(Milli Gazete)
Giriş
“Baba Bush”un zamanında (1992) bir belgede; “Stratejimiz
şimdi, gelecekte potansiyel bir küresel rakibin ortaya çıkışına meydan
vermeyecek şekilde yeniden ayarlanmalıdır.” (1) denmektedir.
17 Eylül 2002’de kabul edilen ve 20 Eylül 2002’de kamuoyuna
duyurulan “ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi (2002) (Bush Doktrini)”
belgesinde; “Gücümüz, ABD’nin gücünü aşma ya da ona denk olma ümidiyle yeniden
askeri yapılanmaya giden potansiyel düşmanları caydıracak kuvvette olmalıdır.”
(2) denerek aynı amaç ve hedef tekraren vurgulanmıştır.
“ABD’nin Ulusal Askeri Stratejisi 2015” belgesinde (3),
“ABD’nin iflasa doğru giden ekonomisinin” mutlaka düzeltilmesi ve “ABD’nin her
alanda liderliğinin koruması” gerektiği ifade edildikten “Hiçbir büyük güç
henüz ABD ile askeri bir çatışmaya giremez; ama ABD’nin büyük güçlerden biriyle
askeri çatışmaya girme riski artmaktadır; böyle bir çatışmanın muazzam sonuçlar
doğuracağı” ifade edilmektedir.
2000-2017 döneminde yayınlanmış belgelerde benzer ifadelerin
kullanılmış olması, ABD’nin, “Kaostan Kaynaklanan Düzen”/(“Yaratıcı
Yıkım”/”Düzeltici Savaş”)Teorisine uygun olarak kendi toprakları dışında
olmasını öngördüğü “Küresel bir savaşa” hazırlandığı anlamına gelmektedir.
Bu yazıda, “Küresel savaşın” Ortadoğu’dan başlatılmak
istendiğine dikkat çekilmektedir.
İsrail’in Bölge Stratejisi
İsrail bölgede “Kaostan Kaynaklanan Düzen” teorisine uygun
bir strateji izlemektedir. Bölge ülkelerini birbiri ile savaştırarak bölmeyi ve
bir güç olmaktan çıkarmayı hedeflemektedir. Aşağıda, konu ile ilgili iki
dokümana yer verilmektedir.
Birincisi: Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kudüs’te
yayınlanan Kivunim (Yönelişler) dergisinde “80’li yıllar için İsrail’in
stratejik planları” adlı makale.
Makalede, “böl, parçala, savaştır ve yok et” Siyonist
stratejinin ana hatları özetlenmektedir:
“Bu ülkenin (Mısır) ayrı coğrafî eyaletlere bölünmesi, bizim
Batı cephesi üzerinde, 1990’lı yıllar için siyasî hedefimiz olmalıdır. Böylece
Mısır bir kere parçalandıktan ve merkezî iktidardan yoksun bırakıldıktan sonra,
Libya, Sudan ve diğer uzak ülkeler aynı çözülmenin içine gireceklerdir. Yukarı
Mısır’da bir Kıptî devletinin kurulması ve daha az öneme sahip bölgesel
kimliklerin oluşturulması, barış anlaşması yüzünden şimdilik geciktirilmiş,
fakat uzun vadede kaçınılmaz olan bir gelişmenin anahtarıdır.
Lübnan’ın beş eyalete bölünmesi... Arap dünyasının bütününde
meydana geleceklerin müjdesini veriyor.
Suriye ve Irak’ın etnik veya dinî kıstaslar bazında belli
bölgelere ayrılması,
uzun vadede, İsrail için öncelikli gaye olmalıdır. Bunun
birinci safhası ise, söz konusu devletlerin askerî güçlerinin imha edilmesidir.
Suriye’nin etnik yapıları, kendisini parçalanmaya hazır hâle
getiriyor. Suriye’nin deniz sahili boyunca bir Şiî devleti, Halep’te ve Şam’da
birer Sünnî devleti kurulabilir.
Her halükârda Huran’la birlikte Ürdün’ün kuzeyinde -belki de
bizim Golan’ımız üzerinde- kendi devletini oluşturmayı ümid eden bir Dürzi
kimliği de ortaya çıkabilecektir...
Petrolce zengin ve iç mücadelelerin pençesindeki Irak,
İsrail’in nişan çizgisindedir. Onun dağılması bizim için Suriye’ninkinden daha
önemlidir, zira Irak, yakın vadede İsrail için en ciddî tehlikeyi temsil
etmektedir.” (4)
“80’li yıllarda İsrail’in stratejisi ne olmalıdır” belgesi,
bugün değerlendirildiğinde, stratejiye uygun olarak Libya, Sudan ve Irak’ın
bölündüğü; Suriye’de ise bölünmek üzere haritanın yeniden çizilmeye çalışıldığı
görülebilir (Şekil 1). Libya, Suriye ve Irak’ın orduları, İsrail için tehlike
olmaktan çıkarılmıştır ve her üç ülke iç savaşın neden olduğu bir kaosu
yaşamaktadır.
İkincisi, emekli amiral ve İsrail gizli servisi MOSSAD eski başkanı AmiAyalon’un, 2012 yılında CarlieRose’a verdiği röportaj (5,6).
Ayalon röportajında, İsrail’in ana ve gerçek düşmanının
şimdilik İran olduğu ve İran’ın güçlenmesinin mutlaka durdurulması gerektiğini
belirtmektedir:
«Nükleer ve askeri bir güce sahip, batıya yaklaşmış bir İran
bölgede lider ülke konumuna gelebilir. Nükleer ve askeri açıdan güçlü bir İran
karşısında İsrail olarak ayakta kalamayız… İran ile ilgili durumun Gazze
meselesinden daha önemli olduğu algısı oluşturulmalıdır.” (5,6)
Ayalon röportajında «fazla zamanımız yok» diyerek
uygulanması gereken politikaları, ana hatları ile şöyle özetlemektedir (5,6):
“ Eğer biz Amerika’nın ya da bölgede başka ülkelerin
desteğini almadan İran’a karşı koyarsak sadece basit bir tepkiyle karşılaşmaz
çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalırız.
Ancak belli ülkeleri Sünni koalisyon gibi bir güç birliği
kurmaya yönlendirir ve böyle bir koalisyonun parçası olabilirsek, bu durum
ABD’nin de dikkatini çeker ve uluslararası tepkileri de bertaraf ederiz.
Temel problemin bölgede lider bir ülke olabilecek Şii
İran’ın olduğunu kabul ettirebilirsek o zaman istediğimizi yaptırabiliriz.
Böyle bir koalisyon için en uygun ülkeler Sünni yapıya sahip Türkiye, Mısır,
Ürdün ve Suudi Arabistan’dır… ‘Sünnileri İran’ın üzerine salacak politikalar
üretmeliyiz.’’
Aralarında diplomatik temas bulunmayan İsrail ve Suudi
Arabistan’ın gizli toplantılar yaptığı ve İsrail Dış İlişkiler Direktörü Dore
Gold ile Suudi Arabistan›ın hükümet danışmanı Enver Eşki›nin, 2014-2016
döneminde 5 kez gizlice görüştüğü medyaya yansımıştır (5). Bu görüşmelerin
uzantısında 2016 yılında Suudi Arabistan liderliğinde, aralarında Türkiye›nin
de bulunduğu ülkeler, ‘Teröre Karşı İslâm İttifakı› adıyla yeni ittifak
kurmuşlardır. Dikkat çeken nokta bu koalisyonda İran, Irak ve Suriye’ye yer
verilmemiş olmasıdır. Dolayısıyla İsrail’in projesinin bu şekilde hayata
geçirildiğini söyleyebiliriz. 3 milyon askerin yer alacağı bu yeni bir
koalisyona Türkiye de asker göndereceğini açıklamıştı (5).
İsrail, İran’a karşı güçlü bir Sünni ittifak oluşturup
elinin kuvvetlendirirken, bir taraftan Filistin’de çok rahat hareket etme
imkânına kavuşmuş; diğer taraftan da bölgeyi 100 yıl sürecek bir kaosa
sürüklemenin alt zeminini oluşturmuştur. Ancak 2017 yılında Trump’ınSuud
görüşmesinden sonra Katar Krizi çıkarılmış ve İran’a karşı oluşan Sünni blok parçalanmış,
Suud önderliğinde Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi bazı ülkelerin
yer aldığı bir “Arap İttifakı” oluşturulmuştur. Bu yeni durumun süreci nasıl
etkileyeceği, bölge ülkelerinin özellikle, Türkiye ve İran’ın izleyeceği
politikalara bağlı olacaktır.
Türkiye’nin Katar’da Askeri Üs Kurması ve Katar Krizi
Türkiye, yaklaşık 100 yıl sonra İslâm coğrafyasında askeri
boyutlu bir açılım içerisine girmiştir. Türkiye, Katar ve Somali’de askeri üs
açma kararı almış, Katar yönetimiyle gerekli anlaşmaları yapmıştır. Türkiye ile
Katar arasında 2007’de savunma sanayi işbirliği anlaşması, 2012 yılında askeri
eğitim anlaşması ve 2015’de Türkiye-Katar Askeri İşbirliği anlaşması
imzalanmıştır. Anlaşmaya uygun olarak hava, deniz ve özel birliklerden oluşan
3000 Türk askeri, eğitim ve ortak tatbikatlar için Katar’da yer alacak; iki
ülke, karşılıklı istihbarat paylaşımında bulunacak ve Türkiye, “Katar’ı dış
tehditlere karşı koruyacaktır.” (7). Suudi Arabistan, Türkiye’nin Katar’da üs
kurmasını, genişleyen İran etkisini frenleyebilmesi açısından başlangıçta
memnuniyetle karşılamıştır.
Medyada yer alan bilgilere göre Türkiye’nin, “Katar’ı dış
tehditlere karşı korumasına” karşılık Katar da, “Türkiye- Rusya ilişkilerinin
düzelmesi”, “Rus Turizmi nedeniyle Türkiye’nin zarara uğramaması” ve “Rus doğal
gazının kesilmemesi” için Türkiye’ye yardımcı olacaktır (7).
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bir Oyun Oynanıyor Arkasındakileri
Henüz Tespit Edemedik”
Katar krizi ortaya çıkar çıkmaz Cumhurbaşkanı Erdoğan,
bölgede oynanan kirli oyunun, karanlık yüzüne dikkat çekecek bir açıklama
yapmıştır:
“Terör örgütlerine karşı etkin bir mücadele verdiğini
yakinen bildiğimiz Katar’ın bu şekilde izole edilmeye çalışılması hiçbir
sorunun çözümüne katkı sağlamayacaktır. …Katar’ın bir terör zanlısı olarak
tavsif edilmesini çok ağır bir itham olarak görüyorum. Burada farklı bir oyun
oynanıyor. Bu oyunun arkasında kimler var şu anda henüz onu tespit edebilmiş
değiliz. Bölgenin daha da karışması, için fırsat kollayanların umutlarını boşa
çıkarmalıyız. (8)”
Katar dolayısıyla, Pakistan, İran, Türkiye ve Fas bir safta
yer almışlardır. Böylelikle ‘Teröre Karşı İslâm İttifakı›, Katar Krizi ile
birlikte “Arap İttifakına” dönüşmüş; Sünni- Şii fay hattına Sünni Dünya iç fay
hattı eklenerek bölgede ABD’nin/Siyonizm’in/İsrail’in eli daha da
kuvvetlendirilmiştir. İslâm coğrafyasındaki ülke yönetimlerinin birbirlerine
karşı olan güven sorunu böylelikle daha da derinleşmiştir.
Katar krizinin bir manası, Siyonizm/ABD/İsrail, bir taraftan
Türkiye’nin, İran karşıtı blokta yer almasını isterken; diğer taraftan da,
bölgede kuvvetlenmesini istememektedir. Katar krizi ile bir taraftan
Türkiye’nin Suud’un önderliğini yaptığı “Arap İttifakı” ile arası açılmış
olacak; diğer taraftan, süreç iyi yönetilemezse, Katar, Türkiye’den koparılmış
olacaktır.
Belki de dün Saddam’a oynanan oyunun bir benzeri, bugün Suud
üzerinden Türkiye’ye oynanmak istenmektedir. Saddam önce İran’la savaştırılmış,
ardından Kuveyt’e saldırması için teşvik edilmiştir. Kuveyt’e girer girmez de
ABD, Irak’a savaş ilan etmiş, 1992 körfez operasyonunu başlatmıştır. Bugün
Türkiye, hem İran’la, hem de Arap ittifakı ile karşı karşıya getirilerek bir
bataklığa doğru çekilmek, “eli kirletilmek” (!) istenmiş olabilir.
Sonuç: “Türkiye’nin Ellerini Kirletmesi Gerekiyor”(!)
Stratfor Düşünce Kuruluşu’nun Başkanı, “Pentagon’la içli
dışlı”, George Friedman ile 2011’de “Amerika’nın Sesi” radyosu uzun bir
röportaj yapmıştır (9). Bu Röportajda Friedman, “Türkiye’nin ABD ile Avrasya
ittifakı arasında bir tercih yapma mecburiyetinde” olduğunu ve normal olarak da
“Türkiye’nin ABD safında olması gerektiğini” ifade etmektedir. Friedman’a göre
Türkiye, ABD ittifakını tercih ettiği takdirde, ABD ile birlikte İran’la
savaşmak zorundadır (9):
“Türkiye’nin karmaşadan uzak durması değil, karmaşanın
parçası olması gerekiyor. Türkiye enerji konusunda Rusya’ya bağımlı. Rusya da
tarihi olarak Türkiye’nin rakibi. Şu anda böyle görünmeyebilir; ama tarihsel
gerçek bu. Rusya, Ermenistan’ı destekliyor. Azerbaycan ve Gürcistan’a baskı
yapıyor. Bu nedenle Türkiye’nin diğer enerji kaynaklarına ihtiyacı var; bu
kaynaklardan biri Azerbaycan ve Gürcistan’dan geçen boru hattı. …Burada
“Türkiye’nin dünyanın en büyük petrol üreten ülkelerinden biri olan Irak’la
ilgili politikası nedir?” sorusu öne çıkıyor. Elbette bu sorunun cevabı Kürt
özerk bölgesi ve Türkiye’nin bu konudaki politikasıyla, Türk-İran ilişkileri ve
Türk-Amerikan ilişkileriyle de kesişiyor. Mesele burada daha da karmaşık bir
hal alıyor. Çünkü Irak’ın sunduğu her fırsat bir karmaşa içeriyor. Bu da
Türkiye’ye sorunu çözmesi için bir fırsat sunuyor. Ama Türkiye’nin bu denklemi
çözmesi için ellerini kirletmesi gerekiyor.” (9)
Friedman, “Türkiye’nin ellerini” İran’la “kirletmesi”, yani
İran’la savaşması gerektiği teklifini, 6 yıl önce yaparken; ABD/Siyonizm
tarafından çizilmiş bir strateji ya da yol haritasında Türkiye’ye biçilen rolün
ne olduğunu da ortaya koymuştur.
Şu an Ortadoğu coğrafyasında vuku bulan olaylar, önceden
çizilmiş olan bir stratejinin uygulanmasının sonuçlarıdır ve oynanan oyun ve
aktörleri de bellidir.
Siyonizm’in politikaları açısından meseleye baktığımızda,
“Siyon Önderlerinin Yedinci Protokolünde” öngörüldüğü şekilde bölgenin bir
kaosa doğru sürüklendiğini söylememiz abartı olmayacaktır:
“Bize muhalefet eden devletlere, komşuları tarafından harp
açtırabilecek
durumda olmalıyız. Eğer bu komşu devletlerde bize karşı
birleşirlerse, bir dünya savaşı çıkarmalıyız.”(10).
Bütün bu gelişmelere karşılık unutmamamız gereken temel
gerçek şudur:
“Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların
düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara
hazırlanmış düzen vardır.” (14 İbrahim 46)
Bunun için Allah’ın yardımını hak edecek bir müminler
topluluğu olmalıyız.
Kaynaklar
1- Foster, J.B., ‘ Emperyalizmin Yeni Çağı’, Cosmo Politik,
Sayı:6, Sonbahar 2003, S: 12-22
2- 2015’e doğru Global Trendler, Umran, Sayı 90, 91, Şubat,
Mart 2002 Ek; “Global Trend 2015: A
DialogAbouttheFutureWithNongovermentExperts, 2000.”
3- National Security Strategy, February
2015);http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf
4- Garaudy R., İsrail Mitler ve Terör, Pınar Yayınları,
İstanbul, 1996, S: 205-208;
Aydoğan Vatandaş, A.,Armagedon, TİMAŞ,
5- Kılıç, A., Haberdar (Analiz), 04.01.2016. “MOSSAD 4 Yıl
Önce Planladı, Türkiye Ve Arabistan Harfiyen Uyguladı!;
http://www.haberdar.com/gundem/mossad-4-yil-once-planladi-turkiye-ve-arabistan-harfiyen-uyguladi-h12239.html?mnst=3541
6- AmiAyalon’un Konuşma Videosu;
https://www.youtube.com/watch?v=PxlN5NKv8so
7- “Türkiye Katar’a Askeri Tehditlere Karşı Koruma Sözü Vermiş”,
Washingtonhatti.Com 06.06.2017;
https://washingtonhatti.com/2017/06/06/turkiye-katara-askeri-tehditlere-karsi-koruma-sozu-vermis/
8- 07.06.2017 Tarihli Gazeteler;
http://odatv.com/bir-oyun-oynaniyor-arkasindakileri-henuz-tespit-edemedik-0706171200.html
9- Avar, B., 26. 5. 2017.
10- Yaman K., İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder