1 Ekim 2015 Perşembe

ÇÖZÜM SÜRECİ BUZDOLABINDA-6: Milli Görüş Hareketi Lideri Erbakan’a Göre Kürt Sorununun Kaynağı

 (Milli Gazete)

Giriş

Bugüne kadar Türkiye’de Parlamento içi siyasette, genelde kavmi kimlik özelde “Kürt kimliği” sorununa ilişkin en köklü ve kalıcı çözüm önerisini getiren, Rahmetli Erbakan Hoca’dır.  Erbakan Hoca’nın Kürt sorununa yaklaşımını, teşhis ve tedavi şeklinde iki kademede ele almak gerekmektedir.

Burada, öncelikle, Erbakan Hoca’nın Kürt sorununa koyduğu teşhis ele alınıp değerlendirilecektir.

Erbakan Soruyor: “Niçin Bu Kanlar Akıyor ”

Milli Görüş hareketi lideri Rahmetli Erbakan, 1993’da Refah Partisi 4. Büyük Kongresini açış konuşmasında, Kürt sorununa özel bir yer vermiş ve konuşmasının büyük bir kısmını, bu soruna ayırmıştır. Bunun sebebi, sorunun gittikçe tehlikeli bir hal alma eğilimine girmiş olması noktasında ki kanaatleridir.

Müslümanlığın, ortak tarihin, ortak coğrafyanın, ortak medeniyetin ve kader birliğinin Türklerle Kürtler arasında ortak payda olduğunu ifade eden Milli Görüş hareketi Lideri, sorunu, “Sorarım size, asırlar boyu tek vücut olarak yaşadığımız halde ne oldu da bu husumet ortaya cıktı Niçin bu kanlar akıyor ” (1) şeklinde can alıcı bir soru sorarak kamuoyunun gündemine taşımak istemiştir.

Erbakan: “Sorun üç Boyutludur”

Erbakan Hocaya göre mesele, tek boyutlu olmayıp 3 boyutludur. Her bir boyuttaki olumlu ya da olumsuzluklar, diğerlerini etkilemektedir. Her üç mesele birlikte, bir bütün olarak ele alınıp çözüme kavuşturulmalıdır:

“Gerçekte mesele bir değil 3’tür: 1-Terör, 2- Kürt Meselesi, 3- Güneydoğu

Meselesi. Kürt meselesi ve Güneydoğu meselesinin çözülmemiş olması, terörün gelişmesine ortam hazırladığı gibi, terör de diğer iki meselenin çözülmesine zorluk çıkartıyor. Bu böyledir diye, 3 ayrı meselenin varlığını görmemezlikten gelip veya yok farz edip, meseleyi sadece terör meselesi olarak ele alarak çözmek mümkün değildir…(1).

Erbakan’a göre 3 boyutlu olan mesele, Cumhuriyetin başlangıcından bugüne kadar, hep terör meselesi olarak ele alınıp çözüm arandığı için bu kadar karmaşık bir hal almıştır. Bugün de, “Çözüm Sürecini Buzdolabına” koyarak meseleyi, tek boyuta, terör boyutuna, indirgemek yanlıştır ve çözümsüzlüğe sebebiyet verecektir. 

Erbakan: “Kürt Sorununun Kaynağı, Sömürü Düzeni, Taklitçi Zihniyet Ve Asimilasyoncu Politikalardır”

Kürt konusunu üç boyutlu olarak ele alan Erbakan’a göre, Kürt konusunun bir sosyal problem haline gelmesinin ana sebebi, “taklitçi zihniyetin”, “sömürü ve tahakküm düzeninin” uyguladığı “asimilasyoncu”, “materyalist” ve “Irkçı politikalardır”:

“Terörün gittikçe artma imkânı bulması ve Güneydoğudaki halkımızın bugünkü acıların içine düşmesinde hiç şüphesiz taklitçi zihniyetli ANAP, SHP ve DYP iktidarlarının yanlış politikalarının büyük payı vardır.

Bunlar yıllardan beri materyalist ve ırkçı bir politika uygulamışlardır… Görüldüğü gibi taklitçi zihniyetli İktidarlar terörü önleyememişler; Kürt meselesini ve Güneydoğu meselesini çözememişler, bunu gittikçe büyüyen bir mesele haline getirmişlerdir.

Yaşanan tecrübeler bu meselelerin taklitçi zihniyetlerin tatbik ettiği, şiddet ya da zoraki asimilasyon politikalarıyla çözülemeyeceğini göstermiştir. Taklitçi iktidarlar gelip gidiyor, fakat hepsinin müşterek olan bu yanlış politikaları değişmiyor.” (1)

İngiltere’nin İrlanda’da İspanya’nın Bask Bölgesinde sorunları çözebilmek için IRA ve ETA’yı muhatap almış olmalarını referans alan Türkiye, Kürt Meselesini çözebilmek için PKK’yi muhatap almıştır. Müslüman Kürt halkını İrlandalılarla, Basklılarla aynı kategoride mütalaa etmek, aynı isteklerde bulunduğunu kabul etmek demektir. Kürt halkının ne başlangıçta ne de bugünkü istekleri, ayrı bir devlet kurmak değildir. Cumhuriyet döneminde gasp edilen doğal haklarının iadesini isteyen Müslüman bir halk vardır. Bunun için de muhatap, halkın bizzat kendisi olup başka bir örgüte ihtiyaç yoktur.

Erbakan, 1994, Bingöl’de yaptığı o meşhur konuşmasında, ülkenin insanlarının birbirine yabancılaştırılması ve aralarına husumet sokulması, “okullardan besmelenin kaldırılması” yerine ‘Türküm doğruyum çalışkanım’ andının getirilmesi ile başladığını ifade etmektedir:

“Dedim ki, bu ülkenin evlatları asırlar boyu, mektebe başlarken besmeleyle başlar. Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine ‘Türküm doğruyum çalışkanım’. E sen bunu söyleyince,  öbür taraftan da, Kürt kökenli bir Müslüman evladı, ya öyle mi, ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım deme hakkını kazandı. Ve böylece, siz bu ülkenin insanlarını birbirine yabancılaştırdınız.” (2)

Bu yaklaşım, sistemin ana tezine, temel varsayımlarına doğrudan cephe almak, onlara savaş açmak demektir. Hem ulusal sistem, hem de küresel sistem, sorunun çözümünü istemediği için Erbakan’ı ciddi bir tehlike olarak görerek bertaraf etmeye karar vermiş ve siyaset yapmasına yasak getirmiştir.

Erbakan: “Kürt Sorunu Şiddet ve/veya Asimilasyonla Çözülemez”

Erbakan Hoca konuşmalarında, sadece şiddetle ve askeri operasyonlarla meselenin halledilemeyeceğine dikkat çekmeye çalışmıştır. Üzerinde durduğu nokta, sorunun çözümü için sorunun ana kaynağına ve sebeplerine inilmesi gerektiğidir:

“Bu sebeplerden dolayı, terörle mücadele sadece askeri bir hareket olarak düşünülmemeli. Bu konu, kaynağını ve sebeplerini ortadan kaldıracak çok unsurlu ve kapsamlı bir bütün olarak ele alınmalıdır.”

“Yaşadığımız tecrübe bu önemli problemin, şiddet ve terörle, ya da zoraki asimilasyon politikalarıyla çözülemeyeceğini göstermiştir…” (1)

Erbakan’a göre “yabancılaştırma” ve “asimilasyon” politikaları, Osmanlı’da farklı kavimler arasında asırlar boyu oluşturulmuş olan ortak paydaların ortadan kalkmasına, meydana gelmiş olan kardeşliğin kırılmasına sebebiyet vermiştir. Erbakan daha 1970 yıllarda henüz Kürt meselesi diye bir sorun görünür bir şekilde ortada yokken, bu günlere gelineceğini görerek/sezerek “kuş dili”/kodlama/şifreleme ile konuşarak bu meseleye, “kardeşlik-bölücülük”, “Devlet-Millet bütünleşmesi” kapsamında dikkat çekmeye çalışmıştır:   

“Aynı milletin, aynı tarihin çocuklarının kardeşliği esastır. Gidilecek yol iç barış yoludur, kardeşlik yoludur. İthamcılık yolu değildir. Aynı milletin çocukları arasında görüş farklılıkları, fikir farklılıkları olabilir, fakat bu hiçbir zaman ithamcılığın, bölücülüğün sebebi olmamalıdır… Devlet millet kaynaşması kalkınmada temel şarttır.…” (3)

Kürt meselesinin özünde devlet ve milletin karşı karşıya geldiği bir zihniyet farklılaşmasının olduğunu, bunun milletin değişik kesimleri arasındaki birliği ve beraberliği, kardeşliği bozduğunu üstü kapalı olarak ifade eden Erbakan, “Kendi ön fikirlerimizle değil, davanın gereklerine tabiyet ile hizmet edebiliriz. Dava bunu gerektiriyor. Millet ile devlet iyice kaynaşacak başka çaresi yoktur.” (3) Diyerek meselenin dava boyutu ile ele alınması gerektiğini ifade etmektedir. Kültür ve medeniyet düzleminde devlette meydana gelen yabancılaşmanın, bir dava sorunu olarak ele alınmasını isteyen Erbakan Hoca, meselenin tabu olmaktan çıkarılması ve her çözüm şeklinin konuşulabilmesini savunmaktadır.

Sonuç: “Konu Tabu Olmaktan Çıkarılmalı Ve Her Çözüm Şekli Konuşulabilmelidir”

Erbakan Hoca, 1991 yılında, Türkiye’nin meselelerinin çözülebilmesi için milletin duygu ve düşüncelerinin, özgür bir ortam meydana getirilerek öğrenilmesinin ve her türlü alternatifin tartışılmasının şart olduğunu ifade etmiş ve muhatabın da, bizzat milletin kendisi olması gerektiğini belirtmiştir:

“Milletin ne arzu ettiğinin ortaya konması için alternatifler millete sunulmalı ve bu alternatifler millete eşit şartlar altında ve yeterince tanıtılmalıdır. Yoksa bir tek anayasa yaparak ve “Ya bunu kabul edersiniz veya askeri rejim devam eder” ve “Aleyhinde konuşmak yasaktır sadece lehinde konuşulacaktır.” Diyerek yapılan oylamalarla milletin arzusunu tespit etmek mümkün değildir.”(4)

Bundan 22 yıl önce, 1993 yılında, Refah partisinin 4. Büyük kongresinde Erbakan Hoca, “Kürt meselesi için her çözüm şekli konuşulabilir. Esasında meselenin bunca içinden çıkılamaz hale gelmesinin sebeplerinden biri, bu konunun bir tabu gibi her türlü tartışmanın dışında tutulmasıdır.” (1) diyerek özgür bir tartışma ortamında gerçek bir çözümün bulunabileceğini savunmuştur.

Rahmetli Erbakan Hoca, meseleyi ‘tabu olmaktan’ çıkarıp her yönüyle tartışmaya açılmasını istemesinin nedeni, meselenin görüntüsü ya da sonuçları ile uğraşmak yerine, meselenin ana kaynağına inilmesinin zaruret olduğuna inanmasından dolayıdır. O nedenle Erbakan hoca, mevcut olgu üzerinde durmaktan ziyade mevcut durumu meydana getiren şartları ve sistemi sorgulamıştır.

O, kardeşleri birbirine düşman eden, onları birbirine yabancılaştıran bir sistem sorgulaması yapmıştır. Daha açıkçası sivrisineklerden ziyade sivrisinekleri üreten bataklığa dikkat çekmeye çalışmıştır. Vermek istediği mesaj, bataklık var olduğu sürece sivrisinekler hep var olacak ve üremeye devam edeceklerdir.

Çözüm, sivrisinekleri öldürmekte değil bataklığı kurutmakta aranmalıdır. Erbakan’ın çağrısı, gelin, bataklığı yanı gayrı milli, gayrı İslami ve gayrı insanı olan, batı kültür ve medeniyet değerlerine göre Lozan’da Hayım Nahum doktrinine göre kurulmuş olan bu sistemi değiştirelim şeklinde anlaşılmalıdır.

Bugün yaşanan kimlik krizinin zorla, baskı ile şiddetle ya da korku ile tedavi edilmesi mümkün değildir. Bunun yolu, ortak değerlere olan güvenin neden dolayı yıkıldığının teşhis edilmesi, nedenlerin ortadan kaldırılarak bireylerin ikna edilmesi, kalp ve gönüllerinin fethedilmesidir. Dağa taşa ‘Ne mutlu Türküm Diyene’ yazmakla, ‘Türküm doğruyum, çalışkanım’ andını yaptırmakla bir Kürt, Türk olmamaktadır. 

Bu nedenle ne Türk kavmiyetçiliği ne de Kürt kavmiyetçiliği haklıdır. Bir mümin her ikisine eşit mesafede durmayı bilmelidir. Tavrımız berrak olmalı, ifratla tefrit arasında bocalamamalıyız.

Kaynaklar

1-  Erbakan, N., Refah Partisi 4. Büyük Kongresi Açılış Konuşması, 1993.

2-  Akın, K., Olay Adam Erbakan, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2000, S:105-122

3-  Erbakan, N., Milli Görüş, Dergah yayınları, İstanbul, 1975, s: 30-31.

4- Erbakan, N., Türkiye’nin Meseleleri ve Çözümleri, Ankara, 1991, s: 46

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...