(Milli Gazete)
Giriş
Burada, 15 Temmuz 2016 ihanet hareketi askerî darbenin genel
özellikleri, ele alınıp değerlendirilecektir.
Sosyolojik Savaş
Sosyolojik Savaş, “sosyoloji teorilerinin savaş fenomenine
uygulanarak, hedef toplumun işleyişine yöneltilen sosyolojik müdahaleleri ifade
eden bir kavramdır.” (1). Sosyolojik savaşın biri içe (sosyolojik savunma) biri
de dışa dönük (sosyolojik saldırı) olmak üzere iki boyutu/ekseni vardır.
Sosyolojik savaşın dışa dönük boyutu (sosyolojik saldırı),
rakip/düşman toplumla ilgili olup, onun sosyolojik yapısını, sosyolojik savaşın
amacına uygun olarak tamamen ya da kısmen değiştirme ve yeniden yapılandırma
ile ilgilidir. Burada hedef toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesini,
aidiyet duygusunu zayıflatma, ortadan kaldırma, tahrif etme-dönüştürme
amaçlanır. Toplumdaki farklı sosyal güçler karşı karşıya getirilir ve farklı
kesimler, aktif halde kitlesel çatışmaya sokularak toplum bir kaosa sürüklenir.
Ardından hedef topluma müdahale edilerek ya toplum, yeni ortak paydalar
etrafında şekillendirilip yapılandırılır; ya da din, ırk ve mezhep merkezli
olarak bölünerek yapılandırılır (1).
Sosyolojik savaşın içe dönük ekseni/boyutu (sosyolojik
savunma), kendi toplumu ile ilgili olup, toplumun mevcut sosyolojik yapısını,
sosyolojik saldırılara karşı korumak, olumsuz yönde değişmesine mani olmak,
kendi toplumsal değerleri, kültür ve medeniyet kodları düzleminde daha iyiye,
güzele doğru bir seyir takip etmesini sağlamakla ilgilidir. Sosyolojik
savunmada amaç, toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesinin ve aidiyet
duygusunun korunması, geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve canlı tutulması;
toplumda var olan sosyal gücün, var olan merkez etrafında bir araya getirilerek
aradaki bağların daha da sağlamlaştırılması ve kuvvetlendirilmesidir.
Klasik askerî savaşlarda olduğu gibi, sosyolojik savaşın
sonuçları anında görülemez. Sonuçları uzun vadede görülebilmekte; o zaman da iş
işten geçmekte, “kurbağa haşlanarak ölmüş” olmaktadır.
İnsanlık tarihi boyunca kullanılan savaş türlerini, Klasik
Sıcak Savaş, Soğuk Savaş, Psikolojik Savaş, Asimetrik Savaş, Ekonomik Savaş,
Politik Savaş, İç Savaş, Terör, Darbe, Gayri Nizami Harp ve Sosyolojik Savaş
olarak sınıflandırmak mümkündür. Eskiden tüm savaşlar, klasik sıcak savaşın
hedefine ulaşması için kullanılırken; şimdi klasik sıcak savaş dâhil tüm
savaşlar, sosyolojik savaşın hedefine ulaşması için kullanılmaktadır.
15 Temmuz 2016 Askerî Darbe Girişiminin Temel
Özellikleri:
Şer ittifakı, Türkiye’de, başlattığı 15 Temmuz 2016 Askerî
Darbe girişiminin her aşamasında psikolojik savaşa dayalı bir sosyolojik savaş
yürütmüştür. 15 Temmuz 2016 Askerî Darbe girişimin temel özelliklerini
aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
• Çok yüksek bir profesyonellikle, acemilik ve
beceriksizliğin iç içe olduğu bir darbe görüntüsü vardır ya da böyle görünmesi
istenmiştir.
• Yukarıda özetlendiği gibi, Kadife Darbeler çok iyi
yapılmış bir analizin üzerine oturtulmuş olmalarına rağmen, bu askerî darbe
girişiminde, bunca acemilik, hangi amaç için ve niçin yapılmıştır. Bu, mutlaka
sorgulanmalıdır.
• Çok yoğun, çok amaçlı, çok kirli bir bilgi servis
edilmekte; yoğun bir psikolojik harekât yürütülmektedir. “At izi, it izine
karışmıştır”.
• 15 Temmuz Darbe Girişiminin unutulmayacak yönlerinden
biri, Subay kadrosunun silahsız sivil halka silah doğrultması, kurşun sıkması,
tankları üzerlerine sürmesi, ölümlere ve yaralamalara sebebiyet vermesidir. Bu
açıdan halk ve millet düşmanı bir ihanet hareketidir.
• Bu vaka, hem askerî eğitimin, hem de Gülen hareketi
eğitiminin insanları “mankurtlaştırdığının” güzel bir örneği ve delilidir. Bu
durum, asla unutulmayacak ve nefretle hatırlanıp anılacaktır.
• Medyaya yansıyan bilgilere göre MİT, askerî istihbarat ve
emniyet istihbaratı, darbeden vaktinde haberdar olamamıştır. Askerî darbe
yapılacağı, büyük bir maharetle gizlenmiş; ancak darbe günü saat 16:00’da ilk
işaretleri alınabilmiş, doğru olup-olmadığının araştırılması ile zaman
kaybedilmiştir.
• Cumhurbaşkanı ve Başbakan, darbe girişimi olduğuna ilişkin
bilgileri, resmî istihbarat kaynaklarından zamanında alamamışlar ve başka
kaynaklardan öğrenmişlerdir. Bu mutlaka sorgulanmalıdır.
• Genelkurmay Başkanı’nın özel kalemi ve Cumhurbaşkanı’nın
yaverlerinin Gülen Hareketi mensubu oldukları, yerli hiçbir istihbarat birimi
tarafından anlaşılamamıştır. Bu kişilerin hain olması, izah edilmeye muhtaçtır.
Bu durumun sürekli haber konusu edilmesi ve diri tutulması da anlaşılabilir
değildir. Halkın şuur altına yerleştirilen güvensizlik olgusu hiç göz önüne
alınmamaktadır. Niçin?
• Genelkurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanını rehin alacak
kadar profesyonellik gösteren darbeciler, bir darbenin başarılı olmasında en
önemli unsurlardan birinin medya olduğunu görememiş ve zamanında medya
kanallarına el koymayı düşünememişlerdir. Sadece TRT Haberi, o da darbe
başladıktan çok sonra, ele geçirip, ruhu ve özü olmayan bir darbe bildirisini
okutmaları anlaşılabilir değildir. Türksat ve Digitürk üzerinden birçok TV
kanalının susturulması mümkünken, işe profesyonel başlayan darbeciler, bunu
akıl edememişler, iletişim kanallarını ve elektrikleri kesmemişlerdir.
• Darbe girişimi, emir ve komuta zinciri içerisinde
olmamıştır. Bu, ülke için bir avantaj olmuştur. Ayrıca çok önemli ordu
birlikleri darbeye destek vermemiştir. Bununla birlikte, darbecilere karşı,
Türkiye sathında genel, ciddi bir harekette de bulunmamış görünmektedirler.
Bunun sebebi bilinmemektedir. Darbecilere polis güçleri karşı çıkmış, halkla
birlikte darbeyi etkisiz hale getirmişlerdir.
• Genelkurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanı, rehin
alınarak ordu ile tüm irtibatları kesilmiştir. Arka planda kendileri ile yerli
ve yabancı, hangi odakların ne konuştuğu, şimdilik bilinmemektedir.
• Komutanların medyaya yansıyan ifadelerinde tezatlar
mevcuttur.
• Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanını rehin alacak
kadar profesyonellik gösteren darbeciler, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanları
zamanında rehin almayı düşünmemişler/düşünememişlerdir. Oysa darbede bu, ilk
yapılması gereken iş olmalıydı. Daha da ilginç olanı, Başbakanın darbeci bir
askerî konvoyun arasından geçip gidebilmesidir.
• Darbeciler, İstanbul ve Ankara’da geçici olarak kısmen
varlık göstermişlerdir. Bununla birlikte, illerin vali ve emniyet müdürlerini
darbe başlamadan önce eş zamanlı olarak kontrol altına almamışlardır. Neden?
• Darbeciler, akşam 21:00 – 22:00 sularında İstanbul Boğaz
Köprüsünü tek yanlı olarak kesmişler; emniyet, valilik ve büyük şehir
belediyesinin önüne küçük ekipler göndermişlerdir. Köprüyü tek yanlı keserek
darbe yapma girişiminde bulunmak, 15 Temmuz İhanet hareketinin/taşeron darbeci
Gülen hareketinin en dikkat çeken diğer bir özelliği olmuştur.
• Darbeciler 18:00 -19:00 sularında Ankara’da Genelkurmayın
yollarını kontrol altına almış, Genelkurmay, MİT ve Meclisin üzerinden uçaklar
uçurmuşlardır.
• Nasıl bir Genelkurmay ki, darbeciler tarafından hiçbir
çatışma olmadan ele geçirilmiştir. Darbeciler, ele geçirdikleri Genelkurmayın
ikinci katına kadar sade vatandaşın girmesine mâni olamamışlardır.
• Bu ihanet hareketinin en ciddi görünür zaaflarından biri,
Jandarma ve Hava Kuvvetleri merkezli bir darbe girişimi olması, Kara
Kuvvetlerinde ciddi bir taraftarının olmamasıdır. Böyle olmasına rağmen, Hava
kuvvetlerinden gerekli hava desteği darbecilere verilmemiştir. Fakat diğer
taraftan da darbeye karşı olan Hava Kuvvetleri, darbecilerin elindeki uçak ve
helikopterleri vurmaya teşebbüs etmemişlerdir. Bir taraftan, dost-düşman askerî
uçak şifreleri ileri sürülerek bunun mümkün olmadığı söylenirken; diğer
taraftan da, bu darbenin arkasında ABD, NATO ve İncirlik üssünün bulunduğu
iddia edilmektedir. Aradaki tezat, açıklanmaya muhtaçtır.
• Havada darbeci uçaklar dolanırken, Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın uçağının Marmaris’ten Atatürk Havalimanı’na doğru yola çıktığının
ilan edilmesinin sebebi anlaşılır değildir. Ayrıca darbeci havacılar,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağını, Cumhurbaşkanının ifadesi ile “taciz
etmişler”; fakat düşürmek için teşebbüste bulunmamışlardır. Bu askerî darbe
girişiminin ilginç yönlerinden birisi de burasıdır.
• Haziran 2016’da Şehzadebaşı ve İstanbul Atatürk
Havaalanında canlı bomba eyleminde bulunarak katliam yapan PKK ve İŞİD gibi
örgütler, Darbe Girişiminin olduğu gece ve sonrasında hiçbir eylemde
bulunmamışlardır. Bu iki örgütü durdurabilen, eyleme sokmayan güç kimdir? 7
Haziran 2015 seçimlerinden sonra taşeron örgüt, PKK’yi Güneydoğu’da eyleme
sokarak “kıra dayalı şehir gerillası” ile hendek savaşlarını başlatan, KCK’ya
“sınırları belirsiz federasyon” ilan ettirten, bazı ilçeleri “özerk ilan
ettirten” kadife darbenin beyin takımı şer ittifakı, böylesi bir dönemde, bu
iki cinayet şebekesini niçin devreye sokmamıştır? 15 Temmuz İhanet Hareketinin
en gizemli yanlarından biri de budur?
• 15 Temmuz İhanet Hareketine karşı tüm partilerin birlikte
hareket etmesi ve parti tabanlarının meydanlarda darbe karşıtı gösterilerde yan
yana yer alması, önemli bir olgudur. Çok farklı fikir ve inanç mensubu
insanların darbeye karşı tek yürek ve tek saf olması, Allah’ın bu millete en
büyük lütuflarından biridir. Allah, kalpleri birbirine ısındırmıştır. Bu
psikolojik yakınlaşma, küçük siyasî hesaplar uğruna feda edilmemelidir.
• MHP lideri Devlet Bahçeli, bu darbe girişimine, 7 Haziran
seçimlerinde olduğu gibi, tam zamanında müdahale ederek, ülkücüleri sokağa
çıkmaya ve darbeye karşı direnmeye davet etmiştir.
• TBMM’ne milletvekillerinin girmesine mâni olmayan/olamayan
ve Meclisteki silahsız milletvekillerini tutuklamayan darbecilerin, Meclisi
niçin bombaladığı anlaşılabilir değildir.
• Keza MİT’i, Genelkurmayı, Meclisi, Emniyet Genel
Müdürlüğünü, Özel Harekât Karargâhını ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesini,
darbecilerin niçin bombaladıkları da anlaşılabilir değildir. Muhtemelen
Genelkurmay Başkanı ve dört Kuvvet Komutanı ile yaptıkları pazarlıklarda,
kararlılıklarını göstermek için birilerine mesaj vermek istemişlerdir. Belki de
bizim bilemediğimiz güçler, birbirlerine bu şekilde mesaj yollamışlardır. Ya da
birileri, ordunun itibarını sarsmak, itibarını zedelemek için bunu tezgâhlamış
ve yaptırmıştır.
• Bunun kadar önemli olan bir nokta da, Genelkurmayın,
MİT’in, Meclisin, Emniyet Genel Müdürlüğünün, Özel Harekât Karargâhının ve
Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin hava saldırılarına karşı hava savunma
sistemlerinin olup- olmamasıdır. Bu kurumların, hava savunma sistemlerinin
olmaması, bir suç; varsa, devreye girmemesi de iki suçtur. Birileri tarafından
devre dışı bırakılmış ve fakat zamanında farkına varılamamışsa bu da üç suçtur.
Bunların hesabının kimden ya da kimlerden sorulacağının ayrıca tartışılması
gerekmektedir.
• 15 Temmuz darbe girişiminin tarih boyu unutulmayacak
yönlerinden biri ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm halkı, zamanında meydanlara
inerek darbeye karşı direnmeye ve mücadeleye davet etmiş olmasıdır. Zamanında
yapılmış bir çağrı, milyonları sokağa, meydanlara indirmiş; millet, meydanlara,
tanklara ve toplara el koymuş, isyancıları derdest edip polise teslim etmiştir.
Tankın önüne atlayan, tankın üzerine çıkan, zalimlerin üzerine korkusuzca
yürüyen ve fakat aldatılmış, masum erleri de şefkat ve merhametle kucaklayıp
bağrına basan bir halkın, karşı duramayacağı, direnip yıkamayacağı hiçbir
beşeri güç olmadığını bu halk herkese göstermiştir. Bu direnişin, bu millete
kazandırdığı en önemli şeylerden biri de özgüvendir.
• 15 Temmuz İhanet Hareketi, 1- MİT, Genelkurmay, Meclis ve
Emniyet Genel Müdürlüğü hava savunma sistemlerini susturması, 2- MİT,
Genelkurmay, Meclis, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Cumhurbaşkanlığı külliyesini
bombalaması, 3- Başbakan ve Cumhurbaşkanından uzun bir süre hiç haber
alınamaması, 4- Genelkurmay Başkanı ve dört kuvvet komutanının ortadan kaybolması
açılarından ele alındığında; ABD’deki ikiz kulelerin ve ABD Savunma Bakanlığı
Pentagon’un 11 Eylül 2001’de Sivil uçaklar tarafından vurulmasına (“İkiz
Kuleler olayı”) benzer bir özellik göstermektedir. (ABD’deki İkiz Kuleler ve
Pentagon, dört sivil yolcu uçağı tarafından vurulmuştur. ABD Başkanı ve Genel
Kurmay Başkanı bir hafta ortalıkta gözükmemiştir. Bu olay, El Kaide üzerine
yıkılarak önce Afganistan, sonra da Irak, ABD tarafından işgal edilmiştir. Ekim
2001 tarihli Umran Dergisinde ayrıntılar mevcuttur).
Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkı meydanlara
davet etmesinden sonraki evre de, “Arap Baharının” başlangıçta yaşanan evresine
benzemektedir. O nedenle 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi/Askerî darbe Girişimi,
11 Eylül olayı ile Arap baharı karışımı bir darbe girişimi özelliği
taşımaktadır. Darbe ve karşı darbe iç içe geçmiş vaziyettedir. Ancak
meydanlardaki bu şahlanış ve direniş daha şuurlu hale getirilmelidir.
Sonuç: Halkın Gücü
Bu direniş ve darbeye el koyma olayı, aynı zamanda küresel
şer ittifakına karşı çıkabilecek en önemli gücün ne olduğunu ortaya
çıkarmıştır. O güç, inanmış, organize olmuş, teşkilatlanmış halkın gücüdür,
milletin gücüdür. Parlamento dışında siyaset yapan tüm gönüllü kuruluşların
yürüttükleri mücadelede, bundan sonra yoğunlaşmaları gereken nokta, burası
olmalıdır. Burada bir “füzyon enerjisi” (Atom Çekirdeklerinin birleştirilmesi
ile açığa çıkan enerji) yatmaktadır. Bu füzyon enerjisini açığa çıkarmak, hak
mücadelenin emrine vermek, gönüllü kuruluşların/ hareketlerin/ cemaatlerin
görevi ve sorumluluğudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder