(Milli Gazete)
“Onlar, yalana kulak verenler, sana gelmeyen diğer topluluk
adına haber toplayanlardır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra
saptırırlar.”
(5 Maide 41)
GİRİŞ
Bugün’ün dünyasında, bölgesel ve küresel güçler arasında bir
hâkimiyet mücadelesi vardır. Büyük Ortadoğu coğrafyasında, geçmiş yazılarda
isimlerini verdiğimiz yaklaşık 15 proje çatışmaktadır. Bu coğrafyada, şartlara
bağlı olarak yeni ittifaklar kurulmakta ve var olanlar çözülmektedir. Bununla
beraber bölgesel ve küresel güçler arasında psikolojik ve sosyolojik savaş
devam ederken, taşeronlar üzerinden Libya, Suriye, Irak, Yemen, Somali ve
Afganistan’da askeri savaş da yürütülmektedir.
Bu coğrafyada çatışan güçler arasında kıran kırana bir
psikolojik, sosyolojik ve istihbarat savaşları yaşanmaktadır. Psikolojik ve
istihbarat savaşları, sosyolojik savaşın başarıya ulaşabilmesi için gerekli
zemini hazırlamakla ilgilidir. 15 Temmuz askeri
darbe girişimi, şer ittifakı desteğiyle icra edilmiş sosyolojik savaş amaçlı
bir harekettir. Bu hareket, Türkiye’yi sosyolojik olarak önce kamplaştırmak,
sonra da ayrıştırmak ve bölmek niyetindeydi. Yine şer ittifakı merkezli
yürütülen psikolojik harekâtla da hedefine ulaşmaya çalışmaktadır.
Türkiye’de ve bölgede vuku bulan aşağıdaki olaylar, bu
açıdan yeniden değerlendirilmelidir:
- NATO
toplantısındaki skandal: Mustafa Kemal ve Erdoğan’ın düşman olarak
gösterilmesi,
- 17-25
Aralık 2013 yargı darbesinin küreselleştirilmesi. ABD yargısının,
Halk Bankası üzerinden Türkiye’ye yargı savaşı açması.
- Kılıçdaroğlu’nun,
Erdoğan’ın ve Binali Yıldırım’ın ailesinin ekonomik ilişkileri ile ilgili
iddiaları,
- “Bağımsız
Kürdistan Referandumunun” yapılması sonrasında meydana gelen olaylar ve
bunun Türkiye’ye yansıması, zihinsel karmaşa,
- İsrail-Suud
İttifakı ve “Suud Müftüsünün verdiği fetva”, Türkiye-Suud İlişkilerinde
bunalım,
- Katar
Krizi ve Türkiye’yi yalnızlaştırma Operasyonu,
- ABD’nin,
Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma açıklaması ve Türkiye’nin
tepkisi,
- Türkiye
- İran - Rusya
- Suriye arasında
Suriye’nin geleceği ile ilgili görüşmeler,
- ABD-PYD-YPG-PKK-İŞİD
İttifakı, ABD’nin bölgeye silah yığması,
- Mısır
Sina’da camiye yapılan saldırı.
Bu ve buna benzer olaylarla ilgili Türkiye’de, dozajı
gittikçe artan pis bir propaganda ve bir psikolojik harekât/savaş, yoğun bir
şekilde medya/sosyal medya, internet ve fısıltı gazetesi üzerinden
yürütülmektedir. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak için, sağlıklıli
bir bilgiye, özel bir gayrete ihtiyaç vardır.
Konunun önemine binaen bu yazıda, psikolojik savaş’ın ne
olduğu ve hangi amaçlarla kullanıldığı ana hatlarıyla incelenecektir.
PSİKOLOJİK SAVAŞ NEDİR?
Psikolojik savaş, değer sistemleri, ülkeler ve milletler
arasındaki mücadelede uygulanan bir mücadele şeklidir. İnsanlık tarihinin
başlangıcından itibaren kullanılmış olmasına rağmen, sistemleştirilmesi ve çok
etkin hale gelmesi, 20. asırda olmuştur.
Psikolojik savaş, “Askerî silah ve askerî harekât dışında
mütalâa edilebilecek olan bütün araçların ve eylem şekillerinin kullanılmasıyla
yürütülen bir savaş şekli” (1) olarak tanımlanmaktadır.
Psikolojik savaşta amaç, zihinleri yıpratarak insanların
karar verme mekanizmasını dumûra uğratmaktır. Psikolojik savaşın hedefi, karar
verici merkezlere veya güçlere karşı, bir ülke halkının veya bir grubun
direncini kırmak; onu kaosa sürükleyerek kararsızlığa itmek, sonuçta suçlu
psikolojisine sokarak teslim olmasını sağlamaktır. Suçlu olduğunu kabullenen
fert, grup veya toplumun, yeniden eğitilerek mevcut otoriteye itaatinin
sağlanması temel hedeftir. Bu savaşta muhataplar, hareket edemez hale getirilip
suçlanır, suçlu hale sokularak teslim alınır ve eğitilerek sisteme, otoriteye
bağlı hale getirilir.
Bu amaçla insanlar, sürekli birbiriyle çelişen yoğun bir
bilgi bombardımanına tâbi tutulurlar. Günlük hayatın içinde yorgun düşen
insanlar, bu tezatlar yumağı içinden, doğru olanları, bulup ayıklayamaz ve
şaşırırlar. Suçlanan kesimin, suçlu olduğuna veya iddiaların doğru olduğuna
inanarak kendisini, zihnî yorgunluktan kurtarmaya çalışırlar.
PSİKOLOJİK SAVAŞ, İHTİLAFLAR ÇIKARMA VE AYIRMA TAKTİKLERİ
Psikolojik savaşta, savaşı yürüten merkezin çeşitli kolları,
farklı ideolojiler ve farklı örgütler aracılığıyla ihtilafları körüklerler.
Karşılıklı suçlamaların yapılması sağlanarak, ülkede gerilim artırılır. Halk,
bu suçlama ve bilgi bombardımanı anaforunda, korkuya kapılarak tarafsızlık
yolunu seçebilir.
Psikolojik savaşın başarılı yürütülebilmesinin en temel
unsurlarından biri; savaşı yürüten merkezin, psikolojik savaş açacağı
grup, cemaat veya
topluma, değişik teşkilat, yapı veya fertler aracılığıyla sızma işlemidir.
Sızma işlemi, yıllar öncesinden başlar; istenen şahıs veya örgüt, istenen
konuma getirilinceye kadar, sabırla bir mücadele yürütülür: Gülen Hareketi
Örneği.
Psikolojik savaşı yürüten merkez, örümcek gibi ağlarını
örer, ilmikler, düğümler atar. Mekanizma tamamlandıktan sonra, bu sahte
örgütler ve şahıslara, “dolambaçlı harp taktiği” uygulanarak saldırılır ve
yavaş yavaş meşhur olmaları sağlanır. Sonra yoğun bir saldırı başlatılarak,
teşkilat/cemaat içinde ihtilaflar meydana getirilerek bölme, parçalama ve yok
etme işlemi gerçekleştirilmek istenir. Türkiye’de, 28 Şubat Postmodern Darbe
sürecinde Ali Kalkancı ve Aczimendiler operasyonu. Irak-Suriye denkleminde El Kaide-İŞİD
Operasyonu gibi.
Bu operasyonlarla, bazen arzu edilen şahıs liderliğe
yükseltilebilir. Bazen de, kamuoyunda arzu edilen hedef ele geçirilmiş ise,
hiçbir şey yokmuş gibi suskunluk tercih edilir ve işler bir başka bahara
ertelenir. Bazen kullanılan şahıs veya örgütler, kullanan irade için tehlike
arzetmeye başlamışsa ortadan kaldırılmaları, temizlenmeleri de söz konusu
olabilir: Ergenekon Operasyonu.
1960-2017 döneminde Türkiye’deki toplumu kamplaştırıp
birbirine kırdıran ve bu yolla şartları olgunlaştırıp siyası iktidarları
yıpratarak darbeye zemin hazırlayan, aynı derin mekanizmaya bağlı, düşman
görünen kardeşlerdir.
Size rağmen, sizin adınıza, sizi yok etmek için, örgüt
kurmak ve örgütlemek, psikolojik savaşın mantığıdır. Bugün Ergenekon’un ve FETÖ’nün
yapısında bu fotoğraf, çok daha iyi bir şekilde görülebilmektedir. Türkiye’de
11 Eylül 1980 günü akan kanın, 12 Eylül 1980 gününde birden bire kesilmiş
olması, bir tesadüf değildi.
PSİKOLOJİK SAVAŞ, BULANIK PROPAGANDA, DİPLOMASI VE ASKERİ
MÜCADELE
Psikolojik savaş, tek başına bir işe yaramaz; genel olarak,
diplomatik ve askeri faaliyetlerle birlikte kullanılır (2). Türkiye’de her
ihtilaldan önce yoğun bir psikolojik savaş ortamı yaşanması, yığınla cinayet
işlenmesi, sabotaj ve bombalanma eylemlerinin olması, halkın susturularak
teslim alınması içindi (3, 4).
Psikolojik savaşta, aşırı hırs, asilik, şımarıklık, korku
duygusu çok kullanılan temel yardımcı eğilimlerdir. Bu eğilimler kullanılarak
örgütlenme, cephe hareketi ve yıpratma hareketi yürütülür. Psikolojik savaşta,
açık, gizli, yarı gizli olacak şekilde propaganda yapılır. Psikolojik savaş,
hemen hemen bulanık propaganda ağırlıklıdır; kaynağı açık değildir. “belgeler
var”, “İddialar var”, “duyumlar var” “halk arasında söylentiler var” şeklindeki
değerlendirmeler, psikolojik savaşta çok sık kullanılan ifadelerdir.
SONUÇ: MÜSLÜMANLAR ŞER GÜÇLERİN PSİKOLOJİK SAVAŞINA KARŞI
DUYARLI OLMALI VE BİRLİKTE HAREKET ETMELİDİRLER
Psikolojik savaş, kesintisiz bir mücadele şekli olup,
günümüzde ileri teknoloji kullanılarak yürütülmektedir. Toplum, yoğun bir bilgi
bombardımanına tâbi tutulmaktadır. Genel olarak topluma sunulan 100 bilgiden
99’u doğru, bir tanesi yanlıştır. 99 doğru bilgi, sadece o yanlış olan bir tek
bilginin, toplum tarafından ya da muhataplar tarafından doğru kabul edilip
kullanılması için sunulmaktadır.
Bugün hedef, Türkiye’nin diz çöktürülüp parçalanmasıdır.
Bunu Türkiye’de yaşayan herkesin görmesi gerekir.
O nedenle, ortalıkta dolaşan haberlerin sıhhat derecesi
araştırılmadan, analiz edilmeden kullanılması, düşman ve rakip güçlerin
emellerine hizmet etmekten başka hiçbir işe yaramaz. Günümüzde Sosyal medya
aracılığıyla bu çeşit yanlış bilgilendirmeler çok yapılmaktadır. Sosyal medya
kullanıcılarının bu konuda özel bir dikkat göstermesi, sorumlulukla hareket
etmesi gerekmektedir.
Öncelikle Türkiye’yi yönetenlerin bu gerçeği görmesi
gerekir. Ortalığa salınan her bilgiye, anında cevap verme yerine; çok hızlı ve
sağlam bir analiz ve sentez yapılıp, bilginin muhtemel kaynakları araştırılıp,
niyeti ve hedefi okunup, ona göre bir söylem ve tavır belirlenmelidir.
Geçmişte Dağlıca, Aktütün, Çukurca, Uludere, Reyhanlı
olayları ve RF4 ve Rus uçağının düşürülmesi ile ilgili siyasi iktidar
mensuplarının, ilk 7 gün içerisinde yaptığı açıklamaların kahir ekseriyeti,
yanlış çıkmıştı. Ayrıca siyasi iktidar mensuplarının yaptığı açıklamalar
arasında da çok ciddi tezatlar vardı.
Bugün benzer hata, ABD’deki Halk Bankası Davası, Rıza
Zarraf’ın ve Kılıçdaroğlu’nun iddiaları ile ilgili yapılan açıklamalarda
tekrarlanmaktadır. Üç farklı durum tezahür etmektedir: 1- Siyasi iktidarın bir
mensubunun yaptığı bir açıklama, diğeri tarafından adeta yalanlanmaktadır. 2-
Bir şahsın bir konuda yaptığı bir açıklama, birkaç gün sonra aynı şahsın, aynı
konuda yaptığı bir açıklama ile tekzip edilmektedir. 3- Siyasi iktidarın ya da
muhalefetin fikrine aykırı olan her şey, ihanet olarak yorumlanıp, muhatap
suçlanmaktadır.
Türkiye, çok iyi yetişmiş psikolojik savaş/harekât
uzmanlarına sahiptir. Siyasi iktidar, bu uzmanlardan bir kriz masası kurmalı,
onlarla işbirliği içerisinde süreci yönetmelidir.
Ayrıca Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye’nin içinde birlik ve
beraberliği sağlayacak bir dil, bir söylem ve bir davranış ortaya koyması ve
tüm muhalefetle tokalaşması ve siyasi mücadeleye bir seviye kazandırması tarihi
bir sorumluluktur.
Henüz Vakit Varken!
Kaynaklar: Korkut, R., Psikolojik Savunma, Ankara (1975)
s.2-5, • Megret, M., Psikolojik Savaş, Varlık Yayınları, İstanbul(1972), s.103,
• Chomsky, N, ABD Terörü, Terörizm Kültürü, Pınar Yayınları, İstanbul,(1991)
s.22-23. • Can, B., “Halkı Sindirme Operasyonları”, Umran, İstanbul 1996. •
Mevdudi, Kur’an’a Göre Dört Terim, Düşünce Yay., İst., 1979, s.23
PSİKOLOJİK SAVAŞTA KAVRAM YOZLAŞTIRILMASI
Psikolojik savaş, muhatabın zihni üzerine yoğunlaşmış, iradesini
çözmeye, suçlu olduğuna inandırmaya ve teslim almaya dönük bir savaş olarak,
muhatabın teslim alınıp eğitilmesi ve eski sisteme kazandırılmasını hedefler. O
açıdan bir ideoloji veya bir sisteme karşı mücadele veren insanların, uğrunda
mücadele verdikleri düşünce ve fikirlerin gözden düşürülmesi gerekir. Fikri
temsil eden şahısların yıpratılması önceliklidir. Bu amaçla, diğer psikolojik
savaş faaliyetlerinin yanı sıra, o inanç veya düşünce sistemindeki temel
kavramların anlamları çarpıtılarak, anlam alanlarının içi boşaltılarak halk
yanıltılmaya çalışılır (1).
Kavramların yıpratılması, gözden düşürülmesi, çarpıtılması
değişik şekillerde yapılabilir. Birincisi; kavramlar, özel sıfatlarla
nitelendirilerek korkutucu, ürkütücü bir görüntüye sokulur. İslâm’a “Ortaçağ
düşüncesi”, “Çöl kanunu”, “Gerici düşünce”, “Çağdışı düşünce”, “İrtica”;
Müslümanlara, “gerici”, “yobaz”, “çağdışı”, “bedevi”, denmesinin sebebi budur.
Kavramların içinde aşağılama ve suçluluk ifadeleri bulunur
Cumhuriyet Tarihi boyunca İslâm’a “Çöl kanunu”, Hz.
Peygambere “Çöl bedevisi” denerek, İslâmiyet geniş halk kitlelerinin,
özellikle, okuyan nesillerin gözünden düşürülmeye çalışılmıştır. Bilim adamı
(!), aydın (!) ve sanatkar (!) denilen kesimlerin öncülüğünde, medya
aracılığıyla yürütülen bu geniş kampanya ile Allah ve Din kavramları önemsiz,
hattâ anlamsız kavramlar haline dönüştürülmek istenmiştir. Bu, tarihsel bir
olgu olarak hep var olmuştur (11 Hud 92; 39 Zümer 67; 6 Enam 91).
Mevcut sistemin kirlenmesi, toplumun maddi ve özellikle
manevi ihtiyaçlarına cevap verememesi ve halkın İslâm’a daha istekli, daha
şuurlu bir şekilde yönelmesi durumunda, bu kez önceden toptan reddedip,
karaladıkları kavramlara, başka anlamlar vererek sahip çıkmaya çalışılır. Bu
da, kavramları yozlaştırmanın ikinci şeklidir: “Onlar, kelimeleri konuldukları
yerlerinden saptırırlar” (5 Maide 13) ayetinde dikkat çekilen tehlike budur.
Bu şekilde kendi düşünce ve değer sistemini koruyarak, üzerine yeni bir elbise giydirmek isterler. Allah’ın helâl dediğine haram, haram dediğine helâl diyerek “Yeni Müslümanlığı” (!) inşa etmeye çalışırlar (9 Tevbe 31; 2 Bakara 42 ). Tevbe 31’le ilgili Hz. Peygamber’in, “Onların rahipleri ve bilginleri, helâli haram, haramı da helâl kılıyor, halk da onlara uyuyordu. İşte halkın din adamlarına ve bilginlerine ibadeti budur.” (5) demiş olmasının sebebi, yapılmak istenen benzer sapma hareketlerine dikkat çekmek içindi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder