1 Eylül 2017 Cuma

Kurbanla takvayı kuşanmak

 (Milli Gazete)

“İşte böyle; kim Allah’ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.” (22/32)

Giriş

Bugün için en acil konu, “İslâm Kardeşliğini” ve “Ümmet Şuurunu”, yeniden inşa edebilmek ve ihtiyaçları olan kurtuluşu insanlara sunabilmektir.

Ümmet olarak Kurban Bayramını kutladığımız zaman diliminde, İslâm kardeşliğini ve ümmet şuurunu inşâ etmede, Kurban ibadetinin rolü nedir? sorusunu sormak gerekir.

“Kurban ibadeti nasıl bir Müslüman zihin inşa etmek istemektedir?”

Kurban ibadetinin ferdin davranışları ve psikolojisi üzerindeki etkileri nelerdir?

Kurbanın insan üzerindeki olumlu etkilerini sürekli hale getirebilmek için ne yapmak gerekir?

Burada, bu sorulara gerektiği gibi cevap verebilmek için takva konusu genel hatları ile ele alınıp incelenecektir.

İnsanın Yaratılışındaki Amaç, Hikmet

Kur’an’da insanın yaratılış amacı, “Allah’a ibadet etmek” (51/56-58) olarak belirtilmektedir. İnsan yeryüzüne “halife olarak” gönderilmiş eşref-i mahlûkattır(2/30; 38/26-27, 6/165; 2/30; 7/69, 74). Kendisine tevdi edilen “emaneti yüklenmiş”(33/72; 59/21) olduğu için “sorumluluğu da üstlenmiştir” (75/36).

Hz. Âdem ve eşi, hem ilk insan, hem de ilk aile ve toplumdur (2/35; 4/1; 7/19, 189; 30/21; 39/6; 42/11). Evren, insanın emrine tahsis edilmiştir (2/29; 14/32, 34; 16/5, 14, 80, 81).

İblis, cinler ailesinden olup, insanın üstünlüğünü kabul etmeyip Allah’a isyan eden ilk mahlûktur. Bu isyanından dolayı, lânetlenmiş ve kovulmuştur (7/12; 38/76; 15/27). Allah’tan istediği kıyamete kadar yaşama izni, kendisine verilmiştir. İblis, bu izni aldıktan sonra Hz. Âdem’e ve onun nesline savaş açmış; onları, Allah’ın yolundan saptırmak için yemin etmiştir (7/14, 15; 15/36-38; 17/62). Yeminine sadık kalarak Hz. Âdem’le eşine tuzak kurmuş; onlara, Allah’ın cennette çizdiği hukuku çiğnettirmiştir (7/20; 20/20). Hukuku ihlâl eden Hz. Âdem ve eşi, cennetten çıkarılarak yeryüzüne gönderilmiştir. Yeryüzüne gönderilirken kendilerine gerekli bilgi verilmiştir. Hz. Âdem’e ve neslinden seçilmiş olan bazı insanlara, Peygamberlik görevi verilerek insanları Allah’ın yoluna, kurtuluş yoluna götürme görevi tevdi edilmiştir.

Hz. Âdem’le İblis’in arasında başlayan mücadele, Peygamberlerin yolundan gidenlerle İblis’in (Şeytan’ın) yolundan gidenler arasında sınırsız ve topyekûn özellikte olarak Kıyamete kadar sürecektir. Bu mücadelede iman edenleri diri ve dik tutup olgunlaştıran en önemli faktörlerden biri, kulun, Allah’a karşı yerine getirmesi gereken ibadet görevidir.

Kurban, İslâm ibadet sistemi içerisinde önemli bir ibadet şeklidir. Bireyden ümmete doğru genişleyen hemen hemen eş zamanlı gerçekleştirilen çok boyutlu bir ibadettir. Kurban, bireyin ve ümmetin mükemmelleşmesi, donanımlarının kuvvetlenmesi ve olgunlaşması ile ilgilidir. Kurban, takvaya doğru bir yolculuk, yüceliş, tekâmül, diriliş, yürüyüş ve Allah’a daha yakın olma hamlesidir.

Takva nedir?

Burada amacımız takvayı, bütün boyutları ile ayrıntılı bir şekilde incelemek değildir. Kurbanın hikmetini anlayabilmek ve boyutlandırabilmek için takvanın genel bir çerçevesini vermek, İslâm’daki konumunu ve önemini belirlemektir.

Takva kelimesi ‘ve-ka’ kökünden gelen ve özel önem ve anlam kazanan bir kelime olup “Bir nesneyi, kendisine eza ve zarar verecek şeylerden korumak” şeklinde tanımlanmıştır (1). Takva ise; “nefsi, kendisinden korkulan şeyden koruma içine almak” demektir. Ancak zamanla şer’î dilde, ‘günaha girmeye neden olacak şeylerden nefsi korumak’ anlamını kazanmıştır. Bu koruma, mahzuru olan, yasak olan şeyi terk etmeyle olur. Bu ise; ‘Helâl bellidir, haram da bellidir. Kim yasaklanmış bir otlağın çevresinde dolaşırsa, hakikat oraya girer.’ sözünde ifade edilen husustan dolayı, ‘mubah olanlardan bir bölümünü terk etmeyle’ olur.” (1) Dolayısıyla Takva, Allah korkusuyla günahtan kaçınmak, Allah’ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik göstermek, Allah’ın himâyesine girmek, emrini tutup azabından korunma anlamında Kur’anî bir terimdir. ‘Bu şekilde titiz davranan insana, “müttakî” denmektedir.’(1)

Takvanın taşıdığı özel önem, sadece Allah’ın çizdiği sınırları aşmama noktasındaki hassasiyet değil; aynı zamanda Allah’ın sınırlarına yaklaşmama konusundaki hassasiyettir. Bu da, mubah olanların bir bölümünü terk etmekle gerçekleştirilir. Dolayısıyla Takva, bir koruma zırhı, bir örtüdür (7/26).

Takva, Allah korkusu ile başlar; fakat bu aşamada insanın üzerinde başka korkular da etkindir. Allah korkusu, gittikçe derinleşip içselleştirilerek insanı tümüyle kuşatıp özgürleştirir ve yalnızca Allah’tan korkmak şeklinde bir noktaya ulaşır. Bu değişim, birden olmadığı için bir takım mertebeleri ihtiva eder. Kur’an’ ayetlerinden hareketle takvanın üç mertebesinden bahsetmek mümkündür:

“İman edip sâlih amel işleyenler, Allah›tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, sâlih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah›tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah›tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yaptıklarından dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever.” (5/93)

Bu ayette iman ve güzel amel iki defa ve takva da üç defa zikredilmektedir. Takvanın üç defa zikredilmesi; hem takvanın farklı veçhelerine hem de takvanın mertebelerine işaret olarak kabul edilmektedir (2, 3):

“Üç zamana işarettir”: 1- Geçmiş, 2- Şimdi, 3- Gelecek,

2- “Üç hâle işarettir”: 1- İnsanın kendisiyle yine kendi nefsi ve vicdanı arasında takva ve iman, 2- Kendisiyle insanlar arasında takva ve iman, 3- Kendisiyle Allah arasında takva ve imandır.

Üçüncüsünde iman, ihsana tebdil edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) İhsanı, “senin Allah’a, O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, muhakkak ki O, seni görüyor” (3) şeklinde tanımlamıştır.

3- “Takvanın üç derecesine işarettir”: 1- Başlangıç, 2- Orta, 3- Nihayet.

4-“Sakınılacak şeylerin üç derecesine işarettir”: 1- Azabdan sakınmak için haramı terk, 2- Harama düşmemek için şüpheleri terk, 3- Nefsi noksandan korumak, tabiat ve alışkanlık kirlerinden temizlemek için bazı mubah şeyleri terk etmek (3).

Takvanın Mertebeleri

Takvanın birinci mertebesi, kişinin kendisine zarar verecek şeylerden korku duyarak Allah’a sığınmasıdır. Tevhide sarılıp şirkten uzaklaşma bu aşamada gerçekleşir (48/26). Peygamberlerin tebliğlerinin ilk hedefi, “Allah korkusunu” topluma yerleştirmektir (26/106, 124, 142, 161,177).

Takvanın ikinci mertebesi, Allah’a sığınmanın kabul edilebilmesi için gerekli görevlerin ifa edilmesi ve böylelikle giyilen koruma örtüsünün kuvvetlendirilmesidir. Allah’ın emrettiği farzları yerine getirerek koruma zırhında meydana gelebilecek çatlaklara, deliklere meydan vermemektir. Büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahları tekrar tekrar işlemekten uzak durmak ve farzları eda etmek (2/179, 183, 194,196, 203, 223, 7/96), Ahiret hayatındaki hesap gününden, cehennemden korku duymak ve Allah’ın azabından çekinmek bu mertebenin kapsamındadır (2/24; 2/123).

Bu noktada insanlara korkup sakınacakları şeylerin gösterilmesi, anlatılması önem kazanmaktadır. Gerek Kur’an, gerekse Hz. Peygamber (s.a.s.), bu konuda gerekli açıklamalarda bulunmuş ve uyarı yapmışlardır (20/113).

Takvanın ikinci mertebesinin en dikkat çekici özelliği, mü’minin şüpheli şeylerden kaçınmasıdır. Hz. Muhammed (s.a.s) bunu çok veciz bir benzetmeyle anlatmıştır:

“Helâl belli, haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. Bu nedenle şüphelerden korunan, dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Şüphelere düşen, harama da düşer. Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın harama düşme ihtimali de öylece vardır. Haberiniz olsun ki, her hükümdarın koruluğu vardır. Allah’ın korusu da haramlardır” (4).

Takvanın üçüncü mertebesi, ulaşılan konumun korunması, herhangi bir zarar görmemesi için hassasiyetin artırılması, teyakkuz halinde olunmasıdır. Kalbi, Allah sevgisi ve korkusu ile doldurmaktır. Allah’tan başkasından korkmamak, Allah’tan başkasının önünde eğilmemektir. Bütün benliği ile Allah’a dönmek ve insanı Allah’tan alıkoyan her şeyden uzak durmak, Allah’ın istediği bir tarzda, gücü oranında Allah’tan korkmak, dinleyip itaat etmek ve Müslüman olarak ölmektir (3/102; 64/16).

Kur’an-ı Kerim’de Bakara süresinin ilk ayetlerinde, müttakîlerin vasıfları anlatılmakta ve müttakîlerin kurtuluşa ereceği haber verilmektedir(2/1-5). Kur’an’ın başka surelerinde yeri geldikçe müttakîlerin vasıfları açıklanmaktadır. Hz. Muhammed (s.a.s) “Allah’a karşı takva sahibi olmanızı tavsiye ederim.” “İnsanın Cennete girmesine en çok sebep olan şey, onun Allah’a karşı duyduğu takvasıdır.”(5), diyerek müminleri takva konusunda uyarmış ve onları müttakî olmaları için teşvik etmiştir.

Çıkış yollarını gösterme, ihsan etme ve beklemediği yerden rızıklandırma Allah’ın Takva sahiplerine bir vaadidir (65/2, 3).

İnsanları Sınıflandırmada Kullanılan Ölçü/Kıstas/Kriter, Takvadır.

Kur’an’ın dikkat çektiği çok önemli noktalardan biri de, insanları değerlendirme kriterinin, takva olmasıdır:

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız, takva bakımından en üstün olanınızdır.” (49/13).

Hz. Muhammed (s.a.s.) de Veda Hutbesinde her türlü üstünlük arayışında kriterin takva olduğunu ümmetine vasiyet etmiştir:

“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız birdir. Hepiniz Âdem’densiniz ve Âdem de topraktandır. Allah’ın yanında en üstün olanınız takvası en fazla olanınızdır. Araplarla Arap olmayanların birbirine karşı üstünlüğü ancak takva iledir.”

Bu yaklaşım, her türlü sınıfsal, etnik ve mezhebî ayrışımı ortadan kaldırmakta, toplumu ve ümmeti bütünleştirmekte ve kardeş yapmaktadır. Kin, nefret ve hasedi ortadan kaldırmaktadır. Takvanın bu öneminden dolayı Allah, müminlerin takva eksenli bir yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmalarını emretmektedir (5/2).

Hz. Peygamberin değişik vesilelerle bu konuyu gündeme getirmiş olması, konunun önemini göstermektedir:

3286 - “Resulullah (sas): “Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekabet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun.

Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona (ihanet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez. Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her Müslüman’ın malı, kanı ve ırzı diğer Müslüman’a haramdır.

Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz; fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır -eliyle göğsünü işaret etti-: Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir Müslüman’ın, kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz.” (6)

Sonuç: Kurban Takvaya Yolculuktur

Kurban, insanın kendi nefsine, hevâsına ve şeytana karşı zafer kazanmasının, şeytan ve hizbine karşı kararlılığı elde etmesinin ve sabırla pişmesinin bir şükrüdür. Hevâ, heves ve şehvetini feda ediştir kurban. Maddi ve manevi fedakârlıktır. Kardeşlik ve yardımlaşma bilincinin anlam kazanmasıdır. Akraba, komşu, fakir ve fukaraların unutulmadığı, kendilerinden bir parça olduğu, onlardan sorumlu olduğu şuurunun pratiğe yansımasıdır. Kirlerden temizleniş, kurbanla zirveye tırmanır (22/28-29).

Kurban, Takvaya doğru bir yürüyüşte kendini takviye etme; gelinen zihni ve fiili mertebeyi koruma altına alma eylemi ve aynı zamanda bir cihaddır.

Kaynaklar

Rağıb el-İsfahânî, Mufredat, İstanbul, Pınar yayınları, 2007, S: 1584-1585.

Buhârı İman, 37; Müslim, İman 57; Ebu Dâvud, Sünne, 16; Tirmizî, İmân, 4; İbnMace, Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, 1, 27, II, 7.

Elmalılı Hamdı Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Azım dağıtım, İstanbul, cilt 3, S:336

Buhârı, İmân, 39; Müslim, Müsâkat, 107; Ebu Davud, Büyû›, 3; Tirmizî Büyû’,1; Neseî, Büyû›, 2; İbnMâce, Fiten, 14; Ahmed b. Hanbel, IV, 267.

Ebu Davûd, Sünen, 5; Tirmiz, İlim, 16; Ahmed b. Hanbel, II, 325, 392, 442.

Buhari, Nikah 45, Edeb 57, 58, Feraiz 2; Müslim, Birr 28-34, (2563 - 2564); Ebu Dâvud, Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizi, Birr 18, (1928).

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...