(Milli Gazete)
Bu yazı serisinde, ümmetin içinde bulunduğu kaos, Kur’an’da çok
anlamlı ve çok önemli bir “anahtar/odak kavram” olan “Fitne” kavramı
çerçevesinde değerlendirilmekte, dersler çıkarılmakta ve tekliflerde
bulunulmaktadır.
Geçen iki yazıda fitne kavramının “anlam alanı” (semantik
alanı) ve fitne kavramının dört boyutu ele alıp incelenmiştir. Burada, Allah
tarafından fitne kavramı kapsamında imtihana tabi tutulmuş olan Semud Kavminin
durumu ele alınıp incelenecektir.
SEMUD KAVMİ
Hz. Salih’in peygamber olarak gönderildiği Semûd kavmi,
Arabistan’ın kuzey-batı kısmında yer alan, günümüzde el-Hicr denilen
bölgede-Hicaz ile Şam arasında- yaşamış, Arabistan’ın Âd›dan sonra en yaygın
kavmi olarak bilinen eski bir Arap kavmidir (1-3).
Kur’an Semud Kavminden, Âd kavminden sonra, hemen hemen aynı
coğrafi bölgenin “ovalarında”, “bahçelerinde, pınar başlarında, salkımları
sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde yaşayan”, “konaklar yapan” ve
“dağları ustalıkla yontarak evler yapabilen”, “yeryüzünde sağlamca
yerleştirilen”, Allah tarafından nimetlendirilen bir kavim olarak bahseder
(7/74; 26/141-152). Yalnız su kaynakları kıt olan bir bölgede yaşamaktadır
(4).
Kur’an’da Semud kavminin geçtiği ayetlere göre, Semud
kavminin iki temel özelliği vardır. Birincisi halk, Müstekbir ve mustazaf
olarak iki ana sınıfa ayrılmış ve müstekbirler, mustazaflara zulmetmektedirler
(7/75-76; 11/62). İkincisi, Semud kavminin çeteleşmiş olması ve toplum içinde
“Dokuz Farklı Çetenin”/”Dokuzlu Çetenin” (27 Neml 48) var olmasıdır. Ayette
geçen “Tis’atü Reht” kelimesinin anlamlandırılmasında, müfessirler arasında
ihtilaf vardır. Bir kısmı kelimeyi “dokuz farklı çete” olarak anlamlandırırken
bir kısmı da bu kelimeyi, “dokuz kişilik özel bir çete” olarak yorumlamışlardır
(5,6). En doğrusunu Allah bilir.
Semud kavminin ismi, Kur’an’da, 7/73-79; 11/61-68;
26/141-159; 27/45-53; 54/23-31; 91/11-15; 14/9; 22/42; 25/38; 38/13; 40/31;
41/13, 17; 50/12; 51/43-45; 69/4, 5; 85/18 ayetlerinde yer almaktadır. Bu
ayetlerin analizinden Semud kavminin fitne kavramı kapsamında imtihana tabı
tutulma sebeplerini ve sonuçlarını öğrenebilmekteyiz.
Allah’ı ilah ve rab olarak kabul etmemekten kaynaklanan
aşırı sınıfsallaşma, çeteleşme, lüks ve israf içerisinde yaşama ve kirlenmeden
dolayı Allah, Hz. Salih’i, Semud kavmini uyarmak ve doğru yola getirmek üzere
göndermiştir.
GENEL OLARAK TOPLUMLARIN İMTİHAN EDİLMESİ
Peygamberlerin yoluna tabi olanlarla İblis-Tağut’un yoluna
tabi olanların birbirinden ayrılması, arındırılması, saflarının berraklaştırılarak
cennet veya cehenneme yollanması ile ilgili ilahi denklemde genel bir imtihan
sistemi mevcuttur. Kur’an’da imtihana tabı tutulan birçok kavmin ismi geçmekte
ve imtihan sonuçları açıklanmaktadır (14/9; 22/42; 25/38; 38/13; 40/31; 41/13,
17; 50/12; 51/43-45; 69/4, 5; 85/17-8). Ancak bunlardan Semûd kavminin,
İsrâiloğullarının, Firavun’un kavminin ve Hz. Musa’nın kavminin imtihan
edilmesi ile ilgili kullanılan kavram, diğerlerinden ayrı olarak Fitne
kelimesidir. Bu dört kavimle ilgili çok geniş anlamı olan fitne kelimesinin
kullanılmasının özel bir yönü olması gerekmektedir.
Peygamberler, kirlenmenin yaygınlaşıp tefessüh boyutuna
geldiği, zulmün yaygınlaştığı, sömürü çarkında mağdur ve mazlumların ezildiği
dönemlerde insanlığa gönderilmektedir. Peygamberlerin amacı, kalbi, nefsi,
gönlü şirk bataklığında kirlenmiş, yolunu şaşırmış olan insanlığın, şirk
bataklığından kurtarılarak arındırılması, sıratı müstakime çıkarılarak Allah’ın
rızasına uygun bir hayatı yaşamasını sağlamaktır. O nedenle tüm peygamberler
şirke savaş açmışlar Allah’tan başka ilah ve rab olmadığına, ibadetin yalnız ve
yalnız Allah’a yapılmasına davet ederek işe başlamışlardır. Bu davetle de
toplumların imtihanı başlamıştır.
SEMUD KAVMİNİN TABİ TUTULDUĞU İMTİHAN
Semud kavmine peygamber olarak gönderilen Hz. Salih,
kavmini, “Allah’tan başkasına kulluk yapmamaya”, “ibadet etmemeye”, “Allah’tan
başkasını Rab ve İlah olarak kabul etmemeye”, “Allah’tan sakınmaya”,
“yeryüzünde bozgunculuk yapmamaya” davet etmiştir (7/73; 27/45; 11/61;
26/141-152). Ancak Hz. Salih’in yaptığı bu çağrıya, kavminin “refahtan şımarıp
azan önde gelenleri” karşı çıkmışlardır (14/9; 41/13, 17). Hz. Salih’in daveti
karşısında toplum, “birbiriyle çekişen, düşman iki zümreye ayrılmıştır”
(27/45).
Semud kavmi içerisinde meydana gelen bu kamplaşmada,
“Refahtan Şımarıp Azan Önde Gelenleri” İle “Dokuz Farklı Çete”/”Dokuzlu Çete”,
Hz. Salih ve ona iman edenleri, “atalarının yolundan ayrılmakla” suçlayıp
onlara fiziki ve psikolojik baskı uygulamaya başlamışlardır (7/75-76; 11/62; 26/153-154;
54/24-25). Hz. Salih’in “büyülenmiş olduğunu” ileri sürerek peygamber olduğuna
dair “delili getirmesini” istemişlerdir (7/73-77; 26/153-154).
Allah, onlara, kıt olan su kaynaklarını kendileri ile
paylaşacak olan çok özel bir deveyi delil olarak göndermiştir. Allah; Semud
kavminin sahip olduğu kıt su kaynaklarını, “deve ile nöbetleşe
kullanacaklarını” ve “otlaklarda devenin rahat bir şekilde otlayacağını”, “ona
zarar vermemelerini, zarar verdikleri takdirde acıklı bir azapla
cezalandırılacaklarını”, Semud kavmine bildirmiştir (54/27-29; 7/73-77;
11/63-65; 26/155-157; 91/13-14).
Ayetlerden anlaşıldığı kadar, delil olarak gönderilen deve,
olağanüstü özelliklere sahiptir. Bu olağanüstülük, su ve otlakların paylaşımı
açısından Semud kavminin aleyhine olan bir olağanüstülüktür. Semud kavmi için
çok önemli stratejik bir madde olan kıt suyun, deve ile Semud kavmi arasında
nöbetleşe kullanılması, Semud kavminin karşı karşıya kaldığı imtihanın
büyüklüğünün bir ölçüsü olup bu durum, fitne kavramı ile ifade edilmektedir.
Bir deve ile su ve otlakları paylaşmak, ateşle imtihan edilmek demektir.
Böylelikle “halisini sahtesinden ayırmak için altını potaya atıp eritmek, bir
şeyi arıtmak” (fitne) bağlamında toplum saflaştırılarak ayrıştırılmak
istenmiştir (3).
Ancak Semud kavmi, Allah’ın deve ile ilgili koyduğu
kurallara/hukuka uymamış; Allah’ın gönderdiği “deveyi, öldürerek” Allah’a isyan
etmiştir (7/73, 77; 26/155-157; 54/29; 91/13-14; 91/13-14). Semud kavmi,
bununla da yetinmeyerek Hz. Salih’e “Ey Salih, eğer gerçekten Allah’ın
elçilerinden biriysen, haydi getir şu bizi korkutup durduğun azabı!” (7/73, 77)
diyerek meydan okumuştur. Allah’ın azabının gelmesini, Allah’ın elçisi olmanın
bir delili olarak görmeleri, kendileri için sonun başlangıcı olmuştur.
Semud kavminin imtihanı için fitne kelimesinin
kullanılmasının bir diğer sebebi, Semud kavmi içerisinde meydana gelen
çeteleşme olabilir. İbni Kesir’e göre bu çete/çeteler, sadece topluma baskı
yapmakla kalmamakta aynı zamanda da iş ve ticarette ahlaksızlığın öncülüğünü
yapmaktadırlar. Ticarette para birimi olarak kullanılan altın ve gümüşü,
“kenarlarından kırparak” hırsızlık yapmaktadırlar (6). Bu hırsızlar şebekesi,
Hz. Salih’in getirdiği değer sisteminin kendi düzenlerini bozacağını gördükleri
için Hz. Salih’i öldürmeye karar vermişlerdir:
“Biz gece ona ve ailesine baskın verelim, sonra da onun
dostuna, ailesinin yok edilişinde bulunmadık, şüphesiz biz doğru söylüyoruz,
diyelim” diye aralarında Allah’a yemin ettiler.” (27/49).
Önce deveyi öldürmeleri, sonra da Hz. Salih’i öldürmeye
kalkmalarından dolayı Allah, Semud Kavmine, “üç gün mühlet vermiştir”
(11/63-65). Sonra da, “suçlarından dolayı onların üzerine katmerli bir azap
indirmiş”, onları “yerle bir eden” “bir tek çığlık” göndererek “ağıldaki çalı
çırpı olan kuru ot haline çevirmiştir” ( 51/43-45; 54/31; 91/13-14).
Böylelikle kurdukları tuzaklar, Allah tarafından tarumar
edilip sonları, gelecek nesiller için bir ibret ve ders konusu olmuştur:
“Onlar bir düzen kurdular. Biz fark ettirmeden düzenlerini
bozduk.
Hilelerinin sonunun nasıl olduğuna bir bak! Biz onları ve
kavimlerini, hepsini, yerle bir ettik. İşte, haksızlıklarına karşılık çökmüş
bulunan evleri! Bunda, bilen bir millet için şüphesiz, ders vardır.” (27/50-52)
SONUÇ: 15 TEMMUZ İHANET HAREKETİ SONRASINDA TÂBİ
TUTULDUĞUMUZ FİTNENİN (İMTİHAN) BİR BOYUTU
Dini bir söylemle ortaya çıkan Gülen hareketi zamanla şer
ittifakının (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm) kontrolüne girerek bir taşeron
örgüt haline gelmiştir. Devlet ricalinin kendilerine ödül verip ödül almasından
yararlanarak, devletin değişik kademelerine (özellikle, üniversite, maliye,
polis, yargı, ordu) yerleşmişlerdir. Maliye-polis-yargı-ordu düzleminde
oluşturdukları tehdit-şantaj-çete mekanizması ile hâkim oldukları her yerde,
kendilerinden başkalarına tuzak kurarak, şantaj yaparak yok etmeye çalışmışlar;
hukuklarını çiğnemişler, mal ve makamlarına “kanunen ve cebren” ortak
olmuşlardır.
Semud kavminin “refahtan şımarıp azan önde gelenlerinin” “su
nimetini ve otlakları”, Allah’ın gönderdiği deve ile paylaşmamaları gibi bunlar
da, bulundukları her yerde, Allah’ın hiçbir nimetini, Allah’ın kullarından hiç
kimseyle, özellikle de Müslüman kimliklilerle, hiçbir şekilde paylaşmak
istememişlerdir. “İki Davalı Kıssasında” olduğu gibi, Başkalarının “bir koyununu”
kendilerinde var olan “99 koyuna katmak” için şantaj ve tehdide başvurmuşlardır
(38 Sad 24). Bulundukları her yerde “İnsanlar arasında hak ile hükmetmemişler”,
“hevaya uyarak Allah’ın yolundan sapmışlar” ve de saptırmışlardır (38 Sad 26).
“Güç zehirlenmesine” uğramışlardır.
Bütün bunlarla yetinmeyip tıpkı Semud kavmindeki “Dokuz
Çete” gibi (27/49) 15 Temmuz Gecesi, ani bir Askeri darbe girişimi ile
Türkiye’ye el koymak istemişlerdir. Sonra da “Dokuz Çete”nin, “Onun dostuna,
ailesinin yok edilişinde bulunmadık, şüphesiz biz doğru söylüyoruz”, dedikleri
gibi bunlar da, “bu darbe girişimi ile bizim herhangi bir ilişkimiz yok”
demektedirler.
Onlar o gece “Dokuz Çete”nin yaptığı gibi bu millete bir
tuzak kurmuştu, “Allah da onlara bir tuzak kurmuştu” (27/50-52; 14/46); fakat
onlar, bunun farkında değillerdi.
Semud kavminin helak edilmesi ile ilgili bir ayette “Bunda,
bilen bir millet/toplum için şüphesiz, ders vardır.”(27/52) denmektedir. Semud
kavmini ve Gülen tehdit-şantaj-çeteleşme hareketini göz önüne aldığımızda;
bunların her ikisi de, fitne sistemine/İmtihana tabı tutulmuştu. Gerekli dersi
alamadıkları için helak olmuşlardır. O nedenle 15 Temmuz ihanet hareketinden
Müslümanlar gerekli dersleri çıkarabilmelidir. Bu yazının konusu ile ilgili
olarak çıkarılabilecek dersler şunlar olabilir:
* Gülen hareketinden doğan boşluğu doldurmak aşk ve
şevkiyle, hiç kimse ve hiçbir yapı, başkaları için iftira, dedikodu
mekanizmasını çalıştırmamalı; tuzak kurmamalıdır.
* Genel olarak herkesin, özel olarak da farklı cemaat,
hareket, tarikat, teşkilat ve parti mensuplarının (ister dindar isterse dinsiz
olsunlar, ister ayık isterse sarhoş olsunlar) güç ve kuvvetleri ne olursa
olsun, hepsinin hak ve hukuklarını korumak esas olmalıdır.
* Nimet ve külfet adil bir şekilde paylaşılmalıdır. Bu
noktada, “Bizden olan ve olmayan” ayırımı yapılmamalıdır.
* “Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin
emirlerine itaat” edilmemelidir (26/152).
* “Yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklığa yol”
açılmamalıdır (7/74).
* “Hak ile hükmedilip hevaya uyulmamalıdır” (38/26)
* Adalet ölçü olmalı, yargısız infaz yapılmamalıdır.
* Ve;
* “Ey iman edenler, adil şahidler olarak Allah için, hakkı
ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet
yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah›tan korkup-sakının.” (5 Maide 8).
HENÜZ VAKİT VARKEN; YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR.
Kaynaklar
1- Mevdûdî, Tefhîmü›l-Kur›ûn, İstanbul; II, 55.
2- Esed,M., Kur›an Mesajı, III, 929.
3- Keskin, H., Kur’an’da Fitne Kavramı, Rağbet Yayınları,
Konya, s:198.
4- Yazır, E.H. Hak Dini Kuran Dili, Azim Dağıtım, İstanbul,
C: 4, S: 551,
5- Yazır, E.H., Hak Dini Kuran Dili, Azim Dağıtım, İstanbul,
C: 6, S: 147.
6- İbni Kesir, Hadislerle Kuranı Kerimin Tefsiri, Çağrı
Yayınları, İstanbul, C:11, S: 6159.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder