(Milli Gazete)
Giriş
Burada, “Kut’ül- Amâre” savaşı boyunca Osmanlı ve İngiliz Komutanları arasında yürütülen psikolojik savaşı ele alacağız.
Komutanlar Arası Psikolojik savaş
Psikolojik savaş, genel olarak, zihinler üzerine
yoğunlaşmış, muhatabın iradesini çözmeye, suçlu olduğuna inandırmaya, teslim
almaya, kendine taraftar yapmaya ve eğitip eski sisteme/kendi sistemine
kazandırmaya dönük bir savaştır. Sıcak Savaş dönemlerinde Psikolojik Harekâtın
muhatapları, psikolojik harekâtı yürüten tarafın hem kendi kuvvetleri hem de
düşman kuvvetleridir. Kendi tarafında, karşı tarafın psikolojik savaşının her
türlü etkisini kırmaya ve yok etmeye dönük bir savunma mekanizması
geliştirilirken; aynı zamanda düşmana karşı da bir psikolojik savaş yürütülür.
Sıcak savaş dönemlerinde yürütülen psikolojik harekât, genel olarak, düşmanın
cephe gerisi, cephedeki subay ve erleri olmakla beraber, asıl muhatap insan
unsuru, cephedeki komutan, subaylar, erler ve savaşın cereyan ettiği yöre
halkıdır. Cephedeki komutanın iradesini çözmek, kararsızlığa itmek, karar
vermesini zorlaştırmak, sıhhatli düşünmesine mani olmak, strese sokup çevresi
ile iletişimini bozmak, psikolojik savaşın en öncelikli hedeflerinden biridir.
Kut’ulAmare savaşında Osmanlı Komutanı Nurettin Bey, Halil
Paşa ile İngiliz komutanı General Townshend arasında, birbirlerini hedef alan
bir psikolojik savaş yürütülmüştür.
Kut’ulAmare kuşatma sürecinde Osmanlı Komutanı Nurettin
Bey’in İngiliz Komutanı General Townshend’a gönderdiği mesajda, İngilizlerin
teslim olmalarını istemiştir. Eğer teslim olmazlarsa, “Türk birliklerinin şehre
gireceklerini” ve “bu esnada vuku bulacak olan saldırılardan zarar görmemeleri
için şehir sakinlerini Kut’ül-Amare’den çıkartmalarını istemiştir” (2).
Nurettin Bey, bu mesajı ile kesin olarak şehre gireceklerine vurgu yaparak
karşı tarafın iradesini çözmeye çalışmıştır. Yerli halkın şehri terk etmesini
istemesinin sebeplerinden biri, saldırılardan zarar görmemeleri iken diğer
sebep de, Osmanlı ordusunun daha serbest askeri harekat yürütebilmesi içindir.
Şehir halkını koruma, aynı zamanda İngilizlerin daha sonra yapabileceği karşı
psikolojik harekâtı engelleme amaçlıdır da.
General Townshend, Nurettin Beyin mesajına verdiği cevapta,
“İngiliz birliklerinin teslim olmayacaklarını ve şehir sakinlerinin de kaderlerini
İngilizler ile birleştirerek şehri terk etmemeyi tercih ettiklerini” bildirmesi
(2), karşı psikolojik harekat olarak başarılıdır. Özellikle şehir halkının
kaderlerini İngilizlerle birleştirdiği şeklinde bir yaklaşım, yanıltma, tahrik
etme ve irade çözme amaçlıdır.
Osmanlı ordusu, Kut’ül-Amare’ye neredeyse her gün
saldırılarda bulunarak İngiliz ordusu devamlı baskı altında tutulmuştur.
Bununla, bir taraftan İngiliz ordusunun düzeni bozulmak istenirken; diğer
taraftan da askerin iradesi çözülmek ve farklı etnik unsurlardan, Hint, İngiliz
gibi, meydana gelen İngiliz ordusunda ihtilaflar meydana getirerek karmaşa
çıkarılmak istenmiştir.
Nurettin Beyin yerine komutan atanan Halil bey (sonra paşa
olmuştur) her vesilede mesaj göndererek İngiliz komutan General Townshend’in
iradesini çözmeye çalışmıştır. Halil Paşa, Kut’ulAmare kuşatmasını kırmak için
gelen General Alymer kuvvetlerini geri püskürttükten sonra, General
Townshend’eAlymer kuvvetlerinin durumunu anlatan ve Townshend’i teslim olmaya
çağıran 10 Martta 1916 tarihli bir mektup göndermiştir. Halil Paşa mektubunda,
Townshend’in elinde yeteri kadar yiyecek malzemesi kalmadığını, askerler
arasında hastalıkların, intiharların ve firar olaylarının arttığını ifade
ederek İngiliz ordusunda olup biten her şeyden haberdar olduğu algısını
oluşturarak İngiliz komutanın iradesini çözerek teslim olmasını sağlamaya
çalışmıştır (3).
General Townshend’e yardım ulaştırma konusunda İngilizler
başarısız oldukça, şehirde erzak sıkıntısı her geçen gün artmaya başlamıştır.
Bu durumda ekonomik olarak sıkıntıya düşen yerli Arap halkı, her gün şehirden
kaçarak Türk birliklerine sığınmaktadır. Yerli halkın şehri boşaltması, İngiliz
Komutanın işine gelirken Osmanlı Komutanının işine gelmemektedir. Çünkü Halk
Kut’ül-Amare’yi terk ettikçe mevcut erzakla İngilizlerin dayanma gücü
artmaktadır. Gelişen durum üzerine Halil Paşa Townshend’e bir mektup göndererek
“erzak sıkıntısından dolayı göçe zorlayan ve halka verdiği sözü tutmayan
komutan” olarak niteleyerek bir psikolojik saldırıda bulunmuştur:
“Biz Kütülamare’yi muhasaraya başladığımız zaman, size
halkın şehirden çıkarılmasını teklif etmiştik. Siz halkın akıbetini İngiliz
hükümetiyle birlik gördüğünüzü söylemiştiniz. Ve halkı çıkarmadınız. Şimdi
açlık baş gösterince bunları çıkarmak suretiyle kalenin mukavemetini
arttırıyorsunuz. Siz de pek güzel takdir edersiniz ki, biz buna müsaade
edemeyiz. Birinci hatlarımıza iltica edecek halka karşı silah kullanacağız. Bu
tarzı hareketinizden dolayı tarih sizi sözünü tutmamış bir kumandan olarak
tanıyacaktır” (2)
Halil Paşa bu mektubunda, Osmanlılara karşı başlangıçta
halkı güvenlik şemsiyesi olarak kullanan İngilizlerin, ekonomik sıkıntı ortaya
çıkınca, halkı bizzat göçe zorladıklarını ifade ederek samimiyetsizliklerine
vurgu yapmakta; sözünü tutmamakla itham etmekte, hatta yalan söylediğini ima
etmektedir. Townshend’in karşı hamlesindeki psikolojik saldırı da, en az Halil
Paşa’nın ki kadar etkili bir hamledir:
“Küt’ül- Amare muhasarası başladığı zaman, müracaatınız
üzerine ben de halka Küt’ül-Amare’yi terk etmelerini tebliğ etmiştim. O vakit
onlar bunu kabul etmediler. Takdir edersiniz ki, İngiliz ordusuyla
mukadderatını birleştirmek isteyen bu halkı zorla yurtlarından çıkarmak elimden
gelemezdi. Muhasaranın bütün meşakkatine bizimle birlikte katlanmış olan bu
halk, nihayet askerin tahammüle mecbur olduğu zorluklara tahammül edemedi,
çıkmak istedi. Kendilerine yaptığım her türlü tebligat ve yardıma rağmen
çıkmaya devam ettiler. Şimdi de sizin silahla karşılayacağınız yolundaki
tebligatınızı tekrar halka ilan ettim. Fakat müessir olmadı. Tekrar çıkıyorlar.
Çıkaran ve tutan ben değilim, kendileridir. Tarih bizi sözünde durmayan bir
kumandan olarak tanıyamaz. Fakat siz, perişan ve aç bir halka silah
kullanırsanız, tarih sizi kendi teba’sına silah kullanmış bir kumandan
tanıyacaktır” (2).
İngiliz General, Halil Paşanın iddialarını ret ettikten
sonra, “Siz, perişan ve aç bir halka silah kullanırsanız, tarih sizi kendi
teba’sına silah kullanmış bir kumandan tanıyacaktır” ifadesi ile elini kolunu
bağlamıştır.
Halil Paşa: “Baltacı Mehmet Paşa Devrinde Yaşamıyoruz”
26 Nisan 1916’da Kut’ul-Amare’deki İngiliz ordusu teslim
olmaya karar vermiş ve bu amaçla teslim şartlarını görüşmek üzere General
Townshend, Halil Paşa ile bir araya gelmiştir. General Townshend, Halil Paşa’ya
aşağıdaki şartlarda teslim olmayı teklif etmiştir:
“-Dünya Harbi devam ettiği müddetçe, gerek kendisi, gerek
maiyeti, Türkiye aleyhinde bir harekette bulunmayacaklar.
-Elinde mevcut 40 top ve bütün tüfek ve cephaneyi, sağlam
olarak teslim edecek.
-Arzu edeceğim herhangi bir bankaya hitaben şahsıma bir
milyon İngiliz liralık bir çek verilecek. (Bu çeki vermek için İngiliz
Hükümetinden mezuniyet aldığını ayrıca beyan ediyordu.)
-Yukarıdaki şartları kabul ettiğimiz takdirde, mevcut
İngiliz kuvvetinin esir alınmayarak, güneydeki İngiliz ordusu, yani Basra
istikametinde serbest bırakılacak.” (3).
General Townshend’in en çok önem verdiği nokta, “5 general,
481 subay ve 13.300 İngiliz askerini Osmanlı kuvvetlerince esir edilmeyip
serbest bırakılmasını sağlamaktır (3). Çünkü İngiliz tarihinde bu kadar çok
subay ve erin esir edildiği bir savaş vuku bulmamıştır. Üstelik de, Osmanlı
ordusunun 10 bin şehit ve yaralısına karşılık; İngiliz kuvvetleri 30.000 zayiat
vermiştir. Böyle bir teslim olayının İngiliz şuuraltında oluşturacağı travmanın
çok derin ve köklü olacağını General Townshend bilmektedir. Bu nedenle para
gücünü kullanarak Halil Paşayı resmen satın almak istemiş ve İngiliz
birliklerinin esir edilmemesini sağlamaya çalışmıştır.
General Townshend’in bu hamlesine karşılık Halil Paşa, bu
sayıdaki İngiliz askerinin esir edilmesinin İngiliz tarihinde meydana
getireceği travmayı, çok iyi gördüğünden psikolojik harekâtın merkezine
İngilizlerin kayıtsız ve şartsız teslim şartını yerleştirerek rüşvet olayına
çok manidar bir cevap vererek karşı çıkmıştır:
“Şahsıma ait olarak teklif edilen bir milyon İngiliz liralık
çek işine gelince, bunu ancak bir şaka, bir lâtife olarak telâkki ettiğimi,
vaktiyle Rus Çarı Katerina’dan bazı hediyeler kabul ederek Çar Deli Petro’yu
harekâtında serbest bırakan Baltacı Mehmet Paşa devrinde yaşamadığımızı da
açıkça ve kuvvetle kendisine bildirdim”(3).
General Townshend Halil Paşadan umduğunu bulamayınca para
şartını, miktarı iki milyon sterline çıkararak ve fakat hükümete verme şeklinde
değiştirerek esir edilmeme şartını tekrarlamıştır. Halil Paşa, İngilizlere
psikolojik olarak öldürücü darbeyi vurmak için “Osmanlı hükümetinin ne böyle
bir paraya ne de İngiliz silahlarına ihtiyacı olmadığını” ifade ederek kayıtsız
şartsız teslim şartını tekrarlamış ve eğer İngilizler, 29 Nisan günü teslim
olmazlar ise saldırıya başlanacağını bildirmiştir.
Ve İngilizler, 29 Nisan 1916 tarihinde kayıtsız şartsız
teslim olmuşlardır.
Sonuç: Bugün de Kut’ul- Amare Kazanacak
Kutü’l-Amare Savaşı, İngiliz Ordusunun 29 Nisan 1916 günü
kayıtsız şartsız teslim olması ile Çanakkale’den sonra kazanılan büyük bir
zafer olarak Tarihimizin altın sayfalarına yazılırken; komutan Halil Paşa, aynı
gün ordusuna, aşağıdaki tebliği yayınlamıştır:
Orduma!
Arslanlar! Bu gün Türklere şeref şan, İngilizlere kara
meydan olan şu kızgın toprakların güneşli havasında, şehitlerimizin ruhları şâd
ve handan uçuşuyorlar. Hepinizin pâk alınlarınızdan öperek, hepinizi tebrik
ederim.
Bize 200 yıldan beri tarihimizde okunmayan bir vakayı
kaydettiren Allah’a, hamd ve şükürler olsun. Allah’ın azametine bakınız ki 1500
senelik İngiliz tarihine böyle bir vakayı, ilk defa sizin süngülerinizle
yazdırdı.
Ordum, gerek Kut karşısında, gerekse Kut’u kurtarmak
isteyenler karşısında, 300’den fazla zabiti ile 10,000 erini şehit veya yaralı
verdi. Fakat buna karşılık İngiliz ordusundan bugün burada, 5 general, 481
subay, 13.300 er esir aldı. Bunları kurtarmaya gelen İngiliz ordusunun ise,
bugüne kadar zayiatı 30.000 kişidir, Türk sebatının, İngiliz inadını kırdığı bu
harpte, birinci vaka Çanakkale’de, ikinci vaka da burada geçti.
Bu güne “Kut Bayramı” adını veriyorum. Ordumun her ferdi,
her yıl bu günü kutlarken, şehitlerimize “Yâsin”ler, “Tebâreke”ler,”Fatiha”’lar
okunsun…”(3)
Eğer bugün, genel olarak tüm ülke, özel olarak da
Ordu+Emniyet+İstihbarat Örgütleri, “şehitlerimize “Yâsin”ler,
“Tebâreke”ler,”Fatiha”’lar okuyabilme şuur, basiret, feraset ve cesaretini
gösterebilirse, önümüzde Allah’ın izniyle zaferlerle dolu bir gelecek vardır.
Bunun için genel olarak tüm eğitim sistemi, özel olarak da
ordunun eğitim sistemi, kendi kültür ve medeniyet kodlarımıza göre yeniden
yapılandırılmalıdır.
Yeni Kut’ulAmare’ler için Ordu, “Peygamber Ocağı” haline
getirilmelidir.
Kaynaklar
1-Küçükvatan, M., İngiliz Basınında Osmanlının Kut’ül-Amare
Zaferi,
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi XIII/26
(2013-Bahar, ss. 55-85.
2- Üzen, İ., Türklerin Kut’ül-Amare Kuşatması Sırasında
İngiliz Ordusunda Bulunan Hintli Askerlerin Tutumu (Aralık 1915 - Nisan 1916),
Akademik Bakış, Cilt 2, Sayı 3, Kış 2008
3- Özgelen, N.,Kut’ülAmare, Komutanı Halil Paşa’nın Hatıraları, Akıl Fikir Yayınları, Mart 2016. S: 158-185.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder