“Büyük İskender: Hangi cesaretle denizlerde saldırganlık yapabildin?
Korsan: Sen hangi
cesaretle tüm dünyaya saldırabildin? Ben sadece çok küçük bir gemiye sahip
olduğum için hırsız diye adlandırılıyorum, sense aynı şeyi çok büyük bir
donanmayla yaptığın için imparator olarak adlandırılıyorsun.”
Şer ittifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail)
21. yüzyılı, “dijital dönüşüm”
yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyük
sıfırlama” stratejisini uygulamaya sokabilmek için küresel korona salgın sürecinin mümkün
mertebe uzamasını istemektedir. Her altı ayda bir virüsün mutasyonuna ilişkin
yapılan açıklamalara bu açıdan bakılıp değerlendirilmelidir. Küresel salgın sürecinde
tüm dünyadaki hükûmetler ekonomik krizle diz çöktürülüp kadife darbelere uygun bir
gayrimemnunlar kitlesi inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Siyonizm ile dünyadaki ulusal yönetimler arasında ciddi bir hesaplaşma
dönemi başlamıştır ve her geçen gün bu daha da görünür hâle gelecektir. Bununla
birlikte dünyada, özellikle Büyük Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasında birbiri ile
bazen çatışan, bazen uzlaşan projeler mevcuttur.[1]
Bir projenin mensupları
tarafından başlatılan bir olay, diğer proje mensupları ile bazen çatışmaya,
bazen uzlaşmaya sebep olabilmektedir. Stratejik düzlemde yapılan her stratejik
ve taktik hamleler, muhataplar tarafından dikkate alınmakta ve ona göre
kendilerine uygun karşı hamleler geliştirmektedirler.
Ukrayna-Kazakistan
hattındaki olaylarda bu etkileşim çok açık bir şekilde görülmektedir. Vuku bulan olaylar, sürpriz olarak gözüken
olaylar öncelikle bu çatışma perspektifinde etki eden iç, bölgesel ve küresel dinamikler açısından ele alınıp
incelenmeli ve değerlendirilmelidir.
Rusya’nın batısında Ukrayna krizi devam
ederken doğusunda Kazakistan’da kadife darbe girişimi olarak tezahür eden
olaylar meydana gelmiştir. Türk Devletler Teşkilatı’nın hayata geçirildiği bir
evrede, anında Kazakistan’daki kadife darbe girişiminin meydana gelmesi tesadüf
olmadığı gibi, Ukrayna’dan da bağımsız düşünülmemelidir. Çünkü Ukrayna-Kazakistan
hattı dünya hâkimiyet mücadelesinde çok önemli bir konum işgal etmekte,
bölgesel ve küresel hâkimiyet stratejileri arasında çok ciddi bir savaş yavaş
yavaş inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Bu nedenle Ukrayna
olayları “Avrasya
satranç tahtası” denkleminde ele alınıp
değerlendirilmelidir. Bu satranç
tahtasında yer alan ve yer alacak olan stratejik
oyuncular genel olarak ABD, AB (Fransa, Almanya…), Rusya, Çin, Hindistan,
Ukrayna, Azerbaycan, Kazakistan, Türkiye, İran, Japonya, Endonezya, Pakistan ve
petrol-doğal gaz üreten ülkeler olacaklardır. Bu yazı serisinde bu konu
ele alınıp değerlendirilecektir.
1962 Küba Füze Krizi: Küba Adasında Sovyet Nükleer Füzeleri
Rusya Cumhurbaşkanı
Vladimir Putin, Şubat 2022’de “Nükleer
güçlerin hazır olması” talimatını vermiş; 28 Şubat’ta da Rusya Savunma
Bakanlığı, nükleer füze güçlerinin, Kuzey ve Pasifik filolarının,
güçlendirilmiş muharip görev konumuna getirildiğini açıklamıştır.[2]
Rusya’dan gelen bu açıklamalara
karşılık Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jen Psaki, “Nükleer alarm seviyelerini değiştirmek için
hiçbir neden yok!” ve Birleşik Krallık Savunma Bakanı Ben Wallace ise “Birleşik Krallık, Rusya’nın nükleer
silahlarının fiili durumunda henüz bir değişiklik görmüyor.” diye bir
açıklama yapmışlardır.[3]
Dimitri Medvedev, 2008-2012
yılları arasında Rusya’nın cumhurbaşkanıydı, sonraki dönemde de başbakanlık
yapmıştı. Şu anda Rusya Güvenlik Konseyi
Başkan Yardımcısı görevini yürüten Medvedev yazılı açıklamasında “ABD’nin Rusya’yı yok etmeyi planladığını”
iddia ederek bir nükleer savaşın kapıda olduğu uyarısını yaptı: “Washington’un buna
devam etmesi hâlinde dünya nükleer bir distopyaya doğru sürüklenebilecektir…
ABD’nin 1991’de
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana ilkel bir oyunun parçası olarak
Rusya’yı yok etmeyi planlamaktadır. Rusya’nın küçük düşürülmesi, kısıtlanması,
parçalanması, bölünmesi ve yok edilmesi anlamına gelmektedir… Dünyanın büyük
bir nükleer patlamayla sonuçlanacak distopik bir krizle karşı karşıya
kalabilecek. ABD ve Avrupa’daki hedeflere doğrultulmuş maksimum sayıda nükleer
savaş başlığıyla birlikte Moskova’da istikrarsız bir liderliğe yol
açabilecektir. Rusya’nın çöküşü kaçıklar, fanatikler ve radikaller tarafından
yönetilen Avrasya topraklarında beş ya da altı nükleer silahlı devletle sonuçlanacaktır.
Bu bir distopya mı yoksa geleceğe ait bir tür çılgın tahmin mi yahut ucuz roman
mı?”[4]
Kremlin sözcüsü Dimitri
Peskov’un katıldığı bir CNN yayınında, “Rusya’nın hangi şartlar altında nükleer
silah kullanabileceğine” ilişkin bir açıklamada bulunması, dünyanın karanlık
dehlizlerinde pis işlerin organize edilmek istendiğinin bir işareti olarak
değerlendirilebilir: “Bizim iç güvenlik kavramımız var ve bu kamuya açık. Nükleer silahların
hangi durumlarda kullanılacağını orada okuyabilirsiniz. Ülkemiz için varoluşsal
bir tehdit varsa o zaman iç güvenlik olgusu kapsamında nükleer cephane kullanılabilir.”[5]
Peskov’un bu açıklamasına Amerikan Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, “Bu, nükleer bir
gücün yapması gerektiği gibi sorumlu bir davranış değildir.” diye cevap
vermiştir. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 14 Mart’taki açıklamasında, “Bir dönem
düşünülemez bir olgu olan nükleer çatışma olasılığının yeniden olasılık dâhilinde
olduğunu” ifade
etmiştir.[6]
Rusya’nın bu tavrının
özel bir anlamı ve birilerine özel bir mesajı olmalıdır. Ukrayna savaşı ile
ilgili uluslararası arenada arka plânda, karanlık dehlizlerde farklı şeylerin
planlandığı ve yürürlüğe sokulmak istendiği gibi bir durum söz konusudur. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei
Ryabkov’un böyle bir dönemde, “Dünyayı
nükleer savaşın eşiğine getiren ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki 1962 Küba Füze Krizi’ne atıfta bulunması
önemli olup Dünyanın nereye doğru sürüklendiğinin bir göstergesi olarak
değerlendirilebilir: “Biliyorsunuz, işler gerçekten bu noktaya gelebilir. Bir gün
uyandığınızda kendinizi benzer bir senaryonun (1962 Küba Füze Krizi) içinde
bulmanız tamamen mümkündür.”[7]
Küba Krizi ve Ukrayna Benzetmesi
Rus yetkililerinin Küba krizine ve Nükleer
savaşa atıfta bulunmalarının sebebi nedir? Küba ile Ukrayna arasında nasıl bir ilişki
kurulmaktadır? Bu soruların cevabı, Ukrayna üzerinden çatışan güçlerin
amaçlarını, hedeflerini açıklamakta faydalı olacaktır. Bu nedenle 1962 Küba Füze Krizi olayını ana
hatları ile ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor.
ABD Dışişleri
Bakanı John Foster Dulles “Topyekûn Misilleme” adlı bir
savaş doktrinini 1954’te NATO’ya teklif etmişti. Buna göre “konvansiyonel bir saldırganlığa karşı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB/Çin’deki hedefler nükleer silahlarla vurulacaktı.
ABD’nin NATO’ya yaptığı bu teklif üyeler tarafından kabul
görmüştür. Ancak üç üye ülke hariç (İngiltere,
İtalya ve Türkiye),
diğer üyeler nükleer silahların kendi ülkelerine yerleştirilmesine pek sıcak
bakmamışlar ve risk üstlenmemişlerdir.
Türkiye, 25 Ekim 1959’da Amerikalılarla
Paris’te “Teknik İş Birliği”
adıyla bir ikili anlaşma imzalayarak nükleer
başlıklı 15 Jupiter (SM-78) füzesinin
Türkiye’ye yerleştirilmesine izin vermiştir. Antlaşma uyarınca “söz konusu
füzeler hem barış hem de savaş zamanlarında NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı’nın (SACEUR) emrinde olacaktır.”[8] Bu füzelerle “SSCB’nin en önemli askeri
merkezleri vurulabiliyordu. 1960 yılı Mayıs ayında Ural Dağları’nın doğusundaki
Yekaterinburg yakınlarında bir Amerikan U-2 casus uçağı, Sovyetler Birliği tarafından düşürülmüştür. İncirlik’teki
Amerikan üssünden kalkan U-2 casus
uçağı, SSCB’deki askerî alanları tespit etmekle görevliydi.[9] ABD, Türkiye’nin haberi olmadan yaptığı bu tür hareketlerle
SSCB ile Türkiye’yi karşı karşıya getirip hedef ülke yapmaktaydı.
Amerikalılarla imzalan ikili antlaşmaya uygun
olarak 1962 Temmuz’unda
Amerikan Jupiter füzeleri
kullanılabilir hâle getirilmiştir. Castro,
Küba’da komünist bir hareketin iktidar olmasını sağlamış ve ABD’nin burnunun
dibinde SSCB ile iş birliği yapan bir devlet meydana getirmiştir. SSCB, Küba
üzerinden bir taraftan Güney Amerika ülkelerinde Komünist hareketleri organize
ederken diğer taraftan da Küba’ya askerî üstler kurmayı hedeflemiştir. ABD
Başkanı Kennedy, ABD’nin burnunun dibinde Sovyetler Birliği ile iş birliği
içerisinde olan Komünist bir yönetim istemediğinden, Küba’daki Komünist
yönetimi devirmek amacıyla Küba’ya Domuzlar Körfezi adıyla bir operasyonun
yapılmasını onaylamış, fakat operasyon başarısız olmuştur.[10]
Bununla birlikte Küba
yönetimi devamlı surette baskı altında tutulmuş SSCB ile ilişkileri sürekli
takip edilmiştir. Nitekim 14 Ekim 1962 tarihinde Küba üzerinde dolaşan ABD’nin
bir U-2 casus uçağı, Sovyetler
Birliği’nin Küba’ya Jupiter benzeri
orta menzilli, 1000 mil, SS4 füze
rampalarını yerleştirdiğini tespit etmiştir. 22 Ekim 1962’de ABD Başkanı John F. Kennedy’i bu duruma
ilişkin bir açıklama yaparak çok sert tepki göstermiş ve ABD savaş gemileri
Küba’yı ablukaya almıştır.[11]
Bu kuşatmada amaç, Küba’ya yerleştirilen füzelerin ateşleme sistemlerini getirecek olan Sovyet gemilerinin Küba
limanlarına girmesini engellemektir. Kennedy, Küba
karasularına girecek Sovyet gemilerinin batırılacağını ilan ederek, bir nükleer
savaşa hazır olduklarını, bu konuda da kararlı olduklarını dünya kamuoyuna
duyurmuştur.
SSCB, ABD’nin bu
tavrına karşılık Küba’daki füzeleri, ancak Türkiye’deki Jupiter füzelerinin
sökülmesi karşılığında kaldırabileceğini açıklamıştır. 25 Ekim 1962’de, Sovyetler Birliği’nin
Ankara temsilcisi Nikita Rijov, Türk Dışişleri Bakanı Cemal Erkin’le
görüşmesinde Jupiter füzelerinin bir an önce Türkiye toprakları dışına
çıkarılmasını istemiştir. 27
Ekim’de Kruşçev, Kennedy’ye
bir mektup göndererek Jupiter füzelerinin Türkiye’den sökülmesini istemiştir.
Mektubunda “SSCB’nin komşusunu işgal
etme niyetinde olmadığını”, “ABD’den de aynı güvenceyi kendilerine Küba için
vermesi gerektiğini” ifade etmekteydi.[12]
Başbakan İsmet İnönü, Türk hükûmetinin
füzelerin çekilmesinden yana olmadığını ABD’ye bildirerek pazarlıktan
çıkarılmasını talep etmiştir.[13]
Hava Kuvvetleri Komutanı General
Curtis Le May, Küba’daki füze mevzileri ivedilikle bombalanmasını
istemesine Kennedy karşı çıkmış,
bunun Türkiye’ye yansımasının çok farklı olabileceğine dikkat çekmiştir. Kennedy, “SSCB Türkiye’yi
bombalamasa bile, Türkiye’deki Jupiter füzelerinin
kaldırılmasını”, “Nükleer başlık taşıyabilen 100 uçak ile 20 bin Amerikan
askerinin Türkiye’den derhâl çekilmesini” ve “Tüm ABD üslerinin
kapatılmasını” isteyebileceğini öngörerek bu teklife karşı çıkmıştır.
ABD Başkanı Kennedy, krizi çözebilmek için kardeşi
ve Adalet Bakanı Robert Kennedy’den SSCB’nin Washington Büyükelçisi Anatoli
Dobrin ile gizli bir görüşme yapmasını istemiştir: Görüşmede Beyaz Saray Kremlin’e, Türkiye’deki
Jupiterlerin sökülmesi karşılığında Küba’daki füzelerin kaldırılmasını teklif
edecekti. Ancak Beyaz Saray’ın bir talebi vardı: ABD’nin bu girişimi gizli
tutulacak, hatta bu doğrultudaki teklif sanki SSCB’den gelmiş ama ABD
tarafından reddedilmiş gibi davranılacak fakat pratikte aynen uygulanacaktı.
Kennedy’nin böyle davranmasının altında yatan esas gaye, uzlaşma sonrası
belirebilecek “ABD yakın müttefiki Türkiye’yi sattı” şeklindeki muhtemel yorumları
önlemekti.[14]
Yürütülen diplomasi
sonucu antlaşma sağlanmış kriz, 13 gün
sonra sonlandırılmıştır. SSCB Küba’daki 42 füzesini sökerek Küba’dan çıkarmış;
ABD donanması ise 20 Kasım’da Küba kuşatmasını kaldırmıştır. ABD, SSCB ile yaptığı anlaşmaya uygun
olarak, 23 Ocak 1963’te Türkiye’ye Jupiter füzelerinin demode olduğunu
söyleyerek sökülmüş, buna karşılık Polaris denizaltılarını teklif etmiş ve
Türkiye bunu kabul etmiştir.[15]
SSCB ile ABD arasında
Türkiye ile Küba pazarlık konusuydu. Türkiye ve Küba yönetimlerinin bu
pazarlığın ayrıntılarından ne kadar haberdar oldukları belli değildi. Belki de
hiç yoktu. Küba krizi ile ilgili yukarıdaki gelişmeleri göz önüne aldığımızda
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov’un, Ukrayna konusunda ABD ile
artan gerilim için 1962 Küba füze krizini
hatırlatması ile muhtemelen şöyle bir mesaj vermek istemiştir: Siz o gün yanı başınızda nükleer füze
rampalarının yerleştirilmesini kendi güvenliğiniz için tehlikeli gördünüz ve
buna karşı çıktınız. Oysa Küba yönetimi füzelerin yerleştirilmesini kendi özgür
iradeleri ile kabul etmişti. Siz o gün Küba devletinin kendi özgür iradesi ile
yaptığı bu tercihi, kabul etmediniz. Sizin güvenliğiniz açısından tehlikeli
görüp karşı çıktığınız bir olgu, bugün Rusya için de geçerlidir. Ukrayna’nın
NATO’ya girmesi ile Ukrayna’ya yerleştirilecek nükleer füzeler Rusya’nın
güvenliğini tehlikeye atacaktır. Bu nedenle biz buna karşıyız ve gerekirse bir
nükleer savaş yapabiliriz. Dolayısıyla Türkiye süreci iyi takip
etmeli, arka planda yapılabilecek pazarlıkları öngörmeye çalışmalı, bugün
uyguladığı denge politikasında ısrarcı olmalıdır.
Ukrayna’nın Stratejik Önemi
Rusya ile NATO’yu
savaşın eşiğine getiren Ukrayna, stratejik açıdan ne anlam ifade etmektedir?
SSCB dağıldıktan sonra Rusya’ya; “NATO
hiçbir SSCB’den ayrılan devleti NATO’ya almayacak; NATO Rusya’ya doğru
yayılmayacak ve Rusya, NATO tarafından kuşatılmayacaktır.” bağlamında
Rusya’ya verilen sözler, NATO tarafından tutulmamış, eski SSCB’ye dâhil 14 ülke
NATO’ya alınarak Rusya Batı’dan belli boyutları ile kuşatılmıştır. Buna rağmen
Rusya bugün ortaya koyduğu tepkiyi o gün koymamış/koyamamış gerekli
girişimlerde bulunmamış/ bulunamamıştır.
Bugün Ukrayna’nın NATO’ya
alınmak istenmesi dolayısıyla bu denli şiddetli tepki vermesinin sebebi nedir?
Bunun değişik sebepleri olabilir. Yol boyu Rusya’nın kendisini toparladığı
söylenebilir. Bunlara ek olarak söylenecek en tutarlı cevap, Ukrayna’nın ve Karadeniz’in Rusya açısından
sahip olduğu stratejik önemdir.
Her şeyden önce Rus donanmasının
sıcak denizlere açılabildiği tek deniz Karadeniz’dir. Orada da yeterli limanı
yoktur. Gürcistan’ın NATO’ya girme teşebbüsüne karşı verdiği cevap, Gürcistan’ı
bölerek Karadeniz’de Limanı olan Osetya’yı ve Abhazya’yı Gürcistan’dan koparmak
olmuştur. Ukrayna’da başlatılan kadife darbeler zinciri sonrasında Kırım’ı işgal ederek Ukrayna’nın çok
önemli bir limanını ilhak etmiştir. Bununla beraber, eğer Ukrayna NATO’ya
girmiş olsaydı, NATO’nun tek deniz üssü olmayan Karadeniz’de, çok önemli bir
deniz üssüne sahip olacaktı. Putin ile birlikte başlayan süreçte Rusya NATO’nun
bu kuşatma hareketine engel olmak için hamleler yapmaktadır. Bu da Ukrayna’nın
sahip olduğu jeostratejik konumdan dolayıdır.
Avrasya, Doğu Avrupa’dan
Çin’e kadar uzanan bölgenin adı olup son derece önemli stratejik bir alandır.
Ukrayna Avrasya’nın doğusunda en stratejik alanlardan biridir. Brzezinski’ye
göre Rusya’nın küresel güç olabilmesinin yolu Ukrayna’dan geçmektedir: “Avrasya satranç
tahtasında yeni ve önemli yeri olan Ukrayna, Rusya’yı dönüştürmekte yardımcı
olan bağımsız bir ülke olma özelliğiyle bir jeopolitik mihverdir. Ukrayna
olmaksızın Rusya’nın Avrasyalı bir imparatorluk olma durumu sona erer. Rusya, Ukrayna’sız
yayılmacı statü peşinde olabilir ama o zaman ağırlıklı olarak Asyalı yayılmacı
bir devlet olur. Ne var ki, Moskova 52 milyon nüfusu[16]
ve büyük kaynakları ve Karadeniz’e çıkışı ile Ukrayna üzerinde kontrolü yeniden
sağlayacak olursa, Rusya Avrupası’ndan Asya’ya uzanan güçlü bir yayılmacı
devlet olma şansını otomatik olarak yeniden kazanır.”[17]
Ukrayna-Kazakistan
hattı aynı zamanda ABD/NATO için de çok önemlidir. Rusya’nın bu bölgede
güçlenmesi, imparatorluk inşa etmesi ABD/NATO için uygun değildir. ABD’ye göre
Rusya’nın hem imparatorluk hayallerinden vazgeçmesi hem de Batılı değerleri
benimseyerek değişmesi gerekmektedir: “Rusya
aynı zamanda hem güçlü hem de demokratik olabilir mi? Eğer yeniden güçlenirse kaybettiği yayılma
bölgesini yeniden kazanmak istemeyecek midir? Ve o
zaman hem bir imparatorluk hem de bir demokrasi olabilir mi? Yaşamsal önemdeki
jeopolitik mihverler olan Ukrayna ve Azerbaycan konusundaki ABD politikası, bu
konuyu es geçemez ve Amerika burada taktik denge ile stratejik amacı
ilgilendiren zor bir açmazla karşı karşıyadır. Rusya’nın içerde düzelmesi, onun demokratikleşmesi ve sonunda
Avrupalılaşması için temel niteliktedir.”[18]
Ukrayna’nın
jeostratejik konumu, sadece Rusya ve ABD için değil aynı zamanda
Fransa-Almanya-Polonya ekseni için de önemlidir. Sahip olduğu nüfus onun
stratejik önemini bir başka açıdan da önemli kılmaktadır. O nedenle Ukrayna
bağımsız olmalıdır: “Almanya ve Polonya’nın Ukrayna’nın bağımsız olmasındaki özel
jeopolitik çıkarlar göz önüne alındığında Ukrayna’nın da aşamalı olarak Fransa-Almanya-Polonya
özel ilişkisinin içine alınması oldukça olasıdır. 2010 yılına kadar Fransa-Almanya-Polonya-Ukrayna
siyasi iş birliği 230 milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın jeopolitik derinliğini
artırabilir.”[19]
Ukrayna’nın stratejik
öneminin bir başka boyutu onun Slavik
kimliği ile alakalıdır. Ukrayna’nın Rusya’dan bağımsız hareket ederek
ayrı bir yol tutturması, “Fransa-Almanya-Polonya” eksenine katılması, Rusya’nın
Pan-Slavik eksenli yayılma stratejisine ve oluşturmak istediği ‘Pan-Slavik’ üst
kimliğe vurulabilecek en büyük darbelerden biridir: “Ukrayna’nın bağımsızlığı, Rusya’nın kendini
vakfettiği ilahi ortak pan-Slavik bir kimliğin sancak taşıyıcısı olma
iddiasının özüne meydan okudu.”[20]
Ukrayna’nın
bağımsızlığı, Rusya Federasyonu içerisinde kimlik soruşturmasının ortaya
çıkmasına ve etnik ayrışmalara sebebiyet vermiştir. Bu gelişme, Rusya’nın
üzerine oturtmaya çalıştığı Slavik eksenli yayılma stratejisinin önünde en
büyük engellerden biridir: “Bağımsız bir Ukrayna devletinin ortaya çıkışı yalnızca tüm Rusları
kendi siyasal ve etnik kimliklerinin karakterini yeniden düşünmeye itmekle
kalmadı, aynı zamanda bu, Rus devleti için de yaşamsal bir jeopolitik
gerilemeyi temsil etti. Üç yüz yıldan fazla süren Rus imparatorluk tarihinin
reddi, potansiyel olarak zengin bir sanayi ve tarım ekonomisi ile Rusya’yı
gerçekten büyük ve güvenli yayılmacı devlet yapmaya yetecek kadar etnik ve
dinsel açıdan birbirine yakın 52 milyon insanın kaybı anlamına geliyordu.”[21]
Rusya’nın en önemli
stratejik hedeflerinden biri Rusya-Ukrayna-Beyaz Rusya’nın merkezde olduğu bir Slav birliğini kurmaktı. Rusya
açısından Ukrayna ile birlikte kaybedilen sadece milyonlarca nüfus değildi.
Ukrayna’nın bağımsız bir çizgi izleyip Rusya’ya tabi olmaması çok farklı etnik
ve dinî yapıyı içeren eski Sovyet coğrafyasında bağımsızlık hareketlerini
alevlendirmiştir. O nedenle Rusya’nın imparatorluk olma yolunda en önemli
engellerden biri, Ukrayna’nın bağımsızlığı ile birlikte Slav birliğine karşı çıkışı
olmuştur: “Ukrayna’nın kaybı jeopolitik
açıdan çok önemliydi, zira o Rusya’nın jeostratejik seçeneklerini ağır biçimde
sınırladı. Baltık devletleri ve Polonya olmaksızın Ukrayna üzerinde kontrolü
elinde bulunduran Rusya, eski Sovyetler Birliği’nin güney ve güneydoğusundaki
Slav olmayan halklara egemen, iddialı bir Avrasya İmparatorluğu’nun lideri
olmanın peşinde koşabilirdi. Ancak Ukrayna ve onun 52 milyon soydaşı olmaksızın
Moskova’nın Avrasya İmparatorluğu’nu kurma yönündeki her türlü girişiminin
Rusya’yı ulusal ve dinsel olarak ayağa kalkmış Slav olmayan halklarla baş başa
bırakması olasıdır. Çeçenistan’daki savaş bunun belki de ilk örneğiydi. Bunun ötesinde
Rusya’nın gerileyen doğum oranı göz önüne alındığında, Ukrayna olmaksızın
salt Rus gücüne dayalı her türlü Avrasya Devleti kaçınılmaz olarak her geçen yıl daha az
Avrupalı ve daha fazla Asyalı olurdu. Ukrayna’nın kaybı yalnızca jeopolitik
olarak merkezi önemde değil, aynı zamanda
jeopolitik olarak hızlandırıcıydı.”[22]
Rusya’nın Slavik kimlik
inşasında önemli faktörlerden biri de Rusya’nın kendisini Ortodoks mezhebinin
merkezi ve temsilcisi görmesidir. Ukrayna’daki Ortodoks nüfus Rusya için çok
önemlidir. Rusya Ortodoks mezhebi üzerinden Batı’da etkili olmak istemektedir.
Ukrayna’da yaşanan kadife darbelerden sonra Ukrayna Ortodoks Kilisesi, 5 Ocak
2019’da bağımsızlığını ilan ederek Moskova’dan ayrılmıştır.[23]
Asırlardır Rus kimliğinin en temel taşıyıcı unsurlarından biri olan Rus
Kilisesi ile bağlar koparılmakla, Sovyet ülkelerindeki Hristiyan halkın
üzerindeki en önemli etkili unsurlardan biri ortadan kaldırılarak etnik
kimliklerin inşasının önü açılmıştır.
Rusya’nın Ukrayna’yı
işgal etmesi ile başlayan süreç ayrışmayı daha da derinleştirmiştir. Hollanda’daki Ortodoks kilisesi
cemaati, Rusya Ortodoks Kilisesi lideri Patrik Kirill’den Rusya’nın Ukrayna’yı
işgal etmesine son vermesini istemiştir. Rusya Ortodoks Kilisesi lideri Patrik
Kirill’in Hollanda’daki Ortodoks kilisesinin talebine olumsuz cevap vermesi
üzerine, “Amsterdam’daki 4 rahip ve diyakoz, Rusya Ortodoks Kilisesi’nden
ayrılma kararı almışlardır.”[24]
Bu gelişmeler, Rusya’nın Ortodoks Kimlik üzerinden Batı’da inşa etmeye
çalıştığı birleşik cephe hareketine ciddi bir darbe vurmuştur. Rusya’nın Sovyet
döneminde izlediği gizli Rus milliyetçiliğinin oluşturduğu şuuraltını Putin
Rusya’sı, eski Sovyet ülkelerinde yeni bir üst kimlik inşa etmek için kullanmak
istemiştir. Buna ilk ciddi karşı atak 2019 yılında kabul edilen dil kanunu ile
Ukrayna tarafından yapılmıştır.
Devlet Başkanı Petro
Poroşenko’nun, “dil, din ve askerî kapasite artırımı söylemleri üzerine
oturttuğu vatanseverlik söylemleri ülkede ulusal kimlik” inşa etmeye çalışması
farklı alt kimlikler arasındaki fay hattını derinleştirmiş ve halk arasında
ayrılık tohumlarının yeşermesine sebebiyet vermiştir. Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin
Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılması, dil kanununun çıkarılması, Ukrayna’da alt
kimlikler üzerine inşa edilmeye başlanan alt kimlik ayrışmasını
hızlandırmıştır. Bu süreçte Rus kimliği öne çıkmaya başlamıştır.
Böyle bir dönemde Rusya’nın
bir taraftan yöresel olarak Rus kimliğini ortaya çıkarmaya başlaması, diğer
taraftan Putin’in Ukrayna’yı ayrı bir millet olarak görmeyip Rus milletinin,
Slavik birliğin bir parçası olarak takdim etmesi önemli bir gelişme olmuştur. Bu duruma Zelenski, “Herhangi bir
dil, din ve etnik kimliği” merkeze almayan “Ukraynalı olmak” kimliğini öne
çıkararak cevap vermeye çalışmış ve seçim kampanyasını bu yaklaşım üzerine
oturtmuştur. Zelenski “Ukrayna’yı ve Ukraynalıları bölen meselelerden ziyade
birleştiren meselelere odaklanmak”[25] yaklaşımı
ile Rusların Slavik kimlik yaklaşımı karşı karşıya gelmiş ve yeni bir tartışmanın
başlayıp derinleşmesine sebebiyet vermiştir.
Rus Ortodoks Kilisesi’nin
ve Putin yönetiminin ortak kanaati Kiev, ilk Rus devletinin kurulduğu şehir
olup “Ruslar, Ukraynalılar ve
Belaruslular, Rus medeniyetini teşkil ettirmektedir.”[26]
Dolayısıyla Ukrayna’nın, bağımsızlık hareketini ayrı bir Ukraynalı kimlik
üzerine inşa etmiş olması, Rusya’nın Pan-Slavik kimlik üzerine inşa etmeye
çalıştığı büyüme stratejisine vurulan çok önemli bir darbe olmuştur. Ukrayna’nın
jeostratejik olarak en önemli ağırlığı Karadeniz’deki
limanlarıdır. Ukrayna’nın bağımsızlığı ile birlikte Rusya, Karadeniz’deki
limanlarını kaybederek çok önemli bir jeostratejik unsurdan mahrum kalmıştır: “Ukrayna’nın
bağımsızlığı aynı zamanda Rusya’yı -Odesa’nın, onun Akdeniz ve ötesindeki dünyayla
olan ticaretinin yaşamsal önemdeki kapısı olarak hizmet ettiği- Karadeniz’deki
belirleyici konumundan da yoksun bıraktı.”[27]
Ukrayna’da Soros
ekibinin organize ettiği kadife darbelerle Batı yanlısı siyasi hareketlerin
iktidar olması sonucu Ukrayna’daki etkinliğini gittikçe kaybeden Rusya, Kırım’daki
etnik hareketliliği fırsat bilerek Kırım’ı 2014 yılında işgal etmiş, önce
bağımsız bir cumhuriyet yapmış, sonra da ilhak etmiştir. Ukrayna’nın önemli stratejik avantajlarından
biri en ekonomik enerji ulaşım yolları üzerinde
olmasıdır. Rus, Türk Cumhuriyetleri petrol ve doğalgaz yolları Ukrayna
üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşmaktadır: “Ukrayna için, kendisinin Rusya’ya bağımlılığını azaltacak olan BDT’nin
gelecekteki karakteri ve enerji kaynaklarına daha özgürce erişim konuları
esastır. Bu açıdan Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan ile daha yakın
ilişkileri Kiev için önemli hâle gelmiştir ve daha bağımsızlıkçı devletlere
verdiği destek Ukrayna’nın Moskova’dan bağımsızlığını pekiştirme çabalarının
devamı olmaktadır.
Buna uygun olarak Ukrayna Gürcistan’ın Azeri petrol ihracatının batı
rotası olma gayretlerini desteklemiştir. Ukrayna aynı zamanda Rusya’nın
Karadeniz’deki etkisini zayıflatmak amacıyla Türkiye’yle iş birliği yapmış ve
Türkiye’nin petrol akışını Orta Asya’dan Türk terminallerine yönlendirme
çabalarını desteklemiştir.”[28]
Ukrayna’yı stratejik açıdan
önemli kılan diğer bir faktör de hem bir
tarım ülkesi hem de sanayileşmiş
bir ülke olmasıdır. Ülke Dinyeper nehri boyunca adeta ikiye bölünmüştür.
Dinyeper nehrinin batı yakası Katolik ve tarım bölgesi, doğu tarafı Ortodoks ve
sanayi bölgesidir: “Batı’nın 1990’lardaki
‘Önce Rusya’ politikası, Ukrayna’yı tam da yüzyıllardır bulunduğu yerde
bırakmıştı: Dinyeper nehri boyunca, Avrupa ve Rus odaklı bölgeler arasında
şizofrenik bir şekilde bölünen ve elli milyonluk nüfusuyla stratejik bir
konumda bulunan, potansiyelini kullanamayan bir ülke… Ukrayna, insanları Katolik tarımsal batısından, Ortodoks endüstriyel
doğusuna nadiren geçtiği iki farklı ülke gibidir. Batıda L’viv, Polonya’nın
Krakov’u gibidir.”[29]
Ukrayna’da Dinyeper nehrinin
doğusunda nükleer teknoloji ve nükleer enerji santralleri ile yüksek teknoloji
ürünü, uçak, helikopter, SİHA motor fabrikaları bulunmaktadır. Sovyetler’in dağılmasının, Soğuk
Savaş’ın 1991’de sona ermesinin ardından Ukrayna bağımsızlığını kazanmıştır. O
dönem itibarıyla Ukrayna, dünyanın en büyük üç nükleer gücünden biridir. “Nükleer silahların
azaltılması süreciyle başlayan görüşmelerde Kiev Hükûmeti, 1.900 adet
stratejik ve 2 bin 650 ila 4 bin 200 arasındaki taktik nükleer silahı
“güven koşuluyla” Moskova’ya devretmiştir.[30]
Silahları devretmesine karşılık o bilim insanları, mühendisler ve teknisyenler
Ukrayna’dadırlar. Bu, Ukrayna için önemli bir stratejik üstünlüktür.
Ukrayna’da bugünkü kavganın
ana nedeni Ukrayna’nın sahip olduğu bu stratejik önemden dolayıdır. Ukrayna’daki
savaş yeni başlamamıştır. Sadece savaşta kullanılan vasıtalar değişmiştir.
Ukrayna savaşı, Sovyetler’in çöküşü ve 1991 yılında Ukrayna’nın bağımsızlık
ilanı ile birlikte başlamış ve devam etmektedir. Bugün savaşta kullanılan
vasıtalar değişmiş, savaş kadife darbeler boyutundan askerî çatışma boyutuna
gelmiştir. O nedenle baştan beri Ukrayna’da yalnızca Ukrayna ile Rusya
savaşmamaktadır. Ukrayna’da dünya üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen güçler
savaşmaktadır. Bugünün daha iyi kavranabilmesi için dünyada ve Ukrayna’da vuku bulan
kadife darbeler zincirinin ama
aynı zamanda dünyadaki projelerin ve dünya hâkimiyeti için yapılmak
istenilenlerin tekrar gözden geçirilmesinde fayda vardır.
Ukrayna’da Kadife Darbeler: Soros-Zelenski Denklemi
Sovyetler Birliği’nin
çöküşü ile şer ittifakının (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail) öngördüğü strateji,
askerî savaşlar olmadan rakiplerin-düşmanların halk hareketleri ile iktidardan
düşürülüp hedef ülkelerin önce kantonlara, sonra da ayrı devletlere ayrılması
üzerine inşa edilmiştir. Sivil Toplum Kuruluşları (STK) kavramının Sovyetler
Birliği’nin çöküşünden sonra ortaya çıkarılıp servis edilmesi bir tesadüf
değildir.
Şer ittifakının hedef
ülkelerde seçilmiş halklara askeri müdahale ve askerî darbe yaptırabilmesi
kitleleri çok fazla rahatsız ettiğinden, hedef ülkeleri bizzat kendi halkları
üzerinden parçalamak, yok etmek için zehri bala karıştırarak halka
sunmuşlardır. Kadife darbeler
böyle bir yaklaşımın ürünüdür.
Kadife darbeler,
toplumun değişik kesimlerinin siyasi iktidara karşı olan tepkilerini tesadüfen,
rastgele kanalize eden darbe türleri olmayıp belli bir stratejiye uygun, belli
bir amaç ve hedef için toplumsal tepkileri organize eden ve yönlendiren
darbelerdir. Kadife darbelerde ana amaç için iyi tasarlanmış ana bir strateji
vardır. Ana hedefe ulaşmak için elde edilmesi öngörülen ara, yan hedefler ve
bunların elde edilebilmesi için uygulanacak taktikler hassas bir şekilde
belirlenmiştir. Stratejinin ara safhaları için yapılan planlamanın, siyasi
iktidarın hamlelerine karşı alması gereken şekiller ve geliştirilecek karşı
hamleleri, strateji uygulamaya sokulmadan önce ön görülmektedir.[31]
Seçim odaklı bir kadife
darbe girişimine karşı düşülebilecek en büyük hata, kadife darbecilerin
gerçekleştirdikleri eylemlerin birbirinden bağımsız, ilgisiz ve kopuk olduğuna
ilişkin bir değerlendirmenin yapılmış olmasıdır. Kadife darbecilerin taktik
başarısızlıklarının, stratejik bir mağlubiyet olarak ön görülmesi ve rehavete
dalınmasıdır.
Kadife Darbelerde Stratejik Genel Yapı
Gene Sarp’ın
eserlerinde iktidarları devirmek için öngörülen stratejinin ana eksenlerini
aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:[32]
Kadife darbenin üzerine inşa edilmesi gereken temel değerler: Demokrasi,
insan hakları, özgürlükler, çevre, adil seçim…
Ülke üzerinde etkili
olan iç, bölgesel ve küresel dinamiklerin analizi,
Kadife darbenin sembolü
olacak bir isim,
Lider / liderlik:
Kitleleri peşinden sürükleyecek bir lider / liderlik,
Kitlelere önderlik
edecek bir örgüt,
Slogan üretme:
Kitleleri sürükleyecek basit ve etkileyici sloganlar,
Medya desteği: Ulusal
ve uluslararası medya desteği,
Finansman: Ulusal ve uluslararası vakıf ve STK’ların
ekonomik desteği,
Eyleme öncülük eden
örgütlerin eğitimleri,
Psikolojik harekât: Olayların başlamasından önce,
olaylar esnasında ve olaylar sonrasında dozajı gittikçe artan bir psikolojik
harekât uygulanması,
Sürekli gerilim için
ülkenin fay hatlarını harekete geçirmek: “Ekonomik hileyle yönlendirme yaparak
bunalımı körüklemek”; “etnik ve mezhepsel farklılıkları kaşımak”,
Gayrimemnunların
ittifakını sağlama: Birleşik cephe hareketi,
Güvenlik güçlerini (asker, polis) kazanma ya
da tarafsızlaştırma,
Yargının desteğini
kazanma ya da tarafsızlaştırma,
Dış güçlerin (Bölgesel
ve küresel) desteğinin sağlaması,
Eylemlerin başlama
zamanı: Seçime 8-12 ay kala ilk eylemler başlatılmaktadır,
Sokak hâkimiyeti:
Taraftarları sürekli olarak sokakta tutarak yönetimin otoritesini ve iradesini
kırmak,
Siyasi iktidarı itibarsızlaştırma operasyonları,
Siyasi iktidarın iradesini çözme, panik hâli oluşturma ve hata yapmasını
sağlama operasyonları,
Siyasi iktidar içerisinde ihtilaflar meydana getirme, bölme, parçalama
operasyonları,
Siyasi iktidarı yalnızlaştırma operasyonları,
Kadife darbenin ana
amacını gölgeleme/perdeleme operasyonları,
Seçim sonuçlarına
hazırlık aşaması: “Biz öndeyiz fakat seçimlere hile karıştırılacak.”
Dış güçlerin seçim sonuçlarına itirazını ve gayrimeşru ilan etmesini
sağlamak.
Seçim Sonuçlarına itiraz ederek sokak eylemleri ile siyasi iktidarları düşürmek.
Bu çerçeveye bakıldığında şer ittifakının dün asker üzerinden hedef ülkede icra
ettiği operasyonu, Sovyetlerin çöküşünden sonra iş birlikçi STK’lar üzerinden
hayata geçirilmektedir. Sadece iş birlikçiler değişmiştir.
Kadife Darbelerin Genel Yönetim Yapısı
Dünyada bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan kadife darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı, Soros merkezli “Siyonist-Mason” bir kadro olmuştur. Bu, kadife darbelerin yönetimi anlamında ilk halkayı oluşturmaktadır ve uygulanan ülkelerin dışındadır (Şekil 1). Bu nedenle hedef ülkelerde ana stratejiye uygun bir şekilde kadife darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içindeki, o ülkenin vatandaşı konumundaki Mason-Sabatayist-Siyonist-İş birlikçilerden oluşan ikinci derecede bir beyin takımı daha vardır. Bunlar, mevcut siyasi iktidara ve sisteme karşı olan “gayrimemnun örgütleri” ve “kitleleri” harekete geçirip kadife darbe ana stratejisinin hayata geçirilmesini sağlamaktadırlar. Eylemci grup, ülkedeki tüm gayrimemnunları ya da önemli bir kısmını kuşatacak tarzda, öngörülen eylem türlerini devreye sokmakta ve ona göre davranmaktadır.
Kadife darbelerde yerli
iş birlikçiler aracılığıyla, iktidarları düşürerek ülkeleri içerden ele
geçirmek ana yaklaşım tarzıdır. Şer ekseni tarafından ülkeler içeriden
karıştırılmakta, etnik, mezhebi ve diğer tüm ayrılıklar tahrik edilmekte, tüm
gayrimemnunlar iktidar karşıtı bir safta birleştirilmek istenmektedir.
Finansman ve medya desteği, şer ekseni (Özellikle ABD ve Siyonizm) STK’ları
tarafından karşılanmaktadır.
Kadife Darbelerin Ortak Noktaları
Darbeyi
sembolleştirecek ve isim babası olacak çiçekler, renkler ve giysiler
seçilmiştir. İsimlendirmeler buna uygun yapılmıştır: Gürcistan Kırmızı-Gül
Devrimi; Ukrayna Turuncu-Kestane Devrimi; Kırgızistan Sarı-Lale Devrimi vb.[33]
Kitlelerin elbiseleri buna göre şekillendirilmiştir ve ellerinde çiçekler
bulunmaktadır.
Üniversite gençliği
öncü rolünü oynamıştır. Gençler, rock konserleri, eğlencelerle protestocuların
safına çekilmiştir. Batılılar gibi yaşamak isteyen gençler örgütlendirilmiştir.
Tek isimli bir gençlik
örgütü popüler hâle getirilip örgütlenme onun etrafında gerçekleştirilmiştir:
Sırbistan’da Otpor (Direniş), Gürcistan’da Kmara (Yeter), Ukrayna’da Pora (Zamanı geldi), Kırgızistan’da Birge
(Birlikte), Ukrayna’da Znayu, 100 sivil toplum örgütünü bünyesinde barındıran
bir çatı örgüt olmuştur. 30 bin kişilik bir öğrenci potansiyeline ulaşmıştır.
Kırgızistan’da çatı örgüt olarak Kel Kel, 170 sivil toplum örgütünü bünyesine
almıştır. [34]
İçerde ve dışarıda
medya desteği sağlanmıştır: Sırbistan’da B-92 Radyosu, Gürcistan’da Rustavi-2
Televizyonu, Ukrayna’da Kanal 5 Televizyonu, Kırgızistan’da Res Publica ve MSN
Gazeteleri, ayrıca Bişkek’teki ABD Dışişleri Bakanlığı’nın basımevi, 60 değişik
yayını basarak destek vermiştir.
Tümünün finansmanı
yabancı vakıf ve sivil toplum örgütleri tarafından karşılanmıştır. Sırbistan’da
Soros Vakıfları; Gürcistan’da Soros Vakfı, Freedom House Uluslararası Demokrasi
Enstitüsü; Ukrayna’da Soros’un Açık Toplum Vakfı, Freedom House, Amerikan
Cumhuriyetçi Partiye yakın IRI, Amerikan Demokrat Partiye yakın NDI sivil
toplum kuruluşları, ABD-Ukrayna Vakfı; Kırgızistan’da USAID, Freedom House,
National Democratic Institüte (NDI), International Republician Institute (IRI),
Open Society Institute (OSI, Soros’un Açık Toplum Enstitüsü) ödenmiştir.[35]
ABD elçilikleri
olaylara destek verip yönlendirme yapmışlardır. Sırbistan’da Belgrat ABD
Büyükelçisi Richard Miles, Gürcistan’da Tiflis ABD Büyükelçisi Richard Miles,
Ukrayna’da Kiev Büyükelçisi John Herbst, Kırgızistan’da Bişkek ABD Büyükelçisi
Steven Young.
Eylemi götüren
örgütlerin eğitimleri yabancı vakıflar tarafından finanse edilip Sırbistan
üzerinden gerçekleştirilmiştir. Sırbistan’daki örgütler, diğer ülke gençlik
örgütlerini eğitmede kullanılmıştır. Hatta Sırbistan gençliği, diğer
ülkelerdeki eylemlere bizzat iştirak etmiştir. Skaşvili (Gürcistan) ve
arkadaşları Soros Vakfı tarafından Belgrat’a götürülerek eğitilmişlerdir.
Sırbistan’daki Otpor örgütü (kitleleri kazanma ve yönlendirme konusunda) Pora (Ukrayna) üyelerini eğitmiştir. Znayu
tüm il ve ilçelerde seçmenlere seçimle ve adaylarla ilgili eğitim vermiştir.[36]
Moldova, Belarus, Rusya ve Orta Asya ülkelerinden gelen gençler eğitime tabi
tutulmuştur.
Muhalefet liderlerinin
tümü daha önce yönetimde bulunup bir şekilde dışlanmış olan kimselerdir. Batı’da
eğitim almış ve Batı eğilimlidirler. Bu ülkelerde gençliğin yanı sıra
kadınların önemli rolü olmuş, kadın liderler kitleleri sürüklemiştir. Kadın liderler:
Gürcistan’da Nino Burcanadze; Ukrayna’da Yulya Timaşenko; Kırgızistan’da Roza
Otunbayeva.
Ülkelerin hepsinde
etnik ve mezhepsel huzursuzluklar kaşınmıştır: Gürcistan’da Acara, Osetya, Abhazya,
Javakheti; Ukrayna’da Doğu-Batı, Rus-Ukraynalı, Rusça konuşan Ukraynalılar; Kırgızistan’da
Özbek-Kırgız.
Düğmeye seçimlerle
birlikte basılmıştır. Sırbistan (2000), Gürcistan (2003), Ukrayna (2004), Kırgızistan’da (2005).
Ancak bu ülkelerin tümünde seçimlerden yaklaşık 6 ay kadar önce seçimlerin adil
olması ve hile yapılmaması için kampanya açılarak farklı örgütler arasında
dayanışma sağlanmıştır. Bu arada kamuoyu hile konusunda şartlandırılarak bir
şuur altı oluşturulmuştur. Seçimlerden önce yapılan anketlerle muhalefetin
iktidardan daha ilerde olduğu kanısı yerleştirilmiştir. Seçimlerden sonra da
“Hile var.” diyerek kampanya başlatılmıştır. Yabancı vakıflar, medya ve
siyasiler işin içerisine girmiş, AGİT ve diğer gözlemci kuruluşlar aracılığıyla
seçim sonuçları, uluslararası camiaya taşınıp mevcut yönetim baskı altına alınıp
yalnızlaştırılmıştır. Ukrayna seçimleri ile ilgili olarak
ABD Başkanı Bush ve AB Dışişleri sorumlusu Javier Solana “Seçim sonuçlarını kabul etmediklerini”
ilan etmişlerdir. Ukrayna darbesinden
sonra George Soros’un; “Orta Asya ülkeleri de Ukrayna ve Gürcistan örneklerini
izleyerek değişmelidirler.”[37]
demesi, ABD Şirket Devletinin olaylara ne derece müdahil olduğunun bir
göstergesidir.
Bu ülkelerin hepsinde
yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, yandaşlık ve adaletsizlik en hâkim unsur
olmuştur. Değer sistemlerinde ciddi bir erozyon vardır. Millet olma bilincinde
ciddi kırılmalar mevcuttur. Batı’nın medya kitle kültürü, büyük bir Batı
hayranlığı oluşturmuş ve Batılı gibi yaşayabilmek için para etkin bir unsur
olarak öne çıkmıştır.
Ukrayna’da Soros Denklemi: Viktor Yuşçenko’dan Zelenski’ye
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden
sonra Ukrayna 8 Aralık 1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir. İlk devlet
başkanlığına Komünist Parti Ukrayna lideri Leonid
Kravchuk seçilmiştir. Üç yıl sonra Komünist Parti Ukrayna Merkez Komitesi
yöneticisi Leonid Kuchma devlet başkanı olmuştur. Ukrayna’nın bağımsızlık
ilanından sonra Soros, Açık Toplum Enstitüsü’nün Ukrayna’daki uzantısı olarak Uluslararası Rönesans Vakfı ile Özgürlükler
Evi’ni birer STK olarak kurarak kadife darbe için faaliyete
geçmiştir. Kuchma’nın Rusya’ya yaklaşması üzerine ABD/Batı/Soros tarafından “İstenmeyen adam” ilan
edilmiş; yerine Batı yanlısı bankacı Viktor Yuşçenko’yu getirmek için harekete geçilmiştir.[38]
Bu amaçla Soros’un iş birlikçi örgütleri olan Sırbistan’dan Otpor,
Gürcistan’dan Kmara devreye sokularak Ukrayna’da kadife darbeler için
gerekli örgütlenme alt yapısını oluşturmak üzere Sırbistan’da kadife darbe
eğitimi bazı Ukraynalılara verilmiş ve (M. Markovic, V. Kaskiv…) Pora adlı örgüt kurulmuştur. Pora
örgütünün lideri V.
Kaskiv, Soros çalışanıydı. Süreç içerisinde Kadife darbe için “Znayu” adlı yeni örgüt
kurulmuştur. Sırbistan’daki Otpor Örgütü (Kitleleri kazanma ve yönlendirme
konusunda) Pora (Ukrayna) üyelerini eğitmiştir. Znayu tüm il ve ilçelerde
seçmenlere seçimle ve adaylarla ilgili eğitim vermiştir.[39]
Ukrayna’daki kadife
darbe örgütlenmesi ve faaliyet yapabilmesi için gerekli para, Soros’un Açık
Toplum Vakfı, Freedom House, Amerikan Cumhuriyetçi partiye yakın IRI, Amerikan
Demokrat Partiye yakın NDI sivil toplum kuruluşları, ABD-Ukrayna Vakfı, İngiltere’nin Westminster Demokrasi
Vakfı, Alman Marshall Fonu tarafından karşılanmıştır. Yayın organı olarak Kanal
5 TV kurulmuştur.[40]
Seçim sonuçları
anketlerde öngörülenlere uygun çıkmayınca, her zaman olduğu gibi, “Seçimlere
hile karıştırıldı.” sloganı merkezli bir kampanya açılıp örgüt çatısı
altındaki tüm STK’lar harekete geçirilip büyük bir halk hareketi
başlatılmıştır. Halkın belli bir kesiminin meydanlara inip hâkimiyet kurması
sonucu seçimler yenilenmiştir. Seçimi Soros ekibi kazanmıştır. Böylece Soros
destekli kadife darbe, “Turuncu Devrim” gerçekleşmiş, adeta Soros iktidar
olmuştur: “Kadife darbenin sembol ismi
Yuliya Timoşenko Başbakan. Soros’un Açık Toplum Enstitüsü yöneticisi ve Kuçma
tarafından görevden alınan B. Tarasyuk Dışişleri Bakanı. Enstitü’nün
yönetim kurulu üyesi ve ABD’de askeri eğitim alan Y. Mostova’nın eşi A.
Gritsenko Savunma Bakanı. Pora lideri Kaskiv yeni
Başkan Yuşçenko’nun danışmanı.”[41]
Sorosçu Ukrayna
Başkanı Viktor Yuşçenko, ‘AB’ye ve
NATO’ya girme kararı’ vererek Rusya ile köprüleri atmış oldu.[42]
Ukrayna-Rusya arasındaki siyasi fay hattında enerji birikimi olmaya başlamış;
ilişkiler her geçen gün gerilmiştir. Daha sonraki seçimde iktidara
gelen -Rusça konuşan Donetskli-Viktor Yanukoviç, “Rusya ile ilişkileri düzeltti.” ve “Ukrayna-AB Ortaklık Antlaşması’nı
imzalamadı.” Yanukoviç’in AB-Ortaklık Antlaşması’nı imzalamaması üzerine
ülkede çok ciddi iç karışıklıklar olmaya başladı. “Yüzü aşkın
kişi hayatını kaybetti.” Yanukoviç, Ukrayna’yı terk etmek zorunda
kaldı.[43] Yanukoviç’in yerine gelen -“Turuncu
devrimin para destekçilerinden milyarder- “Petro Poroşenko, AB-Ukrayna Ortaklık Antlaşması’nı imzaladı
ve “Rusya ile her türlü askeri iş birliğini reddederek NATO’ya
katılacağını açıkladı.” Rusya buna, “Kırım’ı ilhak
ederek” cevap vermiştir.[44]
Ukrayna cumhurbaşkanlarından
en ilginç olan şahsiyet Volodimir Zelenski’dir. Yahudi bir ailenden gelmekte ve
“Göğsünü gere gere Yahudi’yim deyip
başında Kippa ile de dolaşmışlığı” olan ve Soros’un Ukrayna’daki
adamları ve örgütleri ile iş tutan biridir.[45]
Kendisi 1+1 TV’de Halkın
Hizmetkârı isimli televizyon dizisinde oynayan ve Ukrayna halkı
tarafından sevilen, izlenen komedyenler arasında yer alıyordu. Dizide devlet
başkanı seçilen mütevazı bir tarih öğretmeni olarak rol alan Zelenski,
yolsuzluklara, hırsızlıklara, adaletsizliğe savaş açmış biri konumundaydı. Başrolü
oynadığı senaryo, halkın içinde bulunduğu psikolojiye hitap ediyordu. Zelenski
de halkın psikolojisine tekabül eden bir rol üstlenmişti. Denilebilir ki halkın
gözünde bir kahramandı. Yıllarca siyaset yapan kokuşmuş politikacılara başkaldıran,
yolsuzluklarla mücadele eden, rüşvetçileri teşhir eden, iktidar yandaşı yalaka
medyayla dalga geçen, israftan kaçınan, makam aracı kullanmayan, bisikletle
dolaşan, koruma bile kullanmayan tabir caizse “Halkın Başkanı” diye bilinen
biriydi[46]
Dizi devam ederken Ukrayna’da erken seçim kararı alınmıştı. Zelenski 2019 yılbaşı gecesi, seçimlerden üç
ay önce dizinin oynadığı kanalda (1+1
TV) canlı yayına çıkıp devlet başkanlığına aday olduğunu ilan etmiştir.
Partisinin adı dizisinin adıydı: Halkın
Hizmetkârı.[47]
Zelenski, dizide
üstlendiği hayata geçirme sözü vererek halkın güvenini ve desteğini almış, üç
aylık bir çalışmanın sonucunda büyük bir başarı göstererek %73,2’lik bir oy
oranı ile cumhurbaşkanı seçilmiştir.[48] Bir komedyenin ani bir kararla parti kurup
çok yüksek bir oy oranı ile kazanması olağan bir durum değildir. Dizide geldiği
seviyeyi, “halkın kahramanı”, birileri hayata geçirip onun üzerinden Ukrayna’da
bir stratejiyi uygulamaya sokmaya çalışıyor olabilir. Kendisine destek veren ve
onu öne çıkaran birileri, bir mekanizma olmalıdır.
Zelenski’nin Halkın
Hizmetkârı Partisi, 2018’de oynadığı dizinin yapımcı şirketi Kvartal 95 Studio tarafından
kurulmuştur. Kvartal 95, 2003’ten
beri Ukrayna’da faaliyet gösteren bir televizyon eğlence şirketidir.[49]
Zelenski’nin finansörü ise 1+1 TV’nin sahibi ünlü oligark Igor Kolomoyskiy’dir.
Kolomoyskiy, 1963 yılında Ukrayna’da bir
Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğmuştur. Kadife darbe sürecinde George Soros’la
birlikte çalışmıştır. İlginç bir şekilde aşırı milliyetçidir ve Ukrayna
Milliyetçi Hareketi’ne her yıl milyonlar vermektedir. Ukrayna, İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi
vatandaşıdır. Kurduğu yapıyı İsviçre’den yönetmektedir. Genel olarak da
İsrail ve ABD’de yaşamaktadır. Rakipleri tasfiye etmek, sindirmek için Paralı Savaşçılardan oluşan özel birlikler
oluşturmuştur. Kadife darbecilerin (Turuncu devrimlerin, Yuşçenko, Timoşenko gibi...)
finansörü ve koruyucusu olmuştur.[50]
Zelenski’nin finansörü Kolomoyskiy, bu süreç içerisinde Ukrayna’da beş milyar dolarlık yolsuzluk/hırsızlık
yapmış ve Ukrayna’daki bankasına devlet tarafından el konulmuştur.[51]
Bu yolsuzluk, hırsızlık ve adaletsizliklerle savaşmak üzere yola çıkmış ve
halka söz vermiş Zelenski’yi yıpratan bir durumdu. Zelenski, halka verdiği
sözleri üç yıl içerisinde gerçekleştiremedi. Yoksa amacı bu değil miydi?
Zelenski’nin
seçildikten sonra yaptığı atamalar, onun karanlık bir ilişkiler ağına sahip
olduğuna işaret ediyordu: Zelenski
hukuk müşavirliğine Kolomoyskiy’nin kişisel avukatını atamıştır! Kvartal 95’in önde gelen isimlerini Ukrayna cumhurbaşkanlığı
idaresi ve başkan yardımcıları olarak atamıştır. Özellikle bunlardan birini
Ukrayna gizli servisi başkan yardımcılığı görevine getirmesi düşündürücüdür.
Atanan görev özel eğitim almış birilerine uygundur.[52]
Viktor Yuşçenko ve
Petro Poroşenko gibi AB ve NATO’ya Ukrayna’nın katılmasını istedi. ABD’ye
yaptığı bir ziyarette, ABD Başkanı Biden’dan bunu talep etti. Biden kendisine; “Üyelik talebiniz
hızlandıracağız.” tarzında bir cevap vermiş olmasına rağmen üç yıldır
bir sonuca gidilmedi. Ukrayna’nın ne AB’ye ne
de NATO’ya üyeliği olmadı. Zelenski’nin bu girişimleri, Ukrayna’nın Rusya ile
arasının daha da açılmasına sebebiyet verdi. Sanki birileri bunun böyle
olmasını istiyordu ve Zelenski’yi kullandılar. Kolomoyskiy’nin Zelenski’nin
finansörü olması bir tesadüf mü yoksa arkasında Soros’un bulunduğu küresel bir
organizasyonun görevlendirmesi miydi? Zelenski
ekibiyle Kvartal 95 Studio ve Kolomoyskiy’nin temsil ettiği yapı arasında ne
tür bir sözleşme ve bir iş bölümü yapılmıştır? Zelenski’nin gerçekteki
rolü nedir? Kendisine birileri tarafından uygulaması gereken bir yol haritası
ya da strateji verilmiş midir?
Pora örgütü lideri V.
Kaskiv’in Soros’un bir çalışanı olmasını göz önüne aldığımızda benzer
şekilde Kvartal 95 Studio şirketinin ve Kolomoyskiy’nin uluslararası
bağlantıları, özellikle Soros ekibiyle özel bir bağlantıları var mıdır? Şer
ittifakı ve özellikle Siyonizm’le özel bir ilgisi var mıdır? Bu bağlamda
Zelenski’nin durumu nedir? Zelenski, Ukrayna’yı güçlü, bağımsız bir devlet mi yapmak istiyordu
yoksa Rusya ile savaştırmak mı?
Bu soruların cevapları
zamanla ortaya çıkacaktır. Ancak savaş
boyu kullandığı dil, NATO ve AB ile Rusya’yı savaştırma dili idi. NATO’yu
sürekli olarak “arkada verilen sözlere sadık kalmamakla” eleştiriyor, hatta
suçluyordu. Konuşmalarında birileri tarafından kullanılıp terk edilmiş bir hâlin
yansıması vardır: “Yarın Soros destekli, Ukrayna halkını ölüme götüren, İsrail
itmeli Zelenski gerçeğini konuşalım, bir ülke ve halkı kullanılıp atılıyor,
algılanana değil gerçeğe bakalım birlikte!”[53] Suriye
politikasında Obama’nın Türkiye’yi aldatması gibi, birileri de Zelenski’yi
aldatmış olabilir mi?
Türkiye’nin Çıkarması Gereken Dersler
Küba Füze Krizi ve
Ukrayna olayından çıkarılabilecek dersler şunlar olabilir: Bölgesel ve küresel
güçler, denklik şartını göz önüne alarak birbirleri ile doğrudan savaşmayı
istemezler. Aralarındaki hesaplaşmayı, vekâlet savaşları ve taşeronlar eliyle
hayata geçirmeye çalışırlar. Yeri ve zamanı gelince de anlaşıp taşeronlarını
harcarlar. ABD hangi hak ve
delillere dayanarak önce Afganistan’ı sonra da Irak’ı işgal edip parçalamıştır. Libya’yı başta Fransa olmak üzere,
ABD, İngiltere, NATO ve Rusya bombalamış sonra da işgale girişmişlerdir; hangi
hak ve hukukla? ABD, Suriye’yi
parçalamak için PYD/YPG’yi hangi hak, hukuk kapsamında silahlandırmakta ve Türkiye’yi
güneyden kuşatmaktadır?
Yıllarca PKK’yı besleyen, destekleyen bir NATO ülkesi olan ABD değil midir? Türkiye’ye Suriye hava sahasını kapatan ABD ve Rusya değil midir? İzin vermedikleri takdirde Türkiye Suriye’deki ihanet şebekelerine havadan müdahale edememektedir? Hangi hakla bunu yapabilmektedirler? ABD’nin Yunanistan’ın Dedeağaç bölgesinde inşa ettiği askerî üssün amacı nedir? Bu üs, Türkiye’nin Batı’dan kuşatılması ve Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye düşürmesi değil midir? ABD, AB ve İngiltere; Mısır’da seçimle işbaşına gelmiş Mursi yönetimini bir “askerî darbe” ile deviren Sisi’yi, hangi hakla “demokrat” ilan edip kutlamışlar ve desteklemişlerdir?
Yukarıda ifade
edilenlerin çoğu, Türkiye’nin güvenlik sorunu ile ilgili olmasına rağmen NATO
ve ABD bunu hiç dikkate almamaktadır. Çifte standart kullanmak bunların özünde
vardır. Bunlar, çok yüzlü olup her renge girebilmektedirler: NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “Ukrayna bağımsız bir ülkedir. İstiyorsa
NATO’ya girebilir. Rusya buna saygı göstermek zorundadır.” Gazeteci
Ghida Fakhri, “Bu durumda ABD’nin
Küba ve Venezuela’ya olan tehditlerini nasıl değerlendirmeliyiz?”
Stoltenberg, “Ben gençliğimde Amerika’nın yaptığı korkunç şeylere karşı
sokaklarda yürümüş biriyim. Ama ABD’nin yaptığı bu korkunç
şeyler Rusya için bahane olmamalı.” [54]
Bugün Türkiye’yi
yönetenlerin aşağıda yer alan ifadeleri, geç kalınmasına karşılık, son derece
sevindiricidir: MHP lideri Devlet Bahçeli şöyle diyor: “Bu ülke ne çekmişse Amerikalılardan daha
çok Amerikancı olanlardan, NATO’dan daha çok NATO’cu davrananlardan, AB’den
çok AB’ci olanlardan çekmiştir. Hâlâ da çekmektedir. ‘NATO olmasaydı Türkiye
bölünürdü’ lafı, ABD’ye ‘kurşun askerlik’ yapanların hüsranla çerçevelenmiş
hezeyanlarıdır. Bu moderatörler ve program yapımcıları, bu tür sahte ve
tutsak alınmış sözde uzmanları daha ne zamana kadar TV ekranlarına
çıkarmaya devam edecekler?” İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu ise “Rusya, kendisine
karşı ABD tarafından yapılan çerçevelemeyi, sıkıştırmayı gördü. Uzun süre bir
hamle zamanı bekledi. BM’nin, NATO’nun ve dünyadaki küresel örgütlerin iflasını
hep beraber görüyoruz. Avrupa Soros kurallarıyla idare edilmekte. Savaşta ölen
bütün çocukların sorumlusu Soros’tur. Ukrayna’daki ve Suriye’deki çocukların
katili de odur. Kimse başka yerde suçlu aramasın.” açıklamasını yapıyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “Amerika, terör örgütleriyle mücadeleyi bırakın tam aksine onlara yüklü
miktarda silah, araç, gereç destekleri veriyor. DEAŞ’ı da PYD’yi de
kuran odur. Tabii FETÖ’yü de kendi koruma kalkanlarının içinde besleyip
büyütmeye devam ettiklerini unutmamak lazım. Türkiye’nin hem DEAŞ’a hem de PYD’ye
karşı operasyonlarını baltalayan Amerika’nın bu örgütler üzerinden hayata
geçirmeye çalıştığı senaryonun biz gayet iyi farkındayız.”[55]
ifadelerini kullanıyordu.
Türkiye’nin şer
ittifakının (ABD-İngiltere-Siyonizm-İsrail) şerrinden emin olması için kendi
ayakları üzerinde duracak şekilde devleti yeniden yapılandırması ve her şeyi
yerli ve millî olarak üretip yeni baştan inşa etmesi ve toplumsal dayanışmayı
mutlaka ve mutlaka sağlaması gerekiyor.
Ve “Hazır ol cenge eğer istersen
sulhu salah”. Unutmayalım ki; “Yardım almaya alışanlar zamanla buyruk
almaya da alışırlar.”
Ve unutmayalım ki; “Müminleri
bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi
arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (4/139)
[1] Burhanettin Can,
“Ukrayna-Kazakistan Hattındaki Kriz Neyin Habercisidir?-1: 3. Dünya Savaşının Mı Yoksa 5. Dünya Soğuk
Savaşının mı?” Umran, 2022, sayı:
331.
[2] Peskov: “Varlığımız Tehdit Edilirse Nükleer Silah Kullanabiliriz” https://www.amerikaninsesi.com/a/varligimiz-tehdit-edilirse-nukleer-silah-kullanabiliriz-rusya-ukrayna/6497213.html “Batı Yanıt Vermedi... Putin Neden Nükleer Kartını Oynadı?”, https://haberglobal.com.tr/dunya/putinin-nukleer-aciklamasi-gundem-oldu-neden-ihtiyac-duydu-162639 Abdullah Muradoğlu; “Nükleer Kalkan” Kimlerin İşine Yarıyor? ,Yeni Şafak, 1 Mart 2022,
[3] Metin Aktaşoğlu, “Yeniden 'Nükleer' Ağızlara Alındı! İşte Tarihin Akışını Etkileyen 3 Kriz” https://haberglobal.com.tr/dunya/dunyanin-yeni-nukleer-krizi-eski-krizler-nasil-cozuldu-163371
[4] “Medvedev’den ‘Nükleer Distopya’ Uyarısı”, https://www.amerikaninsesi.com/a/medvedev-den-nukleer-distopya-uyarisi-/6498213.html
[5] Peskov: “Varlığımız Tehdit Edilirse Nükleer Silah
Kullanabiliriz”, agy.
[6] Peskov: “Varlığımız
Tehdit Edilirse Nükleer Silah Kullanabiliriz”, agy.
[7] “Rusya Ekim
Füzelerini Hatırlattı: Savaş Tamamen Mümkün”, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/rusya-ekim-fuzelerini-hatirlatti-savas-tamamen-mumkun-41957940
[8] Akdoğan Özkan, “Dünya Nükleer Bir Savaşın Kıyısına Geldiğinde”,
https://t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/dunya-nukleer-bir-savasin-kiyisina-geldiginde,34488
[9] Akdoğan Özkan, agy.
[10] Burak Köylüoğlu, “İleri Düzey Oyun Teorisi Uygulaması: Küba Füze Krizi Bölüm I” https://www.stratejivefinans.com/ileri-duzey-oyun-teorisi-uygulamasi-kuba-fuze-krizi-bolum-i/
[11] Burak Köylüoğlu,
agy. “İleri Düzey Oyun Teorisi
Uygulaması: Küba Füze Krizi Bölüm II”, https://www.stratejivefinans.com/ileri-duzey-oyun-teorisi-uygulamasi-kuba-fuze-krizi-bolum-ii/
[12] Akdoğan Özkan, agy.
[13] Burak Köylüoğlu, agy. Akdoğan Özkan, agy.
[14] Akdoğan Özkan, agy.
[15] Akdoğan Özkan, agy.
[16] Bu rakamlar kitabın yayımlandığı yılın
verilerini yansıtmaktadır.
[17] Zbigniew
Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertuğrul Dikbaş - Ergun Kocabıyık, Sabah
Yayınları, 1997, s. 45.
[18] Zbigniew
Brzezinski, age., s. 50.
[19] Zbigniew
Brzezinski, age., s. 78-79.
[20] Zbigniew
Brzezinski, age., s. 82.
[21] Zbigniew
Brzezinski, age., s. 85.
[22] Zbigniew
Brzezinski, age., s. 85.
[23] Öner Buçukcu,
“Ukrayna Savaşı’nın Görünmeyen Yüzü: Büyük Rus Milliyetçiliğinin Yol Ayrımı”, https://www.perspektif.online/ukrayna-savasinin-gorunmeyen-yuzu-buyuk-rus-milliyetciliginin-yol-ayrimi/
[24] “Hollanda’daki
Ortodokslar Fener'e Bağlanıyorlar: Amsterdam Kilisesinde”, Yeni Şafak, 15 Mart
2022.
[25] Öner Buçukcu, agy.
[26] Öner Buçukcu, agy.
[27] Zbigniew
Brzezinski, age., s. 85.
[28] Zbigniew
Brzezinski, age., s. 126.
[29] Parag Khanna, Yeni Dünya Düzeni, çev.
Elif Nihan Akbaş, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2011, s. 57-67.
[30] Gürsel Tokmakoğlu, “Avrupa Güvenliği, Nükleer Tehdit ve Ukrayna”, https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/avrupa-guvenligi-nukleer-tehdit-ve-ukrayna/ ;
[31] Gene Sharp, Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein
Enstitüsü, 2010, s. 70-85.
[32] Gene Sharp, age., s. 10-36, 70-85.
[33] Sinan Oğan, Turuncu Devrimler, Bir Harf Yayınları,
İstanbul, 2004. Erhan Başyurt, “Kadife Devrimin Yeni Hedefi: Orta Asya”, Aksiyon, 28 Mart 2005, s. 34-37. Mark
Mac Kinnon, Renkli Devrimlerin Sırrı Yeni
Soğuk Savaş, Destek Yayınları, İstanbul, 2008.
[34] Sinan Oğan, age.,Erhan Başyurt, agy., Mark Mac Kinnon, age.
[35] Sinan Oğan, age.,Erhan Başyurt, agy., Mark Mac Kinnon, age.
[36]
Srdja Popovic, Matthew Miller, Devrim
Planı, Diktatörleri Devirmek, çev. Ebru Erbaş, Paloma Yayınları, İstanbul,
2015. Erhan Başyurt, agy.
[37] Erhan Başyurt, agy.
[38] Sinan Oğan,age., s. 230-257.
[39] Srdja Popovic,
Matthew Miller, age., Erhan Başyurt, agy.
[40] Mark Mac Kinnon,
age. Sinan Oğan,age.
[41] Sinan Oğan,age., s. 230-257. Soner Yalçın, “Soros’u
Desteklemek”, Sözcü, 25 Şubat 2022.
[42] Sinan Oğan,age., s. 230-257.
[43] Soner Yalçın, agy.
[44] Soner Yalçın, agy.
[45] Rafael Sadi, “Ukrayna
Liderinin Bilinmeyen Yönü... Yahudiler Arkasında Durmadı”, https://odatv4.com/makale/ukrayna-liderinin-bilinmeyen-yonu-yahudiler-arkasinda-durmadi-230531
[46] Yılmaz Özdil, “Ukrayna
Yazık Etti Ukrayna’ya”, Sözcü, 26
Şubat 2022.
[47] Ümit Zileli, “Bir Karanlık
Oligark! İgor Vasilieviç Kolomoyskiy”, Korkusuz,
1 Mart 2022.
[48] Ümit Zileli, agy.
[49] Mustafa Güldağı, “Zekenski Kimdir?”, https://threadreaderapp.com/thread/1497278925738848259.html
[50] Ümit Zileli, agy. Yılmaz Özdil, agy.
[51] Yılmaz Özdil, agy.
[52] Mustafa Güldağı, agy. Ümit Zileli, agy.
[53] https://www.veryansintv.com/sarayda-zelenskiy-catlagi-yigit-buluttan-erdogani-kizdiracak-sozler/
[54] Fuat Uğur, “Amerikan Muhipleri Cemiyeti’nin Üyeleri
Televizyon Ekranlarında”, Türkiye, 17
Mart 2022. https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/624561.aspx
[55]Fuat Uğur, agy.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder