(Milli Gazete)
“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni
Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar
ve ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’”
(6 Enam 116)
GİRİŞ
Mehmet Görmez, Nurettin Yıldız ve İhsan Şenocak gibi hocalar
üzerinden yürütülen ve amaçları geçen yazıda ifade edilen bir sosyo-psikolojik
savaş vardır.
Bu nedenle ortalıkta dolaşan haberlerin sıhhat derecesi
araştırılmadan, analiz edilmeden kullanılması, Şer İttifakı
(ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm-AB) tarafından yürütülen sosyo-psikolojik savaşa
hizmet etmekten başka hiçbir işe yaramamaktadır/yaramayacaktır.
Bu nedenle bu yazıda, bir müminin
duyduğu/okuduğu/öğrendiği haber/bilgi ile ilgili tutum ve tavrının ne olması
gerektiği konusu ele alınıp incelenecektir.
ÖNCELİKLE YAPILACAK İŞ: DUYULAN/ÖĞRENİLEN HABERLERİN/BİLGİLERİN
KONTROL ALTINA ALINIP YAYGINLAŞTIRILMASINA MANİ OLMAK
Değer sistemleri arasındaki mücadele sınırsız ve
topyekûndur. Psikolojik savaş, sınırsız ve topyekûn mücadelede en çok
kullanılan bir mücadele şeklidir ve süreklidir. Sosyolojik savaşla birlikte ve
sosyolojik savaşın amaçlarına hizmet edecek tarzda kullanılır. Psikolojik
savaşta amaç, düşman veya rakip kabul edilen bir toplumun, bir kesimin, bir
ülkenin veya bir hareketin iradesinin çözülerek felç edilip teslim alınması,
parçalanması veya dağıtılmasıdır.
Psikolojik savaş ortamlarında ister sevinç isterse kötü
haber olsun ilk yapılacak şey, duyulan haberin yaygınlaşmasına mani olup
kontrol altına almaktır. Sonra, bu konuda birikimli, yetenekli olan kişilerin,
yapıların, birimlerin değerlendirmesine imkân vermek, analiz yapıldıktan sonra
kullanmak ya da kullanmamaktır. Bunun aksi bir davranış, şeytana uymaktır; Şer
İttifakına hizmet etmektir. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlar bazı özel
ifadeler kullanılarak uyarılmaktadır:
“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu
yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu Peygambere ve kendilerinden olan emir
sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç-çıkarabilenler, onu bilirlerdi.
Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız
hariç herhalde şeytana uymuştunuz.”( 4 Nisa 83)
Ayette geçen, “Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti
olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.” ifadesi çok ciddi bir
uyarıdır.
İnkâr edenler, münafıklar, müfsitler, müşrikler ve zalimler,
genel olarak gerek iman edenlere ve gerekse birbirlerine karşı yürüttükleri
mücadelede hiçbir ahlâkî ölçü tanımazlar. En ahlâksız konuları kullanmayı,
insanların mahrem hayatına girmeyi, insanları iftira ve komploları ile tasfiye
etmeyi, küçük düşürmeyi, toplumları ifsad etmek için çirkin hayâsızlıkların
işlenmesini ve yayılmasını bir yol, yöntem hatta bir hayat tarzı olarak
benimsemişlerdir. Bunu Hz. Ayşe’ye atılan zina iftirasında (ifk olayı) çok açık
bir şekilde görebilmekteyiz.
Tarihe İfk hadisesi olarak geçen ve Kur’an’da özel olarak
yer alan olay, birlikte hareket eden münafık bir ekibin, Hz. Peygamberin Hanımı
Hz. Ayşe’yi zina yapmakla itham edip psikolojik bir hareket yürütmüşler ve
Müslümanları adeta bir kaosun içerisine sürüklemişlerdir:
“Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden
birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın,
aksine o sizin için bir hayırdır…”(24 Nur 11)
Ayetin başlangıcı organize bir ekibin varlığına ve bu
yapının iftirayı uydurup yaygınlaştırdığına dikkat çekmektedir. Bunlar, İblisin
yolundan gitmenin gereğini yapmaktadırlar. Nitekim Maide Süresi 41 ve
42’de de böyle bir topluluğun varlığına dikkat çekilmektedir:
“Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla
«İnandık!” diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin.
Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar
(haber toplayanlar) dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra
saptırırlar…” (5 Maide 41)
“Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir…”(5
Maide 42)
Maide 41’de konumuz açısından dikkat çekilen bir nokta da,
bu organize kesimin, kelimeler, cümleler üzerinden tahrifat yaparak, metnin ana
anlamını değiştirmeleridir. Bugün Mehmet Görmez, Nurettin Yıldız ve İhsan
Şenocak ile ilgili yapılan tam da budur.
Allah; böyle bir müfteri topluluğun varlığının, müminleri
devamlı uyanık diri tutması açısından, şer değil hayır olduğunu ifade
etmektedir. Sıkıntı, münafık bir topluluğun/Şer Güçlerin iftira uydurup yaymaya
çalışması değil, münafıkların uydurduğu böyle bir yalanı, iman edenlerin
sorumluluk duymadan, tahkik etmeden alıp kullanması ve yaygınlaştırmasıdır:
“Onu işittiğiniz zaman, erkek mü’minler ile kadın
mü’minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: «Bu, açıkça uydurulmuş
bir iftiradır.” demeleri gerekmez miydi?” (24 Nur 12)
“Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi?...” (24
Nur 13)
Bu iki ayette, bu tür vakalarda Allah, iman edenlere şöyle
bir yol göstermektedir: 1- “Hayırlı zanda bulunup” “bu bir iftiradır deyin”, 2-
“Şahit isteyin.”
Bugün Müslüman camia içerisinde bir kişi, yanındaki
arkadaşına, her ikisinin de tanıdığı hatta samimi olduğu üçüncü bir
şahıs/arkadaşı hakkında “o, şöyle şöyle söyledi”, “şöyle şöyle yaptı” tarzında
bir şeyler söylüyor, bazı iddialarda bulunuyor. Bu sözleri dinleyen,
söylenenleri tahkik etmeden alıp kullanıyor. Oysa yapması gereken, 1- Hayırlı
zanda bulunmak, 2- Şahit ya da belge istemek, 3- Yüzleştirmek, olmalıdır.
Hz. Peygamberin sağlığında, Hz. Peygamberin hanımına böyle
bir iftira atılması karşısında Sahabe neslinin bir kesimi, bu iftirayı alıp
yaygınlaştırarak Müslüman camia içerisinde çok büyük bir kaosa sebebiyet
vermişlerdir. Yekvücut davranamamış, Hz. Peygambere gerektiği gibi yardımcı
olamamışlardır. “Hakkında bilgileri olmayan şeyi ağızlarıyla söylediklerinden”
dolayı Allah tarafından çok sert bir şekilde uyarılmışlardır(24 Nur 15).
Oysa ilk yapmaları gereken şey, haberi yaygınlaştırmadan
susmak ve “iftira olduğunu” söylemektir(24 Nur 16).
Hz. Peygamber hayatta iken bizzat Peygamber’in başına böyle
bir olayın gelmiş olmasının gelecek nesiller açısından ayrı bir önemi vardır.
Hz. Peygamber’e(sav.) böyle bir tuzak kurulabiliyorsa; bugün de herkese,
özellikle yöneticilere, liderlere, şeyhlere, hocalara benzer tuzaklar
kurulabilir. Dolayısıyla Allah, hem sahabe neslini hem de gelecek nesilleri
eğitmekte ve gelecek nesillerin bu tür durumlarda nasıl davranmaları gerektiği
konusunda iman edenlere öğüt vermektedir(24 Nur 17, 18).
Toplumun ahlâkını, dayanışmasını bozacak, güveni sarsacak
her şeyin, toplum içerisinde yaygınlaştırılması, yaygınlaştırılmak istenmesi,
ciddi bir suç olup gerektiği şekilde cezalandırılacağı ve bu tür davranışları
yapanların “şeytanın adımlarını izlediği”, “şeytanın yolundan gittiği” ve
bedelini ahirette mutlaka ödeyeceği, şahitliği de, “kendi dilleri, elleri ve
ayakları”nın yapacağı ifade edilmektedir (24 Nur 19-25).
Haberle ilgili ayet olan Nisa 83’te geçen ‘Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı’ ifadesi, haberle ilgili olan Nur 10-25. ayetleri arasında tam dört kez (Nur 10, 14, 20, 21) farklı eklemelerle geçmektedir. Bu sert uyarının haberle ilgili tekrarlanmış olması, bir taraftan haberlerin kullanılmasında gereken hassasiyetin gösterilmesinin önemini belirtirken; diğer taraftan da bu konuda Müslümanların zaaf sahibi olduklarını de ifade etmiş olmaktadır.
MÜMİNLER HABERLERİ TAHKİK ETMEK ZORUNDADIR
Duyulan haber konusunda ilk yapılması gereken, haberin
kontrol altına alınıp yaygınlaşmasının engellenmesi ve ilgili mercilere
ulaştırılarak değerlendirilmesinin sağlanmasıdır. İkinci yapılması gereken ise,
haberin kaynağının ve doğruluğunun tahkik edilmesidir. Nisa 83. ayeti,
haberin yaygınlaştırılmayıp kontrol altına alınmasına dikkat çekerken, Nur 11
ve Maide 41-42. ayetleri, haberin kaynağına dikkat çekmektedir.
Günümüzde yürütülen psikolojik savaşta, son derece karmaşık
haberler yaymak suretiyle muhatabın düşünme mekanizması, dumura uğratılmak
istenmektedir. Bu hale getirilebilen fert sunulan her şeyi doğru olarak kabul
etmektedir. Bu ise Müslüman camia içerisinde büyük bir tahribata sebebiyet
vermektedir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, Müslümanları uyararak haberleri tahkik
etmelerini istemektedir:
“Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haberle gelirse,
onu ‘etraflıca araştırın.’ Yoksa cehalet-sonucu, bir kavme kötülükte
bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.”( 49 Hucurat 6)
Haberlerin tahkik edilmesi konusunda dikkat çekici olan
nokta, Kur’an’ı Kerim’in bu konuyu Hz. Süleyman’la “Hüdhüd kuşu” arasında geçen
bir olayda da dile getirmiş olmasıdır ( 27 Neml 20-29). Hz. Süleyman, ordusuyla
sefere çıkarken “Hüdhüd kuşunun” ortada gözükmemesini, emre itaatsizlik ve
disiplinsizlik olarak değerlendirip cezalandıracağını söyler. Bir müddet sonra
Hüdhüd kuşu ortaya çıkıp Hz. Süleyman’a Saba Melikesi Belkis’ten haber
getirdiğini söylediğinde; Hz. Süleyman getirilen haberin doğruluğunu tahkik
etmeden bilgiyi kullanmaz (27Neml 27-28).
Bu olaydan çıkarılabilecek bir başka ders, suç işleyenlerin, başarısız olanların ya da kendisini çok başarılı göstermek isteyenlerin yanlış ve yalan bilgi verebilecekleri olgusudur. Hz. Süleyman’ın, «Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?” demiş olmasının sebebi budur.
KAYNAKLAR
1-Kütüb-i Sitte, Hadis No: 7139.
2-Buhari, Nikâh 45, Edeb 57, 58, Feraiz 2; Müslim, Birr
28-34, (2563 - 2564); Ebu Dâvud, Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizi, Birr 18,
(1928).
SONUÇ: MÜMİN ZAN İLE HAREKET ETMEMELİDİR
Mümin olmak demek, duyarlı olmak, tüm davranışlarını Kur’an
ve Sünnet’in belirlediği sınırlar içerisinde tutmak demektir. Allah’a ve ahiret
gününe iman edenler, bu iki ana kaynağın kendilerine çizdiği istikamete uygun
olarak davranırlar. Allah’ın haram dediğine haram, helâl dediğine helâl, hak
dediğine hak, batıl dediğine batıl demek ve bunun gereğini hayatlarında yerine
getirmek zorundadırlar.
İfk hadisesi ile müminlere yapılan tavsiye, benzer olaylar
karşısında öncelikle “hayırlı bir zanda” bulunup haberi bloke etmek olmalıdır.
Nitekim Allah, Hucurat 12’de Müminlerin “zandan çok kaçınmalarını”
emretmektedir:
“Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı
günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın) .
Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz,
ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan iğrenip-tiksindiniz.
Allah’tan korkup-sakının. Hiç şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, çok
esirgeyendir.” (49 Hucurat 12).
Hz. Peygamberin (S.A.V.) şu iki hadisi, bizim için ana,
temel bir ilke mahiyetindedir:
“7139-Resulûllah (S.A.V.): Biz mümin hakkında sadece hüsn-i
zanda bulunuruz.”(1)
“3286 -Resulûllah (S.A.V.): Sakın zanna yer vermeyin. Zira
zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekabet
etmeyin, hasetleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin,
ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun.
Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona (ihanet etmez),
zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez.
Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi
yeter…”(2)
Gıybet, dedikodu, laf getirip götürme şeytan işi
pisliklerden olduğu için
“ölü kardeşinin etini yemekle” eşdeğerdir. Genel de Müslüman
camia içerisinde özelde cemaat, hareketler içerisinde bu tür dedikodu
mekanizmasının işletilmesi ve buna farkında olmadan katkıda bulunulması,
müminin basiret ve feraseti ile bağdaşmaz. Bir mümin böyle bir ortama müsaade
etmemeli ve de oluşturmamalıdır (58 Mücadele 8).
Böyle bir mekanizmanın meydana gelmesi, Müslümanları
üzmekte, işin bereketini kaçırmakta, güveni yıkmakta ve dayanışma ruhunu
bozmaktadır. Bu durum, “Şeytana tâbi olmak, onun izinden gitmek” demektir (58
Mücadele 10).
Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail projelerinin ve 2. Sevr’in
uygulanmak istendiği bir zamanda, müminler etnik, mezhepsel, tarikatsal,
cemaatsel ve hareket olarak parçalanmak ve birbirine düşürülerek, birbirine
kırdırılarak tasfiye edilmek istenmektedir. Geçmişte birçok cemaat, yapı, kurum
ve kuruluş birbirine düşürülmüş ve araya kan davası sokulmuştur. Birçok yapı,
cemaat ve siyası parti bölünmüş ve kamuoyu indinde itibarları zedelenmiştir.
Böyle bir ortamda Müminlere yakışan, her türlü haberi önce kontrol altına alıp yaygınlaşmasını engellemek, sonra da değerlendirmesini yapıp birlik ve dayanışmayı sağlayacak şekilde gereğini yapmaktır (58 Mücadele 9).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder