(Milli Gazete)
Giriş
Geçen yazıda, 15 Temmuz 2016 büyük ihanet hareketinde
yakalanan bazı subayların üzerinden 1 Amerikan Dolarının çıkmış olmasındaki
sır, ele alınıp incelenmiştir.
Burada, üst beyin/akıl olarak Siyonizm’in mantığı, ana
stratejisi ve darbe girişimi ile olan ilişkisi, ana hatları ile ele
alınıp incelenecektir.
Siyonizm’in Amentüsü (Temel Varsayımları)
Garaudy’e göre Siyonizm, merkezinde Yahudiliğin olduğu
Tevrat ve Talmut’a dayandırılan dini, siyasi, ulusalcı ve sömürgeci bir
doktrindir (1,2).
Siyonizm’in olmazsa olmazları, Amentüsü, temel kabulleri,
aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Allah Tarafından Yahudilere ‘Vaad edilmiş Topraklar’ (!)
Yahudiler Allah Tarafından ‘Seçilmiş bir Halktır’, ‘Üstün
bir Irktır’ (!)
Yahudiler ‘Arı Irktır’, ‘Saf Irk Olarak kalmalıdır’
Yahudi olmayanlar için ‘Etnik Temizlik ya da Soykırım’
yapılacaktır
‘Dünya Yahudileri İçin Bir Tek Devlet Vardır’: İsrail
Yahudilerin ‘Dünya Hâkimiyeti’ için ‘Gizli Dünya
Devleti’.
Bu temel kabullerden sadece birincisi, konumuzla çok
yakından ilgili olduğu için ana hatları ile ele alınıp incelenmektedir.
‘Vaad edilmiş Topraklar’(!) Ya Da “Büyük İsrail Projesi”
Siyonistler, dindar olmamış olmalarına karşın Yahudilerin
dini duygularını harekete geçirebilmek için dini terminolojiyi çarpıtarak
kullanmayı bir yöntem olarak benimsemişlerdir. En çok da Tevrat’taki Tekvin
15/18 ayetini istismar etmişlerdir:
“Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar bu
diyarı senin zürriyetine verdim.” (Tekvin, 15/18)
Bu, Hz. İbrahim’i takip eden müminlere yapılan bir vaad
olmasına rağmen; Siyonist önderler bunu, İsrail oğullarının inançları ne olursa
olsun, Allah tarafından yalnızca İsrail oğullarına, yanı bir ırka, yapılmış bir
vaat olarak kabul etmekte ve tüm Yahudilere benimsetmeye çalışmaktadırlar.
Hareketin başlatıcı önderi Herzl, 1902’de yazdığı Altneuland
adlı romanında “Ülkenin toprakları Akdeniz’den Fırat nehrine, güney
Filistin’den Lübnan’a kadar uzanıyordu” (3) demekle; ‘Nil’den Fırat’a kadar
olan toprakların’ kendilerine ait olduğunu beyan etmiş oluyordu. Herzl’i takip
eden tüm Siyonist önderlerin kafalarında, Yahudi devletinin sınırları konusunda
hep bu gizli gündem var olmuştur. Ancak pratikte bunu zamana yayarak
Weizmann’ın ‘ihtiyatlı manipülasyon politikasıyla’ gizleyebilmişlerdir. Herzl’i
takip eden bütün Siyonist önderler, yol boyu, bu toprakların elde edilmesini,
çok önemli bir stratejik hedef olarak sürekli dile getirmişlerdir:
“Madam Golda Meir: Bu ülke bizzat Allah tarafından yapılmış
bir vaadin gerçekleşmesi olarak mevcuttur. O yüzden bu ülkenin yasallığı
konusunda hesap sormaya kalkışmak gülünç olur. .”
“MenahemBeghin: Bu toprak bize vaad edilmiştir ve bizim bu
toprak üzerinde bir hakkımız vardır” ... “İsrail Peygamber’in toprağı
İsrail halkına teslim edilecektir. Tamamı ve ilelebet.” (4)
“Ben Gurion: “Statükoyu devam ettirmek söz konusu değildir.
Dinamik, genişlemeye yönelik bir devlet meydana getirmek zorundayız.”
“Moşe Dayan: Bizler Tevrat’a sahipsek, kendimizi Tevrat ehli
olarak görüyorsak, Tevrat topraklarına da, yani Hâkimler ve Hz. İbrahim’den Hz.
Musa’ya kadarki peygamberlerin topraklarına, Kudüs’e, Halil’e, Eriha’ya ve daha
başka yerlere sahip olmamız gerekecektir.”
“... Bizler devletin sınırlarını tespit etmek mecburiyetinde
değiliz.” (4)
“Dünya Yahudi Kongresi Başkanı NahumGoldmann’, 1956,
Siyonist Kongre:
“Ben bir Arap lideri olsaydım İsrail’le asla görüşmeler
yapmazdım. Çünkü biz onların vatanlarını aldık. Şüphesiz bu toprakları Tanrı
bize vaat etmişti, fakat bu onlar için ne ifade eder? Bizim Tanrımız, onların
Tanrısı değil ki…”(5).
“Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların ele geçirilmesinin”
anlamı, Türkiye’nin parçalanması demektir. Siyonizm, doğduğu andan beri bu
toprakları ele geçirmek istediğine göre onlar için Türkiye bölünmesi,
parçalanması gereken tehlikeli bir düşmandır. Hiçbir zaman belini
doğrultmamalı, ayağa kalkamamalıdır.
Türkiye’nin bağrında Siyonizm tarafından yürütülen sürekli
bir sosyolojik savaş hep var olmuştur. Türkiye’deki bütün darbelere, özellikle,
bu son darbe girişimine bu açıdan bakılmalıdır. Darbelerde iç beynin/aklın,
Masonluk olmuş olması tesadüfi değildir. 15 Temmuz 2016 büyük ihanet
hareketinin amacı, “Büyük İsrail Projesi’nin” hayata geçirilebilmesi için
gerekli zeminin hazırlanmasıdır. Bu darbe girişiminin icra şeklinden asıl
amacın, yeni sosyolojik fay hatları inşa ederek Türkiye’yi içe kapatmak ve
bölge ile ilişkisini zayıflatmak olduğu anlaşılmaktadır.
Siyonizm’in “Böl, Parçala, Yönet veya Yok et Politikası”:
“Kaos Politikası”
Moşe Dayan’ın, “İsrail kudurmuş bir köpek gibi olmalı,
kimsenin dokunamayacağı kadar tehlikeli.” (6) ifadesi, Siyonist stratejide, ana
ilke olarak benimsenmiştir.
Siyonistler, tam bir Makyavelistirler; politikalarına,
stratejilerine uygun gelen ne varsa onu savunur ve uygularlar (7). Siyonist
yöneticiler, “Nil’den Fırat’a Kadar Olan Vaad Edilmiş Toprakların” (!), ele
geçirilebilmesi için bu coğrafyadaki ülkelerin kaosa çekilerek bölünmesini ve
yerlerine birbirleri ile kavgalı, İsrail’e muhtaç küçük devletlerin
kurulmasını, Siyon önderlerinin Protokollerine (Beşinci Protokol ve Onuncu
Protokol) dayalı stratejilerinin çok önemli bir ilkesi olarak benimsemişlerdir
(8-10).
Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların ele geçirilebilmesi
için Sudan, Lübnan, Libya, Mısır, Suriye, Irak, İran ve Türkiye’nin
parçalanması, buralarda birbirine düşman kukla devletlerin kurulması,
Siyonizm’in değişmeyen stratejik hedefidir. Dünya Siyonist Örgütü tarafından
Kudüs’te yayınlanan Kivunim (Yönelişler) dergisinde “80’li yıllar için
İsrail’in stratejik plânları” adlı bir makalede, bu strateji özetlenmektedir:
“Merkezde yer alan gövde olması bakımından Mısır, özellikle
Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki giderek sertleşen çatışmalar gözüne
alınırsa, şimdilik bir kadavradır. Bu ülkenin ayrı coğrafî eyaletlere
bölünmesi, bizim Batı cephesi üzerinde, 1990’lı yıllar için siyasî hedefimiz
olmalıdır.
Böylece Mısır bir kere parçalandıktan ve merkezî iktidardan
yoksun bırakıldıktan sonra, Libya, Sudan ve diğer uzak ülkeler aynı çözülmenin
içine gireceklerdir. Yukarı Mısır’da bir Kıptî devletinin kurulması ve daha az
öneme sahip bölgesel kimliklerin oluşturulması, barış anlaşması yüzünden
şimdilik geciktirilmiş, fakat uzun vadede kaçınılmaz olan bir gelişmenin
anahtarıdır.
Dış görünüşüne rağmen, Batı cephesi Doğu cephesinden daha az
problem çıkarıyor. Lübnan’ın beş eyalete bölünmesi... Arap dünyasının bütününde
meydana geleceklerin müjdesini veriyor. Suriye ve Irak’ın etnik veya dinî
kıstaslar bazında belli bölgelere ayrılması, uzun vadede, İsrail için öncelikli
gaye olmalıdır. Bunun birinci safhası ise, söz konusu devletlerin askerî
güçlerinin imha edilmesidir.
Suriye’nin etnik yapıları, kendisini parçalanmaya hazır hâle
getiriyor: Suriye’nin deniz sahili boyunca bir Şiî devleti, Halep’te ve Şam’da
birer Sünnî devleti kurulabilir. Her halükârda Huran’la birlikte Ürdün’ün
kuzeyinde -belki de bizim Golan’ımız üzerinde- kendi devletini oluşturmayı ümid
eden bir Dürzi kimliği de ortaya çıkabilecektir...
Petrolce zengin ve iç mücadelelerin pençesindeki Irak,
İsrail’in nişan çizgisindedir. Onun dağılması bizim için Suriye’ninkinden daha
önemlidir, zira Irak, yakın vadede İsrail için en ciddî tehlikeyi temsil
etmektedir.” (11)
Eskiden İsrail Yabancılar Bürosunda çalışmış olan
OdedYinon’a göre “Diğer cephelerde de aynı yaklaşım geçerlidir; Lübnan, Suriye,
Irak ve Arap yarımadası, Osmanlı döneminde Doğu Akdeniz sahillerinin durumu
gibi, dini ve etnik küçük parçalara ayrılmalıdır.” (12)
1996 yılında P. Kur. Yb. Mehmet İlhan Ünver tarafından
hazırlanan, “Ortadoğu Barış Süreci ve Türkiye Üzerine Etkileri” adlı raporda,
“İsrail’in, Suriye ve Hatay’ın üçe bölünmesini” öngördüğü bilgisi yer
almaktadır (12). Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan
“Güneydoğuda Devam Etmekte Olan Bölücü Hareketin Gelecekteki Muhtemel Seyri ve
Türkiye’nin Bütünlüğüne Etkileri” adlı dokümanda, “İsrail’in PKK’yi destekleyen
ülkelerin başında yer aldığı ve su sorununun Suriye’den çok İsrailli mahfiller
tarafından seslendirildiği” belirtilmektedir (12).
Dolayısıyla Siyonizm, ortaya çıktığı andan itibaren, ne
İslam’ın, ne Osmanlı’nın ne de Türkiye’nin dostu olmuştur. Ana Stratejileri,
Türkiye’nin bölünmesini öngörmektedir.
Sonuç: Türkiye’nin Askeri Gücünü Yok etmek ve Türkiye’yi
Savaşa Sokmak
ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’in; “Dostumuz olan
ülkeler, Washington tarafından çizilen genel çerçeve içerisinde kalmak kaydıyla
bulundukları bölgede ki çıkarlarını kendileri hararetle takip etmeliler” (13)
derken; “Dost ülkenin”(!), diğer ülkelerle olan ilişkilerinin çerçevesini
belirlemiş olmaktadır. ABD tarafından çizilen çerçevenin dışına çıkanlara karşı
her türlü operasyonun yapılacağı açık bir şekilde ifade edilmektedir.
Türkiye’de yaklaşık olarak her on yılda bir darbe yapılmasının (27 Mayıs, 12
Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, Ecevit’e yapılan Operasyon, Özal’ın zehirlenmesi, 27
Nisan e-Muhtırası, Taksim Kadife Darbe Süreci, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi)
ana sebebi, Türkiye’yi yönetenlerin, ideolojik yapısı ne olursa olsun, şer
ekseninin (ABD-İngiltere- İsrail-Siyonizm) menfaatlerine karşı kendi ülkesinin
menfaatlerini ön plana çıkarmasından dolayıdır. Başta siyaset olmak üzere tüm
gönüllü kuruluşların /hareketlerin/ cemaatlerin/ STK’ların bu gerçeği görmesi,
ona göre bir dil ve söylem kullanması, birlik ve beraberliği savunması ve
dayanışma içerisine girmesi, tarihi bir mecburiyettir.
İsrail’in “80’li yıllar için İsrail’in stratejik
planları”ında yer aldığı şekliyle hedef ülkeler de ilk yapılacak iş, “söz
konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.” Ergenekon-Balyoz
operasyonlarından sonra ve 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi süreci ve sonrasında
ordu, ciddi bir yara almış ve itibar kaybına uğramıştır. Bulunduğumuz politik,
stratejik ve ekonomik önemi çok yüksek bir coğrafyadan dolayı ordunun, milletin
ordusu olarak yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi, şu gün en hayatı bir
konudur. Cuntalarla, ihanet şebekeleri ile ordunun varlığı birbirine
karıştırılmamalıdır. Aceleci, duygusal ve öfke ile yapılan uygulamalarla,
darbeye karşı çıkmış olan subay kadrosunun şuur altına bir kin ve nefret
yerleştirilmemelidir. Bunun için ordunun darbe yapmasının sebep ve sonuçlarını,
çok objektif bir şekilde analiz edecek ve yeni bir senteze varacak ve ordunun
yeniden yapılandırılmasına rehberlik edecek çok özel bir komisyon, çok acil
olarak kurulmalıdır.
Diğer taraftan Türkiye, Saddam’ın Kuveyt’te düşürüldüğü
tuzağa benzer şekilde Irak-Suriye hattında bir tuzağa düşmemelidir. Çünkü Siyon
Önderlerinin Yedinci protokolüne göre İsrail’e düşman komşu devletler, birbiri
ile savaşa sokulmak istenmektedir:
“Bize muhalefet eden devletlere, komşuları tarafından harp
açtırabilecek durumda olmalıyız. Eğer bu komşu devletlerde bize karşı
birleşirlerse, bir dünya savaşı çıkarmalıyız.” (8)
15 Temmuz İhanet hareketi, sadece sürecin bir parçasıdır;
süreç devam etmektedir. Ana amaç, yeni sosyolojik fay hatları inşa ederek
Türkiye’yi sosyolojik olarak bölmektir. Sosyolojik savaşın etkileri anında
değil yıllar sonra görülebilir, yavaş ve tedricidir. Farkına varıldığı zaman da
“Kurbağa haşlanmış” ve iş bitmiştir. Siyasi iktidar yeniden yapılanma yaparken
kendi başına hareket etmemeli, farklı siyasi görüşleri, daha da önemlisi
milletin, gönüllü kuruluşların/STK’ların görüşlerini almalıdır. Gizli
sosyolojik savaş ajanlarına karşı teyakkuz halinde olmalıdır. Sosyolojik savaşa
hizmet edecek “Batıdaki emsal çözümlere” gereğinden fazla önem vermemeli,
itibar etmemelidir.
Bu süreçte her karşı görüşü, düşmanlık ve hainlik olarak
görmek, nitelendirmek ve suçlamak yanlıştır, tehlikelidir.
Henüz Vakit Varken, Yarın Çok Geç Olabilir.
Kaynaklar
1- Garudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul
S:15
2- Garaudy R., İsrail Mitler ve Terör, Pınar
Yayınları, İstanbul, 1996: 16-26
3- Garaudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S:
230-234.
4- Garaudy R., İsrail Mitler ve Terör, Pınar
Yayınları, İstanbul, 1996, S: 171-190
5- Akyol, T.; İsrail Ve İslam, Hürriyet 12. 07. 2014,
(Mearsheimerand Walt, TheIsraelLobby, s. 96 naklen)
6- Aydın E., İsrail’in Türk kanıyla ulaşmak istediği
nedir? Dünya Bülteni, 31.05.2010
7- Ford H., Beynelmilel Yahudi, Otağ Yayınları,
İstanbul, 1974, S: 72-75
8- Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları,
İstanbul, 1971
9- Taylor A.R., İsrail’in Doğuşu, Pınar Yayınları,
İstanbul,1992, S: 53-65
10- Garudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul S:
257-258.
11- Garaudy R., Siyonizm dosyası, Pınar yayınları,İstanbul
S: 205-208.
12- Vatandaş, A.,Armagedon, Türkiye-İsrail Gizli savaşı,
TİMAŞ, İstanbul, 1997, S: 30-55)
13- Chomsky, N. Terörizm kültürü ABD Terörü, Pınar
Yayınları, İstanbul 1991 s: 50
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder