(Milli Gazete)
“Göz odur ki, dağın arkasını göre,
Akıl odur ki, başa geleceği bile.”
Giriş
Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB) tarafından
başlatılan Kadife Darbe sürecini, beş büyük döneme ayırmaktayız:
• 1. Dönem: Oslo Görüşmeleri’nin deşifre edilmesinden
(Taksim Gezi Parkı olayları dışa yansıyan boyut) -7 Haziran 2015 genel
seçimlerine kadar Kadife Darbe dönemi.
• 2. Dönem: 7- Haziran 2015’den 1 Kasım 2015 seçimlerine
kadar PKK’nın sosyolojik savaş amaçlı terör dönemi.
• 3. Dönem: 1 Kasım 2015 seçimlerinden 15 Temmuz 2016
sosyolojik savaş amaçlı Askeri Darbe Girişimi’ne kadar olan terörle savaş
dönemi.
• 4. Dönem: 15 Temmuz 2016 sosyolojik savaş amaçlı Askeri
Darbe Girişimi’nden 16 Nisan 2017 referandumuna kadar Gülen şantaj ve terör
örgütünün tasfiye dönemi.
• 5. Dönem: 16 Nisan 2017 referandum yapma kararından 2019
Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar olacak olan yeni Kadife Darbe dönemi.
15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı Askeri Darbe Girişimi’nden
sonra toplumun her kesimi, birlik ve beraberlik içerisinde “ya Allah,
Bismillah, Allahuekber” nidaları ile bayrak sallayarak darbecilere karşı şanlı
bir direniş gösterip bütünleşmişti. Sosyolojik savaş amaçlı bir darbenin
meydana getirdiği travma, neden olduğu yaralar ve bunalımın ortadan
kaldırılması ve toplumsal kaynaşmanın daha da sağlamlaştırılıp kökleştirilmesi
gerekirken; AKP+MHP ittifakı, 18 maddelik bir anayasa değişikliği ile Türkiye’yi
referanduma götürmüştür. Anayasa değişikliği ile ilgili meclis görüşmeleri
başladığı andan itibaren Kadife Darbeci beyin takımına/ Şer İttifakı
(ABD-İngiltere-İsrail/Siyonizm-AB), yeni bir Kadife Darbe girişimi için altın
bir fırsat sunulmuştur. 16 Nisan referandum sürecinin kötü yönetilmesi
sonucunda toplum, neredeyse tam ortadan “birbirine kin ve nefretle bakan iki
kampa” bölünmüştür. Geçen yazıda referandum sürecinde kullanılan kötü dilin,
referandum sonuçları üzerindeki muhtemel etkileri analiz edilmiştir.
Kadife darbelerde en önemli unsurlardan biri, (sürecin ister
mahiyetini bilsin isterse bilmesin fark etmez) gayr-i memnun kitlelerin
ittifakının sağlanmasıdır. 5. Dönemle ilgili en dikkat çekici husus, referandum
sürecinde çok farklı inanç sistemine mensup insanlar, muhtevası kötü bir
anayasa değişikliğinden ve kullanılan kötü bir dilden dolayı, aynı safta
buluşmuşlardır. Kadife Darbeci beyin takımı(geçmiş yazılara bakılabilir), inanç
ve siyasi görüş olarak çok geniş bir spektrumdan meydana gelen hayır bloğunu
(%49), Kadife Darbe için bir fırsat olarak görüp amaçları istikametinde
kullanmak istemektedir. Kadife Darbeci beyin takımı, bir taraftan bu hayır
bloğu ile dolaylı bir şekilde, kendileri arka planda kalarak çatı örgüt
aracılığıyla ittifak kurmaya çalışırken; diğer taraftan yeni fay hatları
oluşturup gayr-i memnun sayısını artırıp, hayır bloğuna katmaya çalışmaktadır.
Bunu başarabilmek için kontrollü gerilim stratejisi uygulamaktadır.
Referandum sürecinde toplumda, evet- hayır kamplaşmasından
dolayı meydana gelen kutuplaşma, referandum sonrasında alt kimlik grupları
arasında da derinleştirilip yaygınlaştırılmak istenmektedir. Kullanılan kötü
dilden dolayı art arda meydana gelen aşağıdaki iki olay, önümüzdeki günlerde
hangi tuzaklarla karşı karşıya kalabileceğimizin bir göstergesidir.
Burada, gayr-i memnun sayısını artırmaya dönük iki
olay üzerinde durulacak ve kadife darbecilerin muhtemel taktik hamleleri ile
ilgili öngörülerde bulunulacaktır.
Birinci Olay: “Mavi Marmara Manyakları ve İslâmcılar AKP’den
Tasfiye Edilmelidir”
Referandum sonrasında bir kişinin “Mavi Marmara manyakları
ve İslâmcılar AKP’den tasfiye edilmelidir” çağrısı ile İslâmcılık ve
AKP-İslâmcılar ilişkisi yaygın bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Bu
tartışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, konuya ilişkin sorulan bir soruya, “Biz
tekkeye mürit aramıyoruz” cevabı ile yeni bir boyut kazanmış, kendisini İslâmcı
kabul edenlerle AKP arasında enerji düzeyi çok net olmayan yeni bir fay hattı
meydana gelmiştir.
Elbette ki parti “tekke değildir”. Bu doğrudur. Ancak soru,
Cumhurbaşkanı’na “Mavi Marmara manyakları ve İslâmcılar AKP’den tasfiye
edilmelidir” söylemiyle bağlantı kurularak sorulmuştur. Cumhurbaşkanı’nın bir
kitle partisinde herkes bulunabilir, burası “tekke değildir” tarzında özü
itibarıyla doğru olan cevabı, sorunun bağlamı, amacı ve hedefi göz önüne
alındığında, yanlış olmuştur. Cumhurbaşkanı, AKP ile İslâmcılar arasına dolaylı
olarak bir mesafe koymuştur. Erdoğan’ın bu cevabı ile başlatılan kampanyanın
oluşturduğu hava, “21 Mayıs AKP kongresi ve sonrasında İslâmcı olarak
kabul edilenler, partiden ve devletten tasfiye edileceklerdir” kanaatinin
oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bu propagandanın dayanağının doğru olup
olmadığını zaman gösterecektir. Sonuç ne olursa olsun, İslâmcılarla ilgili
kullanılan dilden dolayı kendisini İslâmcı kabul edenler, üzülmüş, hatta
kırılmışlardır. Bunun etkisini önümüzdeki günlerde görebileceğiz.
İkinci Olay: Mustafa Kemal’in Annesi, Hanımı ve Evlatlığı
ile İlgili İddialar
AKP-İslâmcı ilişkisini bir boyutu ile etkileyebilecek ikinci
bir olay, 05.05.2017 tarihinde bir TV’de yayımlanan “Derin Tarih” isimli
programda, Afet İnan’ın, Mustafa Kemal’in manevi kızı olmadığı, başka bir şeyi
olduğu ile ilgili bir tartışmadır. Bu programın ardından 7-8 ay kadar önce
hazırlanmış olduğu söylenen Mustafa Kemal’in annesi ve hanımı ile ilgili bir
video, sosyal medyada/internet ortamında hemen servis edilmiştir. Söz konusu
videoda Mustafa Kemal’in annesi, hanımı ve şahsı ile ilgili ahlâk boyutunu aşan
çok ağır ifadeler kullanılmaktadır. 7-8 ay önce yayınlanan bir video’yu ile
ilgili bugüne kadar hiçbir işlem yapılmamış ve gündeme getirilmemiştir. Buna
karşılık “Derin Tarih” programının ardından video, hemen servis edilmiş ve
büyük bir kampanya başlatılmıştır. Bu zamanlama, gelecekle ilgili özel bir
stratejinin uygulamaya sokulduğunu göstermektedir.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri,
gerek video ve gerekse Derin Tarih programındaki şahısların, İslâmi bir kimliğe
sahip olmaları ve Müslüman camiada tanınmalarıdır. Derin tarih programı ile söz
konusu videoyu art arda getirip kampanya açanlar, bu olguyu göz önüne alarak
hareket etmişlerdir. Programın yapımcıları, oynanan satranç oyununda piyon
olarak kullanılmış olabilirler. Kurulan senaryoda farkına varmadan rol almış da
olabilirler. Sonuç değişmemektedir.
Olayı farklı boyutlardan ele alıp değerlendirmekte fayda
vardır:
1-Şer İttifakı, iki yıllık bir gerilim stratejisi çizmiş,
işine yarayacak tüm malzemeleri toplamış, yeri ve zamanı geldiğinde çizdikleri
stratejide bu malzemeye ve ilgili şahıslara, onlara rağmen(istemedikleri
halde), bir rol vermiş olabilir. Genel amaç, gerilimi artırmak, farklı kesimler
arasında fay hatları meydana getirmek ya da var olan fay hatlarına enerji
yüklemektir.
2-15 Temmuz sosyolojik savaş amaçlı askeri darbe girişiminde
Truva Atı olarak yer almış olan Gülen Hareketi’nin dinî kimliğinden dolayı,
toplumda dinî kimliği öne çıkan insanlara karşı çok ciddi bir güvensizlik
meydana gelmiştir. Mustafa Kemal’in annesi, hanımı ve evlatlığı ile ilgili
ileri sürülen şeyler, Kur’an’ın “çirkin hayâsızlık” olarak nitelendirdiği ve
yaygınlaşmasını asla istemediği şeylerdir (24 Nur 19-21). Kaldı ki ölülerin
arkasından kötü konuşarak, dirileri üzeceğimiz gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Tümü ölmüş olan bu insanların iddia edilen özel yaşantılarının yıllar sonra
gündeme getirilmesi, toplumun değişik kesimleri tarafından bu nedenle öfke ile
karşılanmıştır. Kaldı ki başkalarının kutsallarına, ahlâk sınırlarını aşan bir
dil uzatılması, Allah tarafından yasaklanmıştır:
“Allah’tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına)
sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah’a söverler...” (6 Enam
108).
Mustafa Kemal’in yaptığı devrimleri, icraatları eleştirmek,
tartışmaya açmakla, özel hayatını eleştirmek ve tartışmaya açmak arasındaki
farkı görememek, çok büyük bir hata olmuştur. Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun,
kendilerini haklı ve meşru gösterebilmek için Osmanlı’yı karalayarak ret ve
inkâr etmeleri, tarihi açıdan yapılan en büyük yanlıştı. Aynı şekilde bugünkü
neslin, Cumhuriyet’in kurucu neslini karalayarak ret ve inkâr etmesi, aynı
derecede yanlıştır. İyi ve kötü, başarılı ve başarısız yönleri ile hepsi bizim
tarihimizdir. Yaptıklarından ders alarak yolumuza devam etmeliyiz. Tarihi,
cinsellik düzleminde ele alarak değerlendirmek, hem bu ülkeye, hem dine ve hem
de Müslümanlara zarar verir. İslâmî bir mantık ve anlayışla bağdaşmaz.
“Muhteşem Yüzyıl” dizisine yaptığımız eleştiri, sarayın cinsellik düzleminde,
doğru ya da yanlış, ele alınıp değerlendirilmiş olmasıydı. Bu olayda da benzer
tavrı ortaya koymalı, cinsellik üzerinden üstelik de ölmüş olanlar üzerinden
bir söylem ve dil geliştirilmesine karşı çıkmalıyız.
Videonun sahibi ve Derin Tarih programında yer alan
isimlerin dini kimliklerinden dolayı, tıpkı 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi
sonrasında olduğu gibi, tüm İslâmi camiaya dönük bir karalama kampanyasının
açıldığına dikkat edilmelidir. Sosyal medya üzerinden açılan bu kampanya, en
fazla yeni nesli olumsuz bir şekilde etkileyecek; din ve dindarlarla arasına
bir mesafe koymasına sebep olabilecektir.
3-Mustafa Kemal üzerinden açılan bu kampanya ile heyecanını
kaybetmiş, uyku modunda olan Kemalist-Atatürkçü kesimi ayağa kaldırılmak;
Kemalist-Atatürkçü fay hattı enerji ile doldurulup harekete geçirilmek
istenmektedir. Bu kampanyanın bir hedefinin de ordu olduğu göz ardı
edilmemelidir.
4-Bu olayı, yukarıdaki birinci olayla birlikte
değerlendirdiğimizde, AKP tabanında bulunan Atatürkçü ve/veya Balkan göçmeni
olan seçmenler, hem AKP’den koparılmak, hem de gayr-i memnunlar ittifakına
dâhil edilmek istenmektedir.
5-Bu olay, AKP zamanında vuku bulduğundan dolayı MHP
tabanında Atatürk’e özel sevgi besleyen kesimleri, Kadife Darbecilerin gayr-i
memnunlar kitlesine dâhil edebilir.
Sonuç: İki Olay, İki Söylem Bir Stratejinin Ürünüdür
Beşinci dönemde Kadife Darbecilerin muhtemel amacı, gayr-i
memnunluğun toplumun değişik kesimleri arasında yaygınlaşmasını, kin ve
nefretin yol boyu artmasını sağlayarak iki yıl boyunca Türkiye’yi gerilim
halinde tutarak huzursuzluğu yaygınlaştırmaktır. Bize göre yukarıdaki iki olay,
tesadüfen meydana gelmiş olmayıp, iki yıllık bir stratejide taktik birer
hamleden ibarettir. Kadife Darbe’nin beyin takımı, mikro düzeydeki tüm fay
hatlarının enerji ile doldurulmasını ve harekete geçirilmesini istemektedir.
Bu açıdan meseleyi ele aldığımızda, Kadife Darbeciler,
devlet mekanizmasının kılcal damarlarına, medyaya/sosyal medyaya, iş dünyasına
yerleşmiş, gizli, uyuyan kadroları/hücreleri aracılığıyla pek çok provokatif
eylem icra etmek isteyeceklerdir. Muhtemelen sahneleyebilecekleri olayları
aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
• Cemaatler arası ihtilafları tefrikaya ve kavgaya
dönüştürmek,
• Cemaatler ile siyasal iktidarı karşı karşıya getirecek
operasyonlar yapmak veya siyası iktidarın böyle bir hata yapmış olması,
• Gülen Hareketi mensubu olmayan insanları, FETÖ’cü olarak
ihbar ettirip açığa almak, ihraç etmek, mahkûm ettirmek ve bunu farklı
kesimlere yaymak,
• Sendikalar ile siyasal iktidarı karşı karşıya
getirebilecek şekilde komplolar kurmak,
• Doğu’daki aşiretleri rahatsız edecek uygulamalar
yapılmasını sağlayarak devlete karşı kırgın hale getirmek,
• Spor kulüplerini karşı karşıya ya da spor kulüpleri ile
siyasal iktidarı karşı karşıya getirerek gerilimi artırmak,
• Vakıflar, dernekler, gönüllü kuruluşlar arasında
ayırımcılık yapılmasını sağlayarak küskünler, kırgınlar zümresini artırmak,
• Lise ve üniversitelerde gençliği tahrik edecek uygulamalar
yapılmasını sağlamak,
• Etnik fay hatlarını (Türk-Kürt, Türk-Ermeni, Türk-Rum
gibi) harekete geçirecek provokasyonlar yapmak,
• Dini ve mezhepsel fay hatlarını (Müslüman-Hıristiyan,
Müslüman-Süryani; Alevi-Sünni; Sünni-Şii gibi) harekete geçirecek
provokasyonlar yapmak,
• Suriyeli göçmenlerle yerli halk arasında fay hattı
oluşturup harekete geçirmek,
• Laik-antilaik fay hattını harekete geçirebilecek
provokasyonlar yapmak,
• Yaşam tarzına müdahale provokasyonları yaparak gerilim
artırmak,
• Ordu ile polisi, ordu ile siyasal iktidarı karşı karşıya
getirecek tuzaklar kurmak.
Kutlu Peygamberin şu emrini milletçe unutmayalım:
“Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın,
zorlaştırmayın.”
“Uyumlu olun, ihtilâf etmeyin, teskin edin, nefret ettirmeyin.”(1)
Kaynaklar:
1- EbûDâvud, Edep 20, (4835); Müslim, Cihâd 6, (1737).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder