(Milli Gazete)
Giriş
Kadife Darbecilerin gerçekleştirdiği Suruç provokasyonun
hemen arkasından devletin, PKK ve İŞİD’e karşı başlattığı operasyonlarla
Türkiye, yeni bir sürece girmiştir. Bu süreçte, PKK, kır ve şehir gerilla
taktikleri uygulayarak hemen hemen her gün ya bir polisi ya da bir askeri şehit
etmektedir. Son bir hafta içerisinde Dağlıca’da 16 asker, Iğdır’da 13 polis
şehit edilmiştir. Bu son olaylar, Türkiye’yi ayağa kaldırmış, öfkeli
kalabalıklar, PKK ve HDP’yi sokak eylemleri ile protesto etmektedir. Maksadı
aşan ve kavmiyetçilik ateşini alevlendirecek olaylar vuku bulmaktadır.
Kavmiyetçilik sosyal bir hastalıktır. Bu dünyada sürünmeyi,
yatalak hasta olmayı; öteki dünyada da ağır cezayı gerektiren sosyal bir
hastalık. Yanı her iki dünyada da sahibine bedel ödettiren bir sosyal hastalık.
Burada bu konu ele alınacaktır.
Kavmiyetçilik, Irkçılık
Geçen yazıda akrabayı, soyu, kavmi sevmenin, onlara yardım
etmenin ve dua etmenin meşru olduğunu ve bunları yapmanın teşvik edildiğini
Kur’an ve Sünnet çerçevesinde ele alıp incelemiştik. Bunlar, meşru olduğuna
göre kavmiyetçiliği, ırkçılığı nasıl anlayacak ve değerlendireceğiz
Eşler arasına konulan sevgi ve merhamet, nasıl Allah’ın
ayeti ise akraba, kabile ve kavmin bireyleri arasındaki sevgi ve merhamet de,
Allah’ın bir ayetidir. Sorun sevgi, merhamet ve şefkatin olmasında değildir.
Sorun, kavme ya da soya olan sevginin, bir tutku ve şehvet boyutuna ulaşması
ile bir başka kavmin, soyun hakkının, hukukunun çiğnenmesi, adaletin ortadan
kalkması ve zulmün icra ediliyor olmasıdır.
Asabiye konusu Hz. Peygambere sorulmuştur. Hz. Peygamberin
verdiği cevap, “asabiye”, sevgi ve zulüm arasındaki ilişkiyi ortaya koyarak
asabiyeden ne anlaşılması gerektiğine açıklık getirmiştir:
“Vâsile İbnu’l-Eskâ: “Ey Allah’ın Resulü dedim, kişinin kavmini sevmesi, (merdud olan) asabiye midir ” “Hayır buyurdular, asabiye, kişinin zulümde kavmine yardımcı olmasıdır.” (1)
Hz. İbrahim, soyundan da peygamber gelmesi için dua yaptığında, Allah’ın verdiği cevapta, «Zalimler benim ahdime erişemez» denmiş olması (2 Bakara 124), kavmiyetçiliğin gizli şifresinin, bir başka kavme zulüm yapmak olduğunu ortaya koymaktadır.
Kavmiyetçilik ile zulüm arasındaki bu ilişkiyi, Hz. Musa’nın kavga yapan taraflar arasında haklı ile haksızı ayırt etmeden, herhangi bir sorgulama yapmadan, kendi kavminden olana yardım etmiş olmasında da görmekteyiz (28 Kasas 15-19). Bu ayetlerde geçen Hz. Musa’nın “Bu şeytanın işindendir”, “ben kendi nefsime zulmettim”, “suçlu- günahkârlara destekçi olmayacağım” demiş olmasının sebebi, kavga eden taraflardan haklı haksız sorgulamasını, araştırmasını yapmadan, kendi kavminden olduğu için birine sahip çıkmış olmasının yanlışlığını görüp pişman olmuş olmasından dolayıdır. Keza ikinci gün kavminden olmayan bir başka şahsın Hz. Musa’ya “Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.»” demiş olması da, Hz. Musa’nın sadece kavminden olduğu için birine yardıma kalkmış olmasının, yanlışlığını ortaya koymuş olması bağlamında değerlendirilmelidir.
Kavmiyetçilik Cahili Bir Düşünce ve Tavırdır
Milletin/Ümmetin dayanışmasını yıkıp birlik ve beraberliği
parçaladığından dolayı kavmiyetçiliğe neden olan her türlü tutum ve tavır,
İslam tarafından yasaklanmış ve cahili bir davranış olarak nitelendirilmiştir
(2). Böyle bir dava güdenler, Müslümanların birlik ve beraberliğini bozduğundan
dolayı Hz. Peygamber tarafından ‘bizden değildir’ denerek İslam kültür ve
medeniyetinin inşa ettiği ümmettin/milletin/cemaatin dışına
itilmişlerdir/itilmelidirler (3).
Kavmiyetçilik İçin Savaşanlar Allah Yolunda Değiller Ve
Yerleri Cehennemdir
Bir mümin için soy, renk ve genetik yapı, bir ayırımcılık
aracı olmadığına göre, bir kavmin bir başka kavme zulmetmesi, onun yaratılıştan
kendisine bahşedilmiş haklarını gasp etmesi ya da onun asimile edilmesi için
mücadele etmesi ve gösteriş için mücadele etmesi, Allah’ın rızasına uygun
olmayıp Allah yolunda bir eylem de değildir (4). Bu nedenle kavmiyetçilik için
ölenler, cahiliye ölümü ile ölmüşlerdir (5) ve mekânları cehennemdir; namaz
kılıp oruç tutmuş olmaları, bu sonucu değiştirmemektedir (6).
İslam bir taraftan akrabalık, soy bağının korunmasını
isterken, diğer taraftan da bunun, İslam’ın değer sistemine zarar vermemesini
de istemektedir. O nedenle Allah, Hz. Nuh’un ve Hz. Lut’un eşlerini
küfredenlere; Firavun’un karısını da, iman edenlere örnek olarak göstermektedir
(66 Tahrim 10-11).
Hz. Nuh bir baba olarak, oğlunun tufanda kurtulabilmesi için
Allah’a yalvarmıştır. Hz. Nuh’un iman etmemiş oğlunun kurtuluşu için Allah’a
dua etmesi, Allah tarafından kınanmış olup oğlu konusunda uyarılmıştır (11 Hud
46). Hz. Nuh’un öz oğlu, seçtiği yoldan dolayı Hz. Nuh’un “ehli olmaktan” Allah
tarafından çıkarılmıştır. Hz. Nuh’un uyarılmasında kullanılan ‘cahillerden
olmayasın’ ifadesi ise, asabiye ile cahiliye arasında yukarıda ifade edilen
ilişkiyi kuvvetlendiren önemli bir delildir.
Bir insana kan bağı olarak, sevgi olarak en yakın olan varlıklar,
onun anne, babası ve çocukları, akrabası ve aşiretidir. İslam’a göre değer
bağına zarar vermedikçe bu bağın korunup kollanması gereklidir. Ancak değer
bağına zarar verme durumu varsa, anne babası da olsa, yapılması gereken tercih,
değer sisteminin yanında yer almak olmalıdır. Bu keyfi bir tercih olmayıp
bizzat Allah’ın takdir ettiği bir hükümdür (58 Mücadele 22; 9 Tevbe 23).
Sonuç: Ey İman edenler Unutmayın! Ahiret Var, Hesap var
PKK, El Kaide, İŞİD vb. örgütler taşeron birer örgüt olup
homojen değildir. PKK bünyesinde ABD, İsrail, İran, Suriye, Almanya, Fransa,
İngiltere’nin ve belki de Türkiye’nin iş tuttuğu değişik fraksiyonları
barındırmaktadır. Türkiye’nin çözüm sürecinde muhatap aldığı PKK, bunlardan
hangisidir ve bugün hangi PKK, cinayetlerine devam etmektedir Arkasındaki güç
kimdir Öncelikle bu güç, deşifre edilmeli ve ilişkiler yeniden tanzim
edilmelidir.
ABD’nin Irak operasyonu sonrasında Irak’ın Kuzeyinde bir
Kürt devleti kurma isteğine, Türkiye karşı çıkmıştı. Türkiye’nin bu tavrı
karşısında Ortadoğu eski istasyon şefi, CIA ajanı Graham Fuller, Türkiye’yi
“hem Güneydoğu’sunu kaybetmekle” ve hem de “Türkiye’nin her tarafında kanlı
olaylar meydana gelmekle” tehdit etmişti. Bugün Türkiye, muhtemelen, Suriye’nin
kuzeyinde oluşturulmak istenen “Kürt Koridoru” denen oluşuma karşı çıktığı için
Fuller’in tehdidinde dile getirilen bir ortama doğru sürüklenmektedir. Bir
taraftan Güneydoğu’da birçok bölgede “özerklik ilan edilmekte”; diğer taraftan
işlenen cinayetlerden dolayı Türkiye’nin her tarafında karşıt eylemler
yapılmakta; binalar basılmakta, insanlar değişik vesilelerle dövülmektedir.
Adeta kadife darbeci kadronun öngördüğü “Kaostan Kaynaklanan Düzen”
yaklaşımının uygulanacağı bir ortam hazırlanmak istenmektedir.
Bu süreçte eğer gerekli tedbir alınmaz, birlik ve beraberlik
sağlanmazsa Türkiye, Irak-Suriye hattında olanların benzeri bir duruma
sürüklenebilir. Bu süreci durduracak olan, kardeşliği yeniden inşa edecek olan,
Türkiye’nin sistem sorununu çözecek olan, Dini hassasiyeti yüksek olan şuurlu
Müslümanlardır. Şuurlu Müslümanların ilk yapacağı iş, güzel bir dil, söylem
geliştirerek ve güzel bir davranış ortaya koyarak Müslüman Türk ve Kürt
Kavmiyetçilerini uyandırmak, girdikleri yanlış yoldan çekip almaktır. Kavimleri
rencide edecek tarzda alay etmek, lakap takmak, fıkra anlatmak, nankörlükle
suçlamak, hakaret etmek yangına benzin sıkmaktır. Bu tür tutum ve tavırlar,
fasıklık ve zalimliktir (49 Hucurat 11). İnsanları kavmiyetçilik bataklığına
itmek ve kavmiyetçilik yapmak benzer birer suçtur. Bir Müslüman için fasıklık
ve zalimlik, bedeli çok ağır olan iki kötü vasıftır.
Bugün, PKK’nin yaptığı haince saldırılar karşısında, Kürt
halkına, Kürt kardeşlerimize cephe almak, sokak eylemlerinde iş yerlerini,
parti binalarını ve derneklerini basmak, tahrip etmek hem insanı hem de İslami
değildir. Aynı zamanda stratejik bir tutum ve tavır da değildir. Kadife Darbeci
Kadronun istediği, arzuladığı “Kaostan Kaynaklanan Düzen” teorisinin
uygulanabilmesi için gerekli zeminin hazırlanmasından başka bir işe
yaramayacaktır.
Bugün, basiret ve feraset sahibi olma zamanıdır. Yaklaşık
1000 yıldır kader birliği yaptığımız, kanlarımızın karışıp bu toprakların
tümünü suladığı, kız alıp kız verdiğimiz, etle kemik olduğumuz bir halkın (Türk
ya da Kürt) çocuklarına karşı takınılacak tavır, sevgi, saygı ve kardeşliktir.
Bunun aksi tüm tutum, tavır ve davranışlar, kavmiyetçilik hastalığının dışa
yansıması olup bedeli, hem bu dünyada hem de ahret hayatında helak olmaktır.
Bugün, Birr ve takva konusunda yardımlaşmak, konuşmak, bu
yolda dayanışma içerisinde olmak zamanıdır (5 Maide 2; 58 Mücadele 9 ).
Bugün, Türkiye’nin içine girdiği süreçte kendisini Müslüman
olarak kabul eden, Allah’a ve Ahiret gününe iman eden herkesin, özellikle
Müslüman Türk ve Kürt kardeşlerimizin ortak takınacakları tavır, adalet
ekseninde bir barış ortamının sağlanması için duruş ortaya koymak,
nemelazımcılığı terk etmek olmalıdır (49 Hucurat 9-10).
Ey İman edenler unutmayın!
“Hz. Peygamber (sas): Kim haksızlıkta kavmine yardım ederse,
kuyuya düşüp, kurtarılmak için (beyhude yere) kuyruğundan çekilen deveye
benzer.”
KAYNAKLAR
1- Ebu Davud, Edeb 121, (5519).
2- Müslim, Cenâiz 9, hadis no: 934
3-Ebu Davud, Edeb, 121, 5121. H. Münavi, a.g.e., 5, 386).
4- Buharî, Cihad 15, Hums 10, İlm 35, Tevhid 28; Müslim,
İmâret 149, (1904); Tirmizî, Fedâilu’l-Cihâd 16, (1646); Ebu Dâvud, Cihâd 26,
(2517); Nesâî, Cihâd 21; İbnu Mace, Cihâd 13, (2783).
5- Müslim, İmâret 53, (1848); Nesâî, Tahrim 28, (7, 123);
İbnu Mâce, Fiten 7, (3948).
6- Hakim, Müstedrek, 4, 298.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder