(Umran Dergisi)
“Bilgin-yöneticileri
(Rabbaniyyûn) ve yüksek bilginleri (Ahbâr), onları, günah
söylemelerinden ve haram yiyiciliklerinden sakındırmalı değil miydi? Yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür.”(5/63)
Geçen iki sayıda Siyonizm’in
temel varsayımlarını ve bu varsayımlar üzerine inşa edilmiş temel taktik ve
stratejileri ana hatları ile inceledik. Siyonizm’e karşı bir mücadele, bu ana
varsayımlar, ve bu ana varsayımlar üzerine kurulu strateji, taktik ve
politikaların gereğince anlaşılması üzerine bina edilmelidir. Olguyu bütün
çıplaklığı ile kavramak, analiz etmek ve bir senteze ulaşmak sağlam temeller
üzerinde inşa edilecek bir mücadele için şarttır. Böyle bir mücadele, kin,
nefret ve duygusallık üzerine inşa edilemez.
Bu sayıda, Siyonizm’in
insanlığa karşı açtığı bir savaşta Siyonistlerin de kurtuluşunu ön gören bir
mücadele için yapılması gerekenler üzerinde durulacaktır.
Siyonizm’in Tezatları
Genelde Yahudilerin, özelde
Siyonistlerin elinde iki önemli güç bulunmaktadır: Para ve Medya. Bu iki güç
aracılığıyla dünyanın değişik ülkelerinde güçlü lobiler kurmuşlardır. Bu
lobiler aracılığıyla hükümetler, medya, iş dünyası, akademik dünya ve aydınlar
üzerinde yoğun baskı uygulanmaktadır. Lobi faaliyeti ile genelde Siyonizm’in
özelde İsrail’in istek, politika ve stratejileri ülkelerin aleyhine olacak
tarzda şekillendirilmektedir. İletişim ve ulaşımın getirdiği kolaylıklar
küresel bir olumsuzluğun yaygınlaşmasına sebebiyet vermektedir. İsrail’in
Siyonist yöneticilerinin uyguladığı vahşi, zalim ve gaddar politikalar sonucunda
sessiz kalan ülke yönetimleri ve uluslarası kuruluşlar yıpranmakta ve güven
kaybına uğramaktadır. Hemen hemen tüm dünyada milletler, aldatılmaktan dolayı
devletlerine karşı güvensizlik duymaya başlamışlardır. Millet-devlet tezadı
ortaya çıkmaktadır.
Siyonizm’in tarihi süreçte
uyguladığı politikalar, yaptığı katliamlar ve yürüttüğü psikolojik savaş sonucu
çok ciddi fay hatlarının ve tezatların meydana gelmesine sebebiyet vermiştir:
• Siyonizm’le insanlık arasındaki tezat
• Siyonist Yahudilerle Siyonist olmayan Yahudiler arasındaki
tezat
• Siyonistler arasındaki tezat
• Ülke yönetimleri ile Siyonist lobiler arasındaki tezat
• Siyonist baskı altındaki ülke yönetimleri ile halk
arasındaki tezat
Bütün bu tezatların alacağı
şekil, hem Yahudilerin geleceğini hem de insanlığın geleceğini
şekillendirecektir.
Siyonizm’le İnsanlık
Arasındaki Tezat
Bugün Ortadoğu’da yaşanan
sorun, sadece bu bölgeye has bir sorun değildir. Bu, dünyayı kontrol etmek
isteyen Siyonizm’le insanlığın tümü arasındaki bir sorundur. Siyonizm Tevrat’ın
tahrif edilerek yorumlanması ile ortaya çıkmış, hem dünya insanlığına hem de
Yahudilere karşı suç işleyen bir zihniyettir. ‘Seçilmiş halk’ varsayımının
nihai sonucu, üstün ırk ve soykırımdır. Siyonistler kendilerini birinci sınıf
seçilmiş olarak görürken diğer insanları ikinci sınıf , köle olarak
görmektedirler. Etnik temizliği meşru kabul etmektedirler. Bu, Siyonistlerle
tüm insanlık arasındaki birinci derece tezattır, birinci derece fay hattıdır.
Bu bakış açısından dolayı
isteklerine karşı direnen kim olursa olsun onları yok etmeyi, dini bir
gereklilik olarak sunmaktadırlar. Bugüne kadar sivilleri katletmelerinin nedeni
budur. Dolayısıyla Siyonistlerle geri kalan tüm insanlık arasında açıktan ilan
edilmemiş bir savaş vardır. Bu gizli savaş, deşifre edilerek tüm insanlığa en
güzel bir şekilde anlatılmalıdır. Siyonizm’in tüm ülkelerde sorun çıkartmayı
ilke edindiği ve bunu dünya hakimiyet için verilecek Armagedon’a (Son Dünya
Hakimiyet Savaşı) hazırlık olarak yaptıkları delilleri ile ortaya konulmalıdır.
Hedefe ulaşabilmeleri için insanlığın temel değerlerini yozlaştırarak
sürüleştirmek istedikleri iyi anlatılmalıdır.
Dünyadaki barışın önünde en
ciddi tehlike bu hedeflerinden dolayı Siyonizm’dir. Dünyada yapılan anketlerde
barışın önünde en ciddi tehlike olarak İsrail ile ABD’nin görülmesi böyle bir
tezadın gittikçe derinleştiğini göstermektedir. O nedenle uygulanacak
politikalarla Siyonizm’le insanlık arasındaki bu tezat teşhir edilerek daha da
derinleştirilmeli ve insanlığın ortak tavır alması için çalışılmalıdır.
Ülke Yönetimleri ile
Siyonist Lobiler Arasındaki Tezat
Siyonizm’in bugünkü gücü
İsrail’de bir devletleri olmasından değil dünyada kurdukları güçlü lobilerden
kaynaklanmaktadır. Bu lobiler, uluslararası sermaye ve uluslararası medya
desteğinden dolayı ülkelerin kaderlerinde etkindirler. Dünyanın hemen hemen her
ülkesinde bir Yahudi lobisi bulmak mümkündür. Siyonist Lobinin en güçlü olduğu
ülke ABD’dir. ABD yönetimleri üzerine kurdukları para, medya, akademik baskı
ile Siyonizm korkulan, çekinilen, karşıya alınamayan bir güç haline gelmiştir:
“Yahudi yumruğunun gücü,
üzerini kaplayan Amerika’nın çelik eldiveninden ve bu eldivenin içinde astar
vazifesi gören dolarlardan gelir.”1
ABD seçimlerinde Siyonist
lobinin para gücü önemli bir parametre olarak rol oynamaktadır. Haziran 1977’de
Başkan Jimmy Carter’e verilen bir memorandumda Yahudi sermayesinin seçimlerde
ki gücünü görmek mümkündür:
“Demokratik Ulusal Finans
Konseyi’nin 125 üyesinin %70’inden fazlası Yahudi; 1976 yılında Demokrat
Partiye bağış yapanların %60’sından fazlası Yahudi’ydi; 1972’de Nixon
tarafından toplanan paraların %60’dan fazlası Yahudi katılımcılardan alınmıştı;
Humphery’nin 1968 yılındaki kampanyasında toplanan paraların %75’ten fazlası
Yahudi katılımcılardan alınmıştı; Scoop Jackson tarafından toplanan paraların
%90’dan fazlası Yahudi katılımcılardan alınmıştı. Ülkenin daha az Yahudi
bulunan bir bölümünden gelmemiz gerçeğine rağmen bizim birincil fonlarımızın
yaklaşık %35’i Yahudi destekçilerden gelmektedir. Bu ülkede her nerede siyaset
için bağış toplanıyorsa Amerikan Yahudilerini önemli bir rol oynarken
bulabilirsiniz.”2
Seçimlerde oynadıkları bu
rolden dolayı ABD-İngiliz yönetimlerinin Ortadoğu’da öngördükleri hoşa gitmeyen
bir barış, bu lobi tarafından daima engellenmiştir. Başkan Bush, Filistin’de
yeni yerleşim bölgelerinin kurulmamasını istediğinde İsrail Başbakanı Şaron
tarafından ciddiye alınmayarak suçlanmıştır:
“Şaron ve Lobi, ABD
Başkanına yüklendiler ve kazandılar. İsrail gazetesi Ma’ariv’de muhabir olan
Hemi Shalev, “Şaron’un yardımcılarının Powell’in başarısızlığı karşısında
memnuniyetlerini saklayamadıklarını” belirtmiştir. Şaron, Başkan Bush’un
gözlerinde yenilgiyi gördü, ikisi karşı karşıya geldi ve ilk çekilen Başkan
oldu. Ancak Bush’un yenilmesinde anahtar rolü oynayan ABD’deki İsrail yanlısı
güçlerdi, İsrail veya Şaron’un kendisi değil.
Bundan sonra durum çok az
değişti… Bush, Lyndon Johnson’dan itibaren her başkanının açıkladığı
politikanın tersine, işgal bölgelerinde İsrail’in tek taraflı ilhakına destek
verdi. ABD’li yetkililer İsrail’in bazı eylemlerini yumuşak bir dille
eleştirdiler, ama ayakları üzerinde durabilecek bir Filistin devletinin
kurulmasına katkıda bulunmak için çok az şey yaptılar. Hatta eski ulusal
güvenlik danışmanı Brent Scowcroft, 2004 Ekim ayında Şaron’un, Başkan Bush’u
küçük parmağında oynattığını açıkladı. Eğer Bush, ABD’yi İsrail’den
uzaklaştırmaya çalışırsa veya işgal bölgelerinde İsrail’in eylemlerini
eleştirirse, Bush’un, Lobi’nin ve onun Kongre’deki destekçilerinin öfkesiyle
karşı karşıya kalacağı kesindi. Demokrat Parti başkan adayları bu gerçekleri
iyi biliyorlar; işte bu yüzden John Kerry 2004 yılında İsrail’e tam desteğini
göstermek için mümkün olan her şeyi yaptı ve Hillary Clinton bugün aynı şeyi
yapıyor. Filistinlilere karşı İsrail politikalarına ABD desteğinin sürmesi
Lobi’nin ana hedeflerinde biridir, ancak hırsları burada bitmemektedir.
İsrail’in bölgenin egemen gücü olarak kalması için ABD’nin destek olmasını da
istemektedir. İsrail hükümeti ve ABD’deki İsrail yanlısı grupların, Bush
yönetiminin Irak, Suriye ve İran’a yönelik politikaları ile Ortadoğu’yu yeniden
düzenleme planını şekillendirmek için birlikte çalışmaları şaşırtıcı değildir.”3
Siyonist Baskı Altındaki
Ülke Yönetimleri ile Halk Arasındaki Tezat
Siyonist baskı altında olan
ülke yönetimleri iktidar koltuğunu kaybetmemek için İsrail’in lehine ve fakat
kendi ülkelerinin aleyhine olan bir çok karar ve uygulamaları kendi halkından
saklamakta halkı aldatmak için yalan söylemektedirler. Halklar tek yönlü ve tek
yanlı şartlandırılmaktadır:
“İsrail ve Lobi’nin baskısı,
ABD’nin Irak’a saldırma kararının arkasındaki tek etken değildi, ancak etkili
faktörlerden biriydi. Bazı Amerikalılar bunun bir petrol savaşı olduğuna
inanıyor, ancak bu iddiayı desteklemeye yönelik doğrudan bir kanıt hemen hemen
hiç bulunmamaktadır.
Aksine savaş kısmen İsrail’i
daha güvenli yapma isteğinden kaynaklanmıştır. Başkan’ın Dış İstihbarat Danışma
Kurulu (2001-2003) üyesi, 11 Eylül Komisyonu’nun yönetici müdürü ve şimdi
Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın danışmanı olan Philip Zelikow’a göre,
Irak’taki tehdit ABD’ye yönelik bir tehdit değildi. ‘Açıklanmayan tehdit’
İsrail’e karşıydı; 2002 Eylülünde Zelikow Virginia Üniversitesi’nde
katılımcılara “Amerika hükümetinin, herkesçe kabul edilecek bir durum olmadığı
için bu söylemi çok fazla kullanmak istemediğini” açıklamıştır.”3
Bu yanılmaya rağmen
gerçekler uzun süre saklanamadığı için İsrail’e haksızca ve tek yanlı olarak
verilen destek, aydınların ve halkın tepkisine sebebiyet vermektedir.
Dolayısıyla ülke yönetimleri bu işbirlikçi tavırdan dolayı yıpranmaktadır:
“İsrail’e sorgusuz sualsiz
verilen bu destek, Birleşik Devletler’in Ortadoğu dışındaki pozisyonunu da
zayıflatmaktadır. Yabancı elitler sürekli olarak Birleşik Devletler’in İsrail’e
bu destekleyici imajını izlemektedir ve işgal edilmiş bölgelerde İsrail’e olan
toleransını ahlak dışı ve teröre karşı savaşta bir handikap olarak
algılamaktadırlar. Örnek olarak Nisan 2004’de, 52 eski İngiliz diplomat
Başbakan Tony Blair’e bir mektup göndererek İsrail-Filistin çatışmasının Batı
ile Arap ve İslam Dünyası arasındaki ilişkileri zehirlediğini söylediler ve
Bush ile Başbakan Ariel Şaron’un politikalarının tek taraflı ve illegal olduğu
konusunda uyarı yaptılar.” (Bu mektubun bir kopyası için, bkz “Ortadoğu’da
Başarısızlık İçin Lanetlenmiş” The Guardian, 27 Nisan, 2004. Ayrıca bkz
Nicholas Blanford,”Birleşik Devletler Hamleleri Ilımlı Arapları Tahrik Ediyor”,
The Christian Science Monitor, 26 Nisan 2004.)4
İngiliz diplomatların Tony Blair’e
yazdığı mektubun benzeri 2004 mayısında 50 emekli Amerikalı diplomat tarafından
Başkan Bush’a yazılmıştır.4 (Bu mektubun bir kopyası 18 Kasım 2004’de The New
York Review Of Books’ta yayınlanmıştır.”)
Amerikan halkı, İsrail’in bu
fütursuz tavırlarını barışın önünde ciddi bir engel olarak görmekte olup
yönetimin tavır almasını istemektedir. 10-11 Nisan 2002’de Time/CNN tarafından
yürütülen bir araştırmadaki bulgular, İsrail’e karşı duyulan tepkinin bir
göstergesiydi:
“Eğer Şaron yakın zamanda işgal ettiği
Filistin topraklarından geri çekilmeyi reddederse Amerikalıların yüzde 60’ı
İsrail’e yapılan ABD yardımının kesilmesi veya azaltılması gerektiğine
inanıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 75’i İsrail’i ziyaret ettiğinde
Powell’ın Arafat’la görüşmesi gerektiğini düşünüyor. Şaron ile ilgili olarak
ise sadece yüzde 35’lik bir kesim onu dürüst bulmaktaydı; yüzde 35’lik bir
kısım onun savaş çığırtkanı olduğunu, yüzde 20’lik kesim ise bir terörist
olduğunu düşünüyordu ve yüzde 25’lik bir kesim onu ABD’nin düşmanı olarak
görüyordu.”3
Mayıs 2003 tarihli bir
araştırmada da benzer bir sonuç elde edilmiştir:
“Amerikalıların yüzde
60’ından fazlası çatışmayı sona erdirmemesi durumunda İsrail’e yapılan yardımın
kesilmesini istemektedir.”3
Bu nedenle Siyonist lobinin
yönetimler üzerine kurduğu bu yıpratıcı baskı ifşa edilerek, kamuoyunun kendi
yönetimleri üzerinde ki baskısı harekete geçirilmelidir.
Siyonist Yahudilerle
Siyonist Olmayan Yahudiler Arasındaki Tezat, Siyonistler Arasındaki Tezat
Siyonistlerin uyguladıkları
politikalardan dolayı rahatsız olan ve karşı çıkan Yahudi din adamları, bilim
adamları, aydınlar ve halk vardır. Ancak devlet erkini eline geçirmiş Siyonist
bir grup, dünyevi bir iktidar için Dini ve dindarı istismar etmekte ve kutsal
metinleri çarpıtıp kullanmaktadır. Bu anlayışa, Nathan Weinstock Siyonizm İsrail’e Karşı kitabında dikkat
çekmekte ve de karşı çıkmaktadır:
“İsrail’de
haham gericiliği galip geliyorsa, Siyonist inanışın Hazreti Musa’nın dinine
sarılmaktan başka tutanağı olmadığı içindir. “Seçilmiş Halk” ve “Vaad Edilmiş
Toprak” kavramlarını silip atın, Siyonizm’in temeli bir anda çöker. Onun için
dinî partiler güçlerini tuhaf bir şekilde agnostik Siyonistlerin suç
ortaklığından alırlar. İsrail’in Siyonist yapısının iç tutarlılığı, din
adamlarının otoritesini güçlendirmeye ülkenin yöneticilerini mecbur
bırakmıştır. Okul programlarına mecburî din derslerini koyan, Ben Gurion’un
etkisi altındaki sosyal demokrat “Mapai” partisi olmuştur, dinci partiler
değil.”5
Profesör İsrael Şahak, ‘İsrail
Devletinde Irkçılık’ kitabında Siyonistlerin beyin yıkamasının Yahudi halkında
yaptığı tahribatı dile getirerek uygulamalara karşı çıkmıştır:
“Yahudiler
inanır ve günde üç kere bir Yahudi’nin Allah’a ve ancak Allah’a sadakatle bağlı
kalması gerektiğini söylerler: “Tanrın Yahova’yı bütün kalbinle, bütün ruhunla
ve bütün gücünle seveceksin” (Tesniye, böl. 6, cümle 5). Çok küçük bir azınlık
hâlâ buna inanır. Fakat bana öyle geliyor ki Yahudi halkının büyük çoğunluğu
Tanrı’sını kaybetti ve O’nun yerine bir put koydu, tıpkı bir heykelini dikmek
için, uğruna bütün altınlarını vererek diktirdikleri altın buzağıya çölde
taptıkları zamanki gibi. Onların modern putunun adı İsrail devletidir.”6
Hayatını Siyonizm’e adayan Siyonist
önderlerden, Truman zamanından beri “lobi”de birinci plânda bir rol oynayan,
Başkanlar Konferansı kurucusu, Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Nahum Goldman,
Kasım 1976’da( İsrail’de Begin iktidardaydı) Siyonist politikaların “yıkıcı bir
güç” ve Ortadoğu barışına “büyük bir engel” olduğunu görüp Başkan Carter ve
danışmanları Vance ile Brezezinski’ye, “Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki Siyonist lobiyi kırmalarını.” teklif eder.6 Fakat
ABD başkanı bunu yapmaya cesaret edemez:
“Cyrus Vance: “Goldman bize lobiyi kırmamızı teklif etti,
fakat Başkan ve Dışişleri Bakanı buna güçlerinin yetmeyeceği ve zaten bunun
Yahudi düşmanlığına yol açabileceği cevabını verdiler.”6
Keza İsrail’in uyguladığı
politikaları tehlikeli bulduğu için Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Edgar Bronfman Sr, 2003 yılında Başkan Bush’tan
İsrail’in, ‘’güvenlik duvarı’’ inşaatını durdurmasını istemiştir. Benzer bir
şekilde İsrail Siyaset Forumu Başkanı Seymour Reich, Dışişleri Bakanı
Condoleeza Rice’a 2005 Kasım ayında İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki kritik bir
sınırı tekrar açması için baskı yapmasını önermiştir. 2005 yılında yapılan
araştırmalar; “Genç Amerikan Yahudi Nüfusunun İsrail’e karşı çok daha fazla
kararsız bir tutum sergilemekte’’ ve “Birleşik Devletler Yahudilerinin İsrail’e
olan bağlılıkları son 2 yılda düşme eğiliminde olduğunu göstermiştir”(7).
Görülebileceği gibi hem
Siyonistlerin tümü hem de Yahudilerin tümü aynı şeyleri düşünmemekte, uygulanan
politikaların tümüne destek vermemektedirler. Genel olarak toplumlar homojen
olmayıp kötülükleri icra edenler, kötülüğe karşı çıkanlar ve Kötülükler
karşısında sessiz kalanlar olmak üzere üç farklı tavır sergileyen insan unsuru
bulunmaktadır. İsrailoğullarının geçmişinde bu üç farklı tavır içerisinde
zalimlerin baskın olmasının çok acı sonuçlar doğurduğu bilinmektedir:
“Biz
onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet)
olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa’ya: “Asan’la taşa vur”
diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; Böylece her bir
insan-topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik
ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) “Size
rızk olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyin.” Onlar bize zulmetmedi,
ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Onlara: “Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz
yerden yeyin, ‘dileğimiz bağışlanmadır’ deyin ve kapısından secde ederek girin,
(biz de) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların (armağanlarını)
arttıracağız” denildiğinde, Onlardan zulme sapanlar, sözü kendilerine söylenenden
başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulme sapmaları dolayısıyla
gökten ‘iğrenç bir azab’ indirdik.
Bir
de onlara deniz kıyısındaki şehri (n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi
(yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. ‘Cumartesi günü iş yapma yasağına
uyduklarında’, balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, ‘cumartesi günü iş
yapma yasağına uymadıklarında’ ise, gelmiyorlardı. İşte biz, fıska sapmaları
dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.
Onlardan
bir topluluk: “Allah’ın kendilerini yıkıma uğratmak veya şiddetli bir azaba
uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediğinde “Rabbinize
karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye” dediler.
Kendilerine
hatırlatılanı unuttuklarında ise, biz de kötülükten sakındıranları kurtardık.
Zulme sapanları yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azab ile
yakalayıverdik.
Onlar,
kendisinden sakındırıldıkları ‘şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca’ onlara:
“Aşağılık maymunlar olunuz” dedik.
Ve Rabbinin ilan ettiği şu zamanı hatırla ki,
hani Rabbin belirtmişti, “Kıyamet gününe kadar İsrail oğullarının üzerine
tekrar tekrar onlara şiddetli azablar uygulayacak insanlar gönderelim.” Rabbin
sonuçlandırması pek çabuktur ve gerçekten O, bağışlayandır, esirgeyendir.
Onları
yer yüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih
(davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır.
Umulur ki dönerler diye, onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik.
Onların
ardından yerlerine kitaba mirasçı olan bir takım ‘kötü kimseler’ geçti.
(Bunlar) Şu değersiz olan (dünya) nın geçici-yararını alıyor ve: “Yakında
bağışlanacağız” diyorlar. Bunun benzeri bir yarar gelince onu da alıyorlar.
Kendilerinden Allah’a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi söylemeyeceklerine
ilişkin Kitap sözü alınmamış mıydı? Oysa içinde olanı da okudular.
(Allah’tan)
Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Halâ akıl erdirmeyecek misiniz?” (7/160-169)
Geçmişte Musa’nın kavminde “hakka
ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk var” (7/159) olduğu gibi bugün de
Yahudiler arasında hakkı ve adaleti ayakta tutmak isteyen, zulme karşı olan
insanlar mevcuttur. Geçmişte ataları sözlerin çarpıtılarak zulmün ve fesadın
yaygınlaşmasına nasıl karşı çıkmışsa bu günde bu insanlar, aynı şekilde karşı
çıkacaktır. Müslümanlara bugün düşen görev, bu insanları bulup ortaya çıkarmak,
onları zulme karşı çıkma konusunda ikna etmektir.
Öyleyse yapılması gereken bu
tür gayrı memnunların seslerinin duyulmasını sağlamaktır.
Yapılması gereken,
Siyonistlere karşı Siyonist olmayanları desteklemek, Siyonist politikalara
karşı çıkmalarını sağlamaktır.
Yapılması gereken, Siyonist
politikaların Yahudi halkının menfaatine olmadığına Yahudileri ikna
edebilmektir.
Yoksa en zayıf halka olarak
görülen Lübnan’da helak olacaklardır. Çünkü O masum ve mazlum insanların
feryadı, duası ve bedduası arşa yükselmektedir.
Tarihteki İlahî Ceza
Yahudilere Hatırlatılarak Tefekkür Etmeleri Sağlanmalıdır
Dünyanın en modern silahları
ile donatılmış ve ABD’den her türlü lojistik desteği alan İsrail ordusuna karşı
Hizbullah’ın gösterdiği başarı, Allah’ın Yahudilere bir ikazı, bir uyarısıdır.
Tarihte İsrailoğullarının iki kez sürgün edilmesindeki ilahi cezanın gelişinin
nedeni İsrail oğullarının çoğunluğunun fesat, zulüm ve isyanda aşırılığa kaçmış
olmalarıydı(7/160-169, 17/4-7). Gerek Kur’ân ve gerekse Tevrat’ta
İsrailoğullarına geçmişte yaptıkları zulümlerden dolayı çarptırıldıkları
cezalar anlatılmaktadır. Tevrat’ın, Tesniye 28/15-68 ve Leviller 26/14-39
bölümlerinde cezalandırılma nedenleri ve cezalandırılma şekilleri
açıklanmaktadır. Öngörülen cezalar, insanın tüylerini diken diken etmeye yeter
de artar bile. Ancak bunların tümüne burada yer vermemiz mümkün değil.
Bunlardan seçilen birkaç ayet genele ilişkin bir fikir vermek için yeterlidir:
Lev.26: 16 sizi şöyle
cezalandıracağım:
Lev.26: 17 Size öfkeyle bakacağım. Düşmanlarınız
sizi bozguna uğratacak. Sizden nefret edenler sizi yönetecek. Kovalayan yokken
bile kaçacaksınız.
Lev.26: 33 Sizi öteki
ulusların arasına dağıtacak, kılıcımla peşinize düşeceğim. Ülkeniz viran
olacak, kentleriniz harabeye dönecek.
Lev.26: 36 “‘Düşman
ülkelerinde sağ kalanlarınızın yüreğine öyle bir korku düşüreceğim ki, rüzgarın
sürüklediği yaprakların sesinden bile kaçacaklar. Savaştan kaçarcasına
kaçacaklar. Peşlerinde kovalayan olmadığı halde düşecekler.
Lev.26: 37 Kovalayan yokken
savaştan kaçarcasına birbirlerinin üzerine yıkılacaklar. Düşmanlarınızın
karşısında ayakta duramayacaksınız.
Lev.26: 38 Öteki ulusların
arasında yok olacaksınız. Düşman ülkeler sizi yutacak.
Lev.26: 39 Artakalanlarınız
gerek kendi, gerekse atalarının suçlarından ötürü düşman ülkelerde eriyip
gidecekler.
Yas.28: 36 “Rab sizi ve
başınıza atayacağınız kralı sizin de atalarınızın da bilmediği bir ulusa
sürecek. Orada ağaçtan,taştan yapılmış başka ilahlara tapacaksınız.
Yas.28: 37 Rab’bin sizi
süreceği bütün uluslar başınıza gelenlerden dehşete düşecek; sizi aşağılayacak,
sizinle eğlenecekler.
Yas.28: 48 Rab’bin üzerinize
göndereceği düşmanlara kölelik edeceksiniz. Aç, susuz, çıplak kalacaksınız; her
şeye gereksinim duyacaksınız. Rab sizi yok edinceye dek boynunuza demir
boyunduruk vuracak.
Yas.28: 49-50 “RAB uzaktan,
dünyanın öbür ucundan bir ulusu –dilini bilmediğiniz bir ulusu, yaşlılara
saygı, küçüklere sevgi beslemeyen acımasız bir ulusu- birden çullanan bir
kartal gibi başınıza getirecek.
Yas.28: 64 “RAB sizi
dünyanın bir ucundan öbür ucuna, bütün halklar arasına dağıtacak. Orada sizin
de atalarınızın da tanımadığı,ağaçtan ve taştan yapılmış başka ilahlara tapacaksınız.
Yas.28: 65 Bu uluslar
arasında ne esenliğiniz ne de dinlenecek bir yeriniz olacak. Orada RAB size
titreyen yürekler, umutsuzluk ve bakmaktan yorulmuş gözler verecek.
Anti-Semit Söylemler
Siyonizm’in Truva Atıdır
Hiçbir ırk ve hiçbir millet
yaratılıştan topyekün iyi ve topyekün kötü olamaz; topyekün üstün ve topyekün
aşağılık olamaz. Genetik olarak böyle bir tasnif, böyle bir sınıflama
yapılamaz. Bu ilahi adalete aykırıdır. İslam’da insanların birbirlerine karşı
üstünlüğünün ölçüsü takva kavramı ile
formüle edilmiştir(49/13). Her ırk ve her millet içerisinde Kur’ân’da
(7/160-169) genel çerçevede belirtilen üç grup insan unsuru (kötülüğü icra
edenler, kötülüğe karşı çıkanlar, neme lazımcılar) vardır. Asıl mücadele
birinci ve ikinci gruplar arasında, şuurlu iman edenlerle bilerek inkar edenler
arasında cereyan etmektedir. Sessiz kalabalıklar seyircidirler. Toplum ilk iki
grubun mücadelesi ile yön ve şekil alır. Yahudiler için de bu böyledir.
Kur’ân’daki kavramlara ve hitaplara bu açıdan çok dikkat edilmelidir:
“İsrail oğullarından
küfredenlere, Davud ve Meryem Oğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bu, isyan
etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir.
Yapmakta oldukları münker
(çirkin iş) lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne
kötü idi!.”(5/78-79)
Bu nedenle bir ırkı, bir
milleti toptan suçlu ve kötü olarak görmeden kaynaklanan bir düşmanlık anlamına
gelen Anti-semit bir söylem yanlıştır, tehlikelidir. Bu konuda yapılacak
provokasyonların tuzağına düşülmemelidir.
II. Cihan harbinde anti- semit hareketlerden
dolayı Yahudilerin, Siyonist Yahudilerin değil, Nazi-Faşist-Siyonist işbirliği
sonucu maruz kaldıkları katliam insanlığın şuur altında nefret dolu bir öfkeyi
yerleştirmiştir:
“Fransız vatandaşlarına
yönelik 2002 yılına ait bir araştırma, araştırmaya katılanların yüzde 89’unun
bir Yahudi ile birlikte yaşamayı göze alabildiğini; yüzde 97’sinin
Anti-Semitist duvar yazısı yazmanın ciddi bir suç olduğuna inandığını; yüzde
87’sinin Fransız sinagoglarına saldırıları utanç verici bulduğunu ve Katolik
adetlerine bağlı Fransızların yüzde 85’inin Yahudilerin iş ve finans dünyasında
çok fazla etkisi olduğuna yönelik suçlamaları kabul etmediğini ortaya
çıkarmıştır.”3
İşte bu şuuraltını iyi
okuyan Siyonist lobiler, Yahudilerin maruz kaldıkları bu zulmü kullanmakta
mahirlerdir. Siyonist politikaları uygulayan İsrail devletine ilişkin bir
eleştirinin etkisini kırmak için anti-semitizmi bir silah olarak kullanıp bütün
muhataplar bu silahla yıpratılmaktadır:
“... İsrail’in
faaliyetlerini eleştiren veya İsrail yanlısı grupların ABD’nin Ortadoğu
politikası üzerinde önemli etkileri -AIPAC’ın övdüğü bir etki- olduğunu
söyleyen birinin Anti-Semitist / Yahudi düşmanı olarak etiketlendirilmesi
ihtimali oldukça yüksektir. Gerçekten, İsrail medyasının kendisi dahi,
Amerika’daki “Yahudi lobisi”nden bahsederken Anti-Semitist suçlamasına maruz
kalma riskine sahiptir. Aslında lobinin kendisi sahip olduğu güçten dolayı
övünmekte; ama bu duruma dikkat çeken birine saldırmaktadır. Anti-Semitizm hoş
görülmediği ve sorumluluk sahibi herhangi bir kimse Anti-Semitist olarak
suçlanmak istemeyeceği için, bu etkili bir taktiktir.”3
O nedenle ırkçılık anlamı
taşıyacak tüm tutum, tavır ve söylemler yanlıştır; Siyonistlerin ekmeğine yağ
süren söylem, davranış ve hareketlerdir. Anti Siyonistleri zora sokacak,
Siyonistlerin işini kolaylaştıracak her türlü söz, fikir, düşünce ve
davranıştan kaçınılmalıdır.
İslam coğrafyasında bu incelik yakalanamadığı
için körü körüne bir Yahudi düşmanlığı yapılmıştır. Bir kavim, millet genetik
yapısından dolayı ne üstündür ne de aşağılıktır. Irklar, boylar ve milletler
ilahî sünnetin bir gerçeği olarak vardırlar:
“Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve
bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için siz halklar ve kabileler
(şeklinde) kıldık. Hiç şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız,
takvaca en ileride olanınızdır. Hiç şüphe yok Allah, bilendir, haber
alandır.”(49/13)
“Göklerin ve yerin
yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması
da, O’nun ayetlerindendir. Hiç şüphe yok bunda, alimler için gerçekten ayetler
vardır.”(30/22)
Siyonistler Yahudi
düşmanlığının diri olmasını kendi stratejilerinin bir unsuru olarak görmekte ve
de kullanmaktadırlar. Anti-Semitizmi bir fırsat olarak görmektedirler. Onun
için Herzl; “Anti-Semitler bizim en emin dostlarımız, anti-semit ülkeler
müttefiklerimiz haline gelecekler”8 demiştir.
Yahudilerin tümü Siyonist
değildir. Siyonist ile Yahudi Siyonizm ile Yahudilik
arasındaki ayırıma yol boyu
dikkat edilmelidir. Siyonistlerin yaptıkları çirkinlik, yanlışlık ve zulümler
genelleştirilerek bir millete şamil kılınıp suçlanmamalıdır.
Siyonist olan Yahudilerle
Siyonist olmayan Yahudiler arasında uygulanan politikalardan dolayı gittikçe
derinleşen bir tezat vardır. Bu tezat iyi görülmelidir. Siyonistlerin yaptığı
katliam ve zulümlerden dolayı tüm Yahudileri ve Yahudiliği sorumlu tutmak ve
itham etmek yanlıştır. Söylemlerde bu ince çizgiye dikkat edilmelidir.
Siyonist Politikaların İflas
Etmesi İçin Filistin, Lübnan, Afganistan
ve Irak Direnişi Desteklenmelidir
Filistin, Lübnan, Afganistan
ve Iraktaki direniş, güçlü bir şekilde devam ettiği sürece yukarıda söz konusu
ettiğimiz tezatlar derinleşecek ve Siyonist cephede çok ciddi çatlamalar
meydana gelecektir. Irakta ki direnişin bu kadar güçlü ve uzun sürmesi, ABD
yönetimini ciddi bir şekilde yıprattığı gibi iç ihtilafları da körüklemiştir.
Bu coğrafyada etnik ve mezhebi kavgalar önlenip direniş, şer ittifakına karşı
bir bütün olarak yönlendirilmelidir. Bu noktada Müslümanlara düşen görev,
Müslümanlar arasındaki her türlü ihtilafların çözümüne yardımcı olmak,
tarafları provokasyonlara karşı ortak tavır almaya ikna etmek, hatta zorlamak
olmalıdır:
“Mü’minlerden
iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine
haksızlıkla-tecavüzde bulunacak olursa, artık, haksızlıkla-tecavüzde bulunanla,
Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah’ın emrini kabul
edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın.
Şüphesiz Allah, adil olanları sever.
Mü’minler
ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan
korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.”(49/9-10)
Bunun için geçmişe takılıp
kalmamak geçmişte vuku bulan olayları bugüne taşımamak geçmişi geçmişte
bırakarak kin ve nefret duygularını kalbimizden söküp atmalıyız:
“Rabbimiz,
bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde
iman etmiş olanlara karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin,
çok esirgeyicisin.”(59/10)
İşte o zaman işgal çok kısa bir sürede son
bulacak, hem orta doğuya hem de dünyaya barış ve huzur gelecektir.
Ekonomik Boykot
1.5 milyar Müslüman,
ekonomik olarak çok büyük bir pazardır. Bu pazarda batının ürettiği bir çok
mal, ürün tüketilmektedir. İsrail dahil İsrail’e destek veren tüm Batılı
şirketlerin mallarına karşı yapılacak bir ekonomik boykot, Karikatür olayında
olduğu gibi son derece etkili olacaktır. Uluslararası rekabet böyle bir
ekonomik boykotun sonuçlarına katlanamaz. Bu, uluslar arası şirketlerin
Siyonist İsrail’e bizzat baskı uygulamasına neden olacaktır.
Müslümanlar Arınarak
İşbirlikçi Yönetimlere Son Vermelidir
Müslüman coğrafyanın
yaşadığı bu zilletin ana nedenlerinden biri, halkı ile barışık olmayan ve
batının işbirlikçisi durumunda ki yönetimlerdir. Bu yönetimler, kendi halkına
düşmanca davrandığından halkının desteğinden yoksundur. Kendi halkının
değerlerine yabancılaştığı için de hem politika üretememekte hem de dayanacak
destekten mahrum oldukları için direnememektedir. Bu, onları korkak, daha aşırı
işbirlikçi yapmaktadır:
“Gerçekten
sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden
değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur.”(9/56)
Güç ve iktidarlarını halka dayanarak değil
batıya yaslanarak devam ettirmeyi yeğlemektedirler:
“Onlar,
mü’minleri bırakıp kâfirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru
(izzeti) ‘ onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, ‘bütün kuvvet ve onur,’
Allah’ındır.”(4/139)
“Kim
izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah’ındır. Güzel söz O’na yükselir, Salih
amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için
şiddetli bir azab vardır. Onların tasarladıkları ‘boşa çıkıp bozulur’”(35/10)
Ne yazık ki bu davranışları ile de hiçbir
tarafa yaranamamaktadırlar:
“Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne
bunlarla. Allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın.”(4/143)
Zamanı geldiğinde kullanılmış, hiçbir işe
yaramayan bir paçavra gibi fırlatılıp atılmaktadırlar. (Saddam örneğinde olduğu
gibi)
Filistin, Lübnan, Irak ve
Afganistan’da masum ve mazlumların kanlarının akmasında bu işbirlikçi
yönetimlerin payı büyüktür. ABD-İngiltere- İsrail Şer ittifakının yaptığı işgal
ve katliamlarla Pandora’nın kutusu açılmıştır. Yüzyıldır uyuşturulan, uyutulan
bir halk, bir millet ve bir ümmet uyanmaktadır. Zalimlerin sonunun yıkım olduğu
bilincindedir O nedenle ne zülüm yapma ne de zulme uğrama kararlılığındadır.
Tüm insanlara tanık ve örnek olma sorumluluğu taşıdığı bilincindedirler:
“Allah
adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir
güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim’in dini(nde olduğu gibi) . O (Allah)
bundan daha önce de, bunda (Kur’an’da) da sizi ‘Müslümanlar’ olarak
isimlendirdi; peygamber sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine
şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a
sarılın, sizin Mevlanız O’dur. İşte ne güzel mevla ve ne güzel
yardımcı.”(22/78)
Dünyevileşme hastalığına
yakalananların var olduğu bir ortamda Allah İktidarı Müslümanlara arındırma
olmadan vermemektedir. İktidar arınmış olanların hakkıdır.
Allah rızası için insanlara
şahit olma sorumluluğunu üstlenenleri ve bu uğurda mücadele edenleri Allah
kalbinde hastalık olanlardan arındıracaktır ve de Arındırarak iktidar
yapacaktır:
“Ey
iman edenler, içinizden kim dininden geri dönerse, Allah da yerine;
Kendisinin
onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği,
Müminlere
karşı alçak gönüllü,
Kafirlere
karşı ise güçlü ve onurlu,
Allah
yolunda cihad eden ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan bir kavim
getirir.
Bu
Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir.
Sizin
dostunuz (veliniz) ancak; Allah, onun Resûlü rükû ediciler olarak namaz kılan
ve zekatı veren müminlerdir.
Kim
Allah’ı, O’nun Resulünü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok,
galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır.” (5/ 54-56)
Allah bu şahit topluluğa kurtuluş yollarını
gösterecektir:
“Bizim
uğrumuzda cihad edenlere, biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz. Gerçek şu
ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.”(29/69)
Sonuç
Hem Siyonistler arasındaki
iç ihtilafları artırmak hem Siyonist olmayan Yahudileri Siyonist politikalara
karşı çıkmasını sağlamak, hem de İnsanlıkla Siyonizm arasında ki tezadı
derinleştirebilmek ve işbirlikçi yönetimlere son vermek için yalana dayanmayan,
duygusal olmayan, uzun soluklu, kalıcı, gerçekçi bir mücadele şarttır.
Böyle bir mücadele kurulan
tüm tuzakları parçalayacak ve insanlığın kurtuluşunu sağlayacaktır:
“Gerçek
şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları
yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir
karşılık) vardır.” (14/46)
Ve
“Zulmetmekte
olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında
bileceklerdir.”(26/227)
Kaynaklar
1- Garaudy R., İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları,
İstanbul, 1996: S:253
2-John J. Mearsheimer,
Stephen M. Walt, ABD’nin Ortadoğu
Politikası İsrail Lobisi
Tarafından
mı Belirleniyor, Londan Review of Books, (Hamilton Jordan, Gizli Dosya, Kutu 34, Dosya
“Dış Politika/İç Politika Memorandumları, HJ Memo, 6/77,” dosyalanmış 12
Haziran 1990.) S:27
3- John J. Mearsheimer,
Stephen M. Walt, age. S: 30-40
4- John J. Mearsheimer,
Stephen M. Walt, age. S: 7-10
5- Garaudy R., age, S:
172-173
6- Garaudy R., age, S:
190-210
7- John J. Mearsheimer,
Stephen M. Walt, age. S: 20-25
8- Garaudy R., age. S:50-86