10 Mart 2017 Cuma

İhtilaf ahlakını inşa etme sorumluluğu-1

 (Milli Gazete)

Bugün Türkiye’nin ve İslam dünyasının en ciddi sorunlarından biri, farklı düşünce ve bakış açılarına karşı gösterilen tahammülsüzlüktür. En basit konudan en karmaşık konuya kadar olan her şeyde, insanların tümünün aynı düşünmesi mümkün değildir. İnsan yapısına da uygun değildir. Düşünme sistemini körelten, gelişmeyi engelleyen bir durumdur. Farklı düşünenlerin, farklı fikir söyleyenlerin, tekfirle, ihanetle suçlanması, onlara hakaret edilmesi, yanlış bir yaklaşımdır. 

İfrat ve tefrit insanlığın iki uç yaklaşımıdır. O nedenle İslam ümmeti “vasat”, “mutedil”, “orta” bir ümmet olarak tanımlanmaktadır. “Vasat”, “mutedil”, “orta” bir ümmet olarak tanımlanan İslam ümmetinin mensuplarının bir kısmı, bugün hemen hemen her türlü ihtilafı tefrikaya, kavgaya dönüştürebilmekte; ümmet içerisinde kaosa neden olabilmektedir. 

Bunun sebebi hikmeti nedir? 

Bu hastalıklı durumdan kurtulmak için ne yapılmalıdır?

Bu yazı serisinde bu konu ana hatları ile ele alınıp değerlendirilecektir.

İhtilaf ve Tefrika Kavramları

İhtilafın sözlük anlamı, “bir konuda farklı düşünme, ayrılık, uyuşmazlıktır.” “İhtilafa düşmek” ise, “farklı görüşlere sahip olmak, uyuşamamak, anlaşamamaktır.” (1). 

İhtilaf kelimesi, “halefe”(mastarı half) kelimesinden türetilmiştir. Half, “önün, önde olanın zıddı”, yani “arka, arkada olan”  demektir. Bunun yanı sıra,  “Halefe”-“half”, “geride kalmak, geride kalan, sonradan gelen” anlamını da taşımaktadır. “İhtilaf” ve “muhalefet”, “her birinin söz ve halinde yekdiğerine zıt bir yol tutması” demektir(2).

Tefrika, “iki şey arasını ayırmak, yol çatallanmak anlamındaki ‘f-r-k’ kökünden türemiş olup parçalara ve bölüklere ayırmak, bölücülük ve ayrıcalık yapmak” demektir(3). “Fırka”, sözlükte “insanlardan ayrılan topluluk”, “bölüm”, “parti”, “tümen” anlamında kullanılırken; terim/ıstılahı olarak “İslam fikir tarihinde siyasi düşünce veya itikadî telakkilere sahip bulunan mezhep anlamındaki düşünce akımı ve grupları” anlamında kullanılmaktadır. Kuran’da “tefrik”, “teferruk” olarak geçen bu kavram, “dinde ve sosyal hayatta bölünmeyi, parçalanmayı, dağılıp çözülmeyi” ifade etmektedir(3).

Tefrika, insan bünyesinde var olan heva-heves cephesinin, insan bünyesi üzerinde etkin olması, fıtratı bastırması, örtmesi sonucu tezahür eden bir ifrat halidir.

İhtilaf Çeşitleri 

Kur’an’da geçtiği ayetlere bakıldığı zaman ihtilaf kavramının, iki farklı boyutu ile karşılaşılmaktadır: 1-Kâinatın işleyişinde var olan ihtilaflar (2 Bakara 164), 2- İnsanların hayatlarında var olan fikri/fıkhı ihtilaflar. 

Dişi-erkek, aydınlık-karanlık, gece-gündüz, elektron-pozitron şeklindeki bir yaratılış, zevciyat (çift, eş) yasası olarak kâinatın işleyişindeki ihtilaf olup temel yasalardan biridir:

“Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah çok yücedir.” (36/36; Bak:51/49; 4/1; 16/72; 30/20, 21; 22/5; 40/67; 6/95-98; 75/39; 78/8; 35/11; 42/11).

Parçacık fiziğinde önemli bir yeri olan Schrödinder denkleminin, her uygulandığı alanda daima çift, eş çözümü olması, bu yasanın farklı bir şekilde ifade edilişinden başka bir şey değildir. Zevciyat (çift, eş) yasasına göre eşler arasında bir cazibe, çekim kuvveti vardır. Zıt işaretli parçacıklar/varlıklar birbirlerini çekerken; aynı işaretli olanlar, birbirlerini iterler. Elektronlar birbirlerini iterken, pozitronları çekerler. Mıknatısın N kutbu, S kutbunu çekerken; N kutbunu iter. Aynı durum, insan için de geçerlidir: 

“Onda ‹sükûn bulup-durulmanız› için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun ayetlerindendir.” (30/21).

O nedenle meşru olan evlilik kadın erkek arasındaki evliliktir. Bunun aksi durum yaratılış yasalarının, ilahi yasaların ihlalidir ki; bunalımdan başka bir şey meydana getirmez. 

Keza dillerin ve renklerin ihtilafı/farklı oluşu da, İlahi sünnetin bir sonucudur: “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da, O’nun ayetlerindendir…”(30/22).

İnsanlar arasında bazı renkleri ve dilleri üstün kabul edip bazılarını ret ve inkâr etmek, ilahi yasanın inkârıdır. Bunun doğal sonucu, ihtilafın/farklı oluşun, tefrika halında ortaya çıkması, çatışmaya, kavgaya sebebiyet verecek bir fırkalaşmaya neden olmasıdır.

İnsanların genetik kodlaması, içinde yaşadıkları sosyokültürel ve sosyoekonomik çevre ve kendi okuyup öğrendikleri, insanın düşünce ve davranışları üzerinde etkili olmaktadır. Bu üç ana faktörde meydana gelen değişim ve bunun insanlar üzerindeki etkilerinin farklı oluşu, doğal olarak insanlar arasında etkileşimi farklılaştırmaktadır. Genetik kodlarımızda var olan farklılıklar, aynı derinlikte, aynı hassasiyette ve eşdeğer hassasiyette düşünmemize manidir. Bu da, ihtilafların/farklılıkların doğal olarak meydana çıkmasına sebebiyet vermektedir. Tıpkı yeryüzündeki bitkilerin aynı sudan beslenmiş olmasına karşılık farklı ürün vermeleri gibi(13/4).

Öyleyse insanların yeteneklerinin, iradelerinin, becerilerinin, arzu, istek ve düşüncelerinin farklı oluşu/ihtilaf, yaratılış kanunlarının/İlahı sünnetin doğal bir sonucudur. İnsanlarda yaratılıştan gelen bu farklı oluş, bir boyutu ile insanlığı daha iyiye, güzele, doğruya götürebilirken; diğer boyutu ile kin, nefret ve düşmanlık girdabında felakete de sürükleyebilir. Sorun, ihtilafların/farklılıkların var olmasında değil; ihtilafların tefrikaya; onun da, fırkalaşmaya/hizipleşmeye, kavgaya, savaşa ve kaosa dönüştürülmesindedir.

Bünyemize yaratılıştan yerleştirilen ihtilaf etme eğilim ya da yeteneği, hangi durumlarda bizi iyiye, güzele, doğruya, gerçeğe, hakka, kardeşliğe yönlendirir; hangi durumlarda da bizi, kötüye, çirkine, yanlışa, batıla, kaosa, düşmanlığa doğru yol almamıza neden olur? Bunun için muhtemel fikri-fıkhı ihtilaf çeşitlerinin neler olduğunu, nelerden/nerelerden kaynaklandığını göz önüne almamız gerekmektedir.

Yusuf El-Karadâvî, ümmet içerisinde var olan ihtilafları, belli ana başlıklar altında toplayarak sınıflandırmıştır. Ana konulara göre yapılan tasnif, aşağıda verilmektedir(4):

* Temizlik Sahasındaki İhtilaflar,

* Namaz Konusundaki İhtilaflar,

* Zekât Konusundaki İhtilafla,

* Oruç Konusundaki İhtilaflar,

* Hac Konusundaki İhtilaflar,

* Ziynet Ve Süslenme Konularındaki İhtilaflar, 

* Yiyecek Ve İçecekler Alanındaki İhtilaflar,

* Oyun Ve Eğlence Konusundaki İhtilaflar,

* Mal Ve Alışverişteki İhtilaflar,

* Siyasi, Anayasal Ve Uluslararası Sahalardaki İhtilaflar.

Yusuf El-Karadâvî, bu başlıklar altında topladığı ana ihtilaf konularına ilişkin alt ihtilaf konularını da, özlü bir şekilde vermektedir(4). Bunlar, daha da genişletilebilir. 

Herhangi bir mesele ile ilgili ihtilaflar, düşüncenin önünü açan, düşünceyi zenginleştirip geliştiren, düşüncenin donmasına engel olan, onun teori ve model olmasına imkân veren imkânlardır. Bu tür ihtilaflar, uzlaşılabilir ihtilaflar olup insanlığı iyiye, güzele, doğruya, hakka, gerçeğe doğru götürür. Sorun, böylesi ihtilafların var olması değil; ortaya çıkan ihtilafların uzlaşılamaz bir şekle sokulması, ihtilafların tefrikaya dönüştürülmesi sonucu olarak fırkalaşmanın ortaya çıkıp birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunun ölmesi, öldürülmesidir: 

“Sizden önceki kuşaklardan onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler...” (11/116).

“Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi.”(11/117).

“Eğer Rabbin dileseydi, insanların elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler.”(11/118).

116. ayette bozgunculuk, fazilet ve zulüm arasında, 117. ayette ıslah, zülüm ve helak arasında ve 118. ayette ise tek ümmetin bölünmesi ile ihtilafların inatla sürdürülmesi arasında bir ilişki kurulmaktadır. Toplumun, ümmetin fırkalaşması, ihtilafta inat edilmesi ve böylelikle ihtilafın tefrikaya dönüşmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu ayetlerde, ihtilaflarda aşırı inatlaşmanın, tefrikaya, fesada ve zulme sebebiyet verdiği ortaya konulmaktadır. 

İhtilaf Sebepleri

İnsanlar, aynı yetenekte olmadıkları için analiz ve sentez yetenekleri de aynı olamamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir konuyu ele alıp inceler veya değerlendirirlerken, her zaman aynı ya da benzer sonuçlara ulaşmamaları doğaldır. Araştırma ve iş tutma tarzında farklılık doğal olarak ortaya çıkacaktır. Genel olarak farklılıkların meydana geliş sebeplerini, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

* Konuya bağlı olarak farklı değer sistemi, farklı bilgi kaynakları, farklı düşünce metodu, farklı hareket metodu, farklı strateji ve teşkilatlanma modellerinin benimsenmiş olması. 

* “Ekollerin nasları anlama konusunda farklı metotlarının olması, hakkında nas olmayan konularda farklı yorum yapmaları, meseleyi geniş veya dar olarak ele almaları”(4),

* Meselelere esnek olarak bakılıp bakılmaması,

* Nass (rivayet) ve re’y (içtihat) ekolünün farklı üsluplar kullanması(4),

* Bir mezhebin taklit edilmesini savunanlar ile karşı çıkanların olması(4),

* Mezheplerin taklidiyle alakalı orta yolu tutanlar; avam tabakası için taklidin şart olduğunu, ancak ilim ehli için taklidin vacip olmadığını savunmaları(4),

* “Herhangi bir mezhebin görüşünün taklit edilip edilmemesi, ikisi arasında orta yolun tutulması, avam tabakasındaki birinin bir ekolü taklit etmesi” (4), 

* “İlim ehli olan kişinin, ilmi konularda eksik noktaları tamamlayarak nakledilen görüşler arasından bir tercih yapması ve zor konularda içtihatta bulunması”. (4)

Burada ana sorun, farklı değer sistemi, farklı bilgi kaynakları, farklı düşünce metodu, farklı hareket metodu, farklı strateji/teşkilatlanma modellerinin benimsenmiş olması, farklı dil ve üslubun kullanılmış olması değildir. Ana sorun, bunların mutlak doğru olduğuna ve kendi bakış açısı ile uyuşmayan, farklı tüm bakış açılarının da mutlak yanlış olduğuna inanılması, hatta iman edilmesidir. Farklı liderlerin, şeyhlerin, düşünürlerin, âlimlerin, müçtehitlerin, ekollerin ve mezheplerin ürettiği fikirlerin, verdiği fetva veya kararların, hangi zamanda, hangi mekânda, hangi şartlarda ve hangi bilgi kaynaklarını kullanarak verdiğini göz önüne almadan; hatta bildiği halde gizleyerek, sadece şekline göre yorumlayıp eleştirmek, itham etmek, suçlamak, hakaret etmek, tekfir etmek, hain ilan etmek, ihtilafların tefrikaya dönüşmesine, sebep olmaktadır. Bu yol, müstekbirleşme ve müstağnileşme yoludur.

Sonuç: Ey İman Edenler Fırkalaşmayın

Böyle bir tutum/tavır ve bunda ısrar ya da inat, hem dinin hem de ümmetin bölünmesine sebebiyet vermektedir:

“Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fırka, kendi elindekiyle övünüp sevinç duymakta, böbürlenmektedir.”(30/32) 

Bu ayette dikkat çeken noktalardan biri de, dini parçalayıp fırkalaşanların birbirlerine karşı övünmeleri, böbürlenmeleri ve bundan da sevinç duymuş olmalarıdır. 

İhtilafları tefrikaya çeviren, fırkalaşan ve böylece dini ve ümmeti parçalayanlardan uzak durmak ve onlara karşı kesin bir tavır almak, tarihi bir sorumluluktur: 

“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin…”(6/159)

“Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın.”(3/105).

Bu kesin tavır konmadıkça, bunda ısrarcı olmadıkça, vuku bulacak olan yılgınlaşmak ve çözülmektir:

“Allah’a ve Resulüne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.”(8/46)

Öyleyse yapmamız gereken, temiz kalp ve temiz akıl sahibi olarak Allah’a ve fıtrat dinine yönelmek, tefrika ve fırkalaşmaktan uzak durmaktır(30/30-31).

Kaynaklar

1-Doğan, M, Büyük Türkçe Sözlük, Pınar yayınları, İstanbul, 18. Baskı, 2005

2-Ünal, A., Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları,İstanbul, 1990, S: 401-411.

3- Karaman, F., Karagöz, İ., Paçacı, İ. ve diğerleri, Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006, S: 185, 642

4- Karadâvî, Y., İhtilaf Ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, Nida Yayıncılık, İstanbul, 2014, S: 15-25.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...