28 Temmuz 2017 Cuma

İslâm Coğrafyası ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(“Yaratıcı Yıkım”/”Düzeltici Savaş”)Teorisi-6: Siyonizm “küresel bir savaş çıkarmak” istiyor

 (Milli Gazete)

Giriş

Bu yazı serisinde ele alınıp değerlendirilen kaynaklar, aşağıda verilmiştir:

Eski ABD Başkan Clinton’ın Çalışma Bakanı Robert Reich’in açıklaması,

2- Richard Haass’in ‘Karışıklık’ Kitabı,

3- 2003 yılında RAND Corporation tarafından hazırlanan ‘Sivil Demokratik İslâm: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler’ adlı rapor,

4- Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili yapılan yayınlar ve açıklamalar,

5- “2015 Yılına Doğru Küresel Trendler” adlı ABD Raporu (2000),

6- Ekonomik analist Jim Griffin’in; George Soros’un, Alman Dresdner Investmen Trust genel müdürü Wolfram Gerdes’in açıklamaları,

7- ABD başkanlarından Woodrow Wilson, Roosevelt, Kennedy, Oğul Bush, Obama ve Trumph’ın açıklamaları,

8- Bush, Cheney ve enerji lobisinin (2001) ABD’nin enerji politikalarını belirleyen raporu,

9- “Baba Bush”un zamanında (1992) Paul Wolfowitz’in başkanlığında savunma bölümü tarafından hazırlanan belge,

10- “ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi (2002) (Bush Doktrini)”

11-“ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 2015”,

12- ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, “ABD’nin Ulusal Askeri Stratejisi 2015” raporunu açıklarken yaptığı değerlendirme,

13- Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te yayınlanan Kivunim (Yönelişler) dergisinde “80’li yıllar için İsrail’in stratejik planları” adlı makale,

14- Emekli amiral ve İsrail gizli servisi MOSSAD eski başkanı Ami Ayalon’un, 2012 yılında Carlie Rose’a verdiği röportaj,

15- Katar Krizi Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları,

16- Stratfor Düşünce Kuruluşu’nun Başkanı, George Friedman ile 2011’de “Amerika’nın Sesi” radyosunda yapılan röportaj,

17- “Siyon Önderlerinin Protokol- leri,

18- 2009 yılında Youtube’da yayınlanan “Yüksek Konseyin Kararlarını” açıklayan üç video.

Bu yazı serisinde 18 maddede sınıflandırılan kaynaklar, ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Bunlardan en açık ve çarpıcı olan, 18. Maddede ifade edilen Vido’daki konuşma metnidir. Bu Video’da ki konuşmanın gerçeklik düzeyini anlamak için ilk 17 kaynakta ortaya çıkan tabloya bakmakta fayda vardır.

17 Kaynağın Özeti

17 Kaynaktaki bilgiler aşağıdaki başlıklar altında özetlenmektedir:

1- ABD’nin Küresel Hâkimiyetine ve Liderliğine İtiraz edilmektedir:

* ABD; “amaçlara dayalı liderlik etmek”, “güçlü liderlik İnşa etmek”, “örnek lider olmak”, “partnerlerle (ortaklarla) birlikte liderlik etmek”, “bütün enstrümanlarla liderlik etmek”, “uzun vadeli liderlik etmek” ve “Arkadan yöneterek liderlik” olmak üzere her alanda liderlik yapmak zorundadır.

* “Avrupa ve Doğu Asya’da ABD’nin küresel üstünlüğüne ve ABD liderliğindeki küreselleşmeye karşı siyasi bir direniş ortaya çıkmaktadır.”

“Çin, Hindistan ve Rusya, ABD’nin liderliğini kırmak için fiilî bir jeostratejik ittifak kurma çabası içerisindedir.

* ABD, dünya paylaşımı için birlikte yola çıktığı Küresel şirketlerle, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki pazarın paylaşımından dolayı karşı karşıya gelip restleşmek zorundadır.

2- ABD’nin Liderliğine İtiraz, Kaos Getirir ve Kaos’un Üç Kaynağı vardır

“Mevcut Kurulu Dünya düzenini değiştirmek isteyen, “Revizyonist” olarak nitelenen güçler”; “Çin, Rusya ve Türkiye”.

2- “Ciddi güvenlik kaygılarına neden olan ülkeler”; İran ve Kuzey Kore.

3- “Devlet-altı yapılanmalar, şiddete başvuran aşırı örgütler”.

3- ABD Ekonomisinin Durumu İyi Değildir

* “ABD ekonomisi önce yavaşlayacak, sonra durgunlaşacak ve ABD kendi içine kapanacaktır.”

* “Büyük Asya ülkeleri, bir Asya Para Fonu, bir Asya Ticaret Örgütü kurarak IMF(Uluslararası Para Fonu) ve WTO (Dünya Ticaret Örgütü) gibi kuruluşlara zarar verecektir.”

* ABD, “Dünya Bankası ve IMF’yi yeniden yapılandırarak,BRICS Bank ve Çin’in Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi, Batı kontrolünde olmayan alternatif kuruluşların yükselişi” durdurulacaktır.

* ABD, “Afrika Büyüme ve Fırsat Eylemi’ni (AGOA), “Power Africa”, “Trade Africa” ve “Doing Business inAfrica” girişimleri ile kıta üzerinde nüfuzunu sağlamlaştırmak ve Çin’in yayılmasını durdurmak zorundadır.

4- Lider Olarak Ortaya Çıkma İhtimali Olan Ülkeler, Tecrit Edilecek ve Onlara Destek Veren Ülke Yönetimleri Devrilecektir

* Mevcut düzen, ABD ve benzer değerleri savunan ülkeler tarafından 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulmuştur ve bu düzenin korunmasında ABD’nin sorumluluğu daha fazladır.”

* Küresel İttifak Sistemi ile Rusya ve Çin Kuşatılıp tecrit edilecektir.

* ABD, Kafkasya’daki ülkelerle bağları geliştirecektir.

* Balkanlar ve Doğu Avrupa’daki ülkelerin Avrupa ve Avrupa-Atlantik entegrasyonu kararlılıkla desteklenecektir.

* ABD, “Güneydoğu Asya Devletleri Ortaklığı (ASEAN)” ile Çini kuşatacaktır.

* Vekâlet Savaşları ve Kadife Darbelerle “küreselleşme değerlerini benimsemeyen ve bunlara saygılı olmayan ülkeleri ve Rusya ve Çin ile iyi ilişkileri olan ülkelerin yönetimleri devrilecek; “yeni doğan demokrasiler desteklenecektir.”

“ABD değerlerini paylaşmayan ülkelerde, genç liderlerle ve STK’larla ilişki kurulacak; hükümet, iş ve sivil toplum alanlardaki geleceğin liderleri” belirlenerek, “birbiriyle koordinasyonları sağlanacaktır.”

* Libya, Mısır, Suriye, Irak, İran, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Sudan, Nijerya, Alt-Sahra Afrika’sı, Ortadoğu, Orta ve Güney Asya ve And Bölgesi içinde ve etrafında iç çatışmalar, şiddetli siyasi karışıklıklar ortaya çıkacak, ciddi dini ya da etnik bölünmeler meydana gelecektir.

* Latin Amerika’da özellikle de Kolombiya, Küba, Meksika, Panama, Guatemala, El Salvador, Honduras, “Haiti ve onun “öteki Kârayip komşuları ülkeler, yeniden inşa edilecektir.

* ABD, “Türkiye ile olan ilişkilerini dönüştürmeye devam edecektir.”

* Türkiye, Kafkasya, Orta Asya, Suriye, Irak ve İran ile ve İç çatışmalarla meşgul olacaktır.

5- Hiçbir Ülkenin Askeri Gücünün ABD’nin Askeri Gücünden Daha Üstün Olmasına Müsaade Edilmeyecek

* “ABD, uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelere uygun hareketle, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirecek; Revizyonist ülkeler, ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacak; gerekirse bunlarla savaşılacaktır.”

* “ABD Stratejisi gelecekte potansiyel bir küresel rakibin ortaya çıkışına meydan vermeyecek, ABD’nin gücünü aşma ya da ona denk olma ümidiyle yeniden askeri yapılanmaya giden potansiyel düşmanları caydıracak şekilde yeniden yapılandırılacaktır.”

* “Hiçbir büyük güç henüz ABD ile askeri bir çatışmaya girme noktasında değildir; ama ABD’nin büyük güçlerden biriyle askeri çatışmaya girme riski artmaktadır.” Böyle bir çatışma, muazzam sonuçlar doğuracaktır.”

* “Dünya, 3. bir paylaşım savaşına doğru yol almaktadır”.

Bu 17 kaynaktaki ana amaçla ilgili, ABD ya da Siyonizm patronluğunda “Tek bir Dünya Devleti”, “Tek bir Dünya Hükümeti”, “Tek bir Dünya Güvenlik Örgütü”, “Tek bir Dünya Dini” ve “Tek Merkezli bir Dünya Ekonomisi” oluşturulmak üzere bir strateji çizilip uygulamaya sokulmak istendiğini söyleyebiliriz.


  1. Kaynak: 2009 Yılında Youtube’da Yayınlanan “Yüksek Konseyin Kararlarını” Açıklayan Üç Video.

Videolardaki konuşmanın özeti aşağıdadır:

* “Var olan küresel sistem, yaşam periyodunu tamamlayarak çökmenin eşiğine gelmiştir” ve “ölmek üzeredir”.

* Mevcut sistem, kurucu gücün kendi inisiyatifiyle, “yaratıcı yıkım teorisi”/ “düzeltici savaş teorisinin” uygulandığı “Küresel bir savaşla çökertilmelidir.”

* “Yüksek Konsey”, savaşın Ortadoğu’dan çıkmasını uygun görmüş ve çatışmanın patlak vereceği ülke olarak Türkiye seçilmiştir.”

* Düzeltici savaş beş aşamalı/safhalı bir savaş olacaktır.

* Birinci safhada/aşamada, Kuzey Irak’taki terör örgütü içine yerleştirilmiş özel fraksiyon tarafından Türkiye’ye karşı düzenli kışkırtma eylemleri gerçekleştirecektir.

* İkinci aşamada, Türkiye, Kuzey Irak topraklarına karşı geniş çaplı bir harekata girişecektir. Eş zamanlı olarak, terör örgütünün diğer fraksiyonu, İran’a saldıracak ve çatışmaya Tahran da dâhil olacaktır.

* Üçüncü aşamada, Konseyin Suudi Arabistan’da bulunan bağlantıları sayesinde, Sünni liderler, kuvvetlerini çatışmaya sokacaktır.

* İki çatışan Eksen/Blog inşa edilecektir: 1. Eksen, Türkiye-İran-Suriye, 2. Eksen, Irak-Kürt-Suudi-İsrail

* Bu çatışmaya, ABD asla karışmayacak; fakat Irak-Kürt-Suudi-İsrail koalisyonunu destekleyerek karşı tarafın üstünlüğünü dengelemeye çalışacaktır.

* Savaşın dördüncü safhasında Çin ve Rusya, 1. Ekseni desteklemek zorunda bırakılarak savaşa iştirak etmiş olacaklardır.

* Beşinci ve son safhada, 2. Ekseni destekleyen ABD, 1. Eksen grubunu destekleyen Çin ve Rusya ile sıcak çatışmaya girecektir.

* Bu yeni durumda dünyada iki büyük bloklaşma meydana gelecek ve çatışma küreselleşecektir: 1. Eksen; Rusya- Çin-İran-Türkiye-Orta Asya cumhuriyetleri; 2. Eksen: ABD-AB- Irak- İsrail- Kürdistan-Arabistan

* Bu savaşın herhangi bir galibi olmayacak. Çatışma yeterli yıkım düzeyine eriştikten sonra durdurulacak, tarafsız kalmış ülkelerin arabulucuğuyla bloklar arasında ateşkes sağlanacak.

* Ortadoğu’da bazı sınırlar değişecek, yeni devletler oluşacaktır:

1- Suudi Arabistan’daki krallık rejimi çökecek.

2- İran’daki şeriat devleti yıkılacak.

3- Irak resmen üçe bölünecek.

4- Türkiye’nin güneydoğusunu, İran’ın kuzey batısını, Irak’ın Kuzeyi ve Suriye’nin doğusunu kapsayan “Büyük Kürdistan” kurulacaktır.

* “Yeni küresel ekonomik sistemde, yetkiler artırılmış bir IMF ve Dünya Bankası, bir küresel merkez bankası, küresel tek para birimi ve uluslararası denetime dayalı bir ekonomi politika olacaktır.”

Yüksek Konseyin Kararlarını ihtiva eden 18. kaynaktaki ana fikirle 17 kaynaktaki ana fikir aynıdır:

“Tek bir Dünya Devleti”, “Tek bir Dünya Hükümeti”, “Tek bir Dünya Güvenlik Örgütü” ve “Tek Merkezli bir Dünya Ekonomisi”

Sonuç: Siyonizm Bir Küresel Savaş Çıkarmak İstemektedir.

Son kaynakta operasyonu yapacak olan gücün, “Yüksek Konsey”/”Yüksek Meclis” olduğu ifade edilmektedir. Bu kavram, Siyonizm’in “Üç Yüzler”, “Otuz Üçler” ya da “On Üçler Meclisi” için kullanılmaktadır (6). “13’ler Meclisi”, “33’ler Meclisi” ve “300’ler Meclisi”, “SANHEDRİN”, “En Üst Yönetim Meclisi” olarak isimlendirilmekte ve 1 $ üzerindeki piramitte yer almaktadırlar (Şekil-1).

Öyleyse küresel savaş çıkarmak isteyen karanlık gücün, Siyonizm olduğunu söyleyebiliriz.

Siyonizm’in politikaları açısından “Yüksek Konseyin Kararları”, “Siyon Önderlerinin Yedinci Protokolü” ile de örtüşmektedir:

“Bize muhalefet eden devletlere, komşuları tarafından harp açtırabilecek

durumda olmalıyız. Eğer bu komşu devletler de bize karşı birleşirlerse, bir dünya savaşı çıkarmalıyız.” (7).

Bu konuşma metninde geçen provokatif eylemlerin birçoğu, 2009’dan beri bu ülkede icra edilmiştir. Türkiye, “Kürt Koridoru”nun oluşmasını engellemek için Suriye’ye (Carablus-Elbab) girmek zorunda kalmıştır. Afrin’e girmek zorunda da kalabilir. Ayrıca Suriye sorununun çözümü için Türkiye, Rusya, İran birlikte çalışmaktadır. S-400 Füze Sisteminden dolayı ABD ile saflar ayrışırken Rusya ile yakınlaşma meydana gelmektedir. Konuşma metninde geçen 1. Eksen oluşmaya başlamıştır.

Katar krizi ile İsrail’in Filistin’de yaptıkları bu açıdan değerlendirilmelidir. Katar krizinde Türkiye ile İran bir safta yer alırken, Suud önderliğindeki Sünni Arap ittifakının İsrail’le birlikte Türkiye karşıtı bir safta yer alması; Barzani’nin Kuzey Irak’ta 25 Eylül 2017’de bağımsızlık için referanduma gitmesi, ABD’nin PKK ve PYD/YPG’yi ağır silahlarla silahlandırması ve düzenli bir ordu kurmaya çalışması, Türkiye’nin Irak’a girmesi için tahrik edilmesi, yukarıda anlatılan senaryoya uygundur.

Küresel savaş, Ortadoğu, Kafkaslar, Rusya, Türki Cumhuriyetler, Çin, Kuzey Kore ve İran düzleminde öngörülmektedir. Dünyanın diğer kesimlerine nasıl yansıyacağı ile ilgili herhangi bir bilgi söz konusu değildir. Ancak ABD’nin yayınladığı tüm raporlarda Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin hemen hemen hepsinde “iç karışıklık”, “iç savaş”, “etnik ve dini bölünmelerin” öngörülmüş olması, savaşın buralara da yaygınlaştırılmak istendiği anlamında yorumlanabilir.

Şer İttifakı, yapıp edeceklerini her vesile ile farklı renklerde olsa da, niçin kamuoyu ile paylaşmaktadır?

Gizli belge ya da konuşmaları, niçin bilerek ve isteyerek yayınlamaktadır?

Bu, hayatî bir soru olup, gelecek yazıda cevabı aranacaktır.

KAYNAKLAR

1- Can, B., İslâm Coğrafyasında “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/ “Yaratıcı Yıkım”/“Düzeltici Savaş” Teorisi Uygulanmak İstenmektedir-1, 23.06.2017 Millî Gazete.

2- Can, B., İslâm Coğrafyası ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(Yaratıcı Yıkım/Düzeltici Savaş) Teorisi-2: “2015 Yılına Doğru Küresel Trendler” Adlı ABD Raporu (2000), 30.06.2017, Millî Gazete.

3- Can, B., İslâm Coğrafyası ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(Yaratıcı Yıkım/Düzeltici Savaş)Teorisi-3: “ABD’nın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 2015”, 07.07.2017, Millî Gazete.

4- Can, B., İslâm Coğrafyası ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(“Yaratıcı Yıkım”/”Düzeltici Savaş”)Teorisi-4: “Türkiye Elini Kirletecek”(!) mi? 14. 07.2017 Millî Gazete.

5- Can, B., İslâm Coğrafyası ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(“Yaratıcı Yıkım”/”Düzeltici Savaş”)Teorisi-5: “Küresel Savaş Türkiye Üzerinden Başlatılacak”(!), 21.07.2017 Millî Gazete.

6- Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Millî Gazete, İstanbul, 1996.

7- Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971

 

21 Temmuz 2017 Cuma

İslâm Coğrafyası ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(“Yaratıcı Yıkım”/”Düzeltici Savaş”)Teorisi-5: “Küresel savaş Türkiye üzerinden başlatılacak”(!)

 (Milli Gazete)

Giriş

Bu yazıda, 2009 yılında Youtube’e yüklenen ve yeni bir “Küresel savaşın” “Türkiye üzerinden başlatılmasının” öngörüldüğü bir videodaki konuşmanın metnine yer verilecektir.

“Yüksek Meclisin Kararı”(!): “Yaratıcı Yıkım”/“Düzeltici Savaş”(!)

“Küresel Stratejiler Konseyi şirketine”(Global StrategiesCouncilInc.) ait olduğu söylenen ve 2009 yılında Youtube’da yayınlanan üç videoda “Yüksek Meclisi” (!) temsilen konuştuğunu söyleyen konuşmacı, “mevcut küresel sistemin iflas ettiğini”, “yeniden doğması” için “bugün ölmesi gerektiğini” ve bunun için de, “küresel bir savaşın Türkiye’den” çıkarılması gerektiğinin izahını yapmaktadır (1,2):

“…Sorun, sistemin doğal ömrünü tamamlamış olması ve liberal düzenin moral değerleri unutarak kendi yarattığı döngüler içinde kendi sahip olduğu mekanizmayı içinden çıkılamayacak kadar karmaşık hale getirmesindedir. …Sonunda sistem, yaşam periyodunu tamamlayarak çökmenin eşiğine gelmiştir…

On altıncı ve on sekizinci yüzyıllar arasında hüküm sürdükten sonra yıkılan mekanizma, Birinci Dünya Savaşı’ndan İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar süren korumacılık ve ardından gelen BrettonWoods sistemi buna birer örnektir. İşte bugün yaşadığımız kriz de, yetmişlerde başlayan kontrolsüz küreselleşme döneminin kaçınılmaz sonunu simgeliyor. Bizim sistemimiz de, artık bu nihai noktaya varmıştır ve ölmek üzeredir.

İşte tam da bu gerekçeyle, dünyamızın daha uzun ve acı dolu bir çöküş dönemi yaşamaması için, sistemi bizim, kendi inisiyatifimizle çökertmemiz gerekmektedir.

…Sistemin yeniden doğmadan önce tamamen yıkılması gerektiği yeni bir tez değil. Yaklaşık yetmiş sene önce büyük iktisatçı Joseph Schumpeter, yaratıcı yıkım teorisini ortaya attığında tam da bu konudan bahsediyordu.

Bu teoriye göre, kapitalist düzende yeni değerler, kurumlar ve yöntemler, işlevini bitirenleri acımasızca yok ederek onların yerini alır. Schumpeter, bu sürece “yaratıcı yıkım” adını verir. Bu öyle bir yıkımdır ki, kendinden önceki sistemi bütün hataları ile beraber tarihe gömerek yeni bir sistem yaratır. Bizim Schumpeter’den farkımız ise, sistemin evrim yoluyla değil, devrim yoluyla yıkılması gerektiğine inanmamızdır.

…Sistemi yeniden ve daha sağlam olarak kurmak için tamamen yıkmaktan başka çaremiz yok. Bu gerçeklerden hareket ettiğimiz zaman ise, sistemi tümden yıkmak için sadece bir yol olduğunu görüyoruz: Küresel Savaş!

Gerek ben, gerek Konsey içindeki pek çok yönetici, çöken sistemin, ancak çok büyük bir savaştan sonra oluşturulacak farklı düzenlemelerle yeniden yapılandırılabileceğini düşünüyoruz. …Bu düzeltici bir savaş olacaktır.

Peki, düzeltici savaş nedir? Bu da yeni bir kavram değil. Düzeltici savaş, aslında büyük siyaset felsefecisi RosaLuxembourg ve onun düşünce okuluna mensup kişilerin kullandığı bir tanımdır. Anlamı da, dejenere olmuş bir sistemi yıkarak yerine yeni ve sağlam bir sistemi kurmaya yarayan bir savaştır. İşte bugün bize gereken savaş budur.

Bu savaşın nerede, ne zaman ve kimler arasında çıkabileceği, Konseyin karar vericileri arasında tüm ayrıntılarıyla, çok uzun süre tartışılıyordu.

…Konseyin karar mercii olan yüksek meclis, tüm sistemi yıkarak yapılandıracak olan savaşın, uygarlık tarihi boyunca savaşlara sahne olan Ortadoğu’dan çıkmasını uygun görmüştür. Çatışmanın patlak vereceği ülke ise Türkiye olacaktır. Hiç kuşkusuz bu, tesadüfi olarak yapılmış bir seçim değildir. Bizim planlarımızda rastlantılara yer yok.

Düzeltici savaşın ilk saldırısını, Kuzey Irak’taki terör örgütü içine yerleştirdiğimiz özel fraksiyon gerçekleştirecek. Konsey, yaklaşık üç yıldır Kuzey Irak’taki terör örgütünün içine yuvalanmış özel bir birliği yönetiyor. Bu birliğin varlık amacı, örgütün başaramadığı eylemleri gerçekleştirmek, onlara eğitim ve istihbarat sağlamak. Tamamen yabancı, paralı askerlerden oluşan bu gizli birlik, terör örgütü ile birlikte, çok yakında Türkiye’ye karşı düzenlenilecek olan büyük bir kışkırtma eyleminde kullanılacak. …Bunun Türkiye’deki kentlere yönelik, 11 Eylül benzeri bir saldırı olacağını söyleyebilirim.

Bu saldırı üzerine, ikinci aşamada, Türkiye de Kuzey Irak topraklarına karşı geniş çaplı bir harekata girişecek ve çatışma kısa sürede kontrolden çıkarak merkezi Irak yönetimini de içine alacak. Eşzamanlı olarak, terör örgütünün İran’la çatışmakta olan diğer fraksiyonu, bizim sağlayacağımız silah ve lojistik destekle İran’a saldıracak ve çatışmaya Tahran da dahil olacak…

Üçüncü aşamada, Konseyin Suudi Arabistan’da bulunan bağlantıları sayesinde, bu ülkedeki Sünni liderler, Irak’taki merkezi Sünni yönetime (?) destek verecek ve kısa sürede kuvvetlerini çatışmaya sokacak. Bu noktada, savaşın bir tarafında Kürtlere karşı toprak bütünlüğünü korumaya çalışan Türkiye, İran ve ileri safhalarda muhtemelen Suriye; diğer tarafında ise Kuzey Irak Kürt yönetimi, onun arkasındaki Irak merkezi hükümeti (?) ve her ikisini de Suudi Arabistan olacak. İsrail de kısa sürede İran’la olan kutuplaşması nedeniyle savaşın içine çekilecek.

Bu çatışmaya, ABD asla karışmayacaktır. Washington’a bu aşamada düşen görev, Irak-Kürt-Suudi-İsrail koalisyonunu destekleyerek karşı tarafın üstünlüğünü dengelemeye çalışmaktır.

Böylece savaşın dördüncü safhasına girilecektir ki, bu safhada İran’la sıkı ekonomik ilişki içerisinde olan Çin ve Rusya’da çatışmaya taraf olmak zorunda kalacaklardır. Bu da tarafların arkasındaki süper güçleri karşı karşıya getirerek, nihai savaşa giden yolun açılmasını sağlayacak…

Beşinci ve son safhada, birinci bloğu destekleyen ABD, ikinci bloğun arkasındaki Çin ve Rusya ile kaçınılmaz sıcak çatışmaya girecek. Bu durumda tüm fikir ayrılıklarına rağmen AB ülkelerinin de Washington’ın yanında yer almaktan başka çaresi olmayacaktır. Bütün tahminler ve hesaplar, bu oluşuma karşın, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin de diğer bloğa katılacağı yönündedir. Böylece, ABD-AB-Merkezi Irak Hükümeti (?)- İsrail- Kürdistan-Arabistan bloğu ile Rusya- Çin-İran-Türkiye-Orta Asya cumhuriyetleri bloğu çatışmaya girecek.

Geniş çaplı bu dünya savaşı sonunda, İkinci dünya savaşından sonra kurulan uluslararası sistem, bütün ideolojik, siyasi ve ekonomik bileşenleri ile külliyen çökecektir.

Bu savaşın herhangi bir galibi olmayacak. Çatışma yeterli yıkım düzeyine eriştikten sonra durdurulacak, taraflar arasında karşılıklı müzakereler başlayacak, tarafsız kalmış ülkelerin arabuluculuğuyla bloklar arasında ateşkes sağlanacak.

Tarafların kendi topraklarına çekilmelerinin ardından Ortadoğu’da bazı sınırlar değişecek, yeni devletler oluşacak.

Suudi Arabistan’daki krallık rejiminin çökmesi ve İran’daki şeriat devletinin tarihe karışması, gerçekleşecek olan bu değişimlerden sadece ikisi; en az bunun kadar önemli bir değişim daha olacak ki, o da Türkiye, Irak ve Kürdistan’la ilgili. Savaşın sonunda Irak resmen üçe bölünecek kuzeyinde bağımsız Kürdistan kurulacak. Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı bölgeleri incelersek, bu yeni ülkenin Türkiye’nin güneydoğusunu da alması gerektiğini sonucuna varabiliriz. Türkler ve Kürtler arasında yıllardır süren siyasi, askeri ve sosyal çatışmaların da bu şekilde sona ereceği muhakkaktır. Zaten bölgedeki Kürt sorunu için bulunabilecek başka hiçbir formül, iki toplum arasında kalıcı bir barış ve toplumsal uzlaşma sağlayamaz.

İran ve Suriye’deki Kürt toplulukları da sonradan Kürdistan’a katılacaklar. Bölgedeki nüfus dağılımını gösteren haritalara dikkatli bakacak olursanız, Kürt nüfus bölgelerinin zaten Türkiye’nin güneydoğusunu, İran’ın kuzey batısını ve Suriye’nin doğusunu kapsadığını görürsünüz. Türkiye’de ve diğer ülkelerde bu plana itiraz edecek sesler çıkacaktır. Ancak savaş sonrası oluşan konjonktür nedeniyle, Türkler klasikleşmiş kırmızı çizgilerini değiştirmek ve Kürdistan’a toprak vermek zorunda kalacaklar. Bu kaos ortamında Türkiye’nin Güneydoğu topraklarından vazgeçmekten başka çaresi olmayacaktır.

Savaşın en önemli sonucu, elbette barış anlaşmalarından sonra yeniden kurulacak olan küresel ekonomik sistemdir. Yeni dünya düzeninin temelinde, yetkiler artırılmış bir IMF ve Dünya bankası, bir küresel merkez bankası, küresel tek para birimi ve uluslararası denetime dayalı bir ekonomi politikası olacağını söyleyebilirim. Ayrıca savaşın ekonomiyi canlandırma etkisi de olacaktır. Federal Reserve ve diğer merkez bankaları savunma giderlerini finanse edebilmek için sıkı para politikalarını terk edip muazzam ölçülerde para basmaya başlayacaklardır.

…Yıllar önce aramızdan ayrılan ünlü siyaset felsefecisi LeoStrausss’un dediği gibi “bazen toplumları yönetmek için onları şok edecek olaylara ihtiyaç vardır; eğer bunlar kendiliğinden oluşmuyorsa, amacımıza hizmet edecek şok olayları kendiniz yaratırsınız.”

Bu nedenle şimdi bize düşen, sistemi yıkmak ve yenisini kurmak. Yaratıcı bir yıkım ve düzeltici bir savaş ile. …

Sistem yarın yeniden doğmak için bugün ölmek zorunda.”

Video İle İlgili İhtimaller

Bu videodaki konuşmanın gerçek olup olmadığı ile ilgili ihtimalleri aşağıdaki gibi tasnif edebiliriz:

1- Hayalperest, maceracılar, iş olsun, şamata olsun, gırgır olsun, nostalji olsun diye başkaları ile dalga geçmek amacıyla böyle bir videoyu doldurup servis etmişlerdir.

2- “Gizli Dünya Devleti” (GDD) olarak nitelenen ve Bir Dolar üzerindeki piramide göre yapılanmış Siyonist merkezin, “Yüksek Meclis”inin (“Üç yüzler” ya da “On üçler meclisi”) yaptığı gizli bir toplantıda yapılan bir konuşmadır. Bu konuşma, küresel bir başka güç (ABD WASP’çılar/Rusya/Çin …) tarafından kayda alınmış ve dünya kamuoyuna servis edilmiştir.

3- “Gizli Dünya Devleti”nin (GDD) “Yüksek Meclisi” tarafından kayda alınmış ve bilerek, istenerek servis edilmiştir.

4- ABD Milliyetçileri (WASP’çılar), çökmeye, iflasa doğru giden ve liderliği zayıflayan ABD’yi tekrar lider yapmak ve tek kutuplu bir dünya inşa etmek için öngörülen bir stratejinin tartışıldığı bir toplantıda kayda alınmıştır. ABD Milliyetçilerine (WASP’çılar) karşı olan “Neocon-Siyonist İttifakı” ya da Rusya/Çin/İngiltere/İsrail tarafından gizlice kaydedilip dünya kamuoyuna servis edilmiştir.

5- ABD Milliyetçileri (WASP’çılar), çökmeye, iflasa doğru giden ve liderliği zayıflayan ABD’yi tekrar lider yapmak ve tek kutuplu bir dünya inşa etmek için öngörülen bir stratejinin tartışıldığı bir toplantıda kayda alınmıştır ve bizzat kendileri tarafından kaydedilip dünya kamuoyuna servis edilmiştir.

6- Hem Gizli Dünya Devleti hem de ona karşı olan ABD milliyetçileri, dünyaya verilecek yeni şekil konusunda anlaşmışlar ve bu konuşma metnini bilerek, isteyerek birlikte dünya kamuoyuna servis etmişlerdir.

Konuşmada tarihe yapılan atıflar ve savaşın tarafları noktasında ortaya konan iki eksen ve Ortadoğu coğrafyasında vuku bulan olaylar göz önüne alındığında, yukarıdaki birinci ihtimal çok zayıf bir ihtimaldir.


  1. ve 4. İhtimaller söz konusu ise taraflar birbirlerinin oyunu bozmak amacıyla dünya kamuoyunu kendi saflarına çekmek, küresel bir ittifak kurmak, için bunu yapmış olabilirler. Ya da birbirlerini birlikte hareket etmeye razı etmek için de bunu yapabilirler.

   3., 5. ve 6. İhtimaller söz konusu ise o zaman böyle bir konuşma metnini bilerek, isteyerek yayınlamaktaki maksadın çok gerçekçi bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir.


  1. ihtimal en güçlü ihtimal olabilir. Konu ile ilgili yazdığımız önceki yazılardaki belgeleri göz önüne aldığımızda, Dünyaya verilecek şekil konusunda, ABD Milliyetçileri ile Neocon-Siyonist ittifakının menfaatleri birçok konuda örtüşmektedir. Bu nedenle anlaşmış olabilirler.

Sonuç: “Politikada Hiçbir Şey Tesadüf Değildir”

Video’daki Konuşmacının, “Bizim planlarımızda rastlantılara yer yok.” demesi ile 2. Dünya Savaşı’nda ABD başkanı F.D. Roosevelt’in “Politikada hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o hadisenin bu şekilde zuhur edeceğinin önceden planlandığından emin olabilirsiniz.” (3) demiş olması arasındaki örtüşmeyi göz önüne aldığımızda; Videodaki konuşmanın muhtevasının şer güçler tarafından öngörülen bir stratejinin varlığına işaret ettiğini ve konuşmanın ciddiye alınarak karşı bir stratejinin geliştirilmesinin zorunlu olduğunu söyleyebiliriz.

Gelecek yazıda bu konuşma metninin, mukayeseli bir analizi yapılacak ve konuşma, bilerek ve istenerek yayınlanmışsa, bunun muhtemel sebepleri tartışılacaktır.

Bu konuşma metninden çıkarılabilecek en önemli ders, vuku bulan olayların sadece görünür yüzüne ve aktörlerine değil; aynı zamanda görünmeyen yüzüne, arkadaki aktörlerine bakmak gerektiğidir.

Ayrıca, Şer ittifakının bu stratejisine karşı daha üst bir strateji ortaya koyabilmek için ülke içinde birlik ve beraberliği sağlayacak politikalar üretip uygulamaya sokmalıyız.

Abdülhak Molla’nın takriben 150 yıl önce yazdığı beyit(*), bugün olduğu gibi yarın da önemini koruyacaktır.

“Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz ü felâh;

Hazır ol cenge eğer ister isen sulh ü salâh.”

Kaynaklar

1- Part 1- http:// www.youtube.com/watch?v=cXFj2MbwSyU

Part 2- http:// www.youtube.com/watch?v=86XCCB0Dc5k

Part 3- http:// www.youtube.com/watch?v=MSa8NCfSEdl

2- Say, Z., Kontratak Şener Çelik Berkman 1; www.youtube.com

3- Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, S: 4-10, 1996

(*) “Bütün devletler, bu şekilde zafer ve kurtuluşa erişir;

Barış ve sükûn istiyorsan, savaşa hazır ol”.

 

14 Temmuz 2017 Cuma

İslâm Coğrafyası ve “Kaostan Kaynaklanan Düzen” Teorisi - 4: “Türkiye elini kirletecek”(!) mi?

 (Milli Gazete)

Giriş

“Baba Bush”un zamanında (1992) bir belgede; “Stratejimiz şimdi, gelecekte potansiyel bir küresel rakibin ortaya çıkışına meydan vermeyecek şekilde yeniden ayarlanmalıdır.” (1) denmektedir.

17 Eylül 2002’de kabul edilen ve 20 Eylül 2002’de kamuoyuna duyurulan “ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi (2002) (Bush Doktrini)” belgesinde; “Gücümüz, ABD’nin gücünü aşma ya da ona denk olma ümidiyle yeniden askeri yapılanmaya giden potansiyel düşmanları caydıracak kuvvette olmalıdır.” (2) denerek aynı amaç ve hedef tekraren vurgulanmıştır.

“ABD’nin Ulusal Askeri Stratejisi 2015” belgesinde (3), “ABD’nin iflasa doğru giden ekonomisinin” mutlaka düzeltilmesi ve “ABD’nin her alanda liderliğinin koruması” gerektiği ifade edildikten “Hiçbir büyük güç henüz ABD ile askeri bir çatışmaya giremez; ama ABD’nin büyük güçlerden biriyle askeri çatışmaya girme riski artmaktadır; böyle bir çatışmanın muazzam sonuçlar doğuracağı” ifade edilmektedir.

2000-2017 döneminde yayınlanmış belgelerde benzer ifadelerin kullanılmış olması, ABD’nin, “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(“Yaratıcı Yıkım”/”Düzeltici Savaş”)Teorisine uygun olarak kendi toprakları dışında olmasını öngördüğü “Küresel bir savaşa” hazırlandığı anlamına gelmektedir.

Bu yazıda, “Küresel savaşın” Ortadoğu’dan başlatılmak istendiğine dikkat çekilmektedir.

İsrail’in Bölge Stratejisi

İsrail bölgede “Kaostan Kaynaklanan Düzen” teorisine uygun bir strateji izlemektedir. Bölge ülkelerini birbiri ile savaştırarak bölmeyi ve bir güç olmaktan çıkarmayı hedeflemektedir. Aşağıda, konu ile ilgili iki dokümana yer verilmektedir.

Birincisi: Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te yayınlanan Kivunim (Yönelişler) dergisinde “80’li yıllar için İsrail’in stratejik planları” adlı makale.

Makalede, “böl, parçala, savaştır ve yok et” Siyonist stratejinin ana hatları özetlenmektedir:

“Bu ülkenin (Mısır) ayrı coğrafî eyaletlere bölünmesi, bizim Batı cephesi üzerinde, 1990’lı yıllar için siyasî hedefimiz olmalıdır. Böylece Mısır bir kere parçalandıktan ve merkezî iktidardan yoksun bırakıldıktan sonra, Libya, Sudan ve diğer uzak ülkeler aynı çözülmenin içine gireceklerdir. Yukarı Mısır’da bir Kıptî devletinin kurulması ve daha az öneme sahip bölgesel kimliklerin oluşturulması, barış anlaşması yüzünden şimdilik geciktirilmiş, fakat uzun vadede kaçınılmaz olan bir gelişmenin anahtarıdır.

Lübnan’ın beş eyalete bölünmesi... Arap dünyasının bütününde meydana geleceklerin müjdesini veriyor.

Suriye ve Irak’ın etnik veya dinî kıstaslar bazında belli bölgelere ayrılması,

uzun vadede, İsrail için öncelikli gaye olmalıdır. Bunun birinci safhası ise, söz konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.

Suriye’nin etnik yapıları, kendisini parçalanmaya hazır hâle getiriyor. Suriye’nin deniz sahili boyunca bir Şiî devleti, Halep’te ve Şam’da birer Sünnî devleti kurulabilir.

Her halükârda Huran’la birlikte Ürdün’ün kuzeyinde -belki de bizim Golan’ımız üzerinde- kendi devletini oluşturmayı ümid eden bir Dürzi kimliği de ortaya çıkabilecektir...

Petrolce zengin ve iç mücadelelerin pençesindeki Irak, İsrail’in nişan çizgisindedir. Onun dağılması bizim için Suriye’ninkinden daha önemlidir, zira Irak, yakın vadede İsrail için en ciddî tehlikeyi temsil etmektedir.” (4)

“80’li yıllarda İsrail’in stratejisi ne olmalıdır” belgesi, bugün değerlendirildiğinde, stratejiye uygun olarak Libya, Sudan ve Irak’ın bölündüğü; Suriye’de ise bölünmek üzere haritanın yeniden çizilmeye çalışıldığı görülebilir (Şekil 1). Libya, Suriye ve Irak’ın orduları, İsrail için tehlike olmaktan çıkarılmıştır ve her üç ülke iç savaşın neden olduğu bir kaosu yaşamaktadır.

İkincisi, emekli amiral ve İsrail gizli servisi MOSSAD eski başkanı AmiAyalon’un, 2012 yılında CarlieRose’a verdiği röportaj (5,6).

Ayalon röportajında, İsrail’in ana ve gerçek düşmanının şimdilik İran olduğu ve İran’ın güçlenmesinin mutlaka durdurulması gerektiğini belirtmektedir:

«Nükleer ve askeri bir güce sahip, batıya yaklaşmış bir İran bölgede lider ülke konumuna gelebilir. Nükleer ve askeri açıdan güçlü bir İran karşısında İsrail olarak ayakta kalamayız… İran ile ilgili durumun Gazze meselesinden daha önemli olduğu algısı oluşturulmalıdır.” (5,6)

Ayalon röportajında «fazla zamanımız yok» diyerek uygulanması gereken politikaları, ana hatları ile şöyle özetlemektedir (5,6):

“ Eğer biz Amerika’nın ya da bölgede başka ülkelerin desteğini almadan İran’a karşı koyarsak sadece basit bir tepkiyle karşılaşmaz çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalırız.

Ancak belli ülkeleri Sünni koalisyon gibi bir güç birliği kurmaya yönlendirir ve böyle bir koalisyonun parçası olabilirsek, bu durum ABD’nin de dikkatini çeker ve uluslararası tepkileri de bertaraf ederiz.

Temel problemin bölgede lider bir ülke olabilecek Şii İran’ın olduğunu kabul ettirebilirsek o zaman istediğimizi yaptırabiliriz. Böyle bir koalisyon için en uygun ülkeler Sünni yapıya sahip Türkiye, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan’dır… ‘Sünnileri İran’ın üzerine salacak politikalar üretmeliyiz.’’

Aralarında diplomatik temas bulunmayan İsrail ve Suudi Arabistan’ın gizli toplantılar yaptığı ve İsrail Dış İlişkiler Direktörü Dore Gold ile Suudi Arabistan›ın hükümet danışmanı Enver Eşki›nin, 2014-2016 döneminde 5 kez gizlice görüştüğü medyaya yansımıştır (5). Bu görüşmelerin uzantısında 2016 yılında Suudi Arabistan liderliğinde, aralarında Türkiye›nin de bulunduğu ülkeler, ‘Teröre Karşı İslâm İttifakı› adıyla yeni ittifak kurmuşlardır. Dikkat çeken nokta bu koalisyonda İran, Irak ve Suriye’ye yer verilmemiş olmasıdır. Dolayısıyla İsrail’in projesinin bu şekilde hayata geçirildiğini söyleyebiliriz. 3 milyon askerin yer alacağı bu yeni bir koalisyona Türkiye de asker göndereceğini açıklamıştı (5).

İsrail, İran’a karşı güçlü bir Sünni ittifak oluşturup elinin kuvvetlendirirken, bir taraftan Filistin’de çok rahat hareket etme imkânına kavuşmuş; diğer taraftan da bölgeyi 100 yıl sürecek bir kaosa sürüklemenin alt zeminini oluşturmuştur. Ancak 2017 yılında Trump’ınSuud görüşmesinden sonra Katar Krizi çıkarılmış ve İran’a karşı oluşan Sünni blok parçalanmış, Suud önderliğinde Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi bazı ülkelerin yer aldığı bir “Arap İttifakı” oluşturulmuştur. Bu yeni durumun süreci nasıl etkileyeceği, bölge ülkelerinin özellikle, Türkiye ve İran’ın izleyeceği politikalara bağlı olacaktır.

Türkiye’nin Katar’da Askeri Üs Kurması ve Katar Krizi

Türkiye, yaklaşık 100 yıl sonra İslâm coğrafyasında askeri boyutlu bir açılım içerisine girmiştir. Türkiye, Katar ve Somali’de askeri üs açma kararı almış, Katar yönetimiyle gerekli anlaşmaları yapmıştır. Türkiye ile Katar arasında 2007’de savunma sanayi işbirliği anlaşması, 2012 yılında askeri eğitim anlaşması ve 2015’de Türkiye-Katar Askeri İşbirliği anlaşması imzalanmıştır. Anlaşmaya uygun olarak hava, deniz ve özel birliklerden oluşan 3000 Türk askeri, eğitim ve ortak tatbikatlar için Katar’da yer alacak; iki ülke, karşılıklı istihbarat paylaşımında bulunacak ve Türkiye, “Katar’ı dış tehditlere karşı koruyacaktır.” (7). Suudi Arabistan, Türkiye’nin Katar’da üs kurmasını, genişleyen İran etkisini frenleyebilmesi açısından başlangıçta memnuniyetle karşılamıştır.

Medyada yer alan bilgilere göre Türkiye’nin, “Katar’ı dış tehditlere karşı korumasına” karşılık Katar da, “Türkiye- Rusya ilişkilerinin düzelmesi”, “Rus Turizmi nedeniyle Türkiye’nin zarara uğramaması” ve “Rus doğal gazının kesilmemesi” için Türkiye’ye yardımcı olacaktır (7).

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bir Oyun Oynanıyor Arkasındakileri Henüz Tespit Edemedik”

Katar krizi ortaya çıkar çıkmaz Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgede oynanan kirli oyunun, karanlık yüzüne dikkat çekecek bir açıklama yapmıştır:

“Terör örgütlerine karşı etkin bir mücadele verdiğini yakinen bildiğimiz Katar’ın bu şekilde izole edilmeye çalışılması hiçbir sorunun çözümüne katkı sağlamayacaktır. …Katar’ın bir terör zanlısı olarak tavsif edilmesini çok ağır bir itham olarak görüyorum. Burada farklı bir oyun oynanıyor. Bu oyunun arkasında kimler var şu anda henüz onu tespit edebilmiş değiliz. Bölgenin daha da karışması, için fırsat kollayanların umutlarını boşa çıkarmalıyız. (8)”

Katar dolayısıyla, Pakistan, İran, Türkiye ve Fas bir safta yer almışlardır. Böylelikle ‘Teröre Karşı İslâm İttifakı›, Katar Krizi ile birlikte “Arap İttifakına” dönüşmüş; Sünni- Şii fay hattına Sünni Dünya iç fay hattı eklenerek bölgede ABD’nin/Siyonizm’in/İsrail’in eli daha da kuvvetlendirilmiştir. İslâm coğrafyasındaki ülke yönetimlerinin birbirlerine karşı olan güven sorunu böylelikle daha da derinleşmiştir.

Katar krizinin bir manası, Siyonizm/ABD/İsrail, bir taraftan Türkiye’nin, İran karşıtı blokta yer almasını isterken; diğer taraftan da, bölgede kuvvetlenmesini istememektedir. Katar krizi ile bir taraftan Türkiye’nin Suud’un önderliğini yaptığı “Arap İttifakı” ile arası açılmış olacak; diğer taraftan, süreç iyi yönetilemezse, Katar, Türkiye’den koparılmış olacaktır.

Belki de dün Saddam’a oynanan oyunun bir benzeri, bugün Suud üzerinden Türkiye’ye oynanmak istenmektedir. Saddam önce İran’la savaştırılmış, ardından Kuveyt’e saldırması için teşvik edilmiştir. Kuveyt’e girer girmez de ABD, Irak’a savaş ilan etmiş, 1992 körfez operasyonunu başlatmıştır. Bugün Türkiye, hem İran’la, hem de Arap ittifakı ile karşı karşıya getirilerek bir bataklığa doğru çekilmek, “eli kirletilmek” (!) istenmiş olabilir.

Sonuç: “Türkiye’nin Ellerini Kirletmesi Gerekiyor”(!)

Stratfor Düşünce Kuruluşu’nun Başkanı, “Pentagon’la içli dışlı”, George Friedman ile 2011’de “Amerika’nın Sesi” radyosu uzun bir röportaj yapmıştır (9). Bu Röportajda Friedman, “Türkiye’nin ABD ile Avrasya ittifakı arasında bir tercih yapma mecburiyetinde” olduğunu ve normal olarak da “Türkiye’nin ABD safında olması gerektiğini” ifade etmektedir. Friedman’a göre Türkiye, ABD ittifakını tercih ettiği takdirde, ABD ile birlikte İran’la savaşmak zorundadır (9):

“Türkiye’nin karmaşadan uzak durması değil, karmaşanın parçası olması gerekiyor. Türkiye enerji konusunda Rusya’ya bağımlı. Rusya da tarihi olarak Türkiye’nin rakibi. Şu anda böyle görünmeyebilir; ama tarihsel gerçek bu. Rusya, Ermenistan’ı destekliyor. Azerbaycan ve Gürcistan’a baskı yapıyor. Bu nedenle Türkiye’nin diğer enerji kaynaklarına ihtiyacı var; bu kaynaklardan biri Azerbaycan ve Gürcistan’dan geçen boru hattı. …Burada “Türkiye’nin dünyanın en büyük petrol üreten ülkelerinden biri olan Irak’la ilgili politikası nedir?” sorusu öne çıkıyor. Elbette bu sorunun cevabı Kürt özerk bölgesi ve Türkiye’nin bu konudaki politikasıyla, Türk-İran ilişkileri ve Türk-Amerikan ilişkileriyle de kesişiyor. Mesele burada daha da karmaşık bir hal alıyor. Çünkü Irak’ın sunduğu her fırsat bir karmaşa içeriyor. Bu da Türkiye’ye sorunu çözmesi için bir fırsat sunuyor. Ama Türkiye’nin bu denklemi çözmesi için ellerini kirletmesi gerekiyor.” (9)

Friedman, “Türkiye’nin ellerini” İran’la “kirletmesi”, yani İran’la savaşması gerektiği teklifini, 6 yıl önce yaparken; ABD/Siyonizm tarafından çizilmiş bir strateji ya da yol haritasında Türkiye’ye biçilen rolün ne olduğunu da ortaya koymuştur.

Şu an Ortadoğu coğrafyasında vuku bulan olaylar, önceden çizilmiş olan bir stratejinin uygulanmasının sonuçlarıdır ve oynanan oyun ve aktörleri de bellidir.

Siyonizm’in politikaları açısından meseleye baktığımızda, “Siyon Önderlerinin Yedinci Protokolünde” öngörüldüğü şekilde bölgenin bir kaosa doğru sürüklendiğini söylememiz abartı olmayacaktır:

“Bize muhalefet eden devletlere, komşuları tarafından harp açtırabilecek

durumda olmalıyız. Eğer bu komşu devletlerde bize karşı birleşirlerse, bir dünya savaşı çıkarmalıyız.”(10).

Bütün bu gelişmelere karşılık unutmamamız gereken temel gerçek şudur:

“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen vardır.” (14 İbrahim 46)

Bunun için Allah’ın yardımını hak edecek bir müminler topluluğu olmalıyız.

Kaynaklar

1- Foster, J.B., ‘ Emperyalizmin Yeni Çağı’, Cosmo Politik, Sayı:6, Sonbahar 2003, S: 12-22

2- 2015’e doğru Global Trendler, Umran, Sayı 90, 91, Şubat, Mart 2002 Ek; “Global Trend 2015: A DialogAbouttheFutureWithNongovermentExperts, 2000.”

3- National Security Strategy, February 2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf

4- Garaudy R., İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları, İstanbul, 1996, S: 205-208;

Aydoğan Vatandaş, A.,Armagedon, TİMAŞ,

5- Kılıç, A., Haberdar (Analiz), 04.01.2016. “MOSSAD 4 Yıl Önce Planladı, Türkiye Ve Arabistan Harfiyen Uyguladı!;

http://www.haberdar.com/gundem/mossad-4-yil-once-planladi-turkiye-ve-arabistan-harfiyen-uyguladi-h12239.html?mnst=3541

6- AmiAyalon’un Konuşma Videosu; https://www.youtube.com/watch?v=PxlN5NKv8so

7- “Türkiye Katar’a Askeri Tehditlere Karşı Koruma Sözü Vermiş”,

Washingtonhatti.Com 06.06.2017; https://washingtonhatti.com/2017/06/06/turkiye-katara-askeri-tehditlere-karsi-koruma-sozu-vermis/

8- 07.06.2017 Tarihli Gazeteler; http://odatv.com/bir-oyun-oynaniyor-arkasindakileri-henuz-tespit-edemedik-0706171200.html

9- Avar, B., 26. 5. 2017.

10- Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971

7 Temmuz 2017 Cuma

İslâm coğrafyası ve “kaostan kaynaklanan düzen”/(Yaratıcı yıkım/düzeltici savaş)teorisi-3: “ABD’nin ulusal güvenlik strateji belgesi 2015”

 (Milli Gazete)

Giriş

Bu yazıda, “Küresel bir savaş mı” çıkarılmak isteniyor sorusunun cevabı, “ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 2015” (1) değerlendirilerek aranacaktır.

“ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi (2002) (Bush Doktrini)”

“Baba Bush”un zamanında (1992) Paul Wolfowitz’in başkanlığında savunma bölümü tarafından hazırlanan gizli bir belgede, gelecekte ABD’nin karşısına çıkabilecek bir güce müsaade edilmeyeceği belirtilmektedir:

“Stratejimiz şimdi, gelecekte potansiyel bir küresel rakibin ortaya çıkışına meydan vermeyecek şekilde yeniden ayarlanmalıdır.” (2)

17 Eylül 2002’de kabul edilen ve 20 Eylül 2002’de kamuoyuna duyurulan “ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi (2002) (Bush Doktrini)” belgesi ile ilgili olarak Kongrede yaptığı konuşmasında Oğul Bush, 10 yıl sonra, aynı amacı tekrarlamıştır:

“ABD, kendisi üzerinde, müttefikleri ya da dost ülkeler üzerinde kendi isteklerini gerçekleştirmek isteyen bir düşmandan gelen girişimleri alt edecek güce sahip olmalıdır ve gelecekte de sahip olacaktır... Gücümüz, ABD’nin gücünü aşma ya da ona denk olma ümidiyle yeniden askeri yapılanmaya giden potansiyel düşmanları caydıracak kuvvette olmalıdır.” (2)

“ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 2015” (1, 3-10)

“ABD’nin 2015 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi” önceki strateji belgeleri ve “2015 Yılına Doğru Küresel Trendler” adlı ABD Raporu (2000) üzerine inşa edilmiştir. Rapor; Giriş, Güvenlik, Refah, Değerler, Uluslararası Düzen ve Sonuç şeklinde 6 bölümden oluşmaktadır.

Raporun, “Kaostan Kaynaklanan Düzen” ile ilgili konularını ele alıp değerlendireceğiz.

ABD ve Liderlik (1,3-5)

Sovyetlerin yıkılmasından sonra “ABD’ye meydan okuyabilecek bir gücün ortaya çıkmaması için ABD, her şeyi yapmalıdır” tarzındaki ana yaklaşım, “ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 2015”in omurgasını meydana getirmektedir. ABD’nin her alanda lider olması gerektiğine/ lider olduğuna özel vurgu yapılmaktadır (1, 3-5):

* “Evrensel değerler” ve “uluslararası hukuk çerçevesinde” “amaçlara dayalı liderlik etmek” (leadwithpurpose),

* “Girişimcilik ve güçlü Amerikan ekonomisi ile Amerikan Ordusu’nun destekleyeceği” “güçlü liderlik İnşa etmek” (leadwithstrength),

* “Hukukun üstünlüğü, demokrasinin korunması gibi kriterlere” dayanan “örnek lider olmak” (leadbyexample),

* “Dünya barışı ve istikrar” için sorumluluğu paylaştırmayı öngören “partnerlerle (ortaklarla) birlikte liderlik etmek” (leadwithpartners),

* “ABD’nin askeri, ekonomik, kültürel ve diğer tüm unsurları üzerine kurulu “bütün enstrümanlarla liderlik etmek” (leadwithalltheinstruments of U.S. power),

* “Uluslararası düzlemde gücün değişken, göreceli ve dinamik bir olgu olmasından dolayı “uzun vadeli liderlik etmek” (leadwith a long-termperspective).

* Arkadan yöneterek liderlik yapmak (leadingfrombehind)

Bush Doktrininde olduğu gibi bu belgede de ABD, dünyada kendisine rakip tanımamaktadır.

Vekâlet Savaşları (1, 4, 6)

“Partnerlerle birlikte liderlik etmek” ve “arkadan yöneterek liderlik etmek” vekâlet savaşlarının ruhudur. Dolayısıyla ABD, küresel hâkimiyete giden yolu üzerinde engel gördüğü her şeyi, öncelikle vekâlet savaşlarını yöneterek, ortaklarını öne sürerek, kendisi arka planda kalarak yönetmek gibi bir strateji benimsemiştir. Belgede “Liyakatli ortaklarla birlikte liderlik edilecek”, “dünyanın birçok yerinde tek başına inisiyatif alınmayacak” ve “akıllı bir ulusal güvenlik stratejisinin sadece askeri güce dayanmadığının şuurunda olunacak” denmesi, vekâlet savaşlarının öne çekileceği ve ABD’ye zararı minimum olacak tarzda yürütüleceği anlamına gelmektedir.

Keza belgede, “Ortadoğu’da ortaya çıkan IŞİD ve benzeri terör tehlikeleri karşısında orduyu küçültme ve arkadan yönetme stratejisi uygulamaya devam edilecektir.” “…Şiddet yanlısı aşırılığın ideolojisi ve temel nedenlerine karşı koymak için diğer ülkelerle birlikte çalışma çabalarımız, teröristleri savaş alanından sökme kapasitemizden daha önemli olacaktır.” denmesi, vekâlet savaşlarına ağırlık verileceği anlamına gelmektedir.

“Afrika kıtasında çatışmaların patlak vermesi halinde, Afrika Birliği gibi bölgesel kuruluşların operasyonel kapasitesini güçlendirmek ve Afrika Barış Gücü da dâhil olmak üzere, askerle katkı yapabilen ülkelerin saflarını genişletmek” şeklindeki ifadelerden, vekâlet savaşlarının dünyanın her yerinde uygulanmak istendiği sonucunu çıkarmak mümkündür.

ABD bu yaklaşımı ile yerli işbirlikçiler aracılığıyla hedef ülkeleri kaosa sürüklemek ve “kaostan kaynaklanan düzen teorisine” uygun olarak da bölerek, yeni devletler oluşturmak istemektedir.

ABD’nin bugün Suriye ve Irak’ta PYD/YPG ve PKK’yı ortak seçmesinin sebebi, Irak ve Suriye’yi minimum zararla, kendi menfaatleri istikametinde rahatça bölebilmek ve bölgeyi kaosa sürüklemektir.

Kadife Darbeler (1, 4, 7, 8)

“ABD ulusal güvenlik strateji belgesi 2015” kadife darbe açısından incelendiğinde, kadife darbe yapma amacının, satır aralarına mahirane bir şekilde gizlenmiş olduğu görülmektedir:

“Dünyadaki siyasi değişimi etkili bir biçimde yönlendirmek için ABD’nin değerlerini yurt içerisinde yaşatırken küresel olarak da bu değerleri geliştirmesi gerekiyor. Ortadoğu’dan Ukrayna’ya, Güneydoğu Asya’dan Amerika’ya kadar, insanlar daha çok özgürlük ve sağlam kurumlar istiyor. Ancak bu istekler, kredisi tükenmiş otoriter devletlerin destekçileri tarafından aynı şekilde ters karşılık buluyor, bu da karışıklıklara neden oluyor. Son yıllarda güvenliğimize tehdit oluşturan bu çabalar demokrasi karşıtı otoriter devletler tarafından yükseltilmiştir, Rusya›nın Ukrayna›daki saldırganlığı ve Suriye iç savaşında IŞİD›in yükselmesi bunlar arasında.»

“Mevcut değerlere saygılı olmayan ülkeler, ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacaktır.”…“Yeni doğan demokrasiler desteklenecektir.” (Kadife darbelerin dış destek boyutu)

“ABD değerlerini paylaşmayan ülkelerde, genç liderlerle ve STK’larla ilişki kurulacak; Hükümet, iş ve sivil toplum alanlardaki geleceğin liderleri” belirlenecek ve “onların birbiriyle koordine olması sağlanacaktır…” (Hedef ülkede Kadife Darbe için lider ve çatı örgüt inşa etme boyutu)

Belgede Kadife darbeler için öncelikle hedef gösterilen ülkeler, “halkalarına yardım yapılacak ülkeler” olarak isimleri zikredilmektedir:

“ABD hükümeti, Venezuela gibi demokrasinin tam ifasının risk altında olduğu ülkelerin yurttaşlarının yanında yer alacak…”, “Küba halkının kendi geleceğini belirleme becerisini en etkin derecede arttıracak şekilde Küba’ya yönelik yeni açılımlar ilerletilecektir.”

Belgede, ayrıca ABD’nin,“Guatemala, El Salvador, ve Honduras gibi savunmasız ülkelerle daha derin işbirliği yapacağı” ve “Haiti’nin ve “öteki Kârayip komşularını yeniden inşasına/ sürdürülebilir bir kalkınmasına yardım edeceği” bilgileri yer almaktadır.

Dolayısıyla ABD, bu stratejik öngörüleriyle, Orta Amerika, Kolombiya ve Kârayipler’de Anti Amerikancı, Rusya ve Çin dostu olan tüm ülke yönetimlerini, kadife darbeler zinciri ile devirmeyi arzu ettiğini ifade etmiş olmaktadır.

Küresel İttifak Sistemi Kurarak Rusya ve Çin’i Kuşatmak (1, 3, 7, 8)

Belgede yer alan ABD liderliği ile ilgili geniş spektrum göz önüne alındığında ABD, minimum zararla maksimum kâr elde etmeye çalışmaktadır.Tehlikeli gördüğü ve gelecekte kendisine meydan okuyacak üç ülkeyi, Rusya, Hindistan ve Çin, özellikle Rusya ve Çin’i, ittifaklar zinciri kurarak kuşatmayı ve küresel güç olmalarını engellemeyi, bölgelerindeki ihtilafları körükleyerek bölgelerine hapsetmeyi hedeflemektedir:

“Güçlü bir Avrupa; küresel güvenlik sorunlarını aşma, refahı teşvik etme ve uluslararası normları belirlemede bizim vazgeçilmez ortağımızdır. Balkanlar ve Doğu Avrupa’daki ülkelerin Avrupa ve Avrupa-Atlantik entegrasyonu arzularını kararlılıkla destekleyeceğiz, Türkiye ile olan ilişkilerimizi dönüştürmeye (transformation) devam edeceğiz ve Kafkasya’daki bölgesel ihtilafların çözümünü teşvik ederken, bölgedeki ülkelerle bağlarımızı geliştireceğiz.”

“…Hindistan’ın kapasitesi, Çin’in yükselişi ve Rusya’nın saldırganlığı, bunların hepsinin, ana güç ilişkilerinin geleceğine önemli etkisi olacak.”

ABD, Rusya’yı kuşatmak amacıyla Balkanları, Kafkasları, Moldova ve Ukrayna’yı içine alacak şekilde NATO’nun genişletilmesini öngörmektedir. Asya ülkeleri ileilgili öngörülen şema ise “Çekirdek üyeler: Japonya, Güney Kore, Avustralya; Çevresel üyeler: Filipinler, Tayland, Yeni Zelanda; Derinleşen ortaklıklar: Hindistan, Endonezya, Vietnam, Malezya.” şeklindedir.

Ortadoğu’da İsrail, Ürdün, Körfez krallıkları ile ittifak zinciri kurulurken; Afrika’da ortak Afrika Birliği, Latin Amerika’da ana dayanak noktası, Kolombiya seçilmiştir.

Belgede, Afrika’ya hem askeri hem de ekonomik olarak çok özel bir ilgi gösterilmektedir. Ekonomik olarak ABD, “Afrika Büyüme ve Fırsat Eylemi’ni (AGOA), “PowerAfrica”, “TradeAfrica” ve “Doing Business inAfrica” girişimleri ile kıta üzerinde nüfuzunu sağlamlaştırmak ve Çin’in yayılmasını durdurmak istemektedir.

Asya Kıtasında ABD, Çin’i, “Güneydoğu Asya Devletleri Ortaklığı (ASEAN)” ile kuşatmak istemektedir.ABD, daha önce “ulusal güvenliğinin temeli ve ülke dışındaki etkisinin kritik kaynağı” olarak tanımladığı “Dünya Bankası ve IMF’yi yeniden yapılandırarak,“BRICS Bank* ve Çin›in Asya Altyapı Yatırım Bankası gibi, Batı kontrolünde olmayan alternatif kuruluşların yükselişini” durdurmak istemektedir.

2015 Ulusal Strateji belgesinde ABD, Hindistan’a çok özel önem vermekte, “Hindistan’la ilişki potansiyelinin kilidini açmak” ve “stratejik ve ekonomik ortaklığını güçlendirmek”, gelişen ve büyüyen yeni bir güç olarak Hindistan’ı, Rusya ve Çin’den kopararak yanına almak istemektedir.

ABD‘nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 2015’de en ilginç nokta, “Türkiye ile olan ilişkilerimizi dönüştürmeye (transformation) devam edeceğiz” şeklinde tek bir cümle ile Türkiye’nin yer almış olmasıdır. Bu noktanın üzerinde ayrıca özel olarak durulması gerekmektedir.

Sonuç: Kaos ve Küresel Savaş (1, 4, 6-10)

ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, “ABD’nin Ulusal Askeri Stratejisi 2015” raporunu açıklarken kullandığı bazı ifadeler, bir “küresel kaos” hatta bir “küresel savaş” öngörülerek belgenin hazırlandığı kanaatini oluşturmaktadır.

Belgenin “Uluslararası Düzen” bölümünde, “bugün halen devam eden uluslararası düzenin, ABD ve ona benzer değerleri savunan ülkeler tarafından 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulduğu ve ABD’nin bu alandaki sorumluluğunun daha fazla olduğuna” özel vurgu yapılmaktadır. Ayrıca belgede “Halbuki revizyonist bazı ülkelerin son dönemde sıklıkla dile getirmeye başladığı Birleşmiş Milletler’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığı” ve “dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun Amerikan liderliği ve BM yapısı altında bu şekilde bir düzenle hayatlarına devam etmek istedikleri”… “Aksi halde ABD’nin uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelere uygun hareketle, üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceği, bu değerlere saygılı olmayan ülkelerin ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacağının” ifade edilmesi, çok açık bir tehdittir.

Belgede “komşularının bağımsızlığını tanımayan ve hedefine varmak için şiddet kullanmaya hazır…” “Rus askerilerinin Ukrayna’nın doğusunda ayrılıkçılar safında savaştığı” ifade edilerek Rusya; “Asya-Pasifik bölgesinde gerilimlere neden olmakla” Çin suçlanmaktadır.

Raporun bütünü ve satır aralarına mahirane yerleştirilmiş cümleler göz önüne alındığında, ABD’ye göre “kaosun üç ana kaynağı” olduğu görülmektedir:

1- “Mevcut Kurulu Dünya düzenini değiştirmek isteyen, “Revizyonist” olarak nitelenen güçler”; Çin, Rusya ve Türkiye.

2- “Ciddi güvenlik kaygılarına neden olan ülkeler”; İran ve Kore DHC (Kuzey Kore).

3- “Devlet-altı yapılanmalar, şiddete başvuran aşırı örgütler”.

ABD hegemonyasına karşı çıkan ve bu düzenin değiştirilmesi için sürekli eleştiren, Çin, Rusya, İran, Türkiye ve Kore DHC (Kuzey Kore), raporda “revizyonist ülkeler” olarak tanımlanıp tehlikeli düşman kategorisine konmuşlardır. Kurulu küresel düzenin değişmesini istemek, savaş nedeni olarak kabul edilmekte ve “Revizyonist ülkelere” meydan okunmaktadır:

“Hiçbir büyük güç henüz ABD ile askeri bir çatışmaya giremez; ama ABD’nin büyük güçlerden biriyle askeri çatışmaya girme riski artmaktadır.”

Okuyucu, bu ifadeleri, Bush Doktrinindeki ifadelerle mukayese ettiğinde ABD’nin 2000 yılının başından beri bir “küresel savaşa” hazırlandığını kolaylıkla görebilecektir.

Bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral MatinDempsey’in, raporun tanıtımında, “ABD’nin büyük bir güçle düşük; fakat gittikçe büyüyen bir savaş ihtimalinin olduğu ve böyle bir çatışmanın muazzam sonuçlar doğuracağına” vurgu yapmış olması, “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(“Yaratıcı Yıkım”/”Düzeltici Savaş”)Teorisinin uygulanmak istendiği anlamına gelebilir.

*- (BRICS bank (New Development Bank/ Yeni kalkınma Bankası): BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ülkelerinin kurduğu kalkınma bankası).

Kaynaklar

1- National Security Strategy, February 2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf

2- Foster, J.B., ‘ Emperyalizmin Yeni Çağı’, Cosmo Politik, Sayı:6, Sonbahar 2003, S: 12-22

3- Örmeci, O., ABD’nin 2015 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, upa-admin, 13 Şubat 2015.

4- Erhan, Ç., ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, 10 Mart 2015

5- Dilek, C.,A., ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisinin Şifreleri ve Stratejide Türkiye’nin Yeri; http://www.21yyte.org/

6- AA, 2015, Beyaz Saray, Reuters, 2015.

7- Andrew Korybko, ABD 2015 Ulusal Güvenlik Stratejisinin Gerçek İçeriği, Global Research, www.medyasafak.net, 18 Şubat 2015;

8- Güller, M., A., Aydınlık Gazetesi, 10 Haziran 2015.

9- Meyssan, T., (Çev. Nizamettin Karabenk), ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Doktrini bir “Dünya Savaşı”nı mı içeriyor?, 11 Şubat 2015

10- Alagöz, E., A., Amerika’nın Yeni Güvenlik Stratejisi, 18 Şubat 2015

1 Temmuz 2017 Cumartesi

SOSYOLOJİK SAVAŞ AMAÇLI 15 TEMMUZ İHANET HAREKETİNİN BİR YILLIK DÖNEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ-1: Siyasi İktidara Rağmen Operasyonları Yürüten “GİZLİ KİRLİ EL” ve “GİZLİ KARANLIK GÜÇ” Kimdir?

(Umran Dergisi Temmuz 2017 Yazısıdır) 

'Göz O ki Dağın Arkasını Göre, Akıl O ki Başına Geleceği Bile'

Giriş

Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ile başlayan Taksim Kadife Darbe Süreci, 7 Haziran 2015 genel seçiminde amacına ulaşmış ve siyasal iktidarın tek başına iktidar olmasını engellemiştir. (Bu sürecin her bir aşaması yol boyu Milli Gazete ve Umran dergisinde değerlendirilmiştir.) Şer İttifakı(ABD-İngiltere-İsrail-AB)  Taksim Kadife darbe sürecini, bir siyasi iktidarı düşürmek amacıyla başlatmış olmakla birlikte Türkiye’yi Suriyeleştirmek ve Zihnen bölme amacını yol boyu öne çıkarmaya başlamıştır. Nitekim 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra bu gizli amaç, Güneydoğuda PKK’nin “Kıra Dayalı Şehir Gerillasına” geçmesi, KCK’nın dört ülkeyi hedef alan “sınırları belirsiz federasyonu” gündeme getirmiş olması ve bazı HDP’li belediye başkanlarının “Özerklik ilan etmeleri” ve “bulundukları bölgelerdeki petrolden pay” istemeye başlamaları ile dışa vurmuştur.

Dolayısıyla Kadife darbenin beyin takımının gerçek amacı, sadece bir siyası iktidarı devirmek değil Türkiye’yi Sosyolojik olarak ayrıştıracak, bölecek parçalayacak bir sosyolojik savaşı başlatıp derinleştirmekti. O nedenle 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi, Gülen Hareketini bir Truva atı olarak kullanan Şer İttifakının(ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-AB) Türkiye’ye karşı başlattığı sosyolojik savaş amaçlı askeri bir darbe girişimidir. (Sosyolojik Savaş, “sosyoloji teorilerinin savaş fenomenine uygulanarak, hedef toplumun işleyişine yöneltilen sosyolojik müdahaleleri ifade eden bir kavramdır.”(1). Sosyolojik savaşın biri içe (Sosyolojik savunma) biri de dışa dönük (Sosyolojik saldırı) olmak üzere iki boyutu/ekseni vardır).

Burada, 15 Temmuz 2016’dan günümüze kadar gelen süreçte etkili olan “gizli el”, “gizli güç” konusu ele alınıp değerlendirilecektir.

15 Temmuz İhanet Hareketi(“Askeri Darbe Kalkışması”) İle İlgili Cevaplandırılması Gereken Bazı Temel Sorula

15 Temmuz 2016 büyük bir ihanet hareketi olan askeri darbe girişiminin beyin takımının niyetlerini ve hedeflerini daha iyi anlayabilmek ve açığa çıkarabilmek için ve Türkiye’nin önümüzdeki günlerde daha az hata yapmasını sağlayabilmek için şu temel soruların cevaplarının, sağlıklı bir şekilde verilmesi gerekmektedir(2):

1-    7 Haziran 2015 Genel seçimlerinde 80 Milletvekili HDP kazanmış iken PKK neden “Kıra Dayalı Şehir Gerillası stratejisini” uygulayarak silahlı mücadeleyi başlatmıştır?

2-    Aynı anda KCK “Sınırları belirsiz bir federasyon sistemini” niçin seslendirmiştir?

3-    Bazı belediye başkanları niçin “özerklik ilan etmeye” kalkışmıştır?

4-    Kadife Darbenin Beyin Takımı, bütün bunların yapılmasını teşvik ederek taşeron örgüt HDP’yi niçin feda etmiştir?

Türkiye’den alamadığı ne vardı da buna mecbur kalmıştır?

5-    Truva atı olarak kullanılan Gülen Hareketi, 17 – 25 Aralık Olaylarında, İş dünyasında, medyada, yargıda, poliste ve askerde çok daha güçlü iken niçin askeri darbe yapmaya kalkmamıştır da, bütün bu alanlarda güç ve itibar kaybına uğradıktan sonra askeri darbeye kalkmıştır?

6-    Siyasi iktidarın her türlü iltifatına ve ikramına(“Ne istediniz de vermedik”) muhatap olan Gülen Hareketi, beş yıl daha hiçbir şeye karışmadan uyum içerisinde yoluna devam etmiş olsaydı, gücüne çok daha fazla güç katmış olacaktı.

Kadife Darbenin beyin takımının beş yıl daha beklemeye tahammülü olmamasının, acelesinin sebebi hikmeti nedir?

7-    Kadife Darbenin Beyin Takımı, Truva atı olarak kullandığı Gülen Hareketini niçin feda etmiştir?

Türkiye’den alamadığı ne vardı da buna mecbur kalmıştır?

8-    Kadife Darbenin Beyin Takımı, darbe sonrası bir yıl boyunca Türkiye’de nasıl bir sosyolojik ayrışma öngörmüş ve bunu ne derece başarabilmiştir?

9-    2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar hangi sosyolojik güçleri karşı karşıya getirmeyi, çatıştırmayı öngörmektedir?

Buna karşı alınması gereken tedbirler nelerdir?

10- Kadife Darbenin Beyin Takımı, Truva Atı olarak kullandığı Gülen Örgütü mensuplarını tasfiye etmek amacıyla devlette başlatılan operasyonları, sosyolojik savaş ajanları vasıtasıyla yönlendirmekte midir? Türkiye’de yeni sosyolojik fay hatları inşa etmekte midir?

11-  FETÖ ile ilgili yürütülen açığa alma-ihraç etme ve tutuklamalarla ilgili süreci kim yönetmektedir? Siyasal İktidar mı yoksa tüm darbelerde olduğu gibi, arkadaki karanlık güç mason-sabatayist-kripto Amerikancılar mı?

12- Şer ittifakının böyle bir operasyon çekme ihtimaline karşı siyasetin, sivil ve askeri bürokrasinin, kanaat önderlerinin ve tüm gönüllü kuruluşların yapması gerekenler nelerdir?

15 Temmuz İhanet Hareketinin(“Askeri Darbe Kalkışması”) Temel Özellikleri

 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimin temel özelliklerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz(3):

1-Çok yüksek bir profesyonellikle, acemilik, beceriksizlik iç içe olan bir darbe görüntüsü vardır ya da verilmiştir.


2- Kadife Darbeler çok iyi yapılmış bir analizin üzerine oturtulmuş olmalarına rağmen, bu askeri darbe girişiminde, bunca acemilik hangi amaç için ve niçin yapılmıştır? Ya da bu görüntü hangi amacı gizlemek için verilmiştir?

Geleceği daha iyi görebilmek ve tasarlayabilmek için bu nokta mutlaka sorgulanmalı ve açıklığa kavuşturulmalıdır.


3- Çok yoğun, çok amaçlı, çok kirli bir bilgi servis edilmekte; yoğun bir psikolojik harekât yürütülmektedir. “At izi İt izine karışmıştır”. Buna Siyasal iktidar niçin müdahale etmemekte ya da edememektedir?


4- 15 Temmuz Darbe Girişiminin unutulmayacak yönlerinden biri, Subay kadrosunun silahsız bir sivil halka silah doğrultması, kurşun sıkması, tankları üzerlerine sürmesi, ölümlere ve yaralamalara sebebiyet vermesidir. Bu açıdan halk ve millet düşmanı bir ihanet hareketidir.

Öncelikle askeri kışlalara saldırılmayıp (birkaç istisna hariç) silahsız bir halka saldırılmasının sebebi hikmeti nedir?


5- Bu vaka, hem askeri eğitimin hem de Gülen hareketi eğitiminin insanları “mankurtlaştırdığının” güzel bir örneği ve delilidir. Bu durum, asla unutturulmamalı ve nefretle hatırlatılıp anılmalıdır.


6- Medyaya yansıyan bilgilere göre MİT, askeri istihbarat, emniyet istihbarat, darbeden vaktinde haberdar olamamıştır. Askeri darbe yapılacağı, büyük bir maharetle gizlenmiş, ancak darbe günü saat 16’da ilk işaretleri alınabilmiştir. Bu kadar maharetle kendisini gizleyebilen bir operasyonun, bu kadar acemice davranmasının sebebi hikmeti nedir?

Bu durum, bugün ciddiyetle tartışılmalıdır.


7- Başbakan ve Cumhurbaşkanı darbe girişimi olduğuna ilişkin bilgileri, resmi istihbarat kaynaklarından zamanında alamamışlar ve başka kaynaklardan öğrenmişlerdir. Bunun anlamı nedir?


8-Genelkurmay başkanı ve Cumhurbaşkanı yaverlerinin Gülen Hareketi mensubu oldukları, yerli hiçbir istihbarat birimi tarafından anlaşılamamıştır. Her iki yaverin hain olması, izah edilmeye muhtaçtır.

Bu durumun sürekli haber konusu edilmesi ve diri tutulması da anlaşılabilir değildir. Halkın şuur altına yerleştirilen güvensizlik olgusu hiç göz önüne alınmamıştır. Niçin?


9-Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanını rehin alacak kadar profesyonellik gösteren darbeciler, bir darbenin başarılı olmasında en önemli unsurlardan birinin medya olduğunu görememiş ve zamanında medya kanallarını el koymayı düşünememişlerdir. Sadece TRT Haberi, o da darbe başladıktan çok sonra ele geçirip, ruhu ve özü olmayan bir darbe bildirisini okutmaları anlaşılabilir değildir. Türksat ve Digitürk üzerinden birçok TV kanalı susturulabilirken, işe profesyonel başlayan darbeciler, bunu, akıl edememişler, iletişim kanallarını ve elektrikleri kesmemişlerdir.


10-Darbe Girişimi, emir ve komuta zinciri içerisinde olmamıştır. Bu, ülke için bir avantaj olmuştur. Ayrıca çok önemli ordu birlikleri darbeye destek vermemiştir. Bunlar, darbecilere karşı ciddi bir harekette de bulunmamışlar; darbeciler de bunlara karşı ciddi bir harekette bulunmamışlardır. Bunun sebebi bilinmemektedir. Darbecilere polis güçleri karşı çıkmış, halka birlikte darbeyi etkisiz hale getirmişlerdir.


11-Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanı, rehin alınarak ordu ile tüm irtibatları kesilmiştir. Arka planda kendileri ile yerli ve yabancı kimler, ne konuştu, şimdilik bilinmemektedir. Bu konu berraklaştırılmalıdır.


12-Dün olduğu gibi bu gün de, bazı komutanların medyaya yansıyan ifadelerinde tezatlar mevcuttur.


13-Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanını rehin alacak kadar profesyonellik gösteren darbeciler, Cumhurbaşkanı ve Başbakanı zamanında rehin almayı düşünmemişler/düşünememişlerdir. Oysa darbede bu, ilk yapılması gereken iş olmalıydı. Daha da ilginç olanı, Başbakanın darbeci bir askeri konvoyun arasından geçip gidebilmesidir.


14-Darbeciler, İstanbul ve Ankara’da geçici olarak kısmen varlık göstermişlerdir. Bununla birlikte illerin vali ve emniyet müdürlerini darbe başlamadan önce eş zamanlı olarak kontrol altına almamışlardır. Neden?


15-Darbeciler, akşam 21.00-22.00 sularında İstanbul boğaz köprüsünü tek yanlı olacak tarzda kesmişler, emniyet, valilik ve büyük şehir belediyesinin önüne küçük ekipler göndermişlerdir. Köprüyü tek yanlı keserek darbe yapma girişiminde bulunmak, 15 Temmuz İhanet hareketinin/taşeron darbeci Gülen hareketinin en dikkat çeken özelliği olmuştur.


16-Darbeciler 18.00-19.00 sularında Ankara’da Genelkurmayın yollarını kontrol altına almış, Genelkurmay, MİT ve Meclisin üzerinden uçaklar uçurmuşlardır.


17-Nasıl bir Genelkurmay ki Darbeciler tarafından hiçbir çatışma olmadan ele geçirilmiştir. Darbeciler, ele geçirdikleri Genelkurmayın ikinci katına kadar sade vatandaşın girmesine mani olamamışlardır.


18-Bu ihanet hareketinin en ciddi görünür zaaflarından biri, Jandarma ve Hava Kuvvetleri merkezli bir darbe girişimi olması, kara kuvvetlerinde ciddi bir taraftarının olmamış olmasıdır. Böyle olmasına rağmen Hava kuvvetlerinden gerekli hava desteği darbecilere verilmemiştir. Fakat diğer taraftan da darbeye karşı olan hava kuvvetleri, darbecilerin elindeki uçak ve helikopterleri vurmaya teşebbüs etmemiştir.

Bir taraftan, dost-düşman askeri uçak şifreleri ileri sürülerek bunun mümkün olmadığı söylenirken; diğer taraftan da, bu darbenin arkasında ABD, NATO ve İncirlik üssünün bulunduğu iddia edilmektedir. Aradaki tezat, açıklanmaya muhtaçtır.


19-Havada darbeci uçaklar dolaşırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağının Marmaris’ten Atatürk Havalimanı’na doğru yola çıktığının ilan edilmesinin sebebi anlaşılır değildir. Ayrıca darbeci havacılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağını, Cumhurbaşkanının ifadesi ile “taciz etmişler”  ve fakat düşürmek için teşebbüste bulunmamışlardır. Bu askeri darbe girişiminin ilginç yönlerinden birisi de burasıdır.


20-Haziran 2016’da Şehzadebaşı ve İstanbul Atatürk Havaalanında canlı bomba eyleminde bulunarak katliam yapan PKK ve İŞİD gibi örgütler, Darbe Girişiminin olduğu gece ve sonrasında hiçbir eylemde bulunmamışlardır. Bu iki örgütü durdurabilen, eyleme sokmayan güç kimdir? 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra taşeron örgüt, PKK’yi Güneydoğu’da eyleme sokarak “kıra dayalı şehir gerillası” ile hendek savaşlarını başlatan, KCK’ya “sınırları belirsiz federasyon” ilan ettirten, bazı ilçeleri “özerk ilan ettirten” kadife darbenin beyin takımı şer ittifakı, böylesi bir dönemde, bu iki cinayet şebekesini niçin devreye sokmamıştır? 15 Temmuz İhanet Hareketinin en gizemli yanlarından biri de budur?


21- 15 Temmuz İhanet Hareketine karşı tüm partilerin birlikte hareket etmesi ve parti tabanlarının meydanlarda darbe karşıtı gösterilerde yan yana yer alması, önemli bir olgudur. Çok farklı fikir ve inanç mensubu insanların darbeye karşı tek yürek ve tek saf olması, Allah’ın bu millete en büyük lütuflarından biridir. Kalpleri Allah birbirine ısındırmıştır.

Bu psikolojik yakınlaşma, siyasi hesaplar uğruna feda edilmemeliydi.


22- MHP lideri Devlet Bahçeli, bu darbe girişimine, 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi, tam zamanında müdahale ederek, ülkücüleri sokağa çıkmaya ve darbeye karşı direnmeye davet etmiştir.


23- TBMM’ne milletvekillerinin girmesine mani olmayan/olamayan ve meclisteki silahsız milletvekillerini tutuklamayan darbeciler, meclisi niçin bombalamışlardır, anlaşılabilir değildir.


24- Keza MİT’i, Genelkurmayı, Meclisi, Emniyet Genel Müdürlüğünü, Özel Harekat Karargahını darbeciler niçin bombalamışlardır? Muhtemelen Genelkurmay başkanı ve Dört Kuvvet komutanı ile yaptıkları pazarlıklarda, kararlılıklarını göstermek için birilerine mesaj vermek istemişlerdir. Belki de bizim bilemediğimiz güçler, birbirlerine bu şekilde mesaj yollamış, pazarlık yapmışlardır. Ya da birileri, Ordunun itibarını sarsmak, itibarını zedelemek için bunu tezgâhlamış ve yaptırmıştır.


25- Bunun kadar önemli olan bir nokta da, Genelkurmayın, MİT’in, Meclisin, Emniyet Genel Müdürlüğünün, Özel Harekât Karargâhının ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin hava saldırılarına karşı hava savunma sistemlerinin olup olmamasıdır. Bu kurumların, hava savunma sistemlerinin olmaması, bir suç; devreye girmemesi de iki suçtur. Birileri tarafından devre dışı bırakılmış ve fakat zamanında farkına varılamamışsa bu da üç suçtur. Bunların hesabının kimden ya da kimlerden sorulacağı ayrıca tartışılması gerekmektedir.


26- 15 Temmuz Darbe Girişiminin tarih boyu unutulmayacak yönlerinden biri ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm halkı, zamanında meydanlara inerek darbeye karşı direnmeye ve mücadeleye davet etmiş olmasıdır. Zamanında yapılmış bir çağrı, milyonları sokağa, meydanlara indirmiş; millet meydanlara, tanklara ve toplara el koymuş, isyancıları derdest edip polise teslim etmiştir. Tankın önüne atlayan, tankın üzerine çıkan, zalimlerin üzerine korkusuzca yürüyen ve fakat aldatılmış, masum erleri de şefkat ve merhametle kucaklayıp bağrına basan bir halkın, karşı duramayacağı, direnip yıkamayacağı hiçbir beşeri güç olmadığı, görülmüştür. Bu direnişin, bu millete kazandırdığı en önemli özelliklerden biri de özgüvendir.


27- 15 Temmuz İhanet Hareketi, 1- MIT, Genelkurmay, Meclis ve Emniyet Genel Müdürlüğü hava savunma sistemlerini susturması, 2-MIT, Genelkurmay, Meclis, Emniyet genel müdürlüğünü bombalaması, 3- Başbakan ve Cumhurbaşkanından uzun bir süre hiç haber alınamaması, 4- Genelkurmay başkanı ve dört kuvvet komutanının ortadan kaybolması açılarından ele alındığında; ABD’deki ikiz kulelerin ve ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un 11 Eylül 2001’de Sivil uçaklar tarafından vurulmasına(“İkiz Kuleler olayı”) benzer bir özellik göstermektedir.(ABD’deki İkiz Kuleler ve Pentagon, Dört sivil yolcu uçağı tarafından vurulmuştur. ABD Başkanı ve Genel Kurmay Başkanı bir hafta ortalıkta gözükmemiştir. Bu olay, El Kaide üzerine yıkılarak önce Afganistan sonra da Irak, ABD tarafından işgal edilmiştir. Ekim 2001 Umran Dergisinde ayrıntılar mevcuttur).

Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkı meydanlara davet etmesinden sonraki evre de, “Arap Baharının” başlangıçta yaşanan evresine benzemektedir. O nedenle 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi/Askeri darbe Girişimi, “11 Eylül olayı” ile “Arap baharı” karışımı bir darbe girişimi özelliği taşımaktadır. Darbe ve Karşı darbe iç içe geçmiş vaziyettedir.

15 Temmuz Askeri Darbe Girişiminin Dış Beyni Siyonizm, İç Beyni Masonluk, Taşeronu, NATO ve Gülen Hareketi

15 Temmuz 2016 büyük ihanet hareketinde ortaya çıkan ilginç bir nokta, darbe girişiminde yakalanan bazı subayların üzerinden 1 Amerikan Doları çıkmış olmasıdır. Medyadaki değerlendirme şekline göre, bir dolar üzerinde ki P(Pensilvanya), F(Fethullah) harfleri ve seri numaraları, birbirlerini tanımayan darbecilerin, karşılaştıklarında birbirlerini tanımalarına, aynı örgüte mensup olduklarına ve aralarında hiyerarşi olduğuna ilişkin şifre olarak kullanıldığıdır(4). Bu mümkün olabilir. Ancak niçin 1 dolar da 5, 10 ya da 100$ değil. Bu sorunun bir cevabı olmalıdır.

1 Dolar üzerindeki ana sır ve mesaj, Rahmetli Erbakan’ın ısrarla gündeme getirdiği, Siyonizm’in Gizli Dünya Devleti Piramidinde gizlidir(Şekil-1). Siyonizm’in Gizli Dünya Devleti, piramit şeklinde yapılanmıştır. En üstten en alta doğru, kesin itaat içeren, kademeli hiyerarşik bir yapı vardır. En üstte herkesi gözleyen, kontrol eden göz ile en altta var olan insanlık arasında 3 ana düzlemde, kademeli bir yapı bulunmaktadır(5-7).





Şekil-1: 1 Dolar Üzerindeki Piramit


Bize göre darbede şifre olarak, 1 Doların kullanılmasının ana sebebi, hem piramitte yer alan tüm yapıya mesaj verilmek, hem de darbenin muhatabı olan ülkeye, yönetime özel mesaj verilmek istenmesindendir. “Karşınızdaki güç basit bir Gülen Örgütü değil biziz, ne yapacaksanız karşılığını bulacaksınız” tehdidinde bulunulmaktadır(7)

Darbe Girişimi sonrası, 16 Temmuz 2016 tarihinde, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, 15 Temmuz İhanet Hareketiyle ilgili çok cesur bir açıklama yaparak darbenin arkasında ABD’nin olduğunu ve ısrarla söylemiştir(8).

 1 Ağustos 2016’da Eski Genelkurmay Başkanı Org İlker Başbuğ, “darbe girişiminin ardında CIA’nın olduğuna inandığını” ifade etmiştir(9). Başbakan Binalı Yıldırım, isim vermeden Amerika'yı Türkiye'ye karşı bir savaşın içinde olmakla suçlamıştır(10).

15 Temmuz darbe girişiminin planları, önce NATO’un Afganistan ve Kosova üslerinde hazırlanmış; sonra da, Adana İncirlik üssünde planlara son şekli verilmiştir(11).

Darbe girişimi,  ABD'li ISAF komutanı John F. Campel, darbe girişiminden önce iki kez Türkiye'ye gelmiş, Erzurum ve Adana'daki Üslerde gizli görüşmeler yapmış ve orada ordudan tasfiye edileceklerin listelerini hazırlatmış ve darbe gecesi, “darbeyi İncirlik üssünden yönetmiştir”(12).

  NATO İncirlik üssü, sadece darbe planlarının yapılması için kullanılmamış; aynı zamanda darbe gecesi, darbecilere lojistik destek de sağlamıştır. 30 Temmuz 2016'da, basında, İncirlik'ten kalkan uçakların radar kayıtları yayınlanmıştır(13).

CIA ajanlarından Henry Barkey ve eski CIA Türkiye istasyon Şefi Graham Fuller, darbe öncesinde, Türkiye’ye gelip gizli toplantılar yapmışlardır(14).

29 Temmuz 2016’da, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel yaptıkları açıklamalarla tutuklanan darbecilere sahip çıkmışlardır(15,16).

Dünyada bu güne kadar gerçekleştirilmiş olan kadife darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı, Soros Merkezli Siyonist-Mason bir kadrodur. Bu, hedef ülkelerin dışında bir merkezdir. Hedef ülkelerde, ana stratejiye uygun bir şekilde Kadife darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içerisinde var olan, o ülkenin vatandaşı konumundaki Mason- Sabetayist-Siyonist-İşbirlikçilerden oluşan 2. Derecede bir beyin takımı daha vardır. Bu iki merkez, mevcut siyasi iktidara, sisteme/devlete, millete ve ülkeye karşı olan “gayrı memnun örgütleri”, bir “çatı kuruluş” etrafında(“Taşeron Yapı”-“Truva Atı”) birleştirerek (yönetimin üçüncü halkası) (Şekil-2), ana stratejiyi ve ana stratejinin öngördüğü tüm taktikleri, bunlar aracılığıyla hayata geçirmeye çalışmaktadır(17). Taşeron yapıda yer alan kadroların/yöneticilerin tümü, bu işbirliğinden haberi olmayabilir; ya da ortak düşmana/rakibe karşı çıkar birliği olarak meseleye bakabilirler. Fakat sonuç değişmemektedir.

Öyleyse Taksim kadife darbe sürecini yöneten yapı neyse, 15 Temmuz İhanet Hareketini de yöneten yapı aynıdır(Şekil-2). 15 Temmuz İhanet Hareketinin dış beyni Siyonizm; iç beyni Masonluk, taşeronu da  NATO ve Gülen Hareketidir. Dolayısıyla 15 Temmuz İhanet Hareketi, aynı zamanda sivil ve askeri bürokrasi içerisindeki Masonların besleyip büyüttükleri, yön ve şekil verdikleri bir darbe hareketidir(7).


Şekil-2: Kadife Darbelerin Yönetim Mekanizması 

Türkiye’ye Türkiye İçinde Operasyon Çeken “Gizli El”, “Karanlık Güç” Kimdir?

1963 yılında Başbakan İsmet İnönü, daha şahsiyetli bir dış politika izlenememesinin nedenini, Türkiye’nin kılcal damarlarına sızmış olan “yabancı insan unsurunun” var olması ile açıklamıştır(18). Eski bakan ve senatörlerden Kamuran İnan 1995 yılında, “Küresel güçlere ‘Hayır Diyenlerin’ başlarına gelen olaylara” ve “ülke içindeki gizli kuvvetlerin gücüne”(19) ısrarla dikkat çekmiştir. Keza eski dış işleri bakanı Sadettin Tantan, “Bu ülkede nüfuz casusları var” derken böyle bir gücün varlığına dikkat çekmeye çalışmıştır. Kim bu “nüfuz casusları”?

27 Mayıs darbesini organize eden, başlatıp yürüten güçlü ekip(14’ler), anı bir operasyonla(13 Kasım operasyonu), daha “başka bir güç tarafından” yurt dışına gönderilerek tasfiye edilmiştir(20). 27 Mayıs darbe sürecinde ‘6 Haziran olayı’ diye adlandırılan olayla ilgili Albay Talat Aydemir, arkadaşına yazdığı mektupta, ordu içerisinde gittikçe kuvvetlenen “Masonik bir hâkimiyetten” şikâyet etmiştir(20).

Türkiye’de Ordu ile halkı en keskin bir şekilde karşı karşıya getiren ve halkın temel değerlerine doğrudan cephe alan bir darbe özelliğinde ki 28 Şubat postmodern darbesi, Atilla İlhan’a göre Sabetayist-Masonik bir kadronun eseridir(21) ve  “12 Eylül yani Turgut Özal'dan İsmail Hakkı Karadayı'nın Genelkurmay Başkanlığına kadar olan dönem içerisinde yönetim tamamıyla dış merkezlidir.”(22).

Türkiye’de Gülen şantaj ve terör hareketi ile ilgili başlatılıp yürütülen temizlik operasyonları için Başbakan Yıldırım, 01.08.2016 tarihinde, özel bir açıklama yapmış ve süreçle ilgili bir yol haritası ortaya koymuştu:

“Açığa alınanlarla ilgili titiz bir çalışma yürütülüyor. İntikam duygusuyla değil, adaletle hareket edeceğiz. Darbecilere hesap soracağız. …Burada FETÖ’ye katılan, onlarla birlikte hareket edenlerin tespitinde de kılı kırk yaracağız. Bir sürek avına çıkmayacağız. Elimizdeki sağlam verilerle hareket edeceğiz. Yaşla kurunun birlikte yanmasına da asla izin vermeyeceğiz. Bu çok titiz bir çalışma gerektiriyor. Bu dönemler karambol dönemleridir. Birbirlerine karın ağrısı olanlar piyasaya çıkar, haksızlığa neden olabilirler. Onun için Başbakanlık’ta kriz merkezi kurduk, bakanlıklarda kurullar oluşturuldu. Haksız yere işlem görmüş olanlar olabilir, yoktur diye iddia etmiyoruz. Onun için yeni baştan ele alınacak, haklıyla haksız, suçluyla suçsuz ayırt edilecek. …Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK devreye girdi ve sistem tıkır tıkır işliyor. …Burada biz ölçüyü şöyle koyuyoruz. 17- 25 Aralık’tan sonra hala uyanmamış olanları masum kabul etmiyoruz. 17 Aralık buranın bir terör yapılanması olduğunun ortaya çıktığı tarihtir. Ondan sonra bunlara verilen destek hiçbir şekilde masum görülemez ve masum gibi muamele edilemez.”(23)

Fakat işin pratiğinin buna uymadığı kısa zamanda görülmüştür. Süreç bazı boyutları ile başbakanın açıklamalarının tersi istikametinde gelişmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konu ile ilgili değerlendirmesi, hem anlamlı, hem düşündürücü hem de üzücüdür: 

“Şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var… Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları o insanın bu işle hiç alakası yok. Ama o insana o yaftayı yapıştırıyor. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım."(24)

Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor? Açığa alma, ihraç etme ve tutuklama listeleri, kim tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanmıştır/hazırlanmaktadır/hazırlanacaktır? Bu soruların cevabı açık bir şekilde verilmelidir.

Diğer taraftan Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz, “15 yıldır tanıdığım, ‘o gece’ tankın önüne yatan, FETÖ düşmanı Oktay Kılıç'ın evi FETÖ'den aranıyorsa, bu operasyon ‘bize’ dönmüş demektir!” “Namaz kılanı Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi, Kadiri arasındaki farkı bilmeyen 28 Şubat’çılarla FETÖ temizliği yapılamaz.”(25), tarzındaki açıklaması, mesaj dolu ve daha da anlamlıdır.

Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor? Açığa alma, ihraç etme ve tutuklama listeleri, kim tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanmıştır/ hazırlanmaktadır/hazırlanacaktır?

Diğer taraftan Ahmet Taşgetiren’in bu konuda yol boyu yazdığı yazılarda adaletsizliğe, duyarsızlığa karşı feryat edip isyan etmesi, tehlikenin büyüklüğünü göstermesi açısından önemlidir(26-30).

Sürecin bu boyutuna ilişkin anlamlı ve tüyleri diken diken eden bir açıklama, AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk tarafından yapılmıştır:

“ İstanbul’da bir üniversitede bir fakültede herkes tarafından hakkında şehadet edilen tarihçesi de asla bu örgütle hiç ilişkisi olmayan bir öğretim üyesini bir dekan sırf kendisine itiraz etti diye bu alçak örgütün şemasına koymuş adamcağızı tasfiye ettirmek istiyor. …O adama yaptığın zulmü geri al! O adama yaptığın zulmü geri al! Herkes etrafında şahit ki o adam asla bu örgütün adamı değil, sen sırf senin hoşuna gitmediği için o adamı bu listeye dahil etmen zalimliktir.’’(31)

 

Öyleyse bu süreci, kim yönetiyor? Açığa alma, ihraç etme ve tutuklama listeleri, kim tarafından, nasıl ve hangi kriterlere göre hazırlanmıştır/ hazırlanmaktadır/hazırlanacaktır?

Olağanüstü hâl(OHAL) kapsamında çıkarılan 686 sayılı KHK ile 330’u akademisyen olmak üzere toplam 4464 kamu görevlisi ihraç edilmiştir. 686 sayılı KHK ile üniversitelerden yapılan akademisyen ihraçlarına, bugüne kadar AK Parti politikalarını destekleyen bazı köşe yazarları, STK yöneticileri, akademisyenler ve bazı AK Partili milletvekillerinden çok sert tepkiler gelmiştir. Bu açıklamalarda, Sinsi bir tezgâh var”, “Referandum darbesi bu!”, “Kriptolar Referandum darbesi yapıyor” “Bürokratik darbe bu”, “Kim yapıyor bu temizliği?” “Erdoğan'ın altı oyuluyor”, “Bu işin içinde bir iş var”, “Büyük provokasyon”, “Devlete adalet yakışır”, “Kim yaptı bu listeyi”, “AK Partiye operasyon” (32-37) gibi ifadelerin kullanılmış olması, önemlidir.

Diğer taraftan Başbakanlık Baş müşaviri Abdülkadir Özkan’ın yaptığı açıklamalarda, FETÖ ile ilgili yürütülen süreci siyasal iktidarın yönetmediği, siyasal iktidara rağmen başka gizli bir gücün bu süreci yönettiği ve sürecin siyasal iktidarı yıpratmasına rağmen siyasal iktidarın sürece müdahil olmadığı/olamadığını ifade etmesi çok daha anlamlıdır:

Kamu vicdanını yaralayan gelişmeler, bu iddiaların yüksek sesle dillendirilmesine de zemin hazırlıyor maalesef. İtirazların AK Parti'ye yakın çevrelerden ve parti tabanından geliyor olması, eleştirilerin dikkate alınmasını zorunlu kılıyor. Hukukî sürecin işletildiği bir dönemde, kimi yargı mensuplarının aldıkları sorunlu kararların hükûmeti zan altında bırakması, bunun siyasete fatura edilmesi sıradan bir sorun olarak görülemez. Darbeye bizzat destek verdiği bilinen örgüt mensubu bazı isimler sorgusuz sualsiz serbest bırakılırken örgütle dolaylı irtibatı olduğu iddia edilen kişilere yönelik operasyonların hız kazanması; gizli bir elin, bu süreci hükûmetin aleyhine çevirmeye çalıştığı şüphesini arttırıyor...

Türkiye'de yürütülen operasyonların FETÖ'nün yurt içinde önemli ölçüde güç kaybetmesine neden olduğu doğrudur. Ancak süreci akamete uğratmaya çalışan, başta da sözünü ettiğimiz gibi gizli bir elin müdahaleleri, örgütün Türkiye aleyhine ortaya koyduğu tezlerin Batı'da güçlenmesine zemin hazırlıyor.

…15 Temmuz'da bu örgütü araç olarak kullanan “aklın”, son bir kez daha şansını deneyebileceği ihtimalini göz ardı etmemek lazım. Bugün örgütün yurt içinde büyük ölçüde tasfiye edilmiş olması bu ihtimali zorlaştırıyor ancak sürece müdahil olan kripto örgüt mensuplarının hâlâ aktif olması dikkatli olmayı gerektiriyor.”(38)

AK Parti Gaziantep milletvekili Şamil Tayyar’ın,  CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine yaptığı açıklama da benzerdir:

“FETÖ’nün MİT Tırları operasyonu vatana ihanettir ve bu ihanetin içinde yer alan herkes yargıda bedelini ödemelidir. Ne var ki yargı süreci çelişkilerle dolu. Cumhuriyet yöneticileri Can Dündar ve Erdem Gül casusluk, devlet sırrını ifşa ve FETÖ’ye yardımla suçlandı. Mahkeme casusluk suçu bulmadı, FETÖ dosyasını ayırdı, sadece devlet sırrını ifşa eden Dündar’a 5 yıl 10 ay, Gül’e de 5 yıl hapis cezası verdi. Karardan 2 ay önce AYM Dündar ve Gül’ün tutukluluğunu basın hürriyeti açısından hak ihlali saydı, tahliye oldular. Dündar kaçtı. Dündar ve Gül’ü casusluktan aklayıp tahliye eden mahkeme, aynı dosyadaki CHP’li vekili casusluktan suçlu sayıp tutukladı. Dündar-Gül davasından Adil Öksüz, damatlar ve CHP milletvekiline uzanan yargı sürecindeki çelişkiler, sivil siyaset alanını daraltmaktadır. Özetle; AK partiye operasyon çekiliyor, darbe senaryosuna zemin hazırlanıyor.”(39)

Bizim, 22.07.2016- 7.10.2016 tarihleri arasında Milli Gazetede yazdığımız “Kadife Darbeden Askeri Darbeye” yazı dizisinde( 12 Makale), ısrarla dikkat çekmeye çalıştığımız tehlike, bu gün bu kardeşlerimizin isyan ederek söylemeye çalıştıkları tehlikeydi.  Bu tehlikenin bugün yüksek sesle seslendiriliyor olması, son derece sevindirici olup iyi bir gelişmedir.

“Gizli Karanlık El” ve “Gizli Karanlık Güç”:  Mason-Sabatayist- Kripto ABD Ajanları “Boğaz'daki aşiret” ve “Beyaz Türkler”in Eli ve Gücüdür


Siyası iktidara rağmen siyasi iktidarın aleyhine olacak tarzda bu operasyonu çeken güç,

kimdir? Bu gizli el kimin elidir? sorularının cevaplarını ararken duygusal davranılmamalıdır.

Bunun için bu yazının yukarıdaki kısmı tekrar ve aşağıdaki paragraf  da dikkatli bir şekilde

okunmalıdır:


"Türkiye'de 81 ilde yaklaşık 200 organizasyon lideri seçildi. Geçen ay(Ocak 2016)

Londra ve Santa Monica'da eğitimleri tamamlandı. Silent Circle mesajlaşma programı

ile iletişim kuruluyor. Bu programı, CIA bile çözemedi. Organizasyon liderleri, saat saat

operasyonu ezberlediler15 Temmuz'u Türkiye'de çok ama çok kişi biliyordu. Paralel

işadamları, askerler, Boğaz'daki aşiret ve Beyaz Türkler... Paralel işadamları,  "Bizi ....

komutanlar sattı!" diyor. Zincirde bir kopuş gerçekleşti ve girişim başarısız oldu. İkinci adımı

kimse bilmiyor. Acaba kendi aralarında TANGO denilen programdan iletişim sürüyor mu? Bir

de herkese gönderilen şifreli dolar'lar var!” (40).


Taksim Kadife darbe Sürecinin ve 15 Temmuz Askeri Darbe Girişiminin Dış Beyni Siyonizm, İç

Beyni Masonluk, Taşeronu, NATO ve Gülen Hareketi ise bu “gizli karanlık elin” ve “gücün” kim

olduğunu sormaya gerek yoktur. Bu gizli karanlık el ve güç, Mason-Sabatayist- Kripto ABD

Ajanlarınin eli ve gücüdür;  “Boğaz'daki aşiret” ve “Beyaz Türkler”dır. 

Sonuç: Türkiye’deki darbelerin Son Bulabilmesi için Mason ve Sabatayist Kadrolar, Öncelikli Olarak Sivil ve Askeri Bürokrasiden Tasfiye edilmelidir.

Masonlar, arka planda birbirlerinden haberli, ön planda birbirleri ile mücadele, çatışma halinde görülme becerisine sahiptirler. Masonları tehlikeli kılan, birbirlerine zıt, karşıt olan cemiyetler, yapılar içerisinde kolaylıkla faaliyet gösterebilmede ki yetenekleri ve her rengi alabilmeleridir(21).

Türkiye’deki kilit noktalarda masonların bulunmuş olması ve Türkiye’deki Sabatayist- Masonik Kadronun, ABD-İsrail-İngiltere ile iç içe olması, Türkiye’nin ana sorunudur(22). Bu yapı, Türkiye’den tasfiye edilmedikçe, Türkiye’deki kaos değişik adlar, görüntüler adı altında ve değişik örgüt yapıları ile devam edecektir. Türkiye, 1 Dolardaki Piramide, Piramitte yer alan Masonik yapıya dikkatini vermelidir.

15 Temmuz İhanet Hareketi, 28 Şubat Postmodern darbesinin çok daha hain ve kanlı bir şekli olarak sivil halka kurşun sıkmıştır. Bunu ve 1 Dolar şifresini göz önüne aldığımızda, Gülen Hareketi ile Türkiye’deki Masonik-Sabatayist Kadronun ittifak içerisinde olduğunu söyleyebiliriz.

Gülen Hareketinin çalışma şekli, şantaj ve darbe mantığı, yeni bir “İttihat Terakki”  ve “Haşhaşiler” vakasıyla karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir. O nedenle Gülen Hareketindeki Emanuel Karasular mutlaka deşifre edilmelidir.

Bugün üzerinde durulması gereken en temel konu, operasyonların yapılmasında, Mason-Sabatayist-Kripto Gülenciler-Kripto MOSSAD/CIA/MI6/BND ajanlarının, ihale mafyasının ve kifayetsiz muhterislerin etkilerinin nasıl kırılabileceğidir. Bunun için tüm dikkatlerin sadece Gülen Şebekesine yoğunlaştırılması yanlıştır.  Hepsi birlikte göz önüne alınmalı, çözümler buna göre üretilmelidir.

Verilecek mücadelenin, çok uzun süreli bir mücadele olacağı asla unutulmamalıdır.

O nedenle Gönüllü Kuruluşlar, bu süreçte duygusal davranmamalıdır.  Doğrusuyla ve yanlışıyla,  siyasi iktidarın konumuzla ilgili başarılı ve başarısız yönlerini ve 15 Temmuz İhanet hareketinin bir yıllık dönemini, gerçekçi bir şekilde birlikte tartışabilmelidirler. Bunu uzantısında, birlikte sorunu çözecek strateji, politika ve proje üretmelidirler.

Öncelikle Gönüllü Kuruluşlar, masonluğun ve yan kuruluşlarının kapatılması ve faaliyetlerinin yasaklanması için büyük bir kampanya açmalıdırlar.

Henüz Vakit Varken, Yarın Çok Geç Olabilir.

Kaynaklar

1- Çağlayan, Y., Osmanlıdan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş, Etkileşim, İstanbul, 2013, S: 43-45.

2-Can, B., Kadife Darbeden Askeri Darbeye-1: Bir Arka Plan, 22.07.2016 , Milli Gazete.

3-Can, B., Kadife Darbeden Askeri Darbeye-2: 11 Eylül İkiz Kuleler Provokasyonu İle Arap Baharı Karışımı Sosyolojik Savaş Amaçlı Bir Darbe Girişimi, 29.07.2016 Milli Gazete.

4 -Uğuroğlu, O., Darbenin Parolası: 1 Amerikan Doları,  Yeniçağ, 25.07.2016

5-Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, 1996.

6- Mars, T.,   İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2002.

7- Can, B., Kadife Darbeden Askeri Darbeye-4: Bir Dolardaki Sır: Dış Beyin Siyonizm, İç Beyin Masonluk, Taşeron Gülen Hareketi, 12.08.2016, Milli Gazete.

8- Can, B., Kadife Darbeden Askeri Darbeye-7: Üst Akıl ABD-NATO’ya Verilecek En Güzel Cevap: ABD ve NATO Üslerini Kapamak, 2.09.2016 Milli Gazete.

9- https://www.youtube.com/watch?v=zCFwGNff2Ys

10- http://www.aksam.com.tr/siyaset/basbakan-binali-yildirim-aciklama-yapiyor/haber-533653

11-  http://www.gazetevatan.com/incirlik-te-abd-lilerle-12-sir-toplanti-967820-gundem/

12- http://www.yenisafak.com/dunya/kalkismayi-yoneten-abdli-komutan-2499022

13- http://www.hurriyet.com.tr/iste-darbe-girisiminin-perde-arkasi-40149376

14- http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/23/15-temmuz-sabahi-abdli-o-isim-turkiyeye-gelmis

15- http://www.hurriyet.com.tr/abdden-cok-onemli-aciklama-40174899; http://www.cnnturk.com/turkiye/abdli-komutandan-turkiyedeki-darbeyle-ilgili-aciklama

16- http://www.milliyet.com.tr/-turkiye-uzerindeki-baskiyi-dunya-2287054/

17- Can, B., Kadife Darbeden Askeri Darbeye-5: Üst Akıl Siyonizm: “Nil’den Fırat’a Vaad edilmiş Topraklar”,  19.08.2016 Milli Gazete.

18-Eymür, M., Analiz, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1991, S: 120-121.

19- İnan K., Hayır Diyebilen Türkiye, Timaş, İst. (1995), s 28-35

20- Yavi, E.,  İhtilalci Subaylar, yazıcı yayınevi,  İzmir, 2003, S:385

21- İlhan, A.,  28 Şubat da, Son Operasyonlar da Cumhuriyet'in Savunma Refleksi,  Yeni Şafak, 24.04.2001

22- Coşkun, M, Çakmak, N., Attilâ İlhan'la Çeşitli Konulardan..., Röportaj,  Milli Gazete  22-23-24.03.2003.

23-Çelik, M., Yaşla Kuru Bir Arada Yanmayacak, Vatan 01.08.2016

24-Erdoğan'dan FETÖ operasyonları yorumu: At izi it izine karıştı, 07.09.2016, İHA

25-Mücahit Küçükyılmaz,06 Eylül 2016 Salı 17:20, twitter hesabı

26-Taşgetiren, A., FG ile akrabalığı var ama...belgelenemiyor, 24 Ağustos 2016, Star

27-Taşgetiren, A.,  FETÖ’cü tasfiyesi Mağduriyetler,  01 Eylül 2016, Star

28-Taşgetiren, A.,  Yan etkilere dikkat,  04 Eylül 2016, Star

29-Taşgetiren, A.,  Sorulması Gereken Sorular 06 Eylül 2016, Star

30-Taşgetiren, A.,  Hasbünallah 15.2.2017 Star; 

31-Arslan, H.,  Marmara İlahiyat’ta Haksız Tasfiye Rezaleti, Diriliş Postası, 30.08.2016

32-Akademideki İhraçlara 'İçeriden' Eleştiri, Al Jazeera 08 Şubat 2017;  aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/akademideki-ihraclara-iceriden-elestiri

33-Kaya, R., “KHK Listelerinin Yol Açtığı Hukuksuzluklara Son Verilsin!” Özgürder, 09 Şubat 2017, http://www.ozgurder.org/news_detail.php?id=4833

34-Babacan, N.,  Yanlışlar Düzelecek, Liste Yeniden Yök'e Gidecek, Hürriyet 10 Şubat 2017,http://www.hurriyet.com.tr/yanlislar-duzelecek-liste-yeniden-yoke-gidecek-40361102

35-Uğur, F., Adalet; Kıldan İnce, Kılıçtan Keskince,  15.2.2017, Türkiye Gazetesi

36- Emre A., Devlet Aklının Ötesinde,  Yeni Şafak, 09 şubat 2017

37 - Öztürk K.,  Alternatif İhraç Listesi, Yeni Şafak, 09 şubat 2017

38- http://www.milatgazetesi.com/feto-bati-nin-piyonu-haber-114729

39- Tayyar, Ş., Aydınlık, 16 Haziran 2017. Sayfa 9

40- Diler, E., Dolar Darbesi, Takvim, 26.07.2016

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...