(Milli Gazete)
Giriş
İnsan nesli açısından homoseksüellik, anormal, hastalıklı
bir durumdur. Burada bu konu, ana hatları ile ele alınıp incelenmektedir.
Cinsel Kimlik, Cinsiyet Rolü ve Cinsel İhtiyaç
İlk yaratılış anından bugüne kadar insanların bünyesine
yerleştirilmiş bir cinsel benlik mevcuttur. Tarihi süreç içerisinde cinsel
benlik ile ilgili “cinsel kimlik”, “cinsiyet rolü” ve “cinsel ihtiyaçların tatmin
şekli”, “karşılanma şekli” olmak üzere üç ana kavram öne çıkmıştır.
Cinsel kimlik, fıtrat yasalarına uygun olarak erkeğin erkek
gibi kadının da kadın olarak davranması ve yaşamasıdır. Biyolojik, psikolojik
ve toplumsal etkenlerin bir bileşkesi olarak kişinin kendisini kadın veya erkek
hissetmesi ve ona göre davranmasıdır. Cinsiyet rolü, kadın ve erkeğin biyolojik
yapısına, fıtrat yasalarına ve toplumdaki sosyal normlara uygun olarak
üstlendiği rollerdir. “Cinsel ihtiyaçların tatmin şekli” ya da “karşılanma
şekli”, fıtrat yasalarına, toplumdaki sosyal normlara uygun olarak karşı
cinslerin evlenme, aile olması ile karşılanmaktadır.
Ancak tarihsel süreç içerisinde sekülerleşme, modernleşme
ile birlikte yanlış düşünce ve felsefe akımlarının ortaya çıkışı, cinsel
kimliklerde, cinsiyet rollerinde, cinsel ihtiyaçların karşılanma şekillerinde,
ciddi kırılmalara ve sapmalara neden olmuştur.
Cinsel kimlikte, kadın ve erkek cinsel kimliğinin yanı sıra,
fıtrat yasalarına ters bir şekilde, androjen (hem kadın hem erkek) ya da
cinsiyetsiz kimlik inşa edilmiştir.
Cinsel kimlikte meydana gelen bu kırılmaya bağlı olarak
cinsiyet rolleri de farklılaşmış, “toplumsal cinsiyet” adı altında yeni bir rol
tanımlaması yapılmıştır. Cinsel ihtiyaçların tatmin ya da karşılanma şekli için
“Cinsel yönelim” kavramsallaştırması yapılarak, genetik yasalarına ve fıtrat
yasalarına uysun ya da uymasın her türlü cinsel ilişki (heteroseksüel,
homoseksüel, biseksüel, aseksüel) bu kavramın içerisine sokulmuştur. “Cinsel
yönelim”, kişinin cinsel anlamda kendi cinsine, karşıt cinse veya her iki cinse
birden cinsel ilgi hissetmesi, eğilim göstermesidir(1). Literatürde yer aldığı
şekliyle, cinsel yönelimin dört ayrı formu mevcuttur. “Karşı cinse olan cinsel
yönelimde (heteroseksüellik), kişi karşı cinsten olan kişilere cinsel ilgi
duymaktadır. Eşcinsel cinsel yönelimde (homoseksüellik), kişi kendi
cinsiyetinden olan kişilere karşı cinsel ilgi duymaktadır. Biseksüel cinsel
yönelimde kişi, hem kendi cinsinden hem de karşı cinsten olan kişilere karşı cinsel
ilgi duymaktadır. Aseksüel cinsel yönelimi olan kişiler ise ne kendi
cinsilerine ne de karşı cinse karşı cinsel ilgi duymaktadırlar” (1).
Cinsel İhtiyaçların tatmin edilmesinde üç aşama vardır:
• Cinsel Arzu, İstek Duyma,
• Karar Verme,
• İcra etme.
Cinsel Arzu, İstek Duyma, kişinin kime ya da kimlere karşı
cinsel arzu duyması ile ilgilidir. Karar Verme, ilgi duyulan kişi ile ilişki
kurmak, eyleme geçmek üzere karar verme aşamasıdır. Verdiği kararın, hem kendi
değer sistemi, inanç sistemi, ahlak yapısı ile hem de cinsel kimliği ile uyumlu
olup olmaması, çok önemlidir. Girilen ilişkiyi meşru ya da gayrı meşru yapan,
toplumsal kurallar, değerler ve inanç sistemidir.
Kuran-ı Kerim’deki Hz. Yusuf olayı, bu üç aşama ile ilgili
iki farklı ferdin, tutum ve tavrını ortaya koymasına ilişkin çok güzel bir
örnektir. Hz. Yusuf ergenlik dönemine ulaştığında, evinde hizmetçi olarak
çalıştığı vezirin karısının ilgisini çekmiş ve kadın, Hz. Yusuf’la cinsel
ilişkiye girmek istemiştir (12 Yusuf 22-33).
Bu olayda iki farklı kişi ve iki farklı değer sisteminin
zina üzerinden bir çatışması söz konusudur. Hz. Yusuf ergenlik dönemine
ulaşınca Allah kendisine hüküm ve ilim vermiştir. Bu hüküm ve ilme göre zina
haramdır (12/22, 24). Vezirin karısının zina etmesine ilişkin mevcut değer
sistemi ya da yasal mevzuatın ne olduğu konusunda açık bir şey olmamakla
beraber, bu ilişkinin en azından hoş karşılanmadığı söylenebilir. Vezirin
karısı, Hz. Yusuf’a karşı duyduğu cinsel isteği, icra etmek üzere karar vermiş
ve bunu da kölesine açıkça teklif etmiş; bugünkü tabiri kullanırsak, Yusuf’un
gömleğini yırtarak “cinsel tacizde” bulunmuştur (12/23, 32). Ergenlik
dönemindeki Hz. Yusuf da, cinsel olarak kadını arzulamış olmasına rağmen
(12/24), kendi değer sisteminde bunun, haram olmasını bilmesinden dolayı, bu
arzusunu, karar verip icra etme aşamasına getirmemiştir.
Meşru Olan ve Olmayan Cinsel İlişki
Bütün sistemler, fikri akımlar ve dinler, cinsel
ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin kurallar ve yasaklar vazetmişlerdir. Semavi
dinler, bu noktada çok açık ve kesin hükümler koyarlarken; beşeri düşünce
akımları, daha muğlâk ve esnek bir yapı öngörmekte; cinsi isteklerin ve
ihtiyaçların tatmini için ciddi bir kısıtlama yapmamaktadırlar.
Cinsel ihtiyaçların karşılanma şekli, yol ve vasıtaları,
sahip olunan düşünce ve inanç yapısına bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Biz bunları, İslam’ı referans alarak, aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
• Karşı Cinsler Arasında Nikâhlı Beraberlik İle Aile
Oluşturma (Meşru)
• Kadınlarla Ters İlişki (Gayrı Meşru)
• Karşı Cinslerin Anlık Beraberlikleri (Gayrı Meşru)
• Karşıt Cinslerin Nikâhsız Uzun Süreli Beraberlikleri
(Gayrı Meşru)
• Eşcinsellik-Lezbiyenlik (Gayrı Meşru)
• Travestilik (Gayrı Meşru)
• Evlenilmesi Yasak Olan Yakın Akraba İle Cinsel İlişki
(Gayrı Meşru)
• Hayvanlarla Cinsel İlişki (Gayrı Meşru)
• Pornografi (Gayrı Meşru)
• Mastürbasyon(Kendi Kendini Tatmin) (Gayrı Meşru)
Zinanın En Pis ve Çirkin Şekli Eşcinsellik
(Homoseksuellik)
Cinsel ihtiyacın normal karşılanma şekli, karşıt cinslerin
nikâhla birlikteliği ile oluşan aile kurumudur. Bu, toplumsal yapının sıhhati
açısından zorunludur, elzemdir. Bunun dışındaki cinsel tatmin şekilleri, insan
fıtratına zıt olduğundan, hem tarafların hayatını hem de gelecek nesillerin
varlığını tehlikeye düşürmektedir. Bu tatmin şeklinin genel adı zinadır,
fuhuştur. Zina karşı cinsler arasında olabileceği gibi, aynı cinsler arasında
da olabilmektedir. Zinanın en pis ve çirkin olan ikinci şekli, Livata,
Homoseksuellik olarak anılmaktadır.
Karşı cinsler arasında bir cazibe (sevgi), çekim kuvveti,
aynı cinsler arasında ise itme kuvveti vardır. Karşıt cinsler arasında bir
çekimin olması, normal durum iken; aynı cinsler arasında çekimin olması,
anormal bir durumdur ve bir hastalık halıdır, fıtratın bozulmasıdır. Bundan
dolayı eşcinsellik doğal bir durum değil, anormal bir durumdur, bir hastalık
halidir. Cinsel İhtiyaçların tatmin edilmesinde Cinsel Arzu, Karar Verme ve
İcra etme aşamalarını göz önüne aldığımızda Hz. Yusuf olayında olduğu gibi
kendi cinsinden birine arzu duyma ile bunu icra etme arasında karar verme
süreci vardır. Eşcinsel ilişkiye karar vermede ya yanlış referans değerler
mevcut ya da karar alma metodunda bir yanlışlık ya da her ikisi birlikte var
olmaktadır. Böyle bir insan, zihinsel olarak kirlenmiş olup zihinsel hastadır.
Öyleyse eşcinseller, ya biyolojik, ya psikolojik ya da zihinsel olarak
hastadırlar.
Homoseksuelliğe İlişkin Bir Gen Yoktur
Bu anormal durum, çocuk doğduktan sonra 3-4 yıllık süre
içerisinde yaşadığı ortam, aldığı terbiye, yetişme tarzı ve şartları ile
alakalıdır. Allah tarafından saf ve temiz olarak yaratılan çocuğun, aile ve
sosyal çevresi tarafından dengesinin bozulması ile ilgilidir. Tıbbı bilimsel
bulgulara göre, eşcinselliği kodlayan herhangi bir gen mevcut değildir. Dolayısıyla
kişi eşcinsel olarak doğmamaktadır:
“Eşcinsellik insanda doğal olarak var olan bir yönelim
değildir. Sosyal öğrenme ile ve yanlış eğitimle gelişmiş bir durumdur.
Biyolojik doğaya uymayan bir sapmadır. Heteroseksüelliğin geni vardır ancak
eşcinselliğin geni yoktur. 40 yıl önce kabul edildiği bilinen, hastalık olarak
tanımlanmayan eşcinsellik egosintonik eşcinselliktir. Yani kişi bu tercihi
seçmiştir. Özgür iradesi ile karar vermiştir. Psikiyatrinin ilgi alanına
girmediği kabul edilmiştir. Bu onaylandığı ve teşvik edildiği anlamına gelmez.
İkinci grup eşcinsellik egodistonik olarak bilinen eşcinselliktir. Bu tür
eşcinsellik kişinin ego savunmaları tarafından onaylanmamıştır. Kişi arzu ve
dürtülerine yenik düşmektedir. Arzu ve dürtülerinden özgür olamayan bu kişilere
yardım edilmesi ve tedavi edilmesi gerekmektedir.” (2,3)
Sonuç: İki Sınıf Eşcinsel
Yukarıdaki değerlendirmeye göre eşcinselleri, iki ana sınıfa
ayırmak mümkündür. Birinci Grup: Kişi kendisini hasta olarak kabul etmektedir.
Bu durumda olanlar, kendi hallerinden şikâyetçi olmakta, kendilerini anormal
olarak kabul etmekte ve bu illetten kurtulmak istemektedirler. Toplum, bu
insanların tedavi sürecine katkıda bulunmalı ve yardımcı olmalıdır.
İkinci Grup: Bu durumda olanlar, kendilerini
hasta olarak kabul etmemektedir.
Eşcinselliği, bir yaşam tarzı olarak benimseyip bunu, insan
hakları, birey hak ve özgürlükleri çerçevesinde topluma kabul ettirmeye
çalışmaktadırlar.
Tehlikeli olan bu ikinci gruptur. Birinci gruptakilere
tedavi olabilmeleri için her türlü yardım yapılırken; ikinci gruptakilere karşı
da amansız bir mücadele verilmelidir. İnsan genetiğine, insan fıtratına, aile
yapısına ve gelecek nesillere savaş açmış bir düşünce ve yaşam şeklinin, hoş
görülebilecek bir tarafı yoktur; insan hakları ile de ilgisi yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder