“Canının çektiği her şeyi yemen israftır.” Hz. Muhammed (s.)
1988 yılından bugüne kadar
değişik zamanlarda devletin ele alıp uygulamaya soktuğu tasarrufla ilgili
kararlar, bazı yeni konu ve alanları içermekle beraber genel olarak birbirinin
tekrarıdır. Geçici olarak etkili olan tasarruf tedbirlerinin kalıcı
olarak etkili olamamasının, etkin bir sonuç alınamamasının sebebi
hikmeti nedir?
Devlet tarafından alınıp
uygulamaya sokulan tasarruf tedbirlerine, hane halkı/ferd, özel kesim
ve kamu kesimi hangi oranda uymuştur ya da uymaktadır? Tasarruf
tedbirlerine ilişkin alınan kararların, etkin bir şekilde uygulanıp istenen
sonuçların elde edilebilmesi için ferdi ve toplumsal şuuraltının çok iyi
okunmasında fayda vardır. Çünkü yapılan çalışmalar, ferdi
tasarrufların, “hane halkı tasarruflarının” ülkenin genel
tasarrufu üzerinde ciddi bir etkisinin olduğunu ortaya koymuştur.[1]
Öyleyse toplum, yol boyu alına tasarruf tedbirlerine niçin
iltifat etmemekte, önemsememekte ve de uymamaktadır? Bu konuda
toplumsal şuur altında ne vardır?
İsrafın haram olduğuna inanan bir milletin ve bir yönetimin,
israf ekonomisi inşa etmesinin veya etmek zorunda kalmasının sebebi hikmetini
keşfetmek çok önemlidir.
Bunun kadar hatta daha da önemli olan israfın haram olduğuna
inanan cemaatlerin, gönüllü kuruluşların, tarikatların, israf ekonomisine “Sizden,
hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden)
sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”(3 Al-i
İmran 103) ayeti kapsamında karşı çıkmaması, susmasıdır.
İsraf toplumu oluşmasında, Türkiye’deki
cari sistemin öngördüğü insan unsurunun, AB uyum yasalarının, reklamların,
dizilerin, medyanın çok ciddi bir rolü vardır. İslâm kültür ve medeniyet
değerleri ile Batı kültür ve medeniyet değerlerinin harmanlanmasından oluşan
değer sisteminin neden olduğu melez değer sistemi, hem
bireysel hem de toplumsal düzlemde sosyal şizofreniye sebebiyet
vermiştir ve de vermektedir. Tasarruf tedbirlerine itibar edilmemesinde sosyal
şizofreninin payının olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.
Bu noktada şu temel soruların cevaplarının verilmesi
hayatı bir konudur: İhtiyaç Nedir? Tüketim Nedir? İsraf Nedir? İhtiyaç,
tüketim, israf arasındaki ilişki nedir? Müsrif kimdir? İsraf Toplumunun temel
özellikleri nelerdir? İsraf toplumunun oluşmasında iç ve dış dinamiklerin
etkisi nedir? İsraf toplumunu bekleyen dünyevi ve uhrevi tehlikeler nelerdir?
İsrafa karşı verilecek mücadele nasıl olmalıdır? Bu yazı serisinde bu konular
ele alınacaktır.
İhtiyaç-Tüketim-İsraf ile İlgili Kavramsal Çerçeve
İnsanoğlunun varlığını devam ettirebilmesi için yaratılışın
bir sonucu olarak bir takım ihtiyaçları vardır. İslâm âlimleri, insanın
ihtiyaçlarını “temel ihtiyaçlar” olarak isimlendirip beş ana sınıfa
ayırmışlardır: mal, can, nesil, akıl, din. Bu ihtiyaçların
karşılanması, yerine getirilmesi bir zorunluluktur. İhtiyaçların hangi
çerçevede, hangi oranda, nasıl ve ne şekilde karşılanacağı, karşılanmasındaki
meşruiyetin ne olacağı, en önemli sorular olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte bu
noktada ihtiyaç, tüketim, israf tanımları ve aralarındaki ilişki önemli
olmaktadır
İhtiyaç Tanımı:
İhtiyaç kavramının
sözlük anlamı; “1-Gereklilik, lüzumluluk hali; lüzum, gerek,
hacet, 2- zaruret, yokluk, yoksulluk”tur. İhtiyaca cevap
vermemek, “İhtiyacı karşılayabilecek durumda olmamak, kâfi
gelmemek”, İhtiyaç gidermek: “1- Bir “ihtiyacını karşılamak, 2-
Tuvalete gitmek” ve İhtiyaçlı, “İhtiyacı olan,
İhtiyacı giderilmemiş olan” demektir.[2]
İhtiyacın terim/ıstılahı anlamı: “İnsanların
hayatlarını devam ettirebilmek için gerekli olan ve yokluğunda sıkıntı
çektikleri şartlara ya da varlıklara ihtiyaç denmektedir.”[3]
Ancak, dün hayatımızı devam ettirebilmek için gerekli olan
şeyler ihtiyaç iken bugün, insanın canının çektiği her şey ihtiyaç olarak kabul
edilmeye, ona göre davranılmaya ve yaşanmaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşımın
sonucu, dün yeterli olup bizi tatmin eden, mutlu edenler; bugün yeterli
olmuyor/olamıyor, tatmin etmiyor, mutlu kılmıyor. Neden? Öyleyse
tüketim nedir?
Tüketimin Tanımı:
Tüketimin sözlük anlamı, “bir
şeyi sarf etmek, ortadan kaldırmak ya da zayi etmek”; “genel olarak belirli bir
ihtiyacın giderilmesi için yapılan faaliyettir.”[4]
Tüketimin terim/ıstılahı anlamı, yol boyu çok fazla
değişikliğe uğramıştır. Bunlar, özet olarak aşağıda
verilmektedir[5]:
1-Tüketim, “(pek çok kuramsal yaklaşımda),
herhangi bir ürün ya da hizmetin seçilmesi, satın alınması, kullanılması,
onarılması ve atılmasıdır.”
2-Tüketim, “ekonomik faaliyetleri yönlendiren ve üretim
süreçlerine bağlı olarak toplumların hayat tarzlarını şekillendiren önemli bir
olgudur”.
3- “Tüketim kavramı, sadece
ekonomik bir eylemi değil, bilgi, kültür, zaman, değer gibi olguların da hızlı
bir şekilde tüketilmesi sürecini kapsayan bir bütünü ifade etmektedir.”
4- “Tüketim, bir statü sembolü, bir kimlik
göstergesidir.”
5- “Tüketim; İnsanların
kendi kimliklerini göstermesi, sosyal gruplara katılmayı gösterme, kaynakları
biriktirme, sosyal farkları gösterme, sosyal etkinliklere katılma ve bunlar
gibi pek çok şeyi sağlayan bir dizi uygulamayı kapsamaktadır.”
6- Baudrillard: “Tüketim, az
ya da çok tutarlı bir söylem içinde bir araya gelen tüm ileti ve nesnelerin
sanal toplamıdır. Bundan bir anlam çıkacaksa, o da, tüketimin işaretlerin
sistematik manipülasyonundan meydana gelen bir etkinlik olduğudur.”[6]
Tanımlarda dikkat çeken en temel olgu, tüketim kavramının yol boyu değiştiği, özellikle son iki tanımda, bir “statü göstergesi” ve “işaretlerin sistematik manipülasyonundan meydana gelen bir etkinlik” özelliği kazanmış olduğudur. Dolayısıyla ihtiyaçların karşılanması olarak kabul edilen tüketim kavramı, ciddi bir anlamsal değişime uğramıştır. Bu değişimin boyutlarını daha iyi görebilmek için iktisat ve israf temel kavramlarının göz önüne alınmasında ve aralarındaki ilişkinin belirlenmesinde fayda vardır.
İktisat Tanımı:
İktisadın sözlük anlamı, “Aşırılıktan uzak
orta yolda olmak, doğru yolda olmak, bir şeye yönelmek” iken; bir fıkıh
terimi olarak, “harcamalarda israf ve cimrilik korunup,
gereken yerde gerektiği kadar harcama yapmak” anlamlarına gelmektedir.[7] İktisadın anlam alanına baktığımızda
iktisat, dengeli, itidalli, ölçülü olma hâlidir.
Kur’an’ı Kerim’de her konuda insanın itidalli, dengeli ve
ölçülü davranmasının, saçıp savurmamasının, israf yapmamasının insan için daha
iyi, daha güzel olduğuna vurgu yapılmaktadır: “Elini boynunda bağlanmış
olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde
kalakalırsın.”( 17 İsra 29). “Onlar ki; infak ettikleri zaman, ne israf
ederler, ne de cimrilik. İkisi arasında orta bir yol tutarlar.”( 25 Furkan 67).
Keza Hz. Peygamber sohbetlerinde bu konu üzerinde çok
durmuş, müminlerin iktisatlı davranmasını tavsiye etmiş ve iktisatlı
kavrananların kazandığını beyan etmiştir: “Hz. Peygamber(s.): İktisat
yapanı Allah zengin eder. Saçıp savuranı da Allah fakirleştirir.” “Hz.
Peygamber(s.): Zenginlikte iktisat ne iyi şeydir! Fakirlikte İktisat ne iyi
şeydir! İbadette iktisat ne iyi şeydir!”[8]
Son hadiste ibadette iktisatlı olunmasının tavsiye edilmiş olması, iktisadın anlam alanının sadece mal, mülkle alakalı olmadığı; tüm tüketim ve israf alanları ile alakalı olduğunu ortaya koymaktadır.
İsraf ve
Tebzirin (Saçıp Savurma) Tanımı:
İsraf
kavramı, Kur’ân ve Sünnete önemli anahtar kavramlardan biri olup kökü, “İnsan
fiillerinde sınırı aşma, aşırılık” anlamında olan seref (srf)
kökünden türetilmiştir. İsrafın sözlük anlamı, “aşırı gitme, haddi aşma,
hata, cehalet, gaflet, gafil ve cahil olma, yanılma;” “kişinin sahip olduğu
maddi ve manevi varlığı, ölçüsüz ve gereksiz bir şekilde harcaması”; “yerinde
ve faydalı kullanılmayan her şey”, “ itidalli yanı orta yollu davranmama; “ifrat
ve tefrite düşmek” gibi anlamları vardır.[9]
İsrafın terim/ıstılahı anlamı ise, “İnsanın sahip
bulunduğu nimetleri, normalin dışına çıkarak gereksiz, aşırı ve dengesiz
harcaması/tüketmesi”; “İnsanın yapmış olduğu her fiilde haddi aşması
halı” olarak tanımlanmaktadır.[10] İsraf, “İster ifrat ister tefrit türünden olsun her
türlü aşırılığı ifade eder.” “Din-i mübinin, akl-ı selîmin, tab-ı selimin ve
örf-i sahihin kabul etmeyeceği, inanç, söz ve davranışların genel adıdır.”[11]
Gazzâlî’ye göre “dinin, âdetlerin ve insanlığın gerekli
kıldığı yerlere gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına
düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır.”[12]
Kur’an’da israf kavramı, dört farklı alanda
kullanılmaktadır.[13] 1. İsraf “şirk, küfür, zulüm,
i‘tidâ gibi terimlerle bağlantılı olarak din bakımından temel gerçek olan
tevhid inancından sapmak”, “Allah hakkında ve diğer dinî konularda gerçekle
ilgisi bulunmayan iddialar ileri sürmek”, “İslâm’a ve Müslümanlara karşı
kibirli, alaycı, inatçı, kaba, saldırgan olmak” ile ilgili
kullanılmaktadır(5 Maide 32; 7A‘râf 81; 10 Yunus 83; 26 Şuara 151-152; 36
Yasin 19; 40 Mümin 26-28, 34). 2. İsraf, “bir
kimsenin isyankârlığa saparak günahlara boğulmak suretiyle kendisine kötülük
etmesi” anlamında kullanılmaktadır(39 Zümer 53). 3.
İsraf, “helâl kılınmış güzel nimetlerin haram sayılması” (6 En‘âm
141; 7 A‘râf 81), “masum bir kimsenin haksız yere öldürülmesi” (17
İsra 33) gibi dinî ahkâma muhalefet veya tecavüz anlamlarında kullanılmaktadır. 4.
İsraf, “kişinin kendine ait veya sorumluluğu altındaki mal ve
imkânları gereksiz yere, ölçüsüzce harcamasını” (4Nisa 6; 7 Araf 31;
25Furkan 67) ifade etmek için kullanılmaktadır.
İsrafın gerek sözlük anlamı, gerek
ıstılahı anlamı ve gerekse Kur’an’da kullanılış anlamları, her türlü
konu ile ilgili itidalli kaybedip ifrat ve tefrite düşmek, haddi aşmak, ölçüyü
kaybetmek iken; zamanla anlam daralmasına uğrayarak malları saçıp
savurmak, harcamak anlamlarında kullanılmaya başlanmıştır. Oysa
Kur’an’da malların saçıp savrulması, haddi aşarak kullanılması ile ilgili
kullanılan ana kavram tebzirdir.[14]
Tebzir (saçıp savurma), “Sadece
malî-maddî harcamalardaki aşırılık, savurganlık, genel yararı zarara uğratan
uygunsuz harcamalar, malların kötülük ve haksızlıklara harcanması, malların
şerre, gereksiz yere harcanması” anlamlarına gelmektedir. Kuran’da 17
İsra 26-29; 16 Nahl 71 ayetlerinde bu anlamları ile kullanılmaktadır.
Dolayısıyla Tebzir, İsraf kümesinin bir alt kümesidir. İsraf kelimesi, tebzir
kelimesini anlam olarak ihtiva eder; fakat tebzir kelimesi, israf kelimesini
ihtiva etmez. Diğer bir deyişle her tebzir bir israftır ve fakat her israf, bir
tebzir değildir. Pratikte günlük hayatta israf kelimesi ciddi bir anlam
daraltılmasına uğratılarak tebzir ile özdeş hale getirilmiştir.
Oysa Kur’an’a göre, “haddi aşmanın”, “aşırılığa gitmenin her türü”, “insan
ve toplumun mutluluğunu zedeleyen her türlü olumsuz gelişmenin adı
israftır: “(Onlara) De ki: Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü
taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin….”(39 Zümer
53).
Baudrillard gibi Batılı sosyal bilimcilerin tüketim ile ilgili yaptığı tanımlamalar, israfın anlam alanına girmektedir. Tüketim ile israf arasında bu bağlamda bir ilişki kurulmak istenirse israf, “aşırı ve/veya zorlanmış tüketim” olarak tanımlanabilir. “Gerçekleşmediği zaman insan hayatında önemli bir eksiklik oluşturmayan, her türlü tüketim, o insan açısından, aşırı ve/veya zorlanmış tüketim olarak” tanımlanmaktadır.[15]
Tüketim Faaliyetine Etki Eden İçgüdüler/Saikler
İnsanların beş temel alanda(mal, can, nesil, akıl, din.) varlıklarını
koruyup devam ettirebilmeleri için gerekli olan ve yokluğunda sıkıntı
çektikleri düşüncelere, şartlara ve varlıklara ihtiyaç dendiğini yukarıda
belirtmiştik. Beş temel alanla ilgili ihtiyaç, yaratılışın çok temel bir
kanuniyeti olarak vardır. Bunların karşılanması, Sünnetullah’ın bir
gereğidir. Hz. Peygamber(s.), “İyi bir eş, oturmaya müsait bir ev
ve uygun bir binek, insanoğlunun mutluluğunun bir parçasıdır.”[16] hadisi, bu yasanın güzel bir ifadesidir. Hadiste,
eş, ev ve binek ile insanın mutluluğu arasında bir ilişki kurulmaktadır.
Varlığını devam ettirme
yasasının bir sonucu olarak ihtiyaçlar, kendilerini gayrı iradi, refleks,
içgüdüsel olarak ortaya koyarak karşılanması için insanın karar mekanizması
üzerine baskı uygularlar. Bebeklerin acıktıkları zaman ağlayarak annelerini
uyarıp harekete geçirmesi, bunun çok güzel bir örneğidir. İnsanlar acıktıkları
zaman yemeğe, susadıkları zaman suya üşüdükleri zaman giysiye, zor günlerde
Allah’a sığınmaları, insanın ana yazılım(software) sisteminde var olan alt
paket yazılımların(Subroutine) bir sonucudur.
Tüketme İhtiyacı/Tüketim Faaliyeti, ihtiyacın
duyulması, hissedilmesi ile içgüdüsel olarak başlar. Bir insanın
varlığını devam ettirebilmesi, mutlu ve huzurlu olabilmesi için olmazsa
olmazlardır. İnanma, fiziksel varlığını koruma, beslenme, barınma, eş sahibi
olma, neslini devam ettirme, güvende olma, bir yere aidiyet duyma, saygı görme
ve gösterme, eğitim, kendini geliştirme, kemale erme, daha güzel görünme,
sosyal statü sahibi olma, insan bünyesinde var olan yazılımın doğal sonucudur.
Ancak tüketim, sadece ihtiyaca bağlı olarak içgüdüsel olarak ortaya çıkan bir olgu değildir. İnsan bünyesinde var olan ihtiyaç algılayıcılarını dışardan etkileyerek(dış etkenler/dış faktörler/bozucu faktörler), normal çalışma şartlarını bozarak, değiştirerek, tahrip ederek ihtiyaç yokken varmış gibi bir duygunun insanda ortaya çıkmasını sağlayarak tüketime, “zorlanmış tüketim”, sebep olabilir. Hz. Peygamber’in(s.), “Canının istediği her şeyi yemen israftır.”[17] ve “Akıllı kışı nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Zavallı(ahmak ) kişi ise nefsinin arzularına uyan ve buna rağmen hala Allah’tan İyilik temenni edendir.”[18] hadisleri, bunun çok güzel bir açıklamasıdır.
Arzular, İstekler:
Yukarıdaki iki hadis, “zorlanmış tüketime”/ “aşırı tüketime”
dikkat çekmekle birlikte tüketimde etkili olan bir başka faktörün daha olduğunu
ifade etmiş olmaktadır: Arzular, istekler. Tüketime sebebiyet veren ikinci iç
faktör, içgüdü, insandaki arzu ve isteklerdir. İnsanın fıtrat yapısının etkin
olduğu bir dünyada insandaki içgüdüler, insandaki arzu ve istekleri, meşru
çerçevede tutabilmektedir. Olumsuz dış faktörler, insanın heva cephesinin
kapısını açarak insandaki arzu ve isteklerin üst limitini sonsuza götürebilmektedir.
Aşağıdaki hadis, bu açıdan değerlendirilmelidir:
“Hz. Peygamber(s.): Ademoğlunun bir vadi dolusu malı olsa, bir o kadarını daha arzu eder. Gözünü topraktan başkası doyurmaz.”[19]
Hadis, bir başka olguya dikkatimizi çekmektedir. Heva kapısı
açılmış, heva biriminin kontrolüne girmiş bir insanın arzu ve istekleri
sınırsızdır, ihtiyaçları değil. Oysa kapitalist, materyalist öğretiye, felsefeye
göre “ihtiyaçlar sınırsız, ekonomik kaynaklar sınırlı” ve “iktisat
biliminin konusu, “sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçlar arasında denge
kurmak” olarak belirtilmektedir.[20] Gerçekte, dış uyarıcıları etkisi ile sınırsız
kılınan ihtiyaçlar değil, insanlarını arzu ve istekleridir.
Bugün kapitalizm tarafından insanlara, isteklerini bir ihtiyaç olarak algılatmak için özel bir algı operasyonu ve özel bir psikolojik harekât yürütülmektedir. Evin dışında yeme, lüks bir lokantada yeme, daha zengin görünme için farklı elbiseler giyme, otomobilini, evini, cep telefonunu çok sık değiştirme, lüks yerlerde tatil yapma, kredi kartı sahibi olma ve sürekli alışveriş yapma gibi davranışlara, insanlar psikolojik baskı altına alınarak itilmektedir. Bu konu daha sonra ayrıntılı bir şekilde ele alacağımız, “pazarlama, reklam ve moda akımı stratejilerinde tekrar değerlendirilecektir. Müsrif olan insanları bekleyen en ciddi tehlike, gayrimeşru kazanca yönelme tehlikesidir.
Haz Alma, Tatmin Olma, Mutlu Olma:
İnsanın yaptığı faaliyetin kendisine haz
vermesi, kendisini tatmin etmesi ve mutlu etmesi önemlidir. Tüketime
sebebiyet veren diğer içsel faktörler ya da içgüdüler/saikler, haz
alma, tatmin olma ve mutlu olma duygularıdır. Aşağıdaki üç
hadis bu açıdan değerlendirilmelidir: Hz. Peygamber(s.): “İyi bir eş,
oturmaya müsait bir ev ve uygun bir binek, insanoğlunun mutluluğunun bir
parçasıdır.”[21] Hz. Peygamber(s.): “İsraf ve savurganlık
olmaksızın kendine ve ailene harcadıkların sana ait güzelliklerdir. Riya ve
gösteriş için harcadıkların şeytanın payıdır.” [22] “Allah, İsraf ve kibir olmadığı müddetçe
yeme-içmeyi helal kılmıştır.”[23]
İlk hadiste, temel ihtiyaçlar(eş, ev ve binek) ile insanın
mutluluğu arasında bir ilişki kurulmaktadır. 2. ve 3. Hadislerde geçen “riya,
gösteriş”, “kibir”, haz ve tatmin olma duygusunun dışa vurumu olup
mutsuzluğun da bir göstergesidir. Buna karşılık 2. Hadiste, kullanıldığı bağlam
da “güzellikler” ifadesi, haz almak, tatmin olmak ve mutlu olmak gibi üç temel
unsuru bünyesinde barındırmakta ve tüketimin amaçlarından biri olmaktadır.
Mutluluk, “Hayatta tatmin olma duygusu ve diğer olumlu
duyguların üst seviyede, olumsuz duyguların alt seviyede olması ile kendini
belli eden pozitif ruh hali.”[24] olarak tanımlanmaktadır. Mutluluğu belirleyen ana
kriter, haz duyma-neşeli olma değil; tatmin olma tatminkârlık duygusudur.
Yapılan araştırmalar insanın aşağıdaki şartları sağlaması ile mutlu
olabildiğini göstermiştir.[25]
· Sağlam bir
dünya görüşüne sahip olmak,
· Allah’ı ve
Ahret hayatını unutmamak, Hesap gününü aklında tutmak
· Kanaatkâr
olmak, elinde var olanın kıymetini bilmek,
· Yardımsever
olmak, müteşekkir olmak,
· İşine sevgiyle
şevkle sarılmak, kendi malı imiş gibi sahip çıkıp korumak,
· Alıcı ve
verici dengesini iyi kurmak,
· İfratla tefrit
arasında bocalamamak,
· Kendini
başkalarının yerine koymak,
· Arzu edilenin
ihtiyaç olup olmadığını, ne işe yaradığını sorgulamak.
Tatminkârlık olma ve mutluluğa
ulaşmanın sonucu; kendisi ile barışık bir insan unsuru ortaya çıkar, fert
yaptığı işlerden zevk alır, kendisini sürekli geliştirir, komşuluk, akrabalık,
arkadaşlık hukuku gelişir ve bu çevrelere ve topluma daha faydalı olur, olmaya
çalışır, israfa kaçmaz, israfa karşı mücadele eder. Nitelikli ve kaliteli bir
tüketim gerçekleştirir, Nicelik olarak tüketmesi gereken kadar tüketir ve
inançlarına olan bağlılığı artar ve onlar için mücadele eder.
Haz-tatmin-mutluluk-
tüketim dengesinin bozulması durumunda, “hedonizm-hazcılık” ortaya çıkmakta, “Kaliforniya(California)
Sendromu” vuku bulmaktadır.[26] Kaliforniya, ABD’nin büyük okyanusla
komşu olan bölgesidir. Bölge insanlarında konumuz itibarıyla dört temel özellik
öne çıkmıştır: 1- Aşırı Zevke Düşkünlük,
2-Benmerkezcilik/Egoizm, 3-Yalnızlık, 4-Mutsuzluk. Bu dört davranış türü
arasında “pozitif geribesleme etkisi”(Olumsuzlukların olumsuzlukları beslemesi
ile sistemin kendi kendini tahrip etme durumuna gitmesi) meydana gelerek bölge
insanı, her geçen gün kendini daha çok tahrip etmektedir. “Kaliforniya(California)
Sendromu”, susuzluğunu gidermek için tuzlu su içen ve bir türlü
susuzluğunu gideremeyen bir insanın psikolojisini yansıtmaktadır. Böyle bir
insan unsuru, hem kendisini, hem çevresini hem de toplumu tahrip eden bir insan
unsurudur.
Haz-tatmin-mutluluk- tüketim dengesinin bozulması ile ortaya
çıkan “hedonizmin/hazcılığın”/ “Kaliforniya(California) Sendromunun”, sonuçları
aşağıdaki gibi özetlenebilir[27]:
• İnançsızlık
• Aşırı Uyuşturucu-Alkol
kullanımı,
• Fuhşun her türünün yaygınlaşması,
Eşcinselliğin, hayvanlarla cinsel ilişkinin her türü,
• Aile hayatının yıkılması,
• Anormal Giyim Tarzı, Çıplaklığın
yaygınlaşması
• Lüks ve Aşırı Tüketim/İsraf,
• Sürekli Değişiklik ve Sürekli
Farklı Olma İsteği,
• Mutsuzluk,
• İntihar.
Özet olarak tüketime sebebiyet veren insanın iç dünyasından
doğal olarak ortaya çıkan dört temel saik, içgüdü vardır:1- ihtiyaçlar,
2-istek ve arzular, 3-haz alma, 4- tatmin olma, mutlu olma.
Bu dört faktör, normal şartlar altında, insanın fıtrat
veçhesi/yapısı/birimi, insan üzerinde etkin olduğu zaman, doğal olarak insanı
tüketime götüren, israfa/tebzire götüren değil, etkenlerdir. Bu beş temel
ihtiyacın sağlıklı, dengeli ve meşru bir şekilde karşılanıp korunması için olmazsa
olmazdır.
Tüketimin Meşruiyeti ve İzafiliği Sorunu
İnsanın beş temel alanda(temel ihtiyaçlar) sağlıklı bir
şekilde varlığını devam ettirebilmesi için dört temel içgüdü ile tüketim
arasında nasıl bir dengenin kurulması gerekir sorusu, hayatı bir sorudur. Bu
sorunun cevabı, tüketimin meşruiyeti sorununa bir çerçeve çizer. Dört faktör
ile tüketim arasında bir dengenin, orta bir yolun bulunması, sınırların
çizilmesi, tüketimin israf boyutuna varmaması için zorunludur. Ancak bunu
yapmak, o kadar kolay değildir. Çünkü bu, çok farklı ve karmaşık ilişkiler ağı
ile bağlantılıdır. Tüketim ile israf arasındaki sınır çizgisi,
insanların sahip oldukları, iman edip sadakatle bağlanıp gereğini yaptıkları
temel değerler, dünya görüşü, kültür ve medeniyet kodları ve içinde
bulundukları, sosyokültürel, sosyoekonomik çevre ve okuyup öğrendikleri
tarafından belirlenmektedir. Diğer taraftan küresel etkiler, özellikle
Kapitalizmin helali haram, haramı helal gösterme, helal ile haramı karıştırarak
melez değer sistemi oluşturma ile ilgili yürüttüğü psikolojik harekâtın çok
büyük etkisi vardır. Ayrıca İnsan yapısının Allah’ın tanımladığı, açıkladığı
şekilde, çerçevede kavranılamamasının ve gereğinin yapılmamasının ciddi bir
etkisi vardır. Unutulan, göz ardı etilen şeytan faktörü başlı başına
bir etkendir.
Bu genel faktörler yanında tüketimin, diğer insanların
ihtiyaçları üzerindeki etkileri, tüketilen kaynakların insan sağlığına
etkileri, çevreye olan etkileri, tüketilen kaynakların elde ediliş şekli (kamu
mallarının haksız ve şahsi menfaatler doğrultusunda tüketilmesi, makamın gücü
ile artı kazanç sağlamak, maddi ve manevi değerlerin istismarı ile harcanması)
gibi daha alt faktörler de etkili olmaktadır.[28]
Tüketimin bu kadar geniş bir etkileşim ağı içinde bulunması,
izafilik sorununu da beraberinde getirmektedir. Örnek olarak yaş
ağaçların, yakacak ihtiyacını karşılamak üzere kesilmesi meşru olmayıp israf
kabul edilirken; insanın donmamak için yaş ağacı kesmesi, varlığın devamı/canı
koruma yasasının gereği olarak meşru kabul edilmektedir. Bu konuda Kur’an’da
çok daha çarpıcı olan, “haram olan bazı şeylerin”, içinde
bulunulan özel şartlardan dolayı “helal kılınması”, tüketimdeki
izafiliğin ilginç bir örneğidir: “O, size ölüyü (leşi), kanı,
domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan) ı kesin olarak
haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık (ve saldırı)
yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla (ölmeyecek oranda yiyebilir), ona bir günah
yoktur…” (2 Bakara 173)
Diğer taraftan Hz. Peygamberin aşağıdaki iki hadisi, tüketim
konusundaki izafiliğin varlığına bir işaret olarak değerlendirilmelidir: “Allah
bazı sınırlar çizmiştir ki, o sınırları aşmayın. Bazı şeyleri farz kılmıştır,
onları terk edip ihmal etmeyin. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onlara el
uzatmayın. Bazı şeyler hakkında –unutmaksızın yalnızca size rahmet
olması için sükût etmiştir. Onların da ardına çok
düşerek karıştırmayın.” “Ebu Derda: Allah Resulü; Allah’ın
kitabında helâl kıldıkları helâl, haram kıldıkları da haramdır. Hakkında
hiçbir hüküm bildirmeyip sükût ettiği şeyler ise O’ndan bir lütuf ve
bağışlamadır. Allah’tan afiyetini isteyin, zira Allah hiçbir şey unutmaz”
buyurdu ve şu ayeti okudu: “Senin Rabbin unutkan değildir.” (Meryem. 64)[29]
Hadislerde açık hüküm olmayan konularla ilgili olarak Hz.
Peygamberin, “rahmet”, “lütuf ve bağışlanma” tabirini kullanmış olması,
zamana, zemine bağlı olarak farklı içtihatların yapılabileceğinin bir
göstergesidir. Allah, ana konularda, ana frekanslarda, helâl-haram,
hak-batıl, tayyip-habis, hasene-seyyie, maruf-münker ve adalet-zulüm düzleminde,
olmazsa olmazları açıklamış; geri kalanlar konusunda, ana frekanslarla
çatışmayacak, tezat teşkil etmeyecek şekilde fikir ve düşünce üretmeyi ulemaya,
insanlara bırakmıştır.
Nitekim fıkıh kitaplarında, genellikle, “…israfın sözlük
anlamından farklı olarak açık ve sâbit bir tanımı yapılmamış, sınırları
belirlenmemiştir. Bunun en önemli sebebi, israf kavramının ekonomik, sosyal ve
kültürel şartlara göre değişken olmasıdır. Ferdî ve içtimaî refah seviyesindeki
artış, harcama alışkanlıklarını değiştirmektedir.”[30]
İslâm hukukçuları, ihtiyaçların karşılanmasında öncelik
sırasına göre “zarûriyyât”, “hâciyyât” ve “tahsîniyyât” (“kemâliyyât”) tarzında
bir tasnif yapmışlardır.[31] Bu kavramların anlamları aşağıda verilmektedir[32]:
“Zarûriyyât, “Dinin tabii ve kaçınılmaz olarak
kabul ettiği, yokluğunun düşünülemeyeceği olan hususlar olup beş tanedir: Dinin
korunması, canın korunması, aklın korunması, neslin korunması, malın
korunması.”
“Hâciyyât: Varlığı şart ve zaruri olmamakla
birlikte, bulunmamaları zahmet, sıkıntı ve darlığa yol açacak olan ihtiyaçlar
alanı.”
“Tahsîniyat: Lüks de denilen bu alan ne zaruri
ne de gereklidir. Fakat bir şeyin tam olması noktasında bunlara ihtiyaç vardır.
Yapıldıkları zaman yapılan ameli süsler ve donatır. Temizlik, nezafet, yeme
içmenin adabı, nezaket gibi hususlar bu kısma girer.
İslâm âlimleri bu üçlü tasnifi yaptıktan sonra, “dinen
yapılması zorunlu olan zarûriyat dururken hâciyyâta veya hâciyyât yerine
tahsîniyâta yapılan harcamaları israf kabul etmişlerdir.[33] Bununla birlikte, pratikte bu kavramların
sınırları, kesin olarak belirlenmemiştir/belirlenememiştir. “Böyle
durumlarda İbrâhim en-Nehaî, halkın değer yargılarının, Taberî akıllı kişilerin
görüşlerinin, Kurtubî ise akıl ve din ölçülerinin esas alınmasını
önermişlerdir”. “Ahlâk kitaplarında, bu durumda insanın nefsânî arzularının
yerine aklının ve vicdanının sesine uyarak hareket etmesi öğütlenmiştir.”[34]
Bu noktada tüketim ihtiyacının ortaya çıkmasında etkili olan
faktörlerin göz önüne alınması, verilecek kararların buna göre verilmesi
gerekmektedir. Tüketimi etkileyen yukarıda dört faktör olarak ifade edilen
içgüdülerin haricindeki etkenler, aşağıdaki gibi özetlenebilir[35]:
• Kişisel
Faktörler
• Sosyo-Kültürel
Faktörler
• Ekonomik
Faktörler
• Pazarlama
Yöntem Ve Araçları
• Siyasal Faktörler
Kişisel faktörler(fizyolojik-psikolojik
faktörleri), 1-Benlik(Nefs-Kalp), Akıl, İrade, Vicdan; 2-İnanç, Tutum,
Algılama, Öğrenme, 3-Özel kişilik özellikleri olarak ifade
edilmektedir.[36]
Tüketimin meşruiyeti ve izafiliği, tüketim-israf ilişkisi ya da sınırları açısından meseleyi ele aldığımızda, her birinin etkisi olmakla beraber, değer sistemi ve vicdan faktörünün çok etkili bir unsur olduğunu söyleyebiliriz. Hz. Peygamberin(s.) kendisine “iyilik nedir, kötülük nedir?” diye soran bir sahabeye verdiği cevap, tüketimin meşruiyetine karar verme açısından önemli bir kriterin, vicdanı sorumluluk olduğunu ortaya koymaktadır: “Hz. Muhammed(s.): Sen fetvayı kendinden iste! İyilik gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir; kötülük ise insanlar sana fetva verseler bile gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir.”[37]
“Hz Peygamber’in(s.), “Canının çektiği her şeyi yemen
israftır.”[38] ve Hz. Ömer’in(ra) de, “İnsanın canının çektiği her şeyi
satın alıp yemesi israf olarak yeter”[39] demeleri, yukarıda ifade ettiğimiz, tüketim üzerinde
etkili olan kişisel (Fizyolojik-Psikolojik) faktörlerin tümünü ihtiva etmekte,
aralarındaki ilişkiye vurgu yapmaktadır.
Helal- haram, hak- batıl, adalet-zulüm, temiz-pis
sınırlarını belirleyen, meşru ve gayrimeşruluğa belli bir çerçeve çizen, mümkün
olduğunca izafiliği ortadan kaldıran en önemli unsur, insanların sahip olduğu,
iman ettiği, değer sistemleri/akaitleridir. Tüketim-İsraf denkleminin
bünyesinde barındırdığı izafilikten dolayı, ulema bütün şartları, bütün
mekânları ve bütün zamanları kuşatabilecek bir hüküm vermemiş; yaşanılan
zamana, mekâna ve içinde bulunulan şartlara bağlı olarak dönemin âlimlerinin
içtihat yapmasını uygun görmüşlerdir.
Sonuç: İhtiyaç, Arzular-İstekler, Haz Alma, Tatmin,
Mutluluk, Tüketim ve İsraf Denklemini En İyi Çözerek Örnek Olan Bir Genç: Hz.
Yusuf
İnsanın beş temel alanda sağlıklı bir şekilde varlığını
devam ettirebilmesi için ihtiyaç ile bunu karşılamak amaçlı yapılan tüketim
arasında bir dengenin, orta bir yolun bulunması, sınırların çizilmesi,
tüketimin israf boyutuna varmaması için gerektir. Bu özünü inanç sistemlerinden
alan bir dengeli ve ölçülü olma sorunudur. Bunun için Allah’ın Resulü (s.)
insanlara yöneltilen sevginin bile ölçülü olmasını istemiştir: “Sevdiğin
kimseyi ölçülü sev, zira bakarsın gün gelir sevmeyeceğin biri oluverir.
Sevmediğin kimseyi de ölçülü sevme ki, günün birinde çok sevdiğin biri haline
gelebilir.”[40]
İhtiyaç, arzu ve istekler, haz alma, tatmin olma, mutluluk,
tüketim ve israf denklemi ile ilgili en ilginç ve güzel örneklerden biri,
Kuran’da yer verilen Hz. Yusuf(as) ile evinde kaldığı vezirin karısı arasında
yaşanan olaydır(12Yusuf 21-35, 50-52).
Hz. Yusuf, “erginlik çağına erişince, Allah
kendisine hüküm ve ilim verdi”(12/22). Ergenlik dönemine ulaşmış olan Yusuf’la,
vezirin karısı birlikte olmak istemiş ve fakat Yusuf kadını arzulamış olmasına
rağmen kadının isteğini ret etmiştir(12/23,24): “Andolsun kadın onu
arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıtını görmeseydi -o da
onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona
delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.”(12 Yusuf 24).
Bu ayette Yusuf’un şahsında iki ilahi yasa tecelli etmiş ve
çatışmıştır:
1-Allah her şeyi, eş olarak yaratmış ve aralarına bir
çekim-cazibe kuvveti koymuştur. Pozitif ve negatif yükler, elektron ve
pozitronlar, kadın ve erkekler birbirlerini çekerler. Kadın ve erkekler
birbirlerine eş olarak yaratılmış ve eşler sevgi, şefkat ve merhamet bağı ile
birbirlerine bağlanmışlardır(30 Rum 21).
2- Kadın ve erkeğin birbirlerinin eşi olması,
nikâh bağı ile meşruiyet kazanmakta ve aile denilen bir kurum kurulmaktadır.
Hz. Yusuf’ta bu iki yasa karşı karşıya gelmiştir. Hz. Yusuf
kadını arzulamış ve fakat Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hüküm sayesinde bu
arzulamanın helal olmadığına/meşru olmadığına karar vererek ihtiyaç,
arzu, istek, haz alma ve tatmin olma duygularını/içgüdülerini/saiklerini frenleyerek, benlik
(nefs-kalp), akıl, irade, vicdan; inanç, tutum, algılama, öğrenme kişisel
faktörleri baskın gelmiş, vezirin karısı ile birlikte olmayı ret
etmiştir. Buna karşılık vezirin karısında bunun tam tersi bir durum tecelli
etmiştir.
Bu değer sistemi, benlik, akıl, irade, vicdan,
öğrenilenler/bilinenler(ılım ve hüküm) ile ihtiyaç, arzu, istek, haz almanın ve
tatmin olmanın çatışması idi. Bu çatışmada değer sistemi baskın gelmiş ve Hz.
Yusuf, haddi aşmaya, ölçüyü kaçırmaya yanı israfa neden olacak bir tüketime
girmemiştir. Buna karşılık vezirin karısında tam tersi bir durum tecelli
etmiştir.
Ancak olay, şehirde duyulmuş
ve “Aziz (Vezir)in karısı kendi uşağının nefsinden murat almak
istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir
sapıklık içinde görmekteyiz” tarzında dedikodular, şehirdeki kadınlar
arasında yaygınlaşmıştır(12/30). Bu dedikodular üzerinde vezirin karısı,
dedikodu yapan kadınları evine davet edip ağırlamış ve kadınlar, meyve
yedikleri bir anda Yusuf’u odaya sokmuştur. Kadınlar, Yusuf’u görünce ellerini
kesmişler ve: “Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak
üstün bir melektir” demişlerdir(12/31). Bunun üzerine vezirin karısı,
“Beni hakkında kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murat
istedim, o ise, (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi
yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşürülenlerden
olacak.” diyerek ihtiyacını, arzu ve isteklerini, haz almayı, tatmin
olma duygusunu haddi aşarak, ölçüyü taşırarak, aile kurumuna ihanet ederek
israf bataklığına doğru gitmede kararlı olduğunu ortaya koymuştur.
Bu kararlılık karşısında Hz. Yusuf, dış faktörlerin, içinde
yaşadığı ortamın, kadının baskı ve şiddetinin, benliğini(nefs-kalp),
aklını, iradesini, vicdanını, inancını, tutumunu, algılamasını ve
öğrendiği ilim ve hükmü baskı altına alıp gerekli direnişi gösteremeyeceği
endişesine düşerek, haddi aşıp, ölçüyü kaçırıp israf bataklığına
saplanmaktansa, kadının alternatif olarak sunduğu “hapse girmeyi” kurtuluş
olarak görüp tercih etmiştir: “(Yusuf) Dedi ki:
«Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir.
Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim
gösterir, (böylece) cahillerden olurum.»(12 Yusuf 33).
Ve Yusuf’un “Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı.”(12 Yusuf 34). Ve Selam olsun, Hz. Yusuf’un yolundan gidip hayatını israf etmeyenlere! Ve Selam olsun, hayatın her aşamasını israf üzere kuran, bir israf sistemini değiştirmek için mücadele edenlere! Ve Selam olsun, hak, adalet ve fıtrat merkezli bir dünya kurmak için mücadele edenlere!
[1] Şahin, M., Barış, S., “Finansal Okuryazarlık
ve Tasarruf Davranışları: Kamu Çalışanları Üzerine Bir İnceleme”, Çankırı
Karatekin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2017
cilt 7, sayı 2, s. 77-103.
[2] Doğan M., Büyük Türkçe Sözlük, Pınar
Yayınları, İstanbul, 18. Baskı,
[3] Özburun, N., İsraf Psikolojisi, İsraf Eden İnsan
Kendini İmha Eder., İsraf, Dengeyi Ve Ölçüyü Kaybetmek, DİB Yayınları,
Ankara, 2018,s. 149-154.
[4] Doğan M., Büyük Türkçe Sözlük, Pınar
Yayınları, İstanbul, 18. Baskı,
[5] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016,
s. 24-54,65-90. Celalettin Vatandaş SEKAM Gençlik Raporu, 2013.
[6] Baudrillard, J., Tüketimin Tanımına Doğru,
Mimarlık ve Tüketim, İstanbul, 2002, s.68.
[7] Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006; Kenzü’l-Ummâl, II/13, 7.
[8] Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006; Kenzü’l-Ummâl, II/13, 7. Kallek,
C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Ankara,
İsraf Maddesi.
[9] Doğan M., Büyük Türkçe Sözlük, Pınar
Yayınları, İstanbul, 18. Baskı. Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet
İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006; Kenzü’l-Ummâl, II/13,
7. Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Ankara,
İsraf Maddesi.
[10] Sancaklı, S., Asrın Afeti İsraf; Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara 2018, s.9-10.
[11] Yaman, A., Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmenin Adı:
İsraf, İsraf, Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmek, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, 325, Ankara, 2. Baskı, 2018,s. 13-26.
[12] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam
Ansiklopedisi, Ankara, İsraf Maddesi.
[13] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam
Ansiklopedisi, Ankara, İsraf Maddesi. Muhammed el- Behiy, İnanç
ve Amelde Kur’an’i Kavramlar, Yöneliş, İstanbul, 1988, S: 262-268.
[14] Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006; Kenzü’l-Ummâl, II/13, 7. Kallek,
C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Ankara,
İsraf Maddesi. Yaman, A., Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmenin Adı: İsraf,
İsraf, Dengeyi ve Ölçüyü Kaybetmek, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, 325, Ankara, 2. Baskı, 2018,s. 13-26.
[15] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016,
s. 24-54,65-90.
[16] İbn Hanbel, I, 169.
[17] İbn Mace, Et’ime, 51
[18] Tirmizi Sifatü’l –Kiyame, 25.
[19] Buharı, Rikak, 10.
[20] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016,
s. 24-54,65-90.
[21] İbn Hanbel, I, 169.
[22] Akyüz, A., Hz. Peygamberin Dilinden İsraf, DİB, Ankara,
2018, s. 45-57.
[23] Buharı, Rikak, 10. Akyüz, A., Hz.
Peygamberin Dilinden İsraf, DİB, Ankara, 2018, s. 45-57.
[24] Çamur, F.Y.,“100 Çift Ayakkabıya Sahip Olmama Ne Engel
Var?” Ya da Helalin Sınırı Var mıdır?”, DİB Yayınları, Ankara, 2018, s. 97-106.
[25] Özburun, N., İsraf Psikolojisi, İsraf Eden İnsan
Kendini İmha Eder., İsraf, Dengeyi Ve Ölçüyü Kaybetmek, DİB Yayınları,
Ankara, 2018,s. 149-154.Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016,
s. 24-54,65-90. Baudrillard, J., Tüketimin Tanımına Doğru,
Mimarlık ve Tüketim, İstanbul, 2002, s.68.Sancaklı, S., Asrın
Afeti İsraf; Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2018,
s.9-10.Çamur, F.Y.,“100 Çift Ayakkabıya Sahip Olmama Ne Engel Var?” Ya da
Helalin Sınırı Var mıdır?”, DİB Yayınları, Ankara, 2018, s. 97-106.
[26] Tarhan, N., “Türkiye’nin Yeni Sorunu: Kaliforniya
Sendromu”, Psiko Hayat, İstanbul, Kasım-Aralık, 2008, sayı:1,
s. 13.
[27]Çamur, F.Y.,“100 Çift Ayakkabıya Sahip Olmama Ne Engel Var?”
Ya da Helalin Sınırı Var mıdır?”, DİB Yayınları, Ankara, 2018, s. 97-106. Fatih
Kurt F., İsraf Edebilen Tek Canlı: İnsan, DİB, Ankara,
2018, s.73-82.
[28] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016,
s. 24-54,65-90.
[29] Nevevi
[30] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam
Ansiklopedisi, Ankara, İsraf Maddesi.
[31] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam
Ansiklopedisi, Ankara, İsraf Maddesi.Muslu, R., İsraf
Kavramına Tasavvufi Bir bakış, DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.
[32] Muslu, R., İsraf Kavramına Tasavvufi Bir bakış,
DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.
[33] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam
Ansiklopedisi, Ankara, İsraf Maddesi.Muslu, R., İsraf
Kavramına Tasavvufi Bir bakış, DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.
[34] Kallek, C., Türkiye Diyanet Vakfı, İslam
Ansiklopedisi, Ankara, İsraf Maddesi. Çamur, F.Y.,“100 Çift
Ayakkabıya Sahip Olmama Ne Engel Var?” Ya da Helalin Sınırı Var mıdır?”, DİB
Yayınları, Ankara, 2018, s. 97-106. Muslu, R., İsraf Kavramına
Tasavvufi Bir bakış, DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.
[35] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016,
s. 24-54,65-90.
[36] Torlak Ö., Tüketim, İnkılâb,İstanbul,2016,
s. 24-54,65-90.
[37] Darimi, büyü, 2.
[38] İbn Mace, Et’ime, 51.
[39] Muslu, R., İsraf Kavramına Tasavvufi Bir bakış,
DİB, Ankara, 2018, s. 59-71.
[40] Tirmizi, Birr, 60.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder