(Milli Gazete)
Önceki yazılarda, Millî Görüş’ün 1-Değer
Sistemi/Kimlik/Kültür ve Medeniyet boyutu, 2-Bağımsız Dış Politika boyutu,
3-Bağımsız Ekonomi, Kalkınma ve Sanayileşme Politika boyutu ve 4-İslâm Birliği
boyutu göz önüne alınarak 28 Şubat Postmodern Darbesi değerlendirilmiştir. Bu
yazıda, 28 Şubat Postmodern Darbesi’nin iç ve dış beyin takımı ele alınıp
değerlendirilecektir.
‘Başarısızlığın İslâmileştirilmesi’ Projesi ve Şer
İttifakının Hayal Kırıklığı
Şer İttifakı’nın (ABD-İsrail/Siyonizm-İngiltere) başlangıçta
benimsediği ana strateji, RP’nin iktidarda “başarısız” kılınarak
itibarsızlaştırmasıydı (‘Başarısızlığın İslâmileştirilmesi Projesi’). Böylece,
RP, halkın gözünden düşürülmüş olacaktı. Bu durumda halka, RP yöneticilerinin
şahsında, ‘İslâm’ın çağdışı bir düşünce’ olduğu ve sorunları çözemeyeceği
propagandası yapılacaktı. Bu amaca hizmet edecek şekilde, eş zamanlı olarak,
Fadime Şahin’ler, Ali Kalkancı’lar ve Müslim Gündüz’ler piyasaya sürülmüştü.
Onların şahsında “RP ve İslâm yıpratılmak, itibarsızlaştırılmak
istenmekteydi”(1).
Refah-Yol Hükümeti, içte ve dışta büyük bir muhalefetle
karşılaşmış olmasına, medya ve sivil görüntülü örgütlerin (Beşli Çete) ve de
askeri bürokrasinin (Batı Çalışma Grubu) yoğun propagandasına-engellemesine
rağmen ABD politikalarını sarsacak önemli atılımlarda bulunmuş ve başarılı
olmuştur(2, 3).
“Sol-Alevi-Sabatayist- Masonik Cuntanın” Yükselişi
Ordu içerisinde değişik renkte cuntalar, Şer İttifakı
işbirlikçisi olarak var olmuştur. 1987’den itibaren ordu içerisinde oluşan sol
cunta, kimine ‘gerici’, kimine ‘faşist’, kimine de ‘Amerikancı’ diyerek ciddi
subay tasfiyesi yapmıştır. 28 Şubat sürecine gelindiğinde bu cuntanın (Batı
Çalışma Grubu) bir özelliği, solcu olması iken, diğer bir özelliği de Alevi-
sabatayist ittifakına dayanmasıydı. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu; “...Türkiye,
etnik veya mezhep özelliklerine dayalı bir Suriye rejimi de hiçbir zaman
olmayacaktır.”(4) diyerek cuntanın bu özelliğine dikkat çekmeye
çalışmıştır.
Diğer taraftan Atilla İlhan’a göre Batı Çalışma Grubu’nun
lideri gözüken Org. Çevik Bir, “sabatayisttir ve 28 Şubat Darbesi de,
sabatayist ve masonik bir darbedir”. “Ordu içerisinde üst düzey subaylar
arasında güçlü mason bir kadro mevcuttu”(5). Sol–Alevi-Sabatayist-Masonik
Cunta, aynı zamanda İsrail’le ilişkilerin de başını çekmekteydi(6).
Millî Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği’nde 30 yıl
baş müşavirlik yapan ve kurumun “karakutusu” olarak adlandırılan Mustafa
Ağaoğlu, 28 Şubat döneminde arka planda rol almış önemli masonlardan birisi
olup; “Askerlerin ağırlıkta olduğu bir kurumda mason olduğu için sıkıntı
yaşamadığını” övünerek söylemektedir(7).
“Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu” belgeleri
içerisinde yer alan, “Fransa Yüce Konseyi’nin” “Türkiye Büyük Mason Locası”
Üstadı Necip Arıduru’ya gönderdiği, 14 Şubat 1997 tarihli bir belgede, Türk
masonlarının siyasi iktidarı düşürmeleri için gerekeni yapmaları
istenmektedir(8):
“İsrail Yüce Konseyi, RP hükümetinin cemiyetimize karşı bir
tavır koyduğunu belirtti. Biz de aynı düşünceyi paylaşıyoruz. Hükümet,
localarımıza baskı uygulayarak, adli tahkikat açarak ve polisi arşivlerimizi
aramayla görevlendirerek, düşmanca tavrını belli etmiştir. Bu baskıyı, derhal
ortadan kaldırmak kaçınılmaz görülmektedir. Ilımlı bir hükümetin kurulması
elzemdir. …Refah Partisi’ni iktidarı bırakmaya mecbur etmek için gerekli diğer
bütün tedbirleri alınız. …RP’ye mensup İslâmcı basını ekonomik, siyasi ve adli
baskı yoluyla görevini yapamaz hale getirin…”
Bütün bunlardan görülebileceği gibi ordu içerisinde
Sol–Alevi-Sabatayist- Masonik Cunta’nın öne çıkması, bir tesadüf değildi. Şer
ekseni, tedbir alarak ordu içerisinde Sol- Alevi-Sabatayist- Masonik Cunta’nın
önünü açmaktaydı(6, 9, 10).
Şer İttifakı, Sol-Alevi-Sabatayist-Masonik Cunta ve
Tekelci/Rantiyeci Sermaye arasında Refah-Yol’un iktidardan gitmesi, İslâmi
yükselişin durdurulması, yok edilmesi ya da hedefinden saptırılması için bir
ortak payda meydana gelmişti. Taşeron olarak BÇG ve “Beşli Çete” seçilmişti. Şimdi
sorun, RP iktidardan nasıl düşürülecekti?
Şer İttifakının Erbakan Hükümetinden Kurtulmak İçin Hazırlık
Yapması
Şer İttifakı, Türkiye’deki sivil ve askeri bürokrasi
içerisinde gerekli tedbirleri alırken; diğer taraftan da ‘İslâmcı yaşlı lider
Erbakan’ın’, Türkiye’yi farklı bir eksene kaydırmasına mani olmak için gerekli
dış hazırlıkları yapmakta; Türkiye, sürekli bir şekilde ABD’nin gündeminde
tutulmaktaydı (11):
“Alan Makovsky: Türkiye ilk defa, ABD hükümetinde sürekli
üst düzey dikkatlerin odağı olmuştur; çünkü İslâmcı Başbakan’ın Türkiye’yi Batı
yörüngesinden çıkarabileceğinden korkulmuştur. (ABD) Hükümetin her dalından
yüksek düzeyli bürokratlar düzenli toplantılar yapmış, Türkiye’nin İslâmcı bir
yönetim altına girmesi ile ABD çıkarlarının ne olacağını değerlendirmeye
çalışmışlardır... Türkiye’ye böyle çok daha üst düzeylerde odaklanılması, sık
rastlanan bir şey değildir...”
Diğer taraftan Amerikan Kongresi’nin, “Ortadoğu masası
Şefi”, Carol migdalovitz tarafından “Toparlanamayan Türkiye’nin Politik Krizi ”
adlı bir rapor hazırlanmıştır(12).
Rapora göre ABD, “Refah’ı istemiyor”, “uzaklaşmasını”
istiyor; fakat “zorla uzaklaştırılmasına”, “İslâmi siyaset aşırılaşabilir”
endişesi ile karşı çıkıyordu. “Mevcut seçim sistemi ile Refah, ilk seçimde %21
ile %30 arasında oy alacaktı.” ABD, bundan çok rahatsızdı. Buna mani olmak için
raporda, Türkiye’ye, 1-“Seçim sistemi reformu yapılabilir”, 2-“Başkanlık
sistemine geçilebilir”. “Türkiye’nin kaostan çıkması için en iyi yol olarak
başkanlık sistemi”(12) teklif edilmekteydi.
Aynı dönemde Türkiye’deki Sol-Alevi-Sabatayist-Masonik Cunta
ve Tekelci/Rantiyeci Sermaye grubu, “böyle giderse” RP’nin “2000’de yüzde 35,
2005’te yüzde 66 oy alabileceğini” tartışmaktaydı(13). Erbakan Hoca da,
Makovsky’nin “RP’nin 2000’de yüzde 45, 2005’te yüzde 68 oy alabileceğine”
ilişkin bir raporunun, darbenin gerekçesi olduğunu ifade etmiştir(14).
Raporda dikkat çekilen diğer önemli bir konu da,
“Erbakan’dan sonra nelerin olabileceğidir”. Erbakan’dan sonra lider seçiminde
“Oğuzhan Asiltürk, Fehim Adak, Şevket Kazan, Recai Kutan”dan oluşan “iç
kabinenin etkili olacağı” kabul edilmekteydi. Bununla birlikte “genç
radikallerin neler yapabileceği” sorusu, ”Amerikan’ın kafasını
kurcalamaktaydı.”(12).
Bu rapor, yalnızca dönemin Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay
Başkanı’na verilmişti (12). O dönemde Demirel tarafından “başkanlık sisteminin”
hemen tartışmaya açılması bir rastlantı değildi.
Şer İttifakının Askeri Darbeyi, Postmodern Darbeye
Dönüştürmesi
ABD’nin asıl korkusu, ‘İslâmi siyasetin aşırılaşması’ ile
bir halk hareketinin başlamasıydı. ABD’ye göre Türkiye’deki laik çevreler, bunu
göremiyor ve yanlış işler yapıyorlardı:
“Gerçekte Türkiye’nin –askerlerin ağır baskısı altındaki–
laik köktencilerinin, RP’nin önünü kesmek için başvurdukları bu manevranın geri
tepmesi ve İslâmcı akıma desteğin artması olasılığı daha da yüksek... Laik
seçkinler, inançlı Müslümanları kendilerine düşman etmekle kalmıyor, dar
görüşlü politikaları ile RP’nin saygınlığını artırıyorlar.”(15)
Alman Dışişleri’nden Herr Lamers; “Sizler işleri hep
kestirmeden, sertlikle çözmek yanlısısınız.... Daha ince, daha gelişmiş siyasi
yöntemlere ihtiyaç vardır” diyerek askeri darbeye karşı çıkmaktaydı(16).
28 Şubat’ın güçlü generallerinden Özkasnak, Refah-Yol
Hükümeti’ni bir askeri darbe ile yıkmanın, o günün şartlarında mümkün
olmadığını, 18 Nisan 1999 seçimleri sonrasında basına verdiği bir beyanatta
açıklamıştır.
Askeri darbenin yapılmasına mani olan diğer bir etken de,
ordunun içerisinde “Türkiye-İran-Rusya-Çin eksenini” savunanların güçlü
olmasıydı. Dolayısıyla bir darbe hareketinin ne getireceği ve nasıl sonlanacağı
meçhuldü. Ortaya çıkacak kargaşada Türkiye, ayrı bir eksene kayabilirdi. ABD,
bu riski göze alamamaktaydı(17).
Amerika’daki bir toplantıda, zamanın Genel Kurmay 2. Bşk.
Org. Çevik Bir, Amerikalı yetkililere, “Ben ve arkadaşlarım bu Hükümet’e karşı
mücadelede kararlıyız... Yaptığımız da, demokrasinin balans ayarıdır” deyince;
zamanın Amerikan Dışişleri Bakanı Madeleine Albright kendisine, “Ancak, her ne
yaparsanız, Meclis aritmetiği yoluyla yapınız!” demiş ve ABD’nin bir askeri
darbeye kesin karşı olduğunu ifade etmiştir(18).
15.07.1997-08.01.1999 tarihleri arasında Başbakanlık
Müsteşarlığı yapan Yaşar Yazıcıoğlu’na göre, 15 Ekim 1996’da Amerika Dışişleri
Bakanlığı tarafından ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne gönderilen çok gizli bir
yazıyla, 28 Şubat süreci başlatılmıştır:
“…Evrak tarihi 15 Ekim 1996’dır. Evrakta açıkça şu ifadeler
yazılıydı: ‘Refah-Yol Hükümeti’yle birlikte Erbakan artık Batı’dan iyice
kopmuştur. İslâm ülkeleriyle ciddi adımlar atmaya başlamıştır. Erbakan D-8 ile
birlikte büyük bir İslâm birliğine doğru ilerlemektedir. Tüm bunlar ABD’nin
çıkarlarının zıddına olan gelişmelerdir. Size söylediklerimizi başaramadınız.
Artık Erbakan bir şekilde uzaklaştırılmalıdır.’ (19).
Askeri darbe ile yapılabilecek kanlı bir operasyon
engellenince, askerlerin önderliğinde, yargının desteğinde, “Beşli Çete’nin”
taşeronluğunda ve Demirel’in koordinatörlüğünde, postmodern bir darbe
yapılmıştır. Dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Fazilet Partisi’nin (FP)
haksız bir şekilde kapatılmasını sağlayarak Millî Görüş hareketinin bölünmesi
noktasında görevini yerine getirmiştir (20).
28 Şubat Postmodern Darbesi ile Erbakan, siyasetten men
edilerek, RP ve FP hukuksuz bir şekilde kapatılarak Millî Görüş hareketinin
bölünmesi sağlanmıştır.
Sonuç: Müslümanlar, 28 Şubat Postmodern Darbe Sürecinden Bu
Güne Dersler Çıkarmalıdırlar
28 Şubat Post-modern Darbesi, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12
Eylül’de olduğu gibi, İç ve Dış Şer İttifakı’na ‘hayır’ diyebilen bir yönetimin
devrilmesi vakasıdır. Refah-Yol’un bazı yanlış icraatının olması, bu gerçeği
değiştirmez. Hatalar, meşru zeminlerde rahatlıkla düzeltilebilirdi. En büyük
meşruiyet ortamı seçimdi, parlamento idi. Bu zeminlerde halk, isterse,
iktidarları değiştirebilir ve partileri cezalandırabilirdi.
28 Şubat Postmodern Darbe sürecinde amaç, sadece RP’nin
iktidardan uzaklaştırılması değildi.
Amaç, Millî Görüş hareketinin ve diğer şuurlu İslâmi
hareketlerin iğdiş
Edilerek, halkın umudu olmaktan çıkarılması ve önceki
darbelerde olduğu gibi, halka gerekli gözdağının verilmesi idi.
Amaç, Millî Görüş tabanında ve İslâmi hareketlerde kaos
meydana getirmek, fay hatları oluşturmak, ana damarı membaından
saptırmaktı.
Amaç, ABD’ye, AB’ye, Siyonizm’e, Batı kültür ve
medeniyetine, Türkiye’deki cari sisteme, faize, sömürüye, tüketime ve
müstekbirlere karşı olan büyük yürüyüşü durdurmak ve mecrasından
saptırmaktı.
Amaç, yükselen Anadolu sermayesini bölmek, parçalamak ve yok
etmekti. Müslümanları ve Müslüman iş adamlarını, faiz ile tanıştırmak, banka
sistemi ile çalıştırmaktı. Amaç, özelleştirmelerle küresel sermayenin bu
ülkenin ekonomik gücünü ele geçirmesini sağlamaktı.
Amaç, “Ilımlı İslâm Projesi” çerçevesinde, Müslümanları
sistemin ağırlık merkezine çekip liberalleştirmek, dünyevileştirmek,
sekülerleştirmek, laikleştirmek ve mevcut sistemi savunmalarını
sağlamaktı.
Amaç, bütün kurumlar arasına kin, nefret ve fesat tohumları
ekerek güveni yıkmaktı.
Amaç, ordu ile halkın arasını açmak ve ülkeyi
yağmalattırmaktı.
Amaç, halkı, İslâm kültür ve medeniyet kavgasından
vazgeçirmekti. Amaç, Türkiye’yi “model ülke”(!), “model ortak”(!) yaparak İslâm
coğrafyasını değiştirmek ve İslâm coğrafyasında jandarmalık yaptırmaktı.
Amaç, içerdeki zalimlerin zulmünden dışarıdaki efendilerine
sığındırmaktı.
Bunların ne oranda gerçekleştiğini, bu ülkede yaşayan her
Müslüman fert, her hareket, her yapı, her cemaat ve her parti değerlendirerek
karar vermeli, kendi nefis muhasebesini yapmalıdır.
Bugün amacımız, uygulanan bir mankurtlaştırma hareketinin
kendi milletinden kopardığı, yabancılaştırdığı evlatlarını kazanmak; fay
hatlarındaki enerjiyi boşaltıp bu ülke insanın birlik ve beraberliğini sağlamak
olmalıdır.
Kaynaklar
1- Can. B., Psikolojik Savaş Günleri Susurluk ve
Tarikatler, Umran, sayı: 35 İst., 1997
2- Yeni Şafak, 8.2 1997, Frankfurter Allgemeine’den
alıntı
3- Can. B., “Psikolojik Savaşta Yeni Bir Boyut:
Tehdit”, Umran, sayı: 36, 1997,
4- Akit, 13.6.1997.
5-Coşkun, M.; Çakmak N., Attilâ İlhan’la çeşitli konulardan…
Millî Gazete 22-23-24.03.2003
6-Vatandaş, A., Armagedon Türkiye–İsrail Gizli Savaşı, Timaş
yay., İstanbul, 1997, S;22, 28, 33-34, 46,55.
7- Şanlı, U., Doğan, İ., Aksiyon, Sayı: 638,
26.02.2007
8- 28 Şubat’ta Mason Belgesi; Yeni Şafak, 07.02.2013
9- Koru, F., Ne değişti, Y. Şafak, 25.8.2000
10- Akit Gazetesi, 10.6 1997. ST Petersburg Times’dan alıntı
11- Makovsky, A., Eksen Ülkeler – Gelişen Dünyada ABD
Politikalarının Yeni Hatları, Sabah Yayınları, S;109,112.
12- Donat, Y., Öncesi ve sonrasıyla 28 Şubat, Bilgi
Yayınevi, 1999, S: 467-471; “İşte Rapor”, Millîyet, 2.5.1997; “Darbesiz Çözüm”,
Millîyet, 3.5.1997.
13-Uğur, F., Aksiyon Sayı: 638 - 26.02.2007.
14- Zaman 27.02.2007:
15- Alpay, Ş., Yanlış Düşman, Millîyet, 9. 9. 1997 (4.9.1997
tarihli Chicago Tribune’den alıntı)
16- Livaneli, Z., Millîyet, 18.1. 1998.
17-Çongar, Y., “ABD, Ordu, Orakoğlu”, 7 Temmuz 1997,
Millîyet.
18- Selahaddin Çakırgil, S., Vakit, 14.02.2007.
19- Utku, M., Yeni Şafak 06.02.2007.
20- Savaş, V., 10.1 2001, Gazeteler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder