28 Nisan 2016 Perşembe

MECLİS BAŞKANI İSMAİL KAHRAMAN’I LİNÇ ETME GİRİŞİMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ-1: İsmail Kahraman Ne Dedi?

(Milli Gazete)

Giriş

İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin düzenlediği konferansta, Meclis Başkanı İsmail Kahraman da bir konuşma yapmıştır. Meclis Başkanının “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” adlı konuşmasında, “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır”, “Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım” (1,2) demesi üzerine, Türkiye’de her zamanki gibi “bir kaşık suda fırtına kopartanlar”, Meclis başkanı İsmail Kahraman’ı “linç etmeye kalkmışlar” ve “İstifa etmesini” istemişlerdir.

Cumhuriyet Tarihi boyunca laiklik ve sekülerlik üzerinden yürütülen psikolojik harekat ile yol boyu, Müslüman camia tehdit edilmiş ve hakarete uğramış, hatta mahkum edilmiştir. Yürütülen psikolojik harekâtın sonucunda, Müslüman camia içerisinde laikliği benimseyen bir insan unsuru ortaya çıkmıştır. Din ve Laiklik kavramlarının anlam alanlarının çarpıtılarak kullanılması, sosyal bir şizofreniye sebebiyet vermiştir. Bu nedenle “Din”, “sekülerlik” ve “laiklik” kavramlarının tartışılmasında fayda vardır.

Bu yazı dizisinde önce Meclis Başkanı Kahraman’ın yaptığı konuşma değerlendirilecek sonra da Din, dünyevileşme, sekülerleşme ve laikleşme kavramlarının anlam alanları ele alınıp incelenecektir.

Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın Konuşması

Meclis Başkanı İsmail Kahraman konuşmasında, Osmanlının son dönemlerinde başlayan ve Cumhuriyet Döneminde zirveye çıkan yanlış bir yaklaşıma dikkat çekmeye çalışmıştır. Bu yanlış yaklaşım, insanı ve milleti önceleme yerine devleti önceleme; millet için devletin var olması yerine devlet için milletin var olması yaklaşımıdır. O nedenle Kahraman konuşmasında, devlet ve millet kaynaşmasına vurgu yaparak insanın ve milletin öncelenmesine dikkat çekmek istemiştir:

«Önce insan. Yeni Anayasa önce insan demelidir. Devlet insanın hizmetinde, vatandaşının hizmetindeki bir örgüt olmalıdır. Bizde tersine, devleti koruyan, ferdi ise hizmet ettiren noktada olan anayasalar olmuştur… Yeni anayasa ferde ehemmiyet vermeli. Devlet, kendini ferdin hizmetinde bilmeli… “ (1,2).

Kahraman’a göre insanı ve milleti değil de devleti önceleme yanlış yaklaşımı, mevcut anayasanın ruhuna sinmiştir. Mevcut anayasa, bir yerde özgürlükleri verirken bir başka yerde özgürlükleri geri alarak yığınla tezadı bünyesinde barındırmaktadır. Bu tezat, hem diline hem de muhtevasına yansımıştır:

“Mevcut anayasanın dili de imlası da düzgün değil… Birinci kısmında hürriyeti verir. Maddenin hemen ikinci kısmında ‘ancak, şu kadar ki, fakat’ diyerek hürriyeti geri alır. Niye? Çünkü bir darbe anayasasıdır. 61 de böyledir. 82 de böyledir… Hürriyeti verdikten sonra tahdit olmamalı…” (1,2)

Kahraman’a göre kendi toplumsal yapımıza, gerçekliğimize uygun olarak anayasa yapılmalıdır. Anayasada kurucu irade olarak millet yer almalı ve anayasa millet tarafından yapılmalı, zamana, zemine ve şartlara bağlı olarak da değiştirilebilmelidir. Tepeden inme Anayasa yapılmamalıdır:

“Anayasanın gözlerde büyütülmesi çok yanlıştır. ‘Anayasa değişir mi değişmez mi?’ gibi tartışmalar var. Tabii ki değişir, nihayetinde bu bir yasa. Anayasayı millet istediği gibi yazar, kaleme alır ve yayınlar. Çünkü kendini yönetecek noktaları, o tespit edecek. ‘Kurucu irade şöyle dedi, böyle dedi’ denmez. Kurucu irade, milletin ta kendisidir. Millet bunu yapmalıdır… Anayasayı toplumla kaynaşarak yapacaksınız. Bizdeki anayasa çalışmaları daha çok tepeden inme şeklinde yapılmıştır.” (1,2)

Toplumsal değişimi, zamanı, zemini ve içinde bulunulan şartları göz önüne almayan, katı ve ayrıntılı bir anayasa, toplumsal isteklere zamanında cevap verememektedir. Böyle bir anayasa, toplumsal isteklere cevap verebilme amacıyla yapılacak tüm yasal düzenlemelerin önünde de büyük bir engeldir. Bunu aşabilmek için pansumanvari değişimler yapılarak ihtiyaçlar karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu da, Anayasayı yamalı bohça haline getirmektedir. 1982 anayasası, bu nedenle “yamalı bohçadır ve Türkiye’nin bütünlüğünü göz önüne alamamaktadır.” Meclis Başkanı Kahraman’ın dikkat çektiği noktalardan biri de budur.

Anayasalar, milletlerin inancına, hayat felsefesine, akaidine, dinine imanına göre yapılır. Kendi kültür ve medeniyet kodlarını koruyan, geliştiren, geliştirmeye imkân veren yasaların anası olarak şemsiye görevi görür. Ayrı dünya görüşü, hayat felsefesi, din ve imana sahip bir toplumda geçerli ve başarılı olan anayasa veya yasalar, farklı dünya görüşü, hayat felsefesi, din ve imana sahip bir başka toplumda geçerli, başarılı olmaz, olamaz. Bugün mevcut anayasa ve yasalar, tepeden inmeci ve toplumsal gerçekliğimize uygun olmayıp kültür ve medeniyet kodlarımızla uyuşmamaktadır. Kahraman konuşmasında, dikkat çekmek istediği en temel nokta burasıdır:

“Peki, niye biz Müslüman bir ülke olarak, dinden kendimizi arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Niye? İslam İşbirliği Örgütü’ne kayıtlıyız, üyesiyiz, kurucusuyuz. İslam Kalkınma Bankası’nda varız İslam Dışişleri Konferansı’nda varız. Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir anayasa yapmalıyız.” ... Anayasamızın dinden kaçınmaması lazım.” (1,2)

Bin yıl İslam Kültür ve medeniyeti ile yoğrularak şekillenmiş bir milletin, dinine göre bir hayat tarzı inşa etmesinin önünde en büyük engel, laikliktir. Muhtemelen bu nedenle Meclis başkanı, dini hayattan koparan, tecrit eden bir ilke olarak laiklik ilkesinin Anayasa ve yasalarda yer almasına karşı çıkmaktadır:

“Ladinilik olmamalı yeni anayasada ve dindar bir anayasa olmalı. … Herkes dini inancında, bunu yaşamada ve ifade etmede hürdür. Fransa’daki anlayış da bu. ‘Allah demeyeceksiniz’ Allah Allah. Ölürken mi diyeceksiniz… Laiklik bir kere yeni Anayasa’da olmamalıdır. Dünyada üç anayasada laiklik var. Fransa’da var. İrlanda’da var. Bir de Türkiye’de var. Tarifi de yok. İsteyen, istediği gibi bunu yorumluyor. Böyle bir şey olmamalıdır...” (1,2)

Meclis Başkanı Kahraman, bir taraftan laikliğin anayasada yer almamasına karşı çıkarken diğer taraftan da laikliğin tanımının açık olarak yapılmamasından şikâyet etmektedir. Ancak Allah lafzının geçmediği ve fakat laiklik ilkesinin en katı bir şekilde yer aldığı 1961 ve 1982 anayasalarını “dindar anayasalar” olarak da nitelendirmektedir:

“Mevcut anayasanın herhangi yerinde Allah lafzı yok ama Anayasa inanca göre tasnif edildiğinde; bu 82 Anayasası da, 61 Anayasası da dindar anayasalardandır. Neden? Diyanet İşleri Başkanlığı idare içinde vardır. Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı’dır. Din dersleri mecburidir ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır… Mesela dindar anayasa meselesinden Anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım.” (1,2)

Burada bir tezat vardır. Bir anayasada, “Diyanet İşleri Başkanlığı”, “Resmi tatiller”, “Kurban Bayramı”, “Ramazan Bayramı” ve “Din derslerinin mecburi”  oluşunun yer almış olması, o anayasayı dindar anayasa yapmaz/yapamaz. Dinin hayatı tanzim etmesini sağlamayan, buna imkân vermeyen bir anayasa dindar olamaz. Dini, ibadet boyutuna indirgeyerek ferdin kalbine, evine ve camisine hapseden bir anayasa, İslam dinini parçalamakta, bütünlüğünü bozmakta ve dini tahrif etmektedir. “Ilımlı İslam” denilen de bundan başkası değildir. Böyle bir din “Allah indinde Hak din İslam’dır” ilkesine aykırıdır.  

Meclis Başkanı Kahraman’ın 26 Nisan 2016 Salı Tarihli Basın Açıklaması Yanlış Olmuştur.

Meclis Başkanı konuşmasının bütünlüğü içerisinde, kavramsal düzeyde tezatlar var olmuş olmasına rağmen, Türkiye’nin en hayatı meselesine cesaretle parmak basmış ve gündeme taşımıştır. Normal olarak AKP, MHP, Saadet Partisi, BBP, gönüllü kuruluşlar, kanaat önderleri ve bilim insanları bu değerlendirmelere sahip çıkıp laiklik konusunun felsefi boyutta tartışılmasına imkân vermeliydiler. AKP ve MHP kurmaylarının bu tartışmaya katılmayıp laiklik ilkesine sahip çıkmaları, Kahraman’ı çok etkilemiş olmalı ki 26 Nisan 2016 Salı Tarihli Basın Açıklamasında yanlış anlaşıldığını ifade ederek laikliğin tanımının yeniden yapılmasını istemekte ve laiklik ilkesine sahip çıkmaktadır:

«… Bu kavram siyasi hayatımızda ve yargısal uygulamalarda bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri sınırlayıcı, yok edici bir araç olarak kullanılmıştır ve ciddi mağduriyetlere yol açmıştır. Bu haksızlıkların en temel sebebi laiklik kavramının tanımının yapılmamış olmasıdır.

Mevcut anayasamızda Türkiye’nin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte ancak laikliğin tanımı yapılmadığından, din ve vicdan hürriyeti kavramları da tartışmaların ortasında yer almaktadır.

Yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir.

Esasında; laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini özgürce icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda hayatlarını tanzim etmelerini güvence altına alır. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir.

“Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir.

Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır.” (3)

Bu açıklama çok yanlış olmuştur. Din Laiklik ve sekülerlik kavramları incelenirken bu metin yeniden değerlendirilecektir.

Sonuç: Meclis Başkanı Kahraman Yalnız Adam Konumuna Sokulmamalı

Bu ülkede Allah’ın var olup olmadığı, Hz. Peygamberin aile hayatı dâhil tüm yapıp ettikleri, Kur’an ve sünnet, namaz, hac, oruç, kurban sürekli tartışılmakta/tartışılabilmektedir. Ancak bu ülkede, “laiklik” gibi bazı kavramlar, belli kesimler tarafından putlaştırılarak tartışılamaz kılınmıştır. Tartışmaya açılmak istendiğinde de bir kaşık suda fırtınalar kopartılarak muhataplar suçlu ilan edilip susturulmaya çalışılmaktadır.

Mümin olduğunu söyleyen herkesin, laikliğin felsefi/hikmet boyutunun ne olduğu üzerinde tefekkür etmesi gerekmektedir. Laiklik, dini, sadece ibadet boyutuna indirgeyen bir tanımlama yapmaktadır. Bu yeni din, Kur’an ve Sünnetin tanımladığı bir din değildir. O nedenle, Dinin, Sekülerlik ve laikliğin felsefi, hikmet boyutu tartışılmalıdır.

Meclis Başkanı yaptığı konuşma ile bu imkânı sağlamıştır. Türkiye’nin en hayatı meselesine cesaretle parmak bastığı için de takdir edilmeli ve desteklenmelidir. Desteklenecektir. Şer cephesi tarafından linç edilmesine müsaade edilmemelidir. Müsaade edilmeyecektir. Yalnızlığa terk edilmemelidir. Terk edilmeyecektir.

Kendilerine teşekkür ediyoruz.

Tam zamanında yaptığı basın açıklaması için TGTV yönetimine de teşekkür ediyoruz.

Herkesi, Meclis Başkanı Kahramanı destek olmaya davet ediyoruz.

Kaynaklar

1- TBMM Başkanı Kahraman’dan Tartışılacak Sözler”, Doğan Haber Ajansı 25.04.2016;

http://www.dha.com.tr/tbmm-baskani-ismail-kahraman-laiklik-bir-kere-yeni-anayasada-olmamalidir_1207891.html.

2- “TBMM Başkanı Kahraman: Kendimize Uygun Bir Anayasa Yapacağız”, Star 26.04.2016;

http://haber.star.com.tr/sondakika/kendimize-uygun-bir-anayasa-yapacagiz/haber-1106687

3- Mustafa Şentop: Anayasa Teklifimizde Laiklik Var, Timetürk 26.04.2016;

http://www.timeturk.com/mustafa-sentop-anayasa-teklifimizde-laiklik-var/haber-141317

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...