19 Ağustos 2016 Cuma

KADİFE DARBEDEN ASKERİ DARBEYE-4: Üst Akıl Siyonizm: “Nil’den Fırat’a Vaad edilmiş Topraklar”

 (Milli Gazete)

Giriş

Geçen yazıda, 15 Temmuz 2016 büyük ihanet hareketinde yakalanan bazı subayların üzerinden 1 Amerikan Dolarının çıkmış olmasındaki sır, ele alınıp incelenmiştir.

Burada, üst beyin/akıl olarak Siyonizm’in mantığı, ana stratejisi ve darbe girişimi ile olan ilişkisi,  ana hatları ile ele alınıp incelenecektir.

Siyonizm’in Amentüsü (Temel Varsayımları)

Garaudy’e göre Siyonizm, merkezinde Yahudiliğin olduğu Tevrat ve Talmut’a dayandırılan dini, siyasi, ulusalcı ve sömürgeci bir doktrindir (1,2).

Siyonizm’in olmazsa olmazları, Amentüsü, temel kabulleri, aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Allah Tarafından Yahudilere ‘Vaad edilmiş Topraklar’ (!)

Yahudiler Allah Tarafından ‘Seçilmiş bir Halktır’, ‘Üstün bir Irktır’ (!)

Yahudiler ‘Arı Irktır’, ‘Saf Irk Olarak kalmalıdır’

Yahudi olmayanlar için ‘Etnik Temizlik ya da Soykırım’ yapılacaktır

‘Dünya Yahudileri İçin Bir Tek Devlet Vardır’: İsrail

Yahudilerin  ‘Dünya Hâkimiyeti’ için ‘Gizli Dünya Devleti’.

Bu temel kabullerden sadece birincisi, konumuzla çok yakından ilgili olduğu için ana hatları ile ele alınıp incelenmektedir.

‘Vaad edilmiş Topraklar’(!) Ya Da “Büyük İsrail Projesi”

Siyonistler, dindar olmamış olmalarına karşın Yahudilerin dini duygularını harekete geçirebilmek için dini terminolojiyi çarpıtarak kullanmayı bir yöntem olarak benimsemişlerdir. En çok da Tevrat’taki Tekvin 15/18 ayetini istismar etmişlerdir:

“Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.” (Tekvin, 15/18)

Bu, Hz. İbrahim’i takip eden müminlere yapılan bir vaad olmasına rağmen; Siyonist önderler bunu, İsrail oğullarının inançları ne olursa olsun, Allah tarafından yalnızca İsrail oğullarına, yanı bir ırka, yapılmış bir vaat olarak kabul etmekte ve tüm Yahudilere benimsetmeye çalışmaktadırlar.

Hareketin başlatıcı önderi Herzl, 1902’de yazdığı Altneuland adlı romanında “Ülkenin toprakları Akdeniz’den Fırat nehrine, güney Filistin’den Lübnan’a kadar uzanıyordu” (3) demekle; ‘Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların’ kendilerine ait olduğunu beyan etmiş oluyordu. Herzl’i takip eden tüm Siyonist önderlerin kafalarında, Yahudi devletinin sınırları konusunda hep bu gizli gündem var olmuştur. Ancak pratikte bunu zamana yayarak Weizmann’ın ‘ihtiyatlı manipülasyon politikasıyla’ gizleyebilmişlerdir. Herzl’i takip eden bütün Siyonist önderler, yol boyu, bu toprakların elde edilmesini, çok önemli bir stratejik hedef olarak sürekli dile getirmişlerdir:

“Madam Golda Meir: Bu ülke bizzat Allah tarafından yapılmış bir vaadin gerçekleşmesi olarak mevcuttur. O yüzden bu ülkenin yasallığı konusunda hesap sormaya kalkışmak gülünç olur. .”

“MenahemBeghin: Bu toprak bize vaad edilmiştir ve bizim bu toprak üzerinde bir hakkımız vardır” ...  “İsrail Peygamber’in toprağı İsrail halkına teslim edilecektir. Tamamı ve ilelebet.” (4)

“Ben Gurion: “Statükoyu devam ettirmek söz konusu değildir. Dinamik, genişlemeye yönelik bir devlet meydana getirmek zorundayız.”

“Moşe Dayan: Bizler Tevrat’a sahipsek, kendimizi Tevrat ehli olarak görüyorsak, Tevrat topraklarına da, yani Hâkimler ve Hz. İbrahim’den Hz. Musa’ya kadarki peygamberlerin topraklarına, Kudüs’e, Halil’e, Eriha’ya ve daha başka yerlere sahip olmamız gerekecektir.”

“... Bizler devletin sınırlarını tespit etmek mecburiyetinde değiliz.” (4)

“Dünya Yahudi Kongresi Başkanı NahumGoldmann’, 1956, Siyonist Kongre:

“Ben bir Arap lideri olsaydım İsrail’le asla görüşmeler yapmazdım. Çünkü biz onların vatanlarını aldık. Şüphesiz bu toprakları Tanrı bize vaat etmişti, fakat bu onlar için ne ifade eder? Bizim Tanrımız, onların Tanrısı değil ki…”(5).

“Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların ele geçirilmesinin” anlamı, Türkiye’nin parçalanması demektir. Siyonizm, doğduğu andan beri bu toprakları ele geçirmek istediğine göre onlar için Türkiye bölünmesi, parçalanması gereken tehlikeli bir düşmandır. Hiçbir zaman belini doğrultmamalı, ayağa kalkamamalıdır.

Türkiye’nin bağrında Siyonizm tarafından yürütülen sürekli bir sosyolojik savaş hep var olmuştur. Türkiye’deki bütün darbelere, özellikle, bu son darbe girişimine bu açıdan bakılmalıdır. Darbelerde iç beynin/aklın, Masonluk olmuş olması tesadüfi değildir. 15 Temmuz 2016 büyük ihanet hareketinin amacı,  “Büyük İsrail Projesi’nin” hayata geçirilebilmesi için gerekli zeminin hazırlanmasıdır. Bu darbe girişiminin icra şeklinden asıl amacın, yeni sosyolojik fay hatları inşa ederek Türkiye’yi içe kapatmak ve bölge ile ilişkisini zayıflatmak olduğu anlaşılmaktadır.

Siyonizm’in “Böl, Parçala, Yönet veya Yok et Politikası”: “Kaos Politikası”

Moşe Dayan’ın, “İsrail kudurmuş bir köpek gibi olmalı, kimsenin dokunamayacağı kadar tehlikeli.” (6) ifadesi, Siyonist stratejide, ana ilke olarak benimsenmiştir.

Siyonistler, tam bir Makyavelistirler; politikalarına, stratejilerine uygun gelen ne varsa onu savunur ve uygularlar (7). Siyonist yöneticiler, “Nil’den Fırat’a Kadar Olan Vaad Edilmiş Toprakların” (!), ele geçirilebilmesi için bu coğrafyadaki ülkelerin kaosa çekilerek bölünmesini ve yerlerine birbirleri ile kavgalı, İsrail’e muhtaç küçük devletlerin kurulmasını, Siyon önderlerinin Protokollerine (Beşinci Protokol ve Onuncu Protokol) dayalı stratejilerinin çok önemli bir ilkesi olarak benimsemişlerdir (8-10).

Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların ele geçirilebilmesi için Sudan, Lübnan, Libya, Mısır, Suriye, Irak,  İran ve Türkiye’nin parçalanması, buralarda birbirine düşman kukla devletlerin kurulması, Siyonizm’in değişmeyen stratejik hedefidir. Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te yayınlanan Kivunim (Yönelişler) dergisinde “80’li yıllar için İsrail’in stratejik plânları”  adlı bir makalede, bu strateji özetlenmektedir:

“Merkezde yer alan gövde olması bakımından Mısır, özellikle Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki giderek sertleşen çatışmalar gözüne alınırsa, şimdilik bir kadavradır. Bu ülkenin ayrı coğrafî eyaletlere bölünmesi, bizim Batı cephesi üzerinde, 1990’lı yıllar için siyasî hedefimiz olmalıdır.

Böylece Mısır bir kere parçalandıktan ve merkezî iktidardan yoksun bırakıldıktan sonra, Libya, Sudan ve diğer uzak ülkeler aynı çözülmenin içine gireceklerdir. Yukarı Mısır’da bir Kıptî devletinin kurulması ve daha az öneme sahip bölgesel kimliklerin oluşturulması, barış anlaşması yüzünden şimdilik geciktirilmiş, fakat uzun vadede kaçınılmaz olan bir gelişmenin anahtarıdır.

Dış görünüşüne rağmen, Batı cephesi Doğu cephesinden daha az problem çıkarıyor. Lübnan’ın beş eyalete bölünmesi... Arap dünyasının bütününde meydana geleceklerin müjdesini veriyor. Suriye ve Irak’ın etnik veya dinî kıstaslar bazında belli bölgelere ayrılması, uzun vadede, İsrail için öncelikli gaye olmalıdır. Bunun birinci safhası ise, söz konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.

Suriye’nin etnik yapıları, kendisini parçalanmaya hazır hâle getiriyor: Suriye’nin deniz sahili boyunca bir Şiî devleti, Halep’te ve Şam’da birer Sünnî devleti kurulabilir. Her halükârda Huran’la birlikte Ürdün’ün kuzeyinde -belki de bizim Golan’ımız üzerinde- kendi devletini oluşturmayı ümid eden bir Dürzi kimliği de ortaya çıkabilecektir...

Petrolce zengin ve iç mücadelelerin pençesindeki Irak, İsrail’in nişan çizgisindedir. Onun dağılması bizim için Suriye’ninkinden daha önemlidir, zira Irak, yakın vadede İsrail için en ciddî tehlikeyi temsil etmektedir.” (11)

Eskiden İsrail Yabancılar Bürosunda çalışmış olan OdedYinon’a göre “Diğer cephelerde de aynı yaklaşım geçerlidir; Lübnan, Suriye, Irak ve Arap yarımadası, Osmanlı döneminde Doğu Akdeniz sahillerinin durumu gibi, dini ve etnik küçük parçalara ayrılmalıdır.” (12)

1996 yılında P. Kur. Yb. Mehmet İlhan Ünver tarafından hazırlanan, “Ortadoğu Barış Süreci ve Türkiye Üzerine Etkileri” adlı raporda, “İsrail’in, Suriye ve Hatay’ın üçe bölünmesini” öngördüğü bilgisi yer almaktadır (12). Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan “Güneydoğuda Devam Etmekte Olan Bölücü Hareketin Gelecekteki Muhtemel Seyri ve Türkiye’nin Bütünlüğüne Etkileri” adlı dokümanda, “İsrail’in PKK’yi destekleyen ülkelerin başında yer aldığı ve su sorununun Suriye’den çok İsrailli mahfiller tarafından seslendirildiği” belirtilmektedir (12).

Dolayısıyla Siyonizm, ortaya çıktığı andan itibaren, ne İslam’ın, ne Osmanlı’nın ne de Türkiye’nin dostu olmuştur. Ana Stratejileri, Türkiye’nin bölünmesini öngörmektedir.

Sonuç: Türkiye’nin Askeri Gücünü Yok etmek ve Türkiye’yi Savaşa Sokmak

ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’in; “Dostumuz olan ülkeler, Washington tarafından çizilen genel çerçeve içerisinde kalmak kaydıyla bulundukları bölgede ki çıkarlarını kendileri hararetle takip etmeliler” (13) derken; “Dost ülkenin”(!), diğer ülkelerle olan ilişkilerinin çerçevesini belirlemiş olmaktadır. ABD tarafından çizilen çerçevenin dışına çıkanlara karşı her türlü operasyonun yapılacağı açık bir şekilde ifade edilmektedir. Türkiye’de yaklaşık olarak her on yılda bir darbe yapılmasının (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, Ecevit’e yapılan Operasyon, Özal’ın zehirlenmesi, 27 Nisan e-Muhtırası, Taksim Kadife Darbe Süreci, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi) ana sebebi, Türkiye’yi yönetenlerin, ideolojik yapısı ne olursa olsun, şer ekseninin (ABD-İngiltere- İsrail-Siyonizm) menfaatlerine karşı kendi ülkesinin menfaatlerini ön plana çıkarmasından dolayıdır. Başta siyaset olmak üzere tüm gönüllü kuruluşların /hareketlerin/ cemaatlerin/ STK’ların bu gerçeği görmesi, ona göre bir dil ve söylem kullanması, birlik ve beraberliği savunması ve dayanışma içerisine girmesi, tarihi bir mecburiyettir.

İsrail’in “80’li yıllar için İsrail’in stratejik planları”ında yer aldığı şekliyle hedef ülkeler de ilk yapılacak iş, “söz konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.” Ergenekon-Balyoz operasyonlarından sonra ve 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi süreci ve sonrasında ordu, ciddi bir yara almış ve itibar kaybına uğramıştır. Bulunduğumuz politik, stratejik ve ekonomik önemi çok yüksek bir coğrafyadan dolayı ordunun, milletin ordusu olarak yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi, şu gün en hayatı bir konudur. Cuntalarla, ihanet şebekeleri ile ordunun varlığı birbirine karıştırılmamalıdır. Aceleci, duygusal ve öfke ile yapılan uygulamalarla, darbeye karşı çıkmış olan subay kadrosunun şuur altına bir kin ve nefret yerleştirilmemelidir. Bunun için ordunun darbe yapmasının sebep ve sonuçlarını, çok objektif bir şekilde analiz edecek ve yeni bir senteze varacak ve ordunun yeniden yapılandırılmasına rehberlik edecek çok özel bir komisyon, çok acil olarak kurulmalıdır.

Diğer taraftan Türkiye, Saddam’ın Kuveyt’te düşürüldüğü tuzağa benzer şekilde Irak-Suriye hattında bir tuzağa düşmemelidir. Çünkü Siyon Önderlerinin Yedinci protokolüne göre İsrail’e düşman komşu devletler, birbiri ile savaşa sokulmak istenmektedir:

“Bize muhalefet eden devletlere, komşuları tarafından harp açtırabilecek durumda olmalıyız. Eğer bu komşu devletlerde bize karşı birleşirlerse, bir dünya savaşı çıkarmalıyız.” (8)

15 Temmuz İhanet hareketi, sadece sürecin bir parçasıdır; süreç devam etmektedir. Ana amaç, yeni sosyolojik fay hatları inşa ederek Türkiye’yi sosyolojik olarak bölmektir. Sosyolojik savaşın etkileri anında değil yıllar sonra görülebilir, yavaş ve tedricidir. Farkına varıldığı zaman da “Kurbağa haşlanmış” ve iş bitmiştir. Siyasi iktidar yeniden yapılanma yaparken kendi başına hareket etmemeli, farklı siyasi görüşleri, daha da önemlisi milletin, gönüllü kuruluşların/STK’ların görüşlerini almalıdır. Gizli sosyolojik savaş ajanlarına karşı teyakkuz halinde olmalıdır. Sosyolojik savaşa hizmet edecek “Batıdaki emsal çözümlere” gereğinden fazla önem vermemeli, itibar etmemelidir.

Bu süreçte her karşı görüşü, düşmanlık ve hainlik olarak görmek, nitelendirmek ve suçlamak yanlıştır, tehlikelidir.

Henüz Vakit Varken, Yarın Çok Geç Olabilir.

Kaynaklar

1- Garudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S:15

2- Garaudy R.,   İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996: 16-26

3- Garaudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S: 230-234.

4- Garaudy R.,   İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996, S: 171-190

5- Akyol, T.;  İsrail Ve İslam, Hürriyet 12. 07. 2014, (Mearsheimerand Walt, TheIsraelLobby, s. 96 naklen)

6- Aydın E.,  İsrail’in Türk kanıyla ulaşmak istediği nedir? Dünya Bülteni, 31.05.2010

7- Ford H.,  Beynelmilel Yahudi,  Otağ Yayınları, İstanbul, 1974, S: 72-75

8- Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971

9- Taylor A.R., İsrail’in Doğuşu, Pınar Yayınları,  İstanbul,1992, S: 53-65

10- Garudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S: 257-258.

11- Garaudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S: 205-208.

12- Vatandaş, A.,Armagedon, Türkiye-İsrail Gizli savaşı, TİMAŞ, İstanbul, 1997, S: 30-55)

13- Chomsky, N. Terörizm kültürü ABD Terörü, Pınar Yayınları, İstanbul 1991 s: 50

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...