(Umran Dergisi)
Kadife darbeler, hazırlık dâhil yaklaşık beş yıllık bir döneme göre seçim endeksli olarak planlanmaktadır. Seçim sonuçlarına itirazla siyasi iktidara son darbe vurulmak istenir. Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanması ile başlatılan beşinci nesil kadife darbe süreci iç, bölgesel ve küresel dinamiklerin arakesit oluşturduğu sekizinci aşamasına ulaşmış bulunmaktadır. Her aşama farklı evreleri bünyesinde barındırmaktadır. Sekizinci aşamanın en önemli özelliği cinayet, rüşvet ve yolsuzluk merkezli bir kampanyanın merkeze alınmış olması ve eski defterlerin karıştırılarak güncellenmesidir. Sekizinci aşamanın diğer bir temel özelliği, şer ittifakının ahtapotun çok kollu olarak avlanma yöntemine benzer çok yönlü, çok eksenli, çok boyutlu bir strateji uyguluyor olmasıdır.
İktidardakiler ne kadar çok hata yapar ve gayrimemnun kitle oluştururlarsa, kadife darbeciler de gayrimemnunlar ittifakı üzerinden hedeflerine o kadar çok yaklaşmış olmaktadır. Taksim Kadife darbe sürecinde etkili olan ve kadife darbeciler tarafından çok iyi kullanılıp değerlendirilen önemli olaylardan biri, 301 kişinin hayatını kaybettiği Soma maden ocağı faciasıdır (Taksim kadife darbe sürecinin beşinci aşaması). Boğaziçi kadife darbe sürecinde (sekizinci aşama) gelinen noktada buna benzer bir durum vardır; o da Bartın Amasra maden ocağı faciasıdır (Bartın Olayı). Bu yazıda ise Bartın Amasra maden ocağı faciasını (Bartın Olayı) analiz edebilmek ve faciada şer ittifakının kirli kollarının olup olmadığı olgusunu anlayabilmek için Sayıştay’ın, Amasra maden ocağı ile ilgili 2017, 2018 ve 2019 raporları ele alınıp değerlendirilecektir.
Bartın Amasra
Faciasını Değerlendirme Yaklaşımı
Bartın Amasra’da, 14 Ekim 2022 günü meydana gelen maden
faciasında, 41 işçi kardeşimiz vefat etmiş, 11 kardeşimiz de yaralanmıştır.
Ölen kardeşlerimize yüce Allah’tan af ve mağfiret, geride kalan kederli aile efradına
sabır diliyoruz. Yaralı kardeşlerimize de acil şifalar diliyoruz. Devletin
gerek ölenler, gerek yaralananlar için üzerine düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmek zorunda
olduğunu da hatırlatmak istiyoruz.
41 kişinin ölümüyle sonuçlanan Bartın Amasra kömür maden
faciasında birinci derecede sorumluluk madeni işleten kuruma, ikinci derecede
orayı denetleyen ve rapor veren kurumun (Sayıştay) dikkat çektiği tehlikeleri
ortadan kaldırmak için görevini ifa etmeyen, varsa, etkili ve yetkili birimlere
aittir. Üçüncü derecede kurum içi denetimleri yapıp eksik ve kusur bildirdikten
sonra eksikliklerin kusurların ortadan kaldırılıp kaldırılmadığına bakmayan,
eğer varsa, ilgili devlet birimlerine, bakanlık ya da bakanlıklara ve dördüncü
derecede ise Cumhurbaşkanlığına aittir.
Eğer zincirde bir ihmal söz konusu ise bunun da hesabı
mutlaka sorulmalıdır ve de verilmelidir. Hiç kimse ve kurum şaibe altında
bırakılmamalıdır. Tüm yorum ve değerlendirmeler hak ve adalet kapsamında yapılmalıdır. Maden kazası olur olmaz,
olayın mahiyeti ortaya çıkmadan, olay açıklığa kavuşmadan, Boğaziçi kadife
darbesi sürecinde yer alan ulusal ve uluslararası ekiplerin hep bir ağızdan, eş
zamanlı olarak bizzat Cumhurbaşkanını birinci derecede suçlu ve sorumlu ilan
etmesi, hedef tahtasına koyması, ne anlama gelmektedir?
Bunun en önemli anlamı, Bartın Amasra faciasını Boğaziçi kadife
darbe süreci kapsamında en iyi şekilde değerlendirmek, bu kaza üzerinden
gayrimemnunlar inşa edip gayrimemnun kitleleri genişletmektir. Kadife
darbecilerin bunu yapması, en doğal durumdur. Doğal olmayan, kadife darbe
sürecini okuyamayan, görmeyen ya da görmek istemeyen tüm yetkili ve
sorumluların yaptıkları zamansız, yersiz, tutarsız, birbiri ile çelişen,
tezatlar içeren açıklamalar ve bu açıklamalarda kullandıkları dildir. Her
farklı söylemi, açıklamayı, beyanı “ihanetle”, “aptallıkla”, “geri zekâlılıkla”
suçlamak, sadece ve sadece kadife darbecilerin işine yarayabilir. Özellikle de
40 yaş altı nesli olumsuz etkileyebilir ve gayrimemnunlar kitlesine katabilir.
Bu dil ve söylem tarzı, Soma maden faciasında nasıl Taksim
kadife darbecilerinin işine yaramışsa, şimdi de Boğaziçi kadife darbecilerin
işine yaramaktadır. Bartın Amasra maden faciasında bu nokta çok önemlidir. Ne
yazık ki sürecin şekillenmesine, kamplaşmaya facianın başlangıç aşamasında
imkân sağlanmıştır.
Bartın Amasra faciasını ele alıp değerlendirirken kimseye
haksızlık yapmamak, adil olmak, gelecek nesillere kötü bir miras bırakmamak, en
önemli ilkelerimizden biridir. Bu nedenle facia değerlendirilirken her kesimin
iddialarını, dile getirdiklerini, sundukları belgeleri, malzemeleri göz önüne
alarak -en güzel tarzda mücadele ilkelerimize uygun olması şartıyla- bir
değerlendirme yapacağız. Bu nedenle yol boyu ele alıp değerlendireceklerimizi
aşağıdaki şekilde sınıflandırmaktayız:
• Sayıştay’ın denetim raporları (2017, 2018, 2019),
• Kurumun bağlı olduğu üst yapıların denetim raporları
(varsa),
• Kurumun içi denetim raporları(varsa),
• Muhalefetin ve muhalif medyanın iddiaları,
• İktidarın kaza ile ilgili söylemleri, iddiaları, karşı
söylemlere verdikleri cevaplar,
• Konunun uzmanlarının yaptıkları açıklama ve
değerlendirmeler,
• Sendikaların açıklamaları,
• Maden ocağında çalışanların kaza öncesi ve sonrasında
yaptıkları açıklamalar.
Bunların tümü bu yazıda ele alınamayacak, sadece birinci madde de yer alan “Sayıştay Raporları” ele alınıp değerlendirilecektir.
Bartın Amasra Kömür
Madenine İlişkin Sayıştay’ın Denetim Raporları
Bartın Amasra kömür madeninde meydana gelen patlamanın hemen
ardından, Sayıştay’ın 2017, 2018, 2019 Amasra kömür ocağı ile ilgili denetim
raporlarını merkeze alan bir psikolojik harekât başlatılmıştır. Tartışmaların
merkezinde özellikle Sayıştay’ın 2019 Raporu yer almaktadır. O nedenle bu
raporlarda söz konusu maden ocağı ile ilgili dikkat çektiği tehlikelerin olup
olmadığı, varsa, hangi boyutlarda ve hangi konularda olduğu önemlidir. Sayıştay’ın
yol boyu uyarıları varsa ve bu uyarılar dikkate alınıp gerekli tedbirler
alınmadı ise sebebinin sorgulanması daha da önemlidir. Bu nedenle burada
Sayıştay’ın Amasra maden ocağı ile ilgili 2017, 2018, 2019 raporları öncelikle
ele alınıp değerlendirilecektir:
1. 2017 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, T.C. Sayıştay Başkanlığı,
Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) Amasra TİM, (Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne Sunulan Rapor) Ekim 2018.
2. 2018 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, T.C. Sayıştay Başkanlığı,
Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) Amasra TİM, (Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne Sunulan Rapor) Ekim 2019.
3. 2019 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, T.C. Sayıştay Başkanlığı,
Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) Amasra TİM, (Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne Sunulan Rapor) Ekim 2020.
Sayıştay’ın 2020, 2021 raporlarının olup olmadığı
bilinmemekte; varsa da ulaşılamamaktadır.
Sayıştay raporlarının değerlendirilmesinde, aşağıdaki hususlara dikkat
edilmiştir.
• Kaza açısından bizi ilgilendiren boyutlar ele alınmış,
raporların o bölümleri değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
• Her üç raporda Sayıştay’ın genel ve özel değerlendirmeleri
ve yorumları merkeze konmuştur.
• Her üç raporda ortak noktaların olup olmadığı
araştırılmıştır. Ortak noktalar varsa birlikte değerlendirmeye tabi
tutulmuştur.
• Raporlarda bir genel değerlendirme bir de özel
değerlendirme bölümleri/“bulgu ve öneriler” kısmı vardır. Genel değerlendirme
olumlu iken özel değerlendirme kısımlarında olumsuzluklar ve buna ilişkin
yapılması gerekenler önerilmektedir.
• Raporun bulgu ve öneriler kısmındaki rakamsal verilere
mümkün olduğu kadar burada yer verilmeyecektir. Merak edenler ilgili raporlara
bakmalıdır.
• Her üç raporda açıkça zikredilmemiş olmasına rağmen
teknik-yönetimsel boyut ve ahlaki boyut olmak üzere değerlendirilmesi gereken
iki farklı boyut vardır. Ahlaki boyut tabiri bana aittir, raporda böyle bir
kavramlaştırma yoktur.
• Her üç raporda dikkat çekilen olumsuzlukların 3 yıl
içerisinde düzeltilmemiş olması ayrıca sorgulanmalıdır. 2020’den sonra rapor
olmadığı için Sayıştay verilerine göre herhangi bir düzeltme yapılıp
yapılmadığı bilinmemektedir.
• Raporlarda çok teknik tabirler/kavramlar geçmektedir.
Yapılan alıntılarda okuyucu bu kavramlarla zorunlu olarak karşılaşacaktır.
• Sayıştay’ın 2017, 2018 ve 2019 raporlarında “Denetim
Görüşü” başlığı altında verilen bölüm ve sonrası konumuz açısından bizi
ilgilendirmektedir.
• Bu bölümlerde doğrudan kazaya sebebiyet veren etkenler ile kazanın oluşmasına katkı sağlayan etkenler iç içe geçmiştir. Açık bir ayrım yapılmamaktadır. Kullanılan ifadeler göz önüne alınarak biz bu etkenleri iki ayrı etken olarak değerlendirmekteyiz. Okuyucunun buna dikkat etmesinde fayda vardır.
Sayıştay Raporlarında
Yer Alan “Bulgu ve Öneriler”
2017, 2018, 2019 tarihli
her üç Sayıştay raporunun “Denetim Görüşü” kısmında mali rapor ve
tablolarla ilgili Sayıştay olumlu görüş belirtmektedir:
6. Denetim görüşü (2017): “TTK Amasra Taşkömürü İşletme
Müessesesi’nin 2017 yılına ilişkin yukarıda belirtilen ve ekte yer alan mali
rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği
kanaatine varılmıştır.”
7. Denetim görüşü (2018): “TTK Amasra Taşkömürü İşletme
Müdürlüğü’nün 2018 yılına ilişkin yukarıda belirtilen ve ekte yer alan mali
rapor ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği
kanaatine varılmıştır.”
8. Denetim görüşü (2019): “Amasra Taşkömürü İşletmesi
Müdürlüğü 2019 yılına ilişkin yukarıda belirtilen ve ekte yer alan mali rapor
ve tablolarının tüm önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği
kanaatine varılmıştır.”
Her üç raporda da “mali rapor ve tablolarının tüm önemli
yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği” ifade edilmektedir. Buna rağmen
raporların “Denetim Görüşünü Etkilemeyen Tespit ve Değerlendirmeler”/“Bulgu ve
Öneriler” başlıklı kısımlarında kurumla ilgili bazı önemli bulgulara,
tespitlere, ihmallere, hatalara yer verilmekte, tehlikelere dikkat çekilerek
yöneticiler uyarılmakta ve bunlara ilişkin de önerilerde bulunulmaktadır.
Her üç raporda yer alan bulgu, tespit ve öneriler aşağıda ele alınıp değerlendirilmektedir:
1- “Ayak Çalışma Boylarının ve Dolayısıyla Günlük Üretimin
Artırılamaması”
Bu konu, her üç raporda yer almakta oldukça ayrıntılı bilgi
verilmekte, olası tehlikelere dikkat çekilmektedir:
• (2017 Yılı Raporu): Yeraltı kömür madenciliğinde
istenmeyen durumlara neden olan, iş güvenliği sorunlarına ve iş gücü
verimliliğinin düşmesine yol açan, 2017 yılında %31 gibi çok düşük bir değerde
gerçekleştiği görülen ayak çalışma boylarının ve dolayısıyla günlük üretimin
artırılamaması.
• (2018 Yılı Raporu): Yeraltı kömür madenciliğinde
istenmeyen durumlara neden olan, iş güvenliği sorunlarına ve iş gücü
verimliliğinin düşmesine yol açan, 2018 yılında %19 gibi çok düşük bir değerde
gerçekleştiği görülen ayak çalışma boylarının ve dolayısıyla günlük üretimin
artırılamaması.
• (2019 Yılı Raporu): Ayaklarda yeterli sayıda işçi tertip
edilememesi nedeniyle üretim ve işgücü verimliliklerinin düşmesi.
Raporlarda yer alan bu bulgularda “ayak boylarının” ve
“yeterli işçinin olmamasının” “üretim düşümüne” ve “kazalara götüren” etkenler
olduğu belirtilmektedir. Biz üretim düşmesi ile ilgili değil kazalarla ilgili
kısımları göz önüne alıp değerlendirmekteyiz. Bu noktada dikkat çekilen
etkenler, kaza ile ilgili ikinci derecede olan etkenlerdir:
“Ayak çalışma boyu oranının %100 seviyesinin altında olması,
diğer bir ifade ile ayak boyunca günde 1 have (1,12 metre) öteleme, ilerleme
yapılamaması, ayak içindeki tavan basınçlarının kazılamayan bölümler üzerinde
yoğunlaşmasına, ayak arkasının düzgün bir hat hâlinde kırılamaması ve tavan
tahkimatına gelen yük dengesinin bozulması gibi yeraltı kömür madenciliğinde
arzulanmayan durumlara neden olmakta, göçük, arın akması, arın kayması gibi
duyarsızlıkların artması sonucu iş kazalarına neden olarak ölüm ve
yaralanmalara yol açmaktadır.
Ayrıca, ayak arkası göçük ve arının hava ile temas süresinin
artması ve yeterince önlem alınamaması nedeniyle oksidasyon ve ocak
yangınlarına da yol açabilen bu durumun önlenebilmesi için, fiili çalışan kazı işçi
sayısının artırılması, birtakım kazı işçisine verilen iş miktarlarının
artırılmasına yönelik olarak gerekli tüm tedbirlerin alınması gerekmektedir.” (2017,
2018, 2019 Raporları)
“Müessesede üretim ve üretime yardımcı sanatlarda gözlenen
belirgin nitelikli işçi açığı, kazı işçiliğinden giderilmeye çalışılmakla
birlikte, pek çok galeride zamanında ve gereğince bakım onarım ile tamir tarama
yapılamadığı, kesit daralması, taban kabarması olduğu, yolların bozulduğu, ocak
içi nakliyatın aksadığı, etkin bir havalandırmanın yapılamadığı, bütün bunların
öncelikle iş güvenliği olmak üzere üretim ve işgücü verimliliğini etkilediği
görülmektedir.” (2019 Raporu)
2- “Nitelikli ve Yeterli Eleman Eksikliğinin Neden Olduğu Sorunlar ve
Tehlikeler”
(2017 Yılı Raporu): “Müessesede
son yıllarda emeklilikler nedeniyle giderek azalan, kritik sayılara düşen,
işlerin sürekliliği ve devamlılığını etkileyerek işçi sağlığı ve iş güvenliğini
tehdit edecek boyutlara gelen, üretimde ciddi anlamda aksamalara yol açan,
kazı, hazırlık, elektro-mekanik, vb. ana üretim ve üretime yardımcı işçi
sayılarında yaşanan sıkıntıların giderilememesi”.
(2018 Yılı Raporu): “Son
yıllarda emeklilikler nedeniyle giderek azalan, üretimde ciddi anlamda
aksamalara yol açan, kazı, hazırlık, elektro-mekanik vb. ana üretim ve üretime
yardımcı işçi sayılarında yaşanan sıkıntıların giderilememesi”.
(2019 Yılı Raporu): “Ayaklarda
yeterli sayıda işçi tertip edilememesi nedeniyle üretim ve işgücü
verimliliklerinin düşmesi”.
Raporlara göre nitelikli personelin ve işçi sayısının az
olması, birçok teknik alt yapının bakım ve kontrolünü engelleyen bir unsur şeklinde
ifade edilmektedir. Diğer iki raporda yer almakla birlikte özellikle 2019 Raporunda
“nitelikli eleman eksikliğinin” neden olacağı birçok soruna bilhassa dikkat
çekilmektedir. Gerekli bakım ve onarımın zamanında yapılamamasının ciddi bir
sorun olduğu vurgulanmaktadır:
“2019 yıl sonu itibarıyla müessesede 2014 tarihli norm
kadroya göre 110 olması gereken hazırlık işçi sayısının 35’e, 42 olması gereken
barutçu sayısının 1’e, 53 olması gereken tarama söküm ve bakım işçi sayısının
13’e, 126 olması gereken nakliyat işçi sayısının 39’a, 43 olması gereken
mekanizasyon işçi sayısının 23’e düştüğü, lavvar işçiliği, yerüstü
mekanizasyon, elektrik-elektronik, kompresör cihaz bakım tamir, kuyu vinç,
motor, talaşlı imalat gibi yerüstü ve yeraltı sanatlarında da belirgin işçi
açığı olduğu, 3 vardiya tertip yapılamadığı için kritik arızalara zamanında
müdahale edilemediği, bu durumun üretimi ve iş güvenliğini etkilediği
görülmektedir.
Müessesede nitelikli eleman eksikliği nedeniyle
birleştirilmiş olan harici elektrik, kuyu elektrik ve telefon santrali
servisleri, üç vardiya üretim yapılmasına rağmen yine personel yetersizliği
nedeni ile sadece gündüz vardiyasında çalışma yapmaktadır. Gündüz vardiyası
dışındaki olası arızalara anında müdahale edilememektedir. Dolayısıyla yeraltı
haberleşme sisteminde uzun süreli kesintiler olabilmekte, kuyu ihraç sisteminde
ve yerüstü elektrik tesislerinde önemli aksamalar meydana gelebilmektedir.
Ocaktaki üretimin, su tahliyesinin, hayati önem arz eden havalandırmanın
devamlılığı, merkezi gaz izleme servisi tarafından 24 saat takip edilmesi
gereken tehlikeli gazların ölçülmesi için sürekli değişen şartlara göre gerekli
sistemlerin kurulması, bu sistemlerin arıza ve bakım çalışmalarının eksiksiz ve
zamanında yapılabilmesi, bu durumun gerek işçi sağlığı ve iş güvenliği gerekse
üretimin sürekliliği açısından olumsuz sonuçlara sebep olmaması için
Müessesenin, hazırlık, tamir tarama, bakım onarım, elektro-mekanik vb. işçi
noksanlıkları bir an önce giderilmelidir.”
“Ayak çalışma boyu oranlarının ve üretimin düşmesine neden olan en önemli etkenin müessesede mevcut norm kadroya göre 476 olması gereken pano ayak üretim işçisi sayısının emeklilikler nedeniyle 344’e düşmesi ve bu işçilerin bir bölümünden de geçici sanat değişiklikleri, iş kazaları, devamsızlıklar, istirahat ve hastane izinleri, ücretsiz mazeret izinleri gibi nedenlerle ayaklarda yeterli sayıda ekip oluşturulamamasının olduğu görülmektedir.” (2019 Raporu)
3- “Planlanan Hedefler Doğrultusunda Üretimin Arttırılamaması”
(2017 Yılı Raporu):
Planlanan hedefler doğrultusunda üretimin arttırılamaması.
(2018 Yılı Raporu):
Planlanan hedefler doğrultusunda üretimin arttırılamaması.
(2019 Yılı Raporu):
Üretim miktarlarının ve işgücü verimliliklerinin artırılamaması ile birim
üretim maliyetlerinin düşürülememesi sebebiyle dönem zararlarının artması.
“Planlanan hedefler doğrultusunda üretimin arttırılamaması”
ile ilgili sorunlara özellikle 2017 ve 2018 Raporlarında daha çok yer
verilmektedir. 2019 Raporunda ise farklı başlıklar altında benzer sorunlar dile
getirilmektedir. Özellikle dikkat çeken husus, personel sayısının az olması,
yeterli ve teknik alt yapının olmaması, “Metan gazı, CO gazı yükselmelerinin”
(oksidasyon) meydana gelmesi ile çalışmaya ara verilmesi, verimin düşmüş
olmasıdır:
“Müessesede son yıllarda üretimi olumsuz etkileyen, belirgin
bir şekilde düşmesine neden olan başlıca etkenler arasında;
- Emeklilikler nedeniyle işçi sayısında görülen azalma, bu
azalmayı dengeleyecek düzeyde toplu işçi alımına izin verilmemesi,
- İş güvenliği ve tertip açısından dik damarlarda günlük
ayak çalışma boyunun klasik ağaç tahkimatlı, göçertmeli yöntemle %31
seviyelerine düşmesi, (%19) seviyelerine düşmesi (2018 raporu),
- Tam mekanize kazı sisteminin çalışmasına uygun pano
hazırlanamaması, pano hazırlıklarının gecikmesi, sistemin atıl durumda
beklemesi,
- Ocakların derinleşmesi ve genişlemesi, derinlik ve
genişlik olarak ocak açıklığının fazla olması, ocaklarda tam anlamıyla
konsantrasyona gidilememesi,
- Çalışma Bakanlığı iş müfettişlerince tespit edilen bazı
noksanlıklar nedeniyle zaman zaman işin durdurulması,
- Metan gazı, CO gazı yükselmeleri (oksidasyon),
- Ayak içi jeolojisi ve tektonik yapıda üretim esnasında
karşılaşılan sıkma, fay, damarın incelip kaybolması, aşırı su geliri gibi olumsuzluklar
nedeni ile panonun üretim tamamlanmadan terkedilmek zorunda kalması,
- Nakliyat sisteminin rehabilite edilememesi, aktarmalar
nedeniyle işçilik ve zaman kayıplarına yol açması,
- Son yıllarda giderek düştüğü görülen 2017 yılında 508
kg/yev., 2018 yılında 452 kg/yev. olarak oldukça düşük gerçekleşen satılabilir
bazdaki genel toplam iş gücü verimliliğinin artırılmasını sağlayacak teknik ve
idari tedbirlerin alınamaması,
- İş disiplininin sağlanamaması, devamsızlıklar ve ücretsiz
istirahat izinlerinin artması, işçi ve diğer çalışanların motivasyonlarının
bozulması vb. teknik ve idari hususlar ilk planda sayılabilir.
- Çalışılan ayaklarda su gelirinin artması, karşılaşılan
arızaların sıklığı, fay zonuna girilmesi, tavan taşı formasyonunun bozuk ve kömürün
akıcı olması, oksidasyon ve metan oranının artması, su gelirinin artması gibi
nedenlerle zaman zaman üretimin durdurularak çalışılan ayakların terk edilmesinin
yanı sıra, işçi yetersizliğinden dolayı üretim ayaklarında gerekli sayıda
tertibin yapılamaması sonucu, üretim miktarı ve işgücü verimliliklerinin
düştüğü görülmektedir.” (2017, 2018 Raporları)
4- “Mazeretsiz ve İzinsiz Olarak İşe Gelmeyen, Olağan Olamayacak Sıklık
ve Sayıda Hastane İzni, İstirahat İzni Kullanan İşçilerin İş Düzenini ve Disiplinini
Olumsuz Yönde Etkilemesi”
(2017 Yılı Raporu):
Son yıllarda, mazeretsiz ve izinsiz olarak işe gelmeyen, olağan olamayacak
sıklık ve sayıda hastane izni, istirahat izni kullanan işçilerin sayısında ve
bunların işe gelmedikleri gün sayısında artış olduğu ve bu durumun iş düzenini
ve disiplinini, diğer işçilerin motivasyonunu olumsuz yönde etkilemesi,
(2018 Yılı Raporu):
Mazeretsiz ve izinsiz olarak işe gelmeyen, olağan olamayacak sıklık ve sayıda
hastane izni, istirahat izni kullanan işçilerin iş düzenini ve disiplinini
olumsuz yönde etkilemesi.
2017, 2018 Raporlarındaki veriler göz önüne alındığında bu
kurumun işletilmesinde, iş ahlakı açısından çok ciddi sorunlar olduğu
görülmektedir. Her iki raporda da ortaya konan tablo, bu kurumun hem yasal hem
de ahlaki mevzuata göre işletilmediği ve yönetilmediği anlamına gelmektedir. Bu
konu ahlakla bağlantılı olması nedeniyle ayrı bir yazının konusudur. Ancak her üç raporda da aşağıdaki paragrafa
yer verilmiş olmasının anlamlı olduğunu düşünmekteyiz:
“Son yıllarda, mazeretsiz ve izinsiz olarak işe gelmeyen, olağan olamayacak sıklık ve sayıda hastane izni, istirahat izni kullanan işçilerin sayısında ve bunların işe gelmedikleri gün sayısında artış olduğu ve bu durumun iş düzenini ve disiplinini, diğer işçilerin motivasyonunu olumsuz yönde etkiledikleri, kurumun diğer müesseselerinde olduğu gibi alınan tedbirlere rağmen önlenemediği gözlenmektedir.”
5- “Galeri ve Taban İlerleme Hızlarının Arttırılamaması”
(2017 Raporu): Galeri
ve taban ilerleme hızlarının arttırılamaması (“-250/-350 Kat Hazırlığı Projesi).
(2018 Raporu): Galeri
ve taban ilerleme hızlarının arttırılamaması.
(2019 Raporu):
Müessesede üretimin devamlılığının sağlanması açısından büyük önemi olan kat
hazırlığı projesinin gecikmesi, hazırlık ilerleme randımanlarının düşük
gerçekleşmesi,
Raporlara göre “Galeri ve taban ilerleme hızlarının arttırılamaması”
bağlamında şu sebepler üzerinde durulmaktadır: 1- Teknik cihazların eski olması, 2- Yedek parça sıkıntısı, 3-
Yeterli personelin olmaması, 4- Vaktinde
cihazlara bakım yapılamaması, 5- Bazı
cihazların ekonomik ömrünü doldurmuş olması.
“…Müessesede 5 adet (Deilmann Haniel Marka) E-H Yükleyici
bulunmakta olup ekonomik ömrünü doldurmuş durumdadır. 2 adet E-H yükleyici
bakım ve revizyon için atölyede bulunmakta olup 3’ü faal durumda tutulmaya
çalışılmaktadır.
Yedek parça temininde sıkıntı yaşanması ve sık
arızalanmaları nedeniyle fiili çalışma süreleri azalmış, bakım onarım
masrafları artmıştır.
Galeri ve taban ilerleme hızlarının gerçek anlamda artırılabilmesi
için, hazırlık işlerine yeterli sayıda işçi tertip edilmesi, kazı-yükleme
işleri, nakliyat sistemi ve hazırlığa yardımcı diğer işlerde kullanılan makine
ve teçhizatın bakım ve onarımlarının zamanında yapılması, gerekiyorsa modernize
edilerek değiştirilmesi, en uygun çalışma ve çalıştırma düzeninin sağlanarak
hazırlık işlerinde işgücü verimliliklerini artıracak her türlü tedbirin
alınması gerekmektedir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)
“Müessesede üretimin devamlılığının sağlanması açısından büyük önemi olan -250/-350 Kat Hazırlığı Projesinin zamanında tamamlanamaması, Taş içi ve Kömür içi hazırlıklarda ilerleme randımanlarının düşük olması, müessesede gelecekte üretim yapabilecek yeterli sayıda panoya sahip olamama riskini ortaya koymaktadır.” (2019 Raporu)
6- “Kullanılan Pnömatik Hava Yastıklarının Hasarlanması”
(2017 Raporu): “Üretim
ayaklarında daha güvenli bir çalışma ortamı yaratmak amacıyla kullanılan
pnömatik hava yastıklarının hasarlanmadan ve göçükte kalmadan uzun süre
kullanımlarının sağlanamaması”.
(2018 Raporu): “Üretim ayaklarında daha güvenli bir çalışma
ortamı yaratmak amacıyla kullanılan pnömatik hava yastıklarının hasarlanmadan
ve göçükte kalmadan uzun süre kullanımlarının sağlanamaması”.
Kömür madenciliğinde çalışma ortamının güvenirliliğini daha
da artırmak için kullanılan “domuzdamı söküm ve montajının daha hızlı ve
güvenle yapılmasını sağlamak üzere kurum tarafından dizayn edilen ahşap
malzemeler ile bunların arasına pnömatik-şişme yastık konulması uygulaması” ilk
kez Mayıs-2007’de Kozlu Müessesesinde hayata geçirilmiştir. Elde edilen
sonuçların olumlu olması üzerine Temmuz 2009’dan itibaren Amasra Müessesesinde
de kullanılmaya başlanılmıştır. Ancak dikkatli montaj ve zamanında gerekli
bakım yapılmadığı için pnömatik hava yastıkları ciddi hasar görmüştür:
“Müesseseye üç etapta alınan toplam 541 adet pnömatik hava
yastığından 05.01.2018 tarihi itibarıyla 264 adet kaldığı; 73 adedinin göçükte
kaldığı ıskat edilebilecek durumda olduğu, 277 adedinin göçükte kalma ve ağır
hasar alma gibi nedenlerle ıskat edildiği, 41 adedinin tamir olabilecek durumda
arızalı olduğu, 48 adedinin kullanıma hazır vaziyette ambarda olduğu, kalan 102
adet yastığın ayaklarda domuz damlarında fiilen kullanıldığı görülmüştür.
Kısa sürede 350 adet yastığın başta göçükte kalma olmak
üzere, değişik nedenlerle ağır hasar görmesi, ıskat edilebilecek durumda olması
veya ıskat edilmesi bu yastıkların montaj ve demontajlarında gereken özenin
gösterilmediğini, ayak şartlarında hasarlanmalarının önlenmesine yönelik yeterince
tedbir alınmadığını göstermektedir.”
“…Ayrıca söz konusu pnömatik hava yastıklarının, ayak çalışma boyu oranlarının düşük dolayısıyla ayak ilerleme hızlarının yavaş olması nedeniyle yük altında fazla kalmaları, ayak yüksekliğinin fazla olması ve yalancı tavan oluşumu sebebiyle arka oturması sırasında domuz damı ile birlikte posta altında kalması sonucu hasarlandıkları ve sökümlerinin zorlaştığı görülmektedir.” (2017, 2018 Raporları)
7- Hazırlık İşçi Sayısında Azalmanın Üretim Üzerine Olumsuz Etkileri
(2017 Raporu):
Müessesede son yıllarda hazırlık işçisi sayısındaki azalma nedeni ile
programlanan işlere yeterli sayıda işçi tertip edilememesinin sonucu olarak taş
içi ve kömür içi hazırlık işlerinde kritik düzeyde azalma olması, üretimde
devamlılığın sağlanabilmesi için hazırlıkların yeterince ve zamanında
yapılamaması.
Müessesedeki işçi sayısı yetersizliği ve iş ahlakına uymama,
tamir bakım işlerini sekteye uğratmakta ve üretim verimini düşürmektedir:
“Müessesenin hazırlık çalışmalarındaki yetersizliği işçi sayısındaki azalma ve makine ekipman yetersizliği ile açıklanabilir. Mevcut durum itibarıyla 2011 yılında 96 olan hazırlık servisinde fiili çalışan işçi sayısı 51’e düşmüş olup bunun her gün yaklaşık 5-10 kadarı istirahat, mazeret izni gibi çeşitli nedenlerle iş başı yapmamakta, kalan işçilerden 2-3 ekip oluşturulabilmekte, bir bölümü iş güvenliği açısından aciliyet arz eden tamir tarama işlerinde çalıştırılmakta 3 vardiya tertip yapılamamaktadır. Hazırlık işgücünde ortaya çıkan açığın, geçici sanat değişikliği yapılarak zaten yeterli sayıda olmayan pano ayak üretim işçileri çalıştırılmak suretiyle giderilmeye çalışıldığı görülmektedir.” (2017 Raporu)
8- “Alınan Önlemlere Rağmen İş Kazaları Önlenememektedir.”
(2017 Raporu): Müessesede yapılmakta olan kömür üretim
faaliyetinin tüm aşamalarında, alınan önlemlere rağmen iş kazalarının
önlenememesi.
(2018 Raporu): Kömür
üretim faaliyetinde, alınan önlemlere rağmen iş kazalarının önlenememesi.
Her iki raporda da iş kazalarının önlenememesi ile ilgili
çok açık tespitler yapılmakta meydana gelen kazalarla ilgili bilgi
verilmektedir. Burada sadece kaza sebeplerine yer verilecektir:
“Galeri, desandre, taban ve tavan yollarında gelişigüzel atılmış malzemelerin bulunması, galeri ve desandrelerde insan geçişini engellemesi, kesit daralması, taban kabarması nedeniyle yolların bozulması, yollardaki su birikintileri gibi pek çok etkenin bu kazaların olmasına yol açtığı anlaşılmaktadır. Kesit daralması, taban kabarması, tahkimat eksiklikleri, gibi nedenlerle tamir tarama ve bakım onarım gerektiren galerilere en kısa sürede müdahale edilerek yolların insan ve malzeme geçişini engellemeyecek şekilde açık tutulması, ilgili yönetmelik hükümlerine uygun hâle getirilmesi gerekmektedir.” (2017, 2018 Raporları)
9- “Üretim Miktarının Artmaması Yanında Üretim Verimliliğinin Düşmesi”
(2017 Raporu): Üretim
miktarının artmaması yanında üretim verimliliğinin düşmesi.
(2018 Raporu): Üretim
miktarının artmaması yanında üretim verimliliğinin düşmesi.
2017 ve 2018 Raporlarında üretim miktarının artmamasına
karşılık üretim veriminin düşme nedenleri üzerinde durulmaktadır. Raporlarda
verimin düşmesinin nedenleri izah edilmekte ve önerilerde bulunulmaktadır:
“Ocakların giderek derinleşmesiyle ortaya çıkan üretim
zorlukları verimliliklerin artırılmasının önündeki en büyük engel olduğu
bilinmekle birlikte;
Üretim alanlarında konsantrasyona gidilerek ocak
açıklıklarının azaltılması,
Efektif çalışma saatlerinin artırılmasına yönelik ocak içi
nakliye sistemlerinin modernizasyonu, daha temiz kömür elde edilmek suretiyle
satılabilir/tuvönan oranının yükseltilmesi, klasik ayaklarda üretim arınlarının
tamamının bir defada kazılabilmesi, diğer bir ifadeyle ayak çalışma boyu
oranlarının artırılması, ayaklarda uygun kalınlık ve uygun meyillerde 1 takım
kazı işçisine verilen iş miktarlarının gözden geçirilerek arttırılması, yer
altı işçilik dağılımının optimizasyonu, uygun çalışma ve çalıştırma düzeninin
sağlanması,
Ocak içi denetimlerinin artırılması, iş disiplinin korunması
için; iş yerinde çalışma ahengini bozan, izinsiz işe gelmeyen, üretimi aksatan,
disiplinsiz hareket eden ve bunu alışkanlık hâline getiren işçilere 4857 Sayılı
İş Kanunu hükümlerinin tavizsiz uygulanması ile üretimin buna paralel olarak da
işgücü verimliliklerinin artırılması, dolayısıyla maliyetlerin azaltılması
mümkün olabilecektir.” (2017, 2018 Raporları)
“(…) Bu durumun öncelikle çalışılan damar yapısı, uygulanan
üretim yöntemi, gelişen teknolojik imkânlardan yararlanamamanın yanı sıra
emeklilikler sonucu azalan, pano ayak üretim, hazırlık, nakliyat, tamir tarama,
mekanizasyon gibi işçi sayısı ile geçici sanat değişiklikleri ve devamsızlıklar
nedeniyle ayaklara yeterli sayıda işçi tertip edilememesinden, taş ve kömür içi
hazırlıkların zamanında bitirilememesinden kaynaklandığı söylenebilir.”
“(…) Esas itibarıyla derin yeraltı kömür madenciliğinde
işgücü verimlilik değerleri; havzanın jeolojik yapısına, kömür damarının
eğimine, kalınlığına, devamlılığına, sertliğine, teknolojik imkanlara,
uygulanan işletme yöntemine, verilen iş miktarlarına, tahkimat sistemine, kuyu
derinliğine, ihraç, nakliyat sistemine, üretim derinliğine, alınan iş sağlığı
ve güvenliği tedbirlerine ve fiili çalışma sürelerine bağlı olarak
değişiklikler gösterebilmektedir.
Mevcut durumda Kurumun diğer müesseselerinde olduğu gibi, Amasra Müessesesinde de üretimde ve dolayısıyla işgücü verimliliklerinde sürdürülebilir belirgin bir artış sağlanabilmesi, bahse konu bütün unsurların birlikte değerlendirileceği ve bugüne değin uygulanan üretim yöntemleri, tahkimat ve nakliyat sistemlerinin gözden geçirileceği AR-GE çalışmaları ile gerektiğinde radikal değişikliklere gidilmesine bağlı olduğu anlaşılmaktadır.” (2018 Raporu)
10- Üretimde Artış Olmamasına Rağmen Üretime Yardımcı Olan Malzemelerin
Alınması
(2017 Raporu): Üretim
miktarında artış olmadığı hâlde üretime yardımcı malzemelerde artış olması.
Raporda bir taraftan verimsizliğe dikkat çekilirken, diğer
taraftan da israfa dikkat çekilmektedir. Raporda 2016 yılına göre verim ve
tüketim mukayese edilmektedir:
“Satılabilir kömür üretiminin programa göre %48, bir önceki
yıla göre %32 oranında düşük gerçekleşmesi neticesinde 2017 yılında sarf edilen
direkt olarak üretime bağlı ilk madde ve malzemelerden, maden direği, demirbağ,
dinamit, kapsül, vantüp, ray demiri birim tüketimlerinde belirgin miktarda
artış olduğu dolayısıyla bu malzemelerin tüketiminde tasarruf sağlanamadığı,
2017 yılında maden direği, demir tahkimat malzemesi, patlayıcı madde, akaryakıt ve yağlar, demir ve çelikler, alet edevat ve işletme malzemesi, sosyal işler malzemesi, sair malzeme, yedekler ve elektrik tüketimi için toplam 14.860.080 TL harcama yapıldığı, 2016 yılına oranla, 2017 yılında yapılan yıllık harcama miktarında %41 oranında artış olduğu görülmektedir.”
11- Mevzuata Aykırı ve Eksik İşler Yapılması
(2017 Raporu): “İlgili
mevzuat hükümleri doğrultusunda zaman zaman iş kazalarının ilgili mercilere
yasal süresi içinde bildirilmemesi, SGK primlerinin geç yatırılması, kontenjan
kadar eski hükümlü çalıştırılmaması, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ile
Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde
yapılan teftişlerde mevzuata aykırılık ve eksiklikler tespit edilmesi.”
(2018 Raporu): “İlgili
mevzuat hükümleri doğrultusunda zaman zaman iş kazalarının ilgili mercilere
yasal süresi içinde bildirilmemesi, SGK primlerinin geç yatırılması ile Çalışma
Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde yapılan
teftişlerde mevzuata aykırılık ve eksiklikler tespit edilmesi sebebiyle idari
para cezası ödenmesi.”
(2019 Raporu): “İş ve
Genel Sağlık Sigortası mevzuatına aykırı işlemler ve müessese işyerlerinde
eksiklikler tespit edilmesi nedeniyle idari para cezası ödenmesi.”
Yasal mevzuat hükümlerine bağlı olarak kurumun
yönetilmesinde bazı kusurların, ihmallerin var olduğu raporlarda yer
almaktadır. Meydana gelen iş kazaları, hastalananlar, aylık hizmet belgeleri
zamanında ilgili mercilere bildirilmediği için ceza alınmıştır. Ayrıca
“işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği asgari şartlarının” yerine getirilmemesinden
dolayı “idari para ve usulsüzlük cezaları” alınmıştır:
“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na iş kazası geçiren
işçilerin e-bildirgeleri ile aylık prim ve hizmet belgelerinin tamamının yasal
süresi içinde bildirilmemesi, kontenjan kadar eski hükümlü çalıştırılmaması ile
Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde
yaptıkları teftişlerde eksiklikler tespit edilmesi nedeniyle, müessesenin zaman
zaman idari para cezası ödemek durumunda kaldığı (2017, 2018, 2019 Raporları),
önceki yıldan devreden ödenmiş cezalarla 2017 yılında ödenen usulsüzlük ve
idari para cezalarının yer aldığı 136 Usulsüzlük Cezalarından Alacaklar
Hesabında toplam 416.902,97 TL muhtelif ceza ödemesinin yer aldığı
görülmüştür.” (2017 Raporu)
“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na iş kazası geçiren
işçilerin e- bildirgeleri ile aylık prim ve hizmet belgelerinin tamamının yasal
süresi içinde bildirilmemesi nedeni ile 2018 yılında 100.986,36 TL idari para
cezasının ödendiği, Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından
müessese işyerlerinde yaptıkları teftişlerde eksiklikler tespit edilmesi
nedeniyle de 125.010,00 TL idari para cezasının ödendiği görülmüştür.”
“Öte yandan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş
Müfettişlerinin 2018 yılında (07.05.2018 tarih 7098-PRG-16 sayılı Rapor)
Müessese işyerlerinde bazı noksanlıklar tespit ettikleri ve bu noksanlıklar
nedeniyle (125.010,00 TL; ¼ indirimle 93.757,50 TL ödenmiştir) idari para
cezası uyguladıkları görülmektedir.”
(2018 Raporu)
Tespit edilen bu noksanlıkların özetle;
“Önceki teftişten (10.05.2017-30.05.2017) devam eden
hususlar;
1- 1
ve 2 numaralı ocakta bulunan zincirli konveyörlerde durdurma teli
bulunmamaktadır.
2- Ocak
ana havalandırması tersine çalıştırılabilecek nitelikte değildir.
3- Yeraltında
kullanılan fakat ATEX belgesi olmayan ekipmanlara ait liste tutanağa ek olarak
alınmıştır.” şeklinde olduğu görülmüştür.
2018 Raporunda, Kurumda “ATEX sertifikalarının” bulunmasının
yasal bir mecburiyet olduğu ve fakat bu sertifikanın olmadığı açık bir şekilde
belirtilmektedir:
“ATEX (Patlayıcı Atmosferler) sertifikası ile ilgili “Yeraltında
kullanılan ATEX sertifikası olmayan ekipmanların listesi tutanak ekine
alınmıştır.” tespiti, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Madde 30;
Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği Ek-1 Madde 13.2.a; “Yeraltı
(Ek ibare: RG-10/3/2015-29291) kömür ocaklarında kullanılacak ekipman ve
tesisatlar ile bu tip madenlerin grizu gazı ve/veya yanıcı tozlar tarafından
muhtemel tehlike oluşturabilecek yerüstü tesislerinde kullanılan parçalar
30/12/2006 tarihli ve 26392 4 üncü mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan
Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik (94/9/AT)’te belirtilen I.
Grup (Değişik ibare: RG-10/3/2015-29291) Teçhizatın uygun kategorisinde
olmalıdır.” hükmünden kaynaklanmaktadır.”(2018 Raporu)
2018 Raporuna göre kurum bu sertifika sorununu uzun bir süre
daha çözemeyeceğinden dolayı idari para cezaları almaya devam edecektir:
“Kurumun diğer müesseselerinde de olduğu gibi kısa sürede
çözülemeyeceği, önceki yönetmeliğe uygun alev sızdırmaz Group 1FLP sertifikalı,
akülü lokomotif, metan sensörü, devre kesici, yol verici, tulumba, pervane,
elektrik motoru, aydınlatma ekipmanları gibi yüzlerce dış alım gerektiren
makine teçhizatın kısa sürede bir kalemde yenilenmesinin mümkün olmadığı
görülmektedir.”
“Türkiye Taşkömürü Kurumu müesseselerinin, “Yeraltı
işletmelerinde kullanılan bazı ekipman ve teçhizatların ATEX sertifikaları
bulunmamaktadır.” maddesi ile ilgili olarak uzunca bir süre daha katlamalı
idari para cezalarına muhatap kalacağı görülmektedir.”
“...Atex sertifikasının bulunması zorunluluğunun Bakanlar
Kurulu’nun 13.7.2015 tarihli ve 2015/7966 sayılı Kararıyla 31/12/2019 tarihine
ertelendiği, ancak bahse konu teçhizatın bu tarihe kadar da yenilenmesinin
mümkün olmadığı görülmektedir.” (2018 Raporu)
Sayıştay’ın 2018 raporuna göre maden kazalarına sebebiyet
vermemek için “Ocak ana havalandırması sisteminin tersine çalıştırılabilecek
nitelikte” olması gerekmektedir. Mevcut, var olan bu özellikte değildir ve
bundan dolayı da idari para cezası almıştır:
“Ocak ana havalandırması tersine çalıştırılabilecek
nitelikte değildir.” tespiti ile ilgili olarak da Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş Müfettişleri tarafından yapılan
teftişlerde Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği Ek 3 Madde
10.22.(Ek: RG-10/3/2015-29291) “Havalandırma sistemi acil hâllerde ve ihtiyaç hâlinde
kullanılabilmesi için hava yönünü ters çevirebilecek özellikte olur.” hükmü
gereğince,
Müesseseye 2015 yılından itibaren “Ocak ana havalandırması
tersine çalıştırılabilecek nitelikte değildir.” maddesinden devam eden eksiklik
olarak idari para cezası yazıldığı, kurum itirazlarının da mahkemece kabul
edilmediği görülmektedir.” (2018 Raporu)
2018 Raporuna göre “Müessesede gerçekleşen iş kazaları ve
aylık prim ve hizmet belgelerinden bazılarının zamanında ilgili mercilere
bildirilmemesi nedenleriyle kurum ceza almıştır:
“6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Maden
İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği hükümleri uyarınca Çalışma
Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde 2018
yılında yapılan teftişlerde eksiklikler tespit edilmesi ile Müessesede gerçekleşen
iş kazaları ve aylık prim ve hizmet belgelerinden bazılarının zamanında ilgili
mercilere bildirilmemesi nedenleriyle Müesseseye idari para cezası ve
usulsüzlük cezaları yaptırımı uygulandığı, gerek erken ödeme indirimi ve
gerekse yapılan itirazlar neticesinde uygulanan indirimler sonucunda 136
Usulsüzlük Cezalarından Alacaklar hesabında 100.986,36 TL’si 2018 yılında,
412.378,63 TL’si de önceki yıllardan aktarılan cezalara karşılık, gerek geri
alınan paralar gerekse ilgilisine ödetme veya rücu komisyonu kararı ile
kar/zarar hesaplarına aktarılan 152.841,24 TL hesaptan yapılan düşüm sonucu
2019 yılına devreden 360.523,75 TL ceza ödemesinin yer aldığı görülmüştür.”
(2018 Raporu)
Sayıştay’ın 2019 Raporunda, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77’nci
Maddesine, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun
8., 13., 14., 86., 102. Maddelerine, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin
35., 36. Maddelerine; Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığı Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yayımlanan 01/09/2015
Tarih, 25029274-1093-37-287/ 447 sayı ve 6645 sayılı Kanunda yer alan Kısa
Vadeli Sigorta Uygulamaları konulu 2015/22 sayılı Genelgede “ ... 6331 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesine” atıfta bulunarak kurumun bu maddelere uygun
davranmadığı için ceza yediği açık bir şekilde ifade edilmektedir:
“Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından müessese işyerlerinde yapılan teftişlerde eksiklikler tespit edilmesi ile Müessesede gerçekleşen iş kazaları ve işe giriş belgelerinden bazılarının zamanında ve belirtilen şekilde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmemesi nedenleriyle Müessese tarafından 360.523,75 TL’si önceki yıllardan devreden, 1.035 TL’si de 2019 yılında olmak üzere toplam 361.558,75 TL idari para cezası ödendiği görülmüştür.” (2019 Raporu)
12- Faaliyet Raporunun Mevzuatla Uyumlu Olmaması
(2019 Raporu):
Faaliyet Raporunun, Mevzuatla Belirlenen İçeriğe Sahip Olmaması. 2019 Raporunda
yasal mevzuattan (08.06.1984 tarih ve 233 numaralı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin, 34’üncü maddesi) dolayı, yıllık faaliyet
planlarının yapılması, yıl sonu itibarıyla değerlendirilmesi, yapılamayanlar
varsa gerekçelerinin belirtilmesi gerekmektedir. Ancak söz konusu müessese 2019
yılı Faaliyet Raporu’nda bunu yapmamıştır:
“…a) Müessesenin
2019 yılı Bütçesi ile belirlenmiş olan üretim, yatırım ve kar/zarar gibi
işletme performansını gösteren hedeflere ulaşılamadığı, yıl sonu bilançosu ve
eki tablolara bakıldığında görülmektedir. Mevzuatla bu durumun izahının
yapılması gerektiği hüküm altına alınmışken, gerekli açıklamaların yapılmadığı
tespit edilmiştir.
İdarenin 2019 yılına ilişkin performansını değerlendirebileceğimiz
en önemli kalemlerde, programlanan hedeflerin gerisinde kalındığı tablodan
anlaşılmaktadır.”
b) Faaliyet
raporunda, asgari olması gereken konular olarak mevzuatla belirlenmiş bazı
konuların mevcut olmadığı tespit edilmiştir. …İdarece hazırlanacak faaliyet
raporlarında risklere ve iç kontrol etkinliklerine ilişkin değerlendirmelerin
olduğu bölümler bulunmalıdır.”
“…Müessesenin 2019 yılı Faaliyet Raporu’nda, gerçekleşmelerden sapmaların nedenlerinin izah edilmediği, risklere ve iç kontrol faaliyetlerine ilişkin olması gereken bölümlerin bulunmadığı, ayrıca işletmenin sektörü ile ilgili değerlendirmelerin de mevcut olmadığı görülmüştür. Faaliyet raporlarında bulunması gereken bilgilerin bulunmaması, başta TBMM ve Sayıştay olmak üzere rapor kullanıcılarına tam ve doğru bilgilerin zamanında verilmemesi ve dolayısıyla hatalı sonuçlara ulaşılmasına yol açabilecektir.” (2019 Raporu)
13- Yevmiye Kayıtlarının Hatalı Yapılması
(2019 Raporu): Müessese
bilançosunda yer alan bazı hesaplara ait yevmiye kayıtlarının hatalı yapılması
2019 Raporuna göre yevmiye kayıtlarında öncelik sırasına
uyulmayarak hatalı işlemler yapılmıştır:
“Denetimler sırasında, tahakkuk etmemiş bir alacağın tahsil edilmesi kadar tahakkuk etmemiş yani kayıtlara borç olarak girmemiş bir borcun ödenmiş görünmesi de Müessesenin parasal sonuçları olan faaliyet ve işlemleri ile muhasebe kayıtlarının birbirini doğrulamadıkları ve muhasebe kayıtları yanıltıcı bilgi vermekte ve denetimi zorlaştırmaktadır.” (2019 Raporu)
14- Solunabilir ve Patlayabilir Tozla Mücadele
(2017 Raporu):
Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadelede zaman zaman mevzuatta belirtilen
maruziyet eşik değerlerin aşılması solunabilir ve patlayabilir tozla mücadele;
(2018 Raporu):
Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadelede zaman zaman mevzuatta belirtilen
maruziyet eşik değerlerin aşılması,
(2019 Raporu):
Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadele kapsamında alınan önlemlerde
aksamalar olması.
Bartın Amasra maden ocağı faciası, temelde bu başlıkta yer
alan “solunabilir ve patlayabilir tozlarla” alakalıdır. Grizu faciası denilen
metan gazı patlamasına ilişkin maden ocağında geçmiş dönemle ilgili herhangi
bir bulgunun, verinin Sayıştay raporunda olup olmadığı konumuz açısından
önemlidir.
Raporları incelerken dikkat çeken nokta, Sayıştay’ın
bulgular, tespitler ve öneriler bölümünde yer verdiği, dikkat çektiği birçok
konunun patlama ile alakası olduğu gerçeğidir. Raporlardaki zamansal boyuta
bakıldığında maden ocağı sanki kaderine terk edilmiş gibidir.
Eğer 2020-2022 döneminde Amasra maden ocağında gerekli yenilemeler
yapılmamış ve gerekli tedbirler alınmamış ise bu 3 Sayıştay raporuna göre maden
ocağındaki 2022 Grizu patlamasına adım adım giden bir sürecin var olduğu
görülmektedir. Kurumda yol boyu yapılan ölçümler buna işaret etmektedir:
“2017 yılında Müessese işyerlerinde İş Güvenliği ve Eğitim
Başmühendisliğince (…) yeraltındaki değişik işyerlerinden alınan toplam 59 toz
numunesinden; ayaklardan alınan 25 toz numunesinin ortalamasının 1,78 mg/m³,
lağımlardan alınan 10 toz numunesinin ortalamasının 1,07 mg/m³, tabanlardan
alınan 4 toz numunesinin ortalamasının 1,40 mg/m³ olduğu, nakliyat
işyerlerinden alınan 17 toz numunesinin ortalamasının 1,45 mg/m³ olduğu,
bacalardan alınan 2 toz numunesinin ortalamasının 1,74 mg/m³ olduğu Müessese
ortalamasının ise 1,53 mg/m³ olduğu ve bu değerin 2017 yılında kurum
ortalamasına (1,56) yakın olduğu görülmüştür.
Müessese işyerlerinde İş Güvenliği ve Eğitim Daire
Başkanlığı’nca yapılan toz ölçüm sonuçlarından zaman zaman pek çok işyerinde
ilgili Yönetmelik maruziyet sınır değeri olan 2,4 mg/m³ değerinin aşıldığı
görülmektedir.
Toz ölçüm sonuçlarına ait çizelgeler incelendiğinde;
25.04.2017 tarihinde 2. Kartiye -236/-300 kuzey tavan damar
ayak başında tahkimat ve temizlik çalışması esnasında alınan örneğin 3,44 mg/m³
toz içerdiği,
30.01.2017 tarihinde 2. Kartiye -300 kuzey kalın damar baca
vantüp dönüşünde posta alımı esnasında alınan örneğin 2,81 mg/m³ toz içerdiği,
18.12.2017 tarihinde 2. Kartiye -236/-300 kuzey tavan damar
ayak başında tahkimat çalışması esnasında alınan örneğin 2,73 mg/m³ toz
içerdiği, bunlar gibi birkaç örnek daha verilebileceği görülmüştür.” (2017
Raporu)
Yukarıdaki 25.04.2017, 30.1.2017, 18.12. 2017 tarihlerinde
yapılan toz ölçümlerinin sırasıyla, 3,44 mg/m³, 2,81 mg/m³ ve 2,73 mg/m³ olup
“Tozla Mücadele Yönetmeliği’nin, 9. Maddesinde” müsaade edilen 2,4 mg/m³ doz
sınırının üzerindedir. Bu durumda bu değerin altına düşünceye kadar o iş
yerinde işçi çalıştırılamaz:
“Tozla Mücadele Yönetmeliğinin, 9. Maddesi: “Toz yoğunluğu
maruziyet sınır değerinin (2,4 mg/m³) üstünde olan işyerlerinde üretime yönelik
olarak işçi çalıştırılamaz, bu gibi işyerlerinde toz oluşumunun önlenmesi veya
tozun bastırılması yöntemleri ile toz yoğunluğunun sınır değerinin altına
düşürülmesi çalışmaları yapılır. Toz bastırma çalışmaları sonucunda toz ölçümü
yenilenir, toz yoğunluğu sınır değerinin altına düştüğü tespit edildiğinde
çalışmalara izin verilir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)
Kömür madenlerinde kömür kazısı ve nakli sırasında kömür
tozları oluşmakta ve bunlar havalandırma yolu ile bütün ocağı dolaşarak galeri
yüzeylerinde birikmektedir. “Tane boyu 200 meşh (76 Mikron) den ufak tozların
%80’ini patlayabilir özelliktedir ve meydana gelen bir patlamaya iştirak
etmektedir”. Ayrıca Solunabilir toz konsantrasyonunun artması çalışanların
sağlığını olumsuz etkilemekte, hastalıklara sebebiyet vermektedir. Bu
nedenlerden dolayı kömür tozlarının bu hareketine mani olmak için aşağıdaki
tedbirler alınmak zorundadır:
• “Olası patlamaların yayılmasını önlemek amacıyla kömür
tozu olan yerlere taş tozu serpilerek patlayıcı tozlar nötralize edilmelidir,
• Tozlanmaya uygun damarlarda arına su enjeksiyonu
yapılmalıdır,
• Kömürün taşınması sırasında aktarma noktalarına yeterince
su fisketeleri yerleştirmeli ve şartlara bağlı olarak gerekirse sayısı
artırılmalıdır,
• Tozlu sahalar sürekli yıkanarak toz birikmesine fırsat
verilmemelidir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)
2017 Raporuna göre yasal olarak “müessesede solunabilir ve
patlayabilir tozla” mücadele amacıyla olması gereken malzemeler” müessesede
mevcuttur. Buna rağmen ocakta meydana gelen 2017 yılındaki meslek hastalıkları
ve iş kazaları ile ilgili tazminatlar 2016 yılına göre artış göstermiştir:
“…Müessesede 2016 yılında ödenen meslek hastalığı
tazminatının 680.529,57TL, iş kazası tazminatının 623.293,18 TL olduğu
görülmüştür.”
…Müessesede 2017 yılında ödenen, meslek hastalığı
tazminatının önceki yıla göre %34 oranında artışla 911.073,00 TL’ye, iş kazası
tazminatının da önceki yıla göre %55 oranında artışla 964.370,61 TL’ye
yükseldiği görülmüştür.” (2017 Raporu)
2017, 2018, 2019 raporlarında aynı değerlendirmeler
yapılmakta ve kuruma aşağıdaki öneride bulunulmaktadır:
“Öneri: Solunabilir ve patlayabilir tozla mücadelede;
- Toz oluşumunun engellenmesi ve kaynağında tozun
bastırılması için kurulan tesisat, fisketeler ve alınan diğer önlemlerin
hareketli ortamda sürekli kontrol edilerek güncellenmeleri ve bunların sürekli
çalışır durumda tutulmaları,
- Patlayabilir tozla mücadele için öngörülen miktarda taş
tozu serpilmesine özen gösterilmesinin yanı sıra gerekli diğer tedbirlerinde
alınması,
- Dünya madenciliğinde yaygın olarak kullanılan, uygulama
yöntemi kolaylığı bulunan ve malzemenin etki süresinin uzun olduğu sulu toz
bastırma yöntemlerinin araştırılması,
- İş Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili diğer
mevzuat hükümlerine titizlikle uyulması, bu doğrultuda gereken her türlü
önlemin alınması önerilir.” (2017, 2018, 2019 Raporları)
Burada en dikkat çekici olan, olası tehlikelere karşı daha
gelişmiş, ileri teknoloji gerektiren yöntemlerin kullanılması bağlamında “Dünya
madenciliğinde yaygın olarak kullanılan, uygulama yöntemi kolaylığı bulunan ve
malzemenin etki süresinin uzun olduğu sulu toz bastırma yöntemlerinin
araştırılması” önerisinde bulunulmasıdır.
Bunun anlamı, bizdeki yöntemlerin daha eski ve daha etkisiz
olduğudur.
2018 Raporuna göre de İş Güvenliği ve Eğitim Daire
Başkanlığı’nca yapılan toz ölçümlerinde müsaade edilen 2,4 mg/m³ toz değeri
zaman zaman aşılmıştır:
“…Her ne kadar yıl ortalaması 1.32 mg/m³ olsa da alınan
önlemlere rağmen dinamik ortamda zaman zaman ilgili yönetmelik maruziyet sınır
değeri olan 2,4 mg/m³ değerinin aşıldığı görülmektedir.
Toz ölçüm sonuçlarına ait çizelgeler incelendiğinde;
20.09.2018 tarihinde 1. Kartiye -236/-300 ayakta 18,5 kWa
ünite değişimi ve
temizlik çalışması esnasında alınan örneğin 3,11 mg/m³ toz
içerdiği,
21.06.2018 tarihinde 2. Kartiye -300 güney tavan damar ayak
başında tahkimat çalışması esnasında alınan örneğin 3,43 mg/m³ toz içerdiği,
15.06.2018 tarihinde hazırlık -300 2. Rekup lağımı içinde
ayak diplerine malzeme ve boş araba verilmesi esnasında alınan örneğin 3,06
mg/m³ toz içerdiği, bunlar gibi birkaç örnek daha verilebileceği görülmüştür.
Yukarıdaki 20.09.2018, 21.06.2018 ve 15.06.2018 tarihlerinde
yapılan toz ölçümleri sırasıyla, 3,11 mg/m³, 3,43 mg/m³ ve 3,06 mg/m³ olup
“Tozla Mücadele Yönetmeliğinin, 9. Maddesinde” müsaade edilen 2,4 mg/m³ doz sınırının
üzerindedirler. Daha da önemli olan, 2017 yılındaki toz değerlerinden yüksek
olmuş olmalarıdır. 25.04.2017, 30.1.2017, 18.12. 2017, sırasıyla, 3,44 mg/m³,
2,81 mg/m³ ve 2,73 mg/m³.
2018 Raporuna göre yasal olarak “müessesede solunabilir ve
patlayabilir tozla” mücadele amacıyla olması gereken malzemeler” müessesede
mevcuttur. Buna rağmen 2018 yılında meslek hastalıkları için 101.607,03TL iş
kazaları için 622.955,19 TL tazminat ödenmiştir.
2018 Raporunda gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra
kuruma, yukarıda yer verdiğimiz 2017 yılındaki öneri aynen tekrarlanmıştır.
2019 Raporunda “gerekli tedbirler alınmış olmasına rağmen
“İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı’nca yapılan toz ölçümlerinde” yasal
olarak müsaade edilen 2,4 mg/m³ toz değerinin zaman zaman aşıldığı ifade
edilmekte, alınan tedbirlerin yeterli olmadığı belirtilmektedir:
“…Ancak, Müessese yeraltı işyerlerinde İş Güvenliği ve
Eğitim Daire Başkanlığı’nca 2019 yılı toz ölçüm sonuçlarına ilişkin düzenlenen
çizelgeler incelendiğinde alınan önlemlere rağmen zaman zaman Tozla Mücadele
Yönetmeliğinde belirtilen “%5 ve daha az SiO2 içeren kömür tozları için
maruziyet sınır değeri olan 2,4 mg/m³” değerinin aşıldığı görülmektedir.
20.02.2019 tarihinde B Hazırlık Baş Mühendisliği -300 güney
kalın damar baca girişinde posta alımı, bağ ve tahkimat çalışmasında alınan
örneğin 3,41 mg/m³ toz içerdiği,
22.07.2019 tarihinde 1. Kartiye -236/-300 güney tavan damar
mekanik ayakta alınan örneğin 2,76 mg/m³ toz içerdiği,
Müessesede solunabilir tozla mücadele çalışmalarının alınan
önlemlere rağmen zaman zaman aksadığı, hareketli ortamda meydana gelen
arızalara zamanında müdahale edilemediği, tozla mücadelenin devamlılık arz
edecek şekilde tam anlamıyla yapılamadığı görülmüştür.”
2019 Raporunda “Toz konsantrasyonu nedeniyle meslek
hastalığına yakalanan işçilerin açtıkları davalar neticesinde Müessesenin 2015
yılında 942.176,82 TL, 2016 yılında 680.529,57 TL, 2017 yılında 911.073,00 TL,
2018 yılında 101.607,03 TL, 2019 yılında 361.795,29 TL meslek hastalığı
(pnömokonyoz) tazminatı ödediği” ifade edilmektedir.
Bu da yol boyu alınması gereken tedbirlerin gereğince
alınmadığı gerekli iyileştirmelerin yapılmadığı anlamına gelmektedir.
2019 Sayıştay raporunda, 2017 ve 2018 raporlarında yer
almayan, “metan gazı birikimine”, “grizu patlamalarına” dikkat çekilerek
gerekli uyarılarda bulunulmakta ve alınması gereken tedbirlere özel vurgu
yapılmaktadır:
“Öte yandan, yeraltı kömür ocaklarında boyutları büyük olan
facialara yol açan patlamaların ilk akla gelen nedeni kömür tozu patlamasıdır.
Bir toz patlamasının olması için havada askıya geçmiş kömür tozu bulutunun bir
ateşleyici kaynakla temasa geçmesi gerekmektedir. Bu koşulun çok kolay oluştuğu
durumlar grizu patlamaları ve patlayıcı maddelerle yapılan ateşlemeler
olmaktadır.
Patlayıcı nitelikteki bu tozların nötralize edilmesi ve
olası patlamaların yayılmasını önlemek amacıyla taş tozu serpilerek ortamda
biriken tozların etkisizleştirilmesinin yanı sıra tozlanmaya uygun damarlarda
arına su enjeksiyonu yapılması ve kömürün taşınması sırasında aktarma
noktalarına su fisketeleri yerleştirmek suretiyle tozlu sahaların sürekli
yıkanarak toz birikmesine fırsat verilmemesi gerekmektedir.” (2019 Raporu)
Ocaklarda açığa çıkabilecek toplam metan gazının tahmin
edilmesi, ocak havasına karışacak metan gazının iş güvenliği açısından risk
oluşturmaması, havalandırma hesaplarının yapılması, metan drenajının gerekli
olup olmadığının belirlenmesi için 2019 yılında “Amasra Müessesesinde 5 adet
damarın gaz içerikleri tespit edilmiştir.”
Tablo 1: Amasra
Müessesesi Kömür Damarlarının Gaz İçeriği, 2019.
Kömür ocaklarında ani gaz püskürmelerinde etkin olan
faktörler, genel olarak, “1- Gaz
içeriği, 2- Jeolojik yapı, 3- Gerilme koşulları, 4- Malzeme” özellikleridir.
2019 Raporunda yukarıdaki ölçüm sonuçlarına ilişkin tablo
verildikten sonra gaz püskürmesi tehlikesine özel olarak dikkat çekilmektedir:
“…Gaz içeriği (metan)>8 m³/ton, permeabilite<2 md,
mekanik dayanım<en düşük asal gerilim gibi, belirli spesifik özelliklere
sahip olan kömür damarlarının gaz püskürmelerine daha yatkın oldukları
bilinmektedir.” (2019 Raporu)
2017, 2018 Raporlarında yer verilmeyen bu konuya, 2019
raporunda yer verilmiş olmasının sebebi, kömür ocağında inilen mesafenin, “anı
gaz degajı” ve “grizu patlamalarına”
sebebiyet verebilecek olan -300m ve daha derin mesafe olmuş olmasından
dolayıdır. Bu nedenle de Raporda “Kurum Degaj Yönergesi” hükümlerinin
titizlikle uygulanması” istenmektedir:
“2019 yılında müessesenin dengelenmiş üretim derinliği -300
metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi
kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır. Çalışılan damarların tamamında gaz
içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek
olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir. Bu nedenle
müessese ocaklarında ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra “Kurum Degaj
Yönergesi” hükümlerinin titizlikle uygulanması gerekmektedir.” (2019 Raporu)
2019 Raporunda gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra
kuruma, yukarıda yer verdiğimiz 2017 ve 2018 yıllarında yapılmış olan öneri
aynen yapılmıştır.
2019 Raporunun sonuç bölümünde, Amasra Taşkömürü İşletmesi’nin
2019 yılında 99.956.213,29 Türk Lirası zarar ettiği belirtilmektedir. Ayrıca
sonuç kısmında olası tehlikelere dikkat çekilmekte, gerekli tedbirlerin
alınması istenmektedir:
“Müessesede son yıllarda üretimi olumsuz etkileyen, belirgin
bir şekilde düşmesine neden olan başlıca etkenler arasında;
- Emeklilikler nedeniyle işçi sayısında görülen azalma, bu
azalmayı dengeleyecek düzeyde toplu işçi alımına izin verilmemesi, üretime
yardımcı sanatlardaki işçi açığının zorunlu olarak geçici/daimi sanat
değişiklikleri ile pano ayak üretim işçilerinden giderilmesi,
- Ayaklara yeterli sayıda işçi tertip edilememesi, ayak
çalışma boyu oranlarının %50 seviyelerine düşmesi,
- Mekanize kazı sisteminin çalışmasına uygun pano
hazırlıklarının gecikmesi,
- Ocakların derinleşmesi ve genişlemesi, derinlik ve
genişlik olarak ocak açıklığının fazla olması,
- Çalışma Bakanlığı iş müfettişlerince tespit edilen bazı
noksanlıklar nedeniyle zaman zaman işin durdurulması,
- Metan gazı, CO gazı yükselmeleri (oksidasyon),
- Ayak içi jeolojisi ve tektonik yapıda üretim esnasında
karşılaşılan sıkma, fay, damarın incelip kaybolması, aşırı su geliri gibi
olumsuzluklar nedeni ile panonun üretim tamamlanmadan terkedilmek zorunda
kalması,
- Nakliyat sisteminin rehabilite edilememesi, aktarmalar
nedeniyle işçilik ve zaman kayıplarına yol açması,
- 27.04.2015 tarihinden itibaren yeraltı iş yerlerinde 6645
sayılı Kanuna istinaden haftada 5 gün üretim çalışması 2 gün de hafta tatili
uygulamasına geçilmiş olması nedeniyle üretim gün sayısının 250’ye düşmesi,
- 23.04.2015 tarih 29335 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
6645 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile 4857 sayılı Kanunun 63. maddesinin 1.
fıkrası 3. cümlesi yeraltı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi;
günde en çok 7,5, haftada en çok 37,5 saattir şeklinde değiştirilmesi, senelik
izin gün sayısının arttırılması,
- 15.11.2015 tarihinden itibaren Kurum yer altı işyerlerinde
münavebeli olarak (Gruplu) üretime yönelik Pano Ayak Üretim İşçiliği Sanatında
çalışanların, 26. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin İşin Düzenlenmesi başlıklı 18.
Maddesine istinaden norm kadroları ile birlikte daimi işçilik statüsüne
değişimlerinin yapılması, Son yıllarda giderek düştüğü görülen 2018 yılında 452
kg/yev., 2019 yılında 478 kg/yev. olarak oldukça düşük gerçekleşen satılabilir
bazdaki genel toplam iş gücü verimliliğinin artırılmasını sağlayacak teknik ve
idari tedbirlerin alınamaması,
- İş disiplininin sağlanamaması, devamsızlıklar ve ücretsiz
istirahat izinlerinin artması, işçi ve diğer çalışanların motivasyonlarının
bozulması,
- Enerji kesintileri vb. teknik ve idari hususlar ilk planda sayılabilir.”
Sonuç: 2017,
2018, 2019 Sayıştay Raporlarında Dikkat Çekilen Tehlikelerle İlgili 2020-2022
Döneminde Neler Yapıldığı Kamuoyuna Açıklanmalıdır
Bartın Amasra maden ocağında meydana gelen patlamada 41 kişi
ölmüş, 11 kişi de yaralanmıştır. Böyle bir patlamanın meydana gelmesinin
sebepleri, gerçekçi bir şekilde araştırılmak zorundadır. Hak ve adalet olgusu,
araştırmanın merkezinde yer almalıdır. Eğer gerçekçi davranılmaz, mesele sadece
bir kaza olarak nitelendirilip geçiştirilirse, gelecekte daha büyük bedeller
ödenebilir. Olayla ilgili değişik ihtimaller söylenebilir:
• Gerekli yasal ve teknik tedbirler alınmadığı için patlama
meydana gelmiştir.
• Gerekli tüm yasal ve teknik tedbirler alındığı hâlde
önceden öngörülemeyen bir nedenle patlama meydana gelmiştir.
• Bir sabotaj yapılmıştır.
• Çalışan personelin ihmali ve kusuru sonucu bazı sistemler
devre dışı bırakılmıştır.
2017, 2018 ve 2019 Sayıştay Raporlarında pek çok soruna,
hataya, ihmale ve olası tehlikelere dikkat çekilerek her aşamada önerilerde
bulunulmuştur. Buna rağmen 3 yıllık süre içerisinde ciddi bir tedbir alınmamış,
sorunlar ve ihmaller ortadan kaldırılmamıştır. Adeta Bartın Amasra maden
ocağının sürekli zarar etmesi birileri tarafından istenmiş gibi bir durum
ortaya çıkmaktadır! Bu yaklaşım geçmişte özelleştirilmek istenen kurumlarda,
yapılarda, tesislerde uygulanan bir yaklaşım olmuştur.
Amasra maden ocağının da böyle olmasını arzu etmemekteyiz. O
nedenle 2020-2022 döneminde 2017, 2018 ve 2019 Raporlarında dikkat çekilen,
ortaya konan kusur, eksiklik ve ihmaller için neler yapıldığı önemli
olmaktadır. 2020-2022 döneminde Amasra maden ocağı için gerekli olan her şey
yapılmış ise bu yapılanların tarih ve belge numarası verilerek kamuoyuna
açıklanması ve kamuoyunun ikna edilmesi gerekmektedir. Eğer bu yapılmaz ise
Kadife darbecilerin istediği ortam meydana gelecek ve var olan gayrimemnun
kitleye yenileri eklenecektir.
Raporlarda belirtilen eksikliklerle ilgili her şey yapılmış
ya da yapılmaya başlanmış ise o zaman Amasra’daki patlamayla ilgili yukarıda
ifade edilen diğer alternatifler için özel çalışma yapılmalı ve sonuçlar
kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Böyle bir çalışmanın yapılıp yapılmadığına önem
vermemizin sebebi, 2019 Raporunun “genel değerlendirme” bölümünde yapılmış olan
bir tespitten dolayıdır.
Her üç raporda kuruma personel alımında meydana gelen
azalmalarının sıkıntılara sebebiyet verdiği, tehlikeli sonuçlar
doğurabileceğine özel vurgu yapılmaktadır. 2019 Raporunda kuruma yeni personel
alınarak meydana gelen personel artışından dolayı, üretim azalmasının
durdurulduğuna dikkat çekilmektedir:
“Amasra Müessesesi diğer müesseseler gibi yıllardır,
personel açısından bir küçülme yaşamakta, emek yoğun teknikle taşkömürü üretimi
yapıldığından ve yatırım ve finansman kararnameleri gereğince, emeklilik veya
diğer nedenlerle ayrılan işçi sayısı kadar işçi alınmadığından üretim artışı
sağlanamamıştır. Bunun yanında elektrik enerjisi kaynaklarındaki çeşitlilik
artışı, demir-çelik sektörünün hammadde girdilerinin ithalat yoluyla
sağlanması, dünya taşkömürü arzının artması sebebiyle konjonktürel
dalgalanmalar dışında fiyatların da düşmesi sonucunda maliyet artışlarını
karşılayacak gelir elde edilememiş ve zararlar da giderek artan şekilde devam
etmiştir.
2014-2018 yılları için hazırlanamamış olan Kurum Stratejik Planı en son 2019 -2023 yılları için hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda en son 2019 yılında Kuruma alınan 1.500 işçiden Müesseseye tahsis edilen 152 işçi artışı ve 44 işçinin de ayrılışı ile birlikte ortalama 2.525 işçi ile üretim faaliyetlerin sürmesi sağlanmış ve üretim azalışı durmuştur.” O nedenle, 2020-2022 döneminde, “Amasra Maden Ocağı için iyileştirici ne tür önlemler alınmıştır?” konusu önemli ve anlamlıdır. Bunun kamuoyu ile tarih ve belge sunularak paylaşılması da bunun kadar önemlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder