(Milli Gazete)
Giriş
Bugüne kadar Türkiye’de Parlamento içi siyasette, genelde
kavmi kimlik özelde “Kürt kimliği” sorununa ilişkin en köklü ve kalıcı çözüm
önerisini getiren, Rahmetli Erbakan Hoca’dır. Erbakan Hoca’nın Kürt
sorununa yaklaşımını, teşhis ve tedavi şeklinde iki kademede ele almak
gerekmektedir.
Burada, öncelikle, Erbakan Hoca’nın Kürt sorununa koyduğu
teşhis ele alınıp değerlendirilecektir.
Erbakan Soruyor: “Niçin Bu Kanlar Akıyor ”
Milli Görüş hareketi lideri Rahmetli Erbakan, 1993’da Refah Partisi 4. Büyük Kongresini açış konuşmasında, Kürt sorununa özel bir yer vermiş ve konuşmasının büyük bir kısmını, bu soruna ayırmıştır. Bunun sebebi, sorunun gittikçe tehlikeli bir hal alma eğilimine girmiş olması noktasında ki kanaatleridir.
Müslümanlığın, ortak tarihin, ortak coğrafyanın, ortak
medeniyetin ve kader birliğinin Türklerle Kürtler arasında ortak payda olduğunu
ifade eden Milli Görüş hareketi Lideri, sorunu, “Sorarım size, asırlar boyu tek
vücut olarak yaşadığımız halde ne oldu da bu husumet ortaya cıktı Niçin bu
kanlar akıyor ” (1) şeklinde can alıcı bir soru sorarak kamuoyunun gündemine
taşımak istemiştir.
Erbakan: “Sorun üç Boyutludur”
Erbakan Hocaya göre mesele, tek boyutlu olmayıp 3
boyutludur. Her bir boyuttaki olumlu ya da olumsuzluklar, diğerlerini
etkilemektedir. Her üç mesele birlikte, bir bütün olarak ele alınıp çözüme
kavuşturulmalıdır:
“Gerçekte mesele bir değil 3’tür: 1-Terör, 2- Kürt Meselesi,
3- Güneydoğu
Meselesi. Kürt meselesi ve Güneydoğu meselesinin çözülmemiş
olması, terörün gelişmesine ortam hazırladığı gibi, terör de diğer iki
meselenin çözülmesine zorluk çıkartıyor. Bu böyledir diye, 3 ayrı meselenin
varlığını görmemezlikten gelip veya yok farz edip, meseleyi sadece terör
meselesi olarak ele alarak çözmek mümkün değildir…(1).
Erbakan’a göre 3 boyutlu olan mesele, Cumhuriyetin
başlangıcından bugüne kadar, hep terör meselesi olarak ele alınıp çözüm
arandığı için bu kadar karmaşık bir hal almıştır. Bugün de, “Çözüm Sürecini
Buzdolabına” koyarak meseleyi, tek boyuta, terör boyutuna, indirgemek yanlıştır
ve çözümsüzlüğe sebebiyet verecektir.
Erbakan: “Kürt Sorununun Kaynağı, Sömürü Düzeni, Taklitçi
Zihniyet Ve Asimilasyoncu Politikalardır”
Kürt konusunu üç boyutlu olarak ele alan Erbakan’a göre,
Kürt konusunun bir sosyal problem haline gelmesinin ana sebebi, “taklitçi
zihniyetin”, “sömürü ve tahakküm düzeninin” uyguladığı “asimilasyoncu”,
“materyalist” ve “Irkçı politikalardır”:
“Terörün gittikçe artma imkânı bulması ve Güneydoğudaki
halkımızın bugünkü acıların içine düşmesinde hiç şüphesiz taklitçi zihniyetli
ANAP, SHP ve DYP iktidarlarının yanlış politikalarının büyük payı vardır.
Bunlar yıllardan beri materyalist ve ırkçı bir politika
uygulamışlardır… Görüldüğü gibi taklitçi zihniyetli İktidarlar terörü
önleyememişler; Kürt meselesini ve Güneydoğu meselesini çözememişler, bunu
gittikçe büyüyen bir mesele haline getirmişlerdir.
Yaşanan tecrübeler bu meselelerin taklitçi zihniyetlerin
tatbik ettiği, şiddet ya da zoraki asimilasyon politikalarıyla çözülemeyeceğini
göstermiştir. Taklitçi iktidarlar gelip gidiyor, fakat hepsinin müşterek olan
bu yanlış politikaları değişmiyor.” (1)
İngiltere’nin İrlanda’da İspanya’nın Bask Bölgesinde
sorunları çözebilmek için IRA ve ETA’yı muhatap almış olmalarını referans alan
Türkiye, Kürt Meselesini çözebilmek için PKK’yi muhatap almıştır. Müslüman Kürt
halkını İrlandalılarla, Basklılarla aynı kategoride mütalaa etmek, aynı
isteklerde bulunduğunu kabul etmek demektir. Kürt halkının ne başlangıçta ne de
bugünkü istekleri, ayrı bir devlet kurmak değildir. Cumhuriyet döneminde gasp
edilen doğal haklarının iadesini isteyen Müslüman bir halk vardır. Bunun için
de muhatap, halkın bizzat kendisi olup başka bir örgüte ihtiyaç yoktur.
Erbakan, 1994, Bingöl’de yaptığı o meşhur konuşmasında,
ülkenin insanlarının birbirine yabancılaştırılması ve aralarına husumet
sokulması, “okullardan besmelenin kaldırılması” yerine ‘Türküm doğruyum
çalışkanım’ andının getirilmesi ile başladığını ifade etmektedir:
“Dedim ki, bu ülkenin evlatları asırlar boyu, mektebe
başlarken besmeleyle başlar. Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne
koydunuz yerine ‘Türküm doğruyum çalışkanım’. E sen bunu söyleyince, öbür
taraftan da, Kürt kökenli bir Müslüman evladı, ya öyle mi, ben de Kürdüm, daha
doğruyum, daha çalışkanım deme hakkını kazandı. Ve böylece, siz bu ülkenin
insanlarını birbirine yabancılaştırdınız.” (2)
Bu yaklaşım, sistemin ana tezine, temel varsayımlarına
doğrudan cephe almak, onlara savaş açmak demektir. Hem ulusal sistem, hem de
küresel sistem, sorunun çözümünü istemediği için Erbakan’ı ciddi bir tehlike
olarak görerek bertaraf etmeye karar vermiş ve siyaset yapmasına yasak
getirmiştir.
Erbakan: “Kürt Sorunu Şiddet ve/veya Asimilasyonla
Çözülemez”
Erbakan Hoca konuşmalarında, sadece şiddetle ve askeri
operasyonlarla meselenin halledilemeyeceğine dikkat çekmeye çalışmıştır.
Üzerinde durduğu nokta, sorunun çözümü için sorunun ana kaynağına ve
sebeplerine inilmesi gerektiğidir:
“Bu sebeplerden dolayı, terörle mücadele sadece askeri bir
hareket olarak düşünülmemeli. Bu konu, kaynağını ve sebeplerini ortadan
kaldıracak çok unsurlu ve kapsamlı bir bütün olarak ele alınmalıdır.”
“Yaşadığımız tecrübe bu önemli problemin, şiddet ve terörle,
ya da zoraki asimilasyon politikalarıyla çözülemeyeceğini göstermiştir…” (1)
Erbakan’a göre “yabancılaştırma” ve “asimilasyon”
politikaları, Osmanlı’da farklı kavimler arasında asırlar boyu oluşturulmuş
olan ortak paydaların ortadan kalkmasına, meydana gelmiş olan kardeşliğin
kırılmasına sebebiyet vermiştir. Erbakan daha 1970 yıllarda henüz Kürt meselesi
diye bir sorun görünür bir şekilde ortada yokken, bu günlere gelineceğini
görerek/sezerek “kuş dili”/kodlama/şifreleme ile konuşarak bu meseleye,
“kardeşlik-bölücülük”, “Devlet-Millet bütünleşmesi” kapsamında dikkat çekmeye
çalışmıştır:
“Aynı milletin, aynı tarihin çocuklarının kardeşliği
esastır. Gidilecek yol iç barış yoludur, kardeşlik yoludur. İthamcılık yolu
değildir. Aynı milletin çocukları arasında görüş farklılıkları, fikir
farklılıkları olabilir, fakat bu hiçbir zaman ithamcılığın, bölücülüğün sebebi
olmamalıdır… Devlet millet kaynaşması kalkınmada temel şarttır.…” (3)
Kürt meselesinin özünde devlet ve milletin karşı karşıya
geldiği bir zihniyet farklılaşmasının olduğunu, bunun milletin değişik
kesimleri arasındaki birliği ve beraberliği, kardeşliği bozduğunu üstü kapalı
olarak ifade eden Erbakan, “Kendi ön fikirlerimizle değil, davanın gereklerine
tabiyet ile hizmet edebiliriz. Dava bunu gerektiriyor. Millet ile devlet iyice
kaynaşacak başka çaresi yoktur.” (3) Diyerek meselenin dava boyutu ile ele
alınması gerektiğini ifade etmektedir. Kültür ve medeniyet düzleminde devlette
meydana gelen yabancılaşmanın, bir dava sorunu olarak ele alınmasını isteyen
Erbakan Hoca, meselenin tabu olmaktan çıkarılması ve her çözüm şeklinin
konuşulabilmesini savunmaktadır.
Sonuç: “Konu Tabu Olmaktan Çıkarılmalı Ve Her Çözüm Şekli
Konuşulabilmelidir”
Erbakan Hoca, 1991 yılında, Türkiye’nin meselelerinin çözülebilmesi
için milletin duygu ve düşüncelerinin, özgür bir ortam meydana getirilerek
öğrenilmesinin ve her türlü alternatifin tartışılmasının şart olduğunu ifade
etmiş ve muhatabın da, bizzat milletin kendisi olması gerektiğini belirtmiştir:
“Milletin ne arzu ettiğinin ortaya konması için
alternatifler millete sunulmalı ve bu alternatifler millete eşit şartlar
altında ve yeterince tanıtılmalıdır. Yoksa bir tek anayasa yaparak ve “Ya bunu
kabul edersiniz veya askeri rejim devam eder” ve “Aleyhinde konuşmak yasaktır
sadece lehinde konuşulacaktır.” Diyerek yapılan oylamalarla milletin arzusunu
tespit etmek mümkün değildir.”(4)
Bundan 22 yıl önce, 1993 yılında, Refah partisinin 4. Büyük
kongresinde Erbakan Hoca, “Kürt meselesi için her çözüm şekli konuşulabilir.
Esasında meselenin bunca içinden çıkılamaz hale gelmesinin sebeplerinden biri,
bu konunun bir tabu gibi her türlü tartışmanın dışında tutulmasıdır.” (1)
diyerek özgür bir tartışma ortamında gerçek bir çözümün bulunabileceğini
savunmuştur.
Rahmetli Erbakan Hoca, meseleyi ‘tabu olmaktan’ çıkarıp her
yönüyle tartışmaya açılmasını istemesinin nedeni, meselenin görüntüsü ya da
sonuçları ile uğraşmak yerine, meselenin ana kaynağına inilmesinin zaruret
olduğuna inanmasından dolayıdır. O nedenle Erbakan hoca, mevcut olgu üzerinde
durmaktan ziyade mevcut durumu meydana getiren şartları ve sistemi
sorgulamıştır.
O, kardeşleri birbirine düşman eden, onları birbirine
yabancılaştıran bir sistem sorgulaması yapmıştır. Daha açıkçası
sivrisineklerden ziyade sivrisinekleri üreten bataklığa dikkat çekmeye
çalışmıştır. Vermek istediği mesaj, bataklık var olduğu sürece sivrisinekler
hep var olacak ve üremeye devam edeceklerdir.
Çözüm, sivrisinekleri öldürmekte değil bataklığı kurutmakta
aranmalıdır. Erbakan’ın çağrısı, gelin, bataklığı yanı gayrı milli, gayrı
İslami ve gayrı insanı olan, batı kültür ve medeniyet değerlerine göre Lozan’da
Hayım Nahum doktrinine göre kurulmuş olan bu sistemi değiştirelim şeklinde
anlaşılmalıdır.
Bugün yaşanan kimlik krizinin zorla, baskı ile şiddetle ya
da korku ile tedavi edilmesi mümkün değildir. Bunun yolu, ortak değerlere olan
güvenin neden dolayı yıkıldığının teşhis edilmesi, nedenlerin ortadan
kaldırılarak bireylerin ikna edilmesi, kalp ve gönüllerinin fethedilmesidir.
Dağa taşa ‘Ne mutlu Türküm Diyene’ yazmakla, ‘Türküm doğruyum, çalışkanım’
andını yaptırmakla bir Kürt, Türk olmamaktadır.
Bu nedenle ne Türk kavmiyetçiliği ne de Kürt kavmiyetçiliği
haklıdır. Bir mümin her ikisine eşit mesafede durmayı bilmelidir. Tavrımız
berrak olmalı, ifratla tefrit arasında bocalamamalıyız.
Kaynaklar
1- Erbakan, N., Refah Partisi 4. Büyük Kongresi Açılış
Konuşması, 1993.
2- Akın, K., Olay Adam Erbakan, Birey Yayıncılık,
İstanbul, 2000, S:105-122
3- Erbakan, N., Milli Görüş, Dergah yayınları,
İstanbul, 1975, s: 30-31.
4- Erbakan, N., Türkiye’nin Meseleleri ve Çözümleri, Ankara,
1991, s: 46
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder