18 Haziran 2015 Perşembe

Taksim Kadife Darbe Sürecinin 7 Haziran 2015 Genel Seçimler Aşaması - 2: Seçim Meydanlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin Gerilim Eksenli Seçim Stratejisi

 (Milli Gazete)

Giriş

Taksim Gezi Parkı eylemleri ile birlikte başlatılan Kadife Darbe sürecinin ana stratejisi, en azından, üç seçim dönemi (mahalli seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015 genel seçimler) göz önüne alınarak çizilmiştir. AKP’ye vurulacak öldürücü darbe, genel seçimler olarak planlanmış, strateji ve taktikler buna göre uygulanmıştır. Genel olarak Dini hassasiyeti yüksek olan camia, özel olarak da AKP yöneticileri, bu gerçeği zamanında görememişlerdir. O nedenle de 7 Haziran 2015 Genel seçim stratejisini, yanlış temeller üzerine inşa etmişlerdir.

Geçen yazıda, Taksim Kadife Darbe Sürecinin 7 Haziran 2015 genel seçimleri ile ilgili stratejisinin, AKP’yi tek başına iktidar yapmamak için HDP’nin barajı geçmesi esası üzerine kurulduğunu ele alıp inceledik. Burada ise bu stratejinin ikinci ana boyutu olarak gördüğümüz, “gerilimsiz bir ortamda seçimin yapılması” konusu ele alınıp incelenecektir.

7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin Temel Özellikleri

7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin belirleyici özelliklerini, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

• Taksim Kadife Darbesinin gölgesinde Kadife Darbenin en önemli bir aşaması olarak gerçekleşmiştir.

• “İhanet”, “Hain” ve “Vatan hainliği” kavramları merkezli suçlamaları ihtiva eden çok kötü bir siyasi dil kullanılmıştır.

• Partiler, genel olarak, bugüne kadar kendilerine özgü ve kendilerinden beklenen politika, strateji ve söylemlerin tersi bir politika, strateji ve söylem kullanmışlardır.

• Tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanı, ilk defa seçim meydanlarına inerek fiilen sürece dâhil olmuştur.

• AKP’nin gerilim ve kutuplaşma eksenli seçim stratejisine karşılık HDP, Barış, Özgürlük ve Kardeşlik Stratejisi geliştirmiştir...

• Baştan beri Çözüm Sürecini savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk defa seçim meydanlarında “Kürt Sorunu Yoktur, Kürt vatandaşlarımın sorunları vardır” şeklinde ters bir çıkış yapmıştır.

• İlk defa dini muhtevası çok yoğun bir seçim propaganda dönemi yaşanmıştır.

• İlk defa seçmen, kendi hayat felsefesi ile bağdaşmayan partilere rey vermiştir.

• Dini hassasiyeti yüksek olan STK/Cemaat/Hareketleri ve üst çatı kuruluşları, toplumsal zemini göz önüne almadan AKP’nin yan kuruluşu gibi siyasi sürece müdahil olmuşlardır.

• Genel olarak medyanın her rengi, rakip olarak gördükleri partilerin söylemlerini kırparak, çarpıtarak vererek bilgi kirliliği meydana getirmişlerdir.

Seçimin Adilliği ve Seçim Meydanlarında Tarafsız Bir Cumhurbaşkanı(!)

AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önderliğinde “Başkanlık Sistemi ve Anayasal değişim” üzerine oturtmuş; hizmetleri, projeleri ve ekonomik vaatleri, geri plana almıştır. Bir genel seçim öncesinde Başkanlık sisteminin ne getirip ne götüreceği gerektiği gibi tartışılmadan, halkın kafası berraklaştırılmadan, genel seçim sürecinde Başkanlık sistemi ve ne olduğu bilinmeyen “Türk tipi başkanlık sisteminin” seçim propagandalarının merkezine oturtulması, yanlıştı. Bu noktada, Kadife Darbecilerin “Sivil Dikta/Sivil Diktatörlük” söylemleri, “özgürlüğü en kutsal değer” olarak gören gençler üzerinde çok etkili olmuştur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açılışlara tüm parti liderlerini davet etmiş ve açılışlarda tarafsız bir dil kullanmış olsaydı, tepki almayacak ve kendisini tartışır hale getirmeyecekti. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim meydanlarında tüm parti liderlerine çatmış, onları “paralelci” ilan etmiş, “hainlikle” suçlamıştır. Kendisinin kullandığı bu ifadelere karşı muhalefet partilerinin kullandığı dil, daha da kötü olmuş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imajı ve itibari ciddi yara almıştır. Özellikle HDP’ye karşı yürüttüğü kampanya, HDP’nin propagandasını yapmaya, ona hizmet etmeye dönüşmüştür. HDP’nin çatı örgüt olması sağlamlaşmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP genel başkanı gibi meydanlarda miting düzenlemesi, muhalefet partilerini aşırı eleştirmesi, muhalefet partilerinin seçim sürecinin adil bir düzlemde yapılmadığı propagandası yapmasına imkan vermiştir. Bu da, seçmen tabanın bir kesiminde adalet duygusunun öne çıkmasını sağlamıştır. Bu durum, özellikle, gençlerin belli bir kesimini çok etkilemiş ve tepkilerini HDP’ye rey vererek göstermişlerdir.

Diğer taraftan Başbakan Davutoğlu’nun arka plana itilmesine ve meydanlarda gerektiği gibi etki oluşturamamasına sebebiyet vermiştir. Diğer parti liderleri, Başbakanı ciddiye almayan ifadeler kullanarak kararsız seçmen ve genç seçmeni olumsuz olarak etkilemişlerdir.

AKP’nin Gerilim Ve Kutuplaştırma Eksenli Seçim Stratejisi:

Türkiye’deki gerilim ve kutuplaşmanın ana kaynağı, Lozan’da batı kültür medeniyet değerlerine göre kurulmuş sistem ve onun savunucuları ile İslam kültür ve medeniyetine göre şekillenmiş millet arasında var olan ana tezadın sonucudur. İki farklı kültür ve medeniyet değerlerinin hâkimiyet mücadelesi, ana nedendir. Diğer tüm sebepler, ikinci derecede sebeplerdir. Cumhuriyet tarihi boyunca en etkin olan laik ve anti laik kutuplaşmadır. Partiler açısından laik ve anti laik kutuplaşma, son üç seçimde meydana gelmemiştir.

Taksim Kadife Darbesinin Gezi eylemleri aşamasında Kadife Darbeciler, demokrasi, özgürlük ve diktatörlük merkezli bir kutuplaşma kurgulamışlar, bunu da, eylemlerinin nirengi noktası olarak seçmişlerdir. Ancak dönemin Başbakanı Erdoğan, bu gerilim politikasını zamanında görerek önce “Faiz lobisine”, sonra da “Gülen hareketine” karşı bir gerilim politikası meydana getirmiştir. Gülen Hareketine ve İstanbul dukalığına karşı olan tüm gayrı memnunları, AKP etrafında nispeten bütünleştirerek, son iki seçimde gerilim ve kutuplaşma üzerinden çok büyük başarılar elde etmiş ve kendisi %52 oy alarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Ancak ard arda gelen son iki seçimi, çok yoğun bir gerilim altında yaşamış olan halk, gerilimin devam etmesinden bunalmış ve bu tür bir söyleme, eskisi gibi sahip çıkmamaya başlamıştır. “Pensilvanya/Paralel Yapı” merkezli bir kutuplaştırma, eskisi gibi hem ilgi görmemiş hem de inandırıcı olamamıştır.

Kadife Darbecilerin gerilim ve mitinglerden beslenme ve büyüme stratejileri, Türkiye’de ters tepki meydana getirip AKP’nin işine yaramış; AKP, her kadife darbeci eyleme daha büyük kitlelerle, gerilim ve kutuplaştırmayı artırarak cevap vermiştir. Bu gerçeği gören Kadife Darbeci kurmaylar, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde gerilim ve kutuplaştırma politikasını bırakarak stratejilerinin merkezine barış, kardeşlik, özgürlük, diktatörlüğe karşı durmak, dostluk, sevgi gibi söylemleri yerleştirmişlerdir. Taksim Kadife Darbesinin Genel Seçimler aşamasındaki çatı örgütü HDP, seçim kampanyasını bu söylem üzerinden yürütmüş ve de başarılı olmuştur.

AKP kurmayları, halk tabanında meydana gelen bu değişimi ve Kadife darbecilerin bu strateji değişikliğini, zamanında görememişlerdir. Bu seçimlerde gerilim ve kutuplaştırma üzerinden yürütülen bir kampanya, eski etkiyi meydana getiremediği gibi oy kaymasını da gerektiği gibi bloke edememiştir.

“MHP, Saadet Partisi, BBP Yöneticilerin Paralelciliği”(!, )

AKP Kurmaylarının yaptığı en ciddi hatalardan biri de, kendilerine karşı olan herkesi, “Vatan haini”, “Paralelci”- “Pensilvanyacı” olarak itham etmiş olmalarıdır. AKP’nin bir kısım yapıp ettiklerine ve söylediklerine karşı çıkan, farklı şeyler söyleyen herkes, “paralelci olmakla”, “kaseti olmakla” suçlanmış, karalanmış, eleştirilmiş ve susturulmaya çalışılmıştır. Bu tavır, vicdani tepki meydana getirerek, söylemi etkisizleştirmiş ve AKP’nin oy kaybına neden olmuştur.

AKP Kurmayları, Kadife Darbeci Cepheye karşı yeni bir Birleşik Cephe oluşturacak, karşı safları çözüp kendi saflarını kuvvetlendirip genişletecek yerde, dost, düşman, rakip demeden geniş bir kesimi, karşılarına alma noktasında çok başarılı olmuşlardır.

AKP kadroları, MHP’nin geçmişte, yol boyu, en kritik anlarda AKP’ye verdiği desteği görmemezlikten gelmişlerdir. Eğer MHP, Saadet Partisi ve BBP, Paralelcilerle işbirliği halinde, Kadife Darbecilerin saflarında idiyse; niçin MHP, Saadet Partisi ve BBP ile ittifak yaparak seçime girmemiştir Her üç partinin tabanı buna müsaitti ve de arzulu idi. Eğer MHP, bu iki partiyle ittifak yapmış olsaydı, %18-%25 bandında bir oy alma imkânı vardı. Paralelci olarak suçladıkları MHP’nin, bu ittifakı niçin yapmadığı üzerinde AKP kurmayları hiç tefekkür etmemişlerdir.

Saadet Partisi yöneticilerinin Gülen maskesi takmış yapının medya kanallarında çıkıp konuşmuş olmasını, “Paralelci olarak” nitelendirip suçlamak, adil olmadığı gibi gerçekçi de değildir. AKP yöneticilerinin Gülen Hareketinin 28 Şubat Post-Modern darbe döneminde “RP’yi arkadan hançerlediği”, “sürekli aleyhinde konuştuğu” ve şer cephesinin saflarında yer alarak iktidardan düşürmek için çalıştığı” iddiaları doğrudur. Buradan hareketle , “o kanallarda siz nasıl konuşursunuz” tarzında Saadet Partisi yöneticilerini suçlamaları, anlamlı değildir. Bunları yapmış olan bir hareketin medya kanallarında bugün Saadet Partisi yöneticilerinin konuşmuş olması, onları “Paralelci” yapar mı Tartışılması gereken bir konudur. Önemli olan, konuşmalarından ziyade ne konuştuklarıdır. AKP yöneticileri, konuşmanın muhtevasına değil konuşulmuş olmasına itirazları vardır.

Bu konu ile ilgili bugünkü AKP kurmaylarının unutmamaları gereken çok önemli bir gerçek de, Gülen Hareketinin yıkmaya çalıştığı RP iktidarı zamanında kendilerinin, milletvekili, bakan, belediye başkanı, genel başkan yardımcıları ve teşkilatın etkin yönetici olduklarıdır. RP döneminde sizi yok etmek isteyen bir hareket ile 2000-2010 döneminde AKP yöneticilerinin kol kola girerek yürümesi, sürekli ziyaretler yapması, “ne istediniz de size vermedik ” serzenişinde bulunacak kadar iç içe olması, üniversite ve bürokrasinin çok önemli yerlerini bunlara teslim etmesi, onlara ait medya kanallarında sürekli konuşması, sizleri paralelci nasıl yapmamış ise; onların kanallarda konuşmuş olmaları da, Saadet Partisi, BBP ve MHP yöneticilerini paralelci yapmaz.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...