(Milli Gazete)
Giriş
Konuya ilişkin geçmiş yazılarımızda, Türkiye’ye ilişkin
Kadife Darbe sürecinin çok kritik aşamalarının hep Irak – Suriye hattından
başlatılıp yöneltildiğini ifade etmiştik. Reyhanlı’daki 100 kişinin ölümüne
sebep olan bombalama ile başlatılan süreç, bugün Suruç’ta 32 kişinin ölümüne
neden olan bir bombalamayla on birinci aşamasına fiilen sokulmuştur. Suruç
provokasyonunun ardından Türkiye, eş zamanlı olarak hem DAEŞ, hem de PKK’ya
karşı operasyon başlatmıştır.
Burada, Suruç Provokasyonu ele alıp değerlendirilecektir.
Taksim Kadife Darbe Sürecinin On Birinci Aşaması
Kadife Darbe sürecinin On Birinci Aşaması, birbirleri ile
tezat teşkil eden, karmaşık birçok alt evreyi ihtiva edecektir. Bu evreler
sonunda ya Türkiye ya da Kadife darbeci ekip kazanacaktır. Çünkü gelinen nokta
da ABD-İsrail-İngiltere-AB şer ittifakı, sadece Türkiye’deki siyasi iktidarı
düşürmeyi değil; aynı zamanda, Türkiye eliyle Ortadoğu’yu şekillendirmeyi,
Türkiye’yi bir bataklığa sürüklemeyi ve Iran-Rusya-Çin Hattı ile karşı karşıya
getirmeyi planlamaktadırlar. O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan
Davutoğlu ve AKP kadroları, bu gerçeği göz önüne alarak uzun vadeli düşünmeli,
Küresel operasyona karşı sağlam bir birleşik cephe meydana getirmelidirler.
Meseleye, seçim endeksli, kısa vadeli parti menfaati
açısından yaklaşmamalıdırlar. “Kıbrıs Barış Harekâtında” Ecevit’in düştüğü
hataya düşmemelidirler. Sürecin, çok dinamik bir şekilde karşılıklı hamlelerle
devam edeceği göz önüne alınmalıdır.
Suruç Provokasyonunda Taktik Amaçlar
Kadife Darbe sürecini göz önüne aldığımızda, Siyasi
iktidarların/Ülkelerin hamlelerine, karşı hamle yapmak üzere daha önceden bazı
taktikler ön görülmektedir. Siyasi iktidarların/Ülkelerin ön görülemeyen
taktiklerine karşı da, kısa bir zaman içerisinde hazırlık yapılmakta, farklı
taşeron yapılar devreye sokulmaktadır.
Suruç’ta patlayan bombanın taktik amaçları, aşağıdaki
konularla ilgili olabilir:
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tekrar Seçim İsteği,
• Türkiye’nin Suriye’nin Kuzeyinde Akdeniz’e ulaşacak
bir koridoru PYD’nin kontrol etmesine müsaade etmeyeceğini açıklaması,
• ABD’nin İncirlik Üssünü Operasyonlarda Kullanmak
Üzere İstemesi,
• Türkiye’nin, Suriye’den gelen Göç Dalgasının
Engellenmesi için Suriye’nin Kuzeyinde Bir Tampon Bölgenin Oluşturulmasını
İstemesi,
• Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail ve 2. Sevr Projelerinin
Fiilen Uygulamaya Sokulup Hukuki bir statüye kavuşturulması.
“Tekrar Seçim” ve Suruç Provokasyonu
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri, AKP’nin istediği sonuçları
vermeyince Cumhurbaşkanı Erdoğan, vaktinden önce, “erken seçim” değil, “tekrar
seçim” kavramını kullanarak bir niyet ya da eğilim açıklaması yapmıştır.
Seçimden birinci parti olarak çıkan AKP genel başkanına hükümet kurma görevini
vermeyip geciktirmesi, hükümetin kurulmasını arzu etmediği ve erken seçime
gitmeyi strateji olarak benimsediği tartışmalarına sebebiyet vermiştir.
AKP’ye bu seçimde rey vermeyen seçmenlerin, “büyük bir
pişmanlık içerisinde olduğu”, “hata yaptıklarının farkına vardıkları”,
“hatalarını düzeltmek istedikleri” şeklinde bazı medya organlarında, eş zamanlı
olarak, bir kampanya başlatılmıştır. Bir erken seçim olduğu takdirde, AKP’nin
reylerinin en az %3-4 puan daha artacağı propagandası yoğun bir şekilde
yapılmaya başlanmıştır. Koalisyonun istikrarsızlık olduğu, o nedenle Başkanlık
sistemine geçilmesi gerektiği, yürütülen kampanyanın önemli unsurlarından biri
olmuştur.
Bu kampanya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı daha da
cesaretlendirmiş ve tekrar seçim olması konusunda beyanatlar vermeyi
sıklaştırmıştır. Koalisyon görüşmelerinin yapıldığı süreçte, Başbakan
Davutoğlu’nun AKP teşkilatına “bir erken seçime hazır olun” talimatı verdiği
bilgisi, medyada yer almıştır. Keza Bahçeli de, erkek seçim startı vermiştir.
AKP’nin bu seçimde kaybettiği %9 civarındaki oy oranı, HDP
ve MHP’ye gitmiştir. Bir erken seçim olduğunda AKP’nin kaybettiği reyleri, HDP
ve MHP’den geri alması gerekmektedir. Güneydoğu’daki oy dağılımını ve geçen
seçimlere göre MHP’deki oy artışını göz önüne aldığımızda; AKP’nin kayıp
oylarının büyük bir çoğunluğunun HDP’ye gittiğini söyleyebiliriz. Doğal olarak
bir erken seçimde, hem AKP, hem de CHP, HDP’ye giden oylarını geri almak
isteyeceklerdir. Bu iki partinin oylarını geri alması demek, HDP’nin barajın
altında kalması ve AKP’nin tek başına iktidar olması demektir. Bu, Kadife
Darbeci Kadronun istemediği bir durumdur.
Tam bu aşamada sormamız gereken en temel soru, AKP’ye rey
veren dini hassasiyeti olan Kürt seçmen, laik, seküler, eşcinselliği savunan
HDP’ye niçin oy vermiştir Bu sorunun cevabını vermeden, bu aşamada yapılacak
bir değerlendirme, yanıltıcı olabilir. AKP’nin, dini hassasiyeti yüksek
olan Kürt seçmenin desteğini kaybetmesinin sebeplerini, aşağıdaki gibi bir
özetleyebiliriz:
• Hatip Dicle’nin Milletvekilliğinin İptal Edilmesi,
• Uludere Olayı,
• İŞİD’in Kobani Kuşatması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
Yaptığı Konuşma,
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt Sorunu Yoktur Söylemi,
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dolmabahçe Mutabakatını
Tanımaması,
• AKP’nin İstanbul gibi bazı illerde hiç Kürt aday
göstermemesi ya da seçilemeyecek sıralara koyması,
• Güneydoğu’daki AKP Adaylarına Yöre Halkının Tepkili
olması,
• Yeni Kuşağın Etkisi,
• AKP’nin IŞİD’e silah yardımı yaptığı, işbirliği içerisinde
olduğu propagandasının etkili olması.
• Güneydoğu’daki köy ve ilçelerde devlet otoritesinin
çok zayıflamış olması,
• HDP’nin 5 Haziran 2015 Diyarbakır Mitinginde Bomba
Patlaması.
Bir “tekrar seçimde”, dini hassasiyeti yüksek olan Kürt
seçmenin, HDP’den vazgeçip AKP’ye dönmesi için yukarıdaki etkenlerde, AKP
lehine bir değişim olması gerekmektedir. AKP kadrolarında erken seçime kadar
böyle bir değişimi sağlama imkânları varsa, istedikleri oyların tamamını
alamayabilseler bile, bir kısmını geri almaları mümkündür; böyle bir ihtimal de
vardır. Ama AKP’nin böyle bir çaresi yoksa bir erken seçimde, kendisinde var
olan dini hassasiyeti yüksek olan Kürt oylarının bir kısmını daha kaybetme
ihtimali söz konusu olabilir.
Tekrar seçim aşamasında AKP’nin seçim stratejisinde
kullanabileceği malzemenin ne olabileceğini kesin olarak bilemeyen Kadife
Darbeci Kadro, işi şansa bırakmak istememiştir. Bu nedenle Kürt seçmenini,
AKP’ye karşı daha da tepkili hale getirip HDP’de saflarını sıklaştırmak
amacıyla 11 Mayıs 2013 Reyhanlı, Kobanı, 5 Haziran 2015 Diyarbakır
Provokasyonuna benzer bir provokasyonu Suruç’ta devreye sokmuş olabilir. 32 kişinin
ölmesine, yüzlerce kişinin yaralanmasına sebebiyet veren Suruç provokasyonunu
kimin yaptığı bilinmemesine, işi kimsenin üstlenmemesine rağmen iş, medyada
DAEŞ’e (IŞİD) fatura edilmiştir. Irak Suriye hattında ve özellikle Kobani’de
olan olaylardan dolayı, DAEŞ’e tepkisi olan Kürt halkının, bu olayla beraber
tepkisi çok daha fazla artmıştır.
Suruç provokasyonu ile birlikte eş zamanlı olarak her yerde
AKP, IŞİD ittifakının var olduğunun propaganda edilmesi, “AKP’nin IŞİD
aracılığıyla Kürt Halkını ve ‘Türk Solunu’ susturmak istediğine” ilişkin bir
kamuoyu oluşturmak üzere yoğun algı operasyonu yapılmaktadır. Bu psikolojik
harekât, bir erken/tekrar seçimde Kürt seçmenin tekrar AKP’ye geri dönmesini
engellemek, AKP’de var olan Kürt olsun veya olmasın bazı seçmenlerin HDP, MHP
ve Saadet Partis’ne rey vermesini sağlamak amaçlıdır. Suruç provokasyonunun bu
amaçla yapılmış olma ihtimali yüksektir.
Suriye’nin Kuzeyinde Akdeniz’e Ulaşacak PYD’nin
Kontrolünde Bir Kürt Koridoru Meydana Getirme
Türkiye, ABD’nin Irak’ı işgalinden buyana Irak’ın kuzeyinde
bir Kürt Devleti kurulmasına karşı çıkmıştır. Barzani’nin kontrolündeki özerk
bölge ile ticaret yapmış olmasına karşılık Irak’ın toprak bütünlüğünü
savunmuştur. AKP iktidarı, Esed yönetiminin gitmesini sürekli olarak gündemde
tutarken de, Suriye’nin toprak bütünlüğünü hep savunmuştur. Esed yönetimi,
Suriye üzerindeki otoritesi zayıflayınca, Türkiye’ye karşı bir hamle yaparak
Suriye’nin kuzeyinin kontrolünü PYD-YPG güçlerine terk etmiştir. IŞİD’in
değişik operasyonları ile meydana getirilen göç dalgasının ardından, PYD-YPG
güçleri, Kürt nüfusun yoğun yaşadığı Tel Ebyad, Kobanı ve Efrin bölgelerinde
kontrolü ele geçirmişlerdir. Bu bölgeler arasındaki topraklarda yaşayan farklı
etnik yapıları da göç ettirerek Irak’ın kuzeyinden Akdeniz’e uzanan, adına
“Kürt koridoru” dedikleri bir bölge inşa etmek istemektedirler. Türkiye,
Suriye’nin Kuzeyindeki bu oluşuma karşı çıkmakta ve askeri müdahalede
bulunacağını beyan etmektedir. Buna karşılık ABD, İsrail ve İngiltere, IŞİD’e
karşı PYD’yı ortak olarak kabul etmektedirler.
Diğer taraftan Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail ve 2. Sevr
projelerine göre Irak’ın üçe, Suriye’nin dört ya da beşe bölünmesi
öngörülmektedir. Türkiye’nin menfaatleri ile bu projelerin sahiplerinin
menfaatleri çatışmaktadır. Suruç olayının öncesinde Barzani, Irak’ta
bağımsızlık ilan edebileceklerini açıklamıştır. Bu, Irak’ın üçe bölünmesinin
pratik hayata geçirilmesi anlamına gelmektedir. Bu açıklama, Suriye’nin
kuzeyinde Kürt Koridoru oluşturulmasını hızlandıracak bir etki meydana
getirecektir. Suruç provokasyonu ile Türkiye’ye, bu projeleri engellemeye
kalkmaması mesajı verilmek istenmiş olabilir.
Bu noktada ABD’nin Irak işgali sonrasında eski CIA şefi
Graham Fuller’in, Irak‘ın Kuzeyinde öngördükleri bir Kürt Devletinin
kurulmasına karşı çıkmaması için Türkiye’yi, ABD adına, açık bir şekilde tehdit
ettiğini hatırlamakta fayda vardır(1). Yıllar önce yapılan bu tehdidi ve ABD
Dışişleri bakanı Rice’ın, 2006’da, ‘Büyük Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarının
değişmesi zamanı gelmiştir’ ifadesini göz önüne aldığımızda; Suruç olayını, bir
siyasi iktidar sorunu olarak değil, daha büyük küresel bir operasyon olarak
yanı Türkiye’nin geleceği sorunu olarak ele alıp değerlendirmemiz
gerekmektedir.
Tüm siyasi aktörler, Cemaat/Hareket/STK’lar söylemlerini ve
dillerini, bu düzleme göre ayarlamak zorundadırlar.
Sonuç:
“Ey görmek ve anlamak gücüne sahip olanlar! (‘ey basiret sahipleri’) Olan olaylardan ibret alınız” ( 59 Haşr)
Kaynaklar
1-Vatandaş, A., Armagedon Türkiye–İsrail Gizli Savaşı, Timaş
yay., İstanbul, 1997.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder