(Milli Gazete)
Giriş
Taksim Gezi Parkı eylemleri ile birlikte başlatılan Kadife Darbe
sürecinin ana stratejisi, en azından, üç seçim dönemi (mahalli seçimler,
cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015 genel seçimler) göz önüne alınarak
çizilmiştir. AKP’ye vurulacak öldürücü darbe, genel seçimler olarak planlanmış,
strateji ve taktikler buna göre uygulanmıştır. Genel olarak Dini hassasiyeti
yüksek olan camia, özel olarak da AKP yöneticileri, bu gerçeği zamanında
görememişlerdir. O nedenle de 7 Haziran 2015 Genel seçim stratejisini, yanlış
temeller üzerine inşa etmişlerdir.
Geçen yazıda, Taksim Kadife Darbe Sürecinin 7 Haziran 2015
genel seçimleri ile ilgili stratejisinin, AKP’yi tek başına iktidar yapmamak
için HDP’nin barajı geçmesi esası üzerine kurulduğunu ele alıp inceledik.
Burada ise bu stratejinin ikinci ana boyutu olarak gördüğümüz, “gerilimsiz bir
ortamda seçimin yapılması” konusu ele alınıp incelenecektir.
7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin Temel Özellikleri
7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin belirleyici özelliklerini,
aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
• Taksim Kadife Darbesinin gölgesinde Kadife Darbenin en
önemli bir aşaması olarak gerçekleşmiştir.
• “İhanet”, “Hain” ve “Vatan hainliği” kavramları merkezli
suçlamaları ihtiva eden çok kötü bir siyasi dil kullanılmıştır.
• Partiler, genel olarak, bugüne kadar kendilerine özgü ve
kendilerinden beklenen politika, strateji ve söylemlerin tersi bir politika,
strateji ve söylem kullanmışlardır.
• Tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanı, ilk defa seçim
meydanlarına inerek fiilen sürece dâhil olmuştur.
• AKP’nin gerilim ve kutuplaşma eksenli seçim stratejisine
karşılık HDP, Barış, Özgürlük ve Kardeşlik Stratejisi geliştirmiştir...
• Baştan beri Çözüm Sürecini savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan,
ilk defa seçim meydanlarında “Kürt Sorunu Yoktur, Kürt vatandaşlarımın
sorunları vardır” şeklinde ters bir çıkış yapmıştır.
• İlk defa dini muhtevası çok yoğun bir seçim propaganda
dönemi yaşanmıştır.
• İlk defa seçmen, kendi hayat felsefesi ile bağdaşmayan
partilere rey vermiştir.
• Dini hassasiyeti yüksek olan STK/Cemaat/Hareketleri ve üst
çatı kuruluşları, toplumsal zemini göz önüne almadan AKP’nin yan kuruluşu gibi
siyasi sürece müdahil olmuşlardır.
• Genel olarak medyanın her rengi, rakip olarak gördükleri
partilerin söylemlerini kırparak, çarpıtarak vererek bilgi kirliliği meydana
getirmişlerdir.
Seçimin Adilliği ve Seçim Meydanlarında Tarafsız Bir
Cumhurbaşkanı(!)
AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
önderliğinde “Başkanlık Sistemi ve Anayasal değişim” üzerine oturtmuş;
hizmetleri, projeleri ve ekonomik vaatleri, geri plana almıştır. Bir genel
seçim öncesinde Başkanlık sisteminin ne getirip ne götüreceği gerektiği gibi
tartışılmadan, halkın kafası berraklaştırılmadan, genel seçim sürecinde
Başkanlık sistemi ve ne olduğu bilinmeyen “Türk tipi başkanlık sisteminin”
seçim propagandalarının merkezine oturtulması, yanlıştı. Bu noktada, Kadife
Darbecilerin “Sivil Dikta/Sivil Diktatörlük” söylemleri, “özgürlüğü en kutsal
değer” olarak gören gençler üzerinde çok etkili olmuştur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açılışlara tüm parti liderlerini
davet etmiş ve açılışlarda tarafsız bir dil kullanmış olsaydı, tepki almayacak
ve kendisini tartışır hale getirmeyecekti. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim
meydanlarında tüm parti liderlerine çatmış, onları “paralelci” ilan etmiş,
“hainlikle” suçlamıştır. Kendisinin kullandığı bu ifadelere karşı muhalefet
partilerinin kullandığı dil, daha da kötü olmuş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
imajı ve itibari ciddi yara almıştır. Özellikle HDP’ye karşı yürüttüğü
kampanya, HDP’nin propagandasını yapmaya, ona hizmet etmeye dönüşmüştür.
HDP’nin çatı örgüt olması sağlamlaşmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP genel başkanı gibi meydanlarda
miting düzenlemesi, muhalefet partilerini aşırı eleştirmesi, muhalefet
partilerinin seçim sürecinin adil bir düzlemde yapılmadığı propagandası
yapmasına imkan vermiştir. Bu da, seçmen tabanın bir kesiminde adalet
duygusunun öne çıkmasını sağlamıştır. Bu durum, özellikle, gençlerin belli bir
kesimini çok etkilemiş ve tepkilerini HDP’ye rey vererek göstermişlerdir.
Diğer taraftan Başbakan Davutoğlu’nun arka plana itilmesine
ve meydanlarda gerektiği gibi etki oluşturamamasına sebebiyet vermiştir. Diğer
parti liderleri, Başbakanı ciddiye almayan ifadeler kullanarak kararsız seçmen
ve genç seçmeni olumsuz olarak etkilemişlerdir.
AKP’nin Gerilim Ve Kutuplaştırma Eksenli Seçim Stratejisi:
Türkiye’deki gerilim ve kutuplaşmanın ana kaynağı, Lozan’da
batı kültür medeniyet değerlerine göre kurulmuş sistem ve onun savunucuları ile
İslam kültür ve medeniyetine göre şekillenmiş millet arasında var olan ana
tezadın sonucudur. İki farklı kültür ve medeniyet değerlerinin hâkimiyet
mücadelesi, ana nedendir. Diğer tüm sebepler, ikinci derecede sebeplerdir.
Cumhuriyet tarihi boyunca en etkin olan laik ve anti laik kutuplaşmadır.
Partiler açısından laik ve anti laik kutuplaşma, son üç seçimde meydana
gelmemiştir.
Taksim Kadife Darbesinin Gezi eylemleri aşamasında Kadife
Darbeciler, demokrasi, özgürlük ve diktatörlük merkezli bir kutuplaşma
kurgulamışlar, bunu da, eylemlerinin nirengi noktası olarak seçmişlerdir. Ancak
dönemin Başbakanı Erdoğan, bu gerilim politikasını zamanında görerek önce “Faiz
lobisine”, sonra da “Gülen hareketine” karşı bir gerilim politikası meydana
getirmiştir. Gülen Hareketine ve İstanbul dukalığına karşı olan tüm gayrı
memnunları, AKP etrafında nispeten bütünleştirerek, son iki seçimde gerilim ve
kutuplaşma üzerinden çok büyük başarılar elde etmiş ve kendisi %52 oy alarak
Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Ancak ard arda gelen son iki seçimi, çok yoğun bir gerilim
altında yaşamış olan halk, gerilimin devam etmesinden bunalmış ve bu tür bir
söyleme, eskisi gibi sahip çıkmamaya başlamıştır. “Pensilvanya/Paralel Yapı”
merkezli bir kutuplaştırma, eskisi gibi hem ilgi görmemiş hem de inandırıcı
olamamıştır.
Kadife Darbecilerin gerilim ve mitinglerden beslenme ve
büyüme stratejileri, Türkiye’de ters tepki meydana getirip AKP’nin işine
yaramış; AKP, her kadife darbeci eyleme daha büyük kitlelerle, gerilim ve
kutuplaştırmayı artırarak cevap vermiştir. Bu gerçeği gören Kadife Darbeci
kurmaylar, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde gerilim ve kutuplaştırma
politikasını bırakarak stratejilerinin merkezine barış, kardeşlik, özgürlük,
diktatörlüğe karşı durmak, dostluk, sevgi gibi söylemleri yerleştirmişlerdir.
Taksim Kadife Darbesinin Genel Seçimler aşamasındaki çatı örgütü HDP, seçim
kampanyasını bu söylem üzerinden yürütmüş ve de başarılı olmuştur.
AKP kurmayları, halk tabanında meydana gelen bu değişimi ve
Kadife darbecilerin bu strateji değişikliğini, zamanında görememişlerdir. Bu
seçimlerde gerilim ve kutuplaştırma üzerinden yürütülen bir kampanya, eski
etkiyi meydana getiremediği gibi oy kaymasını da gerektiği gibi bloke
edememiştir.
“MHP, Saadet Partisi, BBP Yöneticilerin Paralelciliği”(!, )
AKP Kurmaylarının yaptığı en ciddi hatalardan biri de,
kendilerine karşı olan herkesi, “Vatan haini”, “Paralelci”- “Pensilvanyacı”
olarak itham etmiş olmalarıdır. AKP’nin bir kısım yapıp ettiklerine ve
söylediklerine karşı çıkan, farklı şeyler söyleyen herkes, “paralelci olmakla”,
“kaseti olmakla” suçlanmış, karalanmış, eleştirilmiş ve susturulmaya
çalışılmıştır. Bu tavır, vicdani tepki meydana getirerek, söylemi
etkisizleştirmiş ve AKP’nin oy kaybına neden olmuştur.
AKP Kurmayları, Kadife Darbeci Cepheye karşı yeni bir
Birleşik Cephe oluşturacak, karşı safları çözüp kendi saflarını kuvvetlendirip
genişletecek yerde, dost, düşman, rakip demeden geniş bir kesimi, karşılarına
alma noktasında çok başarılı olmuşlardır.
AKP kadroları, MHP’nin geçmişte, yol boyu, en kritik anlarda
AKP’ye verdiği desteği görmemezlikten gelmişlerdir. Eğer MHP, Saadet Partisi ve
BBP, Paralelcilerle işbirliği halinde, Kadife Darbecilerin saflarında idiyse;
niçin MHP, Saadet Partisi ve BBP ile ittifak yaparak seçime girmemiştir Her üç
partinin tabanı buna müsaitti ve de arzulu idi. Eğer MHP, bu iki partiyle
ittifak yapmış olsaydı, %18-%25 bandında bir oy alma imkânı vardı. Paralelci
olarak suçladıkları MHP’nin, bu ittifakı niçin yapmadığı üzerinde AKP
kurmayları hiç tefekkür etmemişlerdir.
Saadet Partisi yöneticilerinin Gülen maskesi takmış yapının
medya kanallarında çıkıp konuşmuş olmasını, “Paralelci olarak” nitelendirip
suçlamak, adil olmadığı gibi gerçekçi de değildir. AKP yöneticilerinin Gülen
Hareketinin 28 Şubat Post-Modern darbe döneminde “RP’yi arkadan hançerlediği”,
“sürekli aleyhinde konuştuğu” ve şer cephesinin saflarında yer alarak
iktidardan düşürmek için çalıştığı” iddiaları doğrudur. Buradan hareketle , “o
kanallarda siz nasıl konuşursunuz” tarzında Saadet Partisi yöneticilerini
suçlamaları, anlamlı değildir. Bunları yapmış olan bir hareketin medya
kanallarında bugün Saadet Partisi yöneticilerinin konuşmuş olması, onları
“Paralelci” yapar mı Tartışılması gereken bir konudur. Önemli olan,
konuşmalarından ziyade ne konuştuklarıdır. AKP yöneticileri, konuşmanın
muhtevasına değil konuşulmuş olmasına itirazları vardır.
Bu konu ile ilgili bugünkü AKP kurmaylarının unutmamaları
gereken çok önemli bir gerçek de, Gülen Hareketinin yıkmaya çalıştığı RP
iktidarı zamanında kendilerinin, milletvekili, bakan, belediye başkanı, genel
başkan yardımcıları ve teşkilatın etkin yönetici olduklarıdır. RP döneminde
sizi yok etmek isteyen bir hareket ile 2000-2010 döneminde AKP yöneticilerinin
kol kola girerek yürümesi, sürekli ziyaretler yapması, “ne istediniz de size
vermedik ” serzenişinde bulunacak kadar iç içe olması, üniversite ve
bürokrasinin çok önemli yerlerini bunlara teslim etmesi, onlara ait medya
kanallarında sürekli konuşması, sizleri paralelci nasıl yapmamış ise; onların
kanallarda konuşmuş olmaları da, Saadet Partisi, BBP ve MHP yöneticilerini
paralelci yapmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder