2 Temmuz 2015 Perşembe

Taksim Kadife Darbe Sürecinin 7 Haziran 2015 Genel Seçimler Aşaması - 4: İlahi İkaz

 (Milli Gazete)

Geçmiş yazılarda ifade ettiğimiz gibi kadife darbelerin ana stratejisini çizen birinci derecede (en iç halka) beyin takımı, Soros Merkezli Siyonist-Mason bir kadrodur. Her ülkede, o ülkenin vatandaşı olan Mason- Sabetayist-Siyonist-İşbirlikçi, 2. Derecede bir beyin takımı (ikinci halka) daha vardır.

Peygamberlerin mücadelesindeki zafer ve mağlubiyetler, Allah’ın “Sünnetullah” dediği “ilahi yasalara” uygun olarak vuku bulmuştur. Bu olaylar, kendilerinden sonraki dönemlerde iman edenler için önemli ders ve tecrübe kaynağı olmuştur.

Burada, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin sonuçlarını, Uhud Savaşı çerçevesinde ele alıp değerlendireceğiz. Bugün böyle bir değerlendirme yaparken, bir tarafta saf ve temiz Müslümanlar; diğer tarafta da tam müşrikler vardır anlamında bir şey söylüyor değiliz. Böyle bir söylem, hem yanlış hem de tehlikelidir. Ayetlerde geçen Müşrik ordusu kavramı ile bugün, sadece Kadife Darbeci Kadronun Beyin Takımını (birinci ve ikinci halkadakiler), “Üst Akıl”, kast etmekteyiz.

Bugün vuku bulan ve bulabilecek olan olaylar ve sonuçlar, “Ben Müslümanım ve “ben Müminler topluluğundanım” diyen herkesi, her yapıyı (Parti/ Cemaat/ Hareket/STK), ilgilendirmekte ve de muhatap almaktadır. Bu açıdan yapılacak olan değerlendirmeleri, şahsileştirmemek, şahıslara ya da özel yapılara indirgememek gerekmektedir.

Uhud Savaşı ile Müslümanlara Yapılan Büyük Uyarı

Uhud Savaşı, İslâm tarihinde, Bedir’den sonra yapılan ikinci önemli savaştır. Bu savaşta vuku bulan olaylar, tarih boyu hep ders alınması gereken özelliktedir.

Uhud Geçidi, Uhud savaşının en stratejik mekânlarından biri olup bir tarafına Müslümanlar diğer tarafına da müşrikler yerleşmişlerdir. Hz. Peygamber, Uhud dağındaki geçide 50 civarında okçu yerleştirmiş ve onlara; “Benden size ikinci bir emir gelinceye kadar biz savaşı kazansak da kaybetsek de bulunduğunuz yerden ayrılmayacaksınız; Halit’e de dikkat edin.” talimatını vermiştir.

Müşrikler geçidin diğer tarafına Halit bin Velit komutasında 200 kişilik bir süvari birliği yerleştirmişlerdir. Başlangıçta İslam ordusu savaşı kazanmıştır. Müşrik ordusu, panik halinde kaçmaktadır. Müslüman savaşçılar, harp meydanında ganimet toplamaya başlamışlardır. Savaşın kazanıldığını ve ganimet toplandığını gören geçitteki okçulardan büyük bir kısmı, ganimetten paylarını almak için, komutanlarının bütün ısrarlarına karşın, görev bölgelerini terk etmişler ganimetten pay almaya koşmuşlardır. Bunun üzerine Halit bin Velit, süvari birliği ile geçide saldırmış ve nöbet tutan okçuları şehit ederek ganimet toplamaya dalmış olan İslam ordusunu arkadan vurmuştur. Kaçan düşman ordusu da, geri dönerek Müslümanlara saldırmış ve savaşı kazanmıştır. Kazanılmış bir savaş, ganimetten pay alma aşkına kaybedilmiştir.

Görevi terk eden okçular, ya muhacir veya ensardı. Her ikisi de İslam davası için dünyayı gözlerinde ve gönüllerinde sıfırlamışlardı. Muhacirler, mallarını, mülklerini her şeylerini Mekke’de bırakarak Medine’ye göç etmişler; Ensar ise göç eden bu mümin kardeşlerine kucağını açarak mallarını, mülklerini onlarla paylaşmıştır. Her iki kesim de, İslam davası için dünyaya ve dünya nimetlerine başkaldırmış, tavır koymuşlardı. Fakat Uhud’da bir anlık gaflet, dalgınlık veya vukufsuzluk savaşın kaybedilmesine yetmiştir.

Kazanılmış bir savaşın kaybedilmesinin sebebi neydi Ne olmuştu da basiret bağlanması meydana gelmiş, feraset kaybolmuştu Allah’ın Resulü geçidi tutan o okçulara, ganimetten pay vermeyecek miydi ki okçular, görev bölgesini terk etmişlerdi Bu ilk nesilden böyle bir davranış nasıl meydana gelmişti

Bu sorulara vereceğimiz cevapların isabetli olabilmesi için Kuran ve sünnet çerçevesine meseleyi ele almamız gerekmektedir. Kuran’ın verdiği cevaplar, genel olarak özlüdür, ayrıntılı değildir. Ana renk, ana frekans, ana cevap, son derece açık ve kesindir. Ana renk sabit olmak şartıyla farklı yorumlar, açıklamalar, ana rengin etrafındaki harmonikleri ortaya çıkarır, spektrumu tamamlar ve zenginlik katar.

Uhud savaşının mağlubiyetle sonuçlanmasına ilişkin değerlendirme, kanuniyetleri hatırlatma ve hastalıkları tespit, Kuran tarafından 3 Al-i İmran Süresi 140-180. ayetlerde yapılmaktadır.

Bu ayetlere göre Uhud savaşı ile ilgili ortaya çıkan acı ve üzücü sonucun müsebbibi, bizzat Müslümanların kendileridir (3/165, 182). Çünkü zafer elde edildikten sonra Uhud geçidini tutan okçuların bir kısmı, komutana karşı gelmiş, verilen emir konusunda tartışmış ve görev bölgelerini terk etmişlerdir (3/152). Savaş alanında ganimeti görmüşler, geçidin diğer tarafında sabırla bekleyen 200 kişilik Halit’in kuvvetlerini görememişlerdir. Tamahkârlık, gözlerine perdenin inmesine; emre itaatsizlik de, savaşın kaybedilmesine sebebiyet vermiştir. Müslümanlar, bu davranışları ile mücadelenin temel kanuniyetine uymayarak savaşı kaybederken; müşrikler, mücadelenin temel kanuniyetine uyarak sabırla bekleyerek savaşı kazanmışlardır. Müslümanlar açısından mal tutkusu ve emre itaatsizlik, kazanılmış bir savaşın kaybolmasına neden olmuştur.

“İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah’ın izniyle idi.” (3/166) ayetinde ifa edildiği gibi Allah, Müslümanların mağlup olmasına bizzat kendisi izin vermiştir.

Allah, müminlere her zaman vaad ettiği yardımı neden göndermemiş ve böyle bir mağlubiyete niçin izin vermiştir

İlahi yasalara göre zafer ve mağlubiyet, insanlar arasında devredip durmaktadır (3/140). Zafer ve mağlubiyetin bu şekilde değişiminin nedenlerini, bu ayetler kapsamında, aşağıdaki gibi, özetleyebiliriz:

• İman edenlerin belirtilip ayırt edilmesi (3/140, 166),

• Allah’ın İman edenleri şahitler edinmesi (3/140),

• Cihad edenlerin belirtilip-ayırt edilmesi (3/142),

• Sabredenlerin belirtilip-ayırt edilmesi (3/142),

• Münafıklık yapanların belirtilip-ayırt edilmesi(3/167),

• İman edenlerin arındırılması(3/141),

• Sinelerde olanın denenmesi ve kalplerdekinin arındırılması(3/154, 164, 179).

İlahi sünnete göre Uhud savaşında, Müslümanlar ayırt edilmiş ve arındırılmıştır.

Uhud Dağının Geçidi ve 12 Eylül 1980 Darbesinin %10’luk Seçim Barajı

12 Eylül 1980 Darbesi, Türkiye’yi Küresel sisteme entegre edip sömürgeleştirme(gizli sömürgeleştirme) amaçlı bir projedir. 12 Eylül Darbesi, İslam, Komünizm ve Milliyetçilik gibi üç ana akımın, Türkiye’deki Kapitalist sistem için tehlike arz etmemesi, Parlamentonun dışında kalmaları ve Sistemin “istikrarı” için %10’luk bir seçim barajı inşa etmiştir. O yıllar itibarıyla Komünizmin dünyanın her tarafında çökmeye başladığını göz önüne aldığımızda, birinci derecede hedefin, İslami hareketler, ikinci derecede de Milliyetçi hareketler olduğunu görebiliriz. Bundan en çok nasibini alan(!) Milli Görüş hareketi olmuş; Parlamento dışında bırakılması, barajın altında kalması için iki partisi kapatılmış ve hareket böldürülmüştür. Milli Görüş hareketi, her ne zaman barajı aşma noktasında, halka umut vermeye başlamışsa, bir operasyon yiyerek oy oranı aşağıya çekilmiştir.

ANAP, DYP ve Genç Parti’nin tasfiye edilmesi ile MHP barajı aşarak istikrarlı bir oy tabanına kavuşmuştur. Bu arada, sistemin beklemediği bir başka tehlike, Kürt Milliyetçiliğinin yükselişe geçmiş olmasıdır. Seçim barajını, bağımsız adaylar aracılığıyla aşan Kürt milliyetçiliği, bu seçimlerde Kadife Darbeci Kadro ile kurduğu ittifakın sonucunda seçim barajını yıkarak, sistem adına barajın en büyük savunuculuğunu yapan AKP’ye büyük bir darbe vurmuştur.

Tarihi gerçekleri göz önüne alarak 1071 yılından buyana, İslam ortak paydası etrafında kaynaşmış, bütünleşmiş, kız alıp vererek etle kemik olmuş iki halkın, yeniden İslam ortak paydası etrafında bir ve bütün olması için gerekli çalışmalar yapılması gerekirken; %10’luk seçim barajı inşa edilerek ve ısrarla savunularak adaletsizlik yapılmıştır. Görülmek istenmeyen nokta, barajın yönetime istikrar getirmesi karşılığında halk tabanında istikrarsızlığa neden olduğudur. %5’lik bir baraj, hem yönetimde hem de halk tabanında istikrarı sağlayabilirdi. Oy oranlardaki geçişkenliğe ve hareketliliğe bu açıdan bakılmalıdır. AKP Kadroları, kalkınmayı önemsemiş, öncelemiş ve fakat adaleti ihmal etmiş bir parti olarak bunu ve Adaletin olmadığı yerde barışın da olamayacağını görememişlerdir.

AKP kadrolarının büyük bir çoğunluğu, yol boyu dünyevileşmiş; mal ve makam sevgisi, tutkuya dönüşmüş ve bu, hem kendilerine hem de topluma zarar verecek bir noktaya doğru gelmeye başlamıştır. Uhud’un Okçularının Savaş meydanındaki ganimeti görüp geçidin diğer tarafındaki düşman birliğini görememeleri gibi bunlar da, rantiyeyi görüp Kadife Darbeci Kadronun %10 barajını yıkıp geçecek çalışmalarını görememişlerdir. Bunu Parlamento dışında siyaset yapan ve AKP’ye kayıtsız, şartsız destek veren birçok Cemaat/Hareket/STK da görememiştir.

12 yıldır ülkeyi yöneten bir partiyi tek başına iktidar yaptırmamak, muhalefet partileri için, özellikle barajı aşan MHP ve baraj altında kalan SP-BBP için büyük bir başarı değildir. Bütün yıpranmışlığına, kirlenmişliğine ve dünyevileşmişliğine rağmen AKP’nin %41 rey alabilmiş olması ciddi bir başarıdır. Bu gerçeğin iyi görülmesi ve sebeplerinin araştırılması gerekmektedir. Özellikle de Saadet Partisi kadrolarının iyi bir analiz yapması, politika ve stratejilerini buna göre yeniden yapılandırmaları gerekmektedir

Sonuç: Mesaj: Tüm Aktörler Arının!

Uhud savaşındaki mağlubiyetin ana nedeni, kirlenmiş, dünyevileşmiş olan Müslümanların arınması, münafık taifenin açığa çıkarılarak tasfiye edilmesiydi. Bu seçim sonuçlarına bu açıdan bakılmasında fayda vardır. Her işte, her faaliyette amaç, İslam davasının menfaati ve Allah’ın rızasını kazanma olmalıdır. Sistemin istikrarı adına toplumun istikrarsızlaştırılması, büyük bir adaletsizliktir. Allah, bunu göremeyen herkesi, ikaz etmiş ve uyarmıştır:

“Allah, murdar olanı, temiz olandan ayırd edinceye kadar mü’minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir.”(3/179)

Öyleyse;

“Ey iman edenler, hepiniz topluca İslam’a girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (2/208).

Öyleyse;

“Ey iman edenler, Allah’a, Resulüne, Resulüne indirdiği Kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin” (4/136).

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...