(Milli Gazete)
Ülkelerdeki Sosyal hadiseleri incelerken sürece etki eden
1-İç dinamikler, 2-Bölgesel dinamikler ve 3-Küresel dinamikler olmak üzere üç
dinamiği göz önüne almamız gerekmektedir. Şer ittifakının kaos (fitne)
teorisine göre her türlü düşmanlığı yapması doğaldır. Çünkü düşmandır. Üzerinde
durulması gereken ve de önemli olan, dış dinamik olarak şer ittifakının, iç müttefikler
bulması ve bunlar üzerinden ön gördüğü operasyonları yapabilmesidir. 27 Mayıs
1960 darbesinden 15 Temmuz 2016 darbesine kadar tüm darbelerin arkasında
ABD’nin var olması ve bu darbeleri, bu ülkenin çocukları eliyle, bu ülkenin
çocuklarına karşı yaptırabilmesi, üzerinde durulması gereken en önemli
konulardan biridir. O nedenle bir fitne (kaos) ortamında bir mü’min, nasıl
düşünmeli, olayları nasıl değerlendirmeli ve nasıl davranmalıdır. Bu noktada
Allah ve Resulü, bizlere nasıl bir görev ve sorumluluk yüklemiştir? Kısa, orta
ve uzun vadede yapılabilecekler nelerdir?
Bu yazı serisinde bu konu, ana hatları ile ele alınacaktır.
Bunun için öncelikle fitne kavramı ile ilgili kısa bir hatırlatma yapmakta
fayda vardır.
BİR ARINDIRMA MEKANİZMASI OLARAK FİTNE SİSTEMİ
Kur’an’da fitne kelimesi; Allah, insan ve şeytanla alâkalı
olarak kullanılmaktadır. Bu durumda fitne kelimesi; Allah’a nispet edildiği
zaman “lehlerine ya da aleyhlerine olmak üzere, kulların iyi ya da kötü
şeylerle denenmeleri”, “imtihan edilmeleri”, “beşerden kaynaklandığı zaman,
“her türlü kötülük”, “ayartma”, “manevi çöküntüye uğramaları”, “baskı”,
“dînî-siyasî, sosyal kargaşa ve kaos” ve şeytandan kaynaklandığı zaman da
“saptırma” anlamına gelmektedir.
Fitne kelimesi, Allah, insan, şeytan ve değişik
imtihan konularının yer aldığı dört boyutlu bir yapıda, her boyutu birbiri ile
bağlantılı bir arındırma, ayrıştırma mekanizmasının anlam alanını
oluşturmaktadır. Bu durumda fitne sistemini, şöyle formüle edebiliriz:
* İmtihan eden: Allah.
* İmtihan edilen: İnsan.
* İmtihan konuları/araçları: Nimetler ve külfetler.
* İmtihanda saptırıcı, kafa karıştırıcı unsurlar: İblis, cin
ve “insan şeytanları”.
* İmtihan sonucu: Ödül ve ceza.
* Fitnenin son bulması: Tüm dünyanın İslâmlaştırılması (2
Bakara 193, 8 Enfal 39, 72-73).
Allah, ayrık otlarının, zehirli unsurların, hastalıklı
yapıların arındırılarak, ayrıştırılarak insanlığın tekâmül etmesi,
olgunlaştırılması, daha sağlıklı ve sıhhatli bir yapıya kavuşturulması, daha
büyük sorumlulukları üstlenmesi için eğitime tâbi tutulup yeteneklerinin
geliştirilmesi, tecrübe kazanması ve bu imtihan karşısında takındığı tutum ve
tavra göre ödüllendirilmesi için fitne mekanizmasını, bir sistem olarak ortaya
koymuştur. Bu imtihan, bazen nimetle, bazen de külfetle gerçekleştirilmektedir.
Bu sistemde amaçları farklı olmakla beraber Kur’an bize 1-İnsanların,
2-Peygamberlerin, 3-Toplumların Allah tarafından imtihana tâbi tutulduğunu
haber vermektedir.
Allah bunlara Kur’an’da yer vermekle, bizlere ders vermek,
bizleri eğitmek ve olgunlaştırmak istemektedir. Benzer hataları icra etmememiz
ve benzer tuzaklara düşmememiz için Allah bize yol göstermektedir. Bununla
beraber Allah, bize fitnenin kökünü kazımak için de, bir ana hedef (tüm
dünyanın İslamlaştırılması) göstermekte ve bu hedefe ulaşmak için de bir yol
göstermektedir.
İBLİS’İN SAVAŞ İLANI VE KURDUĞU TUZAKLAR
İnsanın yaratılışı, Kur’an’ın değişik sürelerinde farklı
derinliklerde ve fakat her seferinde farklı bir açılım getirilerek
anlatılmaktadır (2/29-39, 7/10-27, 20/115-129,59/16,15/27-43,17/61-65). Bu
ayetlerde dikkat çeken önemli bir nokta, İnsanın yaratılışı ile ilgili olarak
meleklerin serzenişte bulunarak insanın olumsuz yönünü dile getirmeleridir. İlâhi
planı bilemedikleri için takındıkları bu tavrın yanlışlığı, bir imtihan ile
kendilerine gösterilmiştir. Allah, Hz. Adem’i varlık/eşya hakkında
bilgilendirip, melekleri bilgilendirmemiştir. Sonra eşya, melekler topluluğuna
gösterilerek ne oldukları sorulmuş; melekler, yöneltilen soruya cevap
veremezken Hz. Adem, soruyu cevaplandırmıştır. Melekler tarafından zaafları öne
çıkarılarak değerlendirilen Hz. Adem, sınavın sonunda üstün konuma gelmiştir (2
Bakara 31-33). Bu üstünlüğün bir nişanesi olarak, saygı anlamında, meleklerin
Adem’e secde etmesi, Allah tarafından emredilmiştir. Bu da melekler topluluğu
için bir imtihandı ve İblis hariç, melekler topluluğunun tümü, emri yerine
getirmiştir (2/34, 7/11, 20/116, 15/29-31).
O ana kadar davranış olarak melek özelliği gösteren
topluluk, yapı olarak melek ve cinlerden meydana gelmiş bir topluluktu.
Topluluk, secde edip etmemeye bağlı olarak davranışları farklılaşıp
birbirlerinden ayrışmışlardır. Fiziksel yapı olarak melek olanlar, Allah’ın
emrine itaat edip, secde etmişler; fiziksel yapı olarak ateşten yaratılmış olan
cinlerden İblis, emre itaatsizlik ederek secde etmemiştir.
Bu şekilde bir ayrışma, insanoğlunun kaderinde önemli bir
dönüm noktası olup, insan için en tehlikeli bir düşmanı, fitne kaynağını ortaya
çıkarmıştır. İblis, kendisinin ateşten Adem’in topraktan yaratılmasını referans
alarak ateşten yaratılanların, topraktan yaratılanlara göre daha üstün bir
sınıfı oluşturduklarını ileri sürerek ilk sınıfsal ayırımı yapmış ve secde
etmeyi reddetmiştir. (2/34; 7/12-13; 15/31-33).
O nedenle etnik ve sınıfsal ayırım fitnesi, şeytanî bir
düşüncenin ürünüdür. İblis, insanlık âlemine, ırkçılık fitnesini ve sınıf
fitnesini sokmuştur. Faşizm, kapitalizm ve komünizm, ırkçılık ve sınıf
fitnesinin bir sonucudur. O nedenle kaos teorisi, etnik ve mezhepsel bir
zemine oturtulmuştur. Bugün içine düştüğümüz fitneden en az zararla
çıkabilmenin bir yolu, kavmiyetçilikten vazgeçmek, bu hastalığa yakalananları
tedavi etmek olmalıdır. İblisin Hz. Adem’e bu tavrı gösterdiği an, aynı
zamanda olumsuz değer sisteminin (fitne sistemi) ortaya çıkmasının başlangıcı
olmuştur. İblis’in isyanından sonra bir tarafta Hz. Âdem ve eşi, diğer tarafta
İblis vardır. İki ayrı varlık, birbirine karşıt iki ayrı safta konumlanmıştır.
İblis, artık Hz. Âdem ile eşinin ve tüm insanlığın apaçık bir düşmanıdır(20
Taha 117).
Hz. Âdem ve eşi cennete yerleştiklerinde hayatlarını tanzim
eden gerekli değerler kendilerine bildirmiştir. Yasak ve serbestlik alanları
ortaya konmuş ve iki kişilik bir toplumun hayatına ilişkin düzenlemeler
yapılmış ve hukuk sistemi belirlenmiştir. Cennetin diledikleri yerinde,
diledikleri miktarda yeme, içme hakkı verilmiş; ancak mahiyetini bilmedikleri
bir tek ağaca yaklaşmamaları, onun meyvesinden yememeleri istenmiştir. Cennette
kalmaları, barınma, yeme-içme ihtiyaçlarının karşılanması ve güvenlikte
kalmaları, bu yasağa uymalarına bağlı kılınmıştır (2 Bakara 35; 20 Taha
118-119).
Ayetlerden Hz. Âdem’le eşinin, İblis kendilerine yaklaşıp
vesvese verinceye kadar, yasak ağacın meyvesine karşı bir arzu, bir eğilim
duymadıkları, ona ihtiyaç hissetmedikleri anlaşılmaktadır. Ancak İblis’in
kendilerine yaklaşıp yaptığı telkinlerin sonunda bir arzu, eğilim ve ihtiyaç
duygusu ortaya çıkmıştır (2 Bakara 36).
Ayetlerden, yasak ağacın mahiyetini, İblis’in bildiği ve
fakat Hz. Âdem ile eşinin bilmediği anlaşılmaktadır. İblis, Hz. Âdem’le eşine
bu noktadan hareketle tuzağını kurmuş ve yasak ağacın mahiyetini, tam zıt
istikamette anlamlandırarak onlara sunmuştur (7 Araf 20-21; 20 Taha 120-121).
Allah’ın açık ikazına rağmen, bir tek yasak ağaca tamah
edilip İblis’in vaatlerine uyulmuştur. İblis’in söylediklerinin doğru olup
olmadığı noktasında tefekkür edilmemiş, düşman olan İblis’in niyeti, hedefi
sorgulanmamıştır. Allah’ın daha önce kendilerine verdiği bilgiler, hiç göz
önüne alınmamıştır. ‘Ölümsüzlüğün’, ‘iki melek olmanın’ ve ‘yok olmayacak mülke
sahip olmanın’ dayanılmaz cazibesi, vaat edilenlerin gerçekleşebilir olup
olmadığının düşünülmesini ve kurulan tuzağın görülmesini engellemiştir. Stratejik
akıl devre dışı bırakılmıştır. Allah’ın emirlerine uymamanın bedeli, çıplak
kalmaları ve Cennetten çıkarılıp yeryüzüne gönderilmeleri olmuştur (7 Araf
22-25).
Baş şeytan ABD de, darbe operasyonlarında kullandığı iç
işbirlikçilerini hep Türkiye’de iktidar olmayı vaad ederek kandırmış, işi
bitince de kaldırıp tarihin çöp sepetine atıvermiştir.
İblis, kurduğu tuzakla insanın kötülük cephesinin
kapılarının açılmasını sağlamış; “tamahkârlık”, “aç gözlülük”, “doyumsuzluk”,
“şükürsüzlük” ve “ölümsüzlük” fitnesini harekete geçirmiştir. İnsanlığın
kaderinde “mal”, “makam” ve “evlât” “fitnesi”, İblis ve İblisin yolunda
gidenlerin tarih boyu harekete geçirmek için gözettiği alanlar
olmuştur(8/26-29; 5/48; 6/165; 3/186; 16/92; 27/40; 76/2; 64/14-18). Ayrıca
ölümü unutturarak, ölümsüzlük fitnesini harekete geçirip insanın, ahreti ve
hesap gününü unutması için çalışmıştır.
İblis, secde etmeme olayından sonra ‘insanların dirileceği
güne kadar yaşama’ izni istemiş ve istediği kendisine verilmiştir (7 Araf
14-15; 17 İsra 61-63; 15 Hicr 36-38). İblis’e bu izin verilince, yaptığı yemin,
insanlığa sınırsız ve topyekûn bir savaş ilânından başka bir şey
değildir:
“Dedi ki: Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları
(insanları) saptırmak için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup)
oturacağım.”
“Sonra da muhakkak onlara önlerinden, arkalarından,
sağlarından ve sollarından kendilerine sokulacağım. Onların çoğunu şükredici
bulmayacaksın.”(7 Araf 16-17; 15 Hicr 39; 38 Sad 79-84)
İblis yaptığı bu büyük yeminle; “insanları saptıracağını”,
“fıtratı bozmayı emredeceğini”(4 Nisa 118-119), “yeryüzünde onlara günahları
süsleyeceğini”, “ihlaslı kullar müstesna olmak üzere hepsini azdıracağını”(15
Hicr 28-43; 38 sad 70-85), “insanları, ayartıp, yoldan çıkarıp
saptıracağını”(3/155; 4/60; 6/71), insanların kalbine vesvese vereceğini(114/5;
7/200,201; 8/11), “insanları kuruntuya düşüreceğini(4/119-120;
7/20-21;17/63-64), “kötülükleri güzel göstereceğini”(6/43, 8/48; 16/63; 27/24;
29/38; 47/25), “İnsanları aldatmak için yaldızlı laflar söyleyeceğini”
(6/112-113), “aşırı vaade bulunacağını” (4/120; 14/22;17/64), “her türlü
kötülüğü emredeceğini”(2/169; 4/14, 118-119; 6/128; 7/200; 24/21; 38/82-83),
“edepsizliği emredeceğini”(24/21), “çıplaklığı teşvik edeceğini”(7/27), “Allah
ile kandırmak isteyeceğini”(35/5,6), “Resullerin yapıp
ettiklerine-söylediklerine fitne sokmak isteyeceğini”(22/52,53), genelde
insanları, özelde mü’minleri “fakirlikle korkutacağını” (2/268; 7/200-201;
41/96; 23/97-98), “hayırlı olan işleri unutturacağını (12/42 18/63),
“müminlerin arasına kin ve düşmanlık sokmak isteyeceğini” (5/91, 12/100, 17/53,
58/10,19), “kendi dostlarını Müslümanlara karşı kışkırtıp, tahrik edeceğini”
(6/121; 3/175) beyan etmektedir.
SONUÇ: İBLİSİN TUZAKLARINA DÜŞMEMEK İÇİN İTİDALLİ OLMAK
Kur’an-ı Kerim’de İblisin tüm bu beyanlarına yer verilmiş
olması, Allah’ın bize tehlikenin ana kaynağını göstermesi ve ona göre
davranmamızı istemesinden başka bir şey değildir. Her türlü fitne ortamından en
az zararla çıkmanın yolu, Kur’an ve sünnetin tanımladığı, tasvir ettiği şuurlu
mümini ortaya çıkarabilmektir.
15 Temmuz ihanet hareketinin inşa ettiği fitne ortamından
çıkmanın bir yolu, nefsimize hoş gelen şeylerin,” ilâhi rızaya ve emirlere
uygun olup olmadığının” sorgulanmalıdır. Bu sorgulama yapılırken unutulmaması
gereken kaçınılmaz gerçek, ölüm ve hesap günü olmalıdır. Bu dünyada yapacağımız
her şeyin hesabının verileceği şuuru bizi, fitneye hizmet etmekten alıkoyacak
en önemli etkenlerden biridir. 15 Temmuz ihanet hareketinin inşa ettiği fitne
ortamından çıkmanın bir yolu da, öncelikle İblis’in insanlığa açtığı sınırsız
ve topyekûn bir savaşın varlığının asla unutulmaması, yol boyu göz önünde
bulundurulmasıdır. Bu nedenle itici, bölücü, parçalayıcı değil; affedici ve
kuşatıcı olunmalıdır. İtidal elden bırakılmamalıdır.
15 Temmuz İhanet Hareketinin inşa ettiği fitne ortamından
çıkmanın diğer bir yolu, mahiyetine tam vâkıf olamadığımız bilgileri, gerçek
olarak kabul edip ardına düşmemek ve yaygınlaştırmamaktır. Fitne (kaos)
ortamında medyada servis edilen bilgilerin kâhir ekseriyetinin, belli bir amaca
hizmet etmek üzere, istihbarat örgütleri tarafından servis edildiği göz önüne
alınmalıdır.
Allah’ın Resulünün aşağıdaki uyarısına bu açıdan bakılmalı
ve gereği yapılmalıdır:
“İlerde gerçeği duymayan sağır, hakkı söylemeyen dilsiz ve
gerçeği görmeyen kör fitneler olacaktır. Kim fitneye yönelirse, o da ona
yönelecektir. Dilin ona yönelmesi kılıç etkisi yapacaktır.”(1)
Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir!
Kaynaklar:
1-Rudai; Büyük Hadis Külliyatı, Hadis No: 9788, İz
Yayıncılık, İstanbul, c: 3, s: 431, 2014.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder