(Milli Gazete)
Giriş
PKK-HDP’nin farklı yöneticileri, değişik zamanlarda, belli
bölgelerde, “özerklik ilan etmekte”, bölgelerinde çıkan madenlerden pay talep
etmektedirler. PKK- HDP yöneticileri, bu isteklerini nereye dayandırmaktadırlar
Türkiye, farkına varmadan AB uyum yasaları ve uluslararası sözleşmeler
kapsamında, özerklik isteklerine zemin hazırlayacak herhangi bir yasal düzenleme
yapmış mıdır
Burada, bu konu ele alınacaktır.
“Birleşmiş Milletlerin İkiz Sözleşmeleri” ve 4867, 4868 İkiz
Yasaları
BM, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne dayanarak 1966
yılında kabul edilen ve 1976 yılında yürürlüğe giren “İkiz Sözleşmeler” adı ile
de bilinen “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme” ile “Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklara İlişkin Sözleşme”leri yayınlamıştır. Türkiye, Birleşmiş
Milletler Antlaşmasını ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul etmiş bir
ülke olarak “İkiz sözleşmeleri” kabul etmesi noktasında sürekli baskı altında
tutulmuştur. ANASOL-M Hükümeti zamanında, 15 Ağustos 2000 tarihinde,
sözleşmeler, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli tarafından
imzalanmış fakat TBMM onayına sunulmamıştır.
“Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi” Aralık 2002’de,
“Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” ise, Nisan 2003’de meclise
sevk edilmiştir. Her iki sözleşme, 4 Haziran 2003 tarihinde, AKP ve CHP’nin
oyları ile 4867 ve 4868 sayılı kanunlar ile TBMM’de kabul edilmiş, 17 Haziran
2003 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylanmış ve
23.09.2003 tarihinde de yürürlüğe girmişlerdir.(1)
Her iki sözleşmenin 1. Maddesi aynı olup özerkliğe giden
yolun alt yapısını oluşturmaktadır:
“Madde 1:
1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptirler. Bu hak ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerini özgürce sağlarlar.
2. Bütün halklar, kendi amaçları doğrultusunda, karşılıklı yarar ilkesine dayanan uluslararası ekonomik işbirliği ve uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerine halel getirmemek kaydıyla, kendi doğal zenginlik ve kaynaklarından özgürce yararlanabilirler. Bir halk, hiç bir durumda, kendi varlığını sürdürmesi için gerekli olan kendi olanaklarından yoksun bırakılamaz.
3. Özerk olmayan ve Vesayet altında bulunan ülkelerin yönetilmesinden sorumlu olan Devletler de dahil, bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, Birleşmiş Milletler Şartı’nın hükümleri uyarınca, halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkının gerçekleştirilmesini kolaylaştıracaklar ve bu hakka saygı göstereceklerdir.”
PKK-HDP’nin “Özerklik”, “Madenlerden Pay alma” ve “İç Savaş”
Söylemleri Büyük Stratejinin Bir parçasıdır
Şer ekseni, bir taraftan Irak-Suriye hattında “Kaostan Kaynaklanan
Düzen” teorisine uygun “Özerk Bölge” inşa ederken; diğer taraftan Türkiye’de
de, PKK-HDP üzerinden özerk bölge çalışmaları yapmaktadır. Şer ittifakı, hem
Türkiye’de, hem Irak-Suriye hattında, hem de tüm dünyada PKK-PYD’yi
meşrulaştırmak için İŞİD’i kullanmaktadır. Böylelikle PKK-PYD’nin, silah
kullanması meşrulaştırılmakta ve terör örgütü listesinden çıkarılmaktadır.
Kobani, Suruç operasyonlarına bu açıdan da bakılmalıdır. HDP eş başkanı Figen
Yücedağ’ın “Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye yaslıyoruz. Bunu söylemekte
ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz” (2) ifadesi, bu bağlamda
değerlendirilmelidir.
Irak- Suriye Hattının sosyokültürel ve sosyoekonomik yapısı
ile Türkiye’nin sosyokültürel ve sosyoekonomik yapısı nispeten benzerdir. Şer
ekseni, Irak- Suriye hattında kazandığı deneyimi, Türkiye’nin şartlarına
uyarlayarak Türkiye’de uygulamak istemektedir. Bu nedenle Türkiye’de kanton
bölgelerin oluşması için PKK ile İŞİD’in iş birliği içerisinde kaos çıkarması
öngörülmektedir:
“Times dergisinin Ortadoğu muhabiri Tom Coghlan: “IŞİD’in
uyuyan hücrelerini ve Cihadçıların destek ağını kullanarak Türkiye’de daha
fazla istikrarı bozan gayretlere girmesi beklenmelidir. Bu amaçla ülkenin
turizm sektörünü hedef alarak yıkıcı işlere girebilir.” (3)
Bugün Suriye’de PKK, KCK, PYD ile Suriye Süryani silahlı
savunma gücü MFS arasında güç birliği sağlanmıştır. PKK, MFS üzerinden
“Christian Army” ile dirsek temasında bulunmaktadır. Bunun manası, Avrupa,
Amerika, Asya ve Afrika’dan Hıristiyan savaşçıların bölgeye gelmeye
başlayacağıdır (4). Dolayısıyla, şer ittifakının patronluğunda PKK, KCK, PYD,
YPG, DHKPC, bazı Hristiyan, Ezidi, Ermeni, Sosyalist, Alevi sol yapılar
arasında ciddi bir ittifak oluşturulmaktadır. Bu ittifaka, boğazda oturan
küresel, işbirlikçi, aşiret ve baronları da eklediğimizde Türkiye’de, “Kaostan
Kaynaklanan Düzen” teorisyenlerinin istediği aktörler tamamlanmış olmaktadır.
Medyada değişik zamanlarda yer alan bilgilere göre şer
ekseninin taşeronu PKK, “Ağrı, Kars-Kağızman, Iğdır, Doğu Beyazıt, Ardahan,
Göle ve Erzurum’un bir bölümünde” kanton bölge inşa edebilmek için
çalışmalarını yoğunlaştırmış, hatta bu amaçla, Kandil’deki PKK liderlerinden
Cemil Bayık, en yakın adamlarından Yusuf Şek’yi “sözde eyalet sorumlusu” olarak
bölgeye göndermiştir. Ermenistan üzerinden lojistik destek sağlanmaktadır (5).
Yol boyu bazı HDP yöneticilerinin, “barajı geçemezsek biz de
kendi meclisimizi kurarız, özerklik ilan ederiz” tarzında çıkışlar yapması, bir
psikolojik alt yapı oluşturma amaçlıdır. Al Jazeera Türkçe Diyarbakır muhabiri
Mahmut Bozarslan’a konuşan Gülten Kışanak, “Diyarbakır’da çıkarılan petrolden
pay istiyoruz, yereldeki tüm enerji kaynaklarından, yeraltı, yerüstü
zenginliklerinden, ekonomik varlıklardan, yerelin pay alması lazım”dir
ifadesini, ne dediğini bilerek ve hukuki altyapısının farkında olarak
kullanmıştır (5). Kışanak, muhtemelen, kamuoyunun bilmediği fakat Kadife
darbeci kadronun çok iyi bildiği 4867 ve 4868 sayılı yasaları göz önüne alarak
bu konuşmayı yapmaktadır.
Diğer taraftan Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret, İngiliz
Vice News’a “Bir söz vardır, barış olacaksa Cizre’den başlayacaktır ve savaş da
olacaksa o da Cizre’den başlayacaktır. Türkiye’de bir iç savaş yürüttüğümüzü
söyleyebiliriz” şeklinde bir beyanatta bulunmuş ve İngiliz Vice News bu
açıklamayı, “Türkiye’de iç savaş çıkacak: Kürt direnişinin merkezine hoş
geldiniz” başlığıyla sunmuştur (6).
Şer cephesi, Cizre’de üzerinden bir iç savaş çıkarmak ve
bunu tüm Güneydoğu Anadolu’ya yaymak istemiştir. Bu amaçla da, iç ve dış basın
desteğini sağlamaya çalışmaktadırlar. 1 ay önce, Independent, BBC, Guardian,
Daily Telegraph, Financial Times, The Times ve Vice News muhabirleri, Cizre’ye
gelmiş değişik röportajlar yapmış, haberler hazırlayıp ülkelerine dönmüşlerdir
(6). Taksim Gezi parkı olaylarında olduğu gibi Dünya kamuoyu, Türkiye aleyhine
şartlandırılmak istenmektedir. Fakat güvenlik kuvvetlerinin sabırlı, basiretli
operasyonu ile şimdilik bu amaçlarına ulaşamamışlardır. Ancak PKK tasfiye
edilinceye kadar bu amaçlarından vazgeçmeyeceği asla unutulmamalıdır.
Sonuç: 1 Kasım Seçim Sonrasında Türkiye’yi Bekleyen Tehlike:
“Güneydoğunun Özerk Bölge” İlanı Edilmesi
Bugünkü “İç savaş” çığlıkları ve tehditler, milleti
özerkliğe razı etme amaçlı psikolojik harekatın bir parçası olarak
yapılmaktadır. Ama asıl çıkış, 1 Kasım seçimlerinden sonra yapılacaktır.
Türkiye’yi yönetenlerin unutmaması gereken en önemli nokta, 1 Kasım
sonuçlarından sonra tüm Güneydoğu için Özerklik isteğinin çok yüksek sesle,
koro halinde, hem Türkiye’nin hem de dünyanın gündemine taşınması ihtimalidir.
Kadife darbeci kadro, Türkiye’de vuku bulan bu son olayları ve olabilecek olan
olayları, uluslararası mecraya taşımak için gerekli bir alt yapı, bir
psikolojik ortam hazırlamaya çalışmaktadır. Bu amaçla Kadife darbeci aktörler,
12 Eylül 1980 öncesinde olduğu gibi, başta devletin resmi güçleri olmak üzere
her kesime ve her yapıya saldıracaklar, insanları ülkenin her tarafında sokağa
inmeye zorlayacaklardır.
Türkiye böyle bir tehlikeye karşı şimdiden hazır olmalıdır.
Bunun için;
• Çözüm süreci buzdolabından çıkarılıp özelde Kürt halkının,
genelde tüm halkların doğal, fıtri hakları iade edilmelidir. Bunun için gerçek
muhatap halkların kendileridir. Terör ve taşeron örgütler değildir,
olmamalıdır. Bundan sonra yanlış muhatap seçilmemelidir.
• PKK, DHKP-C, El Kaide, İŞİD vb. örgütler, taşeron birer
örgüt olup homojen değildir. PKK bünyesinde ABD, İsrail, Iran, Suriye, Rusya,
Almanya, Fransa, İngiltere’nin ve belki de Türkiye’nin iş tuttuğu değişik
fraksiyonları barındırmaktadır. HDP’nin siyasi başarısı üzerine PKK’nin dağ
kadrosu lideri Karayılan, “PKK’nın Türkiye içinde silahlı mücadeleyi sürdürmek
için gerekli ve yeterli bir nedeni kalmamıştır!” şeklinde bir açıklama
yapmıştır. Bu açıklamalardan sonra Cemil Bayık liderliğinde bir ekip, karşı bir
darbe yaparak örgütü ele geçirmiştir(6).
• PKK içinde bulunan değişik fraksiyonların arkasındaki
güçler kimdir Öncelikle bu güçler, deşifre edilmeli ve bu ülkelerle ilişkiler
yeniden tanzim edilmelidir. Kısas hükümleri uygulanması için gerekli tüm alt
yapı çalışmaları yapılmalıdır.
•PKK, DHKP-C, El Kaide, İŞİD içerisindeki Ermeni ASALA
militanları ile yabancı istihbarat ajanları teşhir edilmelidir. “Sünnetsizler”
kimlerdir Bunlar, Müslüman Kürt halkına iyi anlatılmalıdır.
•Suruç Provokasyonundan sonra Türkiye’nin başlattığı
operasyonlar, PKK, DHKP-C ve varsa İŞİD’in Türkiye uzantıları tarihten
silininceye kadar ısrarla ve büyük bir kararlılıkla, halka zarara vermeden,
devam ettirilmelidir.
•“İkiz sözleşmelerin” kanunlaştırıldığı 4867 ve 4868 sayılı
yasalar ve bununla bağlantılı 7 Mayıs 2004 tarihinde 5170 sayılı Anayasanın
bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanunun 7. Maddesine göre
Anayasanın 90. Maddesine ve varsa diğer maddelere eklenen paragraflar
lağvedilmelidir.
•AB uyum yasaları çerçevesinde, ülkenin geleceğinde ayak
bağı olacak ne kadar yasal mevzuat varsa, yeniden gözden geçirilmeli ve iptal
edilmelidir.
Evet, Henüz Vakit Varken!
Kaynaklar
1- Şen, E., Anadilde Savunma ve İkiz Yasalar, 29 Ağustos
2015, Haber 7 Com.
2- Karakaya, H., HDP Parti Mi... Türkiye Düşmanlarının
Taşeronu Mu Yeni Akit, 23.07.2015.
3-Güner, A. O., Kan, gözyaşı ve utanç, Yeniçağ, 23.07.2015.
4- Kaya, M., “Kışanak Ne Dediğini Biliyor”, 15/04/2014;
29.08.2015,
http://www.tv5haber.com/makale_yazdir.php Yazi_id=7284 2/2.
5- Takan, A., PKK’nın ilk kantonu; Ağrı-Iğdır-Kars- Ardahan
hattı, Yeniçağ, 23.07.2015.
6- Diler E., “Neden Cizre” , Eylül 2015.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder