(Milli Gazete)
Bugün Türkiye’nin ve İslam dünyasının en ciddi sorunlarından
biri, farklı düşünce ve bakış açılarına karşı gösterilen tahammülsüzlüktür. En
basit konudan en karmaşık konuya kadar olan her şeyde, insanların tümünün aynı
düşünmesi mümkün değildir. İnsan yapısına da uygun değildir. Düşünme sistemini
körelten, gelişmeyi engelleyen bir durumdur. Farklı düşünenlerin, farklı fikir
söyleyenlerin, tekfirle, ihanetle suçlanması, onlara hakaret edilmesi, yanlış
bir yaklaşımdır.
İfrat ve tefrit insanlığın iki uç yaklaşımıdır. O nedenle
İslam ümmeti “vasat”, “mutedil”, “orta” bir ümmet olarak tanımlanmaktadır.
“Vasat”, “mutedil”, “orta” bir ümmet olarak tanımlanan İslam ümmetinin
mensuplarının bir kısmı, bugün hemen hemen her türlü ihtilafı tefrikaya,
kavgaya dönüştürebilmekte; ümmet içerisinde kaosa neden olabilmektedir.
Bunun sebebi hikmeti nedir?
Bu hastalıklı durumdan kurtulmak için ne yapılmalıdır?
Bu yazı serisinde bu konu ana hatları ile ele alınıp
değerlendirilecektir.
İhtilaf ve Tefrika Kavramları
İhtilafın sözlük anlamı, “bir konuda farklı düşünme,
ayrılık, uyuşmazlıktır.” “İhtilafa düşmek” ise, “farklı görüşlere sahip olmak,
uyuşamamak, anlaşamamaktır.” (1).
İhtilaf kelimesi, “halefe”(mastarı half) kelimesinden
türetilmiştir. Half, “önün, önde olanın zıddı”, yani “arka, arkada olan”
demektir. Bunun yanı sıra, “Halefe”-“half”, “geride kalmak, geride
kalan, sonradan gelen” anlamını da taşımaktadır. “İhtilaf” ve “muhalefet”, “her
birinin söz ve halinde yekdiğerine zıt bir yol tutması” demektir(2).
Tefrika, “iki şey arasını ayırmak, yol çatallanmak
anlamındaki ‘f-r-k’ kökünden türemiş olup parçalara ve bölüklere ayırmak,
bölücülük ve ayrıcalık yapmak” demektir(3). “Fırka”, sözlükte “insanlardan
ayrılan topluluk”, “bölüm”, “parti”, “tümen” anlamında kullanılırken;
terim/ıstılahı olarak “İslam fikir tarihinde siyasi düşünce veya itikadî
telakkilere sahip bulunan mezhep anlamındaki düşünce akımı ve grupları”
anlamında kullanılmaktadır. Kuran’da “tefrik”, “teferruk” olarak geçen bu
kavram, “dinde ve sosyal hayatta bölünmeyi, parçalanmayı, dağılıp çözülmeyi”
ifade etmektedir(3).
Tefrika, insan bünyesinde var olan heva-heves cephesinin,
insan bünyesi üzerinde etkin olması, fıtratı bastırması, örtmesi sonucu tezahür
eden bir ifrat halidir.
İhtilaf Çeşitleri
Kur’an’da geçtiği ayetlere bakıldığı zaman ihtilaf
kavramının, iki farklı boyutu ile karşılaşılmaktadır: 1-Kâinatın işleyişinde
var olan ihtilaflar (2 Bakara 164), 2- İnsanların hayatlarında var olan
fikri/fıkhı ihtilaflar.
Dişi-erkek, aydınlık-karanlık, gece-gündüz,
elektron-pozitron şeklindeki bir yaratılış, zevciyat (çift, eş) yasası olarak
kâinatın işleyişindeki ihtilaf olup temel yasalardan biridir:
“Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha
bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah çok yücedir.” (36/36;
Bak:51/49; 4/1; 16/72; 30/20, 21; 22/5; 40/67; 6/95-98; 75/39; 78/8; 35/11;
42/11).
Parçacık fiziğinde önemli bir yeri olan Schrödinder
denkleminin, her uygulandığı alanda daima çift, eş çözümü olması, bu yasanın
farklı bir şekilde ifade edilişinden başka bir şey değildir. Zevciyat (çift,
eş) yasasına göre eşler arasında bir cazibe, çekim kuvveti vardır. Zıt işaretli
parçacıklar/varlıklar birbirlerini çekerken; aynı işaretli olanlar,
birbirlerini iterler. Elektronlar birbirlerini iterken, pozitronları çekerler.
Mıknatısın N kutbu, S kutbunu çekerken; N kutbunu iter. Aynı durum, insan için
de geçerlidir:
“Onda ‹sükûn bulup-durulmanız› için, size kendi
nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da,
O’nun ayetlerindendir.” (30/21).
O nedenle meşru olan evlilik kadın erkek arasındaki
evliliktir. Bunun aksi durum yaratılış yasalarının, ilahi yasaların ihlalidir
ki; bunalımdan başka bir şey meydana getirmez.
Keza dillerin ve renklerin ihtilafı/farklı oluşu da, İlahi
sünnetin bir sonucudur: “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve
renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da, O’nun
ayetlerindendir…”(30/22).
İnsanlar arasında bazı renkleri ve dilleri üstün kabul edip
bazılarını ret ve inkâr etmek, ilahi yasanın inkârıdır. Bunun doğal sonucu,
ihtilafın/farklı oluşun, tefrika halında ortaya çıkması, çatışmaya, kavgaya
sebebiyet verecek bir fırkalaşmaya neden olmasıdır.
İnsanların genetik kodlaması, içinde yaşadıkları
sosyokültürel ve sosyoekonomik çevre ve kendi okuyup öğrendikleri, insanın
düşünce ve davranışları üzerinde etkili olmaktadır. Bu üç ana faktörde meydana
gelen değişim ve bunun insanlar üzerindeki etkilerinin farklı oluşu, doğal
olarak insanlar arasında etkileşimi farklılaştırmaktadır. Genetik kodlarımızda
var olan farklılıklar, aynı derinlikte, aynı hassasiyette ve eşdeğer
hassasiyette düşünmemize manidir. Bu da, ihtilafların/farklılıkların doğal
olarak meydana çıkmasına sebebiyet vermektedir. Tıpkı yeryüzündeki bitkilerin aynı
sudan beslenmiş olmasına karşılık farklı ürün vermeleri gibi(13/4).
Öyleyse insanların yeteneklerinin, iradelerinin,
becerilerinin, arzu, istek ve düşüncelerinin farklı oluşu/ihtilaf, yaratılış
kanunlarının/İlahı sünnetin doğal bir sonucudur. İnsanlarda yaratılıştan gelen
bu farklı oluş, bir boyutu ile insanlığı daha iyiye, güzele, doğruya
götürebilirken; diğer boyutu ile kin, nefret ve düşmanlık girdabında felakete
de sürükleyebilir. Sorun, ihtilafların/farklılıkların var olmasında değil;
ihtilafların tefrikaya; onun da, fırkalaşmaya/hizipleşmeye, kavgaya, savaşa ve
kaosa dönüştürülmesindedir.
Bünyemize yaratılıştan yerleştirilen ihtilaf etme eğilim ya
da yeteneği, hangi durumlarda bizi iyiye, güzele, doğruya, gerçeğe, hakka,
kardeşliğe yönlendirir; hangi durumlarda da bizi, kötüye, çirkine, yanlışa,
batıla, kaosa, düşmanlığa doğru yol almamıza neden olur? Bunun için muhtemel
fikri-fıkhı ihtilaf çeşitlerinin neler olduğunu, nelerden/nerelerden
kaynaklandığını göz önüne almamız gerekmektedir.
Yusuf El-Karadâvî, ümmet içerisinde var olan ihtilafları,
belli ana başlıklar altında toplayarak sınıflandırmıştır. Ana konulara göre
yapılan tasnif, aşağıda verilmektedir(4):
* Temizlik Sahasındaki İhtilaflar,
* Namaz Konusundaki İhtilaflar,
* Zekât Konusundaki İhtilafla,
* Oruç Konusundaki İhtilaflar,
* Hac Konusundaki İhtilaflar,
* Ziynet Ve Süslenme Konularındaki İhtilaflar,
* Yiyecek Ve İçecekler Alanındaki İhtilaflar,
* Oyun Ve Eğlence Konusundaki İhtilaflar,
* Mal Ve Alışverişteki İhtilaflar,
* Siyasi, Anayasal Ve Uluslararası Sahalardaki İhtilaflar.
Yusuf El-Karadâvî, bu başlıklar altında topladığı ana
ihtilaf konularına ilişkin alt ihtilaf konularını da, özlü bir şekilde
vermektedir(4). Bunlar, daha da genişletilebilir.
Herhangi bir mesele ile ilgili ihtilaflar, düşüncenin önünü
açan, düşünceyi zenginleştirip geliştiren, düşüncenin donmasına engel olan,
onun teori ve model olmasına imkân veren imkânlardır. Bu tür ihtilaflar,
uzlaşılabilir ihtilaflar olup insanlığı iyiye, güzele, doğruya, hakka, gerçeğe
doğru götürür. Sorun, böylesi ihtilafların var olması değil; ortaya çıkan
ihtilafların uzlaşılamaz bir şekle sokulması, ihtilafların tefrikaya
dönüştürülmesi sonucu olarak fırkalaşmanın ortaya çıkıp birlik, beraberlik ve
dayanışma ruhunun ölmesi, öldürülmesidir:
“Sizden önceki kuşaklardan onlardan kurtardığımızdan pek azı
dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı
değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler...”
(11/116).
“Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri
zulm ile helak edecek değildi.”(11/117).
“Eğer Rabbin dileseydi, insanların elbette tek bir ümmet
kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler.”(11/118).
116. ayette bozgunculuk, fazilet ve zulüm arasında, 117.
ayette ıslah, zülüm ve helak arasında ve 118. ayette ise tek ümmetin bölünmesi
ile ihtilafların inatla sürdürülmesi arasında bir ilişki kurulmaktadır.
Toplumun, ümmetin fırkalaşması, ihtilafta inat edilmesi ve böylelikle ihtilafın
tefrikaya dönüşmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu ayetlerde,
ihtilaflarda aşırı inatlaşmanın, tefrikaya, fesada ve zulme sebebiyet verdiği
ortaya konulmaktadır.
İhtilaf Sebepleri
İnsanlar, aynı yetenekte olmadıkları için analiz ve sentez
yetenekleri de aynı olamamaktadır. Dolayısıyla herhangi bir konuyu ele alıp
inceler veya değerlendirirlerken, her zaman aynı ya da benzer sonuçlara
ulaşmamaları doğaldır. Araştırma ve iş tutma tarzında farklılık doğal olarak
ortaya çıkacaktır. Genel olarak farklılıkların meydana geliş sebeplerini,
aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
* Konuya bağlı olarak farklı değer sistemi, farklı bilgi
kaynakları, farklı düşünce metodu, farklı hareket metodu, farklı strateji ve
teşkilatlanma modellerinin benimsenmiş olması.
* “Ekollerin nasları anlama konusunda farklı metotlarının
olması, hakkında nas olmayan konularda farklı yorum yapmaları, meseleyi geniş
veya dar olarak ele almaları”(4),
* Meselelere esnek olarak bakılıp bakılmaması,
* Nass (rivayet) ve re’y (içtihat) ekolünün farklı üsluplar
kullanması(4),
* Bir mezhebin taklit edilmesini savunanlar ile karşı
çıkanların olması(4),
* Mezheplerin taklidiyle alakalı orta yolu tutanlar; avam
tabakası için taklidin şart olduğunu, ancak ilim ehli için taklidin vacip
olmadığını savunmaları(4),
* “Herhangi bir mezhebin görüşünün taklit edilip edilmemesi,
ikisi arasında orta yolun tutulması, avam tabakasındaki birinin bir ekolü
taklit etmesi” (4),
* “İlim ehli olan kişinin, ilmi konularda eksik noktaları
tamamlayarak nakledilen görüşler arasından bir tercih yapması ve zor konularda
içtihatta bulunması”. (4)
Burada ana sorun, farklı değer sistemi, farklı bilgi
kaynakları, farklı düşünce metodu, farklı hareket metodu, farklı
strateji/teşkilatlanma modellerinin benimsenmiş olması, farklı dil ve üslubun kullanılmış
olması değildir. Ana sorun, bunların mutlak doğru olduğuna ve kendi bakış açısı
ile uyuşmayan, farklı tüm bakış açılarının da mutlak yanlış olduğuna
inanılması, hatta iman edilmesidir. Farklı liderlerin, şeyhlerin, düşünürlerin,
âlimlerin, müçtehitlerin, ekollerin ve mezheplerin ürettiği fikirlerin, verdiği
fetva veya kararların, hangi zamanda, hangi mekânda, hangi şartlarda ve hangi
bilgi kaynaklarını kullanarak verdiğini göz önüne almadan; hatta bildiği halde
gizleyerek, sadece şekline göre yorumlayıp eleştirmek, itham etmek, suçlamak,
hakaret etmek, tekfir etmek, hain ilan etmek, ihtilafların tefrikaya
dönüşmesine, sebep olmaktadır. Bu yol, müstekbirleşme ve müstağnileşme yoludur.
Sonuç: Ey İman Edenler Fırkalaşmayın
Böyle bir tutum/tavır ve bunda ısrar ya da inat, hem dinin
hem de ümmetin bölünmesine sebebiyet vermektedir:
“Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın.
Bunlardan her fırka, kendi elindekiyle övünüp sevinç duymakta,
böbürlenmektedir.”(30/32)
Bu ayette dikkat çeken noktalardan biri de, dini parçalayıp
fırkalaşanların birbirlerine karşı övünmeleri, böbürlenmeleri ve bundan da
sevinç duymuş olmalarıdır.
İhtilafları tefrikaya çeviren, fırkalaşan ve böylece dini ve
ümmeti parçalayanlardan uzak durmak ve onlara karşı kesin bir tavır almak,
tarihi bir sorumluluktur:
“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de
gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin…”(6/159)
“Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp
ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın.”(3/105).
Bu kesin tavır konmadıkça, bunda ısrarcı olmadıkça, vuku
bulacak olan yılgınlaşmak ve çözülmektir:
“Allah’a ve Resulüne itaat edin ve çekişip birbirinize
düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah,
sabredenlerle beraberdir.”(8/46)
Öyleyse yapmamız gereken, temiz kalp ve temiz akıl sahibi
olarak Allah’a ve fıtrat dinine yönelmek, tefrika ve fırkalaşmaktan uzak
durmaktır(30/30-31).
Kaynaklar
1-Doğan, M, Büyük Türkçe Sözlük, Pınar yayınları, İstanbul,
18. Baskı, 2005
2-Ünal, A., Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan
Yayınları,İstanbul, 1990, S: 401-411.
3- Karaman, F., Karagöz, İ., Paçacı, İ. ve diğerleri, Dini
Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006, S: 185,
642
4- Karadâvî, Y., İhtilaf Ve Tefrikalar Karşısında İslami
Tavır, Nida Yayıncılık, İstanbul, 2014, S: 15-25.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder