7 Ekim 2016 Cuma

Kadife Darbeden Askeri Darbeye-12: HZ. MUSA, HZ. HARUN VE “YARGISIZ İNFAZ”

 (Milli Gazete)

GİRİŞ

15 Temmuz Askeri darbe girişimi sonrasında Türkiye’de, “Açığa Alma, Tutuklama ve İhraç listelerinde” yer alan insanların, herhangi bir belge sunmadan ve yargı önüne çıkarılmadan, memuriyetten ihraç edilmesi ve/veya “mallarına el konulması”/”ihtiyatı tedbir” konulması konusu, Hz. Musa- Samiri- Hz. Harun Olayı çerçevesinde ele alınıp değerlendirilecektir.

TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN TEDRİCİLİĞİ  ve HZ. MUSA’NIN KAVMİ

İsrailoğulları, Mısır’da Firavunların zulmü altında yaklaşık 250 yıl civarında köle olarak yaşamışlardır. O dönemdeki inanç sistemleri açık değildir. Ancak Mısır’daki hayat tarzından çok etkilenmiş olmaları gerekir ki; Hz. Musa’nın verdiği mücadeledeki mucizeleri görmüş ve yaşamış olmalarına rağmen Kızıldeniz’i geçtikten sonra, putlara tapan bir kavimle karşılaştıklarında, Hz. Musa’dan kendilerine de tapınacakları putlar yapmasını istemişlerdir (7 Araf 138). Bunun üzerine Hz. Musa, onlara geçmişte gördükleri zulümleri ve Allah’ın bahşettiği nimetleri hatırlatmış ve tekrar cahiliyeye dönmeme noktasında onları uyarmıştır (7 Araf 139-141).

Buradan çıkarılacak en önemli ders, toplumsal değişimin, tedrici, uzun vadeli ve zorlu bir yolculuk olduğu gerçeğidir. İnsanlar, yıllar içerinde kazandıkları inançlarını, alışkanlıklarını, örf, adet ve geleneklerini ani bir şekilde bırakamaz ve değiştiremezler.

Şahit oldukları bunca mucizeye rağmen İsrailoğullarının, şuur altındaki cahili inanç ve yaşam biçimlerini, kısa zamanda değiştirememelerinin sebebi budur.

Kavminin kısa bir müddet önce kendilerine putlar yapmasını istediklerini bildiği halde Hz. Musa, toplumsal değişimin tedrici değişim boyutunu göz önüne almayarak, Allah ile görüşmek için çok acele etmiştir. Nitekim Allah, buluşma anında kendisine; «Ey Musa, seni kavminden çabucak ayrılıp gelmeye sevk eden nedir?» (20 Taha 83) sorusunu yöneltmiştir. Hz. Musa, Kavminin durumundan emin olarak Allah’a; «Onlar arkamda izim üzerindedirler, benden hoşnut kalman için, sana gelmekte acele ettim Rabbim.» (20 Taha 84) şeklinde bir cevap vermiştir. Bunun üzerine Allah’ın kendisine; “«Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı.»” (20 Taha 85) şeklinde verdiği cevap, hem kendisinin hem de Kavminin imtihana tabı tutulduğunun bir ifadesidir. Hz Musa açısından bu aynı zamanda bir eğitimdir. Dersin konusu, bireysel ve toplumsal değişimin tedriciliği ve uzun vadede gerçekleşmesidir.

Dikkat edilmesi gereken nokta, Hz. Musa, Allah ile görüşmek için randevu talep ettiğinde, kendisine, talebin hemen ardından randevu verilmemiş, araya 40 günlük bir sürenin konmuş olmasıdır (7 Araf 142).

Bunun sebebi ve hikmeti nedir? Ne olabilir? Bir ihtimal, Hz. Musa’nın Allah ile konuşma anına/buluşma anına ruhsal olarak hazırlanması gerekmektedir. Verilen süre bununla ilgili olabilir. Nitekim Hz. Musa, “«Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma»” (7 Araf 142) diyerek kendi yerine kardeşi Harun’u vekil tayın edip kavminden ayrılıp inzivaya çekilmiş, ibadet ederek kendisini büyük buluşmaya hazırlamıştır (1,2). İkinci ihtimal, Hz. Musa’nın kavmi imtihana tabi tutulacaktır. Bu imtihanın sonuçlarının tezahürü için bir süreye ihtiyaç vardır. Üçüncü ihtimal, hem birinci hem de ikinci ihtimalin birlikte var olması durumudur. En doğrusunu Allah bilir.

Üçüncü ihtimalin olması, daha kuvvetli bir durumdur. Toplumsal değişimin tedriciliğinden dolayı İsrailoğullarının tabi tutulduğu imtihanın sonuçlarının tezahür etmesi ve hayata fiilen yansıması için 40 günlük bir süre yeterli olmuş olabilir. Nitekim bu sürede Hz. Musa’nın kavmi, Samiri’nin kurduğu tuzağa düşmüştür. Hz. Musa’nın kendilerine yaptığı tebliğin muhtevasını unutarak “Samiri’nin altın buzağısını” ilah olarak benimseyip ona ibadet etmişlerdir(7 Araf 148). Ancak, sonra yaptıklarından pişman olmuşlar ve Allah’tan af dilemeye başlamışlardır(7 Araf 149). Görülebileceği gibi, İman dairesinden cahiliye ya da inkâr dairesine; cahiliye ya da inkâr dairesinden iman dairesine geçiş, anı ve sancısız olmamaktadır. Yaptıklarından pişman olmaları, af dilemeleri bunu göstermektedir. Çok ciddi bir gelgit yaşamışlardır. İster beşeri olsun ister olmasın bütün sistemler, “hal değişiminde” “geçici bir rejim” yaşarlar. Bu bir kanuniyettir.

O nedenle “Açığa alma, tutuklama ve ihraç etme” işlemlerinde, toplumsal değişimin yavaş ve tedrici olduğu göz önüne alınmalıdır. Çok kesin, sağlam belge ve delil olmadan işlem yapılmamalıdır.

TOPLUMUN İÇİNDE YAŞADIĞI ORTAM VE DEĞİŞİM

Hz. Musa, kendisine verilen emirlerle dolu levhaları alarak kavminin yanına, kızgın ve üzgün olarak dönmüş ve onlara sitem ederek Allah’ın azabını hatırlatmıştır (7 Araf 150, 20 Taha 86). Hz. Musa’nın yaptığı bu sorgulamaya karşı Kavmi, O’na “verdikleri sözden kendiliklerinden dönmediklerini, Samiri’nin kendilerini saptırdığını” söylemiştir (20 Taha 87, 88). Samiri, o günün şartlarında, olağanın dışında bir gösteri yaparak cahiliyenin kirlerini, paslarını kalplerinden söküp atamamış bir toplumu etkileyerek, cahiliye inanç sistemine onları çekebilmiştir.

Bugün, üzerinde durup düşünülmesi gereken en önemli noktalardan birisi de bu noktadır. Çevresel etkilerin ve okuyup öğrenilenlerin insan üzerindeki etkileri (yaklaşık %60 oranında) önemlidir. Hz. Peygamberin (sas); “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi, Hıristiyan veya putperest yapar…” (3) hadisine ve Vezirin karısının baskısına karşı Hz. Yusuf’un yaptığı duaya, bu açıdan bakılması gerekmektedir (12 Yusuf 33).

Sade vatandaşlar, genellikle olağan üstülüklere karşı özel bir zaaf gösterirler. Bu, Kuran’da insanın heva cephesine ilişkin bir özellik olarak yer almaktadır. İnsanlar, peygamberlerin davetine karşı verdikleri ilk tepkilerden biri, “Müzice göstermeleri gerekmez mi ve “yanında melek olması gerekmez mi?” şeklindedir. İşte Samiri de, bu zaafın dışsallaşmasını sağlayan bir iş yaparak Hz. Musa’nın kavmini saptırmıştır.

CIA ve MOSSAD’in yüksek teknolojik imkânlarını kullanarak, kendi insan unsurunu dinleten, gözleten; sonra da karşılaştıklarında kalplerini, ruhlarını okuduğu imajını meydana getiren bir liderin (Gülen), kendisine tabi olanlar üzerindeki etkisi, çok büyük olmuştur. Gülen hareketi mensupları, genellikle, liderlerinin “gaipten haber verdiğine”, “Mehdi olduğuna”, “Allah ve Peygamberle sürekli görüştüğüne” inanmakta ve liderlerinin “söylediği her şeyi doğru” kabul etmektedirler. Bu nedenle 17-25 Aralık Maliye-Polis-Yargı Darbesi ve 15 Temmuz Askeri darbe girişiminden dolayı bu insanların bütün inançlarını, aniden değiştirip gerçekleri görebileceğini sanmak ve buna inanmak yanlış olur. Diğer taraftan Gülen Hareketi, darbe öncesinde sivil kadroları ile azalarının büyük bir çoğunluğunu yurt dışına çekmiş, sempatizan ve taraftarlarını ortalıkta bırakmıştır.

Gülen Hareketinin Kadroları ve azalarının yerine “İbadet ve ticaret ehlinin”/Sempatizan ve taraftarlarının üzerine bugünkü şekliyle gidilirse, Gülen hareketine hizmet edilmiş olacak; sempatizan ve taraftarların aza olma ihtimali artacaktır. Bunun çok eski komünist bir taktik olduğu unutulmamalıdır.

HZ. MUSA, HZ. HARUN VE YARGISIZ İNFAZ GİRİŞİMİ

Hz. Musa Kavminin yanına döndüğünde Kavminin ona; «Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik. Samiri bizi yanılttı” cevabı üzerine Hz. Musa öfke ile elindeki kutsal emir yazılı Levhaları bırakarak kardeşinin üzerine yürümüş, onu saçından sakalından yakalayarak; “«Ey Harun». «Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?» «Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?» (20 Taha 92) diyerek suçlamış ve hırpalamıştır.

Hz. Musa kavminin bu duruma niçin düştüğünü, neler olduğunu, vekil bıraktığı Hz. Harun’a sormadan, onun ile konuşmadan, doğrudan doğruya onu suçlayarak üzerine yürümüş, saçını başını yolmaya başlamıştır. Bunun üzerine Hz. Harun, kardeşi Hz. Musa’ya; “Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte sayma” (7 Araf 150); “Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: ‘İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin’ demenden endişe edip korktum.” (20 Taha 94) şeklinde cevap vererek onu itidalli davranmaya davet etmiştir.

Gerçekte Hz. Harun, üzerine düşen sorumluluğu, gücü oranında yerine getirmiş fakat başaramamıştır(20 Taha 90). Taha 90 Ayetinin yeminle başlamış olması, Hz. Harun’un üzerine düşen sorumluluğu gereğince yerine getirdiğinin bir ölçüsüdür. Hz. Harun’un açıklamasına rağmen kavminin cevabı; “Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız.” (20 Taha 91) şeklinde çok sert, katı ve kesin olmuştur.

Adaletsiz bir şekilde kardeşini suçladığını ve hata yaptığını anlayan Hz. Musa, kendisinin ve kardeşinin af edilmesini Allah’tan istemiştir(7/151). Gerçekte İlim, hikmet ve hüküm sahibi olan Hz. Musa’nın yaptığı iş, yargısız infaz girişimiydi.

Sonuç: Allah’a Ve Ahiret’e İman Edenler, “Düşmanları Sevindirecek İşler Yapmayın”

Bugün, 15 Temmuz İhanet hareketi sonrasında “Açığa Alma, Tutuklama ve İhraç Etme” ile ilgili tutulan yol ve yaklaşım ile Hz. Musa’nın Hz. Harun’a Yargısız İnfaz girişimi arasında bir benzerlik vardır. “Açığa Alma, Tutuklama ve İhraçla” ilgili işlemlerde, Hz. Musa gibi davranılmakta, insanlara savunma hakkı verilmeden, gerekli belgeler önlerine konulmadan öfke ile cezalandırılmaktadır.

15 Temmuz İhanet Hareketi sonrasında, 2400 civarında akademisyen, binlerce öğretmen ve memur, genel olarak, istisnaları olabilir, suçlananlara hiçbir şey sorulmadan, savunma hakkı verilmeden, yargı önüne çıkarılmadan, ne ile suçlandıkları gerektiği gibi izah edilmeden, MİT, istihbarat raporları ve idari amirlerin görüşlerine dayanılarak, üniversitelerden ve çeşitli devlet dairelerinden ihraç edilmişlerdir.

İzlenen bu yol, yanlıştır ve “yargısız infazdır”. Bu, iyi bir gelenek oluşturmayacak; gelecekte de, hep örnek olarak alınacaktır.

Kendisine ilim, hikmet ve hüküm verilmiş olan Hz. Musa, yukarıda ifade edilen hatayı yapabiliyorsa; bugünkü liderler de, karar vericiler de, hata yapabilir; hata yapma ihtimalleri çok çok daha yüksektir. Bugünkü liderlere hatırlatma yaparak yardımcı olmak; Allah’a ve Ahirete iman eden, “temiz akıl”, “salih amel” ve “fazilet” sahiplerinin” sorumluluğudur(11 Hud 116).

Unutulmasın! ADALET YOKSA BARIŞ DA OLMAYACAKTIR.

Öyleyse, Ey Allah’a ve Ahirete iman edenler, düşmanları sevindirecek bir şey yapmayın:

“Ey iman edenler, kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz.” (3 Ali İmran 118)

“Size bir iyilik dokununca onları tasalandırır, size bir kötülük isabet edince ise onunla sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiç bir zarar veremez.” (3 Ali İmran 120).

HENÜZ VAKİT VARKEN; YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!

Kaynaklar

1- Kutup S.,Fizilal-il –Kuran, Hikmet yayınları, İstanbul, cilt 6, s: 245-279; c 10 s: 64-71.

2- İbn Kesir, Hadislerle Kuran- Kerim Tefsiri, Çağrı yayınları, İstanbul, 1985, c10, s: 5259-5266

3- Buhari, cenâiz 80; Müslim, kader 22; Ebu Davut, sünnet 17; Tirmizi, kader 5.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...