Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail) 21. yüzyılı, “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak
öngörmekte, bu nedenle “büyük
sıfırlama” stratejisini
uygulamaya sokabilmek için küresel
salgın sürecinin mümkün mertebe uzamasını istemektedir. Her altı ayda
bir virüsün mutasyonuna ilişkin açıklamalar bu açıdan bakılıp
değerlendirilmektedir. Küresel salgın sürecinde tüm dünyadaki
yönetimler/hükûmetler ekonomik krizle diz çöktürülüp kadife darbelere uygun bir
gayrimemnunlar kitlesi inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Siyonizm ile dünyadaki millî yönetimler arasında ciddi bir hesaplaşma dönemi başlamıştır ve her geçen gün bu daha da görünür hâle gelecektir. Bununla birlikte dünyada özellikle Büyük Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasında birbiri ile bazen çatışan bazen uzlaşan projeler mevcuttur. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: 21. Yüzyıl ABD Yüzyılı Olacak (ABD), Büyük Ortadoğu Projesi (ABD-İsrail-İngiltere-Küresel Sermaye-Siyonizm), Büyük Sıfırlama Projesi (Siyonizm), Küresel Savaş Projesi (ABD-İsrail-İngiltere-Küresel Sermaye-Siyonizm), Biyolojik ve Ekolojik Savaşla Tüm Ülke Yönetimlerini Ekonomik Olarak Çökertme Projesi (Siyonizm), Şehir Devletleri Projesi (Siyonizm), Tek Dünya Devleti / Tek Dünya Hükûmeti (Siyonizm), Büyük İsrail Projesi (İsrail-Siyonizm, ABD Destekli), İkinci Sevr Projesi (AB) Avrasya’nın Hristiyanlaştırılması Projesi/’Dinler Arası Diyalog’ Projesi (Vatikan), NATO’nun Evrenselleşmesi ve İslâm Coğrafyasına Yerleşmesi Projesi, Serbest Piyasa-Özelleştirme Projesi (ABD-Siyonizm-Küresel Sermaye-AB), İslâm’ın İslâm’la Savaştırılması Projesi (RAND Raporu: Dört Müslüman Tip- Hillary Clinton’ın Kriptosu-Pandth’in Komisyonu), Bölge Güçlerinin Birbirini Dengeleme Projesi – Ayrı Dengeli Güç Odakları (ABD), Rusya’nın Küresel Güç Olma Projesi, Sıcak Denizlere İnme - Eski Müttefikleri Kazanma Projesi (Rusya), İngiltere’nin Küresel Güç Olma Projesi, Çin’in Küresel Güç Olma Projesi, Çin’in İpek Yolu Projesi, Düşmanla / Rakiple Güvenlik Alanının Dışında Hesaplaşma Projesi (ABD-Çin –Rusya-İngiltere- Vekâlet Savaşları-), D-8 Projesi Yeni Osmanlı Projesi-Bölgesel Güç Olma Projesi (Türkiye), Türk Dünyası İş Birliği Projesi / Türk Dilini Konuşan Ülkeler Konseyi / Türk Devletler Teşkilatı Projesi, Etnik-Mezhepsel Fay Hatları Oluşturma Projesi- Kaos Projesi (ABD / AB / Rusya / Çin / Siyonizm), Şia Savunma Hattı Projesi (Iran-Irak-Suriye-Lübnan), Şia Eksenini Parçalama, Yayılmasını Engelleme ve Sünni Bir Eksen Meydana Getirme Projesi (Suudi Arabistan / Katar / Türkiye / Mısır) Ayrıca (Sünni Arap Yönetimleri + İsrail).
Bir projenin aktörleri tarafından
başlatılan bir olay, diğer proje sahipleri ile bazen çatışmaya bazen uzlaşmaya
sebep olabilmektedir. Stratejik düzlemdeki her stratejik ve taktik hamleler,
muhataplar tarafından dikkate alınmakta ve ona göre kendilerine uygun karşı
hamleler geliştirmektedirler. Ukrayna-Kazakistan hattındaki olaylarda bu
etkileşim, çok açık bir şekilde görülmektedir. Vuku bulan olaylar, sürpriz gözüken olaylar, öncelikle bu çatışma
perspektifinde etki eden iç, bölgesel
ve küresel dinamikler açısından ele alınıp incelenmeli ve
değerlendirilmelidir.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra
Sovyet coğrafyasında oluşan devletlerin, Batı yaşam tarzını benimsemesi ve Batı
ile bütünleşebilmesi ve NATO’nun gelip bu ülkelere yerleşebilmesi için kadife
darbeler yapıldı. Sırbistan,
Gürcistan, Ukrayna, Moldavya, Kırgızistan, Azerbaycan, Kazakistan, Beyaz Rusya,
Özbekistan, Ermenistan, Tacikistan, Türkmenistan kadife darbeler zinciri,
ABD-AB-NATO ile Rusya arasındaki
gerilimin artmasına ve karşılıklı hamlelerin birbirini takip etmesine sebep
olmuştur. Bu kadife darbe zincirinde Sırbistan, Gürcistan, Ermenistan,
Kırgızistan kadife darbeleri çok etkili olmuş, Batı yanlısı yönetimler iktidara
gelerek ABD, AB ve NATO’nun ülkelerine gelip yerleşmesi için çok gayret sarf
etmişlerdir. Bu gelişime Rusya’nın cevabı, bu ülkelerin bazılarını bölme
(Gürcistan örneği) şeklinde olmuştur. Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesi, Ukrayna’daki
kadife darbenin başarılı olmasından sonradır.
Bugün Ukrayna krizinin daha ileri boyuta
taşınmasının ana sebebi, Ukrayna’nın NATO’ya alınması çalışmalarının
yoğunlaşması ya da propagandasındaki ifrat boyutudur. Putin,
Kremlin’de Fransa Cumhurbaşkanı Macron’la yaptığı görüşmenin sonucunda yaptığı
açıklamada, NATO’nun Ukrayna’ya yerleşmesinin ana sorun olduğunu belirtmektedir: “NATO 2019’daki askerî stratejisinde Rusya’yı doğrudan ana
güvenlik tehdidi ve düşman olarak belirledi. Rusya NATO’ya değil, NATO
Rusya’ya doğru ilerliyor. Bir de bizi mantıksız bir şekilde saldırgan olmakla
suçluyorlar...”[1]
Ukrayna olayları sürecinde Putin’in, “Ukrayna NATO’ya
girerse Rusya ile NATO arasında savaş çıkar.”[2]
demesi, gelinen sürecin tehlike boyutlarını göstermektedir. Daha da ilginç olan
ve NATO kimin kontrolünde
sorusunun sorulmasına sebebiyet veren Trump’ın NATO ile ilgili başkan olduğu
zaman takındığı tavırdır. Trump’ın eski
Ulusal Güvenlik Danışmanı
John Bolton görevi bıraktıktan sonra
yazdığı kitabında “NATO’dan çıkacaktık...” demesi[3], bugün yaşananların arka
planının çok iyi tartışılması, çatışan
ana güçlerin kim olduğu gerçeği üzerinde özel olarak durulması
gerektiğini zorunlu kılmaktadır. “Küresel sermaye” adı altında yapılan kamuflajın hangi güçle, organizasyonla ilgili olduğu mutlaka göz
önüne alınmalıdır. Bu kavramsallaştırma, gerçek gücün Siyonizm olduğu olgusunu gizlemektedir.
Rusya’nın batısında Ukrayna krizi devam ederken Rusya’nın doğusunda Kazakistan’da
kadife darbe girişimi olarak tezahür eden olaylar meydana gelmiştir. Türk
Devletler Teşkilatı’nın hayata geçirildiği bir evrede, anında Kazakistan’da bir
kadife darbe girişiminin olması tesadüf olmadığı gibi, Ukrayna’dan da bağımsız
düşünülmemelidir. Çünkü Ukrayna-Kazakistan hattı dünya hâkimiyet mücadelesinde
çok önemli bir konum işgal etmektedir. Stratejist Harold Mackinder, dünya
hâkimiyet mücadelesinde iki temel kategoriye atıfta bulunmaktadır: 1)
Sibirya ve Orta Asya’nın büyük bir kısmını içeren Avrasya ‘mihver bölgesi’,
2) Orta-Doğu Avrupa ‘merkez bölgesi.’[4] Mackinder’e göre dünya hâkimiyetinin yolu, bu
iki bölgenin kontrolünden geçmektedir: “Doğu Avrupa’yı yöneten Merkez Bölge’ye
kumanda eder; Merkez Bölge’yi yöneten Dünya Adasına kumanda eder; Dünya Adası’nı
yöneten, dünyaya kumanda eder.”[5]
Ukrayna ve Kazakistan olaylarını bu denklemde, Avrasya satranç tahtasında ele alıp değerlendirmekte fayda vardır. Bu satranç tahtasında yer alan ve yer alacak olan jeostratejik oyuncular ABD, AB (Fransa, Almanya), Rusya, Çin, Hindistan, Ukrayna, Azerbaycan, Kazakistan, Türkiye, İran, Japonya, Endonezya, Pakistan olacaklardır. Geçen yazıda Türk Devletler Teşkilatı bu kapsamda ele alınıp değerlendirildi ve fakat Kazakistan olaylarına değinilmedi. Bu yazıda Ukrayna krizi ele alınıp değerlendirilecektir.
Şer İttifakının Savaş Arzusu
Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail; özellikle
Siyonizm), küresel bir savaş çıkarmak ya da yeni bir küresel soğuk savaş
başlatmak istemektedir. İkinci Dünya Savaşı
sonlanırken Başkan Roosevelt, ABD’nin güvenlik ve refahını garantileyecek
politika ve kurumların tespit edilmesi görevini Dışişleri Bakanlığı’na
vermişti. Dışişleri Bakanlığı ise istenen politikaları üç ana noktada
yoğunlaştırmıştı: “1. Birleşmiş Milletlerin kurulması. 2. Bretton Woods dünya mali kurumlarının
inşası. 3. Yeterli petrol stoklarının
temini.” Söz konusu kurumlar,
ABD güvenliği ve refahı için kurulurken; gerekli petrol kaynağı için Başkan Roosevelt,
Şubat 1945 yılında Süveyş kanalında bir ABD savaş gemisinde Kral Abdülaziz Suud
ile ‘Suudi petrolüne ayrıcalıklı erişim karşılığında Kral’ın ABD tarafından
korunmasını’ sağlayan özel, gizli bir antlaşma yapmıştır.[6]
Bu noktada Trump’ın, Suudi Arabistan
ziyaretindeki (Haziran 2017) gizli antlaşma ile Roosevelt’in 1945 yılındaki antlaşma
arasında bir ilişki olduğuna dikkat edilmelidir. Nitekim ABD-Suudi Arabistan antlaşmasından
sonra hem Suudi veliaht seçiminde bir değişim olmuş, hem Katar krizi meydana
gelmiş ve hem de ABD, Suudi Arabistan ve Katar ile ticari antlaşmalar
yapmıştır. Trump’ın
seçim kampanyasında “ABD’nin güvenlik nedeniyle yaptığı harcamaları”, Körfez
ülkelerine ödettireceğini vadetmesi ve seçim sonrasında bunun bir kısmını
haydutça gerçekleştirmesi, 2015 Yılına
Doğru Küresel Trendler adlı ABD raporu kapsamında değerlendirilmelidir.[7]
Diğer taraftan bu raporda, 2015’li yıllara doğru “IMF’nin ve Dünya Bankası’nın
yeryüzündeki ekonomik liderliği yıkılabilir…” öngörüsü yer almaktadır. Bu, ABD’nin
Roosevelt zamanından beri benimsediği temel stratejiye ters bir durumdur. 1961
yılında Kennedy’nin hazırlattığı raporda[8]
“Amerika’nın refah seviyesini yükseltebilmesi için üretim ve tüketim
şartlarının devamlı surette incelenmesi lazımdır. Bunun için de Amerika’nın her
on senede bir harbe girmesi gerekmektedir.” önerisinde bulunulmaktadır.[9]
Bütün bunlardan çıkan sonuç, Amerikan halkının refah seviyesi, dökülen kanın
seviyesi ile bağlantılıdır. Amerikalı ne kadar kan dökerse refah seviyesi de o
kadar yükselecektir.
11 Temmuz-Ağustos 2001’de Bush, Cheney
ve enerji lobisinin ABD’nin enerji politikalarını belirleyen raporunda, dünya
enerji kaynakları, bunların pazara nakli ve bunların ABD şirketlerince
paylaşımının nasıl olacağı kararlaştırılmıştır. Bu rapora göre dünya altı
enerji bölgesine ayrılmıştır: “1. Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar ve
genel olarak Ortadoğu, 2. Hazar bölgesi,
Hindistan ve Güney Asya, 3. Nijerya, Nijerya
bağlantılı Nijer Deltası, Batı Afrika Boru Hattı, 4. Güneydoğu Asya. Açe, Borneo Adası, Burma, Spratly adası, Doğu Timor, 5. Çad ve Kamerun boru hattı, 6. Brezilya, Venezüella ve Kolombiya.”[10]
Bu enerji havzalarını incelediğimizde,
4. ve 6. maddelerdekiler hariç diğer 4 havza doğrudan veya dolaylı olarak İslâm
coğrafyası ile alakalıdır. 2015 Yılına Doğru Küresel Trendler raporundan bir yıl sonra ve 11
Temmuz-Ağustos 2001 Bush, Cheney ve enerji lobisinin raporundan yaklaşık bir ay
sonra ilginç gelişmeler yaşandı. 11 Eylül 2001’de New York’ta İkiz Kuleler
vuruldu ve arkasından tüm İslâm coğrafyası tehlikeli bölge ilân edildi. Bu
bakımdan Afganistan ve Irak’ın işgal edilmesi, bir tesadüf olmayıp öngörülen
bir stratejinin yürürlüğe sokulmasıdır.[11]
İslâm coğrafyasında “Arap Baharı” adıyla
başlatılan ikinci nesil kadife darbe süreci, “kaostan kaynaklanan düzen”
(yaratıcı savaş/düzenleyici savaş) kapsamındadır. İslâm dünyası, 2015 Yılına Doğru Küresel Trendler adlı raporda öngörülen çerçevede
vekâlet savaşları ile kan gölüne çevrilmiştir. Bugün
Türkiye, Libya, Mısır, Irak, Suriye, Katar, Yemen, Somali, Sudan ve Afganistan
düzlemindeki iç savaş ve/veya terör olayları ile ABD, İngiltere, Fransa, İspanya ve Rusya ekseninde vuku bulan, terör
görüntüsü verilmiş hesaplaşmalar, yukarıda ortaya konan belgeler çerçevesinde
değerlendirilmelidir.
ABD
Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, “ABD’nin Ulusal Askeri Stratejisi 2015”
raporunu açıklarken kullandığı bazı ifadeler, bir “küresel kaos” hatta bir
“küresel savaş” öngörülerek belgenin hazırlandığı kanaatini oluşturmaktadır. Belgenin “uluslararası düzen” bölümünde, “bugün hâlen devam eden
uluslararası düzenin, ABD ve ona benzer değerleri savunan ülkeler tarafından İkinci
Dünya Savaşı sonrasında kurulduğu ve ABD’nin bu alandaki sorumluluğunun
daha fazla olduğuna” özel vurgu yapılmaktadır. Ayrıca belgede; “Hâlbuki
revizyonist bazı ülkelerin son dönemde sıklıkla dile getirmeye başladığı
Birleşmiş Milletler’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığı” ve “dünya
ülkelerinin büyük çoğunluğunun Amerikan liderliği ve BM yapısı altında bu
şekilde bir düzenle hayatlarına devam etmek istedikleri”, “Aksi hâlde ABD’nin
uluslararası antlaşmalar ve sözleşmelere uygun hareketle, üzerine düşen
sorumlulukları yerine getireceği, bu değerlere saygılı olmayan ülkelerin
ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacağının”[12] ifade edilmesi çok açık bir tehdittir!
Belgede
“komşularının bağımsızlığını tanımayan ve hedefine varmak için şiddet
kullanmaya hazır…” “Rus askerlerinin Ukrayna’nın doğusunda ayrılıkçılar safında
savaştığı” ifade edilerek Rusya; “Asya-Pasifik Bölgesinde gerilimlere neden
olmakla” Çin suçlanmaktadır. Raporun bütünü ve satır aralarına mahirane
yerleştirilmiş cümleleri göz önüne alındığında, ABD’ye göre “kaosun üç ana
kaynağı” olduğu görülmektedir: 1) “Mevcut kurulu
dünya düzenini değiştirmek isteyen, “revizyonist” diye nitelenen güçler”; Çin,
Rusya ve Türkiye. 2) “Ciddi güvenlik kaygılarına neden olan ülkeler”; İran ve Kuzey Kore. 3) “Devlet altı yapılanmalar, şiddete başvuran
aşırı örgütler.”
ABD
hegemonyasına karşı çıkan ve bu düzenin değiştirilmesi için sürekli eleştiren,
Çin, Rusya, İran, Türkiye ve Kuzey Kore, raporda “revizyonist ülkeler” diye tanımlanıp
tehlikeli düşman kategorisine konmuşlardır. Kurulu küresel düzenin değişmesini
istemek, savaş nedeni olarak kabul edilmekte ve “revizyonist ülkelere” meydan
okunmaktadır: “Hiçbir büyük güç henüz ABD ile askeri bir çatışmaya giremez; ama
ABD’nin büyük güçlerden biriyle askeri çatışmaya girme riski artmaktadır.”[13] Bizzat
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey’in, raporun tanıtımında, “ABD’nin büyük bir güçle düşük; fakat
gittikçe büyüyen bir savaş ihtimalinin olduğu ve böyle bir çatışmanın muazzam
sonuçlar doğuracağına” vurgu yapmış olması,
“kaostan kaynaklanan düzen” (yaratıcı yıkım/düzeltici savaş) teorisinin uygulanmak istendiği
anlamına gelebilir.
Küresel Stratejiler Konseyi Şirketine ait
olduğu söylenen ve 2009 yılında YouTube’da yayımlanan üç videoda sözde “yüksek
meclisi” temsilen söz aldığı söyleyen konuşmacı, “mevcut küresel sistemin iflas
ettiğini”, “yeniden doğması” için “bugün ölmesi gerektiğinin” çıkarılması gerektiğinin izahını
yapmaktadır: “Sorun, sistemin doğal ömrünü tamamlamış olması ve liberal düzenin
moral değerleri unutarak kendi yarattığı döngüler içinde kendi sahip olduğu
mekanizmayı içinden çıkılamayacak kadar karmaşık hale getirmesindedir. (…) Sonunda
sistem, yaşam periyodunu tamamlayarak çökmenin eşiğine gelmiştir (…) On altıncı
ve on sekizinci yüzyıllar arasında hüküm sürdükten sonra yıkılan mekanizma,
Birinci Dünya Savaşı’ndan İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar süren
korumacılık ve ardından gelen Bretton Woods sistemi buna birer örnektir. İşte
bugün yaşadığımız kriz de, yetmişlerde başlayan kontrolsüz küreselleşme
döneminin kaçınılmaz sonunu simgeliyor. Bizim sistemimiz de artık bu nihai
noktaya varmıştır ve ölmek üzeredir.
İşte tam da bu gerekçeyle, dünyamızın
daha uzun ve acı dolu bir çöküş dönemi yaşamaması için sistemi bizim, kendi
inisiyatifimizle çökertmemiz gerekmektedir. (…) Sistemin yeniden doğmadan önce
tamamen yıkılması gerektiği yeni bir tez değil. Yaklaşık yetmiş sene önce büyük
iktisatçı Joseph Schumpeter, “yaratıcı yıkım” teorisini ortaya attığında tam da
bu konudan bahsediyordu. Bu teoriye göre, kapitalist düzende yeni değerler, kurumlar ve
yöntemler, işlevini bitirenleri acımasızca yok ederek onların yerini alır.
Schumpeter, bu sürece “yaratıcı yıkım” adını verir. Bu öyle bir yıkımdır ki,
kendinden önceki sistemi bütün hataları ile beraber tarihe gömerek yeni bir
sistem yaratır. Bizim Schumpeter’den farkımız ise, sistemin evrim yoluyla
değil, devrim yoluyla yıkılması gerektiğine inanmamızdır. (…) Sistemi
yeniden ve daha sağlam olarak kurmak için tamamen yıkmaktan başka çaremiz yok.
Bu gerçeklerden hareket ettiğimiz zaman ise, sistemi tümden yıkmak için sadece
bir yol olduğunu görüyoruz: Küresel Savaş! Gerek
ben, gerek Konsey içindeki pek çok yönetici, çöken sistemin, ancak çok büyük
bir savaştan sonra oluşturulacak farklı düzenlemelerle yeniden
yapılandırılabileceğini düşünüyoruz. …Bu düzeltici bir savaş olacaktır.
Peki, düzeltici savaş nedir? Bu da yeni
bir kavram değil. Düzeltici savaş, aslında büyük siyaset felsefecisi Rosa Luxemburg
ve onun düşünce okuluna mensup kişilerin kullandığı bir tanımdır. Anlamı da
dejenere olmuş bir sistemi yıkarak yerine yeni ve sağlam bir sistemi kurmaya
yarayan bir savaştır. İşte bugün bize gereken savaş budur. Bu savaşın nerede,
ne zaman ve kimler arasında çıkabileceği, Konseyin karar vericileri arasında
tüm ayrıntılarıyla çok uzun süre tartışılıyordu. (…) Konseyin karar mercii olan yüksek meclis,
tüm sistemi yıkarak yapılandıracak olan savaşın, uygarlık tarihi boyunca
savaşlara sahne olan Ortadoğu’dan çıkmasını uygun görmüştür. Çatışmanın patlak
vereceği ülke ise Türkiye olacaktır. Hiç kuşkusuz bu tesadüfi olarak yapılmış
bir seçim değildir. Bizim planlarımızda rastlantılara yer yok. Düzeltici savaşın ilk saldırısını, Kuzey Irak’taki
terör örgütü içine yerleştirdiğimiz özel fraksiyon gerçekleştirecek. Konsey,
yaklaşık üç yıldır Kuzey Irak’taki terör örgütünün içine yuvalanmış özel bir
birliği yönetiyor. Bu birliğin varlık amacı, örgütün başaramadığı eylemleri
gerçekleştirmek, onlara eğitim ve istihbarat sağlamak. Tamamen yabancı, paralı
askerlerden oluşan bu gizli birlik, terör örgütü ile birlikte, çok yakında
Türkiye’ye karşı düzenlenecek olan büyük bir kışkırtma eyleminde kullanılacak.
(…) Bunun Türkiye’deki kentlere yönelik, 11 Eylül benzeri bir saldırı olacağını
söyleyebilirim. Bu saldırı üzerine,
ikinci aşamada, Türkiye’de Kuzey Irak topraklarına karşı geniş çaplı bir harekâta
girişecek ve çatışma kısa sürede kontrolden çıkarak merkezi Irak yönetimini de
içine alacak. Eşzamanlı olarak, terör örgütünün İran’la çatışmakta olan diğer
fraksiyonu, bizim sağlayacağımız silah ve lojistik destekle İran’a saldıracak
ve çatışmaya Tahran da dâhil olacak.
Üçüncü aşamada, Konseyin Suudi Arabistan’da
bulunan bağlantıları sayesinde, bu ülkedeki Sünni liderler, Irak’taki merkezî
‘Sünni yönetime’ destek verecek ve kısa sürede kuvvetlerini çatışmaya sokacak.
Bu noktada, savaşın bir tarafında Kürtlere karşı toprak bütünlüğünü korumaya
çalışan Türkiye, İran ve ileri safhalarda muhtemelen Suriye; diğer tarafın da
ise Kuzey Irak Kürt yönetimi, onun arkasındaki Irak merkezî hükûmeti ve her
ikisini de Suudi Arabistan olacak. İsrail de kısa sürede İran’la olan
kutuplaşması nedeniyle savaşın içine çekilecek.
Bu çatışmaya, ABD asla karışmayacaktır.
Washington’a bu aşamada düşen görev, Irak-Kürt-Suudi Arabistan-İsrail
koalisyonunu destekleyerek karşı tarafın üstünlüğünü dengelemeye çalışmaktır. Böylece savaşın dördüncü safhasına
girilecektir ki, bu safhada İran’la sıkı ekonomik ilişki içerisinde olan Çin ve
Rusya da çatışmaya taraf olmak zorunda kalacaklardır. Bu da tarafların
arkasındaki süper güçleri karşı karşıya getirerek, nihai savaşa giden yolun
açılmasını sağlayacak.
Beşinci ve son safhada, birinci bloğu
destekleyen ABD, ikinci bloğun arkasındaki Çin ve Rusya ile kaçınılmaz sıcak
çatışmaya girecek. Bu durumda tüm fikir ayrılıklarına rağmen AB ülkelerinin de
Washington’ın yanında yer almaktan başka çaresi olmayacaktır. Bütün tahminler
ve hesaplar, bu oluşuma karşın, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin de diğer bloğa
katılacağı yönündedir. Böylece, ABD-AB-Merkezî Irak Hükûmeti (?)-İsrail-Kürdistan-Arabistan
bloğu ile Rusya-Çin-İran-Türkiye-Orta Asya Cumhuriyetleri bloğu çatışmaya
girecek.
Geniş çaplı bu dünya savaşı sonunda,
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası sistem, bütün ideolojik,
siyasi ve ekonomik bileşenleri ile külliyen çökecektir. Bu savaşın herhangi bir
galibi olmayacak. Çatışma yeterli yıkım düzeyine eriştikten sonra durdurulacak,
taraflar arasında karşılıklı müzakereler başlayacak, tarafsız kalmış ülkelerin
arabuluculuğuyla bloklar arasında ateşkes sağlanacak. Tarafların kendi
topraklarına çekilmelerinin ardından Ortadoğu’da bazı sınırlar değişecek, yeni
devletler oluşacak. Suudi Arabistan’daki krallık rejiminin çökmesi ve İran’daki
şeriat devletinin tarihe karışması, gerçekleşecek olan bu değişimlerden sadece
ikisi; en az bunun kadar önemli bir değişim daha olacak ki o da Türkiye, Irak
ve Kürdistan’la ilgili. Savaşın sonunda Irak resmen üçe bölünecek, kuzeyinde
bağımsız Kürdistan kurulacak. Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı bölgeleri
incelersek, bu yeni ülkenin Türkiye’nin güneydoğusunu da alması gerektiği
sonucuna varabiliriz. Türkler ve Kürtler arasında yıllardır süren siyasî,
askerî ve sosyal çatışmaların da bu şekilde sona ereceği muhakkaktır. Zaten bölgedeki
Kürt sorunu için bulunabilecek başka hiçbir formül, iki toplum arasında kalıcı
bir barış ve toplumsal uzlaşma sağlayamaz.
İran ve Suriye’deki Kürt toplulukları da
sonradan Kürdistan’a katılacaklar. Bölgedeki nüfus dağılımını gösteren
haritalara dikkatlice bakacak olursanız, Kürt nüfus bölgelerinin zaten Türkiye’nin
güneydoğusunu, İran’ın kuzey batısını ve Suriye’nin doğusunu kapsadığını
görürsünüz. Türkiye’de ve diğer ülkelerde bu plana itiraz edecek sesler
çıkacaktır. Ancak savaş sonrası oluşan konjonktür nedeniyle, Türkler
klasikleşmiş kırmızı çizgilerini değiştirmek ve Kürdistan’a toprak vermek
zorunda kalacaklar. Bu kaos ortamında Türkiye’nin güneydoğu topraklarından
vazgeçmekten başka çaresi olmayacaktır.
Savaşın en önemli sonucu, elbette barış antlaşmalarından
sonra yeniden kurulacak olan küresel ekonomik sistemdir. Yeni dünya düzeninin
temelinde, yetkileri artırılmış bir IMF ve Dünya Bankası, bir küresel Merkez
Bankası, küresel tek para birimi ve uluslararası denetime dayalı bir ekonomi
politikası olacağını söyleyebilirim. Ayrıca savaşın ekonomiyi canlandırma
etkisi de olacaktır. Federal Reserve (FED)
ve diğer merkez bankaları savunma
giderlerini finanse edebilmek için sıkı para politikalarını terk edip muazzam
ölçülerde para basmaya başlayacaklardır.
Yıllar önce aramızdan ayrılan ünlü
siyaset felsefecisi Leo Strausss’un dediği gibi; “Bazen toplumları yönetmek
için onları şok edecek olaylara ihtiyaç vardır; eğer bunlar kendiliğinden
oluşmuyorsa, amacımıza hizmet edecek şok olayları kendiniz yaratırsınız. Bu
nedenle şimdi bize düşen, sistemi yıkmak ve yenisini kurmak. Yaratıcı bir yıkım
ve düzeltici bir savaş ile… Sistem yarın yeniden doğmak için bugün ölmek
zorunda.”[14]
Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice’ın, 7 Ağustos 2003’te The
Washington Post gazetesindeki yazısında, “BOP kapsamında 22 ülkenin yeniden yapılandırılacağını” ifade
etmesi, daha sonra Dışişleri Bakanı olduğu dönemde de aynı şeyi tekrarlaması,
bugünlere gelişin bir arka planı olduğunu göstermektedir.[15]
İlginç olan Dışişleri Bakanı Condolezza Rice’ın,
Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) kapsamında, 2006 yılı Haziran ayında, “yaratıcı
yıkım”/“düzeltici savaş” yerine “yapıcı kaos” kavramını kullanmasıdır.
“Yapıcı kaos” kavramını, 2006
yılında, İsrail gezisinde yaptığı konuşmada da tekrarlamıştır. “Yapıcı kaos” kavramı zaman zaman “yaratıcı kaos” olarak da ifade
edilmişti.[16] Şer İttifakı GOP’u “yapıcı kaos” ile gerçekleştirmek
istemiş ve bu amaçla ikinci nesil kadife darbe zinciri olan “Arap Baharı
Operasyonu”nu başlatmıştı. Şer İttifakı İslâm
coğrafyasında öngördükleri kaosu inşa etmeyi başarmış olup süreç devam
etmektedir.
İslâm
dünyasında hayata geçirilen “yaratıcı kaos” (yıkıcı kaos) günümüzde Ukrayna-
Kazakistan hattında başka bir ifadeyle Avrasya’da uygulanmaya çalışılmaktadır.
Ukrayna olayları üzerine ABD-AB hattına karşı Rusya-Çin Hattı meydana
gelmiştir. Böylece iki ana fay hattı oluşmaya, inşa edilmeye başlanmıştır. Ukrayna-Kazakistan
hattındaki olaylar, Şer İttifakı’nın
öngördüğü stratejiye uygundur.
Küresel Stratejiler Konseyi Şirketine ait videolarda, küresel savaş çıkarmak isteyen gücün, “yüksek konsey/yüksek meclis” olduğu ifade edilmektedir. Bu kavram, Siyonizm’in “üç yüzler”, “otuz üçler” ya da “on üçler meclisi” için kullanılmaktadır.[17] Söz konusu meclisler “Sanhedrin” (en üst yönetim meclisi) diye isimlendirilmekte ve 1 doların üzerindeki piramitte yer almaktadırlar. Öyleyse küresel savaş çıkarmak isteyen ana karanlık gücün, Siyonizm olduğunu söyleyebiliriz. Siyonizm’in politikaları açısından “yüksek konseyin kararları”, Siyon Önderlerinin Yedinci Protokolü ile de örtüşmektedir.[18] Bu konuşma metninde geçen provokatörce eylemlerin birçoğu 2009’dan beri bu coğrafyada icra edilmiştir, edilmektedir de. Konumuz bağlamında önemli gelişmelerden biri de ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyet lideri Mihail Gorbaçov tarafından 8 Aralık 1987’de imzalanan “Orta Menzilli Nükleer Güç (INF) Washington Antlaşması’nın[19] ABD tarafından feshedilmesi ve üretilecek yeni füzeleri Avrupa’ya yerleştirmek istemesidir.[20] Böylece ABD-Rusya eksenli yeni kamplaşmanın olması için gerekli zemin hazırlanmış, Ukrayna hadisesi ile tırmandırılmıştır. Ukrayna hadiseleri dolayısıyla gerek Biden ve gerekse Putin’in konuşmaları ve nükleer silahlardan bahsetmeleri gidişatın pek de iyi olmadığı manasına gelmektedir.
Rusya ile Çin’in Antlaşma Yapması
Pekin Kış Olimpiyatları’nın açılışına katılmak üzere Çin’i ziyaret eden Rusya lideri Vladimir Putin, Çin lideri Şi Cinping’le bir antlaşma yapıp ‘Yeni Bir Döneme Giren Uluslararası İlişkiler ve Sürdürülebilir Küresel Kalkınma Hakkında Rusya Federasyonu’nun ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ortak Bildirisi’ başlıklı bir belgeyi imzalayarak kamuoyuna duyurmuşlardır. Kremlin’in resmî internet sitesinde yayımlanan ortak bildiride, iki ülkenin belli konularda mutabakata vardıkları ifade edilmektedir.[21]
1.
ABD’nin Asya-Pasifik ve Avrupa’ya Füze Konuşlandırma
Arzusu Güvenlik Risklerini Artıracak
·
“Taraflar, ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’ndan
çekilmesinin, kara bazlı orta ve kısa menzilli füzelere ilişkin araştırma ve
geliştirmelerin hızlanmasının ve onları Asya-Pasifik ve Avrupa bölgelerinde
konuşlandırma arzusunun, ayrıca söz konusu silahların müttefiklere
aktarılmasının gerilim ve güvensizlikte bir artışa neden olacağını,
uluslararası ve bölgesel güvenlik risklerini artıracağını, uluslararası
silahsızlanma ve silah kontrolü sisteminin zayıflamasına yol açacağını ve
küresel stratejik istikrarı baltalayacağını düşünüyor.
·
Taraflar, ABD’yi Rusya’nın inisiyatifine olumlu cevap vermeye ve
Asya-Pasifik Bölgesi ve Avrupa’da kara bazlı orta ve kısa menzilli füzeler yerleştirme
planlarından vazgeçmeye çağırıyor.
·
Taraflar bu konudaki temasları sürdürmeye ve koordinasyonu
güçlendirmeye devam edecektir.
·
Çin tarafı, Avrupa’da uzun vadeli yasal olarak bağlayıcı güvenlik
garantilerinin oluşturulması konusunda Rusya tarafından sunulan teklifleri
anlayışla ele alıyor ve destekliyor.
·
Taraflar, ABD tarafından silah kontrolü alanındaki bir dizi önemli
uluslararası antlaşmanın feshedilmesinin, uluslararası ve bölgesel güvenlik ve
istikrar üzerinde son derece olumsuz bir etkisi olduğunu belirtiyor.
·
Taraflar, ABD’nin küresel füze savunma sistemi geliştirme ve bu
sistemin unsurlarını dünyanın çeşitli bölgelerinde konuşlandırma planlarının
ilerlemesiyle birlikte, diğer stratejik görevleri yerine getirmek için yüksek
hassasiyetli nükleer olmayan silahların potansiyelinin artırılmasından endişe
duyduklarını dile getiriyor.
·
Taraflar, küresel güçler ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri
olarak, Rusya ve Çin’in ahlaki ilkelere ve sorumluluğa sıkı sıkıya bağlı kalma,
BM’nin uluslararası ilişkilerde merkezî koordinasyon rolü oynadığı uluslararası
sistemi kararlılıkla sürdürme, BM Şartı’nın amaçları ve ilkeleri de dâhil olmak
üzere uluslararası hukuka dayalı dünya düzenini, çok kutupluluğu teşvik etme,
uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesine katkı sunma, birlikte daha
müreffeh, istikrarlı ve adil bir dünya inşa etme ve birlikte yeni bir tür
uluslararası ilişkiler yaratma niyetinde olduklarının altını çiziyor.
2.
Rusya ile Çin Arasındaki Yeni Tür İlişkiler, Soğuk
Savaş Dönemindeki İttifaklardan Daha Üstün
·
Taraflar, küresel güçler arasında karşılıklı saygıyı, barış içinde
bir arada yaşamayı ve karşılıklı faydaya dayalı iş birliğini esas alan yeni bir
tür ilişkiler kurulmasından yana olup Rusya ile Çin devletleri arasındaki yeni
tür ilişkilerin, Soğuk Savaş döneminin askerî-politik ittifaklarından daha
üstün olduğunu teyit ediyor.
·
İki devlet arasındaki dostluğun sınırı yoktur, iş birliğinde yasak
bölgeler yoktur, ikili stratejik iş birliğinin güçlendirilmesi üçüncü ülkelere
yönelik değildir, değişen uluslararası ortamdan ve üçüncü ülkelerdeki durumsal
değişikliklerden etkilenmemiştir.
3.
‘NATO’nun Daha Fazla Genişlemesine Karşıyız!’
·
Taraflar, NATO’nun daha fazla genişlemesine karşı çıkıyor, Kuzey
Atlantik İttifakı’nı Soğuk Savaş döneminin ideolojik yaklaşımlarını terk
etmeye, diğer ülkelerin egemenliğine, güvenliğine ve çıkarlarına, onların
uygar, kültürel ve tarihsel motiflerinin çeşitliliğine saygı duymaya, diğer
devletlerin barışçıl gelişimine tarafsız ve adil bir şekilde yaklaşmaya
çağırıyor.
4.
‘Asya-Pasifik Bölgesinde Eşit ve Açık Bir Güvenlik
Sistemi İçin Tutarlı Çabalar Sarf Ediyoruz.’
·
Asya-Pasifik bölgesinde kapalı blok yapıların ve cepheleşme
kamplarının oluşmasına karşı çıkan taraflar, ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinin
bu bölgede barış ve istikrara olumsuz etkisine karşı teyakkuzda kalmayı
sürdürüyor.
·
Rusya ve Çin, Asya-Pasifik bölgesinde üçüncü ülkelere yönelik olmayan
ve barış, istikrar ve refahı sağlayacak eşit, açık ve kapsayıcı bir güvenlik
sistemi inşa edilmesi için tutarlı çabalar sarf ediyor.
5.
‘Renkli Devrimlere Karşıyız!’
·
Rusya ve Çin, dış güçlerin ortak komşu bölgelerde güvenlik ve
istikrarı baltalamaya yönelik eylemlerine karşı çıkıyor, dış güçlerin egemen
ülkelerin içişlerine ne bahaneyle olursa olsun müdahale etmesine karşı koyma
niyetindedir; ‘renkli devrimlere’ karşı çıkıyoruz.
6.
Rusya ile Çin Arasında 10 Yıllık Petrol ve Doğal Gaz
Antlaşması Yapılmıştır
·
Rus petrol şirketi Rosneft ile Çinli enerji şirketi CNPC arasında,
10 yıllık 100 milyon tonluk petrol sevkiyatı antlaşması imzalandı.
·
Rus Gazprom ile Çinli CNPC arasında da yılda ilave 10 milyar
metreküp Rus gazının sevkiyatına yönelik antlaşma imzalandı. Rus gazının Çin’e
toplam sevkiyatı yılda 48 milyar metreküpe ulaşacak. Gazprom ve CNPC arasındaki
antlaşma 25 yıllıktır.
7.
Çin’e 150 Milyon Doz Sputnik V Gönderilecek
8.
Ortak Otomobil Üretimi Yapımı Devam Edecek
·
Rus Sollers otomotiv şirketi ile Çinli Chery Automobile Ulyanovsk’taki
otomobil fabrikasında ortak üretime başladı.
9. İkili Ticaret Hacminde Hedef 250 Milyar Dolar
Soros’un Çin’e Savaş İlanının Anlamı
Açık
Toplum Vakfı kurucusu, spekülatör, kadife
darbenin hem finansörü hem de beyin takımı olan Soros, Stanford
Üniversitesi’ne bağlı Hoover
Enstitüsü’nde bir konuşma yapmıştır. Soros, “Açık toplumların karşı karşıya olduğu en büyük tehdit” olarak “Çin Devlet Başkanı Şi’yi göstererek onu Hitler’e,
Pekin Olimpiyatları’nı 1936 yılında Berlin’de düzenlenen olimpiyatlara
benzetmiş ve Şi’yi istifaya davet etmiştir.” “Şi’nin, Mao’dan sonraki efsanevi lider kabul edilen Deng’in mirasına ihanet ettiğini” belirtmiştir. Konuşmasında
“Amerika’nın
üstünlük döneminin bittiğini” söylemesi ABD’deki iç kavga ile ilgili
olup dikkate alınması gerekmektedir. “Çin’e yatırım yapmamaya iş dünyasını
çağırmış” olması da önemli ve anlamlıdır.[22] Bu konuşması ile “yaratıcı yıkım savaşı” için
öngörülen safları inşa etmek istediği anlaşılmaktadır.
Dünyayı
kasıp kavuran ve küresel salgın ilan edilmesine sebep olan virüs salgının Çin’deki
bir askerî oyunlarla ilgili olimpiyatlardan sonra ortaya çıkmasını göz önüne
alırsak, Soros’un konuşması ile geçen ay düzenlenen olimpiyatlara gölge
düşürmeyi, taraftarlarını Çin yönetimine karşı harekete geçirmeyi istediği söylenebilir.
“Karantina kuralları, yeme-içme ve barınma sorunları” gibi bazı
sorunlar, “birçok sporcunun”, “Soros’un
istediği doğrultuda”, Çin yönetimine karşı tepki vermesine, eleştirmesine
sebebiyet vermiştir. Çin yönetimi aleyhine sosyal medya üzerinden bir kampanya
başlatılmıştır.[23]
George Soros konuşmasıyla, yapılan olimpiyatlara gölge düşürerek dünyada iki eksenin/fay hattının oluşmasını ve eksenlerde enerji birikmesini istemektedir. Muhtemelen olimpiyatların ardından da Soros ekibinin Çin’e karşı yeni hamleleri olacaktır. Belki de yeni bir virüs salgını planlanmakta, bunun uzantısında şimdiden tüm dünyada başlatılacak psikolojik harekâta zemin hazırlanmak istenmektedir. Muhtemelen dünya yeni bir virüs salgını vakası ile karşı karşıya kalabilir. Türkiye’nin bu ihtimali şimdiden düşünüp tedbir alması gerekmektedir.
Ukrayna Krizinin Arka Planı
Bugünkü
Ukrayna krizinin temelleri, Sovyetler Birliği zamanında Sovyetleri oluşturan
devletlerin bulunduğu coğrafyalara Rus nüfusun yerleştirilmesinde yatmaktadır.
Sovyetler Birliği yönetimindeki hâkim unsur, Sovyetler coğrafyasının her
tarafında gelecekte çıkacak sorunlara mani olma bağlamında Rus nüfus
yerleştirmiştir. Ayrıca her bir bölgenin bağımsızlığını engelleyecek şekilde
sanayileşme ve teknolojik yayılımı, birbirine bağımlı olacak tarzda düzenlemiştir.
Sovyetler
Birliği çöktükten sonra, ortaya çıkan yeni devletlerin bir kısmı, Bağımsız
Devletler Topluluğu adı altında Rusya ile diyalog içerisinde olurken, bir kısmı
da Batı bloku ile ilişkileri geliştirmeyi hatta AB ile bütünleşmeyi öngörmüş,
amaçlamışlardır.
NATO,
Sovyet sonrası ortaya çıkan devletleri NATO’ya almak üzere bir strateji
benimsemiş ve bunu yol boyu hayata geçirmeye çalışmıştır. Diğer taraftan
Siyonist mekanizmanın önemli isimlerinden Soros, Sovyet sonrası coğrafyada kadife
darbe zincirini başlatarak Rusya’yı doğudan, batıdan ve güneyden kuşatma
girişiminde bulunmuştur. Bu bağlamda Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan ve
Kırgızistan’da kadife darbeler çok başarılı olmuş, bu ülkelerdeki tüm
yönetimler Batı’yı, AB’yi tercih edenlerin eline geçmiştir. Bu yönetim
değişimlerinin ardından bu ülkelerin NATO’ya ve AB’ye alınması gündeme
taşınarak yeni tartışmaların ve karşılıklı hamlelerin vuku bulmasına neden
olunmuştur.
Sovyetlerin
dağılmasının, Soğuk Savaş’ın 1991’de sona ermesinin ardından Ukrayna,
bağımsızlığını kazanmıştır. O dönem itibarıyla Ukrayna dünyanın en büyük üç
nükleer gücünden biridir. “Nükleer silahların azaltılması süreciyle
başlayan görüşmelerde Kiev Hükûmeti, 1.900 adet stratejik ve 2 bin 650 ila 4
bin 200 arasındaki taktik nükleer silahı “güven koşuluyla” Moskova’ya
devretmiştir.[24]
Rusya’nın Ermenistan, Gürcistan ve Ukrayna ile ilgili yaptığı karşı ataklar bu noktada önemlidir. Ukrayna ile ilgili en ciddi hamle Kırım’ın Rusya tarafından işgali ve ilhakıdır. Bu nedenle Ukrayna krizinin arka planını ele almakta fayda vardır.[25]
· Rus
yanlısı devlet başkanı Yanukoviç, 21 Kasım 2013 tarihinde AB ile antlaşma
yapmayı reddetmiştir. Bunun sonucunda Soros ekibi Ukrayna’da kadife darbe
sürecini (turuncu devrim) başlatmış ve sokak eylemlerini ülkenin her tarafına
yaymışlardır. 8 Aralık 2013’de Kiev’de Lenin heykeli protestocular tarafından
yıkılmıştır. Eylemler 2013 yılının sonuna kadar devam etmiştir.
· 2014
yılında taraflar arasında şiddet daha da tırmandı. Şiddet hareketlerini
bastırabilmek için Ukrayna hükûmeti yeni yasalar yapacağını açıkladı. Buna
eylemlerin daha da şiddetlenmesi, çatışmaların vuku bulması ile cevap verildi. Polisle
göstericiler arasında yaşanan olaylarda ölü ve yaralı sayısının artması sonrası
muhalefet ateşkes çağrısında bulundu ve Cumhurbaşkanı Yanukoviç bu çağrıyı
reddetti.
· Şiddet hareketlerinin tamamen kontrolden
çıkması sonrasında hükûmet tarafından 20 Şubat 2014’te ateşkes ilan edildi.
·
23 Şubat 2014’te Yanukoviç başkanlıktan azledildi; hükûmet parlamento
tarafından düşürüldü ve Yanukoviç Rusya’ya gitti.
·
Yanukoviç’in yerine Batı yanlısı Turçinov hükûmeti geldi.
· Rusya
buna 16 Mart 2014 tarihinde Kırım’da referandum yapılmasını sağlayarak Kırım’ı
ilhak etmekle cevap verdi.
·
Eşzamanlı olarak Odessa, Kharkiv, Donetsk, Lugansk gibi Rus
etnik kökenlilerin yaşadıkları şehirlerde protesto eylemleri başlatıldı.
“Rusların çoğunlukta olduğu Ukrayna’nın Donbass bölgesinde fiilî çatışmalar
vuku buldu ve bölgede Donetsk ve
Lugansk Halk Cumhuriyetleri kuruldu. Nisan sonuna kadar Lugansk ve
Donetsk Halk Cumhuriyetleri güçleri tarafından Oblastlar ele geçirilmiştir.
·
Mayıs sonu ve Haziran başlarından itibaren ise Ukrayna ordusu,
havadan ve karadan Donetsk ve Lugansk’a karşı genel bir taarruz başlatmıştır.
On binlerce insan Batı Ukrayna’ya, Rusya, Macaristan, Bulgaristan’a gitmiştir.
· Temmuz
başından itibaren Ukrayna ordusu en önemli noktalar olarak değerlendirilen
Kramatorsk ve Sloviansk’ı ele geçirmeyi başarmıştır.
·
Bu gelişmeler üzerine 5 Eylül 2014’te Belarus’un başkenti Minsk’te Ukrayna ve Novorossiya
arasında ateşkes antlaşması imzalanmıştır.
·
Ateşkes antlaşması kısa sürmüş ve çatışmalar yeniden başlamış,
Donetsk havalimanı çevresinde ve Novoazovsk ile Mariupol arasında
yoğunlaşmıştır. Ukrayna ordusu, Ocak 2015’de Donetsk havalimanından çekilmek
zorunda kalmıştır.
·
12 Şubat 2015’de Minsk II protokolü imzalanarak taraflar ateşkes
ilan etmişlerdir.
·
Geçici İşgal Altındaki Topraklar ve Ülke İçinde Yerinden Edilmiş
Kişiler Bakanlığı, Donetsk, Luhansk ve Kırım bölgelerinin işgal altındaki bölgelerini
yönetmek üzere resmen 20 Nisan 2016’da kurulmuştur.
· ABD son zamanlarda Ukrayna’yı NATO’ya alma konusunu çok sık seslendirmeye başlamış ve bu çıkışları ile Rusya’yı yeni bir krizin içine çekmeye çalışmış ve Donbas bölgesindeki olaylarla Rusya’nın Ukrayna’ya müdahale etmesine zemin hazırlamıştır.
Minsk Antlaşması
Minsk Antlaşması, Ukrayna’nın
Donbass bölgesindeki savaşı durdurmak için Ukrayna, Rusya Federasyonu, Donetsk
Halk Cumhuriyeti, Lugansk Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği
Teşkilatı (AGİT) temsilcileri tarafından 5 Eylül 2014 tarihinde imzalanmıştır. Protokol aşağıdaki maddelerden oluşmaktadır:[26]
·
Donetsk ve Lugansk bölgelerinde 15 Şubat itibarıyla ateşkes ilan
edilmesi ve bunun sıkı bir şekilde uygulanması.
·
Ukrayna’nın doğusunda güvenli bölge oluşturulması amacıyla iki
taraf arasında 50 kilometre genişliğindeki bölgeden ağır silahların
çıkartılması. Buna göre, 100 mm kalibreden büyük silahların 50 kilometre,
taşınabilir roket sistemlerinin 70, taktik füze sistemlerinin ise 140 kilometre
mesafeden ateşkes yürürlüğe girdikten sonra en fazla 14 gün içinde geri
çekilmesi.
·
AGİT’in, tarafların anlaştığı ateşkes şartlarını ve ağır
silahların geri çekilmesini gözlemlemesi ve rapor etmesi.
·
Ağır silahların bölgeden çıkarıldıktan sonra, Ukrayna kanunları
göz önüne alınarak Donetsk ve Lugansk bölgelerinde yerel seçim modeli üzerinde görüşmelere
başlanması. Ayrıca, en geç 30 gün içinde Ukrayna Meclisi’nin, 19 Eylül’de
kabul edilen Donetsk ve Lugansk’a “özel statü veren kanun” maddesi gereği karar
alması.
· Donetsk
ve Lugansk bölgelerinde ayrılıkçı faaliyetlere karışanların affedilmesi amacıyla
kanun çıkartılması.
· Tarafların
elindeki esir ve tutukluların tamamının serbest bırakılması ya da takas
edilmesi.
· İnsani
yardımların dağıtımı, nakliyesi ve güvenliğinin sağlanması.
·
Kiev ile doğu bölgeleri
arasında sosyal ve ekonomik bağların tam olarak yeniden kurulması için model
geliştirilmesi.
·
Çatışma bölgesindeki devlet sınırının tamamının Ukrayna ordusu
tarafından kontrol edilmesi. Bunun yerel seçimlerden en geç bir gün sonra
sağlanması.
·
Ukrayna’daki tüm yabancı savaşçıların ve silahların AGİT
kontrolünde ülkeden çıkartılması.
·
Ukrayna’da, 2015 sonuna kadar Lugansk ve Donetsk’in özel
durumunu gözeterek yerel yönetimlere genişletilmiş haklar sağlayacak anayasal
reform yapılması.
·
Lugansk ve Donetsk’e özel statü veren kanun kapsamında bu
bölgedeki yerel seçimlere ilişkin konuların üçlü temas grubu çalışmaları
çerçevesinde görüşülüp karara bağlanması. AGİT’in bu süreçte gözlemci olarak
yer alması.
· Antlaşma maddelerinin görüşülmesi ve hayata geçmesi için üçlü (Kiev-Donetsk-Lugansk) çalışma ve temas gruplarının oluşturulması.
Sonuç
Ukrayna Kazakistan hattında olanlar 21. yüzyılı şekillendirme
bağlamında değerlendirilmelidir. Sovyetler çöktükten, Varşova Antlaşması
bozulduktan sonraki süreçte, Rusya ile ABD, AB ve NATO arasındaki görüşmelerin ve
antlaşmaların mahiyetinin ne olduğunun üzerinde durulmasında fayda vardır. Bu
dönemde, arka planda yapılan görüşmelere, antlaşmalara tarafların ne oranda
uyduğu Türkiye’yi çok yakından ilgilendirmektedir.
1991’de Rusya’nın Almanya’nın birleşmesine itiraz etmemesi ve Kızıl Ordu birliklerinin Doğu Avrupa’dan çekilmesi karşılığında, ABD ve NATO doğuya doğru ilerlemeyecek, Rusya kuşatılmayacak, Rusya’nın güvenliği tehlikeye sokulmayacak garantisi Rusya’ya verilmiştir. Fakat ABD, AB ve NATO verdikleri bu sözde durmamışlardır. 1999’da Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti; 2004’te Bulgaristan, Romanya, Estonya, Litvanya, Letonya, Slovenya, Slovakya; 2009’da Hırvatistan, Arnavutluk; 2017’de Karadağ; 2020’de Kuzey Makedonya NATO üyesi yapılmışlardır.[27] Bu katılımlarla 1999’da 16 üyesi bulunan NATO, 30 üyeye sahip olmuştur. NATO’ya katılan bu 14 ülke, Varşova Paktı’nın üyeleri olup bugün Rusya’yı batıdan, Baltık denizinden kuşatmışlardır. Eğer Ukrayna ve Gürcistan NATO’ya üye olursa NATO, Rusya’yı güneyden, Karadeniz’den de kuşatmış olacaktır.
Ukrayna olayları değerlendirilirken, diğer unsurların yanında NATO’nun
Karadeniz’e gelip yerleşebilmesi, hem Rusya hem de Türkiye’yi Karadeniz’den de
kuşatması olgusunu da göz önüne almak gerekmektedir.
NATO, Ukrayna üzerinden hiçbir üssünün bulunmadığı tek deniz olan
Karadeniz’e girmek istemektedir. Geçmişte Ukrayna’daki gelişmelere Kırım’ı
işgal ederek cevap veren Rusya, bugün Rus nüfusun çok yoğun olduğu Donbass
bölgesindeki Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerinin bağımsızlık ilan etmeleri ve
Rusya’nın “Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerini” tanıması, Ukrayna’nın
müdahale etmesi karşısında bu iki cumhuriyeti savunacağını ilan edip resmen
askerî savaşı başlatması daha önce Gürcistan’da uyguladığı stratejinin devamı
mahiyetindedir. Ukrayna’nın Karadeniz ile olan ilişkisini bütün olarak kesmek
istemektedir. Bu yaklaşımla Rusya NATO’ya cevap vermekte, Ukrayna’yı NATO için
cazibe olmaktan çıkarmaya çalışmaktadır.
Ayrıca ABD, Ukrayna krizinden yararlanarak AB’nin ayrı bir savunma gücü
oluşturmasını, AB ülkelerinin özellikle Almanya’nın Rusya ile yakınlaşmasını
engellemeye çalışmaktadır. Kuzey Akım 2 Projesi’nin Almanya tarafından askıya
alınması Ukrayna krizinin önemli sonuçlarından biridir. AB ülkelerinin Rusya
ile olan enerji bağımlılıklarını gidermek için başka kaynaklara yönlenmek
zorunda kalmış olmaları ABD için bir başarıdır.
Şu an yeni bir Soğuk Savaş başlatılmıştır. Bunun küresel bir savaşa
dönüşüp dönüşmeyeceğini gelişmeler gösterecektir. Bugün Şer İttifakı (ABD-Siyonizm-İngiltere-İsrail)
tıpkı İkinci Dünya Savaşı öncesindeki gibi 1. Rusya-Çin-Kuzey Kore-İran-Suriye-Türkiye-Orta
Asya Cumhuriyetleri ile 2. ABD-AB-Ukrayna-Japonya-Güney Kore-İsrail-Kuzey Irak-Arabistan
arasında derin fay hatları açmaya ve bu fay hatlarını enerji ile doldurmaya
çalışmaktadır.
Türkiye’nin öncelikle bu gerçeği görmesi ve ona göre strateji
geliştirmesi gerekmektedir. Irak ve Suriye sorununun çözümü için Türkiye, Rusya,
İran birlikte çalışmaktadır. S-400 füze sisteminden dolayı ABD ile saflar ayrışırken,
Rusya ile yakınlaşma meydana gelmektedir. Ancak gerek Ukrayna ve gerekse
Kazakistan hattında olanlardan dolayı Rusya ile Türkiye karşı karşıya
getirilmeye çalışılmaktadır. Rusya ile karşı karşıya gelmenin coğrafyada ne tür
etkiler meydana getireceğini Türkiye çok iyi düşünmek zorundadır. ABD’nin
Ukrayna üzerinden Karadeniz’e girmeye çalışması gelecekte çok ciddi sıkıntılara
sebebiyet verecektir. Türkiye batıdan, kuzeyden ve güneyden ABD-NATO tarafından
kuşatılmış olacaktır.
ABD’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni devre dışı bırakmak için her
türlü hileye, yalana ve entrikaya başvuracağı asla göz ardı edilmemelidir. Bu
nedenle Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açmamalı, Kanal
İstanbul Projesini bölgedeki krizi göz önüne alarak tekrar değerlendirmelidir.
Türkiye, Ukrayna-Kazakistan hattında meydana gelen olayları iç, bölgesel ve
küresel dinamikler açısından yeniden değerlendirmeli, hem Türkiye’nin içinde
hem de bölge ülkelerinde barış ve dayanışmayı sağlayacak yeni stratejiler geliştirmelidir.
Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir…
[1] Ergün Diler, “Son Darbe”, 9
Şubat 2022 Takvim.
[2]https://tr.euronews.com/2022/02/08/putin-den-macron-a-k-r-m-mesaj-ukrayna-nato-ya-girerse-rusya-ile-nato-aras-nda-savas-c-kar
[3] Ergün Diler, agm.
[4] Zbigniew
Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası,
Amerika’nın Önceliği ve Bunun Jeostratejik Gerekleri, Sabah Kitapları,
İstanbul, 1998, s. 38.
[5] Zbigniew
Brzezinski, age., s. 38.
[6] Klare M.T., ‘Savaşın Jeopolitiği’, Cosmo Politik, sayı: 2 Kış 2002, s.
14-18.
[7] Ozan Örmeci, “ABD’nin 2015 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”, http://politikaakademisi.org/2015/02/13/abdnin-2015-ulusal-guvenlik-strateji-belgesi/ Çağrı Erhan, “ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Türkiye, 10 Mart 2015; Cahit Armağan Dilek “ABD’nin Yeni Ulusal
Güvenlik Stratejisinin Şifreleri ve Stratejide Türkiye’nin Yeri” https://21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/amerika-arastirmalari-merkezi?start=33
[8] Kennedy’nin
bilim adamlarına sorduğu ‘Ben Amerikan halkının refahını yükseltmek ve aynı
zamanda moralini daima yüksek tutabilmek için ne gibi tedbirler almalıyım?’
sorusu üzerine, 1,5 yılda hazırlanmış 800 sayfalık rapor.
[9] Ahmet Yüksel
Özemre, “ABD, Her 10 Yılda Bir Savaş
Çıkarmak Zorunda”, Umran, sayı: 87,
Kasım 2001, s. 21-26.
[10] İbrahim Karagül,
“Petrol Savaşının Endonezya Cephesi, İslâmî Direniş Dalgası”, Yeni Şafak, 19 Ekim 2002; “Enerji
Savaşları ve Yeni Dünya Haritası”, Umran,
sayı: 95, Temmuz 2002, s. 20-27.
[11] Burhanettin Can,
“Küresel Derin Devlet’in Düşük Yoğunluklu Savaşı”, Ekim 2001, Umran.; “Yeni Soğuk Savaş: ABD
Emperyalizminin Tükenişi İslâm Dünyasının Yeniden Dirilişi”, Umran, 2002.
[12] AA, 2015, Beyaz Saray, Reuters, 2015.
Andrew Korybko, “ABD 2015
Ulusal Güvenlik Stratejisinin Gerçek İçeriği”, Global Research, www.medyasafak.net, 18 Şubat 2015; Güller, M.,
A., Aydınlık, 10 Haziran 2015. Meyssan, T., ABD’nin yeni Ulusal
Güvenlik Doktrini bir ‘Dünya Savaşı’nı mı içeriyor?” çev. Nizamettin Karabenk, 11 Şubat 2015; Alagöz, E., A., “Amerika’nın Yeni Güvenlik Stratejisi”, 18 Şubat 2015.
[13] AA, 2015, vd.
[14] Part 1- http:// www.youtube.com/watch?v=cXFj2MbwSyU Part 2- http:// www.youtube.com/watch?v=86XCCB0Dc5k Part 3- http:// www.youtube.com/watch?v=MSa8NCfSEdl Say, Z.,
Kontratak Şener Çelik Berkman 1; www.youtube.com.
[15] Burhanettin Can,
21. Yüzyil haçlı savaşlarında yeni bir truva atı: Büyük ortadoğu projesi,
Umran,
[16] Nejat Eslen, “Küresel ‘Yapıcı Kaos’”, Cumhuriyet, 22 Şubat 2022.
[17] G. Allen, Gizli
Dünya Devleti, Millî Gazete Yayınları, İstanbul, 1996, s. 4-10.
[18] Kemal Yaman, İhanet Planları, Belgeler, Otağ Yayınları, İstanbul, 1971.
[19] ABD ile Sovyetler Birliği arasında, kısa ve orta (500 ile
5500 kilometre arası) menzilli füzeleri devreden çıkarma ve üretimlerini
yasaklamayı içeren antlaşma.
[20] Stern, J., “Washington Avrupa’da Nükleer Savaşa Hazırlanıyor”, Süddeutsche Zeitung, 12 Eylül 2017; https://www.wsws.org/tr/articles/2017/09/12/nato-s12.html
[21] Putin ve Şi'den ortak bildiri: Çin'den Rusya'nın güvenlik garantileriyle ilgili inisiyatifine destek https://tr.sputniknews.com/20220204/putin-ve-siden-ortak-bildiri-cinden-rusyanin-guvenlik-garantileriyle-ilgili-inisiyatifine-destek-1053468144.html
[22] Hilal Kaplan, “Soros,
Şi’ye Karşı”, Sabah, 08 Şubat 2022.
Ergün Diler, agm.
[23] Ergün Diler, agm.
[24] Gürsel Tokmakoğlu; “Avrupa Güvenliği, Nükleer Tehdit ve Ukrayna”, 21 Şubat
2022; https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/avrupa-guvenligi-nukleer-tehdit-ve-ukrayna/ ;
[25] “ABD 9 Senedir Kışkırtıyor: Dünden Bugüne
Ukrayna Krizi”, Aydınlık, 21 Şubat 2022. Gürsel Tokmakoğlu, agm. “Ukrayna Krizi Hangi
Noktada?”, 21 Şubat 2022 https://politikmerkez.com/konular/politika/ukrayna-krizi-hangi-noktada/ https://www.ozgurlukdunyasi.org/2014/03/05/ukraynada-olan-biten-ve-halkin-secenegi/
[26] “ABD 9 Senedir Kışkırtıyor: Dünden Bugüne
Ukrayna Krizi”, Aydınlık, 21 Şubat 2022. Gürsel Tokmakoğlu, agm. “Ukrayna Krizi Hangi
Noktada?”, 21 Şubat 2022 https://politikmerkez.com/konular/politika/ukrayna-krizi-hangi-noktada/ https://www.ozgurlukdunyasi.org/2014/03/05/ukraynada-olan-biten-ve-halkin-secenegi/
[27] “ABD 9 Senedir Kışkırtıyor: Dünden Bugüne Ukrayna Krizi”, Aydınlık, 21 Şubat 2022. Gürsel Tokmakoğlu, agm. “Ukrayna Krizi Hangi Noktada?”, 21 Şubat 2022 https://politikmerkez.com/konular/politika/ukrayna-krizi-hangi-noktada/ https://www.ozgurlukdunyasi.org/2014/03/05/ukraynada-olan-biten-ve-halkin-secenegi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder