(Milli Gazete)
Giriş
İhtilafların tefrikaya dönüştürülmesindeki ana sebep,
genellikle ahlâkîdir. Geçen yazılarda bu konu incelenmiştir. Bu yazıda, tüm
ahlâk alanını şekillendiren kulluk ahlâkı konusu ana hatları ile ele alınıp,
değerlendirilecektir.
İhtilâfları Tefrikaya Dönüştüren Ahlâkî Sebepler
İhtilâfların uzlaşmaz hale gelmesinde kişilik zaafları
etkilidir. Ancak bundan daha da etkili olan ahlâkî zaaflardır. İhtilâfları
tefrikaya dönüştüren ahlâkî sebepleri, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1- Kişinin düşünce ve davranışları üzerinde heva ve hevesin
hâkim olması,
2- Kişinin sadece kendi görüşünü beğenip gururlanması,
kibir, enaniyet, müstekbirlik,
3- Dünyevileşme, sekülerleşme ve laikleşmenin neden olduğu
melez değer sistemine sahip olunması sonucu ortaya çıkan sosyal
şizofreni,
4- Kişinin belli bir teşkilâta, cemaate, harekete, siyasi
partiye, hizbe, fırkaya, mezhebe, ekole, lidere, şeyhe, âlime, müçtehide veya
kendi şahsî görüşüne taassupla bağlanması, diğerlerine karşı ön yargılı
davranması, su-i zan ile hareket etmesi, bağy etmesi,
5- Hiç kimsenin ilmine, fikrine ihtiyaç hissetmemesi; kendini,
kendine yeter görmesi, müstağnileşme,
6- Kelâm, tasavvuf, mantık, felsefe ve fıkhî ekoller için
bir değerlendirme yapılırken, bunların bir bütün olarak eksikleri ve kusurları
ile benimsenip kabul edilmesi, tefrit. Bunun zıddına; bunların tümünün reddedilmesi,
bunların hepsinin İslâm’a sonradan girdiğini,
tuzaklarla dolu olduğunu ve bunların zararının, faydasından
çok olduğunun kabullenilmesi, çarpıtarak değerlendirilmesi, yorumlaması,
istismar, ifrat.
7- İfrat ve tefritin neden olduğu adaletsizlik.
Ahlâk Kavramının Anlam Alanı
“Ahlâk: 1- Huylar, tabiatlar. 2- İnsanın yaratılışından
gelen ve cemiyet içinde yaşanarak kazanılan iyi ve güzel huylar, etik. 3-
İnsanın yaratılışından gelen hususiyetler ile Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i
Şerifte sınırları çizilen, insanların iyiliğini ve mutluluğunu hedef alan
hayata geçirilmesi ile kazanılan iyi ve güzel davranışların bütünü” (1,2).
İslâm âlimleri arasında yaygın olan tarif: “Ahlâk, nefiste yerleşen bir
melekedir ki, fiil ve davranışlar fikri bir zorlamaya ihtiyaç olmadan, bu
meleke sayesinde kolaylıkla ortaya çıkar.” (3)
Ahlâkın temel fonksiyonu, değerler sisteminin ön gördüğü
hayat tarzının korunmasıdır. Ahlâkın ön gördüğü koruma, herhangi bir kanun gücü
içermemektedir. Sergilenen bir söz, davranış ve bir fiil karşısında fertlerin,
içselleştirilmiş olarak kendiliğinden, olumlu ya da olumsuz bir tarzda
tepkisini ortaya koyması, ahlâkın kullandığı güçtür. Burada yergi ya da övgü
vardır. Toplum tarafından içselleştirilme ve kendiliğindenlik, ahlâkı etkili
kılan ana unsurdur. Toplumun ya da fertlerin böylesi bir tepki verebilmesi,
ortak bir tavır belirlemesi, toplumun fertleri arasında değerlere dayanan güçlü
ortak paydanın olması ile mümkündür. Zaten ortak payda yoksa toplum, kimliğini
kaybetmekte ve kalabalıklara dönüşmektedir.
Ahlâk Sisteminin Temel Unsurları ve Alt Ahlâk Alanları
Toplumun ortak paydası, çok geniş bir alanı kapsamasına
rağmen; ahlâkın alanına giren kısımlar, daha ziyade toplumsal dayanışmayı ve
güveni yıkabilecek, toplumun birlik, beraberlik ve saadetine zarar verebilecek
alanlarla ilgilidir. Bu alanlarla ilgili geliştirilen kurallar, hükümler
vardır. Bunlara “ahlâk kuralları” denilmektedir.
Ahlâk sistemini oluşturan unsurlar, değer sistemi, niyet,
görev ve sorumluluk, müeyyide, fiil ve içselleştirme-kendiliğindenliktir. Ahlâk
sistemlerinin kökeninde değer sistemleri vardır; ahlâk sistemleri, değer
sistemlerinin hayata tatbik edilip yaşanabilmesini sağlayan birer koruma
mekanizmalarıdır. Değer sistemleri içerisinde, kural koyucu üst otoriteden
gelen değerler ile o toplumun yüzyıllar içerisinde oluşturduğu örf, adet, gelenek,
görenek ve töreler vardır. Örf, adet, gelenek, görenek ve törelerin yöresel
özellikler içermesi durumunda, ana iskelet sabit kalmak şartıyla; ahlâkî
kurallar, yöreden yöreye değişiklik gösterebilir.
Değer sistemi, toplumun bütününü kuşatan emir ve yasakları
ihtiva ettiği gibi, toplumdaki farklı yapılara, birimlere ilişkin bazı özel
emir ve yasakları da ihtiva eder. Bu da, genel görev ve sorumluluklara ilâve
olarak daha özel görev ve sorumlulukların varlığını ön görür. Ferdin, farklı
görev ve sorumluluk alanlarını, ana değer sistemini ihdas eden yüksek
otoriteye, kendine, ailesine, akrabasına, komşusuna, topluma, tabiat ve diğer
canlılara karşı ve ferdin yöneticilere, yöneticilerin de topluma karşı görev ve
sorumlulukları olarak sınıflandırabiliriz. Bu farklı, özel görev ve sorumluluk
alanları, özel ahlâk kurallarının ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu
durumda ahlâk sistemleri, genel olarak, aşağıdaki 8 alt ahlâk alanını
bünyelerinde barındırır:
• Kulluk Ahlâkı/Dinî ahlâk: Değerleri koyan yüksek otoriteye
karşı uyulacak ahlâkî kurallar.
• Ferdi ahlâk: Ferdin bizzat kendisine karşı uyması gereken
ahlâkî kurallar.
• Aile ahlâkı: aile hukukuna ilişkin ahlâkî kurallar.
• Akrabalık ahlâkı: Akrabalık hukukuna ilişkin ahlâkî
kurallar.
• Komşuluk ahlâkı: Komşuluk hukukuna ilişkin ahlâkî
kurallar.
• Sosyal ahlâk: Topluma ilişkin ahlâkî kurallar.
• Devlet ahlâkı: Yöneten ve yönetilenlerle ilgili ahlâkî
kurallar.
• Ekolojik ahlâk- çevre ahlâkı: Tabiatla ve diğer canlılarla
ilgili ahlâkî kurallar.
Bu alt alanlar için ihdas edilen kurallar, özele vurgu
yapmış olmasına rağmen birbirlerini karşılıklı olarak etkiler. Fakat kulluk
ahlâkı, diğer tüm ahlâk alanlarını derinden etkiler ve şekillendirir.
İlk Ahlâk Sistemleri
Ahlâk sistemleri, ilk insanın yaratılışı ile birlikte İblis
ile Hz. Âdem arasındaki mücadele sürecinde ortaya çıkmıştır. Hz. Âdem ve eşi
cennete yerleştirildiklerinde, kendilerine va’z edilen emir yasaklarla
belirlenen bir hukuk ve bir ahlâk sistemi vardır. Kur’ân-ı Kerim’de yaratılışı
anlatan ayetlerde, bunu çok rahat bir şekilde görebilmekteyiz. Dolayısıyla
yaratılış olayından günümüze güzel ve kötü ahlâk olmak üzere iki ahlâk sistemi,
iki ayrı kaynaktan beslenerek, nesilden nesle intikal ederek gelmiştir.
Peygamberler, Allah’tan vahiy aracılığıyla bilgiyi alıp
insanlığa ulaştırarak güzel ahlâkı ihya etmek ve yerleştirmek için
çalışmışlardır. Hz. Âişe’nin (r.a.) “Rasûlullah’ın ahlâkı Kur’ân›dır.» demesi,
peygamberin getirdiği ahlâk sisteminin tamamen vahye dayandığı anlamına
gelmektedir. Peygamberler Allah’ın takdir ettiği aralıklarla insanlığa
gönderilerek güzel ahlâk sisteminin nesilden nesile intikali sağlanmıştır.
Kur’ân-ı Kerim’de, Peygamberimizle ilgili olarak; “Ve şüphesiz sen, pek büyük
bir ahlâk üzerindesin.” (68/4) denmesi, bu silsilenin varlığına bir işarettir.
Nitekim Hz. Muhammed (sas), peygamberler silsilesinin getirdiği ahlâk sistemini
tamamlamak için gönderildiğini ifade etmiştir: “Ben, ahlâkî prensipleri
tamamlamak üzere gönderildim.”
İblis’in ihdas ettiği değer sistemine dayanan ahlâk sistemi,
kötü ahlâk sistemidir. Çünkü insan fıtratına zıttır ve de İblis, insanın helak
olmasını istemektedir. Tarihi süreç içerisinde İblis’in yolundan
gidenler/Tağutlar/İblis’in elçileri, peygamberlerin inşa ve ihya ettiği ahlâk
sistemlerini bozmuşlar ve kötü ahlâkı inşa etmeye
çalışmışlardır/çalışmaktadırlar.
Güzel Ahlâk Sistemi: İslâm Ahlâk Sistemi
İslâm ahlâk sisteminde, üst otorite Allah’tır. Bu ahlâk
sistemi, tevhidî değerleri merkeze alarak inşa edilmiştir. Amacı, tevhidî
değerlerin ön gördüğü bir hayat tarzını inşa ve ihya etmek ve de korumaktır.
İslâm ahlâkındaki niyet unsuru, Allah rızası, fiil unsuru ise sâlih ameldir.
İslâm ahlâk sisteminde niyet, çok önemli bir unsurdur. Hz. Peygamber’in(sas):
“Muhakkak ki, ameller, niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır.”(4)
sözü, amelle niyet arasında ciddi bir bağın var olduğunu ortaya koymaktadır.
İslâm ahlâk sisteminin dayandığı temelleri ortaya koyan
birçok anahtar kelime vardır. Bu kavramların tümü, iman kavramı ile yakından
ilişkilidir: Allah Rasûlü (sas): “Müminler arasında imanca en kâmil
olanı, ahlâkça en güzel olanıdır.”… “Hayâ da imanın bir bölümüdür.” Buyurmuştur
(5).
İslâm âlimlerine göre İslâm dininin gayesi, beş temel esası
koruma altına almaktır: Dini, nefsi, aklı, nesli ve malı korumak. Bu beş temel
esasın, ahlâkı ilgilendiren sekiz alt alanla doğrudan ya da dolaylı bir
ilişkisi vardır. O nedenle güzel ahlâkın gayesi, bu beş temel alanın
korunmasıdır. Bu beş temel esasın korunması için tevhidî değerler, birçok emir
ve yasak ihtiva etmektedir. Ahlâk evrensel kümesindeki sekiz alt kümede en
etkin olan ve diğerlerinin tümüne şekil veren, kulluk ahlâkıdır.
Kulluk Ahlâkı
Kulluk Ahlâkı, insanın; yaratıcısı, âlemlerin Rabbi olan
Allah ile arasındaki ilişkiyi belirleyen ahlâkî kuralların tümüdür. İnsanın
Allah ile olan ilişkisi, insanın tüm davranışlarını şekillendirir. Bu noktada
meydana gelen kırılma, sapma veya hastalık, ahlâkın diğer yedi alanını derinden
etkiler.
İnsanın Allah’a karşı olan görev ve sorumlulukları, kanun ve
kural koyucu üst otorite olan Allah tarafından bizzat ortaya konmuştur. Kulluk
ahlâkının kapsamı; Allah’a, Allah’ın tanımladığı şekilde iman etmek (Allah’a,
meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, Allah’ın her şeyi bir
kanuniyete göre yarattığına) (4/136; 2/177), ibadet etmek (29/45; 4/103; 3/96),
dua etmek (Allah’ı zikretmek, Allah’ı tespih etmek, korku ve ümitle yakarmak)
(25/77; 33/41-42; 7/55; 4/60), Allah’a itaat etmek (4/16, 80), Allah’ı
sevmek (2/165; 5/54), Allah’tan korkmak (64/16; 7/96), Allah’a gerektiği gibi
teslim olmak (tevekkül etmek, imtihanlara karşı sabırlı olmak, rahmetinden ümit
kesmemek, her işi onun iradesine bağlamak, kendini güvende hissetmek) (29/2, 3;
2/214, 155, 156; 3/160; 9/129; 39/38; 4/81; 12/87; 15/56; 7/97-99; 18/23-24), şükretmek
(2/172; 30/46; 36/73; 42/33; 45/12), ahdine sadık kalmak (3/77; 9/77; 2/224,
225; 16/91; 35/42, 43), Allah’ı düşünmek/Allah’ı hiçbir zaman unutmamak (zâtı,
kelâmı, eserleri, peygamberleri, kitapları, melekleri, hesap günü, verdiği
nimetleri) (38/29; 47/24; 4/82; 20/113; 39/27; 43/3; 59/21; 51/20-21; 30/8;
7/184; 34/46; 16/53; 56/63-72; 28/71; 43/12-14; 16/78; 56/68-70), dinine ve
diline sahip çıkmak(6/68, 108) olarak tanımlanabilir.
Sonuç: Allah’ın ve Ahiretin Unutulması ve/veya Önemsiz
Addedilmesi
İnsanın bütün ilişkilerini belirleyen, şekillendiren kulluk
ahlâkında meydana gelen kırılma, bozulma, çözülme, sapma, diğer yedi alt ahlâk
alanını olumsuz etkilemektedir. Allah’a kullukta meydana gelen bir kırılma,
insanın hevasını ilâhlaştırıp, ona kulluk yapmasına sebebiyet vermektedir.
Dolayısıyla hevanın ilâhlaştırılması, bütün beşeri ilişkileri olumsuz
etkileyerek ihtilafların tefrikaya dönüşmesine; tefrikanın da fırkalaşmaya
vücut vermesine imkân sağlamaktadır.
Bu noktada ana soru; kulluk ahlâkında nerede ve nasıl bir
kırılma olmaktadır ki böyle bir durum ortaya çıkmaktadır. Ya da insan ne zaman,
hangi şartlarda hevasını ilâhlaştırmaktadır?
Hevanın ilâhlaştırılmasının ana sebebi, Allah’ın unutulması
ve/veya önemsiz addedilmesi(59/19; 9/67), Allah’ı zikretmenin unutulması
ve/veya önemsiz addedilmesi (4/36; 13/28), Ahiretin unutulması ve veya önemsiz
addedilmesi (38/26; 32/14; 45/ 34,35), Allah’ın ayetlerinin unutulması ve/veya
önemsiz addedilmesi (20/126), meleklerin unutulması ve veya önemsiz
addedilmesi, insanın yaptığı amelleri unutması(18/57) ve insanın kendi
yaratılışını(36/78) unutmasıdır. Kısacası insanın dünyevileşmesi,
sekülerleşmesi ve laikleşmesidir.
İhtilafların, tefrikaya; onun da fırkalaşmaya dönüşmemesi
için hayatın her anında Allah’ın ve Ahiret Gününün/Hesap Gününün hatırlanması
ve önemli olduğunun asla unutulmaması gerekmektedir:
“Ve kendileri Allah’ı unutmuş, böylece O da onlara kendi
nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların
ta kendileridir.”(59/19).
“«Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife
kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, hevaya uyma; sonra seni
Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah›ın yolundan sapanlar, hesap gününü
unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azab vardır.»”(38/26)
Kaynaklar:
1- Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 2006.
2- TDV İslâm Ansiklopedisi, “Ahlâk” Maddesi, İstanbul.
3- İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ
Yayınları, İstanbul.
4- Buhâri, Bed’ü’l-Vahy 1, Itk 6, Menâkıbu’l-Ensâr 45, Nikâh
5, Eymân 23, Hiyel 1; Müslim, İmâret 155, (1907); Ebu Dâvud, Talâk 11, (2201);
Tirmizi, Fedâilu›I-Cihâd 16, (1647); Nesâî, Tahâret 60, (1, 59, 60).
5- Tirmizî, Rad 11, (1162); Ebu Dâvud, Sünnet 16, (4682).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder