa sürüklemek ve “kaostan
kaynaklanan düzen teorisine” uygun olarak da bölerek, yeni devletler
oluşturmak istemektedir.
ABD’nin bugün Suriye ve Irak’da
PYD/YPG ve PKK’yı ortak seçmesinin sebebi, Irak ve Suriye’yi minimum zararla,
kendi menfaatleri istikametinde rahatça bölebilmek ve bölgeyi kaosa
sürüklemektir.
Kadife Darbeler:
“ABD ulusal güvenlik strateji
belgesi 2015” kadife darbe açısından incelendiğinde, kadife darbe yapma
amacının, satır aralarına mahirane bir şekilde gizlenmiş olduğu görülmektedir:
"Dünyadaki siyasi değişimi
etkili bir biçimde yönlendirmek için ABD'nin değerlerini yurt içerisinde
yaşatırken küresel olarak da bu değerleri geliştirmesi gerekiyor. Ortadoğu'dan
Ukrayna'ya, Güneydoğu Asya'dan Amerika'ya kadar, insanlar daha çok özgürlük ve
sağlam kurumlar istiyor. Ancak bu istekler, kredisi tükenmiş otoriter devletlerin
destekçileri tarafından aynı şekilde ters karşılık buluyor, bu da
karışıklıklara neden oluyor. Son yıllarda güvenliğimize tehdit oluşturan bu
çabalar demokrasi karşıtı otoriter devletler tarafından yükseltilmiştir,
Rusya'nın Ukrayna'daki saldırganlığı ve Suriye iç savaşında IŞİD'in yükselmesi
bunlar arasında."
“Mevcut değerlere saygılı
olmayan ülkeler, ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla
cezalandırılacaktır.”…“Yeni doğan demokrasiler desteklenecektir.” (Kadife
darbelerin dış destek boyutu)
“ABD değerlerini paylaşmayan
ülkelerde, genç liderlerle ve STK’larla ilişki kurulacak; Hükümet, iş
ve sivil toplum alanlardaki geleceğin liderleri” belirlenecek ve “onların
birbiriyle koordine olması sağlanacaktır…” (Hedef ülkede Kadife Darbe
için lider ve çatı örgüt inşa etme boyutu)
Belgede Kadife darbeler için
öncelikle hedef gösterilen ülkeler, “halkalarına yardım yapılacak ülkeler”
olarak isimleri zikredilmektedir:
“ABD hükümeti, Venezuela gibi
demokrasinin tam ifasının risk altında olduğu ülkelerin yurttaşlarının yanında
yer alacak…”, “Küba halkının kendi geleceğini belirleme becerisini en etkin
derecede arttıracak şekilde Küba'ya yönelik yeni açılımlar ilerletilecektir.”
Belgede, ayrıca ABD’nin,“Guatemala,
Elsalvador, ve Honduras gibi savunmasız ülkelerle daha derin işbirliği
yapacağı” ve “Haiti'nin ve “öteki Karayip komşularını yeniden inşasına/
sürdürülebilir bir kalkınmasına yardım edeceği”[23] bilgileri
yer almaktadır.
Dolayısıyla ABD, bu stratejik
öngörüleriyle, Orta Amerika, Kolombiya ve Karayipler’de Anti Amerikancı, Rusya
ve Çin dostu olan tüm ülke yönetimlerini, kadife darbeler zinciri ile devirmeyi
arzu ettiğini ifade etmiş olmaktadır.
Küresel İttifak Sistemi Kurarak
Rusya ve Çin’i Kuşatmak
Belgede yer alan ABD liderliği ile
ilgili geniş spektrum göz önüne alındığında ABD, minimum zararla maksimum
kâr elde etmeye çalışmaktadır. Tehlikeli gördüğü ve gelecekte kendisine
meydan okuyacak üç ülkeyi, Rusya, Hindistan ve Çin, özellikle Rusya ve Çin’i,
ittifaklar zinciri kurarak kuşatmayı ve küresel güç olmalarını engellemeyi,
bölgelerindeki ihtilafları körükleyerek bölgelerine hapsetmeyi hedeflemektedir:
“Güçlü bir Avrupa; küresel
güvenlik sorunlarını aşma, refahı teşvik etme ve uluslararası normları
belirlemede bizim vazgeçilmez ortağımızdır. Balkanlar ve Doğu Avrupa'daki
ülkelerin Avrupa ve Avrupa-Atlantik entegrasyonu arzularını kararlılıkla
destekleyeceğiz, Türkiye ile olan ilişkilerimizi dönüştürmeye(transformation)
devam edeceğiz ve Kafkasya'daki bölgesel ihtilafların çözümünü teşvik ederken,
bölgedeki ülkelerle bağlarımızı geliştireceğiz."
“…Hindistan’ın kapasitesi,
Çin’in yükselişi ve Rusya’nın saldırganlığı, bunların hepsinin, ana güç
ilişkilerinin geleceğine önemli etkisi olacak.”[24]
ABD, Rusya’yı kuşatmak amacıyla
Balkanları, Kafkasları, Moldova ve Ukrayna’yı içine alacak şekilde NATO’nun
genişletilmesini öngörmektedir. Asya ülkeleri ile ilgili öngörülen şema
ise “Çekirdek üyeler: Japonya, Güney Kore, Avustralya; Çevresel
üyeler: Filipinler, Tayland, Yeni Zelanda; Derinleşen ortaklıklar:
Hindistan, Endonezya, Vietnam, Malezya.” şeklindedir.
Ortadoğu’da İsrail, Ürdün, Körfez krallıkları ile ittifak zinciri kurulurken;
Afrika’da ortak Afrika Birliği, Latin Amerika’da ana dayanak noktası,
Kolombiya seçilmiştir.
Belgede, Afrika'ya hem askeri hem
de ekonomik olarak çok özel bir ilgi gösterilmektedir. Ekonomik olarak ABD,
“Afrika Büyüme ve Fırsat Eylemi'ni (AGOA), “Power Africa”, “Trade Africa” ve
“Doing Business in Africa” girişimleri ile kıta üzerinde nüfuzunu
sağlamlaştırmak ve Çin’in yayılmasını durdurmak istemektedir.
Asya Kıtasında ABD,
Çin’i, “Güneydoğu Asya Devletleri Ortaklığı (ASEAN)” ile kuşatmak
istemektedir. ABD, daha önce “ulusal güvenliğinin temeli ve
ülke dışındaki etkisinin kritik kaynağı” olarak tanımladığı “Dünya Bankası ve
IMF'yi yeniden yapılandırarak, “BRICS Bank[(BRICS bank (New Development
Bank/Yeni kalkınma Bankası): BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin
ve Güney Afrika) ülkelerinin kurduğu kalkınma bankası).] ve Çin'in Asya Altyapı
Yatırım Bankası gibi, Batı kontrolünde olmayan alternatif kuruluşların
yükselişini”[25] durdurmayı
ön görmektedir.
2015 Ulusal Strateji belgesinde
ABD, Hindistan’a çok özel önem vermekte, “Hindistan'la ilişki
potansiyelinin kilidini açmak”, “stratejik ve ekonomik ortaklığını
güçlendirmek", gelişen ve büyüyen yeni bir güç olarak
Hindistan’ı, Rusya ve Çin’den kopararak yanına almak istemektedir.
ABD‘nin Ulusal Güvenlik Strateji
Belgesi 2015’de en ilginç nokta, “Türkiye ile olan ilişkilerimizi
dönüştürmeye devam edeceğiz” şeklinde tek bir cümle ile Türkiye’nin
yer almış olmasıdır. Bu noktanın üzerinde ayrıca özel olarak durulması gerekmektedir.
ABD, İflasını Durdurmak İçin Bölgesel
Savaşlar Çıkartarak Dünya’yı
Kaosa Sürüklemek İstiyor
II. Cihan Savaşı sonlanırken Başkan
Roosevelt, ABD’nin güvenlik ve refahını garantileyecek politika ve kurumların
tespit edilmesi görevini Dışişleri Bakanlığına vermişti. Dışişleri Bakanlığı
ise istenen politikaları, üç ana noktada yoğunlaştırmıştı: “1. Birleşmiş
Milletlerin kurulması. 2. Bretton Woods dünya mali kurumlarının inşası. 3.
Yeterli petrol stoklarının temini”. Söz konusu kurumlar, ABD güvenliği
ve refahı için kurulurken; gerekli petrol kaynağı için başkan Roosevelt, Şubat
1945 yılında Süveyş kanalında bir ABD savaş gemisinde Kral Abdülaziz Suud
ile ‘Suudi petrolüne ayrıcalıklı erişim karşılığında Kralın ABD
tarafından korunmasını’ sağlayan özel, gizli bir anlaşma yapmıştır[26].
Bu noktada Trump’ın, Suud
ziyaretinde (Haziran 2017) yaptığı gizli anlaşma ile Roosevelt’in 1945 yılında
yaptığı anlaşma arasında bir ilişki olduğuna dikkat edilmelidir. Nitekim
ABD-Suud anlaşmasından sonra hem Suud Veliaht seçiminde bir değişim olmuş, hem
Katar Krizi meydana gelmiş ve hem de ABD, Suud ve Katar ile ticari anlaşmalar
yapmıştır. Trump’ın seçim kampanyasında “ABD’nin güvenlik nedeniyle yaptığı
harcamaları”, Körfez ülkelerine ödettireceğini vaad etmesi ve seçim sonrasında
bunun bir kısmını haydutça gerçekleştirmiş olması, ‘2015 Yılına Doğru Küresel
Trendler’ adlı ABD Raporu kapsamında değerlendirilmelidir.
Diğer taraftan Raporda, 2015’lı
yıllara doğru “IMF’nin ve Dünya Bankası’nın yeryüzündeki ekonomik liderliği
yıkılabilir…” öngörüsü yer almaktadır. Bu, ABD’nin Roosevelt
zamanından beri benimsediği temel stratejiye ters bir durumdur. 1961 yılında
Kennedy’nin hazırlattığı raporda(Kennedy’nin bilim adamlarına sorduğu ‘Ben
Amerikan halkının refahını yükseltmek ve aynı zamanda moralini daima yüksek
tutabilmek için ne gibi tedbirler almalıyım’ sorusu üzerine 1,5 yılda
hazırlanmış 800 sayfalık rapor), “Amerika’nın refah seviyesini
yükseltebilmesi için üretim ve tüketim şartlarının devamlı surette incelenmesi
lazımdır. Bunun için de Amerika’nın her on senede bir harbe girmesi
gerekmektedir.” önerisinde bulunulmaktadır[27].
Bütün bunlardan çıkan sonuç,
Amerikan halkının refah seviyesi, dökülen kanın seviyesi ile bağlantılıdır.
Amerikalı ne kadar kan dökerse, refah seviyesi o kadar yükselecektir.
11 Temmuz-Ağustos 2001’de Bush,
Cheney ve enerji lobisinin ABD’nin enerji politikalarını belirleyen raporunda,
dünya enerji kaynakları, bunların pazara nakli ve bunların ABD şirketlerince
paylaşımının nasıl olacağı kararlaştırılmıştır. Bu rapora göre dünya altı
enerji bölgesine ayrılmıştır[28]:
“1. Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar ve genel olarak
Ortadoğu.
2. Hazar bölgesi, Hindistan ve
Güney Asya.
3. Nijerya, Nijerya bağlantılı
Nijer Deltası, Batı Afrika Boru Hattı.
4. Güneydoğu Asya. Açe, Borneo Adası, Burma, Spratly adası, Doğu Timor.
5. Çad ve Kamerun boru hattı.
6. Brezilya, Venezüella ve
Kolombiya.”
Bu enerji havzalarını
incelediğimizde, 4. ve 6. maddelerdekiler hariç diğer 4 havza doğrudan veya
dolaylı olarak İslâm coğrafyası ile alakalıdır.
‘2015 Yılına Doğru Küresel
Trendler’ raporundan bir yıl sonra ve 11 Temmuz -Ağustos 2001 Bush, Chaney
ve enerji lobisinin raporundan yaklaşık bir ay sonra, 11 Eylül 2001 tarihinde
İkiz Kulelerin vurulması ve arkasından tüm İslâm coğrafyasının tehlikeli bölge
ilân edilerek Afganistan ve Irak’ın işgal edilmesi, bir tesadüf değildir[29].
İslâm Coğrafyasında “Arap
Baharı” olarak başlatılan 2. Nesil Kadife darbe süreci, “Kaostan
kaynaklanan Düzen” (Yaratıcı savaş/Düzenleyici savaş) kapsamında
başlatılmıştır. İslâm coğrafyası, “2015 Yılına Doğru Küresel Trendler” adlı ABD
Raporunda(2000) öngörülen çerçevede vekâlet savaşları ile kan gölüne
çevrilmiştir.
Bugün
Türkiye-Libya-Mısır-Irak-Suriye-Katar-Yemen-Somali-Sudan düzlemindeki iç savaş
ve/veya terör olayları ile ABD-İngiltere-Fransa-İspanya-Rusya ekseninde vuku
bulan, terör görüntüsü verilmiş hesaplaşmalar, yukarıda ortaya konan belgeler
çerçevesinde değerlendirilmelidir.
ABD Genelkurmay Başkanı Martin
Dempsey, “ABD’nin Ulusal Askeri Stratejisi 2015” raporunu açıklarken kullandığı
bazı ifadeler, bir “küresel kaos” hattâ bir “küresel savaş” öngörülerek
belgenin hazırlandığı kanaatini oluşturmaktadır.
Belgenin “Uluslararası
Düzen” bölümünde, “bugün halen devam eden uluslararası düzenin, ABD
ve ona benzer değerleri savunan ülkeler tarafından 2. Dünya Savaşı sonrasında
kurulduğu ve ABD’nin bu alandaki sorumluluğunun daha fazla
olduğuna” özel vurgu yapılmaktadır. Ayrıca belgede “Halbuki
revizyonist bazı ülkelerin son dönemde sıklıkla dile getirmeye başladığı
Birleşmiş Milletler’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığı” ve “dünya
ülkelerinin büyük çoğunluğunun Amerikan liderliği ve BM yapısı altında bu
şekilde bir düzenle hayatlarına devam etmek istedikleri”, “Aksi halde ABD’nin
uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelere uygun hareketle, üzerine düşen
sorumlulukları yerine getireceği, bu değerlere saygılı olmayan ülkelerin
ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacağının”[30] ifade
edilmesi, çok açık bir tehdittir.
Belgede “komşularının
bağımsızlığını tanımayan ve hedefine varmak için şiddet kullanmaya hazır…” “Rus
askerilerinin Ukrayna’nın doğusunda ayrılıkçılar safında savaştığı” ifade
edilerek Rusya; “Asya-Pasifik bölgesinde gerilimlere neden
olmakla” Çin suçlanmaktadır[31].
Raporun bütünü ve satır aralarına mahirane yerleştirilmiş cümleler göz önüne
alındığında, ABD’ye göre “kaosun üç ana kaynağı” olduğu görülmektedir(21-25):
1. “Mevcut
Kurulu Dünya düzenini değiştirmek isteyen, “Revizyonist” olarak nitelenen
güçler”; Çin, Rusya ve Türkiye.
2- “Ciddi güvenlik kaygılarına
neden olan ülkeler”; İran ve Kore DHC (Kuzey Kore).
3-“Devlet-altı yapılanmalar, şiddete başvuran aşırı örgütler”.
ABD hegemonyasına karşı çıkan ve bu
düzenin değiştirilmesi için sürekli eleştiren, Çin, Rusya, İran, Türkiye ve
Kore DHC(Kuzey Kore), raporda “revizyonist ülkeler” olarak tanımlanıp tehlikeli
düşman kategorisine konmuşlardır. Kurulu küresel düzenin değişmesini istemek,
savaş nedeni olarak kabul edilmekte ve “Revizyonist ülkelere” meydan
okunmaktadır:
“Hiçbir büyük güç henüz ABD ile
askeri bir çatışmaya giremez; ama ABD’nin büyük güçlerden biriyle askeri
çatışmaya girme riski artmaktadır.”[32]
Bizzat Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Matin Dempsey’in, raporun tanıtımında, “ABD'nin büyük bir
güçle düşük; fakat gittikçe büyüyen bir savaş ihtimalinin olduğu ve böyle bir
çatışmanın muazzam sonuçlar doğuracağına”[33] vurgu
yapmış olması, “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(“Yaratıcı Yıkım”/”Düzeltici
Savaş”) teorisinin uygulanmak istendiği anlamına gelebilir. Geçen
ayda ABD’nin Japon ve Güney Kore uçakları ile birlikte Asya Pasifikte yaptığı
gövde gösterisine ve buna Çin’in cevabına, bu açıdan bakılmalıdır. Türkiye,
bunu görmek, yeniden değerlendirmek, gerek içerde ve
gerekse bölgede bütünleşmek zorundadır. Türkiye, bu oyunu
bozabilecek hem güce hem de imkâna sahiptir.
[1] Texe
Mars, İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul,
2002, s. 175.
[2] Akfırat,
A., Özel Savaş Pentagon ve CIA Belgeleriyle, Kaynak Yay., İstanbul.
(1997) s:111
[3] Varsden,
V., Siyon Liderlerinin Protokolleri, Protokol No:
10, Kum Saati Yayınları, İstanbul, s. 53.
[4] Texe
Mars, a.g.e. s.100-120.
[5] Varsden,
V., Siyon Liderlerinin Protokolleri, Protokol No:
10, Kum Saati Yayınları, İstanbul, s: 53.
[6] Varsden, V., a.g.e,
s.36.
[7] Foster J.B.
‘Emperyal Amerika ve Savaş’, Cosmo Politik, sayı:6, Sonbahar
2003, s.39-45.
[8] Can., B., “21.
Yüzyıl Haçlı Savaşlarında yeni Bir Tuzak: Ilımlı İslâm Cumhuriyeti”, Umran, sayı:117,
2004, s.15-25.
[9] Texe
Mars, a.g.e. s.100-120.
[10] “Global Trend
2015: A Dialog About the Future with Nongoverment Experts”, 2000. “2015’e
Doğru Global Trendler-I”, Umran, sayı 90, 2002 Ek; “Global
Trend 2015: A Dialog About the Future with Nongoverment Experts”, 2000.
“2015’e doğru Global Trendler-II”, Umran, sayı 91, Mart
2002 Ek. Avar, B., 26.5.2017.
[11] Odabaşı H.,
‘Yürü ya Euro’, Aksiyon, sayı: 396, 8 Temmuz 2002, s. 52-54.
[12] ‘ABD
Ekonomisi Sönen Balon Gibi’ , Aydınlık, sayı 781, 7 Temmuz
2002, s. 36-37.
[13] Monbiot G.,
‘Amerika’nın Boru Hattı Rüyası’, Cosmo Politik, sayı 2
Kış 2002, s.19-21.
[14] “Global Trend
2015: A Dialog About the Future with Nongoverment Experts”, 2000. “2015’e
Doğru Global Trendler-I”, Umran, sayı 90, 2002 Ek; “Global
Trend 2015: A Dialog About the Future with Nongoverment Experts”, 2000.
“2015’e doğru Global Trendler-II”, Umran, sayı 91, Mart
2002 Ek. Avar, B., 26.5.2017.
[15] Avar, B.,
26.5.2017.
[16] Monbiot G.,
‘Amerika’nın Boru Hattı Rüyası’, Cosmo Politik, sayı 2
Kış 2002, s.19-21.
[17] Foster, J.B.,
‘ Emperyalizmin Yeni Çağı’, Cosmo Politik, sayı:6, Sonbahar 2003,
s.12-22.
[18] Foster, J.B.,
‘ Emperyalizmin Yeni Çağı’, Cosmo Politik, sayı:6, Sonbahar 2003,
s.12-22.
[19] National
Security Strategy, February
2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf
Örmeci, O., ABD’nin 2015 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, upa-admin, 13 Şubat
2015. Alagöz,
E., A., Amerika’nın Yeni Güvenlik Stratejisi, 18 Şubat 2015
[20] National
Security Strategy, February
2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf
Örmeci, O., ABD’nin 2015 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, upa-admin, 13 Şubat
2015. Dilek, C.,A., ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisinin Şifreleri ve
Stratejide Türkiye’nin Yeri; http://www.21yyte.org/
[21] National
Security Strategy, February
2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf
Erhan, Ç., ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, 10 Mart 2015. Dilek, C.,A.,
ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisinin Şifreleri ve Stratejide Türkiye’nin
Yeri; http://www.21yyte.org/
[22] National
Security Strategy, February
2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf
Erhan, Ç., ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, 10 Mart 2015. AA,
2015, Beyaz Saray, Reuters, 2015.
[23] National
Security Strategy, February
2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf
Erhan, Ç., ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, 10 Mart 2015
Andrew
Korybko, ABD 2015 Ulusal Güvenlik Stratejisinin Gerçek İçeriği, Global
Research, www.medyasafak.net, 18 Şubat 2015; Güller, M., A.,
Aydınlık, 10 Haziran 2015.
[24] National
Security Strategy, February
2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf
Örmeci, O., ABD’nin 2015 Ulusal
Güvenlik Strateji Belgesi, upa-admin, 13 Şubat 2015. Andrew
Korybko, ABD 2015 Ulusal Güvenlik Stratejisinin Gerçek İçeriği, Global
Research, www.medyasafak.net, 18 Şubat 2015; Güller, M., A.,
Aydınlık, 10 Haziran 2015.
[25] National
Security Strategy, February
2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf
Örmeci, O., ABD’nin 2015 Ulusal
Güvenlik Strateji Belgesi, upa-admin, 13 Şubat 2015. Andrew
Korybko, ABD 2015 Ulusal Güvenlik Stratejisinin Gerçek İçeriği, Global
Research, www.medyasafak.net, 18 Şubat 2015; Güller, M., A.,
Aydınlık, 10 Haziran 2015.
[26] Klare M.T.,
‘Savaşın Jeopolitiği’, Cosmo Politik, sayı 2 Kış 2002 s.14-18.
[27] Özemre A.Y.
‘ABD, Her 10 Yılda Bir Savaş Çıkarmak Zorunda’, Umran, sayı
87, 2001, s.21-26.
[28] Karagül İ.,
‘Petrol Savaşının Endonezya Cephesi, İslâmî Direniş Dalgası’, Yeni
Şafak,19 Ekim 2002; ‘Enerji Savaşları ve Yeni Dünya Haritası’, Umran, sayı:
95,2002, s:20-27.
[29] Can, B.,
‘Küresel Derin Devlet’in Düşük Yoğunluklu Savaşı”, Ekim 2001, Umran. Can,
B., “Yeni Soğuk Savaş: ABD Emperyalizminin Tükenişi İslâm Dünyasının Yeniden
Dirilişi”, Umran, 2002.
[30] AA, 2015,
Beyaz Saray, Reuters, 2015. Alagöz,
E., A., Amerika’nın Yeni Güvenlik Stratejisi, 18 Şubat 2015
[31] AA, 2015,
Beyaz Saray, Reuters, 2015. Alagöz,
E., A., Amerika’nın Yeni Güvenlik Stratejisi, 18 Şubat 2015
[32] AA, 2015,
Beyaz Saray, Reuters, 2015. Alagöz,
E., A., Amerika’nın Yeni Güvenlik Stratejisi, 18 Şubat 2015
[33] AA, 2015,
Beyaz Saray, Reuters, 2015. Alagöz,
E., A., Amerika’nın Yeni Güvenlik Stratejisi, 18 Şubat 2015