(Milli Gazete)
Geçmiş yazılarda ifade ettiğimiz gibi kadife darbelerin ana
stratejisini çizen birinci derecede (en iç halka) beyin takımı, Soros Merkezli
Siyonist-Mason bir kadrodur. Her ülkede, o ülkenin vatandaşı olan Mason-
Sabetayist-Siyonist-İşbirlikçi, 2. Derecede bir beyin takımı (ikinci halka)
daha vardır.
Peygamberlerin mücadelesindeki zafer ve mağlubiyetler,
Allah’ın “Sünnetullah” dediği “ilahi yasalara” uygun olarak vuku bulmuştur. Bu
olaylar, kendilerinden sonraki dönemlerde iman edenler için önemli ders ve tecrübe
kaynağı olmuştur.
Burada, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin sonuçlarını, Uhud
Savaşı çerçevesinde ele alıp değerlendireceğiz. Bugün böyle bir değerlendirme
yaparken, bir tarafta saf ve temiz Müslümanlar; diğer tarafta da tam müşrikler
vardır anlamında bir şey söylüyor değiliz. Böyle bir söylem, hem yanlış hem de
tehlikelidir. Ayetlerde geçen Müşrik ordusu kavramı ile bugün, sadece Kadife
Darbeci Kadronun Beyin Takımını (birinci ve ikinci halkadakiler), “Üst Akıl”,
kast etmekteyiz.
Bugün vuku bulan ve bulabilecek olan olaylar ve sonuçlar,
“Ben Müslümanım ve “ben Müminler topluluğundanım” diyen herkesi, her yapıyı
(Parti/ Cemaat/ Hareket/STK), ilgilendirmekte ve de muhatap almaktadır. Bu
açıdan yapılacak olan değerlendirmeleri, şahsileştirmemek, şahıslara ya da özel
yapılara indirgememek gerekmektedir.
Uhud Savaşı ile Müslümanlara Yapılan Büyük Uyarı
Uhud Savaşı, İslâm tarihinde, Bedir’den sonra yapılan ikinci
önemli savaştır. Bu savaşta vuku bulan olaylar, tarih boyu hep ders alınması
gereken özelliktedir.
Uhud Geçidi, Uhud savaşının en stratejik mekânlarından biri
olup bir tarafına Müslümanlar diğer tarafına da müşrikler yerleşmişlerdir. Hz.
Peygamber, Uhud dağındaki geçide 50 civarında okçu yerleştirmiş ve onlara;
“Benden size ikinci bir emir gelinceye kadar biz savaşı kazansak da kaybetsek
de bulunduğunuz yerden ayrılmayacaksınız; Halit’e de dikkat edin.” talimatını
vermiştir.
Müşrikler geçidin diğer tarafına Halit bin Velit komutasında
200 kişilik bir süvari birliği yerleştirmişlerdir. Başlangıçta İslam ordusu
savaşı kazanmıştır. Müşrik ordusu, panik halinde kaçmaktadır. Müslüman
savaşçılar, harp meydanında ganimet toplamaya başlamışlardır. Savaşın
kazanıldığını ve ganimet toplandığını gören geçitteki okçulardan büyük bir
kısmı, ganimetten paylarını almak için, komutanlarının bütün ısrarlarına
karşın, görev bölgelerini terk etmişler ganimetten pay almaya koşmuşlardır.
Bunun üzerine Halit bin Velit, süvari birliği ile geçide saldırmış ve nöbet
tutan okçuları şehit ederek ganimet toplamaya dalmış olan İslam ordusunu
arkadan vurmuştur. Kaçan düşman ordusu da, geri dönerek Müslümanlara saldırmış
ve savaşı kazanmıştır. Kazanılmış bir savaş, ganimetten pay alma aşkına
kaybedilmiştir.
Görevi terk eden okçular, ya muhacir veya ensardı. Her ikisi
de İslam davası için dünyayı gözlerinde ve gönüllerinde sıfırlamışlardı.
Muhacirler, mallarını, mülklerini her şeylerini Mekke’de bırakarak Medine’ye
göç etmişler; Ensar ise göç eden bu mümin kardeşlerine kucağını açarak
mallarını, mülklerini onlarla paylaşmıştır. Her iki kesim de, İslam davası için
dünyaya ve dünya nimetlerine başkaldırmış, tavır koymuşlardı. Fakat Uhud’da bir
anlık gaflet, dalgınlık veya vukufsuzluk savaşın kaybedilmesine yetmiştir.
Kazanılmış bir savaşın kaybedilmesinin sebebi neydi Ne
olmuştu da basiret bağlanması meydana gelmiş, feraset kaybolmuştu Allah’ın
Resulü geçidi tutan o okçulara, ganimetten pay vermeyecek miydi ki okçular,
görev bölgesini terk etmişlerdi Bu ilk nesilden böyle bir davranış nasıl
meydana gelmişti
Bu sorulara vereceğimiz cevapların isabetli olabilmesi için
Kuran ve sünnet çerçevesine meseleyi ele almamız gerekmektedir. Kuran’ın
verdiği cevaplar, genel olarak özlüdür, ayrıntılı değildir. Ana renk, ana
frekans, ana cevap, son derece açık ve kesindir. Ana renk sabit olmak şartıyla farklı
yorumlar, açıklamalar, ana rengin etrafındaki harmonikleri ortaya çıkarır,
spektrumu tamamlar ve zenginlik katar.
Uhud savaşının mağlubiyetle sonuçlanmasına ilişkin
değerlendirme, kanuniyetleri hatırlatma ve hastalıkları tespit, Kuran
tarafından 3 Al-i İmran Süresi 140-180. ayetlerde yapılmaktadır.
Bu ayetlere göre Uhud savaşı ile ilgili ortaya çıkan acı ve
üzücü sonucun müsebbibi, bizzat Müslümanların kendileridir (3/165, 182). Çünkü
zafer elde edildikten sonra Uhud geçidini tutan okçuların bir kısmı, komutana
karşı gelmiş, verilen emir konusunda tartışmış ve görev bölgelerini terk
etmişlerdir (3/152). Savaş alanında ganimeti görmüşler, geçidin diğer tarafında
sabırla bekleyen 200 kişilik Halit’in kuvvetlerini görememişlerdir.
Tamahkârlık, gözlerine perdenin inmesine; emre itaatsizlik de, savaşın
kaybedilmesine sebebiyet vermiştir. Müslümanlar, bu davranışları ile
mücadelenin temel kanuniyetine uymayarak savaşı kaybederken; müşrikler,
mücadelenin temel kanuniyetine uyarak sabırla bekleyerek savaşı kazanmışlardır.
Müslümanlar açısından mal tutkusu ve emre itaatsizlik, kazanılmış bir savaşın
kaybolmasına neden olmuştur.
“İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden
ancak Allah’ın izniyle idi.” (3/166) ayetinde ifa edildiği gibi Allah, Müslümanların
mağlup olmasına bizzat kendisi izin vermiştir.
Allah, müminlere her zaman vaad ettiği yardımı neden
göndermemiş ve böyle bir mağlubiyete niçin izin vermiştir
İlahi yasalara göre zafer ve mağlubiyet, insanlar arasında
devredip durmaktadır (3/140). Zafer ve mağlubiyetin bu şekilde değişiminin
nedenlerini, bu ayetler kapsamında, aşağıdaki gibi, özetleyebiliriz:
• İman edenlerin belirtilip ayırt edilmesi (3/140, 166),
• Allah’ın İman edenleri şahitler edinmesi (3/140),
• Cihad edenlerin belirtilip-ayırt edilmesi (3/142),
• Sabredenlerin belirtilip-ayırt edilmesi (3/142),
• Münafıklık yapanların belirtilip-ayırt edilmesi(3/167),
• İman edenlerin arındırılması(3/141),
• Sinelerde olanın denenmesi ve kalplerdekinin arındırılması(3/154,
164, 179).
İlahi sünnete göre Uhud savaşında, Müslümanlar ayırt edilmiş
ve arındırılmıştır.
Uhud Dağının Geçidi ve 12 Eylül 1980 Darbesinin %10’luk
Seçim Barajı
12 Eylül 1980 Darbesi, Türkiye’yi Küresel sisteme entegre
edip sömürgeleştirme(gizli sömürgeleştirme) amaçlı bir projedir. 12 Eylül
Darbesi, İslam, Komünizm ve Milliyetçilik gibi üç ana akımın, Türkiye’deki
Kapitalist sistem için tehlike arz etmemesi, Parlamentonun dışında kalmaları ve
Sistemin “istikrarı” için %10’luk bir seçim barajı inşa etmiştir. O yıllar
itibarıyla Komünizmin dünyanın her tarafında çökmeye başladığını göz önüne
aldığımızda, birinci derecede hedefin, İslami hareketler, ikinci derecede de
Milliyetçi hareketler olduğunu görebiliriz. Bundan en çok nasibini alan(!) Milli
Görüş hareketi olmuş; Parlamento dışında bırakılması, barajın altında kalması
için iki partisi kapatılmış ve hareket böldürülmüştür. Milli Görüş hareketi,
her ne zaman barajı aşma noktasında, halka umut vermeye başlamışsa, bir
operasyon yiyerek oy oranı aşağıya çekilmiştir.
ANAP, DYP ve Genç Parti’nin tasfiye edilmesi ile MHP barajı
aşarak istikrarlı bir oy tabanına kavuşmuştur. Bu arada, sistemin beklemediği
bir başka tehlike, Kürt Milliyetçiliğinin yükselişe geçmiş olmasıdır. Seçim
barajını, bağımsız adaylar aracılığıyla aşan Kürt milliyetçiliği, bu seçimlerde
Kadife Darbeci Kadro ile kurduğu ittifakın sonucunda seçim barajını yıkarak,
sistem adına barajın en büyük savunuculuğunu yapan AKP’ye büyük bir darbe
vurmuştur.
Tarihi gerçekleri göz önüne alarak 1071 yılından buyana,
İslam ortak paydası etrafında kaynaşmış, bütünleşmiş, kız alıp vererek etle
kemik olmuş iki halkın, yeniden İslam ortak paydası etrafında bir ve bütün
olması için gerekli çalışmalar yapılması gerekirken; %10’luk seçim barajı inşa
edilerek ve ısrarla savunularak adaletsizlik yapılmıştır. Görülmek istenmeyen
nokta, barajın yönetime istikrar getirmesi karşılığında halk tabanında
istikrarsızlığa neden olduğudur. %5’lik bir baraj, hem yönetimde hem de halk
tabanında istikrarı sağlayabilirdi. Oy oranlardaki geçişkenliğe ve
hareketliliğe bu açıdan bakılmalıdır. AKP Kadroları, kalkınmayı önemsemiş,
öncelemiş ve fakat adaleti ihmal etmiş bir parti olarak bunu ve Adaletin
olmadığı yerde barışın da olamayacağını görememişlerdir.
AKP kadrolarının büyük bir çoğunluğu, yol boyu
dünyevileşmiş; mal ve makam sevgisi, tutkuya dönüşmüş ve bu, hem kendilerine
hem de topluma zarar verecek bir noktaya doğru gelmeye başlamıştır. Uhud’un
Okçularının Savaş meydanındaki ganimeti görüp geçidin diğer tarafındaki düşman
birliğini görememeleri gibi bunlar da, rantiyeyi görüp Kadife Darbeci Kadronun
%10 barajını yıkıp geçecek çalışmalarını görememişlerdir. Bunu Parlamento
dışında siyaset yapan ve AKP’ye kayıtsız, şartsız destek veren birçok
Cemaat/Hareket/STK da görememiştir.
12 yıldır ülkeyi yöneten bir partiyi tek başına iktidar
yaptırmamak, muhalefet partileri için, özellikle barajı aşan MHP ve baraj
altında kalan SP-BBP için büyük bir başarı değildir. Bütün yıpranmışlığına,
kirlenmişliğine ve dünyevileşmişliğine rağmen AKP’nin %41 rey alabilmiş olması
ciddi bir başarıdır. Bu gerçeğin iyi görülmesi ve sebeplerinin araştırılması
gerekmektedir. Özellikle de Saadet Partisi kadrolarının iyi bir analiz yapması,
politika ve stratejilerini buna göre yeniden yapılandırmaları gerekmektedir
Sonuç: Mesaj: Tüm Aktörler Arının!
Uhud savaşındaki mağlubiyetin ana nedeni, kirlenmiş,
dünyevileşmiş olan Müslümanların arınması, münafık taifenin açığa çıkarılarak
tasfiye edilmesiydi. Bu seçim sonuçlarına bu açıdan bakılmasında fayda vardır.
Her işte, her faaliyette amaç, İslam davasının menfaati ve Allah’ın rızasını
kazanma olmalıdır. Sistemin istikrarı adına toplumun istikrarsızlaştırılması,
büyük bir adaletsizliktir. Allah, bunu göremeyen herkesi, ikaz etmiş ve
uyarmıştır:
“Allah, murdar olanı, temiz olandan ayırd edinceye kadar
mü’minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz durumda bırakacak
değildir.”(3/179)
Öyleyse;
“Ey iman edenler, hepiniz topluca İslam’a girin ve şeytanın
adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (2/208).
Öyleyse;
“Ey iman edenler, Allah’a, Resulüne, Resulüne indirdiği
Kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin” (4/136).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder