30 Temmuz 2015 Perşembe

Taksim Kadife Darbe sürecinde yeni bir dönemin başlangıcı: Suruç Provokasyonu

 (Milli Gazete)

Giriş

Konuya ilişkin geçmiş yazılarımızda, Türkiye’ye ilişkin Kadife Darbe sürecinin çok kritik aşamalarının hep Irak – Suriye hattından başlatılıp yöneltildiğini ifade etmiştik. Reyhanlı’daki 100 kişinin ölümüne sebep olan bombalama ile başlatılan süreç, bugün Suruç’ta 32 kişinin ölümüne neden olan bir bombalamayla on birinci aşamasına fiilen sokulmuştur. Suruç provokasyonunun ardından Türkiye, eş zamanlı olarak hem DAEŞ, hem de PKK’ya karşı operasyon başlatmıştır.

Burada, Suruç Provokasyonu ele alıp değerlendirilecektir.

Taksim Kadife Darbe Sürecinin On Birinci Aşaması

Kadife Darbe sürecinin On Birinci Aşaması, birbirleri ile tezat teşkil eden, karmaşık birçok alt evreyi ihtiva edecektir. Bu evreler sonunda ya Türkiye ya da Kadife darbeci ekip kazanacaktır. Çünkü gelinen nokta da ABD-İsrail-İngiltere-AB şer ittifakı, sadece Türkiye’deki siyasi iktidarı düşürmeyi değil; aynı zamanda, Türkiye eliyle Ortadoğu’yu şekillendirmeyi, Türkiye’yi bir bataklığa sürüklemeyi ve Iran-Rusya-Çin Hattı ile karşı karşıya getirmeyi planlamaktadırlar. O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ve AKP kadroları, bu gerçeği göz önüne alarak uzun vadeli düşünmeli, Küresel operasyona karşı sağlam bir birleşik cephe meydana getirmelidirler.

Meseleye, seçim endeksli, kısa vadeli parti menfaati açısından yaklaşmamalıdırlar. “Kıbrıs Barış Harekâtında” Ecevit’in düştüğü hataya düşmemelidirler. Sürecin, çok dinamik bir şekilde karşılıklı hamlelerle devam edeceği göz önüne alınmalıdır.

Suruç Provokasyonunda Taktik Amaçlar

Kadife Darbe sürecini göz önüne aldığımızda, Siyasi iktidarların/Ülkelerin hamlelerine, karşı hamle yapmak üzere daha önceden bazı taktikler ön görülmektedir. Siyasi iktidarların/Ülkelerin ön görülemeyen taktiklerine karşı da, kısa bir zaman içerisinde hazırlık yapılmakta, farklı taşeron yapılar devreye sokulmaktadır.

Suruç’ta patlayan bombanın taktik amaçları, aşağıdaki konularla ilgili olabilir:

•  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tekrar Seçim İsteği,

•  Türkiye’nin Suriye’nin Kuzeyinde Akdeniz’e ulaşacak bir koridoru PYD’nin kontrol etmesine müsaade etmeyeceğini açıklaması,

•  ABD’nin İncirlik Üssünü Operasyonlarda Kullanmak Üzere İstemesi,

•  Türkiye’nin, Suriye’den gelen Göç Dalgasının Engellenmesi için Suriye’nin Kuzeyinde Bir Tampon Bölgenin Oluşturulmasını İstemesi,

•  Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail ve 2. Sevr Projelerinin Fiilen Uygulamaya Sokulup Hukuki bir statüye kavuşturulması.

“Tekrar Seçim” ve Suruç Provokasyonu

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri, AKP’nin istediği sonuçları vermeyince Cumhurbaşkanı Erdoğan, vaktinden önce, “erken seçim” değil, “tekrar seçim” kavramını kullanarak bir niyet ya da eğilim açıklaması yapmıştır. Seçimden birinci parti olarak çıkan AKP genel başkanına hükümet kurma görevini vermeyip geciktirmesi, hükümetin kurulmasını arzu etmediği ve erken seçime gitmeyi strateji olarak benimsediği tartışmalarına sebebiyet vermiştir.

AKP’ye bu seçimde rey vermeyen seçmenlerin, “büyük bir pişmanlık içerisinde olduğu”, “hata yaptıklarının farkına vardıkları”, “hatalarını düzeltmek istedikleri” şeklinde bazı medya organlarında, eş zamanlı olarak, bir kampanya başlatılmıştır. Bir erken seçim olduğu takdirde, AKP’nin reylerinin en az %3-4 puan daha artacağı propagandası yoğun bir şekilde yapılmaya başlanmıştır. Koalisyonun istikrarsızlık olduğu, o nedenle Başkanlık sistemine geçilmesi gerektiği, yürütülen kampanyanın önemli unsurlarından biri olmuştur.

Bu kampanya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı daha da cesaretlendirmiş ve tekrar seçim olması konusunda beyanatlar vermeyi sıklaştırmıştır. Koalisyon görüşmelerinin yapıldığı süreçte, Başbakan Davutoğlu’nun AKP teşkilatına “bir erken seçime hazır olun” talimatı verdiği bilgisi, medyada yer almıştır. Keza Bahçeli de, erkek seçim startı vermiştir.

AKP’nin bu seçimde kaybettiği %9 civarındaki oy oranı, HDP ve MHP’ye gitmiştir. Bir erken seçim olduğunda AKP’nin kaybettiği reyleri, HDP ve MHP’den geri alması gerekmektedir. Güneydoğu’daki oy dağılımını ve geçen seçimlere göre MHP’deki oy artışını göz önüne aldığımızda; AKP’nin kayıp oylarının büyük bir çoğunluğunun HDP’ye gittiğini söyleyebiliriz. Doğal olarak bir erken seçimde, hem AKP, hem de CHP, HDP’ye giden oylarını geri almak isteyeceklerdir. Bu iki partinin oylarını geri alması demek, HDP’nin barajın altında kalması ve AKP’nin tek başına iktidar olması demektir. Bu, Kadife Darbeci Kadronun istemediği bir durumdur.

Tam bu aşamada sormamız gereken en temel soru, AKP’ye rey veren dini hassasiyeti olan Kürt seçmen, laik, seküler, eşcinselliği savunan HDP’ye niçin oy vermiştir Bu sorunun cevabını vermeden, bu aşamada yapılacak bir değerlendirme, yanıltıcı olabilir. AKP’nin, dini hassasiyeti yüksek olan Kürt seçmenin desteğini kaybetmesinin sebeplerini, aşağıdaki gibi bir özetleyebiliriz:

•  Hatip Dicle’nin Milletvekilliğinin İptal Edilmesi,

•  Uludere Olayı,

•  İŞİD’in Kobani Kuşatması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yaptığı Konuşma,

•  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt Sorunu Yoktur Söylemi,

•  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dolmabahçe Mutabakatını Tanımaması,

•  AKP’nin İstanbul gibi bazı illerde hiç Kürt aday göstermemesi ya da seçilemeyecek sıralara koyması,

•  Güneydoğu’daki AKP Adaylarına Yöre Halkının Tepkili olması,

• Yeni Kuşağın Etkisi,

• AKP’nin IŞİD’e silah yardımı yaptığı, işbirliği içerisinde olduğu propagandasının etkili olması.

•  Güneydoğu’daki köy ve ilçelerde devlet otoritesinin çok zayıflamış olması,

•  HDP’nin 5 Haziran 2015 Diyarbakır Mitinginde Bomba Patlaması.

Bir “tekrar seçimde”, dini hassasiyeti yüksek olan Kürt seçmenin, HDP’den vazgeçip AKP’ye dönmesi için yukarıdaki etkenlerde, AKP lehine bir değişim olması gerekmektedir. AKP kadrolarında erken seçime kadar böyle bir değişimi sağlama imkânları varsa, istedikleri oyların tamamını alamayabilseler bile, bir kısmını geri almaları mümkündür; böyle bir ihtimal de vardır. Ama AKP’nin böyle bir çaresi yoksa bir erken seçimde, kendisinde var olan dini hassasiyeti yüksek olan Kürt oylarının bir kısmını daha kaybetme ihtimali söz konusu olabilir.

Tekrar seçim aşamasında AKP’nin seçim stratejisinde kullanabileceği malzemenin ne olabileceğini kesin olarak bilemeyen Kadife Darbeci Kadro, işi şansa bırakmak istememiştir. Bu nedenle Kürt seçmenini, AKP’ye karşı daha da tepkili hale getirip HDP’de saflarını sıklaştırmak amacıyla 11 Mayıs 2013 Reyhanlı, Kobanı, 5 Haziran 2015 Diyarbakır Provokasyonuna benzer bir provokasyonu Suruç’ta devreye sokmuş olabilir. 32 kişinin ölmesine, yüzlerce kişinin yaralanmasına sebebiyet veren Suruç provokasyonunu kimin yaptığı bilinmemesine, işi kimsenin üstlenmemesine rağmen iş, medyada DAEŞ’e (IŞİD) fatura edilmiştir. Irak Suriye hattında ve özellikle Kobani’de olan olaylardan dolayı, DAEŞ’e tepkisi olan Kürt halkının, bu olayla beraber tepkisi çok daha fazla artmıştır.

Suruç provokasyonu ile birlikte eş zamanlı olarak her yerde AKP, IŞİD ittifakının var olduğunun propaganda edilmesi, “AKP’nin IŞİD aracılığıyla Kürt Halkını ve ‘Türk Solunu’ susturmak istediğine” ilişkin bir kamuoyu oluşturmak üzere yoğun algı operasyonu yapılmaktadır. Bu psikolojik harekât, bir erken/tekrar seçimde Kürt seçmenin tekrar AKP’ye geri dönmesini engellemek, AKP’de var olan Kürt olsun veya olmasın bazı seçmenlerin HDP, MHP ve Saadet Partis’ne rey vermesini sağlamak amaçlıdır. Suruç provokasyonunun bu amaçla yapılmış olma ihtimali yüksektir.

Suriye’nin Kuzeyinde Akdeniz’e Ulaşacak PYD’nin Kontrolünde Bir Kürt Koridoru Meydana Getirme

Türkiye, ABD’nin Irak’ı işgalinden buyana Irak’ın kuzeyinde bir Kürt Devleti kurulmasına karşı çıkmıştır. Barzani’nin kontrolündeki özerk bölge ile ticaret yapmış olmasına karşılık Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmuştur. AKP iktidarı, Esed yönetiminin gitmesini sürekli olarak gündemde tutarken de, Suriye’nin toprak bütünlüğünü hep savunmuştur. Esed yönetimi, Suriye üzerindeki otoritesi zayıflayınca, Türkiye’ye karşı bir hamle yaparak Suriye’nin kuzeyinin kontrolünü PYD-YPG güçlerine terk etmiştir. IŞİD’in değişik operasyonları ile meydana getirilen göç dalgasının ardından, PYD-YPG güçleri, Kürt nüfusun yoğun yaşadığı Tel Ebyad, Kobanı ve Efrin bölgelerinde kontrolü ele geçirmişlerdir. Bu bölgeler arasındaki topraklarda yaşayan farklı etnik yapıları da göç ettirerek Irak’ın kuzeyinden Akdeniz’e uzanan, adına “Kürt koridoru” dedikleri bir bölge inşa etmek istemektedirler. Türkiye, Suriye’nin Kuzeyindeki bu oluşuma karşı çıkmakta ve askeri müdahalede bulunacağını beyan etmektedir. Buna karşılık ABD, İsrail ve İngiltere, IŞİD’e karşı PYD’yı ortak olarak kabul etmektedirler.

Diğer taraftan Büyük Ortadoğu, Büyük İsrail ve 2. Sevr projelerine göre Irak’ın üçe, Suriye’nin dört ya da beşe bölünmesi öngörülmektedir. Türkiye’nin menfaatleri ile bu projelerin sahiplerinin menfaatleri çatışmaktadır. Suruç olayının öncesinde Barzani, Irak’ta bağımsızlık ilan edebileceklerini açıklamıştır. Bu, Irak’ın üçe bölünmesinin pratik hayata geçirilmesi anlamına gelmektedir. Bu açıklama, Suriye’nin kuzeyinde Kürt Koridoru oluşturulmasını hızlandıracak bir etki meydana getirecektir. Suruç provokasyonu ile Türkiye’ye, bu projeleri engellemeye kalkmaması mesajı verilmek istenmiş olabilir.

Bu noktada ABD’nin Irak işgali sonrasında eski CIA şefi Graham Fuller’in, Irak‘ın Kuzeyinde öngördükleri bir Kürt Devletinin kurulmasına karşı çıkmaması için Türkiye’yi, ABD adına, açık bir şekilde tehdit ettiğini hatırlamakta fayda vardır(1). Yıllar önce yapılan bu tehdidi ve ABD Dışişleri bakanı Rice’ın, 2006’da, ‘Büyük Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarının değişmesi zamanı gelmiştir’ ifadesini göz önüne aldığımızda; Suruç olayını, bir siyasi iktidar sorunu olarak değil, daha büyük küresel bir operasyon olarak yanı Türkiye’nin geleceği sorunu olarak ele alıp değerlendirmemiz gerekmektedir.

Tüm siyasi aktörler, Cemaat/Hareket/STK’lar söylemlerini ve dillerini, bu düzleme göre ayarlamak zorundadırlar.

Sonuç:

“Ey görmek ve anlamak gücüne sahip olanlar! (‘ey basiret sahipleri’) Olan olaylardan ibret alınız” ( 59 Haşr)     

 Kaynaklar

1-Vatandaş, A., Armagedon Türkiye–İsrail Gizli Savaşı, Timaş yay., İstanbul, 1997.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI İÇİN İKİ ANA EKSEN OLUŞTURMAYA ÇALIŞMAKTADIR

(Umran Dergisi)   Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail, AB) 21. yüzyılı “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörmekte, bu nedenle “büyü...