(Milli Gazete)
“Göz odur ki, dağın ardını göre,
Akıl odur ki, başa geleceği bile.”
Giriş
AKP ve MHP ittifakı, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” için
Anayasa değişikliği kararı aldıktan sonra, Şer İttifakı
(ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB) Türkiye’de yeni bir Kadife Darbe için fırsat
yakalamış ve gerekli çalışmalara başlamıştır. Referandum sürecinde Kadife
darbelerin genel stratejisine uygun bir alt yapı oluşturulduğu
anlaşılmaktadır.
16 Nisan 2017 Referandum öncesinde ve sonrasında, gerek yurt
içi, gerekse yurt dışında başlatılan “diktatör Erdoğan”/”tek adam Erdoğan”
kampanyası, kendi içerisinde sıkıntılar barındıran 18 maddelik Anayasa
değişikliği ile belli bir zemine oturtulmaya çalışılmakta ve gelecek iki yılın
Kadife darbe stratejisi çizilmektedir.
Burada, bu konu ele alınıp incelenecektir.
Diktatörlük ve Kadife Darbeler
Gene Sharp’ın şiddet içermeyen “sivil itaatsizlik teorisi”,
diktatörlükle yönetilen ülkelerde, diktatörlüklerin “şiddete başvurmadan”,
askeri darbe yapmadan, çok farklı eylemlerle devrilmesine ilişkin bir teoridir.
Teorik alt yapı, Sharp’in “Diktatörlükten Demokrasiye” adlı eserinde ortaya
konmaktadır.
Bu mücadele metodunun nirengi noktası, diktatörün varlığı ve
diktatöre karşı verilecek mücadelenin şiddet içermemesidir. Mücadelenin etkin
olabilmesi için kamuoyu, halk, işbaşındaki liderin ve yönetimin diktatör
olduğuna inanması veya inandırılması gerekmektedir. İnsanlar, genel olarak
diktatörlerden ve diktatörlüklerden nefret ederler, fakat bu duygularını
çevresi ile paylaşmaktan korkarlar. Sharp’a göre bütün mesele, bu korkuyu
yıkmak ve halka güven vermektir:
“İnsanlar genellikle diktatörlüğe karşı nefretlerini ve
özgürlüğe olan açlıklarını aileleriyle ve arkadaşlarıyla bile paylaşmaktan
korkar. Toplum, genellikle ciddi bir halk direnişini düşünmekten çok korkar.
Geçmişte, bazı insanlar direniş girişiminde bulunmuş olabilir. Kısa ömürlü
geniş protestolar ve gösteriler gerçekleşmiş olabilir…
Söz konusu geçmiş direniş hareketleri ne kadar soylu olursa
olsun, yine de insanların korkularının ve itaat etme alışkanlıklarının
üstesinden gelmeye yetmemiş, diktatörlüğü yıkmak için gerekli ön koşulu
sağlayamamıştır.” (1)
Bu acizlik psikolojisinden dolayı halk, diktatörlüklerin
yıkılmasının ancak “yabancı güçlerin yardım ve destekleri” ile mümkün
olabileceğine inanır:
“Acımasız bir diktatörlükten muzdarip veya bu diktatörlüğün
pençesinden kurtulmak için sürgüne gitmiş çoğu insan, baskı gören kesimin
kendilerini özgür kılabileceği düşüncesine inanmamaktadır. Kendi halklarının,
sadece başkalarının eylemleri yoluyla kurtarılabileceğini düşünürler. Bu
insanlar, dış güçlere umut bağlarlar. Sadece uluslararası yardımın diktatörleri
alaşağı etmek için yeterince güçlü olabileceğine inanırlar.” (1)
“Dış destek” önemlidir. Ancak bunun istenen sonucu
verebilmesi için diktatörün karşısına dikilebilecek bir “iç kitleye”, “güce” ve
“güçlü bir direnişe” ihtiyaç vardır:
“Güçlü bir iç direniş hareketini desteklediklerinde ise
uluslararası baskılar çok faydalı olabilir, Örneğin, o zaman, uluslararası
ekonomik boykotlar, ambargolar, diplomatik ilişkilerin askıya alınması,
uluslararası kuruluşlardan dışlanma, Birleşmiş Milletler organları tarafından
kınama ve benzeri eylemler büyük ölçüde yardımcı olabilir. Ancak, güçlü bir iç
direniş hareketinin yokluğunda, başkaları tarafından bu tür eylemlerin
gerçekleştirilme ihtimali de zayıf.” (1)
Kadife darbelerde eylemci örgütlerin, eğitimi ve finansmanı,
kadife darbeci beyin tarafından karşılanmaktadır. Hedef ülkede yapılan
seçimlerle ilgili seçim gözlemcilerinin ayarlanması, seçim sonuçlarına ilişkin
olumsuz raporlar verilmesi, yabancı büyükelçilerin ve uluslararası kuruluşlar
ile yabancı devlet sözcülerinin seçim sonuçlarını gayrı meşru ilan etmesinin
sağlanması, hep dış güçlerin yardımları kapsamında değerlendirilmektedir.
Şiddet içermeyen mücadelenin dayanak kitlesi, mevcut siyasi
iktidara karşı olan tüm gayrı memnunların koalisyonudur. Diktatör ilan edilen
kişi ve yönetim yıkıldığında, yeni diktatörlüklerin oluşmaması için “mikro
ulusçuluğa” imkân sağlayan “federal bir yapı”nın kurulması öngörülmektedir:
“Demokratik sistemi korumak ve muhtemel diktatörlük akımlarını
önlemek amacıyla anayasada bölgesel, merkezi ve yerel düzeyde kayda değer
imtiyazlar sağlayan bir federal sistem oluşturulmalıdır. Diğerlerine göre küçük
bölgelerin büyük ayrıcalıklara sahip olup aynı zamanda ülkenin bir parçası
olmaya devam ettiği İsviçre’deki kanton sistemi kimi durumlarda örnek teşkil
edebilir.” (1)
Yeni Kadife Darbe Süreci İçin Bir Diktatör İnşa Etmek:
“Diktatör Erdoğan(!)”, “Tek Adam Erdoğan(!)”
Kadife Darbeciler, Taksim Kadife darbe sürecinde inşa etmek
isteyip de başaramadıkları “diktatörlük”/”tek adamlık imajını” (2-5), 18
Maddelik Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler çerçevesinde
yakaladıkları düşüncesindedirler. Bu nedenle hem ülke içerisinde hem de
dışarıda büyük bir kampanya başlatmışlardır.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında yapılan bir
toplantıda, ‘diktatör, padişah, hükümdar’ ifadeleri yerine otoriteyi vurgulamak
için ‘tek adam’ denmesinin sebebi, diktatör imajını kademeli bir şekilde
toplumun şuuraltına yerleştirmek için olabilir. (6)
Diğer taraftan Başbakan Binali Yıldırım ve AKP kadrolarının
“Evet Cumhurbaşkanı tek adam olacak doğru…” (7) ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “…
Bu yetkileri tek kişide topluyoruz.” tarzında yaptığı açıklamalar (8),
referandum sürecinde başlatılmış olan “tek adamlık” kampanyasına katkı sağlamış
ve özellikle genç nesil üzerinde “hayır oyu” verme istikametinde etkili
olmuştur.
Ülke içerisinde “tek adamlık” üzerinden başlatılan
“diktatör” inşa sürecine, Kadife darbe stratejisine uygun olarak yurt
dışında, özellikle Avrupa medyasında ve bazı devlet ricalı tarafından
“diktatör” kelimesi kullanılarak katkıda bulunulmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan,
gittiği her yerde yaptığı tüm konuşmalarda bu konuyu özel olarak gündeme
getirmiş olması, duyduğu rahatsızlıktan dolayı olmalıdır:
“…Gazetelerinizle ikide bir ‘diktatör, diktatör, diktatör’
diyorsunuz.” “Erdoğan’a ‘diktatör’ deme özgürlüğünüz var, Erdoğan’ın size
‘Faşist’ deme veya ‘Nazi’ deme özgürlüğü yok… (9). Türkiye Cumhuriyeti’nin
Cumhurbaşkanına diktatör diyeceksin, bunlara faşist dediğimiz zaman beyler
rahatsız oluyor. Nazi dediğimiz zaman rahatsız oluyor…. Faşistsiniz faşist…”
(10)
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şimdi zannediyorlar ki Tayyip
Erdoğan Almanya’ya gelecekti. Ben istersem gelirim, gelirim ve kapıdan da
sokmadığınız veya konuşturtmadığınız zaman da dünyayı ayağa kaldırırım.” …“Siz
böyle davranmaya devam ederseniz yarın dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir
Avrupalı, hiçbir Batılı güvenle huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu
açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz.”… “ Hayırdır, Vatikan’da niye bir
araya geldiniz? Papa’nın huzurunda niye bir araya geldiniz? Papa ne zamandan
beri Avrupa Birliği üyesi oldu? Ah, Haçlı ittifakı kendini eninde sonunda
gösterdi; bu, budur.” (11-13) şeklinde yaptığı konuşmalar, Batıyı tehdit
eden bir “diktatör” olarak yorumlanıp Batı medyası ve yöneticileri tarafından
Batı kamuoyuna duyurulmaktadır. Bu söylem tarzı, Kadife Darbecilerin işini
kolaylaştırmaktadır.
Nitekim “dostum”, “arkadaşım” dediği bazı batılı
yöneticilerin “diktatör”, “küstah” kavramlarını kullanarak Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ı suçlamaları, Türkiye’de bir “diktatörün” var olduğuna (!), bir
taraftan Batı kamuoyunu inandırmak diğer taraftan da içerdeki kadife
darbecilere destek ve moral vermek için olabilir:
“Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier iyi arkadaş olduğumuz
hâlde bir açıklama yaptı. Beni hedef alan bir açıklama. Adımı zikrederek yaptı.
Bu açıklamayı yapmasından dolayı, kendisine teessüf ediyorum... Başkan Donald
Tusk, o da benim çok iyi dostum olmasına rağmen o bile baktım aleyhte açıklama
yapıyor. …Hele hele genişlemeden sorumlu zat, bizler için ‘küstah’ tabirini
kullanıyor.” (14,15)
Türkiye’deki Anayasa değişikliğiyle ilgili Venedik
Komisyonunun raporunda; “Türkiye demokratik sistemden vazgeçiyor, otoriter bir
sisteme geçiyor. Bu Anayasayla AB üyesi olamaz...” (16) denmiş olması,
Türkiye’ye karşı açılmış çok geniş kampanyanın varlığını göstermektedir.
Sonuç: “Diktatör İnşası Çalışmalarına” Fırsat Vermemek
için Uyum Yasalarının Çıkarılmasında Toplumsal/Siyasal Mutabakat Sağlanmalıdır
Kadife darbelerde bir ülkede “Diktatör” yoksa Psikolojik
Harekât ile inşa edilmeye, hedefe oturtulmaya ve halkın şuuraltına
yerleştirilmeye çalışılır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konumu, mizacı ve mizacın dil ve
üsluba yansıması ve daha da önemlisi 18 maddelik anayasa değişikliğinde
Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler, Kadife Darbecilere “diktatör” inşası için bir
fırsat vermektedir. Erdoğan’ın dil ve üslubu üzerinden Erdoğan’ın diktatör
olduğu algısı, öncelikle gençlerin, sonra da tüm halkın kafasına
yerleştirilmeye çalışılmıştır/çalışılmaktadır ve de çalışılacaktır. Bu nokta
göz ardı edilmemelidir.
“Y ve Z kuşağı” diye tanımlanan, teknoloji ile büyümüş genç
nesiller, emir kipinden, bağırıp çağırmaktan ve yaşam tarzlarına müdahale
anlamına gelecek ifadelerin kullanılmasından hoşlanmamaktadırlar. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın bazı söylemleri ve dili, yaşam tarzına müdahale olarak yorumlanıp
sosyal medyada servis edilmekte; gençlerde “diktatör” algısı oluşturulmaya
çalışılmaktadır.
Referandumdan önce yayınlanmış anketlerde, gençlerin
%50’sinin “Hayır”, %30’unun “Kararsız” ve %20’sinin “Evet” dediğini ve bu
neslin, büyük bir kesiminin AKP döneminde yetişen bir nesil olduğu göz önüne
alınmalıdır.
Kadife darbecilerin başarılı olamaması için aşağıda dikkat
çekilen konularla ilgili gerekenler yapılmalıdır:
• Genel olarak siyasiler, özel olarak AKP kadroları, daha da
özelde Cumhurbaşkanı Erdoğan, dil ve üslubunu yeniden gözden geçirmeli; daha
derleyici, kuşatıcı, barış ve kardeşliği artırıcı bir dil ve söylem
geliştirmelidirler.
• Yapılan Anayasa değişikliği ile Türkiye’de genel olarak
sistem/devlet felsefesi/rejim değil yönetim biçimi değiştirilmiştir. Yönetim
sisteminin değişmesi ile Türkiye’nin tüm sorunları çözülmüş/çözülecek
tarzındaki bir yaklaşım, yanlıştır. Küresel bir savaşın içinde olduğumuzu göz
önüne aldığımızda bu yaklaşım, çok daha tehlikeli sonuçlar doğurabilir. O
nedenle bu söylem tarzından vazgeçilmelidir.
• Yönetim bile olsa sistem değişikliği, şahıslara bağlı
olarak yapılmaz, yapılmamalıdır. Mümkün olduğu kadar şahıslardan bağımsız
olarak ele alınıp tasarlanmalıdır. 18 Maddelik anayasa değişikliğinde, bu
dikkate alınmamıştır. Şahıslara bağlı olarak sonuçları değişebilecek çok esnek
bir yapı söz konusudur. Bu bir tehlikedir. Bu tehlikeye mani olmak, ancak
anayasada yer almayan kısımlarla ilgili çıkarılacak uyum yasaları ile mümkün
olabilir.
• Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine yasal düzenleme ile bir
çerçeve çizilmeli; Cumhurbaşkanının hareket alanı daha da netleştirilmelidir.
Cumhurbaşkanı hem iç hem de dış güç odaklarının ve çevresinin yoğun baskısına
maruz kalabilir. Buna direnebilen olur, direnemeyen olur. Direnemeyenlerin verebileceği
yanlış kararlar ve yapabileceği yanlış uygulamalar, çok ciddi sonuçların
doğmasına sebebiyet verebilir.
• Meclisin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunu daha etkin
bir şekilde denetleyebilmesinin önü açılmalıdır.
• AİHM’in Referandumu “şaibeli gösterme” ihtimaline karşı
şimdiden tedbir alınmalıdır.
• Uyum Yasaları, Siyasal ve toplumsal katılımla
çıkarılmalıdır.
• Toplumsal mutabakat açısından seçim barajı düşürülerek
farklı görüşlerin Meclis’te temsil edilmesine imkan verilmelidir.
Siyası iktidar, geçmişte olduğu gibi (Oslo Görüşmelerinin
deşifre edilmesinden bugüne) hata üzerine hata yaparak yoluna devam etmeye
çalışır, kendisine çeki düzen vermez, nasıl olsa referandumdan istediğim sonucu
aldım, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” mantığı ile Meclis’teki sayısal çoğunluğuna
güvenerek, “Yaptım, oldu!” diyerek yoluna devam etmeye çalışırsa, yapılan
haksızlıkları görmezden gelirse, hem gayrı memnun sayısını artıracak hem
kendileri hem de ülke çok ağır bedel ödeyecektir.
Henüz vakit varken! Yarın çok geç olabilir!
Kaynaklar
1. Sharp G., Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik
Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, Dördüncü Baskı, Mayıs 2010, S:
10-16; 34-36; 77-85.
2. Habervaktim 08.06.2013
3. Prof. Avi Shlaim: Erdoğan, Arap diktatörlerinden farksız
davranıyor. T24 10.06.2013
4. Brent E. Sasley (The National Interest) dünya bülteni
08.06.2013
5. Sinanoğlu, E., “#OCUUPYTURKEY” Yenildi, Mayıs, 2013.
6. Sputnik 02mart 2017,
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201703021027452615-chp-referandum-erdogan-sayin-cumhurbaskani/
7. Odatv 28 şubat 2017;
http://odatv.com/cumhurbaskani-tek-adam-olacak-dogru-2802171200.html
8. DİKEN 18 ŞUBAT 2017;
http://www.diken.com.tr/erdogan-halka-yeni-sistemi-kendisi-anlatti-bu-yetkileri-tek-kiside-topluyoruz/
9. Cumhurbaşkanlığı, 23.03.2017;
http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73444/turk-tipi-baskanlik-sistemini-dunyaya-bir-ornek-olarak-sunalim.html
10. Dha 26.03.2017;
http://www.dha.com.tr/erdogandan-flas-aciklamalar_1485169.html
11. Dha 22.03.2017, http://www.dha.com.tr/erdogandan-avrupaya-sert-mesajlar_1482322.html
12. Cumhurbaşkanlığı, 05 Mart 2017;
http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/72220/turkiyenin-istikbali-icin-tum-vatandaslarin-evette-birlesecegine-inaniyorum.html
13. Cumhurbaşkanlığı, 26.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73486/daha-guclu-bir-turkiyenin-onundeki-son-engeli-de-kaldiracagiz.html
14. 23.03.2017;
http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73443/erken-secimlerle-idare-edilen-bir-ulkede-istikrari-bulamazsiniz.html
15. Cumhurbaşkanlığı, 23.03.2017;
http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73436/secimin-surenin-oldugu-yerde-tek-adamlik-tehlikesi-olamaz.html
16. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP 24.03.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder