22 Aralık 2017 Cuma

Ümmet Şuurunun Yeniden İnşası-2: İstihbarat savaşlarının yaydığı haberlerin ağına takılmadan yol almak/gerçeği bulabilmek

 (Milli Gazete)

“Onlar, yalana kulak verenler, sana gelmeyen diğer topluluk adına haber toplayanlardır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar.” (5 Maide 41)

Giriş

Trump’ın ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararının, İngilizlerin Kudüs’ü işgal tarihi olan 1917 yılının 100. yılına denk gelmesi bir tesadüf değildir. ABD kongresinin 1995’de aldığı bir kararı, 22 yıl sonra yürürlüğe sokmak demek, 2001 yılında ABD başkanı Bush’un ilan ettiği “100 yıl sürecek Haçlı Seferleri”nin bir ileri aşamasına geçilmiş olması demektir.

Bunu ümmetin görmesi gerekir.

Arif Nihat Asya’nın “Aziz-i vakt idik, âda (düşman) zelil kıldı bizi” sözü üzerinde Ümmet, tefekkür etmeli ve kendi öz eleştirisini yapmalıdır. Yalnızca Şer ittifakını/Şeytanı ittifakı(ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) ya da sadece dış güçleri suçlayarak meselelerimizi çözmemiz mümkün değildir. Şeytan, Hz. Âdem’e yaptığını, tüm peygamberlerin yoluna gidenlere yapmak için yemin etmiş, tüm iman edenlere sınırsız ve topyekûn bir savaş açtığını ilan etmiştir. Bu, Hz. Âdem’in yaptığı hatayı ortadan kaldırmaz. Şeytanın başarısı, Hz. Âdem’in gösterdiği bir zafiyetin ürünüdür. Nitekim Hz. Âdem, zaaf göstererek Allah’ın koyduğu emir ve yasakları çiğnediğinden dolayı suçunu kabul edip tövbe etmiş ve Allah’tan bağışlanmasını dilemiştir. İç dinamiklerde zafiyet olmadan dış dinamiklerin etkili ve tahrip edici olması çok zordur.

1,7 milyarlık Müslüman, dünyadaki 7 milyar insanı kurtaracak bir imkâna/güce sahipken, kendi içerisinde parçalanıp birbiriyle savaşması ve çok kolay oyuna gelmesinin sebepleri, ortaya konmadan çözüm bulmamız mümkün değildir.

Bu sebeple “Kur’an ve Sünnetin öngördüğü ümmet anlayışı ile bugün pratikte var olan, yaşayan ümmet arasındaki ilişki nasıldır?” sorusunun sorulup en gerçekçi bir şekilde ve adalet ölçülerine uygun olarak cevaplandırılması gerekir. Yol boyu bu yapılmaya çalışılacaktır.

Şer olarak gözüken Büyük Şeytan’ın kararı (Trump’ın aldığı karar), İslâm İşbirliği Teşkilatının toplanarak ortak bir deklarasyon yayınlanmasına; dolayısıyla ümmetin çok kritik bir dönemde dayanışmasına vesile olmuştur. Yani hayra vesile olmuştur; “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (2 Bakara 216) ayeti tecelli etmiştir.

D-8‘ler kurulduktan sonra, D-8 ülkelerindeki yönetimlere şeytanî ittifak tarafından yapılan saldırı ve provokasyonları göz önüne aldığımızda; İslâm İşbirliği Teşkilatının yayınladığı deklarasyonu imzalayan ülkelerle ilgili her türlü operasyonun yapılmak isteneceği ve bu ülke yöneticilerinin bir psikolojik harekâta tâbi tutularak yıpratılmak ve halkının gözünden düşürülmek isteneceği gerçeğini unutmamalıyız. Şiddetlenecek bir psikolojik savaş ortamında, yığınla kirli bilgi, ortaya atılıp Müslümanların sağlıklı düşünmesine imkân tanınmak istenmeyecektir.

Ümmet şuurunun oluşmasında, medya, sosyal medya ve fısıltı gazetesinde yer alan haberleri, emin olmadan, iyi bir analize tâbi tutmadan alıp kullanmak, gelecek günlerde en ciddi sorunlarımızdan biri olabilir. Öyleyse bir mü’min olarak herhangi bir habere karşı tutum ve tavrımız ne olmalıdır?

Bu yazıda, haberlerin ağına takılmama ve haberleri sağlıklı bir şekilde değerlendirme konusu ele alınacaktır.

HABERLERİ TAHKİK ETMEK

Duyulan/okunan bir haber konusunda ilk yapılması gereken, haberin kontrol altına alınıp yaygınlaşmasının engellenmesi ve ilgili mercilere ulaştırılarak değerlendirilmesinin sağlanmasıdır. İkinci yapılması gereken ise haberin kaynağının ve doğruluğunun tahkik edilmesidir. Nisa 83, haberin yaygınlaştırılmayıp kontrol altına alınmasına dikkat çekerken; Nur 11, Maide 41-42 haberin kaynağına dikkat çekmektedir.

Günümüzde yürütülen psikolojik savaşta, son derece karmaşık haberler yaymak suretiyle muhatabın düşünme mekanizması, dumura uğratılmak istenmektedir. Bu hale getirilen fert, sunulan her şeyi doğru kabul etmektedir. Bu ise Müslüman camia içerisinde büyük bir tahribata sebebiyet verebilmektedir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, Müslümanları uyararak haberleri tahkik etmelerini istemektedir:

“Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haberle gelirse, onu ‘etraflıca araştırın.’ Yoksa cehalet-sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.” (49 Hucurat 6).

Haberlerin tahkik edilmesi konusunda dikkat çekici olan nokta, Kur’an-ı Kerim’in bu konuyu Hz. Süleyman’la Hüdhüd kuşu arasında geçen bir olayda da dile getirmiş olmasıdır (27 Neml 20-29). Hz. Süleyman, insanlardan, cinlerden ve kuşlardan müteşekkil olan ordusuyla sefere çıkarken Hüdhüd kuşunun ortada gözükmemesini, emre itaatsizlik ve disiplinsizlik olarak değerlendirip cezalandıracağını söyler. Bir müddet sonra, Hüdhüd kuşu ortaya çıkıp Hz. Süleyman’a Saba Melikesi Belkıs’tan haber getirdiğini söylediğinde; Hz. Süleyman, getirilen haberin doğruluğunu tahkik etmeden bilgiyi kullanmaz (27 Neml 27-28).

Bu olaydan çıkarılabilecek bir başka ders, suç işleyenlerin, başarısız olanların ya da kendisini çok başarılı göstermek isteyenlerin, yanlış ve/veya yalan bilgi verebilecekleri olgusudur. Hz. Süleyman’ın «Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?» demiş olmasının sebebi budur.

ZAN İLE HAREKET ETMEMEK

Mü’min olmak demek, duyarlı olmak, tüm davranışlarını Kur’an ve Sünnetin belirlediği sınırlar içerisinde tutmak demektir. Allah’a ve Ahiret gününe iman edenler; bu iki ana kaynağın kendilerine çizdiği istikamete uygun olarak davranırlar. Ömürleri boyunca Allah’ın haram dediğini haram; helâl dediğini helâl; hak dediğini hak, batıl dediğini batıl olarak kabullenir ve bunlara uygun olarak davranırlar. Allah, Mü’minlerin yalan yanlış bilgilerle hareket etmesini, zan ile karar vermesini yasaklamıştır:

“Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın) . Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan iğrenip-tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Hiç şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (49 Hucurat 12)

Gıybet, dedikodu ve lâf getirip götürme şeytan işi pisliklerden olduğu için “ölü kardeşinin etini yemekle” eşdeğerdir. Genelde Müslüman camia içerisinde, özelde cemaat, hareketler içerisinde, bu tür dedikodu ve zannî bilgi mekanizmasının işletilmesi ve buna farkında olmadan katkıda bulunulması, Mü’minin basiret ve feraseti ile bağdaşmaz. Bir mü’min böyle bir ortama müsaade etmemeli ve de oluşturmamalıdır (58 Mücadele 8).

Böyle bir mekanizmanın meydana gelmesi, Müslümanları üzmekte, işin bereketini kaçırmakta, güveni yıkmakta ve dayanışma ruhunu bozmaktadır. Bu, şeytana tâbi olmak, onun izinden gitmek demektir (58 Mücadele 10).

Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail ve 2. Sevr Projelerinin uygulanmak istendiği bir zamanda, Mü’minler etnik, mezhep, cemaat ve hareket noktalarından parçalanmak ve birbirine düşürülerek, birbirine kırdırılarak tasfiye edilmek istenmektedir. Geçmişte birçok cemaat, yapı, kurum ve kuruluş birbirine düşürülmüş ve araya kan davası sokulmuştur. Birçok yapı, cemaat ve siyasi parti bölünmüş ve kamuoyu indinde itibarları zedelenmiştir. Bugün de “İslâm’ın İslâm’la savaşı” projesi kapsamında İslâm coğrafyasının kahir ekseriyetinde Müslümanlar birbirleri ile savaşmaktadır.

Böyle bir ortamda Mü’minlere yakışan, her türlü haberi önce kontrol altına alıp yaygınlaşmasını engellemek, sonra da değerlendirmesini yapıp birlik ve dayanışmayı sağlayacak şekilde gereğini yapmaktır(58 Mücadele 9).

HABERLERİ YAYGINLAŞTIRMAMAK

Psikolojik savaşta amaç, düşman veya rakip kabul edilen milletin, devletin, ülkenin, cemaatin, hareketin vb. iradesinin çözülerek felç edilip teslim alınması, parçalanması veya dağıtılmasıdır. İster sevinç, isterse kara haber olsun ilk yapılacak şey, duyulan haberi yaygınlaşmadan kontrol altına almaktır. Sonra bu konuda birikimli, yetenekli olan kişilerin, yapıların, birimlerin değerlendirmesine imkân vermek, sonra da kullanmaktır. Bunun aksi bir davranış, şeytana uymaktır. Bu sebeple Kuran-ı Kerimde Müslümanlar, çok özel bir şekilde, tehdit içeren bir ifade ile uyarılmaktadırlar:

“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç-çıkarabilenler, onu bilirlerdi.

Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.” (4 Nisa 83)

Hz. Ayşe’ye atılan zina iftirasında (ifk olayı), Müslümanların haberleri rastgele alıp kullanmaları ve yaygınlaştırılmaları, benzer şekilde tenkit edilmektedir (24Nur Süresi10-25). Zina iftirasını yapanların, Müslümanlar içerisinde bulunan ve “birlikte davranan münafık bir zümre” olduğunun (24 Nur 11); ancak haberi, bizzat Müslümanların yaygınlaştırdıklarının belirtilmesi, konunun en can alıcı noktasıdır:

“O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu da kolay sandınız; oysa o, Allah katında çok büyük (bir suç) tur.”

“Onu işittiğiniz zaman: «Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah›ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır» demeniz gerekmez miydi? (24 Nur 15-16).

Haberle ilgili olarak Nisa 83’te geçen ‘Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı’ ifadesi, haberle ilgili olarak Nur 10-25 ayetleri arasında tam dört kez (Nur 10, 14, 20, 21) farklı eklemelerle geçmektedir. Bu sert uyarının, haberle ilgili tekrarlanmış olmasının sebebi, haberlerin kullanılmasında gereken hassasiyetin gösterilmesi ve bu konuda Müslümanların zâfiyet göstermeleridir.

SONUÇ: “EY İMAN EDENLER! ŞEYTANIN ADIMLARINI İZLEMEYİN”

Şer İttifakının Kudüs ile ilgili kararı, bölge üzerinden çıkarmak istedikleri küresel savaş için bir alt yapı hazırlama süreci ile ilgilidir. Bu karar, belli bir stratejiye dayanmakta olup belli bir amacı vardır. Bunun için önümüzdeki günlerde İslâm dünyasının tepkileri belli bir düzeye geldiğinde ve belli bir şekil kazandığında, Şer İttifakının karşı psikolojik harekât başlatacağı göz ardı edilmemelidir. İslâm dünyasındaki birlik, beraberlik ve dayanışmayı kırmak, hatta yok etmek için bazı ülkelerle ilgili irade bozucu haberler yaymak ve değişik provokasyonlara başvurmak isteyeceklerdir. Bu, şeytani ittifakın tarih boyu başvurduğu metotlardan biridir:

“Bir kısım insanlar, müminlere: «Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!» dediler.” (3 Al-ı İmran 173).

Eğer mü’minler, haberler konusunda yukarıda ifade edilen noktalara dikkat etmezlerse, Şeytani İttifakın amaçlarına dolaylı bir şekilde hizmet etmiş olurlar. Bu sebeple Kur’an’ın bu noktadaki uyarısı, her mü’minin kulağına küpe olmalı ve mü’minler, son derece hassas davranmalıdır:

“Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın; kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o, çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder.

Eğer Allah’ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir.” (24 Nur 21)

Yalan yanlış haber yaymanın ve yayılmasına hizmet etmenin, çok büyük fitnelere sebebiyet vereceği unutulmamalıdır:

“…Fitne ise, katil(katl)den beterdir…”(2 Bakara 217)

Merhum Mehmed Âkif, bundan bir asır evvel 27 Kanunuevvel (Ekim) 1913’de Ümmeti çok veciz bir şekilde ikâz etmişti:

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez,

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

Bugün Ümmetin, Toplumsal düzeyde, Gönüllü Kuruluşlar düzeyinde ve Yönetimler düzeyinde birlik olma, bütünleşme zamanıdır.

Henüz vakit varken!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...