(Milli Gazete)
Giriş
Kur’an’da fitne kelimesi; Allah, insan ve şeytanla ilgili
olarak kullanılmaktadır. Bu durumda fitne kelimesi; Allah’a nispet edildiği
zaman “lehlerine ya da aleyhlerine olmak üzere, kulların iyi ya da kötü
şeylerle denenmeleri”, “imtihan edilmeleri”, “beşerden kaynaklandığı zaman,
“her türlü kötülük”, “ayartma”, “manevi çöküntüye uğrama”, “baskı”,
“dînî-siyasî, sosyal kargaşa ve kaos” ve şeytandan kaynaklandığı zaman da
“saptırma” anlamına gelmektedir (1,2).
Geçen yazıda, Allah’a nispet edilen fitne kavramını ele alıp
incelemiştik. Burada, insandan kaynaklanan fitne kavramını ve bunun iman
edenler içerisindeki etkilerini ele alıp inceleyeceğiz.
FİTNE ÇIKARAN İNSAN UNSURLARI
İnsandan kaynaklanan fitne, “her türlü kötülük”, “ayartma”,
“manevi çöküntüye uğrama”, “baskı”, “işkence”, “eziyet”, “savaş”, “dînî-siyasî,
sosyal kargaşa ve kaos” anlamına gelmektedir.
Kur’an’a göre bu anlam boyutu ile fitneye neden olan insan
unsurları, “Kâfirler” (4/101-102; 60/5; 37/ 161-163; 10/ 83-92; 7/120-126),
“Yahudilerden Küfre sapanlar” (5/41), “Münafıklar” (4/91; 33/14; 5/41; 9/38-57;
22/52-53; 29/10-11; 57/13-15); “Firavun veya Firavunlaşanlar” (10/83-92;
7/120-126), “Kalplerinde Hastalık Olanlar” (3/7-9), “Zan Ve Tahminle Yalan
Söyleyenler” (51/10-14) ve “Ateşe Girecek Olanlar”dır (37/161-163).
Kur’an’a göre bu insanlar, genel olarak tüm insanlar
arasında, özelde ise iman edenler içerisinde, fitne bağlamında, “her türlü
kötülüğün”, “manevi çöküntünün”, “Küfrün”, “Şirkin”, “Dalaletin”, “Günahın”,
her türlü “dînî-siyasî, sosyal kargaşa ve kaosun yaygınlaşmasına; iman edenlere
eziyet, işkence, baskı, şiddet ve zulüm uygulanması ve gittikçe artırılmasına
çalışırlar. “Allah’ın indirdikleri ile hükmedilmesini” istemeyip buna şiddetle
karşı çıkarlar.
İMAN EDENLER İÇERİSİNDE FİTNE ÇIKARIP
YAYGINLAŞTIRANLAR
Yukarıdaki insan unsurundan inkâr edenler, özellikle, savaş
zamanlarında iman edenleri fitneye uğratmak için sürekli gayret ederler. Onun
için Allah, namaz kılma zamanlarında düşmanın fitnesinden sakınmak üzere
gerekli tedbirlerin alınması konusunda müminleri uyarmaktadır (4/101-102).
Kur’an’a göre inkâr edenlerin fitnesine, muhlis olan kullar düşmez; ateşe
girecek olanlar ise düşer (37/160-163).
İman edenler içerisinde fitne çıkaran ikinci insan unsuru,
münafıklardır. Kâfirlerin kâfirlikleri açık olduğu için müminler, onlara karşı
daha tedbirlidirler. Ancak münafıklar, görünürde Müslüman içten inkârcı
oldukları için müminler tarafından bilinmeleri her zaman mümkün olmayabilir.
Dolayısıyla münafıklar, fitne ve fesad çıkarmada, fitne ve fesadı yaymada
kâfirlerden daha tehlikeli insanlardır. Fitne ve fesad, onlarda karakter haline
gelmiş olup şartlar uygun olduğunda, “balıklama” fitne ve fesadın içine
dalarlar (4/91). Savaş veya sıkıntılı zamanlarda müminlere yardım etmez, onları
yalnız bırakır, kaçarlar; fırsat buldukları takdirde düşmanla işbirliği yaparak
müminler arasında her türlü kargaşanın çıkması için çalışırlar (33/13-15;
9/38-57). Münafıklar, 1- Müslümanlar içerisinde “yalana kulak tutarak”, “yalan
haberleri yaygınlaştırarak”, 2- Müslümanlar içinden haber, bilgi toplayıp
düşmanlara aktararak ve 3- “kelimelerin anlam alanlarını çarpıtarak”,
“bağlamlarından kopararak”, iman edenler içerisinde fitne ve fesad çıkarırlar:
“Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla «inandık»
diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar,
yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber
toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar,
«Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının» - derler. Allah, kimin
fitne(ye düşme) sini isterse, artık onun için sen Allah’tan hiç bir şeye malik
olamazsın. İşte onlar, Allah’ın kalplerini arıtmak istemedikleridir.” (5 Maide
41).
Müminlere herhangi bir “iyilik dokunursa, bu onları
fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise sevinirler” (9/50). Her türlü
kötülüğün Müslümanlara dokunmasını, acılar içerisinde kıvranmalarını, sürekli
ıstırap içerisinde yaşamalarını canı gönülden isterler (57/14). Böylelikle
müminler üzerinde devamlı bir psikolojik baskının olmasını arzu ederler. Ancak,
zorda kaldıkları zamanda da, Müslümanlarla birlikte olduklarını söyleyerek
onlardan yardım isterler. Gerçekte tüm bu yapıp ettikleri ile kendi kendilerini
fitneye düşürmüş olup bedellerini öte âlemde ödeyeceklerinin farkında olmayan
şuursuzlardır(57/14).
5 Maide 41’e göre münafıkların yapmış olduğu her şeyi,
“Yahudilerden küfür içerisinde olanlar da” yapmaktadırlar. Bugün bunu, en şedit
biçimde yapanlar, Siyonistlerdir. Siyonizm’in kurduğu “Gizli Dünya Devleti”,
tüm kötülüğün kaynağı, her türlü fitne ve fesadın membaıdır. Bir dış faktör
olarak İslam coğrafyasında akan kanın baş müsebbibi, Siyonistlerdir.
İman edenler içerisinde fitne fesad çıkaran bir başka insan
unsuru, “Kalbinde Hastalık olanlardır”. Bunlar, genellikle Kuran’ın “muhkem” ve
“müteşabih” ayetleri üzerinde olmadık yorumlar yaparak fitne çıkarıp
Müslümanların kafasını, zihnini ve aklını karıştırıp saptırmak isterler (3 Alı
Imran7-9). Bugün için Türkiye’nin en ciddi sıkıntılarından biri de budur.
Tarihte kalmış tüm ihtilaflı konuları bugüne taşıyarak, bunları kötü bir dil
kullanıp küfür sistemi ile aramızda olan tezadın önüne geçirerek, toplum
içerisinde yeni fay hatları inşa etmekte, fitne ve fesadın yayılmasına katkıda
bulunmaktadırlar.
Fitne ve fesad ateşini en çok körükleyen ve yaygınlaştıran
insan unsurlarından biri de, “Zan Ve Tahminle Yalan Söyleyenlerdir.” (51
Zariyat 10-14). Bilgi sahibi olmadıkları her konuda konuşan, hüküm yürüten,
kulaktan dolma bilgileri hakikatmiş gibi alıp süsleyip aktaran, böylece kafa
karışıklığına sebep olan bu insan unsuru, inkârcıların arayıp da bulamadıkları,
haber yayıcılar, karıştırıcılar, felaket tellallarıdır.
Kâfirler, münafıklar, müşrikler, fasıklar, Siyonistler ve
kalbinde hastalık bulunanlar, Allah’ın ahkâmıyla hükmedilmesini istemezler.
Allah’ın insanlığa vazettiği hayat tarzının hayata uygulanmasını engellemek
için her türlü fitne, fesatı çıkarır; hile, aldatma entrikaya başvururlar (5
Maide 49).
HZ. PEYGAMBERİ FİTNEYE DÜŞÜRMEK İSTEYENLER
İblisin yolundan gidenlerle Rahman’ın yolundan gidenler
arasındaki savaş, sınırsız ve topyekûn olup kıyamete kadar sürecektir. İblisin
yolundan gidenlerin öncelikli hedefi, peygamberler ve peygamberlerin yolunu
izleyen mümin önderler, âlimler ve kadrolardır. Tarih boyu İblis, müminleri
fitneye düşürebilmek için peygamberlerin yapıp ettiklerine kendinden bir şeyler
katmak istemiştir. Allah, bu durumu, “Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi
göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dileğine
(bir kuşku veya sapma unsuru) katıp-bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın
katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.”
(22 Hac 52) ayetinde belirterek, tüm müminleri uyarmaktadır. Bu, genel bir
kanuniyet olarak her zaman var olmuştur.
Bizim için çok daha tehlikeli ve düşündürücü olan, İblisin
yolundan gidenlerin, Hz. Peygamberi saptırabilmek için doğrudan ona tuzak
kurmaya yönelmiş olmalarıdır. Bu nedenle Hz. Peygamber, Kur’an’da 5 Maide 48,
49. ayetleri kapsamında “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmesi” ve “haktan sapıp
hevaya uymaması” konusunda uyarılmaktadır:
“Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve
ona ‘bir şahid-gözetleyici› olarak Kitab›ı (Kur›an›ı) indirdik. Öyleyse
aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva
(istek ve tutku)larına uyma…“ (5 Maide 48).
“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların
hevalarına uyma, Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni
şaşırtmasınlar diye onlardan sakın… Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır.”(5
Maide 49).
Burada dikkat çeken, üzerinde en çok tefekkür edilmesi
gereken ve tedbir alınması gereken nokta, “Allah’ın indirdiklerinin bir
kısmından şaşırtmak” üzerine Hz. Peygambere bir tuzağın kurulmuş olmasıdır.
Bundan daha da düşündürücü ve tehlikeli olan bir durum ise, 17 İsra 72-77
ayetlerinde yer almaktadır. Hz. Peygamberi, kendisine gönderilen ayetler
konusunda fitneye düşürmek isteyenler, “hem bu dünyada hem de ahirette kör olan
ve yol bakımından daha ‘şaşkın sapık’ olan” insanlardır (17 İsra 72). Bu
insanların amacı, Hz. Peygamberi, fitneye düşürmektir:
“Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı
düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman da seni dost
edineceklerdi.”( 17/73).
“Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, sen onlara az
bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.” (17/74).
Burada en düşündürücü olan, şeytanı insan unsurunun Hz.
Peygambere yaptıkları tekliflerle, Hz. Peygamberin “onlara az bir şey (de olsa)
eğilim gösterecek” olmuş olmasıdır. İblisin izinden gidenlerin, bir Peygamberi
bile fitneye düşürebilecek bir tuzak kurma yeteneğine sahip olmaları üzerinde
durup düşünülmesi gerekir. “Allah’ın yardımı ve sağlamlaştırması” olmasaydı Hz.
Peygamber, “az bir şeyde de olsa onlara eğilim gösterecekti”.
Bu ayetlerde dikkat çeken çok temel bir nokta da, Hz.
Peygamber, fitneye teslim olsaydı “onu dost edinecek” olmalarıdır.
SONUÇ: 15 TEMMUZ İHANET FİTNESİ
Biz sapmadığımız sürece İblisin yolundan gidenler, bizi,
asla dost ve sırdaş edinmezler. O nedenle Şer ittifakı
(ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm) asla bizim dostumuz değildir, olmamıştır,
olamaz da. Türkiye-Irak-Suriye düzleminde yaptığı ihanetler, bunun en açık
delilidir. Türkiye’nin hâlâ ABD’yi “dost” ve “model ortak” olarak tanımlaması,
NATO ve ABD üslerini kapatmaması, hem tehlikeli hem de yanlıştır.
Hz. Peygamberin başına gelenlerden çıkarılabilecek en büyük
derslerden biri, bugünkü liderlerin, yöneticilerin, şeyhlerin Hz. Peygamber’den
çok daha fazla böyle bir tuzağın içine düşebilme tehlikesi ile karşı karşıya
olma ihtimallerinin var olmasıdır. Kendilerini istişare ve uyarıdan azade
görerek düşebilecekleri en büyük tuzak ve tehlike, müstekbirleşme ve
müstağnileşmedir. O nedenle bu insan unsurunu kuvvetlendirecek, şeytanı
tuzaklara karşı uyarıp koruyacak mekanizmalara acilen ihtiyaç vardır.
15 Temmuz Büyük Fitne Hareketinde şer ittifakı ile işbirliği
halinde bulunan ne kadar mason, sabatayist, Siyonist, kâfir, müşrik, münafık,
fasık, kalbinde hastalık bulunan ve “zan ve tahminle yalan söyleyen” varsa, şer
ittifakının bu ülkede yakmaya çalıştığı sosyolojik savaşa yardım etmişler,
ülkeyi bir kaosun içerisine sokmaya çalışmışlardır. Yürüttükleri iğrenç
kampanya ile insanların birbirine, dine ve dindara olan güvenini yok etmek
istemişlerdir/istemektedirler.
Var olan fitne ve fesadın dişlilerine kapılmamak, onu
paramparça etmek, bizim elimizdedir.
Bunun için; “Fitnenin, katilden beter olduğunu.” (2 Bakar
217) asla unutmamalıyız.
Bunun için; hepimiz, “Allahın ipine sımsıkı sarılıp düşüp
parçalanmaktan korunmak” zorundayız(3 Ali İmran 103).
Bunun için; “Allah için adıl şahitler olmalıyız”; “bir
topluluğa olan kinimiz bizi adaletten alıkoymamalıdır” (5 Maide 8).
Bunun için; “İman edenler arasındaki her türlü çatışmada,
adil arabulucu olmalıyız” (49 Hucurat 9-10).
Bunun için; “Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle
çağırmalı ve en güzel bir biçimde mücadele etmeliyiz” (16 Nahl 125).
Ve;
“Rabbimiz, küfretmekte olanlar için bizi fitne (deneme
konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz.” (60/5).
HENÜZ VAKİT VARKEN; YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!
Kaynaklar
Keskin, H., Kur’an’da Fitne Kavramı, Rağbet Yayınları.
Akyüz, V., Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi, İstanbul, 1998, s: 311-339.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder