25 Haziran 2015 Perşembe

Taksim kadife darbe sürecinin 7 Haziran 2015 genel seçimler aşamasi - 3: “Kürt sorunu için hayatımı ortaya koydum” noktasından “kürt sorunu yoktur” noktasına doğru bir söylem değişikliği

 (Milli Gazete)

Giriş

Burada, HDP’nin barajı aşmasında çok etkili olan, AKP Kurmaylarının, özellikle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt Sorununa/Çözüm Sürecine ilişkin söylemleri ele alınıp değerlendirilecektir.

“Kürt Sorunu İçin Hayatımı Ortaya Koydum” Noktasından “Kürt Sorunu Yoktur” Noktasına Doğru Bir Söylem Değişikliği

AKP yöneticileri, Türkiye’nin en ciddi meselelerinden biri olan ve adına “Kürt Sorunu” dedikleri bir sorunu, “Çözüm Süreci” adı altında çözebilmek için seferber olmuşlar, öngördükleri bir programı, zamana yayarak cesaretle uygulamaya başlamışlardır. “Kürt Sorununu” çözmek için uyguladıkları metot, muhatap aldıkları kesim ve uyguladıkları politikalarda eksiklikler ve yanlışlıklar olsa bile kararlılıkla meseleyi çözmeye gayret sarf etmişlerdir.

Buna karşılık da çözüm sürecinin Türkiye’nin hayrına olacak tarzda çözüme kavuşturulmasını istemeyen Kadife Darbeci Kadro, süreci engelleyecek ve Kürt halkını AKP’den koparacak bir stratejiyi adım adım uygulamıştır.

AKP yöneticilerinin Taksim Kadife darbe sürecini algılamadaki zafiyetleri, Kürt seçmen üzerinden kurulmuş olan tezgâhın görülmesini engellemiştir. Kadife Darbeci kadronun dini hassasiyeti yüksek olan Kürt seçmeni, AKP’den koparmak için uzun zamandan beri çok özel bir çalışmanın içerisinde olduklarını görememişlerdir. Bu stratejinin uygulanmasına ilişkin bir başlangıç tarihi, kesin olarak söyleyememekle beraber sürecin, Hatip Dicle’nin milletvekilliği seçiminin iptal edilmesi ve ardından mahkûmiyeti ile birlikte başladığını söyleyebiliriz.

Hatip Dicle’nin Milletvekilliğinin İptal Edilmesi

12 Haziran 2011 genel seçimlerinde, Hatip Dicle’nin adaylığı iptal edilmiş ve fakat ardından başlayan yaygın sokak hareketleri sonucu, iptal kararı geri alınmış ve Dicle, 12 Haziran’da Diyarbakır’dan bağımsız milletvekili seçilmiştir. Ancak Hatip Dicle hakkındaki daha önce var olan bir mahkûmiyet kararı, her nedense, seçimden birkaç gün sonra, Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiş; Hatip Dicle’nin milletvekilliği düşürülmüş ve onun yerine AKP 6. sıra adayı Oya Eronat milletvekili seçilmiştir (1). Yargı kararındaki zamanlama, kamuoyunu rencide etmiş ve BDP’nin AKP aleyhinde propaganda yapmasına imkân vermiştir. AKP’li Kürt seçmenin zihin dünyasına ilk şüphe tohumları, bu olayla ekilmeye başlanmıştır.

Uludere (Roboski) Katliamının Açıklığa Kavuşturulamaması

Kürt halkının zihin dünyasında derin yaralar açan, etkili olaylardan biri, 12 Haziran 2011 seçiminden yaklaşık 6 ay sonra, 28 Aralık 2011 tarihinde, Uludere’de (Roboski) çoğunluğu çocuk/genç olan 34 “kaçakçı sivilin” savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülmesidır.

Uludere olayını, Kadife Darbeci kadro mu tezgâhladı; yoksa meydana getirdiği sonuçlardan yararlanmaya mı kalktı, bunun için bir şey söylemek, çok zordur. Ancak AKP iktidarının, olayı aydınlığa kavuşturamaması, suçluları bulup yargılayamaması, Kürt halkı üzerinde şok etkisi yapmış ve bu şoktan Kadife Darbeci kadro, çok iyi yararlanmış ve Kürt Halkı ile AKP arasında fay hattı meydana getirmeye başlamıştır.

Kadife Darbeci Kadronun Kobani Kıskacı

Kürt halkı üzerinde çok daha etkili olan ve derin izler bırakan, Suriye üzerinden planlanan ve Türkiye’yi çok zor duruma sokan, İŞİD’in Kobani kuşatmasıdır. Suriye’nin Türkiye sınırındaki Kobani kasabası, 2014 Eylül ayından itibaren IŞİD’in saldırısına uğramış, YPG ile İŞİD arasında yoğun bir çatışma yaşanmaya başlanmış ve Kobanı’nın büyük bir kesimi İŞİD’in eline geçmiştir. Bu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gaziantep’te Suriyeli sığınmacılara yaptığı konuşmada, “İşte Kobani de düştü düşüyor”…, “IŞİD’e olduğu kadar PKK’ya da” karşı olduğuna ilişkin ifadeler kullanmıştır(1).

“Türkiye’nin sürece müdahale etmesi gerekir” şeklinde uluslararası bir kampanyanın yapıldığı bir dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri, Kürt halkını olumsuz etkilemiş ve bu, Kadife Darbeci Kadro tarafından bölgede AKP’nin aleyhine kullanılmıştır. Kobani’de hayatını kaybetmiş olan Viyan Peyman’ın kendi sesinden Kobani ağıtını bölgede sürekli dinletilmesi, halk üzerinde etkili olmuştur.

Ayrıca Kobani olayları dolayısıyla HDP’nin önderliğinde, Türkiye’nin 50’ye yakın ilinde kanlı eylemler düzenlenmesi, Batıdaki seçmenlerde korku meydana getirerek MHP’ye yönelmesini sağlamıştır. Böylece Kobani olayları, AKP’den hem HDP’ye hem de MHP’ye oy kaymasının zeminini hazırlamıştır.

Kobani olaylarının Kürt halkı üzerinde meydana getirdiği bir başka etki, AKP iktidarının, YPG/PYD’ye karşı IŞİD’i desteklediği şeklinde bir inancın yaygınlaşmasıdır. Seçim haftasında Cumhuriyet Gazetesinde “MİT Tırları ile silah sevkiyatı yapılıyordu işte fotoğraflar” şeklindeki bir haberin amacı da, bunu desteklemek içindi.

Türkiye ve ABD desteği ile YPG’nin İŞİD’e karşı zafer kazanması, hem Türkiye’deki Kürt halkı nezdinde hem de uluslararası kamuoyunda PYD’nin itibar kazanmasına neden olmuştur. PYD güçlerinin Suriye’de üç kantonla Rojava bölgesini yönetmeye başlaması ve Akdeniz’e doğru genişlemeyi hedef alması, Türkiye’de hem Kürt halkı üzerinde hem de Kürt olmayan halk üzerinde, birbirine zıt iki farklı etki meydana getirmiş, bu da, AKP’nin aleyhine bir gelişmeye neden olmuştur.

AKP’nin Milletvekili Aday Listesi

AKP’nin Milletvekili adaylarından, genel olarak, Türkiye’nin her tarafında, özel olarak da Güneydoğu’da çok şikâyet edilmiştir. Doğu ve Güneydoğu’da oluşturulan listelerde, Arap - Kürt, aşiret yapıları ve ilçe yapıları dengesi gereğince göz önüne alınmamış ve genel olarak bölgeye ithal adaylar gönderilmiştir. “Şafi olan Zazaların” etkin olduğu illerde “başı açık kadın” aday gösterilmesi,  Batıda Kürt halkının çok yoğun yaşadığı bazı illerde de Kürt kökenli aday gösterilmemiş olması, AKP’nin yaptığı ciddi hatalardandır. Seçimler noktasında bu kadar tecrübeli bir kadronun, bunları nasıl göremediği ve bu hataları niçin yaptığı ya da yapmak zorunda bırakıldığı anlaşılamamaktadır.

Buna karşılık, HDP, toplumun farklı kesimlerine hitap eden Altan Tan, Celal Doğan, Dengir Mir Mehmet Fırat, Hüda Kaya, Garo Paylan, Turgut Öker, Ali Kenanoğlu gibi, farklı kimlikli adaylarla yöre halkının karşısına çıkmıştır.

Genç Kürt Kuşağının Etkisi

Güneydoğu Bölgesinde AKP’nin oy kaybına uğramasının bir başka nedeni, 1990 sonrası doğan genç kuşağın, yeni kuşak, Kürt aile yapısı üzerinde etkili olması ve daha kavmiyetçi olmasıdır. Bu bölgede eskiden, geleneksel olarak, Ağa, Şeyh, Aşiret Lideri ve Baba’nın sözü geçerdi; kime oy verileceğine bunlar, karar verirdi. Yeni nesil, buna karşı çıkarak eski kuşağın etkisini kırmış ve ailenin oylarının HDP’ye yönelmesinde ciddi etkileri olmuştur.

“Kürt Sorunu Diye Bir Sorun Yoktur”(!)

Erdoğan, Diyarbakır’da “Kürt sorunu benim sorunumdur” deme cesaretini gösteren ilk Başbakandır. Meseleyi çözmek için hayatını ortaya koyduğunu yol boyu hep ifade etmiştir. Ancak “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen Başbakan Erdoğan, 15 Mart 2015’de, Balıkesir’de, “Şimdi bakıyorsun, varsa yoksa Kürt sorunu... Kardeşim ne Kürt sorunu ya Neyin eksik senin, daha ne istiyorsun Allah aşkına bizden farklı neyiniz var, her şeye sahipsiniz” ve 28 Mayıs 2015’de, Aksaray mitinginde, HDP’lileri kast ederek, “Ya bunlar ateist, bunlar Zerdüşt” diyen bir Cumhurbaşkanı Erdoğan olmuştur (1).

Ahmet Davutoğlu Başbakanlığında AKP iktidarı, İmralı heyetiyle 28 Şubat 2015 tarihinde “Dolmabahçe Mutabakatını” kamuoyuna açıklamıştır. Bu açıklamaların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun yanlış olduğunu kamuoyuna duyurarak sürece müdahale etmiş ve karşı çıkmıştır.

Cumhurbaşkanının bu kapsamdaki açıklamaları ile birlikte, Kadife Darbeci Kadro, “Çözüm istemeyen taraf Öcalan, Kandil, HDP değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hükümet, AKP” şeklinde bir kampanya başlatmıştır. Bu kampanya, yol boyu çok etkili olmuştur.

AKP, özellikle, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu seçim süresince daha milliyetçi bir dil kullanmıştır. Gerekçe ne olursa olsun, Kürt Sorununu çözmeye baş koymuş bir liderin böylesi milliyetçi bir dil kullanması, Dini hassasiyeti yüksek olan Kürt halkını, özellikle gençleri, olumsuz etkilemiş, Erdoğan’ın ve AKP kurmaylarının sorunu çözmedeki “samimiyetini”(!) sorgulamaya başlamışlardır.

Güneydoğuda Can Güvenliği/Kamu Güvenliği 

AKP kurmayları, üç seçim döneminde, zaman zaman,  CHP ve MHP liderlerine seslenerek, adeta, “Erkekseniz gidin Güneydoğu’ya miting yapın”(!) çağrısında bulunmuşlardır. Bu, siyasi iktidarın kendi ağzından Güneydoğu’da kamu güvenliğinin olmadığının itirafından başka bir şey değildir. Bölge halkından gelen yaygın şikâyetler, “can güvenliklerinin olmadığı”, “halk mahkemelerinin kurulduğu”, “halktan haraç toplandığı”, “PKK tarafından kimlik kontrolünün yapıldığı”, “ birçok ailenin göçe zorlandığı” ve “yoğun bir tehdidin” var olduğu şeklindedir.

7 Haziran 2015 Genel Seçim süresince, ülkenin değişik yerlerinde MHP ve HDP seçim büroları, araçları ve adayları silahlı saldırıya uğramıştır. Güneydoğu’da ise HÜDAPAR’in seçim bürolarına, mensuplarına ve adaylarına ölümle sonuçlanan kanlı saldırılar yapılmıştır. 5 Haziran’da HDP’nin Diyarbakır mitinginde ise iki bomba patlatılarak 8 kişi öldürülmüş, onlarca kişi de yaralanmıştır. Böyle bir olayın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birbirlerini öldürüyorlar” şeklinde bir açıklama yapmıştır.

İnsanların can güvenliğini sağlamakla sorumlu devletin, başı olan Cumhurbaşkanı’nın böyle bir açıklama yapması, bölgeden gelen şikâyetleri dikkate almaması, anlamlı değildi ve uygun da değildi.

Sonuç:  Tezatlı Davranışın Çift Yönlü Etkisi Ya da Bumerang Etkisi

Çözüm Süreci ile ilgili bütün bu olup bitenler, Türkiye’nin Batı,  Güney ve Kuzey’inde “güvensizlik” duygusunun; Doğu ve Güney Doğusunda da  “kandırılmışlık” duygusunun pekişmesine sebebiyet vermiştir. Bu da, seçimlere yansımış; AKP, her iki tarafta oy kaybına uğramış, HDP ile MHP oy kazanmıştır.

Ve;

(Hz. Şuayb) Dedi ki: “Ben, size yasakladığım şeyleri kendim yaparak size ters düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir.” (11 Hud 88)

Kaynaklar

1- Özdal, H., Radikal 10.06.2015.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...