2 Ekim 2014 Perşembe

Türkiye'nin Çıkmaz Sokağı - 2: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları Fıtrat Düzenine Açılmış Bir Savaştır

 (Milli Gazete)

Giriş

Avrupa Birliği ne üye olmak , her derde deva olarak sunulmakta ve AB uyum yasaları çerçevesinde ne varsa ülkeye transfer edilmektedir. AB uyum yasaları çerçevesinde övünülerek ithal edilen bir kavram ve bir politika da, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) politikasıdır. Geçen yazıda 2000 yılından bu yana Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları (TCEP) kapsamında ithal edilen yasal mevzuat üzerinde genel olarak durulmuştur. Burada Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kavramının felsefi temelleri üzerinde durulacaktır.

Kâinatta Her Şey Çift/Eş Olarak Yaratılmıştır

Kâinatta her şey belli bir kanuniyete göre çift ve eş (zevc, parity) olarak yaratılmıştır. Kur an da bu anlamı ifade eden kavram, zevc olup isim ve fiil olarak yaklaşık 70 yerde geçmektedir. Ragib el İsfahani ye göre kendi cinsinden bir diğeri ile bulunana zevc denir. Bu, insan, hayvan, bitki ve diğer varlıklardan olabilir. Zevcler birbirlerinin benzeri olabileceği gibi tam zıdları da olabilirler. Zevciyet, erkeklik- dişilik ikiliği olabileceği gibi, başka ikilikler de olabilir. Eşya; cevher, araz, madde, suret gibi ikiliklerin sentezinden ibarettir. Hiçbir şey, bu ikiliğe dayalı terkibin dışında kalamaz Türler, cinsler, sınıflar da birer zevciyat oluştururlar. (1,2)

Kâinatta her şeyin çift/eş (zevc) olması, Kur an a göre insanların öğüt alıp düşünmesi için Allah tarafında vazedilen genel bir kanuniyettir:

Ve biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (51/49)

Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir. (36/36)

Yasın suresinin 36. Ayetinde, zevç (eş, çift) yaratılma ile ilgili üç sınıflama yapılmaktadır:

Arzın Bitirdiklerinde

İnsan Nefsinde

İnsanların Bilmediklerinde

Bu sınıftaki çiftler kendi aralarında aşağıdaki gibi alt gruplara ayrılabilir:

Arzın bitirdiklerindeki Zıd Çiftler: Karakter açısından zıd benzer çiftler/eşler (Metaller-ametaller(Metal olmayanlar), Biyolojik Açıdan Zıd Eşler (Bitki ve hayvanların dişi ve erkek türleri), Elektrik Ve Manyetikte Zıd Eşler (Birbirinin zıddı olan elektrik yükleri, Manyetik zıd kutuplar), Topraktaki ölüm ve hayat olayları (Analiz-Sentez olayları).

İnsanların Bilmediklerindeki Eşler/Zevcler

Kur an ın nazil olduğu ve hitap ettiği o anki toplumu göz önüne aldığımızda, o çağdakilerin bilmediği/bilemediği fakat zamanla insanların keşfedeceği/keşfedebileceği eşlerin/çiftlerin varlığı söz konusudur. Her çağda insanlar, kâinattaki birçok şeyi bilemezler. Ancak bugünkü bilinmezler, bir gün bilinir, keşfedilir olacaktır. Bu nokta da, Kuran ın İnsanların Bilmediklerindeki Eşler/Çiftler ifadesinin kıyamete kadar olan süreci ihtiva ettiğini göz önüne almak gerekmektedir. Kur an ın indiği çağdaki insanların bilmediği ve fakat günümüzde bilinen birçok zevç (eş, çift) vardır. Parçacık fiziğinin bugün için bulup ortaya çıkardığı, o gün için bilinmeyen elektron-pozitron, nötron-anti nötron müon-anti müon gibi yığınla elemanter parçacık, bu sınıflama içerisinde değerlendirilmelidir. Keza dönen tüm cisimlere etki eden Merkezkaç-merkezil kuvvetler , uzaydaki ak ve kara delikler hep sonradan bulunmuş, keşfedilmiş çiftlerdir. 

Schrodinger Denkleminin daima iki eş çözümü vardır. Bu denklemlerin uygulandığı her alanda daima birbirinin zıddı (pozitif-negatif) çözümler vermesi, kâinatta var olan her şeyin bir antisinin bulunduğunu göstermektedir. Zıt işaretli yükler, parçacıklar birbirini çekerken; aynı işaretli yükler, parçacıklar, birbirlerini itmektedirler. Pozitif yük pozitif yükü, negatif yük negatif yükü iterken pozitif yük negatif olan yükü çekmektedir. Zevc olan varlıklar arasında daima bir cazibe, çekim kuvveti vardır. Zıdların birliği ilkesi, kâinatta bir denge ve sükûn halinin ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir.

İnsan Nefsindeki Eşler/Çiftler

İnsanların kadın ve erkek olarak iki karşıt cins olarak var olması da, zıdların birliği ilkesi ile ilgili ilahi kanuniyetin bir sonucudur: Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan (4 Nisa 1)

Onda sükûn bulup-durulmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O nun ayetlerindendir... ( 30 Rum 21)

Bu eş yaratılmanın yanı sıra insan bünyesinde de birbirinin zıddı olan iki cephe/yapı (İyilik/melek ve kötülük/hayvan) bulunmaktadır. Bu iki zıt cephe de yer alan karakterler/özellikler de, birbirine zıddır (cesur-korkak, cömert-cimri ). Bu nedenle cinsiyet, tüm eşyaya yaratılışla birlikte verilmiş bir özelliktir; sonradan kazanılmış bir özellik değildir.

Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet

İnsan nesli için cinsiyet, eş (zevc) yaratılma kanuniyetinin ortaya çıkardığı bir olgudur. Cinsiyet farklılığı, biyolojik bir gerçekliktir. İnsan neslinde cinsiyet, anne babanın ya da doktorların belirlediği, planladığı bir olgu değildir. İnsan iradesinden bağımsız ilahi hikmetin bir sonucudur. İnsanların beyninde cinsiyet şeması adı verilen bir yapılanış/yazılım bulunmaktadır (3,4). Cinsiyet şemaları, erkeklerin ve kadınların nasıl davranması gerektiğiyle ilgili bilgi ve kurallardan oluşmaktadır. Dolayısıyla cinsiyet farklılığı, kadın ve erkeğin anatomik, fizyolojik, genetik, psikolojik, zihinsel ve beyin yapılarında farklılıklara sebebiyet vermektedir. 

Kadınlarda sağ beyin lobu gelişkinken erkeklerde sol beyin lobu gelişkindir. Sağ beyin lobu, duygusal zekâya; sol beyin lobu, sayısal zekâya göre organize olmuştur. Loblar arasındaki çapraz bağlar, sayısal ve duygusal zekâların geliştirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Kadın ve erkek beyninin farklı olması, kadın ve erkeğin psikolojisinde, zihinsel faaliyetlerinde, düşünme ve davranışlarında farklılıklara sebebiyet vermektedir. Erkek ve Kadın, dinleme-konuşma, üzüntü-mutsuzluk, motivasyon, ilgi- beğenilme, duygularda dalgalanma, para kullanma-sarf etme, şikayet etme, geçmişi yaşama-unutma, risk alma-zorluklarla mücadele, sorun çözme/sorun karşısında tavır, zaman kullanımı, sabır, güven duygusu, meslek seçimi, ağlama, eleştirme-çekiştirme, empati, fonksiyonellik ve görünüş, hastalıklar, beklenti gibi konularda çok ciddi farklılıklar göstermektedir (5). 

Cinslerin beyin yapısından kaynaklanan belli alanlardaki gelişme farklılıkları, onlara hayatta, doğal olarak, farklı rol ve sorumluluklar yüklemektedir. Bu farklı rol ve sorumluluklar, evlilik ile birlikte(aile hayatı) eşlerin birbirinin eksikliğini tamamlamasını, bütünleşmesini, olgunlaşmasını ve mükemmelleşmesini sağlamaktadır (2 Bakara suresi 187) İnsan iki ana kaynaktan beslenmektedir: Birincisi: Genetik yapımıza yerleştirilmiş olanlar, İkincisi: Kesbi olan, sonradan kazanılmış olanlar. Kesbi olan kaynak, insanın içinde doğup büyüdüğü çevrenin, kültür-medeniyetin, değerlerin örf, adet, gelenek ve göreneklerin etkisi ve ferdin okuyup öğrendiklerinin etkisinden oluşan iki bileşenli bir kaynaktır. 

Bugünkü bilimsel verilere göre insan genetik yapısından gelen özellikler, insan davranışları üzerinde %40, içinde yaşanılan sosyal, kültürel çevre %40, sonradan okunup öğrenilenler %20 oranında etkili olmaktadır (5). Dolayısıyla bu dünyaya gelen bir çocuğun üzerinde genetik yapının dışında, çevresel etkilerin (okunup öğrenilenler dahil) ağırlığı %60 dır. Hz. Peygamberin fıtrat hadisi, bu durumu teyit etmektedir: Hiçbir doğan çocuk yoktur ki, fıtrat üzere doğmuş olmasın. Sonra onu annesi babası Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir... (6)

Kâinatta olan her şeyin eş yaratılmış olmasını göz önüne aldığımızda genetik yapımızda (İşletim sistemi- yazılım) birbirinin zıddı olan ve insanı zıd istikametlere sevk etmeye çalışan iki ana yapı bulunmaktadır:

1-Fıtrat, 2 Heva.

Fıtrat insanın iyilik yönüne, saf ve temiz haline ilişkin bir karar mekanizması iken; Heva, kötülük yönüne ilişkin bir karar mekanizmasıdır. İnsan davranışları, bu iki mekanizmanın bileşke kuvvetinin yönüne ve şiddetine bağlı olarak şekillenmektedir. Hz. Peygamberin yukarıdaki hadisi, çocuğun dünyaya saf, temiz ve iyilik yönü baskın olarak geldiğini ve fakat ilk çevresel ortam olan aile ortamının onu ifsad edebileceğini ifade etmektedir. Aşağıdaki kudsi hadis, insan üzerinde etkili olan çevresel etkenlerin aileden daha geniş olduğunu; içinde yaşadığı kültür ve medeniyeti, sistemi de ihtiva ettiğini belirtmektedir:

5900- Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: Ben bütün kullarımı hanif (=müslüman, hakka taraftar) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip fıtri dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine helal kıldığım şeyleri haram kıldılar. Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler. (7)

Genetik etkilerle çevresel etkilerden dolayı cinsiyet farklılığı, cinsiyet rolünde farklılaşmaya neden olmaktadır. Cinsiyet farklılığı doğumdan hemen sonra çocuklarda etkisini göstermekte, kız ve erkek çocukların pek çok davranışı, cinsiyete bağlı olarak şekillenmektedir. Bu konuda yapılan pek çok araştırma, biyolojik olarak meydana gelen cinsiyet farklılığının, cinslerin farklı düşünme, tutum, tavır ve davranış göstermesine neden olduğunu ortaya koymaktadır(8,9).

Batı dünyası, genel olarak, fıtrat farklılığının cinslere yüklediği bazı ana fonksiyon ve rol farklılığını kabul etmemekte; her şeyin sonradan çevresel etkilerle şekillendirildiğini öngörmektedir. Böylece genetik kodlamadan gelen %40 lık etkiyi yok saymaktadır. Bu amaçla cinsiyet (sex) kavramından ayrı olarak toplumsal cinsiyet (gender) kavramını üretmiştir. Cinsiyet (sex), kadın ve erkek arasındaki doğuştan gelen biyolojik farklılığı (genetik/kesbi olan) ifade ederken; toplumsal cinsiyet (gender) kadın ve erkeğe toplumun yüklediği (çevresel etkiler) anlamı; ondan beklentilerini, rol ve görev tanımlarını içermektedir (3, 4). Toplumsal cinsiyet, 2011 İstanbul Sözleşmesi nde şu şekilde tanımlanmaktadır:

Madde 3 Tanımlar: Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler anlamına gelir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün (KSGM) toplumsal cinsiyete ilişkin yaptığı çalışmalarda toplumsal cinsiyet kavramı, şu şekilde tanımlanmaktadır:

Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkekler arasındaki ilişkiler ve rol dağılımının biyolojik farklılıklar tarafından değil; siyasi, sosyal ve ekonomik yapılanmalar tarafından belirlendiğini ifade eder. Diğer bir deyişle, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılık dışında onlara atfedilen tüm farklılıkların ve onların yüklendikleri tüm rollerin ve ilişkilerin sosyal olarak yapılandırılmış olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bu rollerin ve ilişkilerin değiştirilebilir ve eşitlikçi bir biçimde yeniden yapılandırılabilir olmasını öngörür. Toplumsal cinsiyet bakış açısı biyolojik olanla sosyal ve kültürel olan arasındaki farkı anlamak ve dönüştürülebilir olanı (sosyal kültürel yapılanmalar) dönüştürmek için çaba harcamak olarak tanımlanabilir. (3, 10, 11)

Bu tanımlardan görülebileceği gibi yaratılıştan gelen cinsiyetler arası genetik yapı farklılığının günlük hayatta cinsler arasında hiçbir rol farkına sebebiyet vermemesi öngörülmekte, fıtratın insan düşüncesi ve davranışları üzerindeki etkisi yok sayılmaktadır. Aksi durum toplumsal cinsiyet teorisyenleri tarafından, cinsiyet ayrımcılığı yapmak olarak nitelendirilmektedir. Yönetimler buna mani olucu tedbirleri almak zorundadır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliği felsefesine aykırı dinlerin, mezheplerin, örf, adet, gelenek, görenek ve törelerin etkisi yok edilmelidir. İstanbul Sözleşmesi 2011 in Madde 12 nin 1. ve 5. fıkralarında bu durum açıkça belirtilmektedir:

1-Taraf Devletler, kadınların aşağı bir cins olduğu veya erkekler ile kadınlar için alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan önyargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve her türlü uygulamaları yok etmek amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesi için gerekli tedbirleri alır.

5-Taraf Devletler, kültür, örf ve adet, din, gelenek veya sözde namus un bu Sözleşme kapsamında yer alan şiddet eylemlerinin bir gerekçesi olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Madde 12 nin 5. Fıkrasında yer alan şiddet kavramı, sözleşme metninde, özellikle psikolojik şiddet kavramı gerektiği gibi açıklanmamaktadır. Kur an ve sünnetin öngördüğü, özellikle kadın erkeğe tavsiye ettiği/emrettiği bir kısım tutum tavır ve davranışlar, İstanbul sözleşmesi 2011 de şiddet olarak kabul edilmektedir. İstanbul Sözleşmesi 2011 in Suçların kabul edilemez gerekçeleri; sözde namus adına işlenen suçlar da dâhil adlı Madde 42 nin hem kendinde hem de 1. fıkrasında namus kavramının başına sözde ifadesi eklenerek namus kavramı itibarsızlaştırılmaktadır:

Madde 42-1: Taraf Devletler, bu Sözleşme kapsamında yer alan şiddet eylemlerinden herhangi birinin gerçekleşmesini takiben başlatılan cezai işlemlerde kültür, örf ve adet, gelenek veya sözde namus un bu eylemlerin gerekçesi olarak kabul edilmemesini sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alır. Bunlar arasına, özellikle, mağdurun, kültürel, dinî, toplumsal ya da geleneksel olarak kabul gören uygun davranış normlarını ve âdetlerini ihlal ettiği iddiaları da dâhildir. Gerek madde 12 ve gerekse madde 42, İslam ın çok önemli bir görev olarak iman edenlere yüklediği iyiliği emredip kötülükten alı koyma /tebliğ faaliyeti, psikolojik şiddet kavramında yorumlanıp, cezai işlemlere tabi tutulmasına imkân vermektedir. İstanbul sözleşmesi 2011 de partner kavramını kullanarak (Madde 59-1.ve 2.; Madde 3-b ; Madde 36-3. ; Madde 46-a fıkraları) dost hayatını, nikahsız beraberliği; cinsel yönelim kavramını kullanarak da(Madde 4-3. fıkra) eşcinselliği meşrulaştırmaktadır.

Sonuç: Bu gidiş Nereye

Bizim toplumsal yapımızla, kültür ve medeniyet değerlerimizle uyuşmayan hatta çatışan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı ve buna dayalı politikalar, uygulamaya girdiğinde, toplumsal yapıda derin yaralar açılacaktır. Ayrıca AB uyum yasalarında yer alan bazı maddeler ile İstanbul sözleşmesi 2011, AB nin doğrudan Türkiye ye müdahale etmesine imkân vermektedir. Batının benimsediği politikalar, kendi toplumsal yapısını altüst etmekte ve bunalım toplumu meydana getirmektedir. 

Batı dünyası insan neslini kendine yabancılaştırıp bunalıma sürüklerken Türkiye nin bu kervana katılması üzücüdür. Bu nedenle fıtratın %40 etkisinin öngördüğü cinsiyet rolü ile çevresel etkilerin(sonradan kazanımların) öngördüğü cinsiyet rolü arasında farklılaşma, çatışma olmamalıdır. Fıtratın öngördüğü cinsiyet rolünü, çevresel etkiler desteklemeli ve beslemelidir. Herhangi bir çatışma, insan ruhunda çatışmaya ve bunalıma sebebiyet vermektedir. Batı dünyasının bugünkü bunalımının temel nedeni budur. Türkiye yi yönetenlerin bu gerçeği görüp hatalı yoldan bir an önce dönmeleri hem kendilerinin hem de ülkenin yararına olacaktır.

Kaynaklar

1- Öztürk y. N., Kuran ın Temel Kavramları, Yeni Boyut yayınları, İstanbul, 1991, s: 707-714.

2- Yazır E., M,.H., Hak Dini Kuran Dili, Azim dağıtım, İstanbul, c:6, 415-416

3- Şahin M., Gültekin M., Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın Ve Aile(İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye), SEKAM, Aile Akademisi, İstanbul, 2014.

4- Dökmen, Y. Z., Toplumsal Cinsiyet/Sosyal Psikolojik Açıklamalar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2010.

5 Tarhan, N., Son Sığınak Aile, Nesil yayınları, İstanbul, 2010.

6- Müslim, Bab no: 6

7- Müslim, Cennet 63, (2865).

8- Bee, H., Boyd, D. (2009), Çocuk Gelişim Psikolojosi, Kaknüs Yayınları, İstanbul.

9- Karaçay, B. (2013) Erkek Beyni Kadın Beyni, Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat, sayı:543

10- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü(KSGM), http://www.kadininstatusu.gov.tr/tr/19131/Uluslararasi-Belgeler

11- Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nün Rolü, 2006-Aralık, (http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/eski_site/Pdf/butceleme.pdf)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...