4 Kasım 2016 Cuma

İslâm Coğrafyasını Kasıp Kavuran Fitne - 4: İMAN EDENLER İÇERİSİNDE FİTNE ÇIKARIP YAYGINLAŞTIRANLAR

 (Milli Gazete)

Giriş

Kur’an’da fitne kelimesi; Allah, insan ve şeytanla ilgili olarak kullanılmaktadır. Bu durumda fitne kelimesi; Allah’a nispet edildiği zaman “lehlerine ya da aleyhlerine olmak üzere, kulların iyi ya da kötü şeylerle denenmeleri”, “imtihan edilmeleri”, “beşerden kaynaklandığı zaman, “her türlü kötülük”, “ayartma”, “manevi çöküntüye uğrama”, “baskı”, “dînî-siyasî, sosyal kargaşa ve kaos” ve şeytandan kaynaklandığı zaman da “saptırma” anlamına gelmektedir (1,2). 

Geçen yazıda, Allah’a nispet edilen fitne kavramını ele alıp incelemiştik. Burada, insandan kaynaklanan fitne kavramını ve bunun iman edenler içerisindeki etkilerini ele alıp inceleyeceğiz.

FİTNE ÇIKARAN İNSAN UNSURLARI

İnsandan kaynaklanan fitne, “her türlü kötülük”, “ayartma”, “manevi çöküntüye uğrama”, “baskı”, “işkence”, “eziyet”, “savaş”, “dînî-siyasî, sosyal kargaşa ve kaos” anlamına gelmektedir. 

Kur’an’a göre bu anlam boyutu ile fitneye neden olan insan unsurları, “Kâfirler” (4/101-102; 60/5; 37/ 161-163; 10/ 83-92; 7/120-126), “Yahudilerden Küfre sapanlar” (5/41), “Münafıklar” (4/91; 33/14; 5/41; 9/38-57; 22/52-53; 29/10-11; 57/13-15); “Firavun veya Firavunlaşanlar” (10/83-92; 7/120-126), “Kalplerinde Hastalık Olanlar” (3/7-9), “Zan Ve Tahminle Yalan Söyleyenler” (51/10-14) ve “Ateşe Girecek Olanlar”dır (37/161-163). 

Kur’an’a göre bu insanlar, genel olarak tüm insanlar arasında, özelde ise iman edenler içerisinde, fitne bağlamında, “her türlü kötülüğün”, “manevi çöküntünün”, “Küfrün”, “Şirkin”, “Dalaletin”, “Günahın”, her türlü “dînî-siyasî, sosyal kargaşa ve kaosun yaygınlaşmasına; iman edenlere eziyet, işkence, baskı, şiddet ve zulüm uygulanması ve gittikçe artırılmasına çalışırlar. “Allah’ın indirdikleri ile hükmedilmesini” istemeyip buna şiddetle karşı çıkarlar. 

İMAN EDENLER İÇERİSİNDE FİTNE ÇIKARIP YAYGINLAŞTIRANLAR 

Yukarıdaki insan unsurundan inkâr edenler, özellikle, savaş zamanlarında iman edenleri fitneye uğratmak için sürekli gayret ederler. Onun için Allah, namaz kılma zamanlarında düşmanın fitnesinden sakınmak üzere gerekli tedbirlerin alınması konusunda müminleri uyarmaktadır (4/101-102). Kur’an’a göre inkâr edenlerin fitnesine, muhlis olan kullar düşmez; ateşe girecek olanlar ise düşer (37/160-163). 

İman edenler içerisinde fitne çıkaran ikinci insan unsuru, münafıklardır. Kâfirlerin kâfirlikleri açık olduğu için müminler, onlara karşı daha tedbirlidirler. Ancak münafıklar, görünürde Müslüman içten inkârcı oldukları için müminler tarafından bilinmeleri her zaman mümkün olmayabilir. Dolayısıyla münafıklar, fitne ve fesad çıkarmada, fitne ve fesadı yaymada kâfirlerden daha tehlikeli insanlardır. Fitne ve fesad, onlarda karakter haline gelmiş olup şartlar uygun olduğunda, “balıklama” fitne ve fesadın içine dalarlar (4/91). Savaş veya sıkıntılı zamanlarda müminlere yardım etmez, onları yalnız bırakır, kaçarlar; fırsat buldukları takdirde düşmanla işbirliği yaparak müminler arasında her türlü kargaşanın çıkması için çalışırlar (33/13-15; 9/38-57). Münafıklar, 1- Müslümanlar içerisinde “yalana kulak tutarak”, “yalan haberleri yaygınlaştırarak”, 2- Müslümanlar içinden haber, bilgi toplayıp düşmanlara aktararak ve 3- “kelimelerin anlam alanlarını çarpıtarak”, “bağlamlarından kopararak”, iman edenler içerisinde fitne ve fesad çıkarırlar:

“Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla «inandık» diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, «Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının» - derler. Allah, kimin fitne(ye düşme) sini isterse, artık onun için sen Allah’tan hiç bir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah’ın kalplerini arıtmak istemedikleridir.” (5 Maide 41).

Müminlere herhangi bir “iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise sevinirler” (9/50). Her türlü kötülüğün Müslümanlara dokunmasını, acılar içerisinde kıvranmalarını, sürekli ıstırap içerisinde yaşamalarını canı gönülden isterler (57/14). Böylelikle müminler üzerinde devamlı bir psikolojik baskının olmasını arzu ederler. Ancak, zorda kaldıkları zamanda da, Müslümanlarla birlikte olduklarını söyleyerek onlardan yardım isterler. Gerçekte tüm bu yapıp ettikleri ile kendi kendilerini fitneye düşürmüş olup bedellerini öte âlemde ödeyeceklerinin farkında olmayan şuursuzlardır(57/14). 

5 Maide 41’e göre münafıkların yapmış olduğu her şeyi, “Yahudilerden küfür içerisinde olanlar da” yapmaktadırlar. Bugün bunu, en şedit biçimde yapanlar, Siyonistlerdir. Siyonizm’in kurduğu “Gizli Dünya Devleti”, tüm kötülüğün kaynağı, her türlü fitne ve fesadın membaıdır. Bir dış faktör olarak İslam coğrafyasında akan kanın baş müsebbibi, Siyonistlerdir.

İman edenler içerisinde fitne fesad çıkaran bir başka insan unsuru, “Kalbinde Hastalık olanlardır”. Bunlar, genellikle Kuran’ın “muhkem” ve “müteşabih” ayetleri üzerinde olmadık yorumlar yaparak fitne çıkarıp Müslümanların kafasını, zihnini ve aklını karıştırıp saptırmak isterler (3 Alı Imran7-9). Bugün için Türkiye’nin en ciddi sıkıntılarından biri de budur. Tarihte kalmış tüm ihtilaflı konuları bugüne taşıyarak, bunları kötü bir dil kullanıp küfür sistemi ile aramızda olan tezadın önüne geçirerek, toplum içerisinde yeni fay hatları inşa etmekte, fitne ve fesadın yayılmasına katkıda bulunmaktadırlar.

Fitne ve fesad ateşini en çok körükleyen ve yaygınlaştıran insan unsurlarından biri de, “Zan Ve Tahminle Yalan Söyleyenlerdir.” (51 Zariyat 10-14). Bilgi sahibi olmadıkları her konuda konuşan, hüküm yürüten, kulaktan dolma bilgileri hakikatmiş gibi alıp süsleyip aktaran, böylece kafa karışıklığına sebep olan bu insan unsuru, inkârcıların arayıp da bulamadıkları, haber yayıcılar, karıştırıcılar, felaket tellallarıdır.

Kâfirler, münafıklar, müşrikler, fasıklar, Siyonistler ve kalbinde hastalık bulunanlar, Allah’ın ahkâmıyla hükmedilmesini istemezler. Allah’ın insanlığa vazettiği hayat tarzının hayata uygulanmasını engellemek için her türlü fitne, fesatı çıkarır; hile, aldatma entrikaya başvururlar (5 Maide 49). 

HZ. PEYGAMBERİ FİTNEYE DÜŞÜRMEK İSTEYENLER

İblisin yolundan gidenlerle Rahman’ın yolundan gidenler arasındaki savaş, sınırsız ve topyekûn olup kıyamete kadar sürecektir. İblisin yolundan gidenlerin öncelikli hedefi, peygamberler ve peygamberlerin yolunu izleyen mümin önderler, âlimler ve kadrolardır. Tarih boyu İblis, müminleri fitneye düşürebilmek için peygamberlerin yapıp ettiklerine kendinden bir şeyler katmak istemiştir. Allah, bu durumu, “Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dileğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp-bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.” (22 Hac 52) ayetinde belirterek, tüm müminleri uyarmaktadır. Bu, genel bir kanuniyet olarak her zaman var olmuştur.

Bizim için çok daha tehlikeli ve düşündürücü olan, İblisin yolundan gidenlerin, Hz. Peygamberi saptırabilmek için doğrudan ona tuzak kurmaya yönelmiş olmalarıdır. Bu nedenle Hz. Peygamber, Kur’an’da 5 Maide 48, 49. ayetleri kapsamında “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmesi” ve “haktan sapıp hevaya uymaması” konusunda uyarılmaktadır:

“Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici› olarak Kitab›ı (Kur›an›ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma…“ (5 Maide 48). 

“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma, Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmasınlar diye onlardan sakın… Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır.”(5 Maide 49).

Burada dikkat çeken, üzerinde en çok tefekkür edilmesi gereken ve tedbir alınması gereken nokta, “Allah’ın indirdiklerinin bir kısmından şaşırtmak” üzerine Hz. Peygambere bir tuzağın kurulmuş olmasıdır. Bundan daha da düşündürücü ve tehlikeli olan bir durum ise, 17 İsra 72-77 ayetlerinde yer almaktadır. Hz. Peygamberi, kendisine gönderilen ayetler konusunda fitneye düşürmek isteyenler, “hem bu dünyada hem de ahirette kör olan ve yol bakımından daha ‘şaşkın sapık’ olan” insanlardır (17 İsra 72). Bu insanların amacı, Hz. Peygamberi, fitneye düşürmektir:

“Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman da seni dost edineceklerdi.”( 17/73).

“Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, sen onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.” (17/74).

Burada en düşündürücü olan, şeytanı insan unsurunun Hz. Peygambere yaptıkları tekliflerle, Hz. Peygamberin “onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecek” olmuş olmasıdır. İblisin izinden gidenlerin, bir Peygamberi bile fitneye düşürebilecek bir tuzak kurma yeteneğine sahip olmaları üzerinde durup düşünülmesi gerekir. “Allah’ın yardımı ve sağlamlaştırması” olmasaydı Hz. Peygamber, “az bir şeyde de olsa onlara eğilim gösterecekti”. 

Bu ayetlerde dikkat çeken çok temel bir nokta da, Hz. Peygamber, fitneye teslim olsaydı “onu dost edinecek” olmalarıdır. 

SONUÇ: 15 TEMMUZ İHANET FİTNESİ

Biz sapmadığımız sürece İblisin yolundan gidenler, bizi, asla dost ve sırdaş edinmezler. O nedenle Şer ittifakı (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm) asla bizim dostumuz değildir, olmamıştır, olamaz da. Türkiye-Irak-Suriye düzleminde yaptığı ihanetler, bunun en açık delilidir. Türkiye’nin hâlâ ABD’yi “dost” ve “model ortak” olarak tanımlaması, NATO ve ABD üslerini kapatmaması, hem tehlikeli hem de yanlıştır.

Hz. Peygamberin başına gelenlerden çıkarılabilecek en büyük derslerden biri, bugünkü liderlerin, yöneticilerin, şeyhlerin Hz. Peygamber’den çok daha fazla böyle bir tuzağın içine düşebilme tehlikesi ile karşı karşıya olma ihtimallerinin var olmasıdır. Kendilerini istişare ve uyarıdan azade görerek düşebilecekleri en büyük tuzak ve tehlike, müstekbirleşme ve müstağnileşmedir. O nedenle bu insan unsurunu kuvvetlendirecek, şeytanı tuzaklara karşı uyarıp koruyacak mekanizmalara acilen ihtiyaç vardır. 

15 Temmuz Büyük Fitne Hareketinde şer ittifakı ile işbirliği halinde bulunan ne kadar mason, sabatayist, Siyonist, kâfir, müşrik, münafık, fasık, kalbinde hastalık bulunan ve “zan ve tahminle yalan söyleyen” varsa, şer ittifakının bu ülkede yakmaya çalıştığı sosyolojik savaşa yardım etmişler, ülkeyi bir kaosun içerisine sokmaya çalışmışlardır. Yürüttükleri iğrenç kampanya ile insanların birbirine, dine ve dindara olan güvenini yok etmek istemişlerdir/istemektedirler.

Var olan fitne ve fesadın dişlilerine kapılmamak, onu paramparça etmek, bizim elimizdedir. 

Bunun için; “Fitnenin, katilden beter olduğunu.” (2 Bakar 217) asla unutmamalıyız.

Bunun için; hepimiz, “Allahın ipine sımsıkı sarılıp düşüp parçalanmaktan korunmak” zorundayız(3 Ali İmran 103).

Bunun için; “Allah için adıl şahitler olmalıyız”; “bir topluluğa olan kinimiz bizi adaletten alıkoymamalıdır” (5 Maide 8).

Bunun için; “İman edenler arasındaki her türlü çatışmada, adil arabulucu olmalıyız” (49 Hucurat 9-10).

Bunun için; “Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırmalı ve en güzel bir biçimde mücadele etmeliyiz” (16 Nahl 125).

Ve;

“Rabbimiz, küfretmekte olanlar için bizi fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz.” (60/5).

HENÜZ VAKİT VARKEN; YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!

Kaynaklar

Keskin, H., Kur’an’da Fitne Kavramı, Rağbet Yayınları.

Akyüz, V., Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi, İstanbul, 1998, s: 311-339.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...