3 Eylül 2015 Perşembe

ÇÖZÜM SÜRECİ BUZDOLABINDA-3: Kavimlerin Fıtri Haklarını Dondurmak Yanlış ve Tehlikeli Bir Politikadır

 (Milli Gazete)

Giriş

Allah ın kavimlere yaratılıştan verdiği ve fakat sistemin gasp ettiği doğal hakları, bir terör örgütünü aracı kılıp onunla pazarlık yaparak vermek, yanlıştı, ilahi sünnete aykırı idi; bu nedenle de işin bereketi olmadı. Bugün Çözüm sürecinin AKP kanadı, PKK-HDP tarafından aldatıldıklarını , ihanete uğradıklarını   ve sözlerini tutmadıklarını söyleyerek Çözüm süreci buzdolabında , Çözüm sürecini unutun , Çözüm süreci bitti. (1)  ifadelerini kullanarak çözüm sürecini askıya aldıklarını ve Buzdolabına koyduklarını söylemektedirler. Gelinen nokta, yanlış teşhis, yanlış muhatap ve yanlış yol tutulmasının doğal sonucudur.

Allah ın kavimlere verdiği doğal hakları, pazarlık konusu yaparak vermeye kalkmak, özü itibariyle yanlıştır.  Burada, Kavimlerin yaratılışla birlikte sahip olduğu haklar konusu ele alınacaktır.

Renk ve Dil Farklılaşması

İnsanlığın başlangıcında renk, dil, genetik farklılaşma, çoğalma ve yayılma ile ayrı soy, oymak, kabile, kavim ve ulus, ehl-i millet ve ümmet gibi değişik gruplar meydana gelmiştir. Yapı, basitten karmaşığa doğru giderken ortak payda olan özellikler azalmakta; farklılıklar ve çeşitlilikler artmaktadır. Yol boyu dil, renk, soy, etnisite, tarih ve coğrafya, din, örf-adet, değerler, vatandaşlık ve kader birliği, kimlik belirleyici parametreler olarak tezahür etmiştir.

Kur an-ı Kerim, renk ve dil farklılaşmasının üzerinde düşünülmesi gereken Allah ın ayetlerinden olduğunu bize haber vermektedir (Rum Süresi 22).

Dolayısıyla renk ve dil farklılığını korumak, Allah ın bir ayetini yaşanır kılmak demektir. Öyleyse farklı dile sahip olan kavimlerin, dillerini her alanda kullanabilmeleri, onların en doğal haklarıdır. Bu pazarlık konusu edilemez, edilmemelidir. Bu hak, birileri tarafından gasp edilmiş ise bunun geriye iadesi, bir lütuf değildir. Bunun için de bir aracı örgüte ve 3. göze ihtiyaç yoktur.

Soy Farklılaşması

Ayni anne babanın çocuklarının farklı renk ve dile sahip olması nasıl Allah ın yaratış kanununun bir sonucu ise; Adem in çocuklarının çoğalmaları ile farklı soy, oymak, kabile ve Şa b a ayrılması da Sunnetullahın bir sonucudur (49 Hucurat 13).

Elmalı ya göre Şaab, kabilelerin ittifakı ile meydana gelen daha büyük bir topluluktur(2). Kimlik açısından baktığımızda aynı renk, dil ve soydan gelme, fertler arasındaki ana ortak paydadır. Burada Kavim kimliği açısından baskın olan özellik soydur.

Kabilelerin ittifakını Şaab olarak alıp değerlendirmeyi, farklı kavimler için yaparsak farklı kavimlerin ittifakını yeni bir şaab (Kavimlerin İttifakı) olarak değerlendirebiliriz. Aynı şaabda yer alan kavimlerin aralarındaki hukukun nasıl kurulacağı, önemli bir sorundur. Çünkü farklı renk, dil ve soy söz konusudur. Ayrıca asırlar boyu farklı değer sistemi, kültür, müzik, örf, adet, gelenek, görenek oluşmaktadır. Farklı kavimlerin birlikteliğinde bu farklılıklar, birer zenginlik olarak yaşatılabilmelidir. Böyle bir yapıda en önemli konu, kavimleri biz yapan özelliklerin nasıl korunacağıdır. 

Kavimlerin oluşturduğu üst şaabda (Kavimler ittifakı) ittifak yapan kavimler, birbirine göre farklı nicelikte olabilir. Sayısal olarak baskın olan kavim, zamanla diğerlerini yok etmek, asimile etmek isteyebilir. Ya da kültür ve medeniyet olarak daha gelişkin olan bir kavim, diğerlerinin kültürlerini, dillerini yok etmeye kalkabilir veya diğerlerini sömürebilir. Bu veya benzer tehlikeler, kavimler ittifakında karşılaşılabilecek muhtemel tehlikelerdir. 

Burada sorulacak ana soru, bir kavim bir başka kavmin kimliğini yok etme hakkına sahip midir Bu adil bir tavır mıdır Buna hakkı var mıdır Var olduğunu iddia ediyorsa bu hakkı nereden almaktadır

Bu noktada unutulmaması gereken husus, farklı renk, dil gibi farklı kabile ve kavimlerin de Allah ın ayetleri olmasıdır, Sünnetullahın bir gereğidir. Öyleyse kabile ya da kavimleri yok varsaymak, asimile etmek istemek ilahi sünnete karşı çıkmak demektir.  Farklı Boy, Kabile, Kavimlerin Var olmasındaki Sır

Allah ın insanları farklı boy, kabile, kavimlere ayırmasındaki esrar nedir Bunun için Hucurat 13. ayete tekrar bakmak ve üzerinde tefekkür etmek gerekmektedir. Ayetteki hitap, doğrudan doğruya insanadır. Aynı anne babanın çocukları olduğumuz hatırlatılmaktadır. Bundan sonra, kavim/millet ve kabilelere ayrıldığımız, farklılaştırıldığımız zikredilmektedir. Ancak bunların var kılınışı, tanışma ve kaynaşma (49/13) olarak gösterilmektedir. Bu, insan fıtratı ile yakından ilgilidir. Farklı akraba, soy, kabile, kavim ve ulus/millet ve ümmetler şeklinde bir yapılanış, insanlık evrensel kümesi içerisinde birer denge unsuru görevi görürler. Bu, bir açıdan her birimi örgütlü olan toplum/insanlık demektir. Çünkü her bir örgütsel yapı, kendi müntesipleri arasında özel bir sevgi, saygı, şefkat, aidiyet, sadakat ve dayanışma duygusu meydana getirir. Dolayısıyla İnsanların bireyselleşmesine, bireyci tutum ve tavır sergilemelerine karşı oluştur bu yapı.  Bunlar, insan fıtratına yerleştirilmiş özelliklerdir.

Hz. Peygambere iman etmedikleri halde müşrik akrabalarının ona yardım etmesi, akrabalık duygusunun bir sonucudur. Hastalandığımız zaman akrabalarımızın seferber olması, aynı duygunun ürünüdür.

Öyleyse ilahi sünnetin bir gereği olarak, boy, kabile, kavim ayrımını, ümmetin ve insanlık kümesinin birer alt kümeleri olarak ele alıp birer alt kimlik statüsünde değerlendirmek gerekmektedir.

Kavmini Sevmek, Kavmine Dua Etmek, Kavmine Yardım Etmek

İslam, aile merkezli bir medeniyettir. O nedenle akrabalık bağlarının koparılmasına (4 Nisa 1), yöneticilerin, devletin ve sistemin akrabalık bağlarını koparacak tarzda işler, icraatlar yapmasına İslam şiddetle karşı çıkmakta ve bunun fesada neden olacağını haber vermektedir (47 Muhammed 22-23; 2 Bakara 204-205).

O nedenle bir insanın akrabasını ve kavmini sevmesi, en doğal hakkı olup fıtri bir özelliktir. Bu, yadırganacak ya da kınanacak bir durum değildir. Kur an da peygamberlerin soylarına sık sık atıfta bulunulmakta, peygamberlerin nesillerine zürriyetlerine- dua etmeleri istenmekte ve nesillerine peygamberlik verilerek kendilerine lütufta bulunulduğu belirtilmektedir (3 Al-ı Imran 33-34; 29 Ankebut 27). Hz. İbrahim in yaptığı dua da bunu görebilmekteyiz (2 Bakara 127-128). Hz. Meryem in anası, doğumdan sonra Hz. Meryem in soyuna dua etmiştir (3 Al-ı Imran 36). Kur an bize tevbe edip Salih amelde bulunanların soylarına dua etmeleri gerektiğini haber vermektedir (25 Furkan 74). Bütün Müslümanların namazın tahiyyat kısmında Hz İbrahim in ve Hz. Muhammet in aline (soyuna) dua etmesi, salat-ü selam okumasının sünnet olması, neslin önemini göstermektedir. Hz. Peygamberin kendisini Taif te taşlayan kavmine karşı; Allah ım sen kavmime hidayet eyle, onlar hakkı bilmiyorlar.   şeklinde dua etmesini, bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir(3). Hz. Peygamberin, amcası Ebu Talib in hidayete kavuşması için gösterdiği gayreti ve Hz. İbrahim in dua için babasına söz vermiş olmasını (60 Mümtehine 4) hep bu bağlamda düşünmemiz gerekmektedir.

Hz. Peygamberden tebliğe önce akrabasından başlaması istenmiştir. Bu akrabalık bağının oluşturduğu sevgi, şefkat ve merhamet bağının tebliğe karşı reaksiyonları kısmen azaltabileceği ihtimalinden dolayı olsa gerekir. Ayrıca tebliğle birlikte yeni değerlerin akrabalar tarafından benimsenmiş olması halinde, kan bağının yanında değer bağının var olması ile daha güçlü bir dayanışma ortaya çıkmaktadır (26 Şuara 214-216). Nitekim Hz. Peygambere ilk biati, anasının mensup olduğu Neccar oğulları kabilesine mensup kimseler yapmıştır. Hz. Peygamber yaptığı tebliğin karşılığında, akrabalık sevgisinden başka bir şey istemediğini söylemesi çok dikkat çekicidir:

De ki: «Ben, buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, ancak akrabalık sevgisi hariç.» Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği arttırırız. (42 Şura 23)

Diğer taraftan yardım önceliğinin Müslüman akrabaya yapılması, akrabalık ve soy ilişkilerine İslam ın verdiği önemi göstermektedir (8 Enfal 75; 33 Ahzab 6). Cuma hutbesinde okunan ve akrabalara yardım yapılmasını emreden ayeti kerime, akrabalığın Müslümanlar açısından ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir (16 Nahl 90). İnfakın kimlere yapılacağına ilişkin ayetlerde yer alan sıralanış, akrabaya verilen önemin düzeyini göstermektedir (2 Bakara 215). Benzer bir sıralanışa, insanlara güzel davranma konusunda da karşılaşıyoruz (4 Nisa 36).

Sonuç: Çözüm Sürecini Buzdolabına Koymak Yanlış ve Tehlikeli Bir Politikadır

Eğer farklı renk, dil ve kavim Allah ın ayetleri, yaratılışın bir kanunu, fıtratın bir gereği, doğan insanın iradesinden, tercihinden bağımsız ise,  renk, dil ve kavimlerin inkârı veya yok edilmeye çalışılması veya küçümsenmesi ya da hor, hakir görülmesi, Yaratılış kanuniyetlerini ve Allah ın ayetlerini inkâr manasına gelir. Bu da, Allah a isyandır. 

O nedenle Çözüm Süreci buzdolabında demek, çok yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır. PKK yanlış bir muhatap idi. PKK dan dolayı Kürt halkının en doğal fıtri haklarını dondurmak, daha büyük bir hatadır. O nedenle siyasi iktidar ve devlet, en kısa zamanda bu hatasını düzeltmelidir. İade edilecek olan hakların bir an önce geri verilmesi gerekir. Aksi takdirde konuyu istismar edecek çok farklı yapılar, güçler devreye girecektir.

Dini hassasiyeti olan Kürtlerin, meseleyi bu açıdan ele alması, seslendirmesi, kavmiyetçilik hastalığına yakalanmaması gerekmektedir. O nedenle kavmi kimlikler, Millet/Ümmet kimliğinin birer alt kimlikleri olup üst kimlik haline getirilmemelidir. Milet/ümmet üst kimliği altında alt kimlik olarak kavmi kimlikler, birer denge ve dayanışma unsuru olup zenginlik olarak muhafaza edilmelidir. Aksi durum kavmiyetçilik hastalığına yakalanmak demektir.

Öyleyse Kavmiyetçilik/asabiye/ırkçılık/şovenizm nedir Kavmiyetçilik yapmanın bedeli nedir

Kaynaklar

1- 06.08.2015 Tarihli Değişik Medya.  

2- Yazır, E., Hak dini Kuran Dili,  Azim dağıtım, İstanbul, Cilt 7, S: 212-213.

3- Buharî, İstitâbe 4, Enbiya 50; Müslim, Cihâd 105, (1792).

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...