1 Ekim 2022 Cumartesi

AHTAPOT OPERASYONU: HABLEMİTOĞLU SUİKASTI-RÜŞVET VE YOLSUZLUK

(Umran Dergisi)

 

Hamid el-Gazali yüzyıllar önce “Ülkemizin halkı ülkemizin şerefidir, ül­kemizin halkı ülkemizin gerçek zenginliğidir.” demiştir. Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör atanması ile başlatılan beşinci nesil kadife darbe süreci iç, bölgesel ve küresel dinamiklerin arakesit oluşturduğu sekizinci aşamasına ulaşmış bulunmaktadır. Sekizinci aşamanın en temel özelliği, şer ittifakının ahtapotun çok kollu olarak avlanma yöntemine benzer çok yönlü, çok eksenli, çok boyutlu bir strateji uygulanmasıdır. “Şiddet içermeyen” kadife darbe stratejisinin ana dayanak noktası, “Bir diktatör inşa edip” şiddet içermeyen yöntemlerle gayrimemnun kitleleri kullanarak diktatörü düşürmektir. Bunun için de kullandıkları temel yaklaşım “sosyal pozitif geri besleme” (olumsuzlukların olumsuzlukları tetikleyip beslemesi, yaygınlaştırması ile ortaya çıkan olumsuz durum) oluşturmaktır.

İktidardakiler ne kadar çok hata yapar ve gayrimemnun kitle oluştururlarsa, kadife darbeciler de gayrimemnunlar ittifakı üzerinden hedeflerine o kadar çok yaklaşmaktadır.    Geçen yazıda, şer ittifakının göçmenler üzerinden kurduğu örümcek ağları operasyonu konusu ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu yazıda ise iç ve dış dinamiklerin oluşturduğu ahtapot sistemine dayanan kadife darbe süreci ele alınıp değerlendirilecektir.

Kadife Darbelerde Etkili Üç Dinamik

Kadife darbe stratejisi, sürece etki edebilecek tüm parametreler göz önüne alınarak belirlenmektedir. Analizlerde iç ve dış dinamikler kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır:[1]

İç Dinamikler

Kadife darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran veya zorlaştıran iç parametreleri, aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz:

·                Toplumsal yapı

·                İktidarın durumu

·                Muhalefetin durumu

·                Kitle iletişim araçlarının durumu

·                Yargı ve güvenlik güçlerinin tutumu

·                Ekonomik yapı

Dış Dinamikler: Bölgesel ve Küresel Dinamikler

Kadife darbelerde göz önüne alına dış parametreleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

•       Ülkenin jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel durumu

•       Diş güçlerin (bölgesel ve küresel güçlerin) tutumu

•       Ekonomik manipülasyon

•       Seçim gözleyicilerinin davranışları

•       Kitle iletişim araçlarının tutumu

•       Yabancı vakıfların hedef ülke içerisinde yıpratma faaliyeti yürütme imkânları

Kadife darbeler, buna benzer yöntemlerle gayrimemnunlar arasında ortak bir payda oluşturduktan sonra icraya sokulmaktadır. Harekete geçme anı, gerekli hazırlıkların yapılıp tamamlandığı, stratejinin uygulamaya sokulduğu andır. Süreç, stratejinin adım adım uygulanması süreci olarak yönlendirilmektedir. Kadife darbe savunucuları, olayları, masum, rastgele olmuş, o anki olaylar şeklinde lanse ederek karşı cephe oluşmasını ve uygulanan stratejinin farkına varılmasını engellemeye çalışırlar. Bu husus dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biridir.

Kadife darbeler, sosyolojik bir savaşın kısa vadeli uygulaması olup amaç, kısa vadede ülkedeki siyasi iktidarı devirmek, uzun vadede de toplumsal yapının içinde fay hatları meydana getirtip çatıştırarak ülkeyi bölebilecek uygun bir alt yapı hazırlamaktır. O nedenle ilk hamlelerin savuşturulması, sürecin bittiği anlamına gelmemelidir. Taraflardan biri tasfiye oluncaya ya da taraflar arasında uzlaşma sağlanıncaya kadar mücadelenin şiddeti artarak devam edecektir. Ancak unutulmaması gereken gerçek, kadife darbelerin siyasi iktidarların hatalarından dolayı meydana getirdikleri gayrimemnun kitleler üzerine inşa edildiğidir.

Kadife darbeleri durdurmak, engellemek, başarısız kılmak siyasi iktidarların hak, hukuk, adalet merkezli bir ortam, bir yönetim meydana getirmeleri ile mümkündür. Gayrimemnun kitleleri artırmak kadife darbecilerin ekmeğine yağ sürmek, değirmenlerine su taşımaktır. O nedenle ülkeyi yönetenler, öncelikle kendi özeleştirilerini yaparak başkalarını suçlamak yerine kendi hatalarını düzeltmek zorundadırlar: “Siz, insanlara iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz?  Oysa siz kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (2/Bakara 44).

Boğaziçi kadife darbe sürecinin sekizinci aşamasında en dikkat çekici unsur iç dinamiklere destek verecek şekilde dış dinamiklerin öne çıkarılmasıdır:

·  Yunanistan’ın tacizleri, tahrikleri

·  ABD ve Yunanistan’ın Ege Adalarını silahlandırması

·  ABD’nin Yunanistan’ın değişik bölgelerinde üsler kurması ve aşırı bir şekilde silah yığması

·  ABD’nin Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu kaldırması

·  ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde, Fırat nehrinin doğusunda PYD, YPG ile ortak askerî tatbikat yapması ve silah yardımlarını artırması

·  Arap Ligi’nin Türkiye’nin Suriye ve Libya’dan çekilmesini istemesi

·  Ukrayna’nın Türkiye’nin Rusya’ya uygulanan ambargoyu uygulamasını istemesi

·  Türkiye’nin Şangay İş Birliği Teşkilatı toplantısına katılması sonucu NATO’nun rahatsız olması

·  Bazı AB ülkelerinin Türkiye ile ilgili olumsuz açıklamalar yapmaları

Türkiye iç dinamiklerinde kadife darbecilerin işine yarayacak çok ciddi olaylar meydana gelmiştir ve gelmeye devam etmektedir:

·  Göçmen sorunu varlığını korumaktadır

·  Hablemitoğlu cinayetinde ihanet-rüşvet-yolsuzluk-fuhuş denklemi ortaya çıkmıştır

·  Sezgin Baran Korkmaz olayında rüşvet-yolsuzluk ağı olgusu

·  Sedat Peker’in rüşvet, yolsuzluk ve bazı ölüm vakaları ile ilgili servis ettiği bilgiler: Hablemitoğlu Cinayeti, Sezgin Baran Korkmaz’ın rüşvet ve yolsuzluk ağı, AK Parti Erzurum milletvekilinin kocası ve kardeşi ile ilgili rüşvet ve yolsuzluk ağı, İnan Kıraç-Levent Göktaş-Sezgin Baran denklemi

·  LGBTQI+’nın yürüyüşlerinin iptal edilmesi

·   LGBTQI+ karşıtı mitingin yapılması

·  LGBT ağırlıklı bazı konser ve festivallerin iptal edilmesi

·  Sanatçı Gülşen’in 4-5 ay önceki bir konuşmasının servis edilmesi ile tutuklanıp hapsedilmesi, sonra da ev hapsine alınması

·  ABD’nin Gülşen’e destek vermesi, dünya basınının Gülşen’in tutuklanmasını kınaması

·  Gülşen’i tutuklatan hâkimle ilgili iddialar

·  KPSS sınavının iptal edilmesi

·  Okul ve okul servis ücretlerinin çok yükselmesi

·  Ekonomik krizin durdurulamaması, hayat pahalılığının artması

·  Siyasetin dilinin gittikçe bozulması

·  Eski bir rektörün yolsuzluk dosyaları

·  Mahkeme kararı olmadan HDP’nin PKK olarak suçlanmasının Kürt halkı üzerindeki olumsuz etkileri

·  Kavala davası ile ilgili AB’nin açıklamaları

Bütün bu iç ve dış dinamikleri, bir bütün olarak bu yazıda ele alıp incelemek mümkün değildir. İnsanların en çok rahatsız olduğu Hablemitoğlu cinayeti, Sezgin Baran Korkmaz’ın ilişki zinciri ve rüşvet ağı, AK Parti milletvekili ve Cumhurbaşkanı danışmanlarının karıştığı iddia edilen rüşvet, yolsuzluk, lüks ve israf olgusu bir yazı serisi olarak ele alınıp değerlendirilecektir.  Amacımız; birilerini karalamak, suçlamak değildir.  Amacımız; müşahhas vakalar üzerinden rüşvet ve yolsuzluk çarkının sosyolojik, psikolojik temellerine ve sonuçlarına dikkat çekmektir.

Hablemitoğlu Cinayetinde Kirli İlişki Zinciri

Türkiye’nin yakın tarihinde mahiyeti açıklanmayan ve failleri bulunmayan ya da bulunmak istenmeyen birçok cinayet işlenmiştir. Abdi İpekçi, Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink, Çetin Emeç, Özdemir Sabancı, Necip Hablemitoğlu vb. gibi şahıslar suikastlar sonucu öldürülmüştür. Bunların katledilmesi ile ilgili bugüne kadar kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmamıştır. Dosyaların kapatılmasından fayda umulmuş, kuklalarla uğraşılmış, kuklaları oynatanlara yönelinmemiş, arka plandaki uluslararası boyutlu kavgalara yer verilmemiş, dikkat çekilmemiş ve çekilmesi de istenmemiştir. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002’de, Çankaya Portakal Çiçeği Sokağı’ndaki evinin önünde bir suikast sonucu öldürülmüştür.  Hablemitoğlu, gazetecilik okumuş olmasına rağmen gazetecilik yapmamış öğretim üyeliğini tercih etmiştir.  Kendisi “Atatürkçü”, “Kemalist”, “Solcu” diye tanınmaktadır. Bir dönemde Cumhuriyet gazetesinde yazı yazmıştır. Genelde bazı özel alanlara yoğunlaşmış, araştırma yapmış, kitap ve makaleler yazmıştır:[2] Türk Köklü Cumhuriyetlerin Tarihi, Fetullah Gülen’in Devlete Sızması, Türkiye’deki Alman İstihbaratı, “Çok Yüksek Servetler Elde Eden Yabancı Şirketlerin Ankara’da Devletten Ruhsat Alarak Geldiği Bergama’da Siyanürle Altın Çıkarmasının Perde Arkası” ve Alman Vakıfları ve Bergama Altın Dosyası.

Öldürülmeden önce yoğunlaştığı iki ana konu, Alman Vakıfları ile Fethullah Gülen Hareketi’nin çalışmalarıydı. “Etki Ajanları, Nüfuz Casusları ve Fethullahçılar”  başlıklı raporunda, Gülen Hareketi’nin devlet içindeki konumuna ve CIA ile ilişkilerine dikkat çekiyordu. Bu bağlamda Köstebek adlı bir kitabı hazırlamış ve yayınlamak istiyordu.[3] Böyle bir kitabın yayımlanacağını öğrenen Gülen Hareketi, Mustafa Özcan, eski MİT’çi, FETÖ’cü ve CIA ile irtibatlı Enver Altaylı’yı devreye sokarak kitabın yayımlanmasını engellemek istemiştir. FETÖ Hareketi ve arkasındaki güç, doğrudan ve dolaylı olarak yapılan görüşmelerle kitabın yayımlanmasına engel olamayınca, Hablemitoğlu’nun susturulması kararını almışlardır.[4]

Hablemitoğlu’nun öldürülmesinde bu faktörün yanı sıra yazarın son yıllarda yoğunlaştığı, Alman vakıflarının Türkiye’deki çalışmaları ile ilgili yaptığı araştırmaların ve konuşmaların da etkisi vardır. Hablemitoğlu’nun Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabında, “Alman Vakıflarının Türkiye’de yasal olmayan çalışmalar yaptığını”“Etnik ve mezhepsel ayrılıkları körüklediğini” ve “altın madeni karşıtlarını finanse ettiğini” belgelere dayalı şekilde ortaya koymaktaydı. Hablemitoğlu’nun Alman vakıfları odaklı kitabındaki belgeler, dönemin Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından 2002 yılında “Alman Vakıfları Soruşturması” sonunda açtığı davanın iddianamesinde yer almıştır.[5] Bu bağlamda TESEV ve TUSİAD ile ilgili çok keskin, sert açıklamaları olmuştur. Hablemitoğlu suikasttan 7 ay önce, 2 Mayıs 2002 tarihinde Avrasya TV ile yapılan röportajında, “TESEV ve TÜSİAD’ın kapatılması gerektiğini” çok açık bir şekilde söylemiştir: “Alman vakıflarıyla ilgili kitap yayınlandıktan sonra 14 kuruluş ortak bir bildiri hazırlayıp imzaladılar. ‘Alman Vakıflarına tam destek veriyoruz.’ diye yapıldı, bu açıklama. Bu açıklamaya imza atan kuruluşlara bakıyorsunuz; TESEV… Bunların içinde TESEV mutlaka ve mutlaka Türkiye’de yasalar uygulansa gerçek anlamda ilk kapatılacak kuruluşlardan bir tanesidir. Türkiye’de yasalara göre dernekler ve vakıflar politika yapamaz. Yurt dışıyla ilişki için Bakanlar Kurulu’ndan izin almak zorundadırlar. O kadar ağır koşulları var ki, oysa bunlar Kıbrıs’ın feda edilmesi de dahil olmak üzere Türkiye’nin güvenlik konseptine aykırı demeçler veriyor, provokasyon geliştiriyorlar. Ve amaçları dışında, yetkilerini aşan birtakım organizasyonlara imza atıyorlar. Bu anlamda TÜSİAD’ın ve TESEV’in, ilk kapatılması gereken kuruluşlardan biri olduğuna inanıyorum. Türkiye bir hukuk devletiyse, bunlar da gerçekten sermaye kesimini temsil ediyorlarsa bunlar yasaların dışına çıkamazlar. İşte, TESEV’in başında bulunduğu SODEV, TUKODER gibi birtakım kuruluşlar bu bildiriye imza attılar, ‘Alman Vakıflarına destek veriyoruz.’ dediler. İşin ilginç olan tarafı bu bildiriyi organize eden kuruluş ‘bianet’ dediğimiz oluşum. Bu oluşum başında olan kişileri Türk kamuoyu çok yakından tanıyor. Söz konusu internet sitesine -maalesef- AB 1 trilyonun üzerinde para verdi.”[6]

Hablemitoğlu cinayetinin en önemli yönü, suikastın bizzat ordu içerisindeki bir birimde çalışanlar tarafından organize edildiğinin savcılık iddianamesinin ana merkezini oluşturmasıdır. Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili şüpheliler, dönemin Özel Kuvvetler Komutanlığı Muharebe, Arama ve Kurtarma (MAK) Alay Komutanı Albay Levent Göktaş, MAK Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı emekli Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, emekli Binbaşı Fikret Emek, Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır, emekli Astsubay Tan Dervişoğlu, Bülent Kutsal, Altan Bora, Kâmil Metin ile sivillerden Memiş Aytekin ve Osman Tuncer’dir.

Eski özel kuvvetler mensubu Tan Dervişoğlu Güney Afrika’ya gitmiş; Albay Levent Göktaş da yurt dışına kaçmış, Bulgaristan’da yakalanan Göktaş, orada iade edilip edilmemesi ile ilgili bir yargılama yapılmaktadır. Bizzat suikast organizasyonunda yer alan itirafçı Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesine göre suikast organizasyonunun beyni, öldürme emrini veren, keşif faaliyetlerini yürüten 2002 yılında alay komutanı olarak görev yapan Albay Levent Göktaş’tır. Öldürme işlemini gerçekleştiren ise Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’dur.[7]

Suikast odaklı mühim iddialardan biri, Hablemitoğlu’nun FETÖ ile ilgili yaptığı önemli çalışmalardan birinin Köstebek kitabı olduğu, FETÖ’nun Türkiye’deki önemli isimlerinden Mustafa Özcan ile eski MİT’çi Enver Altaylı’nın bizzat devreye girerek bu kitabın yayımlamasını engellemeye çalıştıkları; buna muvaffak olamayınca da öldürme kararı çıkartıp yukarıda ismi geçen yapı ile irtibata geçtikleridir. Ölüm kararı verildikten sonra “Nizamettin Avşar, Aydın Köstem aracılığıyla Özel Kuvvetler Komutanlığı‘ndan  Nuri Gökhan Bozkır ile irtibata geçilmiştir.”[8]

Yol boyu Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili gerçekler ortaya çıkacak, kimin elinin kimin cebinde olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Önemli olan teknik boyutlardan ziyade olayın stratejik boyutlarının, iç ve dış dinamiklerin ilişki zincirinin ortaya çıkarılmasıdır. Hablemitoğlu cinayetinde ders alınacak çok nokta vardır.

Suikastın beyni kabul edilen emekli Albay Levent Göktaş’ın, “ulusalcı”, “sıkı Kemalist” ve “Apo’yu Kenya’dan getiren asker olarak nam salmasıdır.”[9] Hablemitoğlu da sol tandanslı, ulusalcı ve Kemalist’ti. FETÖ ve Alman vakıfları üzerinde çalışan böyle birinin Albay Levent Göktaş tarafından öldürülme kararının verilmesi çok önemli, düşündürücü ve ibret vericidir. Nasıl olur? FETÖ’nun arkasında ABD istihbarat örgütü CIA; Alman vakıflarının arkasında da Alman istihbarat örgütü BND vardır. Dolayısıyla Hablemitoğlu cinayeti iç ve dış dinamiklerin arakesit noktasında ortaya çıkan bir durumun sonucudur. Meselenin bu iki boyutu göz önüne alınarak bir yol haritası çizilmeli ve yabancı istihbaratların Türkiye’nin içinden adam devşirme operasyonlarının nedenleri üzerinde çok ciddi bir çalışma yapılmalıdır. Mesele, Hablemitoğlu’nun katillerinin iç iş birlikçilerinin bulunup cezalandırması ile sonlandırılmamalı; yabancı istihbaratçıların adam devşirme yöntem ve yaklaşımları, sebepleri üzerinde durulmalıdır. Bu mesele, sadece suikast timinin cezalandırılması ile sonlandırılmamalıdır. Suikast timinin devlet içerisinde bir kesim tarafından korunduğu, süreç içerisinde ortaya çıkan tezatlardan anlaşılmaktadır.

Suikastın olduğu günlerde “Genelkurmay’dan gelen bir yazıda emekli Yüzbaşı Mumcuoğlu’nun Kazakistan’da görevli olduğu belirtilmiştir.” Ancak cinayetin kilit ismi Nuri Gökhan Bozkır’ın savcılık ifadesinde, emekli Yüzbaşı Tarkan Mumcuoğlu’nun bizzat Hablemitoğlu’na yapılan suikastın düzenleyicisi olduğu, o tarihte de Ankara’da bulunduğu, belirtilmektedir. Bu durumda Genelkurmay Başkanlığı’ndan böyle bir yazı nasıl yazılabilmektedir. Bunlardan hangisi doğrudur. Bu suikast timini kim korumuştur?[10]

Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili ilginç noktalardan biri de FETÖ tarafından ordu içerisinde yapılan Ergenekon Operasyonu kapsamında Emekli Albay Levent Göktaş’ın ve Binbaşı Fikret Emek’in 5 yıl tutuklu olarak hapis yatmalarıdır.[11], Hem FETÖ’cü hem de Ergenekoncu olamayacağına göre aradaki bu tezatlı durumun sebebi hikmeti nedir?  Tezatlı olan bu durum, gayrinizami harbin stratejisine uygun bir durum olabilir: “ABD ve İngilizlerin gayrinizami harp kıtalarından oluşan gladyo yapılarının en karakteristik özelliklerinden biri deşifre olan gladyo yapısının yerine geçen yeni yapının eski yapıyı tamamen etkisiz hâle getirecek tedbirleri alarak eski yapıyı tasfiye etmesidir.  Bizdeki sorun, Ergenekon’un yerine geçen Gladyo B’nin eski Gladyo Ergenekon yapısını tasfiye etmekte zorluklar yaşamasından kaynaklanmaktadır.  Asıl sorun Levent Göktaş başkanlığındaki MAK Timi’nin Hablemitoğlu suikastı dışında hangi eylemlere karıştığının ortaya çıkarılmasıdır.”[12] Bu durumun mutlaka açıklığa kavuşturulması gerekir.

13 Yıl Rafta Bekletilen Cinayet Dosyasındaki Gariplikler

Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 akşamı evinin önünde öldürüldü. Cinayet ile ilgili hazırlanan mahkeme dosyası ile ilgili yaklaşık olarak 13 yıl hiçbir şey yapılmadı, rafta bekletildi. Sonra ne olduysa, Ekim 2015’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tozlu raflardan indirilerek tekrar işleme sokuldu. Öncelikle, bu dosya ile ilgili 13 yıl niçin hiçbir şey yapılmadığı araştırılmalı ve sorgulanmalıdır. Dosya raftan indirilip incelendiğinde “geçmişte yapılması gerekip de yapılmayan bazı işlemlerin var olduğu” tespit edilmiştir:[13]

·       “Hablemitoğlu’nun kullandığı cep telefonunun sinyallerinin takip edilmesini, kimlerle hangi bölgelerden hangi gün ve saatte görüşme yaptığını belgeleyen HTS kayıtları ile baz istasyonları üzerinden sinyal kesişmesini anlatan CDR kayıtlarının incelemesi geriye dönük yapılmamıştır.” 

·       “Hablemitoğlu’nu öldüren mermilere ait boş kovanlar adliye emanetinde bulunamamıştır. Araştırma sonucunda boş kovanların izi, Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal ve Olay Yeri İnceleme Daire Başkanlığı’nda bulunmuştur!”

·       “FETÖ Çatı İddianamesinde yer alan bir ifadede (2019), Necip Hablemitoğlu’nu öldürdüğü öne sürülen Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuğuoğlu hiç sorgulanmamış ve “Yüzbaşının ifadesinin alınması istemi ise Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “uygun görülmemiştir.”

·       “Şüpheli Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuğuoğlu’nun suikast günü (18 Aralık 2002) Kazakistan’da resmî görevde olduğu bildirilmesine rağmen yapılan araştırmada o gün Ankara’da bulunduğu saptanmıştır!”

·       “Emniyet İstihbarat Dairesi’ne 4 Mart 2016’da gönderilen yazıda cinayet günü o bölgede hangi telefonların olduğunun araştırılması istenmiştir. Fakat bu yazıya “bir türlü cevap gelmemiştir.”

·       “Darbeden sonra yapılan incelemede, Hablemitoğlu Dosyasında “İfade alan, olay yeri incelemesi yapan ve diğer işlemleri yürüten emniyet mensuplarının yüzde 80’inin FETÖ’cü olduğu ortaya çıkmıştır.” 

Emekli Albay Avukat Levent Göktaş'ın Yurt Dışına Kaçışına İlişkin Bazı Sorular    

Hablemitoğlu Dosyası tozlu raflardan indirilip soruşturma başlatılınca ilginç gelişmeler olmuştur. “Sauna Çetesi” adı verilen oluşum içinde yer alan Nuri Gökhan Bozkır’ın Hablemitoğlu cinayetiyle bağlantısı olduğu ortaya çıkmıştır. Ukrayna’da yaşayan Bozkır, “MİT’in operasyonuyla Ankara’ya getirilmiştir.” Bozkır itirafçı olmuş ve Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili önemli açıklamalarda bulunmuş, cinayet şebekesini deşifre etmiştir. Bunun üzerine “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Hablemitoğlu suikastıyla bağlantısı olduğu gerekçesiyle emekli Albay Levent Göktaş için yakalama kararı çıkartarak polise gözaltına alma talimatı” vermiştir. Ancak “kilit isim” olan emekli Albay Levent Göktaş kayıplara karışmış, bir türlü bulunamamış, sonra da yurt dışına, Bulgaristan’a kaçtığı öğrenilmiştir. Bulgaristan’dan iltica talebinde bulunduğu için kendisi orada yargılanmaktadır.[14]  Levent Göktaş Olayı ile ilgili aşağıdaki soruların cevapları verilmelidir:

·       Suikastın şüphelisi Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadesinde geçen koordinatör, karar verici olan Levent Göktaş’la ilgili adli süreç, niçin 4 ay sonra başlatılmıştır?[15]

·       Göktaş, neden takip altına alınmadı?

·       Göktaş’ın kaçışı ile ilgili HTS ve baz istasyonu çalışmalarından elde edilen sonuçlar nelerdir?

·       Kendisine soruşturma dosyası ile ilgili bilgi verenler var mı? Köstebekler var mı? Bu konuda bir araştırma başlatıldı mı?

·       Hablemitoğlu cinayetinde ismi geçip yurt içinde olanların hepsi yakalanmış olmasına rağmen organizasyonun başı, koordinatörü, karar vericisi emekli Albay Levent Göktaş nasıl olur da yakalanamaz?

·       Göktaş ile ilgili bir pazarlık yapılmış mıdır? Yapılmış ise kim ya da kimlerle olmuştur?

·       Yurt dışına kaçmadan önce Göktaş kim ya da kimlerle görüşmüş ve kimlerden yardım almıştır?

·       Göktaş Bulgaristan’dan bir operasyonla Türkiye’ye getirilemez miydi?

·       Bulgaristan Göktaş’ı Türkiye’ye iade etmezse Türkiye, Hablemitoğlu cinayetinin daha karanlık noktalarının aydınlatılabilmesi için ne yapacaktır ve ne yapmalıdır?

·       Sedat Peker’in Levent Göktaş ve İnan Kıraç’la ilgili yaptığı açıklamaların doğruluğu nedir?

·       Levent Göktaş, son gün İnan Kıraç’ın holdingine gitti mi?[16] Gitti ise Sedat Peker’in iddia ettiği gibi güvenlik kameraları o gün çalışmıyor muydu? O güne has olarak çalışmamışlarsa sebebi nedir? Kim çalışmalarını engelledi? Bu emri kim verdi?

·       İnan Kıraç ile Levent Göktaş’ın ilişkisi nereden kaynaklanmaktadır?

·       Levent Göktaş, Kıraç Holding’in avukatlığını yapıyor muydu?

Hablemitoğlu davasında ismi geçenlerin tümü, mahkemenin kesin kararı sonrası mutlaka kamuoyuna açıklanmalıdır. Katilleri koruyanlar varsa deşifre edilmelidir.

Sedat Peker-Levent Göktaş-İnan Kıraç Denklemi

Sedat Peker-Levent Göktaş-İnan Kıraç Denklemi, her üçünün ilişki zinciri göz önüne alındığında gizemli ve ilginç olduğu görülmektedir. “Ergenekon Davası dolayısıyla 5 yıl hapis yatmış bir emekli askerin Kıraç Holding’in avukatı olması, arandığını anladığı andan itibaren kayıplara karışıp İnan Kıraç’ın Holdinginde son gününü geçirmesi” iddialarının var olması, denklemi daha da karmaşık hâle getirmektedir. Sezgin Baran Korkmaz ile İnan Kıraç arasında yapılan ticaretin sonucu, İnan Kıraç’ın Sezgin Baran Korkmaz’a 45 milyon dolar borcu oluşmuştur. Bunlara ilişkin hisse senetleri Sezgin Baran Korkmaz’ın elindedir. İşte bu senetleri Sezgin Baran Korkmaz’dan almak için devreye emekli Albay Avukat Levent Göktaş sokulmuştur. Sezgin Baran Korkmaz, şu an ABD’de tutuklu olup yargılanmasını beklemektedir. Levent Göktaş ile arasında geçen konuşmalarla ilgili şu an herhangi bir bilgi medyada yer almamaktadır. Ancak dikkat çekici olan İnan Kıraç’ın başka bir avukatı değil de Hablemitoğlu cinayetini planlayıp icra etmekle suçlanan bir cinayet şebekesinin lideri olan, Ergenekon Davasında 5 yıl hapis yatmış emekli Albay Avukat Levent Göktaş’ı Sezgin Baran Korkmaz’a niçin gönderdiği; -tehdit amaçlı olarak gönderip göndermediği- şimdilik bilinmemektedir. Ancak İnan Kıraç’ın insanları tehdit edip susturma gibi bir özelliğinin olduğu medyada yer alan bilgiler arasındadır: “Hablemitoğlu suikastını planlayıp infazı gerçekleştirdiği iddiasının muhatabı olan grubun lideri Levent Göktaş’ı SBK ile ihtilafını çözme işinde aracı tayin eden ve arandığı sırada en son holdinginde onu ağırlayan İnan Kıraç, yukarıda Çetin Emeç’in uğradığı suikastla ilgili kuşkularını gazeteciyle paylaştığı için Bilge Emeç’i azarlayan ‘önemli kişi’ydi de…

Acısı kuşkularla daha da büyüyen eşe, ‘Bitmiş, kapanmış bir konuyu neden açıyorsun?’ dediği biliniyor…”[17]

Sedat Peker’e göre aranan Levent Göktaş, son gün Kıraç Holding’de ağırlanmıştır: “Karalıkların lordu İnan Kıraç, beni Sezgin Baran Korkmaz ile sakın karıştırma. Levent Göktaş’ın kaldığı yere baskın yapılınca oradan nasıl çıktığının görüntüleri dava açılınca ortaya çıkacak. En son senin yanına geliyor ancak senin holdingdeki kameralar o gün çalışmıyor, görüntü yok. Sen bir tek kendini akıllı, milleti aptal mı zannediyorsun?” 

Bu iddia doğru ise önümüzdeki günlerde çok ilginç gelişmelerin olacağını söyleyebiliriz. İnan Kıraç’ın, Levent Göktaş olayı ile ilgili medyada bu denli yer almasına karşılık, iddialarla ilgili herhangi bir açıklama yapmaması dikkat çekicidir. Yargının bu konuda harekete geçip geçmediği şimdilik bilinmemektedir.

Sedat Peker; Lütfi Göktaş ve İnan Kıraç hakkında çok keskin ifadeler kullanarak medyaya bilgi servis etmiş ve her ikisini de tehdit etmiştir. Uyarılarını dikkate almadıkları takdirde daha çok bilgi servis ederek canlarını yakacağını belirtmiştir. Sedat Peker; İnan Kıraç’ın kendisini değişik yerlerde eleştirdiği bilgisine dayanarak onun bazı yaptıklarını ifşa ederek, eğer tavrını değiştirmezse daha başka yaptıklarını da ifşa edeceğini söyleyerek tehdit etmektedir: “Karanlıkların lordu İnan Kıraç, son birkaç gündür bazı yakınlarına ‘Sedat Peker’in geçmişteki açıklamaları iyi oldu ancak böyle giderse gelecek dönemlerde de ülkenin başına bela olur olur.’ diyerek, alttan alttan dedikodular fısıldıyormuşsun. Ancak galiba sen duymadın, 40 yaşından genç kardeşlerim bana, ‘karanlıkların şerifi’ unvanının yanında bir de ‘fısıltıların efendisi’ unvanını da bahşettiler. Karanlıkların lordu, şeytanın vücut bulmuş hâli öncelikle ben sizin gibi değilim.

Ayrıca beni Sezgin Baran Korkmaz ile hiç karıştırma. Dünyadan bir haber olan büyük iş adamlarına, Türk Devleti’nin akil adamı rollerini oynayabilirsin. ‘Encümeni Danış’ın gizli başkanıyım yalanına onları inandırabilirsin. Ben bu yolları yemem. Belki ben de bir gün suikasta uğrayabilirim.

1977 yılından 1980 yılana kadar süren, ülkeyi o dönem büyük ekonomik felakete uğratan, kurduğun otomobil karaborsasından başlayıp Aydın Doğan’ın gizli ortağı olduğun Eminönü’ndeki Doğan Otomotiv üzerinden çevirdiğiniz filmleri konuşacağız. Milliyet gibi, Hürriyet gibi büyük gazetelerin satış işlemlerine devletin manevi olarak icazet vermesini bir gereklilik olduğunu bütün herkes bilir. Bu gazetelerin Aydın Doğan’a satılması için devlet içinde yaptığın kulislerin bilgilerinin de tamamı bende...”[18]

“Ergenekon dosyasına dâhil edilmemek içine FETÖ’cülerle çevirdiğin film, fırıldakları konuşmaya başlarsak bunların sonu hiç gelmez. En efsanesi de hükûmeti bir ufak eleştirdin diye Sayın Cumhurbaşkanı’ndan zılgıt yiyince, kendisinden randevu alıp kendisinden özürler dileyip affedilmen karşılığında da mensubu olduğun beyaz yakalı Türkler ile ilgili yaptığın ajanlıkları da tek tek konuşuruz.

Yaptığın bu ajanlıklar sayesinde şimdiki iktidarın da vazgeçilmezi olduğunu görüyoruz. (Eskiden de askeriyenin vazgeçilmeziydin) İktidar için o kadar değerli kulis çalışmaları yapmışsın ki, senden alacaklı olan Sezgin Baran Korkmaz’ı, İçişleri Bakanlığı’na çağırıp parayı sildirdiler. Koç ailesine olan saygımdan dolayı seni bu sefer uyarmakla yetineceğim. Eğer bu uyarıyı dikkate almayıp yine el altından film çevirmeye devam edersen, yeni hedefim sen olacaksın.

Değil sen, mezardan babam çıksa onu bile ezer geçerim. Çünkü verilen söz namustur. Koç ailesi için seni bir kez affettim. Bir dahaki sefere çok ağır gelirim. Hele seçime 2 ay kala çekeceğim videolarda, seni tüm dünyaya rezil eder, kont Drakula’dan daha büyük bir nefret objesi hâline getiririm. Muktedirlere nasıl ajanlık yapıp yararlı bilgiler sağladıysan, İçişleri Bakanı’nın bizzat söylemesi ile senin borcunu sildirmek için en alttan en üstte kadar birlikte karar almışlar. (Sezgin Baran Korkmaz’ın İnan Kıraç’tan 45 milyon dolarlık alacağının silinmesi olayı.[19])” “…Tekrardan söylüyorum; beni SBK ile karıştırma seni mahvederim. Edebinle yerinde otur, ağzını kapat. Yerli Frankenstein, savaşta bir kural vardır: ‘Kim düşmanıma cephane taşıyorsa, artık o da düşmanımdır.’”

“1998 senesinde kurmuş olduğun Galatasaray Eğitim Vakfı’ndaki hikâyeleri anlatmaya başlayınca, daha doğrusu Çırağan Sarayı’nın yanındaki 4 bin 500 metrekare Galatasaray Üniversitesi yanınca toplamış olduğun 35 milyon doların sadece 5 milyon dolarını harcayıp Arkan isimli şirketi kullanıp fatura kestirip kalan parayı nasıl hiç ettiğini anlatınca (gerçi hakkını yemeyeyim 3 milyon doları kasada bırakmıştın), bu ve bunun gibi hikâyeleri anlatmaya başlarsam, Galatasaray mezunlarının da desteğini zor bulursun. Yerli Frankenstein destek bulmak için sağı solu aramayı bırak. Sana son uyarımdır. Bu işin sonu kötü olacak, Karanlıkların Şerifi…”[20]

Peker, geçmişte Türkiye’de yapılmış birçok karanlık operasyonda İnan Kıraç’ın parmağı olduğunu, özellikle “Beyaz Türklere ajanlık yaptığını”, eğer rahat durmazsa elindeki daha farklı bilgileri de servis edeceğini söyleyerek İnan Kıraç’a meydan okumaktadır. Kıraç tarafında şimdilik büyük bir sessizlik vardır. Dikkat çeken diğer nokta Peker’in, Sezgin Baran Korkmaz olayına yeri ve zamanı geldiğinde özel bir vurgu yapmasıdır. Yakın geçmişte Sezgin Baran Korkmaz olayı ile ilgili çok ilginç ve çarpıcı açıklamalar yapmış ve de kendisine bu konuda herhangi bir cevap verilmemiştir. Niçin?

Sedat Peker-Levent Göktaş Denklemi

Sedat Peker yurt dışına gittikten sonra belli zaman aralıklarında Türkiye’de geçmişte ve o an olan bazı olaylar hakkında şahıs ve olay isimleri vererek açıklamalar yapmakta, sosyal medya gündemini âdeta belirlemekte ve şekillendirmektedir. Bu açıklamalar geçmişte kapalı kalmış, üstü örtülmüş olaylara ilişkin olduğundan dikkat çekmektedir. Bunun doğal sonucu olarak insanlar, söylenenler üzerinden değerlendirme yapmakta ve belli bir kanaate ulaşmaktadırlar. Peker’i etkili kılan unsur, müşahhas olaylar üzerinden anında açıklama yapmasıdır. Hablemitoğlu cinayetinin baş aktörü olan Levent Göktaş ile de yeri ve zamanı geldiğinde bazı özel açıklamalarda bulunmuştur: “Biraz önce @halktvcomtr’yi seyrederken Levent Göktaş’a ait olduğu söylenen bir açıklamadan bahsediyorlardı. Orada bir kelime canımı sıktı “Beni Sedat Peker’e benzetmeyin devleti başınıza yıkarım!” demiş. ‘…Beni Sedat Peker’le karıştırmayın!’ demek ne demek? Kimsin lan sen… Ankara’ya geldiğimde görüşmelerimizde yarım metre arkamdan yürüdüğün gerçekliği ortadayken, ‘Beni Sedat Peker’le karıştırmayın!’ demek ne demek? Benim ilgi alanımda değildin. Ancak emin ol şimdi radarıma girdin. Yaşar Baba vasıtasıyla bana teklif ettiğin para ile ortadan adam kaldırma tekliflerini de seçimlere 2 ay kala çekeceğim videolarda da konuşacağız.  …Levent Göktaş ve çetesi ile de görüşece[ği]m, sizinle de hesaplaşaca[ğı]m.  40 yaş altı kardeşlerime verdiğim sözü tutup onlara tertemiz bir ülke bırakaca[ğı]m.” [21]

Peker’in Göktaş ile ilgili açıklamalarında en dikkat çeken hususlardan biri, “Yaşar Baba vasıtasıyla” kendisine “para ile ortadan adam kaldırma tekliflerinin” yapılması; bir diğeri de “Levent Göktaş ve çetesi” tabirini kullanmasıdır. Kullanılan bu ifadelerden hareketle; “Hablemitoğlu cinayeti, Levent Göktaş ve ekibi tarafından para karşılığı icra edilmiş bir cinayet midir?” sorusunun sorulmasına vesile olmaktadır. Göktaş’ın İnan Kıraç ile olan ilişkilerinin ne zaman başladığı sorusunun cevabı bu noktada önem kazanmaktadır. Özel Harp Dairesi’nin MAK Birimi’nde bu ilişkiler başlamış ise ve Peker’e; “Para karşılığı ortadan adam kaldırma” teklifi bu dönem yapılmış ise cinayetlerin, ideolojik bir yaklaşım nedeniyle değil de doğrudan rüşvet alma ile alakalı olduğu öne çıkmaktadır.

Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır’ın Haraç-Rüşvet-Yolsuzluk Çarkı

Bu noktada, cinayetin işlenmesi için keşifçi olduğu söylenen, ordudan ihraç edilen Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır ile ilgili medyada yer alan bilgiler bu açıdan değerlendirildiğinde, devletin arka koridorlarında, çok ciddi rüşvet ve yolsuzluk olaylarının vuku bulduğu anlaşılmaktadır.  Bozkır ile ilgili medyada yer alan ve bugüne kadar yalanmayan iddiaları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

·       “Nuri Gökhan Bozkır… namı diğer; “Karanlık Nuri” 1996 Kara Harp Okulu mezunu, teğmendir. O yıllarda henüz daha kurulalı çok olmayan Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda; “Gayrinizami Harp Kursu”na katılır. Gencecik bir teğmen olarak başladığı kariyeri birçok çalkantılı dönemlere rast gelir. Ancak “44 Takdirname ve 2 Şerit Rozet” ile başarıları ödüllendirilir.”

·       “Gökhan Teğmen’in çok ciddi zaafları vardır. Onu tüketecek zaaflar. Nitekim tükenişine de bu zaafları sebep olmuştur…”

·       “Gökhan Teğmen, henüz daha teğmenlik yıllarında bile lükse karşı düşkünlük, eğlence hayatında aşırılıklar, kendi maaş bordrosunun üstünde burjuva alışkanlıklarına sahip olmuştur.”

·       “…Her bankadan kredi kartı sahibi olmuş, ödeyememiş, birinden çekip diğerine yatırmak suretiyle bir süre devam etmiş, sonunda tamamen kredi borçları gırtlağına çökmüş ve içinden çıkılmaz bir hâle girmiştir.”

·       “Çare tektir; “İllegal Kazançlar…” ve yurt dışı bağlantılarını kullanarak, tanıdığı isimlere “silah-mühimmat ve iaşe malzemeleri” tedarik etmeye başlamıştır.”

·       “Bir gece arkadaşlarıyla gittiği bir mekânda, bir üsteğmen olarak 2.200 tl maaş alırken, 38.000 tl hesap ödemektedir.”

·       “Sauna Çetesi” Bir sauna sahibi/işletmecisi hanımefendiye zorla ve metazori uygulayarak özel odalara kamera tertibatı döşenmiş, bir şekilde politik veya medyatik olan ünlüler o özel odalara çekilip, görüntü kaydı alınarak tehdit yoluyla gelir elde etme yoluna gitmişler…”

·       “YAŞ kararlarında Gökhan Yüzbaşı, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, şeref ve haysiyetine zarar verici -muzur- (!!!) faaliyetlerinden dolayı” ordudan tart edilmiştir.”

·       “İşsiz kalmıştır. Her ayın 15’inde öyle ya da böyle gelen bir maaş da kalmamıştır. Üstelik cezaevi yolu da açılmıştır.”

·       “Çanlar kendisi için çalmaya başladığında birileri tarafından ya da bir şekilde FETÖ tarafından kendisine ulaşılmıştır.” 

·       “FETÖ’nün isteyip de asla bulamayacağı bir profildedir kendisi. Askeri tecrübesi ve terbiyesi vardır, birçok gayrinizami harp tekniğini bilir, alan adamıdır, ateşli ya da kesici silahlarda uzman ve gözlem yetenekleri çok çok iyidir. Ama en önemlisi “Lükse Düşkünlüğü” inanılmaz düzeydedir.”

·       “Bir insanı “Ajanlaştırmanın” en kolay yolu; önce ona istediği hatta istediğinden daha fazla lüksleri vermektir.”

·       “FETÖ’de Nuri Gökhan Bozkır’dan zamanı gelince kendi bireysel yetenekleri ile paralel olarak Necip Hablemitoğlu cinayetini işlemesini istemiş, Nuri Gökhan Bozkır da gözü kapalı kabul etmiştir.”

·       “Sonrasında FETÖ desteği ile kendisi bir Savunma Sanayii Şirketinin yönetim kuruluna alınmış ve lüks ihtiyaçları tatmin edilmeye başlanmıştır.”

·       “Tüm dünyada “Uluslararası bir Silah ve Savunma Sanayii Şirketinin Yönetim Kurulu Üyesi” kimliği ile dolaşma imkânı ve buna paralel olarak aynı derecede artan gelir sağlanmıştır.”

·       “FETÖ, geçmiş tecrübelerine (silah kaçakçılığı) dayanarak yine Nuri Gökhan Bozkır’ın kapısını çalar. Bu sefer DAEŞ’e silah kaçırmasını istemiştir, onu da kabul etmiştir.”

·       “…N. Gökhan Bozkır, topukları yağlayarak kaçar gider.”

·       “Gökhan Yüzbaşı, kendi çıkarlarını, kendi lükslerini, kendi cari kazançlarını her zaman, her yerde ve her koşulda önce devletinden -sonra ruhundan- en sonunda da değerlerinden, hatta onurundan bile yüksek tuttu.”[22]

Tarih boyu kişisel zaafları olan insanlar birileri -özellikle düşmanları- tarafından rüşvet-yolsuzluk-fuhuş-lüks yaşam-eğlence-alkol-uyuşturucu ve cinayet bataklığına çekilerek kullanılmış, hem kendilerine hem ailelerine hem de ülkelerine çok zarar vermişler ve ihanet etmişlerdir. Kendilerine sağlanan bu imkânların şahitleri olmuş, teknolojik imkânlara bağlı olarak da elektronik kayıt altına alınmıştır. Sonra da muhataptan özel eylemleri yapması talebinde bulunulmuştur. Sistem bugün çok daha yüksek imkân ve teknolojiler kullanılarak uygulamaya sokulmuştur.

Sedat Peker, 40 Yaş Altı Nesil ve 2023 Seçimleri

Yargı tarafından Hablemitoğlu cinayetinin dosyasının yeniden açılması ile birlikte arka planda cereyan eden yığınla pislik ortalığa dökülmüş, bunları gören, duyan insanlar; “Ne oluyoruz? Ne biçim bir ülkede yaşıyoruz? Devlet nerede? Ne yapar?” sorusunu kendilerine sormaya başlamışlardır. Dışarıya yansımasa bile insanların kafasında bu yargılama yapılmaktadır.

Tam bu noktada Sedat Peker’in İnan Kıraç ve Levent Göktaş ile ilgili yaptığı açıklamalarda, ısrarla 40 yaş altı insan unsuruna atıfta bulunmakta ve ‘Önümüzde bir seçimin var olduğunu’ hatırlatarak 40 yaş altına “Temiz bir Türkiye bırakacağını”, bunun için de yeni videolar hazırlayıp yayınlayacağını söylemektedir:

“Benim 40 yaşından genç kardeşlerime verilmiş sözüm var. Kendim dâhil, herkesin işlediği suçları onlara anlatacağım.”; “…Beni bekleyin kardeşlerim. Gerçi sizin bir kötü huyunuz var; olayları hemen unutuyorsunuz. Akit yapmak, namus sözü vermektir. Siz de sözünüzü lütfen tutun. Geçmişe yönelik her şeyi lütfen baştan okuyun ve duymayan, bilmeyen insanlara lütfen anlatın. Söz namus.”; “40 yaşından genç kardeşlerime verdiğim sözü yerine getirdikten sonra eğer ki hayatta kalmayı başarabilirsem, kitaplarımla beraber sessizliğe bürüneceğim.”; “…40 yaşından genç kardeşlerim seçim yaklaşıyor, benim çalışmam lazım. Ancak beni rahat bırakmıyorlar. Karanlıklar Şerifi unvanını şahsıma bahşettiğiniz için mecburen dâhil olup suçluları yakalıyorum. Ancak takdir edersiniz ki gazeteciliği de iyi yapıyorum. Ancak en çok da YouTube’un şahsıma bahşettiği YouTuber unvanımı seviyorum. Kendimi genç hissetmemi sağlıyor.”[23]

Sedat Peker Boğaziçi kadife darbe sürecinde, mensupları tarafından kullanılabilecek çok önemli bilgileri yer ve tarihli belgeler sunarak servis etmektedir. Servis ettiği bilgileri önemli kılan, geçmişte karanlıkta kalan, üzeri örtülen olaylarla ilgili yer, tarih, isim ve belge sunmasıdır. Bu servis edilen malzemeleri etkili kılan unsur da yalanlama yapılmamasıdır. Peker’in açıklamalarında ismi geçenlerin ve devlet mekanizmasının iddiaları yalanlayacak girişimlerde bulunmamaları, gerekli belgeleri kamuoyu ile paylaşmamalarıdır. Suskunluğu tercih ederek, muhtemelen meselenin zamanla unutulabileceğini düşünmeleridir. Bu durum, özellikle 40 yaş altı nesilde Peker’in iddialarının doğru olduğu kanaatini pekiştirmektedir.  Dijital bir çağda bu tür belgeler, dokümanlar, malzemeler, çok kolay servis edilebilmektedir. Ve bugün, bu bağlamda sosyal medya çok etkin bir güçtür.

Sonuç: Rüşvet-Yolsuzluk-Fuhuş-Lüks Yaşam-Eğlence-Alkol-Uyuşturucu ve Cinayet Bataklığı Ülkelerin Yıkım Sebebidir

Amacımız, çok tehlikeli olarak gördüğümüz, Kur’ân ölçülerinde ceza nedeni olabilecek bir gidişata karşı herkesin görev üstlenmesini, sorumluluklarını yerine getirmesini, toplumun duyarlı davranmasını ve elini taşın altına koymasını ve sorumluluk üstlenmesini sağlamaktır.  Amacımız, toplumun bu gidişata dur demesini sağlamak için tüm cemaatlerin, hareketlerin, gönüllü kuruluşların, vakıfların, derneklerin ve partilerin harekete geçmesi ve üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi için bir çağrı yapmaktır.

O nedenle belge sunmadan yok böyle bir şey, bunlar tümüyle yalandır demek, ihanetle suçlamak, hain demek, yanlıştır ve de tehlikelidir. İnandırıcı olması için iddialar çürütülmelidir. Rüşvet, yolsuzluk, zulüm, adaletsizlik, nemelazımcılık, duyarsızlık, lüks, israf, Osmanlı’da her geçen gün yaygınlaşan hastalıklar olarak toplumsal dokuyu kemirip durmuştur. Namık Kemal’in, Tevfik Fikret’in ve Mehmet Âkif’in şiirlerinde Osmanlı’nın son yüzyılında bu hastalıkların hangi boyutlara ulaştığını görmek mümkündür. Bir İttihat Terakkici olan Tevfik Fikret, İttihat Terakki’nin iktidarında meydana gelen rüşvet ve yolsuzlukları göz önüne alarak o meşhur “Han-ı Yağma” şiirini yazmıştır.

1717 yılında Osmanlı Devleti Maliye Baka­nı Sarı Mehmet Paşa’nın Sultan’a verdiği rapor; Osmanlı sisteminin tomografisi gibidir: “Rüşvet, her türlü kanunsuzluğun, zulmün hem başlangıcı hem de kay­nağı oluyor. En büyük felâketlerin, dayanılmaz acıların en büyük kayna­ğı rüşvettir. Müslümanlara, dine ve devlete zarar verebilecek olumsuzluk­lar içerisinde rüşvetten daha tehlikeli olanı yoktur. Kanunsuzlukları, adaletsizliği, zulmü üreten mekanizmadır rüş­vet. İnancı, top­lumu ve devleti kökünden yok eder.” [24]

Bu ger­çekleri söyleyen Defterdar Sarı Mehmet Paşa, entrikalar so­nucu idama mahkûm edilir.  Sonuç, Os­manlı Devleti’nin hayattan tasfiye olmasıdır. Benzer bir vurgun, soygun, rüşvet ve yolsuzluk çarkının meydana geldiğini ve her geçen gün de yaygınlaştığını, örümcek gibi ağlarını her tarafa örerken, ahtapot gibi, bu kirlenmeye karşı çıkanları farklı kolları ile boğmaya çalıştığını görmekteyiz. Türkiye bu konuda hem kılcal damarlarını hem de bağırsaklarını temizlemelidir.  Bu konuda ana sorumluluk yöneticilerin omuzlarındadır. 


[1] G. Sharp, Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, Dördüncü Baskı, Mayıs 2010, s.10-36; 77-85. Burhanettin Can, “Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-1: Arka Plan”, Mayıs 2017 Umran.

[2] Necati Doğru “Siyanür-Altın-Toprak- Necip’in ölümü!”, https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/necati-dogru/siyanur-altin-toprak-necipin-olumu-7203132/

[3] “Kilit İsim ‘Yakalanmadan Önce’ Sabah’a Röportaj Verdi”, https://veryansintv.com/kilit-isim-yakalanmadan-once-sabaha-roportaj-verdi/

[4] Bülent Orakoğlu, “Hablemitoğlu Suikastında ETÖ-FETÖ İş Birliği mi?”, Yeni Şafak, 13 Haziran 2022; Tolga Şardan, “Hablemitoğlu Soruşturmasında Köstebek Kuşkusu, Şüpheli Göktaş’a Kaç Diyen Kim?”, https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sardan-buyutec/hablemitoglu-sorusturmasinda-kostebek-kuskusu-supheli-goktas-a-kac-diyen-kim,35602 Tamer Korkmaz, “Gladyo’nun Paralel Şeytanları (Yeni Bölüm)”, Yeni Şafak, 15 Haziran 2022;  Saygı Öztürk, “İşte Belgesi: Hablemitoğlu Dosyasına 13 Yıl Hiç Dokunulmamış”,  Sözcü, 29 Temmuz 2022; Abdurrahman Şimşek,  “Necip Hablemitoğlu Suikastının Şüphelilerini İlk Kez Sabah Açıklıyor”, Sabah, 8 Şubat 2022.

[5] Necip Hablemitoğlu, Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası. “Hablemitoğlu’nun Röportajı Gündemde: TESEV ve TÜSİAD Kapatılmalı” Veryansın TV, 20 Şubat 2022, https://www.veryansintv.com/hablemitoglunun-roportaji-ortaya-cikti-tesev-ve-tusiad-kapatilmali/

[6]“Hablemitoğlu’nun Röportajı Gündemde: TESEV ve TÜSİAD Kapatılmalı” Veryansın TV, 20 Şubat 2022.

[7] “Hablemitoğlu Cinayetinde Flaş Gelişme: Kilit İsim Firar Etti”, Posta, 10 Haziran 2022. “Hablemitoğlu Suikastı Soruşturmasında Yeni Gelişme”, Veryansın TV 16 Haziran 2022. “Hablemitoğlu Dosyası… ‘Tetikçilikle Suçlanan Mumcuoğlu’nun İfadesi Ortaya Çıktı”, Veryansın TV, 25 Haziran 2022. Bülent Orakoğlu, “Hablemitoğlu Suikastında ETÖ-FETÖ İş Birliği mi?”, Yeni Şafak, 13 Haziran 2022. Fehmi Koru, “Levent Göktaş’tan İnan Kıraç’a Uzanan Bir Yakın Türkiye Siyaset Tarihi”, https://fehmikoru.com/kulis-levent-goktastan-inan-kiraca-uzanan-bir-yakin-turkiye-siyaset-tarihi/

[8] Abdurrahman Şimşekagy.

[9] Melih Altınok, “Hayırdır Kemalistler, Bu Ne Sessizlik?”, Sabah, 11 Haziran 2022. Fehmi Koru, agy.

[10] Bülent Orakoğlu, agy.

[11] Bülent Orakoğlu, agy. Tamer Korkmaz, agy.

[12] Bülent Orakoğlu, agy.

[13]  Tolga Şardan, agy. Tamer Korkmaz, “Gladyo’nun Paralel Şeytanları (Yeni Bölüm)”,  Yeni  Şafak, 15 Haziran 2022. Saygı Öztürk, agy.

[14] Tolga Şardan, agy. Tamer Korkmaz, agy.

[15]  Tolga Şardan, agy.

[16] “Hablemitoğlu Dosyasında Adı Geçen Bakan Kim? Levent Göktaş Nasıl Kaçtı?”, https://www.veryansintv.com/hablemitoglu-dosyasinda-adi-gecen-bakan-kim-levent-goktas-nasil-kacti/

[17] Fehmi Koru, agy.

[18] https://t24.com.tr/haber/sedat-peker-den-inan-kirac-iddiasi-levent-goktas-in-kaldigi-yere-baskin-yapilinca-oradan-nasil-ciktiginin-goruntuleri-dava-acilinca-ortaya-cikacak,1049431 

[19]  https://t24.com.tr/haber/sedat-peker-den-inan-kirac-iddiasi-levent-goktas-in-kaldigi-yere-baskin-yapilinca-oradan-nasil-ciktiginin-goruntuleri-dava-acilinca-ortaya-cikacak,1049431

[20] “T24 Haber Merkezi, Sedat Peker’den İnan Kıraç İddiası”; 29 Temmuz 2022,

https://threadreaderapp.com/thread/1553097466383327233.html

[21] “Sedat Peker’den Levent Göktaş’a: Kibrit Kutusuna Girmeye Hazır Ol”, Veryansın TV, 25 Temmuz 2022. “Levent Göktaş’ın Avukatından Sedat Peker’e Çağrı”, Veryansın TV, 26 Temmuz 2022.

[22] Serkan Yıldız, “Hablemitoğlu’nun Katili Nuri Gökhan Bozkır’ı Tanıyorum!”, https://www.ocakmedya.com/hablemitoglunun-katili-nuri-gokhan-bozkiri-taniyorum/

[23] “T24 Haber Merkezi, Sedat Peker’den İnan Kıraç İddiası” 29 Temmuz 2022. “Sedat Peker’den Levent Göktaş’a: Kibrit Kutusuna Girmeye Hazır Ol”, Veryansın TV, 25 Temmuz 2022. “Levent Göktaş’ın Avukatından Sedat Peker’e Çağrı”, Veryansın TV, 26 Temmuz 2022.

[24] Seyyid Hüseyin EI-Attas, Toplumların Çöküşünde Rüşvet, Pınar Yayınları, İstanbul, 1988, s.171-172.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI HİBRİT SAVAŞLAR DÜZLEMİNDE BÖLGESEL EKSENDE BAŞLATILMIŞTIR

(Umran Dergisi)   “Eğer Hakk, onların hevalarına (istek ve tutku) uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herke...