12 Mayıs 2017 Cuma

Yeni Bir Kadife Darbe Süreci - 4: 16 Nisan referandum sürecinde kullanılan dilin etkisi

 (Milli Gazete)

“Göz odur ki, dağın arkasını göre, 

Akıl odur ki, başa geleceği bile.”

Giriş

15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe girişiminden sonra toplumun her kesimi, birlik ve beraberlik içerisinde “Ya Allah-Bismillah -Allahuekber” nidaları ile bayrak sallayarak darbecilere karşı şanlı bir direniş gösterip bütünleşmiş iken; ne oldu da, 16 Nisan referandum sürecinde toplum, neredeyse tam ortadan “birbirine kin ve nefretle bakan iki kampa” bölündü? Bu analizin çok geniş kapsamlı bir şekilde yapılması gerekmektedir. 

Burada, toplumdaki bölünmenin sadece siyasilerin kullandığı dil ve üslup boyutu üzerinde durulacaktır.

AKP’nin “Gerilim Stratejisine” Karşı CHP’nin “Barış Stratejisi”

Sosyal hadiseleri incelerken iç, bölgesel ve küresel dinamikler mutlaka göz önüne alınmalıdır. Dış dinamikler, ancak iç dinamiklerle uyum sağlamışsa etkili olabilir. Bu nedenle her olumsuz işi, suçu, sadece dış dinamiklere bağlayarak izah etmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Eğer Kadife Darbeciler, bu ülkede uygun zemin bulabiliyorsa, bunun nedeni, iç dinamiklerin buna uygun olmasıdır. Bu noktada ana sorumlu, siyasal iktidarlardır; onların yaptıkları hatalardır. 

Tüm Kadife Darbelerde izlenen stratejide, seçime doğru gerilim ortamı inşa edilip gerilim kademeli bir şekilde yükseltilmiştir. Türkiye’de Kadife Darbeciler, Oslo Görüşmelerinin deşifre edilmesinden 7 Haziran 2015 Milletvekili seçimine kadar kontrollü gerilim stratejisi uygulamışlardır. Kontrollü Gerilim Stratejisi tabirini kullanmamızın nedeni, kendi işlerine geldiği zaman, gerilimi yükseltmeye, AKP’nin işine geldiği zaman da, gerilimi düşürmeye çalışmışlardır. Taksim Gezi Parkı operasyonundan mahalli seçimler sonuna kadar Kadife Darbeciler, gerilimin yükselmesinden fayda ummuşlar; fakat süreç, AKP’nin işine yaramıştır. Cumhurbaşkanı seçim sürecinin başlamasından 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonuna kadar Kadife Darbeciler, AKP’nin aksine, gerilimi düşürmeye çalışmışlardır. 

Bunun iki temel nedeni vardır: 1- Seçim sürecinde gerilim, AKP’nin işine yaramaktadır. 2- Genel olarak halk, özel olarak gençlik, gerilimli ortamda yaşamaktan yorulmaya başlamıştır. Bundan dolayı Kadife Darbenin beyin takımı, Cumhurbaşkanlığı seçiminden 16 Nisan Referandumu sonuna kadar AKP’nin gerilimi yükseltmek istemesine rağmen, gerilimi düşürmeye çalışmıştır. Adalet Bakanı Bozdağ’ın tabiri ile “CHP Erdoğan düşmanlığı orucu tutmuştur.” “Hayır” kampanyasını yürüten liderlerin hemen hemen hepsi, barışçıl bir dil ve üslup kullanmışlardır. 

Buna karşılık başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere, AKP kadroları ve AKP’ye destek vermiş bazı medya ve STK’lar, referandum boyunca gerilimi yükselterek kendi tabanını bütünleştirip oylarını artırmayı ve bloke etmeyi strateji olarak benimsemişlerdir. Referandum sonuçları üzerine yaptıkları yorum ve değerlendirmelerde de, aynı gerilim artırıcı ve kutuplaştırıcı dili kullanmışlardır.

Sonuç: Tek Tercihli Bir Referandum (!)

Anayasa değişikliği teklifini hem Meclise, hem de milletin önüne getiren AKP ve MHP, milletvekillerine ve millete, teorik olarak, “Evet” ve “Hayır” olmak üzere iki farklı alternatif sunmuştur. Halk da kendisine sunulan bu iki alternatiften birini düşünüp taşınıp tercih edecektir. Doğal olarak olması gereken buydu. 

Ancak halkın önüne tercih yapma hakkı konulurken, işin özüne ve ruhuna aykırı olarak bir de özel bir şerh düşülmüştür. “PKK”, “DAEŞ”, “FETO”, “İmralı” ve “Batı”, “Hayır” demektedir. Dolaylı olarak “Hayır diyenler”, “terörist”, “hain”, “işbirlikçi”, “PKK’cı”, “DAEŞ’çi” ve “FETO’cu” olarak nitelendirilmiştir. “Kişi sevdikleri ile beraberdir”, “söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu” tarzında ifadelerin kullanılması ile “Hayır” demek, “suç” olarak ilan edilmiştir.

Bu nedenle AKP ve MHP, halkın önüne iki değil, “tek bir tercih” yapma hakkı koymuştur. Böyle bir yaklaşım, toplumun belli bir kesimi ile gençliğin çoğunluğunun tepkisine neden olmuştur. Referandum sürecinde yapılmış en büyük hatalardan biri budur. 

Referandum sürecinde medyada çok öne çıkmayan, çıkamayan çok önemli bir nokta da şudur: Kandil, İmralı, PKK, DAEŞ, FETÖ, ABD ve AB, açık ve aleni olarak “Hayır” diyerek milliyetçi duyguların harekete geçirilmesine ve de “Evet” oylarının artmasına imkân verecek bir politikayı niçin benimsemiş olsun ve de ısrarla sürdürsün? Bu örgütlerin mensupları, tabanda bunu sessiz sedasız yaparak AKP kurmaylarına propaganda yapma imkânı sağlamayabilirlerdi. Buna rağmen bu örgütlerin lider kadrosu, niçin “Hayır” Kampanyası açmış olsun? Yabancı istihbaratların hükmettiği bu örgütlere yabancı istihbaratçılar ve stratejistler niçin mani olmasın? 

Tüm bu kesimler, 18 maddelik anayasa değişikliğinin halk tarafından “kabul edilmesi” için mi çalışmakta ve sürece dolaylı katkı mı sağlamaktadırlar? Toplumun belli bir kesiminde bu sorgulama yapılmaya başlamış ve referandumun sonuna doğru bu örgütlerin yürüttüğü “Hayır Kampanyası”, “Evet’e” dolaylı destek olarak değerlendirilmiştir. Son hafta içerisinde başlatılan “eyalet tartışması” da, bu kanaati daha da pekiştirmiştir. Oluşan ve gittikçe yaygınlaşan bu kanaat, 7 Haziran seçimlerinden sonra HDP’li bazı belediye başkanlarının “Özerklik ilanları” ile KCK’nın “Sınırları belli olmayan Federasyon” çağrıları (14-16) dolayısıyla toplumda oluşmuş olan bir şuur altını harekete geçirmiştir. Bu da, Anayasa değişiklikleri konusunda kararsız kalmış olan belli bir kesimin, “hayır oyu” vermesine neden olmuştur. 

AKP kadroları, “Hayır” diyen ve oy veren herkesi, dolaylı bir şekilde de olsa “ PKK’cı”, “DAEŞ’cı”, “FETO’cu”, “İmralı’cı”, “Kandil’ci”, “terörist”, “hain” ve “işbirlikçi” olarak nitelendirmişlerdir. Referandum sonuçlarına göre toplumun %49’u “Hayır oyu” vermiştir. AKP kadrolarının dil ve üsluplarını göz önüne aldığımızda; toplumun %49’u, “ PKK’cı”, “DAEŞ’cı”, “FETO’cu”, “İmralı’cı”, “Kandil’ci”, “terörist”, “hain” ve “işbirlikçi” midir? “Yapılan iş, ürkütülen kurbağaya değmiş midir”? 

AKP kadroları ve benzer dili kullanan herkes/her yapı, bu tahribatı düzeltmek zorundadır. 

Gerek Cumhurbaşkanı ve Başbakan, gerekse AKP kadroları, bir kısım medya ve bazı STK’lar, hem referandum öncesi, hem de referandum sonrasında kullandıkları dilden dolayı gerilim ortamının doğmasına önemli katkıda bulunmuşlardır. Kadife Darbecilerin, kendilerine zarar vereceğini düşündükleri için yapmadıklarını Cumhurbaşkanı, Başbakan, AKP kadroları, bir kısım medya ve bazı STK’lar yaparak, Kadife Darbecilerin ekmeğine yağ sürmüşlerdir. 

“Kampanya sırasında söylenenler geride kaldı” demek, sorunu çözmeyecektir. Bu dil ve üslup mutlaka değiştirilmelidir. Yoksa ülke olarak ödeyeceğimiz bedel çok daha ağır olacaktır. Kadife darbenin beyin takımı, gelecek iki yıl boyunca her fırsatta gerilimi artırmak için çalışacaktır. Gerekli psikolojik zemin hazırdır. O nedenle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, siyasi iktidarın, gerilimi düşürmesi ve ülke içindeki “kardeşlik” ortamını tesis etmeye gayret etmesi, sadece gelecek iki yıl için değil, ülkenin geleceği için de çok önemlidir. Bunun için kullanılan dil ve söylem mutlaka değiştirilmelidir.

Ve;

“Resûlullah (sas)’ın: “Allah’ım! Senden …doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum.” (17) 

duası akıldan çıkarılmamalıdır.

Referandumda Kullanılan İki Farklı Dil ve Üslup

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, referandum sürecinde değişik zaman ve mekânlarda, yaptığı konuşmalarda, gerilimi artırıcı, kutuplaşmaya fırsat verici bir dil ve üslup kullanılmasına karşı çıkmıştır (1):

“Çalışmalarımızı yaparken kutuplaştırıcı söylemlerden uzak duracağız. Neden hayır dediğimizi, halka sakin, düzgün ve ilgili bir anlayışla anlatacağız. Neden hayır diyoruz, çocuklarımızı düşündüğümüz için, bayrağımızı düşündüğümüz için, Türkiye’yi düşündüğümüz için, terör istemediğimiz için, hep birlikte yaşamak için, …” (1).

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi› yerine ‘Başkanlık sistemi›, ‘diktatör, padişah, hükümdar’ ifadeleri yerine otoriteyi vurgulamak için ‘Tek adam’ denecek, ‘Erdoğan’ veya ‘Tayyip’ yerine saygıyı dile getirmek amacıyla ‘Sayın Cumhurbaşkanı› hitabı kullanılacak.” (2). 

“Soru şu; niye uzlaşamıyoruz? Söz konusu vatansa niye uzlaşamıyoruz, niye kavga ediyoruz? Bir uzlaşma kültürünü eğer kendi ülkemizde, kendi topraklarımızda yaşatmazsak, yeşertmezsek nasıl yaşayacağız kavga ederek?… Bu dil toplumu ayırmıyor mu? Neden bundan vazgeçmiyoruz?” (3).

(CHP’li bir milletvekilinin “Evet diyenleri denize dökeceğiz” beyanı ile ilgili kendisine sorulan bir soruya, Kılıçdaroğlu “Bu süreçte kullanılacak dilin kucaklayıcı bir dil olması lâzım. Ben, denize dökmek gibi, vurmak gibi, dövmek gibi ifadeleri asla doğru bulmadım ve doğru bulmadığımı da her ortamda ifade ettim. … Hepimizin dikkatli bir dil kullanması lazım. …Ben, AKP’li bir vatandaşla da, CHP’li bir vatandaşla da, MHP’li bir vatandaşla da aynı masanın etrafında aynı sofrada oturup yemek yemeliyim… Sevgiyi, hoşgörüyü, güzel dili, empatiyi kullanmalıyız.”(4) 

CHP liderinin bu diline karşılık, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, Başbakan, AKP kadroları, bazı medya ve STK’lar, çok ağır, sert bir dil ve üslup kullanmışlardır. Referandum sürecinde değişik zamanlarda, değişik yerlerde yapılan konuşmalardan alınan aşağıdaki örneklerde bunu görebilmek mümkündür:

«Cumhurbaşkanı Erdoğan: ‘hayır’ demek, şu anda bölücü terör örgütüne destek vermektir. Kandil ne diyor? ‘Hayır’ diyor. Kandil’deki bu terör örgütünün liderleri ne diyor? ‘Hayır’ diyor. İmralı’daki terör örgütünün başı ne diyor? ‘Hayır’ diyor. İşte şu anda ‘hayır’ demek, bunlarla beraber aynı istikamette yürümek demektir. …Bu ülkeyi bölmek, parçalamak isteyenler, şu anda bölücü terör örgütüyle beraber ‹hayır› kampanyasında buluşanlardır.” (5).

“Kandil’in, İmralı’nın sesi nasıl çıktı? ‘Hayır’ dedi. Pensilvanya, FETÖ ‘hayır’ dedi. …’Hayır’ bloğunun başında teröristler var, terör koordinatörleri var, Kandil var, İmralı var, FETÖ’nün başı var.” (6).

“Eğer bu teröristler, bizim ülkemizi bölmeye gayret edenler, milletimizi bölmeye gayret edenler ‘Hayır’ diyorsa, burada bir düşünmemiz lazım. Söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu. İçerideki ve dışarıdaki ‘Hayır›cılar bir oldu…” (7,8). 

“… Diyorum ki, kişi sevdikleriyle beraberdir. Eğer Kandil’deki bu ülkemizi bölmeye, milletimizi parçalamaya çalışanlarla beraber hareket edeceksen, var hareket et.” (9)

“Hayır’ın gideceği yer, Kandil; ‘Hayır’, eşittir çukurdur.” (10).

“Başbakan Yıldırım: “…Kim ‘hayır’ diyor? Fetö’cüler, 15 Temmuz’un teröristleri, darbecileri de ‘hayır’ diyor. Avrupa’daki bazı ülkeler de ‘hayır’ diyor. … Bir de milliyetçi maskesi takmış fetö’nün maşaları, onlar da ‘hayır’ diyor. Bunlar milliyetçi değil, bunlar fetö’nün oyuncağıdır.” (11).

“‘Hayır’cıların bindiği HDP-PKK-FETÖ gemisi hiç yürümez. PKK ‘Hayır’ diyor, FETÖ ‘Hayır’ diyor, DEAŞ ‘Hayır’ diyor. Terör örgütleri hep beraber koro halinde ‘Hayır’ propagandası yapıyorsa bunun milletimiz için, ülkemiz için bir işareti var.”(12)

“Ana Muhalefet Partisi CHP, onun yanındaki HDP şimdi kol-kola girmişler tekrar hayır şarkısını söylemeye başladılar. Sadece onlar değil, ne tesadüf ki bölücü terör örgütleri de hayır diyor; FETÖ de hayır diyor, PKK da hayır diyor.” (13).

Kaynaklar

CHP 03 Mart 2017; http://www.chp.org.tr/Haberler/38/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-chp-istanbul-genisletilmis-1bolge-toplantisinda-konustu-54131.aspx

2- Sputnik 02 Mart 2017; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201703021027452615-chp-referandum-erdogan-sayin-cumhurbaskani/

3- CHP 12 Mart 2017; http://www.chp.org.tr/Haberler/38/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-ankarada-muhtarlarla-bir-araya-geldi-54748.aspx

4- CHP 13.04.2017; chp.org.tr/Haberler/42/chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroglu-kanal-d-cnn-turk-ortak-yayininda-dogan-tv-ankara-temsilcisi-hakan-celikin-sorularini-yanitladi-gundeme-iliskin-degerlendirmelerde-bulundu-58209.aspx

5- Sabah, 13 Mart 2017; sabah.com.tr/gundem/2017/03/13/cumhurbaskani-atv-ve-a-haber-ortay-yayininda-gundemi-degerlendirecek

6- Cumhurbaşkanlığı 14.04.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/74759/darbecilerin-degil-sivil-iradenin-hazirladigi-anayasa-ile-devam-edelim.html

7- Dha 25.03.2017; http://www.dha.com.tr/erdogandan-kilicdarogluna-kuzu-kuzu-geldi_1484737.html

8- Cumhurbaşkanlığı 25.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73471/uzun-hizmet-ve-mucadele-yolculugumuzda-16-nisan-onemli-bir-kavsak.html

9- Cumhurbaşkanlığı 25.03.2017; http://www.tccb.gov.tr/haberler/410/73467/yeni-sistem-cift-basliligi-ortadan-kaldiriyor.html

10- Diken 02 Mart 2017.

11- akparti.org.tr/site/haberler/basbakan-yildirim-isparta-evet-diyor-mitinginde-konustu/89194

12- Diken 14 Şubat 2017; http://www.diken.com.tr/basbakan-yildirim-hayir-kokteyline-isidi-de-ekledi/

13- AK Parti 04 mart 2017; http://www.akparti.org.tr/site/haberler/basbakan-yildirimin-nevsehir-mitinginde-yaptigi-konusmanin-tam-metni/88673#1

14- Çiçek, N., PKK›NIN Yeni Stratejisi: ‹Şehir Gerillacılığı›, Timetürk 08.09.2015

15- SDE Raporu, KCK Örgütlenme Modeli ve Amacı, Ankara, Temmuz 2011 

16- Takan, A., PKK’nın ilk Kantonu; Ağrı-Iğdır-Kars-Ardahan Hattı, Yeniçağ, 23.07.2015.

17- Tirmizî, Daavât 22, (3404); Nesâî, Sehv 61.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...