27 Nisan 2018 Cuma

Hocalar Üzerinden Yürütülen Sosyo-Psikolojik Savaş - 7 Müminin Haberleri Tahkik Etme Sorumluluğu

 (Milli Gazete)

“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan,  seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar.  Onlar ancak zanna uyarlar ve  ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’”

(6 Enam 116)

GİRİŞ

Mehmet Görmez, Nurettin Yıldız ve İhsan Şenocak gibi hocalar üzerinden yürütülen ve amaçları geçen yazıda ifade edilen bir sosyo-psikolojik savaş vardır.

Bu nedenle ortalıkta dolaşan haberlerin sıhhat derecesi araştırılmadan, analiz edilmeden kullanılması, Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm-AB) tarafından yürütülen sosyo-psikolojik savaşa hizmet etmekten başka hiçbir işe yaramamaktadır/yaramayacaktır.

Bu nedenle     bu yazıda, bir müminin duyduğu/okuduğu/öğrendiği haber/bilgi ile ilgili tutum ve tavrının ne olması gerektiği konusu ele alınıp incelenecektir.

ÖNCELİKLE YAPILACAK İŞ: DUYULAN/ÖĞRENİLEN HABERLERİN/BİLGİLERİN KONTROL ALTINA ALINIP YAYGINLAŞTIRILMASINA MANİ OLMAK

Değer sistemleri arasındaki mücadele sınırsız ve topyekûndur. Psikolojik savaş, sınırsız ve topyekûn mücadelede en çok kullanılan bir mücadele şeklidir ve süreklidir. Sosyolojik savaşla birlikte ve sosyolojik savaşın amaçlarına hizmet edecek tarzda kullanılır. Psikolojik savaşta amaç, düşman veya rakip kabul edilen bir toplumun, bir kesimin, bir ülkenin veya bir hareketin iradesinin çözülerek felç edilip teslim alınması, parçalanması veya dağıtılmasıdır.

Psikolojik savaş ortamlarında ister sevinç isterse kötü haber olsun ilk yapılacak şey, duyulan haberin yaygınlaşmasına mani olup kontrol altına almaktır. Sonra, bu konuda birikimli, yetenekli olan kişilerin, yapıların, birimlerin değerlendirmesine imkân vermek, analiz yapıldıktan sonra kullanmak ya da kullanmamaktır. Bunun aksi bir davranış, şeytana uymaktır; Şer İttifakına hizmet etmektir. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlar bazı özel ifadeler kullanılarak uyarılmaktadır:

“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu Peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç-çıkarabilenler, onu bilirlerdi.

Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.”( 4 Nisa 83)

Ayette geçen, “Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.” ifadesi çok ciddi bir uyarıdır.

İnkâr edenler, münafıklar, müfsitler, müşrikler ve zalimler, genel olarak gerek iman edenlere ve gerekse birbirlerine karşı yürüttükleri mücadelede hiçbir ahlâkî ölçü tanımazlar. En ahlâksız konuları kullanmayı, insanların mahrem hayatına girmeyi, insanları iftira ve komploları ile tasfiye etmeyi, küçük düşürmeyi, toplumları ifsad etmek için çirkin hayâsızlıkların işlenmesini ve yayılmasını bir yol, yöntem hatta bir hayat tarzı olarak benimsemişlerdir. Bunu Hz. Ayşe’ye atılan zina iftirasında (ifk olayı) çok açık bir şekilde görebilmekteyiz.

Tarihe İfk hadisesi olarak geçen ve Kur’an’da özel olarak yer alan olay, birlikte hareket eden münafık bir ekibin, Hz. Peygamberin Hanımı Hz. Ayşe’yi zina yapmakla itham edip psikolojik bir hareket yürütmüşler ve Müslümanları adeta bir kaosun içerisine sürüklemişlerdir:

“Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır…”(24 Nur 11)

Ayetin başlangıcı organize bir ekibin varlığına ve bu yapının iftirayı uydurup yaygınlaştırdığına dikkat çekmektedir. Bunlar, İblisin yolundan gitmenin gereğini yapmaktadırlar.  Nitekim Maide Süresi 41 ve 42’de de böyle bir topluluğun varlığına dikkat çekilmektedir:

“Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla «İnandık!” diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar) dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar…” (5 Maide 41)

“Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir…”(5 Maide 42)

Maide 41’de konumuz açısından dikkat çekilen bir nokta da, bu organize kesimin, kelimeler, cümleler üzerinden tahrifat yaparak, metnin ana anlamını değiştirmeleridir. Bugün Mehmet Görmez, Nurettin Yıldız ve İhsan Şenocak ile ilgili yapılan tam da budur.

Allah; böyle bir müfteri topluluğun varlığının, müminleri devamlı uyanık diri tutması açısından, şer değil hayır olduğunu ifade etmektedir. Sıkıntı, münafık bir topluluğun/Şer Güçlerin iftira uydurup yaymaya çalışması değil, münafıkların uydurduğu böyle bir yalanı, iman edenlerin sorumluluk duymadan, tahkik etmeden alıp kullanması ve yaygınlaştırmasıdır:

“Onu işittiğiniz zaman, erkek mü’minler ile kadın mü’minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: «Bu, açıkça uydurulmuş bir iftiradır.” demeleri gerekmez miydi?” (24 Nur 12)

“Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi?...” (24 Nur 13)

Bu iki ayette, bu tür vakalarda Allah, iman edenlere şöyle bir yol göstermektedir: 1- “Hayırlı zanda bulunup” “bu bir iftiradır deyin”, 2- “Şahit isteyin.”

Bugün Müslüman camia içerisinde bir kişi, yanındaki arkadaşına, her ikisinin de tanıdığı hatta samimi olduğu üçüncü bir şahıs/arkadaşı hakkında “o, şöyle şöyle söyledi”, “şöyle şöyle yaptı” tarzında bir şeyler söylüyor, bazı iddialarda bulunuyor.  Bu sözleri dinleyen, söylenenleri tahkik etmeden alıp kullanıyor. Oysa yapması gereken, 1- Hayırlı zanda bulunmak, 2- Şahit ya da belge istemek, 3- Yüzleştirmek, olmalıdır.

Hz. Peygamberin sağlığında, Hz. Peygamberin hanımına böyle bir iftira atılması karşısında Sahabe neslinin bir kesimi, bu iftirayı alıp yaygınlaştırarak Müslüman camia içerisinde çok büyük bir kaosa sebebiyet vermişlerdir. Yekvücut davranamamış, Hz. Peygambere gerektiği gibi yardımcı olamamışlardır. “Hakkında bilgileri olmayan şeyi ağızlarıyla söylediklerinden” dolayı Allah tarafından çok sert bir şekilde uyarılmışlardır(24 Nur 15).

Oysa ilk yapmaları gereken şey, haberi yaygınlaştırmadan susmak ve “iftira olduğunu” söylemektir(24 Nur 16).

Hz. Peygamber hayatta iken bizzat Peygamber’in başına böyle bir olayın gelmiş olmasının gelecek nesiller açısından ayrı bir önemi vardır. Hz. Peygamber’e(sav.) böyle bir tuzak kurulabiliyorsa; bugün de herkese, özellikle yöneticilere, liderlere, şeyhlere, hocalara benzer tuzaklar kurulabilir. Dolayısıyla Allah, hem sahabe neslini hem de gelecek nesilleri eğitmekte ve gelecek nesillerin bu tür durumlarda nasıl davranmaları gerektiği konusunda iman edenlere öğüt vermektedir(24 Nur 17, 18).

Toplumun ahlâkını, dayanışmasını bozacak, güveni sarsacak her şeyin, toplum içerisinde yaygınlaştırılması, yaygınlaştırılmak istenmesi, ciddi bir suç olup gerektiği şekilde cezalandırılacağı ve bu tür davranışları yapanların “şeytanın adımlarını izlediği”, “şeytanın yolundan gittiği” ve bedelini ahirette mutlaka ödeyeceği, şahitliği de, “kendi dilleri, elleri ve ayakları”nın yapacağı ifade edilmektedir (24 Nur 19-25).

 Haberle ilgili ayet olan Nisa 83’te geçen ‘Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı’ ifadesi, haberle ilgili olan Nur 10-25. ayetleri arasında tam dört kez (Nur 10, 14, 20, 21) farklı eklemelerle geçmektedir. Bu sert uyarının haberle ilgili tekrarlanmış olması, bir taraftan haberlerin kullanılmasında gereken hassasiyetin gösterilmesinin önemini belirtirken; diğer taraftan da bu konuda Müslümanların zaaf sahibi olduklarını de ifade etmiş olmaktadır.

MÜMİNLER HABERLERİ TAHKİK ETMEK ZORUNDADIR 

Duyulan haber konusunda ilk yapılması gereken, haberin kontrol altına alınıp yaygınlaşmasının engellenmesi ve ilgili mercilere ulaştırılarak değerlendirilmesinin sağlanmasıdır. İkinci yapılması gereken ise, haberin kaynağının ve doğruluğunun tahkik edilmesidir.  Nisa 83. ayeti, haberin yaygınlaştırılmayıp kontrol altına alınmasına dikkat çekerken, Nur 11 ve Maide 41-42. ayetleri, haberin kaynağına dikkat çekmektedir.

Günümüzde yürütülen psikolojik savaşta, son derece karmaşık haberler yaymak suretiyle muhatabın düşünme mekanizması, dumura uğratılmak istenmektedir. Bu hale getirilebilen fert sunulan her şeyi doğru olarak kabul etmektedir. Bu ise Müslüman camia içerisinde büyük bir tahribata sebebiyet vermektedir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, Müslümanları uyararak haberleri tahkik etmelerini istemektedir:

“Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haberle gelirse, onu ‘etraflıca araştırın.’ Yoksa cehalet-sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.”( 49 Hucurat 6)

Haberlerin tahkik edilmesi konusunda dikkat çekici olan nokta, Kur’an’ı Kerim’in bu konuyu Hz. Süleyman’la “Hüdhüd kuşu” arasında geçen bir olayda da dile getirmiş olmasıdır ( 27 Neml 20-29). Hz. Süleyman, ordusuyla sefere çıkarken “Hüdhüd kuşunun” ortada gözükmemesini, emre itaatsizlik ve disiplinsizlik olarak değerlendirip cezalandıracağını söyler. Bir müddet sonra Hüdhüd kuşu ortaya çıkıp Hz. Süleyman’a Saba Melikesi Belkis’ten haber getirdiğini söylediğinde; Hz. Süleyman getirilen haberin doğruluğunu tahkik etmeden bilgiyi kullanmaz (27Neml 27-28).

Bu olaydan çıkarılabilecek bir başka ders, suç işleyenlerin, başarısız olanların ya da kendisini çok başarılı göstermek isteyenlerin yanlış ve yalan bilgi verebilecekleri olgusudur. Hz. Süleyman’ın, «Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?” demiş olmasının sebebi budur.

KAYNAKLAR        

1-Kütüb-i Sitte, Hadis No: 7139.

2-Buhari, Nikâh 45, Edeb 57, 58, Feraiz 2; Müslim, Birr 28-34, (2563 - 2564); Ebu Dâvud, Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizi, Birr 18, (1928).

SONUÇ: MÜMİN ZAN İLE HAREKET ETMEMELİDİR

Mümin olmak demek, duyarlı olmak, tüm davranışlarını Kur’an ve Sünnet’in belirlediği sınırlar içerisinde tutmak demektir. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, bu iki ana kaynağın kendilerine çizdiği istikamete uygun olarak davranırlar. Allah’ın haram dediğine haram, helâl dediğine helâl, hak dediğine hak, batıl dediğine batıl demek ve bunun gereğini hayatlarında yerine getirmek zorundadırlar.

İfk hadisesi ile müminlere yapılan tavsiye, benzer olaylar karşısında öncelikle “hayırlı bir zanda” bulunup haberi bloke etmek olmalıdır. Nitekim Allah, Hucurat 12’de Müminlerin “zandan çok kaçınmalarını” emretmektedir:

“Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın) . Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan iğrenip-tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Hiç şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (49 Hucurat 12).

Hz. Peygamberin (S.A.V.) şu iki hadisi, bizim için ana, temel bir ilke mahiyetindedir:

“7139-Resulûllah (S.A.V.): Biz mümin hakkında sadece hüsn-i zanda bulunuruz.”(1)

“3286 -Resulûllah (S.A.V.): Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekabet etmeyin, hasetleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun.

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona (ihanet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez.

Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeter…”(2)

Gıybet, dedikodu, laf getirip götürme şeytan işi pisliklerden olduğu için

“ölü kardeşinin etini yemekle” eşdeğerdir. Genel de Müslüman camia içerisinde özelde cemaat, hareketler içerisinde bu tür dedikodu mekanizmasının işletilmesi ve buna farkında olmadan katkıda bulunulması, müminin basiret ve feraseti ile bağdaşmaz. Bir mümin böyle bir ortama müsaade etmemeli ve de oluşturmamalıdır (58 Mücadele 8).

Böyle bir mekanizmanın meydana gelmesi, Müslümanları üzmekte, işin bereketini kaçırmakta, güveni yıkmakta ve dayanışma ruhunu bozmaktadır. Bu durum, “Şeytana tâbi olmak, onun izinden gitmek” demektir (58 Mücadele 10).

Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail projelerinin ve 2. Sevr’in uygulanmak istendiği bir zamanda, müminler etnik, mezhepsel, tarikatsal, cemaatsel ve hareket olarak parçalanmak ve birbirine düşürülerek, birbirine kırdırılarak tasfiye edilmek istenmektedir. Geçmişte birçok cemaat, yapı, kurum ve kuruluş birbirine düşürülmüş ve araya kan davası sokulmuştur. Birçok yapı, cemaat ve siyası parti bölünmüş ve kamuoyu indinde itibarları zedelenmiştir.

Böyle bir ortamda Müminlere yakışan, her türlü haberi önce kontrol altına alıp yaygınlaşmasını engellemek, sonra da değerlendirmesini yapıp birlik ve dayanışmayı sağlayacak şekilde gereğini yapmaktır (58 Mücadele 9).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...