16 Ekim 2014 Perşembe

Reyhanlı Operasyonundan Ayn El Arap Kobani Operasyonuna Kadife Darbe Süreci - 1

 (Milli Gazete)

Giriş

Sovyetler sonrası yeni soğuk savaşın en önemli ve etkin araçları, Sivil Toplum Kuruluşlarıdır (STK)/örgütleridir (NGO). Batı hem kendi ülkesinde hem de diğer ülkelerde, özellikle, sömürgeleştirmek istediği ülkelerde, STK’lar kurmakta veya var olanlara sızmakta, onları finanse etmekte, eğitmekte, yönlendirmekte ve onlar üzerinden menfaatlerini gerçekleştirecek operasyonlar yapmakta ve stratejiler uygulamaktadır. ABD-İngiltere-İsrail-Küresel Tefeci Sermaye (Siyonist)-AB (Şer Ekseni), hedef ülkelerde işbirlikçi STK’lar bulmayı ve bulunan yerli işbirlikçiler aracılığıyla söz konusu ülkelerde kendi politikalarını uygulamayı, iktidarları askeri devreye sokmadan devirmeyi, sistemi kilitlemeyi, iktidarda olanları yıpratmayı, bir strateji olarak belirlemiştir. STK’lar aracılığıyla siyasi iktidarın düşürülmesine, sert güç kullanılmadığından dolayı, “Kadife Darbe/Devrim” denmektedir. Kadife darbelerin en önemli özelliği, yumuşak güç kullanması ve seçim odaklı olarak seçim sonrasında öldürücü darbeyi vurmayı hedeflemesidir.

İlk Kadife Darbe dalgası, Sırbistan, Moldavya, Belarus, Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan, Kıbrıs ve Lübnan darbe zinciridir. Bu darbelerin ortak özelliğinden dolayı bunları Birinci Nesil Kadife Darbeler olarak nitelendirmekteyiz. “Arap Baharı” olarak nitelendirilen Kadife darbeler ise birincisinden farklı özellikler taşıdığından dolayı buna da İkinci Nesil Kadife Darbeler adını vermekteyiz.

Türkiye’nin bölgesel/küresel güç olma, “yeni Osmanlı misyonunu” inşa etme, İsrail’le uzlaşmama, Kıbrıs ve Ermenistan meselelerini Batının istediği şekilde çözmeme ve Rusya/Çin ile iyi ilişkiler geliştirme nedeniyle ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”, İsrail’in “Büyük İsrail Projesi”, AB’nin “2. Sevr projesi”, Rusya’nın “Sıcak denizlere Açılma Projesi” ve İran’ın “Şia Güvenlik Hattı Projesi” ile çatışmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin Hamas ve Müslüman kardeşler politikaları nedeniyle Suud ile bir gerilim yaşamaktadır.

Reyhanlı operasyonu ile başlayan süreç, Taksim “Gezi Parkı” olayları ile farklı bir boyuta gelmiştir. Türkiye’de yeni bir tür Kadife darbe başlatılmıştır. Biz bunu, öncekilerinden farklı bazı özelliklerinden dolayı, Üçüncü Nesil Kadife Darbe olarak isimlendirmiştik (Geçmişteki Milli Gazete Yazıları). Taksim Gezi parkı hadiseleri ile başlayan süreç, 3. Nesil Kadife Darbenin başlangıç evresi olup Reyhanlı Psikolojik Harekâtı üzerine inşa edilmiştir. Türkiye’deki 3. Nesil Kadife Darbe Süreci, bundan sonra Taksim Kadife Darbe Süreci olarak anılacaktır. Kadife darbelerin seçim odaklı olmasını göz önüne aldığımızda Reyhanlı olaylarının başladığı zaman itibarıyla Türkiye’nin önünde mahalli seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015 genel seçimler olmak üzere üç seçim dönemi vardı. Taksim’le birlikte başlayan Kadife Darbe sürecinin ana stratejisinin, en azından bu üç seçim dönemi göz önüne alınarak çizildiğini önceki yazılarımızda ifade etmiştik. Bu gerçek, önümüzdeki günlerde olabilecek olaylarda göz ardı edilmemelidir.

Taksim Kadife darbe sürecinin 2. aşaması, Dershaneler Savaşı, 3. aşaması 17-25 Aralık Polis- Yargı Girişimi, 4. aşaması MİT’in TIRları Operasyonu, 5. aşaması Dış İşleri bakanlığının dinlenmesi, 6. aşaması Soma Sabotajı ve 7. aşaması Kobani nedeniyle başlatılan PKK-HDP-BDP-KCK provokasyonudur (Kobani Provokasyonu). Kadife darbenin 7. aşaması, 2015 seçimlerine dönük ilk ciddi eylem türü olup Reyhanlı’da olduğu gibi gene Suriye merkezli olarak planlanmış ve yürürlüğe sokulmuştur. Bu nedenle Reyhanlı - Kobani eksenini birlikte ele alıp değerlendirmemiz gerekmektedir.

Bu ve bundan sonraki birkaç yazıda “Ayn el Arap” (Kobani) üzerinden yürütülen kadife darbe süreci ele alınıp değerlendirilecektir.

Kadife Darbelerin Genel Yönetim Yapısı

Kadife Darbelerin teorik alt yapısı, Avusturyalı düşünür Karl Popper’in `Açık Toplum ve Düşmanları’ adlı kitabındaki düşüncelerine dayanmaktadır. Kadife darbelerde uygulanan yöntemin temel felsefesi ise, siyaset bilimci Gene Sharp’a aittir. `Şiddet İçermeyen Hareketin Politikası’ ve `Diktatörlükten Demokrasiye’ adlı kitaplarında uygulanan yöntem anlatılmaktadır.

Bugüne kadarki kadife darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı, Soros merkezli Siyonist-Mason bir kadro olmuştur. Bu, kadife darbelerin yönetimi anlamında ilk halkayı oluşturmaktadır ve uygulanan ülkelerin dışındadır (Şekil 1). Bu nedenle hedef ülkelerde ana stratejiye uygun bir şekilde Kadife darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içerisinde var olan, o ülkenin vatandaşı konumundaki mason-sabatayist-Siyonist-işbirlikçilerden oluşan 2. Derecede bir beyin takımı vardır. Bunlar, mevcut siyasi iktidara ve sisteme karşı olan “gayrı memnun örgütleri” ve “kitleleri” harekete geçirip kadife darbe ana stratejisinin hayata geçirilmesini sağlamaktadırlar. Eylemci grup, ülkedeki tüm gayrı memnunları kuşatacak tarzda öngörülen eylem türlerini devreye sokmakta ve ona göre davranmaktadır (Şekil1).

Kadife Darbelerde yerli işbirlikçiler aracılığıyla, iktidarları düşürerek ülkeleri içerden ele geçirmek ana yaklaşım tarzıdır. Şer Ekseni tarafından ülkeler içerden karıştırılmakta, etnik, mezhebi ve diğer tüm ayrılıklar tahrik edilmekte, tüm gayrı memnunlar iktidar karşıtı bir safta birleştirilmek istenmektedir. Finansman ve medya desteği, Şer Ekseni (Özellikle ABD ve Siyonizm) STK’larınca karşılanmaktadır.

Reyhanlı Operasyonu

11.05.2013’de, Reyhanlı’da ard arda meydana gelen patlamalarla, 100 civarında insan ölmüş, çok ciddi maddi hasar meydana gelmiş, manevi tahribat ise çok daha yüksek olmuştur. “Telefon düzenekli ve zaman ayarlı füze başlıklarında kullanılan RDX’le güçlendirilmiş, 100-250 kilo TNT ihtiva eden bombalar” 2 veya 3 araç kullanılarak patlatılmıştır.

Reyhanlı olayını, sadece ölü sayısı, maddi ve manevi hasar boyutu ile değerlendirirsek, hem ana aktörleri bulma, hem de kısa ve uzun vadeli gerçek niyetlerini anlama konusunda yanılgıya düşer, yanlış sularda yüzmeye devam ederiz. Bunun için olayın öncesinde ve sonrasında meydana gelen daha başka olaylara, iç, bölgesel ve küresel değişikliklere bakmak gerekmektedir.

Bu olaydan bir hafta önce Reyhanlı’da gece yarısı “Suriyelilerin Türk bayrağı yaktığına” dair bir söylenti çıkarılmıştır. Bu şayiayı kimin çıkardığı belli değildir. Ancak bu şayiadan sonra, ellerine Türk bayrağı alarak sokağa çıkan, kim oldukları konusunda hiçbir bilgi verilmeyen, bir grup insan, slogan atarak Suriyelilere saldırmıştır. Patlamalardan sonra da, kim oldukları ve kim tarafından tahrik edilip sokağa sürüklendikleri bilinmeyen bir grup genç, gene Suriyelilere saldırmıştır.

Ayrıca Suriye’de ki Banyas katliamı ile ilgili bir isim, Mihraç Ural ve bir örgüt, DHKP-C Acilciler ismi, bir hafta öncesinden İngiliz Times gazetesi tarafından gündeme sokulmuş, Türkiye kamuoyunun şuur altına yerleştirilmiştir. Reyhanlı’daki patlamaların ardından, aynı isim ve örgüt, eylemi icra edenler olarak merkeze yerleştirilerek büyük bir psikolojik harekât başlatılmıştır.

Reyhanlı olayının bir hafta öncesinden başlayıp olay anında ve sonrasında tek merkezden yürütülen ve toplumu kamplaştırmaya dönük çok planlı bir kampanya yapılmıştır. Medya tarafından bir hafta öncesinde, kamuoyuna taktım edilip hakkında her türlü bilgi verilen bir şahsın ve örgütün, bu eylemi nasıl bu kadar kolay icra ettiği ve yakalanmadığı / yakalanamadığı ve olayın hemen ardından, faillerinin nasıl bu kadar hızlı bir şekilde tespit edilebildiği üzerinde durulmamıştır. Olay oluncaya kadar hiç bir şey bilinmiyor ve fakat olayın hemen ardından her türlü bilgiye ve ayrıntıya sahip olunabiliniyor. Bir şahıs, bir örgüt ve iki ülke, olayın failleri olarak hemen suçlu ilan edilmiştir. Mültecilerin suçlu olarak gösterilerek mültecilere saldırılması, Reyhanlı psikolojik hareketinin ilginç yönlerinden biridir.

Israrla “Sünniler öldürülüyor”, “dövülüyor” ve “hastanelere alınmıyor” tarzında iddialar ortaya atılmıştır. Alt kimlikler üzerinden siyaset yapılması, ister istemez şuur altının harekete geçmesine sebebiyet vermiştir. Gelecek mücadeleler için tarlaya zehirli tohumlar ekilmiştir. Bu noktada şu soru ya da soruların cevapları aranmamıştır: Bu insanların Sünni oldukları anında nasıl tespit edilip dövülmüş/öldürülmüş/ tedavi edilmemiştir. Böyle bir dilin kullanılması, kimin işine yaramıştır Bu bilgileri, kim servis etmiş, kimler de araştırmadan alıp kullanmıştır

Reyhanlı ile birlikte Türkiye’de eski bir fay hattı (Alevi –Sünni Fay hattı) enerji ile yüklenip harekete geçirilmeye, hazır hale getirilmiştir. Taksimde Alevi- Sol örgütler devreye sokularak Kadife darbe süreci için gerekli olan eylemci ve dayanak kitle inşa edilmiştir. Reyhanlı Operasyonunu yapanların amacı, Türkiye’deki her kesimi, sarmalın içine sokarak, herkesin herkesi suçladığı, düşüncenin dumura uğradığı bir kaos ortamı meydana getirmekti.

Taksim Kadife Darbe Süreci

Taksim Kadife Darbesinin çelik çekirdek kadrosu, ilk halka olup ABD-İngiltere-İsrail-Küresel Tefeci Sermaye (Siyonist)-AB’den oluşan küresel operasyonları yöneten kadrodur. İkinci halkası, “İstanbul Dukalığı/Baronlar” diye anılan ve Taksim’e çıkıp çapulcu olduklarını açıklayan kadrodur. Bunlar işin strateji boyutu ile meşgul iken stratejinin ve stratejinin öngördüğü taktiklerin uygulayıcısı operasyonel güç/yapı, Taksim Kadife Darbesinin “Gezi Parkı” aşamasında (başlangıç aşaması) Alevi-Sol örgütler, “Dershaneler Savaşı” aşamasında ise Gülen hareketi, üçüncü halkada yer almıştır ya da konumlandırılmıştır (Şekil 2-Şekil 3).

Taksim Kadife Darbesinin 7. Aşaması: Ayn El Arap (Kobanı) Provokasyonu

Taksim kadife darbe süreci, sadece siyasi iktidarı değil Türkiye’yi dizleri üstüne çökertme, yere serme operasyonudur. 1960 kanlı ihtilalı ile başlayan ihanet hareketinin yeni bir aşamasıdır. Her ne zaman Türkiye, kendi kendine yeter hale gelmeye, ayakları üzerine durmaya çalışırsa Türkiye’de darbe olmuştur. Bu süreç, siyasi iktidarların kimliğinden bağımsız bir süreçtir. Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Ecevit ve Erdoğan farklı zihniyetlerin, farklı düşüncelerin insanları olmuş olmasına ve Erbakan hariç diğerleri, mevcut sistemi savunmuş olmasına rağmen, Türkiye’yi güçlendirdikleri, Küresel güçlerin politikalarına karşı geldikleri, Türkiye’nin menfaatlerini savundukları an, farklı darbe türleri ile iktidardan uzaklaştırılmış/uzaklaştırılmak istenmiş ve cezalandırılmış/cezalandırılmak istenmişlerdir. Öncelikle darbeler sürecinin bu çerçevede değerlendirilmesinin zaruret olduğuna inanıyorum.

Millet tarafından seçilmiş siyasi iktidarların cezalandırılmasının, gene millet tarafından yapılması gerekir. Siyası iktidarlara olan öfke ve kin, yabancı güçlerin satranç tahtasında piyon olarak kullanılmaya razı olmak gibi bir basiretsizliğe, ferasetsizliğe ve ahlakı zafiyete sebebiyet vermemelidir.

AKP döneminde Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı Kadife darbe eksenli küresel operasyon, kadife darbenin ilk altı aşamasında istediği sonucu alamamıştır. Şimdi 2015 seçimlerine doğru giderken yeni taktikler geliştirilmektedir. Suriye üzerinden başlatılan Kadife darbe süreci, gelinen aşamada, gene Suriye üzerinden devam ettirilmeye edilmeye çalışılmaktadır. Sürecin yeni adı Kobani provokasyonudur.

Suriye –Irak hattında Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail ve 2. Sevr Projeleri kapsamında yürütülen bölme, parçalama, kaos meydana getirme operasyonu, Şer ittifakının (ABD-İngiltere-AB-İsrail- Siyonizm) Irak’ı işgal etmesi ile başlamış, Arap baharı denilen süreçle devam etmiş, İŞİD denilen yapının ortaya çıkması/çıkarılması ile zirveye doğru tırmanmaktadır. İŞİD hareketi, Suriye-Irak hattını ortadan yararak Sünnilik üzerine dayandığı iddia edilen bir bölge meydana getirmiş ve her geçen gün sınırlarını genişletmiştir. Erbil’e yaklaştığı zaman ABD tarafından durdurulmuş, bu arada da Kerkük, Barzani kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. Ermeniler, Yezidiler, Sünni ve Şii Araplar/Kürtler/Türkmenler, kendi bağlarını, bahçelerini ve evlerini terk etmişlerdir. Özel bir plan ve stratejiye göre etnik ve mezhepsel göç olayları gerçekleştirilmiştir. İŞİD’in doğuyu ve güneyi bırakarak aniden Kuzeye, Kobani’ye yönelmesi, Kobani’deki PYD güçlerine büyük zayiatlar verdirmesi ile birlikte Batı ayağa kalkmıştır. Kobanı’de büyük bir katliam vardır; buna seyirci kalınamaz propagandası yapılarak ABD öncülüğünde AB, İngiltere, Arap ülkeleri ve Türkiye’den ibaret bir koalisyon oluşturulmak istenmiştir. Koalisyondaki Türkiye harici güçlerin hava harekâtı yapması, Türkiye’nin ise kara harekâtı yapması öngörülmüştür.

Amaç, Türkiye’nin bir kara harekâtı yaparak Suriye’ye girmesi, işgalci konumuna sokulması, Suriye’de çatışan tüm gruplar, Suriye yönetimi, Iran ve Rusya ile karşı karşıya getirilerek yıllarca sürecek ve nasıl sonuçlanacağı belli olmayan bir kaosa sürüklenmesi; belki de parçalanmasıdır. Türkiye bu oyunu bozmak ve Suriye topraklarına girmemek için ayrı bir tez ortaya koymuştur. Türkiye’nin tezi, sorun sadece İŞİD değil; sorun, Suriye’nin içinde bulunduğu durum ve Suriye yönetimidir. Bundan dolayı mesele bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ayrıca Kobani’ye gelinceye kadar İŞİD, Irak-Suriye hattında pek çok yeri işgal etmiş, insanları göç ettirmiştir. Kürt bölgesine yönelince gösterilen hassasiyet, diğer bölgelerde niye gösterilmemiştir Diğer taraftan İŞİD bir terör örgütü ise PKK ve PYD’de de bir terör örgütüdür. PKK ve PYD terör örgütlerine askeri yardım yapmanın mantığı nedir, amacı nedir İki terör örgütü birbirleri ile savaşmaktadır. Birini diğerine tercih etme sebebi nedir

Bu tez, oyunun birinin bozulmasına fakat diğerinin kapısının aralanmasına imkân vermiştir. İkinci oyun, PKK-HDP-BDP-KCK’nin Kadife darbenin üçüncü halkasında, Kadife darbenin eylem strateji ve taktiklerini uygulayacak bir örgüt olarak yerleştirilmesi ve Kürt Kavmiyetçiliğinin ağına takılmış olan kitlelerin sokağa çıkartılarak ülkeyi kaosa sürüklemesidir. Bu ikinci oyun, 7 Ekim 2014’de, KCK’nin ve HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın ve diğer HDP yöneticilerinin Kürtleri, solcuları ve tüm siyasi iktidar karşıtlarını sokağa, eyleme çağırması yürürlüğe sokulmuştur. Türkiye’nin pek çok vilayetinde, son derece vahşi, kanlı eylemler gerçekleşmiş, 40 civarında vatandaşımız ölmüş, yüzlerce insan yaralanmış ve iş yerleri, sokaklar yangın yerine çevrilmiş, yağmalama hadiseleri gerçekleşmiştir. 7 Ekim 2014 tarihinden itibaren Türkiye’deki Kadife Darbe sürecinin genel yönetim yapısındaki üçüncü halkasında örgüt bazında bir değişiklik olmuştur. Gülen hareketi PKK-HDP-BDP-KCK’ya yerini terk ederek bir dış halkaya kaydırılmıştır (Şekil 4).

Dikkat edilmesi gereken nokta, kitlelerin bu denli vahşice davranmasının sebebi o anki çağrı ve onun muhtevası olmayıp Reyhanlı’dakine benzer bir Psikolojik Harekâtın aylar öncesinden yürütülmeye başlanmış ve bir şuur altının oluşturulmuş olmasıdır.

Kadife Darbenin Kobani aşamasının diğer boyutları daha sonra ele alınacaktır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...