(Milli Gazete)
Giriş
Türkiye’de PKK-İŞİD üzerinden yapılan vekâlet savaşlarında,
“şiddet içermeyen eylemlerle” “şiddet içeren” eylemlerin birlikte kullanıldığı
bir aşamaya gelinmiştir. Dolayısıyla amacı farklı olan ve fakat Kadife darbeyi
de ihtiva eden daha karmaşık yeni bir süreç başlatılmıştır.
Başbakan Davudoğlu’nun “Ya Kut’ül- Amâre Kazanacak Ya Sykes-
Pıcot Kazanacak” ifadesini rastgele, tesadüfen söylemediği, çok hayatı bir
konuya dikkat çekmek istediğini göz önüne alarak “Kut’ül- Amâre” savaşı ve
“Sykes- Pıcot anlaşmasıni” bir yazı serisinde ele almanın, bugünkü ve
gelecekteki nesiller açısından yararlı olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle,
unutturulan bir zafer olan “Kut’ul Amare savaşını” ele aldık.
Bugünkü yazıda, unutturulan bir zafer “Kut’ül- Amâre” savaşı
boyunca tarafların yürüttüğü psikolojik savaşı ele alacağız. Bu konuyu esas
alarak yapılmış özel bir çalışmaya ulaşamadığımızı ve satır aralarında
söylenmiş sözlerden hareketle konuyu ele alacağımızı hatırlatmakta fayda
vardır.
Psikolojik Savaş
Psikolojik savaş, Askerî ve ekonomik harekât dışında mütalâa
edilebilen insan zihnini, psikolojisini, iradesini hedef alan bütün araçların
ve eylem şekillerinin kullanılmasıyla yürütülen bir savaş şeklidir (1,2).
Psikolojik savaş, zihinler arası bir savaş olup, zihinler üzerine sistemli bir
baskı kurma olayıdır. Karar verici merkezlere veya güçlere karşı bir liderin,
bir komutanın, bir askeri birliğin, bir ülke halkının veya bir grubun direncini
kırmak; onu, kaosa sürükleyerek kararsızlığa itmek, sonuçta suçlu psikolojisine
sokarak teslim olmasını sağlamaktır. Bu savaşta muhataplar, hareket edemez hale
getirilip suçlanır, suçlu hale sokularak teslim alınır ve eğitilerek sisteme,
otoriteye bağlı hale getirilir.
Psikolojik savaşta, savaşı yürüten merkezin çeşitli kolları,
farklı ideolojiler ve farklı örgütler aracılığıyla ihtilafları körükler.
Karşılıklı suçlamaların yapılması sağlanarak muhataplar içinde (ülke ya da
askeri birlik) gerilim artırılır. Halk ya da üçüncü taraflar, bu suçlama ve
bilgi bombardımanı anaforunda korkuya kapılarak tarafsızlık yolunu seçebilir.
Askeri birlikler ise savaşın anlamsızlığına ya da kazanılamayacağına inanmaya
başlar. Burada hedef, lider, komutan, dava adamlarını yalnızlaştırmak; hedef
kitleyi itaatsizliğe sevk etmektir.
Psikolojik savaşın başarılı yürütülebilmesinin en temel
unsurlarından biri, savaşı yürüten merkezin, psikolojik savaş açacağı grup,
cemaat, teşkilat, toplum veya ordu/askeri birliğe, değişik teşkilat, yapı veya
fertler aracılığıyla sızabilmesidir (3-5). Sızma işlemi, yıllar öncesinden başlatılır;
istenen şahıs veya örgüt, istenen konuma getirilinceye kadar sabırla bir
mücadele yürütülür. Bir dantelâ gibi örümcek ağlarını örer, ilmikler, düğümler
atılır ve taşlar yerine konur. Mekanizma tamamlandıktan sonra, bu sahte
örgütler ve şahıslara ‘dolambaçlı harp taktiği’ uygulanarak saldırılmaya
başlanır. Böylelikle yavaş yavaş meşhur edilirler. Sonra yoğun bir saldırı
başlatılarak teşkilat/cemaat içinde ihtilaflar meydana getirilerek bölme,
parçalama işlemi gerçekleştirilir. Bu operasyonlarla, bazen arzu edilen şahıs
liderliğe yükseltilebilir. Bazen de, kamuoyunda arzu edilen hedef ele
geçirilmiş ise hiçbir şey yokmuş gibi suskunluk tercih edilir ve işler bir
başka bahara ertelenir. Bazen kullanılan şahıs veya örgütler, kullanan irade
için tehlike arz etmeye başlamışsa ortadan kaldırılmaları, temizlenmeleri de
söz konusudur.
Size rağmen, sizin adınıza, sizi yok etmek için örgüt
kurmak, örgütlemek psikolojik savaşın mantığıdır. Psikolojik savaşta, aşırı
hırs, asilik, şımarıklık, tamahkârlık, ihtiras, zaaf ve korku duygusu en çok
kullanılan eğilimlerdir (4). Bu eğilimler kullanılarak örgütlenme, cephe
hareketi ve yıpratma hareketi yürütülür.
Psikolojik savaşta, açık, gizli, yarı gizli olacak şekilde
propaganda yapılır. Gerçekte psikolojik savaş hemen hemen bulanık propaganda
ağırlıklıdır. Kaynağı açık değildir. “İddialar var”, “duyumlar var”, “halk
arasında söylentiler var” şeklindeki değerlendirmeler, psikolojik savaşta çok
sık kullanılan kavramlardır (2).
Türkiye’de her ihtilaldan önce yoğun bir psikolojik savaş
ortamı yaşanması, yığınla cinayet işlenmesi, sabotaj ve bombalama eylemlerinin
olması, kitle hareketlerinin yoğunluk kazanması bu anlayışın ürünüdür.
Türkiye’deki gençliği kamplaştırıp birbirine kırdıran ve bu yolla şartları
olgunlaştırıp siyasi iktidarları yıpratarak darbeye zemin hazırlayan, aynı
derin mekanizmaya bağlı düşman görünen kardeşlerdi.
Halk, bu operasyonlarla ıslah edilir, uysallaştırılır,
sindirilir ve teslim alınır. Bu, İblisin yolundan gidenlerin tarih boyu
insanlığa açtığı bir savaşın günümüze yansımasıdır (7Araf 16, 17)
Kut’ul- Amare Savaşı İçin İngiliz Şuuraltını Okumak
1. Cihan savaşında İngilizler, ilk mağlubiyeti, Çanakkale
savaşlarında almışlardır. Bu İngilizler için büyük bir itibar kaybı olmuştur.
İtibarı zedelenen İngilizler, Çanakkale’nin şuur altında meydana getirdiği
travmayı silebilmek için Bağdat’ın alınmasını öngörmüşlerdir (6-8). İngiliz
siyasi subayı Sir Percy Cox’un, General Townshend’e “Bağdat’a girmenin siyasi
olarak büyük önem arz ettiğini ve İstanbul’a girmek kadar büyük yankı
uyandıracağını ve bu haberin etkisinin tüm Asya’ya yayılacağını” bildirmesi bu
amaçladır (6,7). Kut’ul-Amare savaşında psikolojik etki, şuur altı o kadar
önemli ki İngiliz Kurtarma Ordusu, Kut’ül-Amare’de kuşatılmış olan 6. Tümeni kurtarmak
için, 6 Ocak–22 Nisan arasında, 6. Tümenin 2 katı, yaklaşık 21.973 kişi kayıp
vermeyi göze alabilmiştir (6,7).
Kut’ul Amare Komutanı Halil Paşa bu durumu; “Bütün kadrolara
mensup 20.000 kadar İngiliz’in kaderi, şimdi bu çöl harbindeki muhasara sonunda
belli olacaktı. Ama eğer biz muvaffak olursak, o zaman da o güne kadarki
İngiliz tarihinde görülmemiş sayıda bir esir kafilesi, bizim elimize düşecekti.
Hülâsa tarihi bir vaziyet içinde ve tarihi bir görev karşısındaydım. Bu görev
başarılmalıydı” (8). Şeklinde ifade ederken gerek Osmanlı ve gerekse İngilizler
için Kut’ul-Amare savaşının çok özel bir anlamı ve önemi olduğunu dile getirmiş
oluyordu.
Bağdat gibi stratejik bir yerin İngilizlerin eline geçmesi
ile hem Hindistan yolunun güvenliği sağlanacak hem de Çanakkale’de alınan
mağlubiyetin İngiliz hafızasında ve müttefiklerinde açtığı yara kapanmış
olacaktı. Dolayısıyla Kut’ul-Amare Savaşı, sadece bir klasik askeri savaş
değil; psikolojik boyutu yüksek olan psikolojik bir savaştır da. İngilizler, Irak
savaşlarında sadece mücadeleyi kaybettiklerinin değil ciddi itibar kaybına
uğradıklarının farkındaydılar.
Kut’ul-Amare’de Kavramlar Üzerinden Psikolojik Savaş
Yürütmek
Psikolojik savaş, zihinler üzerine yoğunlaşmış, muhatabın
iradesini çözmeye, suçlu olduğuna inandırmaya, teslim almaya ve eğitip eski
sisteme kazandırmaya dönük bir savaştır. O açıdan, bir inanç, bir din, bir
ideoloji veya bir sistem için mücadele eden insanların, uğrunda mücadele
verdikleri, inanç, din, ideoloji, sistem, düşünce ve fikirlerin gözden
düşürülmesi gerekir. Fikri temsil eden şahısların, isimlerin, kavramların
yıpratılması esas alınır. Bu amaçla, diğer psikolojik savaş faaliyetlerinin
yanı sıra, o inanç veya düşünce sistemindeki temel, önemli kavramların
anlamları çarpıtılmaya, değersizleştirilmeye, değiştirilmeye veya unutturulmaya
çalışılır (1).
Bağdat’a doğru ilerleyen İngiliz ordusu içerisinde
İngilizlerin yanı sıra, Hintli Müslümanlarla Hindular bulunmaktaydı. Hindu ve
Müslüman Hintlilerin sayısı, İngilizlere göre daha fazlaydı. İngilizler,
Aziziye’de hazırlıklarını yaparlarken Osmanlılar da Bağdat yolundaki son
savunma noktası olan Selman-ı Pak’da hazırlıklarını
yapmaktaydı. Selman-ı Pak’ın stratejik öneminin ötesinde psikolojik
bir önemi vardı. Çünkü ilk sahabe neslinden Selman-ı Farisi’nin türbesi burada
bulunmaktaydı. Bölgenin isminin Selam-ı Pak olmasının sebebi orada
bulunan sahabenin isminden dolayı idi.
Selman-ı Farisi’nin türbesinin bulunduğu bu bölgenin,
İngilizlerin eline geçmiş olmasının Müslümanların şuur altında yapacağı
tahribat, çok büyük olacaktır. Böyle bir bölgeyi, Müslüman Osmanlı
kuvvetlerinin canla başla, fedakârca savunmaları, güçlü bir direniş ortaya
koymaları, Aziziye’de hazırlıklarını yapan İngiliz komutan Townshend için
beklenen bir durumdur. Ancak İngiliz Ordusu içerisindeki Hintli Müslümanların
Bölgenin ismini öğrendiklerinde nasıl bir tepki verecekleri belli değildir.
Savaşmak istemeyebilirler, İngilizlere olan güvenleri sarsılabilir. Her iki
halde de ordu içerisinde disiplin bozulabilir. Bu ihtimalleri düşünen
Townshend, psikolojik savaş yürüterek Selman-ı Pak bölgesinin adını “Helenistik
dönemdeki adı olan Ctesiphon” ile değiştirmiş ve bu ismin herkes tarafından
kullanılması talimatını vermiştir ( 6,7).
Sonuç: “Muharebe Kazanıldı Harb Değil”
Farklı değer sistemleri arasındaki savaşın genel özelliği,
sınırsız ve topyekûn özellikli olmuş olmasıdır. Askeri, ekonomik, psikolojik ve
sosyolojik savaş türleri, karşılıklı olarak birbirlerini etkiler. Kut’ul Amare
Savaşının Çanakkale’den sonra kazanılmış ikinci büyük savaş olmasının, hem
Osmanlı’nın hem de müttefiklerinin üzerindeki etkisi çok yüksek olmuştur.
Osmanlı’nın mağlubiyetler döneminde, böylesine bir zafer kazanmış olmak, zafer
dönemi şuur altının harekete geçmesine sebebiyet vermiştir.
Kut’ul Amare Komutanı Halil Paşa savaşın psikolojik boyutunu
şu şekilde ifade etmektedir:
“29 Nisan 1916, Irak cephesinde, Kutü’l-Amare’de muhasara
altına alınan İngiliz birliklerinin, ordumuza teslim oldukları gündür. Bu
tarihin, yalnız Birinci Dünya Harbi’mizin kronolojisi bakımından değil, İngiliz
kuvvetleri sayısında bir kuvveti, ayrı bir önemi vardır. Çünkü İngiliz
tarihinde ve o güne kadar İngilizler, Kutü’l-Amare’de bize silâhlarını teslim
etmek zorunda kalan İngiliz kuvvetleri sayısında bir kuvveti, hiçbir zaman ve
hiçbir devir ve muharebede esir vermediler...
Irak’ta, o zaman yalnız memleketi değil, dünyayı da
çalkalandıran bir zafer kazanmıştık. Ama kazanılan bir muharebe idi. Harb ise
devam ediyordu. Harbi henüz kazanmamıştık, O halde yapılacak iş, artık bu
zaferi arkada bırakarak, şimdi geleceği düşünmekti... (8)”
Kaynaklar
1- Korkut, R., Psikolojik Savunma, Ankara (1975) s.2-10
2- Megret, M., Psikolojik Savaş, Varlık Yayınları,
İstanbul(1972), s.103
3- Lazareff, H., Fransa’da Basın Rezaletleri, TGC Yayınları,
İstanbul (1995) , S:34-37,182
4- Lawrence, T.E., Bilgeliğin Yeni Direği, Rey Yayıncılık,
İstanbul, 1991 S: 60-61
5- Chomsky, N, ABD Terörü, Terörizm Kültürü, Pınar
Yayınları, İstanbul,(1991) S:.22-23.
6- Küçükvatan, M., İngiliz Basınında Osmanlının Kut’ül-Amare
Zaferi,
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları
Dergisi XIII/26 (2013-Bahar, ss. 55-85.
7- Üzen, İ., Türklerin Kut’ül-Amare Kuşatması Sırasında
İngiliz Ordusunda Bulunan Hintli Askerlerin Tutumu (Aralık 1915 - Nisan 1916),
Akademik Bakış, Cilt 2, Sayı 3, Kış 2008
8- Özgelen, N., Kut’ül Amare, Komutanı Halil Paşa’nın
Hatıraları, Akıl Fikir Yayınları, Mart 2016. S: 158-185.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder